YER: Cezayir Restoran (Taksim)
TARİH: 31 Temmuz Pazar 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Tennur Koyuncuoğlu (İstanbul Barosu)
2 / Şahin Tekgündüz (İstanbul Hepimizin)
3 / Aslı Telli Aydemir (Alternatif Bilişim Derneği)
4 / Faik Güleçyüz (Kontrgerillaya karşı İnisiyatif)
5 / Gürcan Onat (ASSAM)
6 / M. Cüneyt Sarıyaşar (MazlumDer)
7 / Alper Korkmaz (Liberal Avrupa Derneği)
8 / Murat Altun (Şahlanış Hareketi)
9 / Akif Burak Atlar (İstanbul Kent Savunması)
10 / Fevzi Durmuş (Beyazay Derneği)
11 / Ali Faik Aydın (İstanbul Platformu)
12 / Şanar Yurdatapan (Düşünce Suçuna Karşı Girişim )
13 / Şener Mengene (Strateji Enstitüsü)
SENDİKALAR
Yok
ODALAR
1 / Özge Gürbüz (Şehir Plancıları Odası)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
CHP İstanbul milletvekili Dursun Çiçek
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
1 / Kemal Yücel (BBP)
GÖZLEMCİ
1 / M. Şafak Ergün (Beyazay Derneği)
DİĞER KATILIMCILAR
2 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Yakup Kadri Karabacak
GENEL GÜNDEM: 15 Temmuz Darbe Girişimi
YEREL GÜNDEM: Kabataş Martı Projesi
Özel Konuk: ŞPO-İstanbul Kent Savunması Akif Burak Atlar
KONUŞULANLAR
Sunum videosu gösterildikten sonra, toplantıya dair usülle ilgili hatırlatmalarda bulunan moderatör Yakup K. Karabacak, toplantıya katılımla ilgili bilgilendirme yaptı. 15 Temmuz Darbe Girişimi ile ilgili sunumda eksik kalan bilgileri tamamlayan Karabacak, yeni şeyler söyleme ve daha çok uzlaşı temennisiyle sözü sivil topluma bıraktı.
Faik Güleçyüz: FETÖ aşağı, FETÖ yukarı. 15 gündür bir fasıldır gidiyor. Öyle bir heyula var ki, kimse baş edemez bu Fethullah Gülen’le sanki. Bu darbede Fethullah Gülen’in adamlarının olduğu apaçık ortada. Ama bundan ibaret değil, çok daha büyük bir organizasyon ve ordu topyekûn var bu işin içinde. Zaten olmasa darbe olmaz, Mısır’da olduğu gibi Sisi “evet” diyecek, bizde Akar “evet” diyecek. Burada böyle bir tablo görünmedi, nedenini öğreneceğiz. Gördük ki, Fethullah Gülen bir iblismiş. Ama Türkiye’de iki iblis var, biri FETÖ ise diğeri Ergenekondur. Biz Kontgerillaya karşı İnisiyatif olarak TC’nin içine 1 asırdır yuvalanmış bu zihniyete derin devlet dedik. 1915’ten başlıyorlar, İttihat Terakki… Özel Harp Dairesi… 12 Mart’ta biz kontrgerillayız-Zihni Paşa Köşkü’nün orda karargahları var o zaman… sonra Ergenekon! Bunun başı ezilmedikçe, biz diyoruz ki, Türkiye nefes alamaz. Bu zehirli bir yılandır.
Hrant Dink öldürüleli 10 sene oldu, kim öldürttü? Arkasında ne var? Çıkmıyor ortaya! Cumartesi anneleri var, 600 hafta olacak o meydana çıkıyorlar. Devlet tarafından kaybedilmiş yakınlarının kemiklerini istiyorlar, mezar yapacaklar! 17 bin fail-i meçhul-JİTEM… oraya daha girilmedi. Biz bunların hesabını görmedikçe, sormadıkça istediğimiz kadar FETÖ diyelim. Ta Haziran seçimlerinde dedik. Bu derin devleti ortaya çıkarmadıkça, istediğiniz kadar seçim yapın, bir şey değişmez.
Alper Korkmaz: Koca koca binalarımız oldu, laflar oldu, siyasetçiler oldu. Bir arpa boyu yol gidememişiz, peşinden yine tanklar geldi. Fethullah Gülen Türkiye genelinde çok sevilen biri değil. Bu darbeyi gerçekleştirenler FETÖcü değil de, Atatürkçü ya da Tayyip tarafı olsaydı? Gayet basit bir şekilde bu iş çözülür müydü? Ben hala memlekette bu hesaplaşmaların süreceğine inanıyorum. Ben darbeyi bekliyordum. Dernekte de konuşuyorduk ama Fethullahvari olacağını düşünmüyordum. Sonuçta rakamlara, istatistiklere bakıyoruz. 3-5 darbeci, geri kalanı vatandaş. Can sıkıcı bir durum. Benim yeni çocuğum oldu, 10 sene sonra o da bir şey görecek. Çünkü yapısal olarak hiç bir değişiklik yok. Çok hızlı tepki veriliyor, hemen bir OHAL. Araya yine bir Gezi-Topçu Kışlası, Kabataş… torba olarak sokuyorlar işin içine. Sonra biz bunları ayıkladık… ama yerine birileri gelecek! Şimdi bu, birileri yerine gelecek mevzularında, kimler gelecek? Sosyal medyaya bakıyorsun, Süleymancılar mı, Nurcular mı… sonuç olarak üzülüyorum, ömrüm gitti. 20 yaşından beri siyasetle uğraşıyorum, bir arpa boyu yol gidememişiz, sadece büyümüşüz. Elimizde biraz para olmuş, tişörtlerimiz çeşitlenmiş. Üzüntü verici bir şey, söyleyeceklerim bu kadar.
Yakup Karabacak: Biraz karamsar bir konuşmaydı ama biz hep aynı şizofrenik döngüyü, dönüp dönüp yaşamak zorunda mıyız? Yoksa buradan; maalesef bunu söylemek çok kötü ama olan oldu -15 Temmuz çok kötü bir şey-, hem siyaset hem de toplumsal tabakalar gerekli dersleri çıkarıp yeni bir toplumsal sözleşme yapmayı becerebilecek miyiz? Galiba geleceğimiz biraz buna bağlı.
Şahin Tekgündüz: Toplumda bir alışkanlık oluştu, nedenleri değil sonuçları konuşuyoruz. Onları yerden yere vuruyoruz. Peki, niye yerden yere vuruyoruz? Bu sanki hiiç umrumuzda değilmiş gibi tartışmıyoruz. Sivrisinekler nerde yaşar? Bataklıkta! Genişleyen bataklıkta daha çok sivrisinek yaşar. Çeşitli haşereler yaşar. Topluma zarar verecek şeyler oluşur. Ve biz onları tartışırız. Yani darbe oluyor, bunu sivrisinekler mi yaptı? Mandalar mı yaptı? Niye yaptılar, oysa onlarla ilişkilerimizde hiç fena değildi! Batı ülkelerinde, özellikle insan haklarının, özgürlüklerinin, adaletin yegan yegan olduğu İskandinav ülkelerinde, İzlanda’da niye oralarda hiç darbe olmuyor da Türkiye vb yerlerde oluyor? Asıl bunun üzerinde durmalıyız. Bataklığı nasıl kurutabiliriz? Darbeleri hazırlayan koşullar nelerdir, bunları konuşup, bunları ortadan kaldırmanın yollarını aramalıyız, bulmalıyız. Türkiye’de özgürlükler baskı altında, yok edilmiş, yok edilmeye doğru da hızla gidiyor. İfade özgürlüğü her seferinde polisin, bağımlı yargının karşısında hesap vermek zorunda kalıyor. Daha da kısıtlanacak, Darbe girişimi bunun için Allah’ın bir lütfu olarak çıktı karşımıza ne yazık ki… hangi insan haklarından diğer batılı ülkelerdeki gibi yararlanabiliyoruz? Bunu düşünmeliyiz. Tüm bunların toplamı olarak demokrasi! Gece yarılarına kadar şamatayla-yaygarayla demokrasi sağlanmaz. Eğitimimiz çok kötü, ilk ve ortaokulda pozitif bilimlerde bir öğrencinin başarılı olması için %30 başarı yetiyor. Ondan sonra niye darbe oldu diyoruz. Sonuçları tartışıyoruz ve günah keçileri arıyoruz. Nedenlerine bakmamız lazım.
Tennur Koyuncuoğlu: Bulunduğumuz toplumda kadına karşı sistematik şiddetle adeta yok olduğumuz, dini kuralların kuşatmasıyla bunaldığımız bir ortamda bir din adamı, bir din adamına darbe yaptı. İki dolmuş şoförünün gözünden: birisi “benim arkadaşım öldü, ben de ölmeye gidiyorum”, diğeri “Ben doğru Sakız Adası’na gidiyorum, bu toplumdan adam olmaz” diyor. Böyle baktığımızda gerçekten bölünmenin verdiği sıkıntıyı yaşıyoruz. Acaba “Erdoğan mı darbe yaptı, Erdoğan’a mı yapıldı, milletimize mi?” Açıkça gördük, askerler halkı öldürdü. Halk kahramanca bir direnişe geçti. Ben kendimi yokladım, tankın altına atamazdım kendimi, olağanüstü bir olay.
Bir asker linç edildi. Korkunç, insanlık suçu. Toplumu nasıl onaracağız? Toplumun onarılmasında linç eder gibi mi yoksa yaşlı başörtülü kadının sağ duyusuyla mı davranacağız? UAÖ, “Türkiye’deki göz altıların incelenmesi” çağrısı yapmış. Darbeye karşı kötü muamele yapılamaz, çünkü devlet hukukun üstünlüğünü savunur. Savunacak mı, kuşkulu? Bu kötü muameleyle alınan ifadeler, hukuk önünde geçerli değildir. Peki neyi, kimi tutacağız? Üstelik FETÖ diye heyula varsa, ki bir üst göz gerekiyor sadece duayla olmaz, gerçekten uluslararası bir bölünme arifesinde miyiz? Bu düşündürüyor beni. Batı ile ilişkilerin kesildiği, darbeye gel denilen bir ortam vardı. Hukuk dilinde buna “müterafik kusur”- yani dayanışmalı kusur. “Ne istedin de vermedik?” bugünlere getirdi. Öyle bir korku oldu ki, bu milleti yine korkuyla adam etme fikri ortaya çıktı.
Ali Faik Aydın: Her tür darbeye karşı olduğum gibi, darbe bahanesiyle OHAL ilanına, özgürlüklerin hakların ihlaline de karşıyım. Fırsattan istifade “idam cezası getirilmesi” propagandasına batan karşıyım zaten. Bu idam cezası, Demokles’in kılıcı gibi, masum insanların da başında sallanmakta. Bireysel teröre karşı olduğum gibi, resmi devlet terörüne, tutuklamalar sırasında haddi aşan resmi şiddete de karşıyım. Kuvvetler ayrılığı zaten kalmamış durumda. Bundan en büyük zararı, yargı görür, hukuk görür. Hukuk derken, hepimiz görürüz. Orası haklı ile haksızın ayrıldığı bir yerdir. Onun için hakim tarafsızlığı da kalmamıştır. Ya da gittikçe ihlal edilmektedir. Savunma hakkı ihlal edilmekte, 12 eylül ve 12 martta dahi avukatla görüş yasağı yoktu. Şimdi görüştürmüyorlar. Bu avukatın değil, herkesin, insanın hakkıdır.
Yakup Karabacak: Bizi en çok etkileyen 15 Temmuz gecesi Meclisin bombalanmasıydı ama en çok umutlandıran da hemen ertesinde Meclis’teki tüm partilerin ortak duruşuydu. Ardından yapılan normalleşme vurgusunun nasıl olacağı, parlamentonun öncelikle yapacağı şeyler, normalleşmeden anladığımız şey ne, galiba işin biraz bu kısmını tartışmamız da lazım.
Aslı Telli Aydemir: Şu ana kadar söylenilenler manidar ve sizin de söylediğiniz normalleşme ile ilgili görüşe ait bir şey söylemek çok zor, hele çoluk çocuk sahibi olan insanlar için. Çocuklarıma özet geçerek, zor zamanlardan geçtiğimizi anlatmaya çalışıyorum. Ama oğlumla yaşadığım, belki aklımızın bir köşesinde kalır. Geçen sene , 9 yaşındayken, “Anne seni iyi görmüyorum, çok dertlisin, işinde de evde de. Türkiye 1-1,5 seneye kalmaz yıkılır, biz burada mı kalacağız?” dedi. Şimdi 9 yaşında bir evlat böyle serzenişte bulununca ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz. Ona böyle toplantılara katılıp, bir şeyler yapmaya çabaladığımı anlatıyorum artık. Kendi yaşından daha olgun bir noktaya geldiğini düşünüyorum. Gezi’yi soruyor arada… Parlamenter demokrasi ile ilgili bir çıkarımda bulunurum belki. Atatürk Havalimanı’ndaki patlamadan sonra Gezi’de toplanıldı, uçağını kaçıranlar ve tüm kazazedeler için Gezi’nin yerli-yabancı herkes için alternatif bir kamusal alan olarak değerlendirildiğini gördüm. Ve pozitif bir tarafa doğru gideceğimizi, bunun bir kazanım olduğunu umdum. Darbe sonrasında hemen OHAL ilan edildi ve OHAL ile beraber ilk ortaya atılan argüman “isteseniz de istemeseniz de Topçu Kışlası’nı oraya yapacağım” oldu. Bu beni başka bir yere sürüklüyor. 9 yaşındaki oğlumun söylediği cümleye “Belki de sizin için kalamayacağız, sizin için gitmek zorunda kalacağız” gibi bir cevap vermeye zorladı. Acı çekiyorsunuz ve hep sonuçları konuşuyorsunuz, nedenleri konuşmuyoruz denildi biraz önce. Çocuklarım adına nedenler net değil ve hiç olmadı. Mesela savunma hakkı hiç konuşulmuyor. Ve yok oldu, yok ettiler. Temel haklardan bir tanesi. Temel haklarımızı nasıl geri alabiliriz, bunu tartışmalıyız. Sunum videosunda direnme hakkı üzerine konuşuldu, bu da manidar. Bunun üzerine nasıl pratikler geliştirebiliriz? Bunu da konuşmalıyız. Yani “sokağa çıkmak” ile, “sokağa inmek” arasında tartışmalar yapılmaya başlandı. Akademisyen arkadaşım Mesut Yeğen bir tespitte bulundu. “Belli kesimlerin sokağa indiği, belli kesimlerin sokağa çıktığı söyleniyor”. Burada bile söylem çarpışması var. Yine kutuplaşma oluşturuyor.
Şanar Yurdatapan: Buraya gelirken kaçıncı darbeyi yaşadığımızı konuştuk, 1961’den başladık ve sayarken o kadar yaşamışız ki, atladığımızı fark ettim. O darbelerin hemen akabinde, genellikle yayın organları darbecilerin kontrolüne girdiği içinde bazı toplumsal gerçekler oluşuyor. Aslında bunlar gerçek değil. Bazıları gerçek olsa bile, içine o kadar propaganda yerleştiriliyor ki, gerçek tarafı da inanılmaz hale geliyor. 60 Darbesi’nde DP indirildiğinde yargılanırken vatana ihanetten suçlandığı gibi, bebek davası, köpek davası vb. belden aşağı davalarla onurları yok edilmeye çalışıldı bu insanların. 71’de anarşistler, devletin hoşlanmadığı solcular yargılandı… 80’den sonra daha vahimi yaşandı. Sevgili belediye başkanımız vatan haini mezarlığı imal etti. Sonra diyanet işleri başkanı “ya ayıp oluyor” deyince bu karardan vaz geçildi. Peki ben ölseydim, gömülsem nereye gömülecektim? Darbenin senesine göre değişir. Burada fiilen ve resmen tescil edilmiş tek vatan haini benim, Evren döneminde. O zaman cenazem gelse, öyle bir yere gidecektim. Bunlar bir toplum için utanç verici laflar. Şimdi bu darbeyi sadece Fethullahçılar mı yaptı? Bana imkansız geliyor. Fethullahçılar, darbe yapmadan da devleti ele geçirebilir. Yargıya, polise yapılan sızmalar. Önce MHP sonra Deniz Baykal’a yapılanlar… o sıra kimse ses çıkarmıyordu. Ayrılmamıştı daha yollar. Ordunun içine bu kadar sızabildiklerini sanmıyorum. Askerlerin bu işi kestirmeden halledelim çizgisindedir, içinde fethullahçılar da vardır. Darbenin ardından 4 parti ortak bildiri yayınladı, iyi de yaptı. İnsanların tankın altına yatması olağanüstü ama doğru yönde mi körü körüne mi bu tartışılır? 4 parti ortak tutumdayken, bu OHAL’e ne gerek var ki? Parlamento by-pass edilmiş durumda, sadece KHKlara evet-hayır diyor. Kanımca Erdoğan, hayatında göremeyeceği bir avantaj elde etti. Tek lider, diktatör olmak üzere yolunda hızlıca ilerleyecek.
Fevzi Durmuş: 1.Dünya Harbi neticesinde kurulan bir Milletler Cemiyeti var. 2.Dünya Harbi’nden sonra kurulan yapılar var. Birleşmiş Milletler Almanya’nın zapturapt altında tutulması için kurulmuş bir örgüt. Dünya 5ten büyüktür lafı da, Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisini elinde bulunduran ülkeler için söylenmiş. NATO’da Rusya tehdidine karşı kurulmuş bir yapı. Türkiye, NATO üyesi. Sorun, bizim NATO üyesi olmamızdan sonra TSK’ya sirayet eden ÖHD, Kontrgerilla vs. gibi 3.dünya ülkelerinde ve bizde görülen yapılar… NATO üzerindeki bağlantıyla merkezi ABD’de olan bu yapı teğmen yetiştirmeye başladı, bana göre. Bu teğmenler 60larda Albay oldu, aldıkları emirle darbe yaptı. 60larda Yunanistan’da da albay cuntası, Libya’da albay Kaddafi, Mısır’da Cemal Abdülnasır darbe yaptı, sadece bizde değil. Aslında aynı mekanizma işletiliyor. 70lerde hazırlığı yapılan Amerika’nın Yeşilhat Operasyonu, 80lere gelindiğinde, ki Rusya Afganistan’ı almış, petrol bölgelerine inmiş, buna karşı Rusların önünün kesilmesi için oluşturulan İslami bir hassasiyet durumu. Baktığımızda 60lardaki albaylar artık general olmuş, Ziya İlhak Pakistan’da darbe yaptı. Bursa’da eğitim alan İmam Humeyni İran’da devrim yapmış. Türkiye için CIA Türkiye masası şefi “Bizim çocuklar yaptı” şeklinde servis etti darbeyi. Darbenin kökeni ortada, 80 Darbesi’nde ben çocuktum, talimliyiz. 80lerden sonra, 64lerde yetiştirdikleri Fethullah Gülen denilen imamın Nakşilerden, Kadirilerden icazet alamayıp, Bediüzzaman öğretisinden devam ettirilip, devlet içersinde yapılandı. Birçok devlet büyüğü de buna destek verdi, başta Bülent Ecevit olmak üzere. Ben sanmıyorum ki, Bülent Ecevit, bu meseleleri bilerek bu insanlara destek versin. Fethullah Gülen’in bunun başında olmadığı çok belli, 140 ülkede örgütlenmek daha büyük bir akılın işi. 15 Temmuz Türk demokrasisinin zaferidir. Gezi’deki arkadaşlara bağlamak söz konusu değildir, burada halkın top yekûnu darbeye karşı durmuştur. Dünya hala bu darbeyi kınamaktansa, darbecilerin halini tartışmaktadır. Önce darbeyi kınayın, biz zaten demokratik bir hukuk devletiyiz. Darbecilere yapılan kötü bir muamele varsa, emin olun bunun da karşısındayız. Bu millet darbeye karşı çıktığı gibi, ceza alan kişilerin hukukuna da sahip çıkar.
Yakup Karabacak: Sevgili katılımcılar sunumda YAŞ kararları yoktu, onu da hatırlatıp konuşmalarınızda değinirseniz sevinirim.
Murat Altun: Türkiye’de şu dayatma var. “Birşey söyle” “ama, fakat, yalnız deme” Toptancı bir zihniyet, toptan kabul, toptan ret! Hür fikrin önündeki en büyük engel, amasız, fakatsız konuşmaktır. Ben amalı, fakatlı konuşacağım. “Atatürk deccal, demokrasi tabut, devlet ceberut, Türk bayrağı diye bir şey yok, Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır, hem laik hem Müslüman olunmaz” Sonra ne oldu? Laik Türkiye Cumhuriyetinin bekçileriyiz, Atatürk’ün cumhuriyetini koruyoruz, elimizde Türki bayrağı, Hakimiyet milletindir… hani hakimiyet Allah’ındı? Bir gecede millete mi geçti? 15 Temmuz gecesi yaşananlardan ötürü derin üzüntü içerisindeyim, baş sağlığı ve acil şifalar diliyorum. Bir gerçeğin de altını çizelim: “Muhterem Hocaefendi özledik seni gel” “aldatılmışız kandırıldık” 1999 15 Şubat gecesi terör örgütü lideri APO, sonra bu değişiyor terörist elebaşısı İlker Başbuğ oluyor. Şimdi terörist elebaşısı FETÖ oluyor. Yarın da TAYYÖ olur? Olamaz mı, bunun garantisi var mı? Sayın cumhurbaşkanımızı 2011 yılından beri sorumlu davranmaya davet ettim ben. 2011 yılından beri tüm siyasi liderlerle hareketimiz olarak görüştük. “Toplumsal kutuplaşmanın önüne geçin” dedik. “%50 yi evinde zor tutuyorum” İşte rövanşı, %50 çıktı dışarı… bunlar son derece yanlış. Orda hayatını kaybedenler başımızın tacı ama onları sokağa salan zihniyete müsamahakar davranamayacağım. TC’nin güvenlik kuvvetleri var. Kalkışanlar %1,5 ise, geri kalan %98,5 nerdeydi? Bu kanlı darbe girişimini bastırma halka mı düştü? Emniyet teşkilatımız yok mu? Bu darbe başarıya ulaşmıştır. Tankın altında parçalanan vatandaşın evladı, eşi hiç bir zaman tank gördüğünde sempati ile bakmayacak. PKK da bu şekilde toplumsal taban buldu. Darbe gecesi hayatını kaybeden Nevzat Yalçıntaş’ın cenazesinde sayın Cumhurbaşkanımız 7 cenazenin önünde “FETÖnün piçleri yıldıramaz bizleri” sloganıyla alana geldi, bir cami siyasi miting alanı değildir. Barış Dedebağ adındaki binbaşı rütbesindeki soytarı “Sünnetsiz Fethullah Gülen’i cehenneme al yarabbi…” şeklinde konuşuyordu, neyin peşinde ki? 3 gün sonra istifa etti. AKPli bütün önderlerini samimi olmaya davet ediyorum. Ben kuklaya bakmam, kuklayı oynatana da bakmam, kuklayı oynattırana bakarım. Benim derdim CIA ve Pentagondur. Gülen bir meczuptur. Demokrasimize sahip çıkacağız, “ama”lı – “fakat”lı konuşacağız. Rahmetli Ali Tatar ve Kuddusi Okkır’ı anarak tamamlıyorum.
Yakup Karabacak: Bu kalkışmaya önce %1,5 sonra “%50nin üstünde bir subayın katıldığı düşünülüyor” şeklinde iki çelişen ifadeyle TSK’daki destek sayısına dair açıklamalar yapıldı. Bunu da eklemek isterim.
Gürcan Onat: Bizim tespitimiz bu aslında çok iyi planlanmış, başarılı olması mümkün olmayacak bir darbeydi. Allah’ın yardımıyla kurtardık. Eğer 3te yapmış olsalardı kesinlikle bitmişti. Zaten 3teydi, bir asker zaten bu saatte darbe yapmaz. Fethullah Gülen 40 yıldır TSK’da yapılanıyordu, bizzat yaşayan birisiyim, 80de Hava Harp Okulu’ndaydım ben, arkadaşlarım vardı, birlikteydik ve beni o daireye almadılar, kabuktaydım ben. Zaten kimi alacaklarını biliyorlardı. Silahlı kuvvetler bunu 80li yıllarda tespit etmişti. 84-85li yıllarda İskenderun Personel Kısım amiriyken, çok özel bir emirdi, kontrollü evraktı Dursun Bey bilir, bu emri sadece birlik komutanı okur, ben kozmik subaydım, TSK o zamanlar biliyordu Gülen’in sızma yaptığını, o azmanlar tedbir almaya çalıştı. Ama bu yapı basit değil, küçümsemeyelim, bukalemun gibi. Silahlı kuvvetler şu hatayı yaptı. 28 Şubat’ta Batı çalışma grubu değdiğimiz, o da bir çeteydi, binlerce dindar insanı tasfiye etti. Gülen’in ekibi de bunların içindeydi ama %5’ti. %95’i benim gibi samimi olarak dindar insanlardı. O insanlar ASDERi, ASSAMı kurdu. O zamanlar bu insanlar kendilerini kamufle etmek için, eşleri başörtülerini açtı, içki içtiler hatta kendilerine kız arkadaş bulun dendi. Komutanlar da “hanımı aç biz atmayacağız seni” dedi. O zaman saklandılar ve binlerce samimi insan gitti, meydan bunlara kaldı. Ergenekon zihniyeti kaldı ve yapılanmaya devam ettiler. Bu işin sadece FETÖ olmadığı, başka gruplar olduğu ve bunun arkasında da Amerika olduğunu hepimiz tahmin ediyoruz. TSK içindeki oranları da çok ciddi boyutlardadır. Hala temizlenmiş değildirler.
Dursun Çiçek: Bu süreçte, Genelkurmay Karargahı’nda 2004’ten itibaren asker-siyasi ilişkiler bölümünde görev yapan ve hem Ergenekon hem de Balyoz kumpas davalarında, tabi Ergenekon zihniyetinin devam dersek Ergenekon’un mağdurlarıyla hainlerini aynı torbaya atmış oluruz. 2007’den itibaren biz Genelkurmay’da bu örgütün karanlık yüzünü anlatmaya çalıştık. Hatta şerhler konduğunda, bir binbaşının ast subaya biat ettiğinin resmini gösterdiğimizde bu iktidarın Aralık 2013’e kadar tutumu “Bunlar dindar insanlar, bunlar hizmet ediyorlar, dünyaya Türkçe öğretiyorlar, bunlara dokundurmayız” restini TSK’ya ve devletin diğer kurumlarına çektiler. Dolayısıyla 2002de bunların gücü 1 ise, 2013te 10 oldu. Dönemin Başbakanı’nın danışmanı tahliye olduktan sonra görüşmeye geldi, 2010 referandumundan sonra bu cemaat-örgüt hükümetten 1 kadro istiyorken, ölüleri bile kaldırın sandığa götürün katkısından sonra 10 kadro istediğini, hükümetin de bunların niyetinin bizimle birlikte devleti yönetmek değil bizi de indirerek devleti ele geçirmek olduğunu ve dış desteğinin zaten ABD olduğunu 2010da anladıklarını, ondan sonra çatışma dönemine girdiklerini, dershane olayı, arkasından Aralık operasyonlarının geldiğini Başbakanın danışmanı birinci ağızdan bize anlattı. 2014 Şurası öncesin de terfi ettirmemek ve basit görevleri almak üzere TSK’daki bu örgüt militanları bizden istedi. 15 Temmuz’a kadar bu iktidar tam bir suç ortağıdır. Azmettiricidir, her istediklerini verendir. Ceza hukuku açısından mutlaka bunun hesabını verecektir. İktidardaki bir partiye hesap soracak bir yargımız olmadığı için de, bunu iktidar düştükten sonra müteakip aşamalarda göreceğiz.
Üzerinde durmak istediğim, bu kumpas davaları kotarıldığında, eli kanlı örgüt tarafından biz Hasdal’da, Silivri’de sessiz çığlıklar atarken, buradaki aydınlar, liberaller, yetmez ama evetçiler… bu cemaatle –iktidarla beraber değil miydi? Bir özür borçları-özeleştiri ihtiyaçları yok mu? Var! Bu operasyonla Ergenekonla, Balyozla daha sonra yapacakları her şeyi millete pazarladılar. Hepsini tek tek millete yaşattılar. Kumpas davalarında teğmenlerin evine esrar koyup, yıllarca cezaevinde tuttular. Sözde bunu Kemalistler, Atatürkçüler yapacaktı. Balyoz darbe planında alçak uçuşlar yapılacaktı ve tanklarla dindar insanlar ezilecekti. 15 Temmuz gecesi bunları birebir yaptı. Ergenekon-Balyoz’da yapıştırmak istedikleri tüm hainlikleri bu örgüt birebir millete yaşattı. Arkasında da süper güç vardı. Ilımlı İslam, BOP vardı. BOP Eşbaşkanı olanlar, bunlara her istediğini verenler, kumpas davalarının savcısı olanlar, yazdığımız mektuplara-gönderdiğimiz belgelere inanmayıp bunlarla beraber yürüyenler, eli temiz değildir, suça bulaşmıştır. 15 Temmuz’un sonrasında siyasi partiler doğruyu yapmıştır. İç savaşın eşiğine gelen bir ortamda bu örgüte karşı dimdik ve birlikte ayakta durmuştur. Ancak bu iktidar OHAL getirerek, KHKlarla kendi ordusu, polisi ve yargısını oluşturarak parti devleti yönünde adımlar atıyor, şu an en büyük tehlike budur. Bu konuda desteğinizi bekliyoruz.
Kemal Yücel: Türkiye’de artık darbe olmaz dediğimiz, güle oynaya yaşadığımız bir dönemde darbe gerçeğiyle yüzleştik. Bizler 60 Darbesi, 80 Darbesini okuduklarımızdan biliyorduk, 15 Temmuz gecesi o acı gerçekle darbeyi yaşayarak yüzleştik. Cumhuriyet tarihinde ilk defa askerimiz askerimize, askerimiz polisimize, polisimiz askerimize, askerimiz vatandaşımıza, vatandaşımız askerimize vurdu, TBMM kendi savaş uçaklarımız tarafından defalarca bombalandı. Korkunç bir tablo! Keşke yaşamasaydık… BBP olarak darbelere karşıyız. Muhsin Başkanımızın dediği gibi “Namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmayız” Ama bu beyanımız bazı kesimleri tatmin etmiyor. Her türlü darbeye karşıyız, FETÖ’ya da karşıyız. İlla FETÖ’nün altını çizmenin ne anlamı var, anlamıyorum. Israrla FETÖ diyenlerin acaba bu darbedeki başka unsurların suç ortaklığını gizleme gayreti mi var, ondan da şüpheliyim. Herkesin kanaati sadece FETÖ’nün yapabileceği bir iş değil bu. İç ve dış destekçileri var, hakim kanaat: CIA, ABD, NATO. Bu konuda somut delil yok, bazı hükümet yetkilileri suçladılar, sonra geri adım attılar. Devletin açıkça söyleyemediği bir şeyi, aleni bir ortamda bizim söylememiz doğru değil. Darbe mi, teşebbüsü mü, provası mı, bunu da değerlendirmek lazım. Bazı uzmanlar “bu bir darbe provasıydı, ön hazırlığı yapıldı” diyor. İnşallah öyle olmaz. Ben bir hukukçuyum, bunun bir darbe teşebbüsü olduğu bir gerçek. Tamamlanmış olsaydı, bugün Türkiye darbecilerin elinde bambaşka bir ülkeydi. Kim önledi? Bu darbe, emir-komuta zincirinde olmayan bir kalkışma. TSK’nın topyekûn buna katılmaması, cüzi bir katılımla olması, bu önemli bir etken. Nasıl önlendi? Medya, internet medyası, sosyal medya kanalları ve iletişim kanallarının açık olması çok önemli. 80 Darbesi’nde böyle bir medya-iletişim yoktu. Hükümet yetkililerinin darbeye karşı çıkması, halkta bir cesaret uyandırdı. Halk sokakta ciddi bir direniş sergiledi. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanın halkı direnişe çağırması darbeyi sabaha doğru çözdü. Ama ben Mısır’daki Sisi Darbesini hatırlatmak istiyorum, orda da ülkemizdekine benzer bir %50-50 tablosu vardı. 50si tankın önünde, 50si tankın arkasındaydı. Türkiye’de darbeye kalkışanlar, Mısır’daki gibi tankların arkasına geçecek, darbeyi destekleyecek muhalif halk kesimleri olacağını hayal ettiler, çünkü TRT’de zorla okuttukları bildiride kullandıkları bazı hassas kelimelerle bazı kesimlere selam çaktılar, darbeye destek olmaya davet ettiler kanaatimce, ama umduklarını bulamadılar. Ben o gece ve sonraki gecelerde, tankların karşısına çıkmamış olsa da, tankların arkasına geçmeyerek darbecilere destek ve cesaret vermeyen muhalif kesimlerin de başta 15 temmuz gecesinin ilk saatlerinde darbe karşıtı açıklama yapan CHP lideri Kılıçdaroğlu ve diğer muhalif kesimlerin hepsinin bu darbeyi önlemeye ciddi bir katkı sağladığını düşünüyorum.
Soru-cevap:
Şahin Tekgündüz: Türkiye’de HDP’siz bir toplumsal barış mümkün mü? Değilse Kılıçdaroğlu HDP’siz bir devete nasıl evet dedi ve katıldı? Bu davranışı benimsiyor musunuz?
Dursun Çiçek: Terörle arasına çizgi koymadığı sürece terörü kesinlikle reddetmediği sürece Tüürkiye’de siyasi parti olduğunu ifade edemez.
Kemal Yücel: Bizim de HDP’ye bakış açımız bu noktada çok farklı değil. Biz HDP’yi PKK’nin kravatlı ekibi olarak görüyoruz. Barajı geçtikleri seçimde her ne kadar Türkiye partisi görünümü vermeye çalıştılarsa da sonraki süreçte gerçek kimliklerinin bu olmadığı açıkça ortaya çıktı. Yani bu konuda HDP barışın demokrasinin birlik ve beraberliğin tarafı olmak istiyorsa once kendisinin buna hazır hale gelmesi lazım.
Murat Altun: Senaryo aynı oyuncular değişiyor. Terörist başı dün Apo daha sonra İlker Başbuğ, bugün de fetö yarın da terörist başı retö olabilir mi?
Dursun Çiçek: Toplum değerlendirmede analizde tarafsız ve bilimsel olmadığı sürece bu olabilir. Abdullah Öcalan terörist bir örgütün lideridir. Binlerce can kaybı vardır. Fetö’nün terörist bir lider olduğunu Türkiye ve dünya Kabul ediyor. Ama İlker Başbuğ’nun terrorist lideri olmadığını bütün dünya biliyor. RTE’nin gelecekteki işlevi daha çok eline silah almış dağa çıkmış veya insanları öldürmüş kişiden ziyade bu tür terör örgütlerine yardım ve yataklık yapmaktan bizim bütün örgütlerimiz bu konuda suç duyurularında bulunmuştur.
Faik Güleçyüz: Türkiyede kontrgerilla diye bir örgüt var mıdır?
Dursun Çiçek: Ben 35 yıl silahlı kuvvetlerde görev yaptım. Böyle bir örgüte rastlamadım. Ancak fetö gibi dış destekli bir örgütlenme varsa ifşa olmamışsa olabilir.
Alper Korkmaz: HDP’nin kaile alınması için ne kadar oy alması gerekiyor?
Ben vatandaş olarak darbe marbe tepemden geçen uçak istemiyorum. Bu işin bitmesi için nasıl yapısal bir şey gerekiyor?
Dursun Çiçek: HDP ile sıkıntımız sadece terror ile ilgilidir. Her türlü terörü red edecek. Şartlara bakalım inceleyelim geçmişte bunlar oldu filan demeyecek.
Türkiye democrat olursa şeffaf olursa kurumları açık olursa hesap verilebilir olursa darbelerden kurtulabilir. Yasalarımız buna müsait ancak zihinlerimiz değil. Hala silahlı kuvvetlerde darbeci aramak cuntacı aramak bu dış destekli şeyleri kastetmiyorum.TSK insan hakları yönünden cumhuriyet ve demokrasiye bağlılığı yönünden bu örgütler hariç toplumun ilerisindedir.
Ali Faik Aydın: HDP’nim mütabakat toplantısına çağırılmaması sizce bir noksanlık değil mi?
Dursun Çiçek: Nasıl fetö’ye tepkisini koyuyorsa HDP pkk’ye de tepkisini koysun. Genel Başkanımızda söyledi toplantıda olmalıydı. Iktidarın yanlışıydı bu. Her şeye rağmen demokratik süreçlere dahil edilmeli. HDP ‘de özeleştri yapıp her türlü terörü red etmeli.
Gürcan Onat: Türkiyenin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz CHP’nin bu konuya yaklaşımı ne?
Dursun Çiçek: Ülkenin özellikle hukuk alanında bağımsız tarafsız yargı alanine katılıyoruz zaten gündeme gelecek ve biz de destek vereceğiz. Başkanlık sistemini desteklemiyoruz.
Fevzi Durmuş: İrtica ile mücadele adı altında mevcut iktidarı düşürmek isteyen bir cunta yapılanması söz konusu mudur?
Dursun Çiçek: Bu tür algılar fetö denen terör örgütü ağzı ile konuşmaktır. Onların yarattığı bir algıdır. Bu kumpas davalarında ikibine yakın cumhuriyetçi subay saf dışı edilmiştir. Yaratılan boşluklara bu örgüt dolmuştur.
Şanar Yurdatapan: Demokrasilerde halk bir şey istiyorsa mutlaka dikkate alınır İdam istiyorsa meclise gelir evet denirse onaylanır. Şu referanduma sunulabilinir mi Türkiye artık kuranı kerime göre mi yönetilsin acaba sonuç ne çıkar?
Dursun Çiçek: Böyle bir öneri getirilemez anayasaya aykırı. İdam meselesi hukuki değildir Siyasidir gündemle ilgilidir. Dokunulmazlıklar gibidir. Bunlar sadece iktidarın toplumun gazını almak için yaptığı şeylerdir.
Kemal Yücel: Büyük Birlik Partisi olarak idama taraftarız. 2013 yılında bir anket yaptık iki milyon imzalı mecliste bekliyor. Ak Partililer idamı konuşmadan önce biz idamı konuşuyorduk. Biz idam cezasının gelmesini istiyoruz.
Meclisteki partilerin şeriat teklifi getirmesi mümkün değil çünkü mevcut anayasaya ve siyasi partiler kanununa göre şeriat teklif edilemez, kesin olarak yasaklanmış bir konudur bu. Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel nitelikleri Anayasamızda bellidir, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.