Sancaktepe Anayasa Toplantısı Tutanağı-4
TARİH: 28 Şubat 2012
YER: Samandıra Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Sancaktepe Belediyesi
KONUŞMACILAR: Gülden Sönmez-Ferhat Kentel
KONU: Adil Yargı
MODERATÖR: Melis Tantan
KATILIMCI SAYISI: 50
GİRİŞ VE HOŞGELDİNİZ KONUŞMASI: Melis Tantan
Gülden Sönmez: Hak arama konusu bütün temel hak ve özgürlükler ile bağlantılı bir konu. Mükemmel bir anayasayı hep beraber inşa edebiliriz. Ancak eğer orada tanımladığınız hak ve özgürlükleri hayat içerisinde uygulama alanı bulamıyorsa veya dinimiz, ideolojimiz, ırkımız, cinsiyetimiz ne olursa olsun herhangi birimizin uğramış olduğu haksızlık karşısında adil yargılanma imkânı, hukuk ortamı, bir yargı ortamı sağlayamıyorsak bütün anayasanın tamamen farklı bir boyuta taşınacağını hesap etmemiz lazım.
Çünkü bütün bu düzenlemelerin ana ekseni, ana hedefi hepimizin temel hak ve özgürlüklerine saygı gösterildiği korunduğu bir ortamda yaşamak. Uğramış olduğumuz haksızlıklar karşısında devletten gelen haksızlıklar ve uygulamalar karşısında hem idari hem adli yargı yollarına başvurma imkânına sahibiz vatandaş olarak. Bu başvurular esnasında kimi kime şikâyet ediyorsunuz problemi. Kimi kime şikayet ediyorsunuz değil, kimi şikayet ederseniz edin; kime şikayet ederseniz edin. Ortada bir hukuksuzluk varsa adil ve bağımsız bir yargı ortamında gerçekten adaletin yerini bulması için kolektif bir çaba sergilenecektir güvencesine sahip olmak istiyoruz. Bunun anahtarı da hepimizis.
Ferhat Kentel: Anayasa meselesi, hukuki olmaktan çok sosyolojik ve siyasi bir mesele. Hukukçular en fazla, bu toplumun ürettiği bilgiyi ya da talebi formüle edecek.
Bir toplumda yaşayan insanlarsak, hukuk önünde eşit olmalıyız. Ağrı'da da yaşasam, Sancaktepe’de de yaşasam nerede yaşarsam yaşayayım ayrımcılığa maruz kalmamak istiyorum. Anayasanın nasıl olacağı, kanunların nasıl yazılacağı, güç ilişkilerine bağlı. Bizden daha güçlü olan sınıflar ve daha güçlü olan sosyal gruplar, anayasaya hukukun bir takım maddelerine kanunlara daha fazla izlerini bırakıyorlar.
Türkiye’nin kuruluş aşamasında bir takım inkılâplar-reformlar yapıldı. En radikal olanlarında biri harf inkılâbıydı. Arapça harfler yasaklandı Latin alfabesi geldi. Bu topraklarda neler oldu okuyamadık. Eski metinleri okumak için Osmanlıca dersi almanız lazım. Geçmişimizi, güçlü olan kimselerin yazdığı tarih kitaplarından öğrendik. Türkiye’de bütün metinler, bütün dilimiz “öz Türkçeleşirken” bu konuda çaba gösterilirken hukukun dilinde asla en ufak bir yenilenme olmadı. Hukuk bizim dışımızda kutsal bir alanmış gibi kaldı. Kutsal metinler yazmıyoruz. Toplumun değişimine uygun olarak değişmesi gereken bir takım meselelerden bahsediyoruz.
Adil yargılanma savunma hakkı meselesinde düzenin ve düzen içindeki ideolojilerin aslında ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. 28 Şubatın ideolojisi zaten insanların savunma haklarını elinden almıştı. İdeolojik olarak başörtü İslam din vs o dünyanın dışında bir dünya idi. 28 Şubat mağdurları kendilerini savunamadılar bile.
Hrant Dink mahkemelerde hiç adil olmayan yargılamalar sonunda mahkûm edildi. Şimdi Ergenekon’dan tutuklu olan Veli Küçük onun bir takım yandaşları Hrant’ın mahkemelerine gidip mahkeme heyetinin önünde bozuk para vs attılar, mahkeme ortamını taciz ettiler. O hâkimler onları o salondan dışarı atabildi mi? Çünkü Veli Küçük ve arkadaşları ideolojik olarak güçlü olan pozisyonu savunuyordu. Hrant Dink ise sadece bir Ermeni idi.
Bu anayasa yapmanın en önemli tarafı mükemmel metinler yazmak değil aslında sözü ele geçirmek ve bunun mücadelesini vermek.
Osman Adanır: Polisten bu derece korkan bir toplumun hak araması biraz zor bir şey.
28 Şubatı bu milletin başına örenlere de biraz daha insanca davranmamız daha iyi olur. Şeytanın avukatlığına soyunarak bunu yaptılarsa bilmiyorum da gayri ihtiyari boş bulunarak yaptılar ise onlara bir hoşgörü göstermemiz gerekiyor. Bir toplumdan dışlanan insan muhakkak hınç ve intikam duygularıyla dolmaya başlar. Eğer bu tekere bir çomak sokulursa hepimiz güme gideriz. Bunu dikkate almak zorundayız. Toplumda eğer bireysel olarak başkalarının hakkına, kendimize hak ararken yanlışlık yapılmasını istemiyorsak başkalarına da bu yanlışlık yapılmaması gerekiyor.
Bu toplumda oluşan suçları oluşan herhangi bir olumsuzluğu halletmek için akil insanların ya da topluma önderlik edenlerin toplum tarafından sevilen insanların her zaman fikirleri kabul edilmiştir çözümleri her iki tarafında haklının da haksızın da gönül rahatlığı ile kabul edebileceği şeyler olmuştur. Bu açıdan idari mahkemelerin kesinlikle bütün şeylerinin hâkimlerden oluşmasına gerek yoktur.
Şeyma Döğücü: Birbirimizin hakkını koruyabilmemiz lazım. Hepimiz aynı geminin içindeysek hepimiz birbirimizi koruyup kollamak zorundayız. Hangi görüş hangi düşünce hangi etnik gruba sahip olursak olalım. Bu düşünceyi öncelikle anayasaya koymak da çok etkili değil. Hukuk adına bir sürü hukuksuzluk yapılmış bir nesilden geliyoruz. Bunun mücadelesini verdik. Herkesi birey ve değerli olarak görmek, herkesin aynı eşit ölçüler içinde değerlere sahip olduğunu kafamıza yerleştirdiğimiz vakit bu iş hallolacak tır. Teknik anlamda bir sorun yaşayacağımıza inanmıyorum ama esas zor olanı korkuları kafalardan silmektir. Bunun içinde sivil toplum kuruluşlarına önem vermek gerekiyor.
Hamide Şahin Özer: Kadına karşı şiddetin önüne geçilemiyor. Yakınlarımda görüyorum; karakola gidiliyor, sadece bir yerlerinde darp izi olduğu zaman gelin deniliyor. Biz kadın olarak karakola gidip kendimizi savunamıyoruz.
Şenol Çelik: Hak aramayı konuşuyoruz ama haklarımızı biliyor muyuz? Bireyin hakları nelerdir? İlkokuldan itibaren çocuklara bu konu ile ilgili eğitim verilmeli. İnsanlar en azından haklarını bilirler, hak ettiği şeyleri ararlar. Şu an aile hekimliği uygulaması var. Bunun yanı sıra aile avukatlığı uygulaması da olabilir.
Pembe Kaya: Bizler, kadın kolları olarak toplantılar yapıyoruz. Bu toplantılara birer avukat yollansa, kadınlar bu konularda bilinçlendirilse.
Gülden Sönmez: İnsan olarak yaratılmış olmakla kazanmış olduğum haklar var. Bunun Allah tarafından verildiğine inanıyorum. Hayatım boyunca da hiçbir kurumun insan olmak özelliğimden kaynaklı olarak bu haklarımı hangi devletin sınırları içerisinde yaşarsam yaşayayım ya da hangi dönem olursa olsun kimsenin ihlal etmemesi gibi bir güvence istiyorum ya da böyle bir ortamda yaşamak istiyorum. Her birimizin farklı farklı tanımlamaları olabilir. Bu kendi adıma bir tanımlama.
Esra Denk: Temyize verilen davaların çok iyi incelenmesi gerekiyor. Çok basit bir dava temyize verildiğinde çok uzun sürebiliyor. Her dava temyize gitmemeli. Sadece zaman kazanmak adına yapılıyor. İlk celsede sonuçlanan dava 3 yıl sürüyor.
Benim için özgürlük sınırsızlık değildir. Ben bir Hollanda olmak istemiyorum. Bir cinsel tercihinde, sınırsız olmasını istemiyorum. Çocuklarımın da öyle yetişmesini istemiyorum.
Mehmet Genç: Yargılamaların kısa sürede yapılması noktasında belki en önemli şeylerden bir tanesi mahkemelerin ihtisaslaşma aşamasına gelmesidir diye düşünüyorum. Hâkim ya da savcı bu birikime sahip değilse burada bilirkişiler üzerinden yürüyen bir süreç var. Bu mahkemelerin bilirkişiler üzerinden yürümesi de sürecin uzamasına sebep olmakta.
Osman Adanır: Toplumumuzun ne solcusu solcu, ne Müslüman’ı Müslüman. Eğer bu toplumdaki Müslümanlar kaliteli Müslüman olsa bu kadar sıkıntı olmaz. Mahkemeye düştüğümüz zaman, suçlu olduğumuzu bile bile eğer kendimizi haklı çıkarmak için kaçamak yollar arıyorsak öncelikle Müslümanlığımızı sorgulamak gerekiyor. Sosyolojik bir sıkıntı var burada. Trafik kazası yapıyoruz. Kazada suçlu olduğumuzu bildiğimiz halde polise 3-5 kuruş vererek bu işi halletmenin peşine düşüyoruz. Ondan sonra da dönüp bir başkasının üzerinden aynı haberi televizyonda seyrederken “ vay şerefsiz polis 3-5 kuruşa tenezzül etti” diyoruz. Ama 3 gün önce kendimizin rüşvet verdiğini unutuyoruz. Cihan Tual isimli bir vatandaş Sultanbeyli’de birçok insanla birebir görüşerek İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi adlı bir kitap yazmış. Bu kadar İslami tabanı sağlam bir yerde bu kadar ahlaksızlık nasıl oluyordu.
Ben İstanbul’a geldikten sonra Kürtlerin var olduğunu öğrendim. Kürtlere yapılan ağır bir zulüm var. Hocalı katliamını protesto etmek için düzenlenen mitingde açılan pankart utanç olarak bize yeter. Buna eğer karşı çıkmazsak yarın aynı pankartı bizim sırtımıza birisi yapıştırabilir. Bu pankartı taşıyan nasıl bir dünyada yaşıyor, nasıl bir zihin dünyası var ben bunu anlayamıyorum.
Şeyma Döğücü: Bir İngiliz gelip bir Türk mahkemesinde yargılandığı zaman ona savunmayla ilgili söz verilecekse muhtemelen yanında bir tercüman bulundurulup kendi dilinden konuşturulacak. Bu kadar basit bir sorun aslında. Tabi ki insan kendini, en iyi kendi anadilinde ifade edebilir.