YER: Sait Tanış Kültür Merkezi
TARİH: 18.01.2019
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ SAKARYA DAYANIŞMA DERNEĞİ
2/ FİKİR KULÜBÜ
SENDİKALAR
1/ EĞİTİM-SEN
2/ TÜM-EMEKLİ-SEN
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 /YOK
2/ YOK
GOZLEMCİLER
1 / MÜCAHİT GÜLER
2/ SİNAN ERTAŞ
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / YOK
2 / YOK
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / YOK
2 / YOK
MESAJ YOLLAYANLAR
1/ SAKARYA BAROSU YÖNETİM KURULU ÜYESİ NURULLAH ŞENTÜRK
2 / YOK
DİĞER KATILIMCILAR
MEDYA
1 / ADAPAZARI AKŞAM HABERLERİ
MODERATÖR
ERHAN DURU
KONULAR
GENEL KONU: "BİR YILIN TORTUSU, 2018'DA TÜRKİYE"
YEREL KONU: TANK PALET FABRİKASIN VE İŞÇİLERİNİN GELECEĞİ
KONUŞULANLAR
1 / ŞABAN GÜNEL ( TÜM-EMEKLİ-SEN) : Ben savaş endüstrisine karşıyım. Essahtan karşı olduğum bir şeyi nasıl konuşayım? Devletin elinde mi olsun, özel sektörün elinde mi olsun, milli sermayenin elinde mi olsun, uluslararası sermayenin elinde mi olsun diye bir şey önermeyi doğru bulmuyorum. Savaş endüstrisine karşıyım essahtan. Teşekkür ederim.
2/ ALİ YAVUZ (EĞİTİM-SEN): 2018’in değerlendirmesi… Bizim de içinde olduğumuz yapı 2018’e darbe vuran, 2001’den beri bu siyasi iktidarın yaşadığı en büyük kriz. Her ne kadar 2007’de bir kriz yaşandı ama pek o kadar toplumsal yaşamda ses getiren bir kriz değildi. Teğet geçti, şu denildi, bu denildi ama 2018 krizi gerçekten yaşamımızı çok etkileyen bir krize dönüştü. Bu krizden dolayı da toplumda yaşayan herkes kendi üzerinden bir bedel ödüyor. Tabi bunu siyasi iktidar da ödüyor. Ama onlar ödedikleri bedeli toplumdaki getirilen seslerin, seslendirilen yada susturulan olarak kendi biçiminde krizi kendilerine yönelik olarak toplumun önünde ve o şekilde algıya sebep oluyorlar. Bizim de içinde bulunduğumuz yapı bu krizin bedelini biz ödeyemeyeceğiz, bunu yaratanlar ödesin üzerinden Türkiye genelinde buna yönelik etkinlikler yapıyorlar. Bizim de özelinde çalıştığımız iş kolu -eğitim iş kolunda- 2023 vizyonuyla ilgili de -geçen ay konuştuğumuz konuyla ilgili- bir tartışma yaşandı. Ama genel olarak da toplum bu 2023 eğitim vizyonu belgesini çok fazla anlamadı. Algılanacak şu, çok net ifadelerle aslında Milli Eğitim bakanının hem içimizden gelme hem özel sektörde çalışmış birisi olarak söylediği bir şey var, bundan sonra eğitim, Milli Eğitim sistemi neoliberal politikanın tam olarak uygulanacağı bir yapıya bürünecek. İçerden değil dışarıdan gelen eğitim yöneticileriyle eğitimin yönetileceği, okullara dışarıdan gelen, artık her birisinin burada okul yöneticisi olabileceği işini aldı. Eğitimin bundan sonra net ifadeler konularak finansmanıyla ilgili artık o anayasada yer alan ‘ücretsizdir’ ifadesini ortadan kaldırarak finansmanı bizzat oradaki okuyanlar, velilerden ve çevreden sağlanacağının içine konması… Tabi bu tartışma daha bitmedi ama olumlu tarafları, eğitimi bir bütün yıla yayarak, çocukların oyun temelli olarak, yaz tatilinin de olması gibi şeyler de var. Ama özelde de hastanelerde olduğu gibi hizmeti artık paran kadar alabileceğin bir yapıya dönüştürüyorlar. Bu ilerde daha da çok tartışılacak.
YEREL GÜNDEM:
Bunun ötesinde şehrimizde yaşanan Tank-Palet fabrikası ile ilgili söylenebilecekler… Ben şunu söyleyebilirim o noktada. Bugüne kadar kamunun elindeki en verimli fabrikalarının bulunduğu söylenen bir fabrikanın özelleştirme mantığı içerisinden alınarak bir yere verilmesi, ben buna baktığımda kurulun sözlüğüne baktığımda kişiye özel verilen özelleştirme mantığını şöyle söylüyor, peşkeş çekme. İşte son 10 gündür Harb-İş’in burada özelleştirmeyle ilgili dillendirmesinden öte siyasi partilerin meclisteki şeylerini de dinliyorum tabi ki, onlar daha özelleştirme olmadan bu fabrika içerisindeki 2 ünitenin BMC’nin çalışmalarına açıldığını, özelleştirmenin olacaksa, birisine verilecekse bunun özelleştirme mantığı içerisinde bir ihalesi olması gerektiğini ama cumhurbaşkanının kişiye özel olarak verdiği bir yerle ilgili, kendi hukukumuz içerisindeki o özelleştirme hukukuna da aykırı olarak yapıldı. Sakarya’da özelleştirilenlere baktığımızda depremle birlikte Zirai Donatım Kurumu özelleştirildi, Şeker fabrikası özelleştirildi, eğer karar verilmişse verilen kararın üzerinden ülkeyi yönetenler, çoğunluğu elinde bulundurarak attıkları adımlardan kim ne derse desin geri adım atmıyorlar. Burası da geri adım atılmayacak bir noktada. İşin garibi özelleştirilenler Türk-İş’in örgütlü olduğu yerlerin hepsi özelleştirme furyası içerisinde alındığında hepsi özelleştirilmiş. Kısmi olarak bunların içerisinde en çok ses getiren Tekel işçilerinin Ankara’da yaptıkları eylemler oldu. Bunun dışındakiler sessiz sedasız olarak özelleştirme hayata geçmiş. Yalnız burada bir şey var Tank-Paletin özelleşmesiyle ilgili tartışıyoruz, hukuksuzluğunu da söylüyoruz ama sepetin içerisinden veya torbanın içerisinden özelleşecek bir diğeri çıkartılmış. Burada özelleştirilecek başka bir şey daha var, kamunun elindeki o da Vagon fabrikası. Neden çıkartıldığıyla ilgili de kısacık bir araştırma yapıldığında, teknolojisinin eski olduğu, yeni teknolojiye entegre edilerek özelleştirilmesi gündeme gelmiş. Yani bunun arkasında büyük bir ihtimalle Vagon fabrikasının teknolojisi yenilenerek daha hafif çelikten değil de alüminyum aksanlı ulaşım araçlarına geçişi sağlandıktan sonra ileri teknoloji ile adrese teslim olarak oranın da aynı şekilde özelleşeceği söyleniyor. Sahibi de şimdiden belli. Söyleyebileceğim bu. Yani sadece Tank-Palet diye algılamayın. Tank-Palet’in özelleşeceği ile ilgili adam 6 ay önce daha cumhurbaşkanının kararnamesi çıkmadan önce 2 tane ünitesinde çalışmalar başlandığında oradaki örgütlü yapı diğerlerinin Türk-İş falan herkes bunu biliyorken şimdi gündeme geldiğinde bir şey diyorlar ama ilk gündeme geldiğinde bunu seslendirseydiler daha farklı olurdu diye düşünüyorum. Yarın bizim de davet edildiğimiz Harb-İş’in Tank-Paletle ilgili özelleştirme karşıtı mitinginde biz de destek vereceğiz. Ama bunu ne kadar götürürler, ne kadar direngen olurlar o ayrı bir şey. Söyleyeceklerim bu.
3/ ŞADİ TANIŞ:
YEREL GÜNDEM:
Şimdi genel konuya gelmeden önce, hazır açılmışken Tank-Paletle ilgili… Benim bugün gazetede çıkan bir yazım var. ‘’Tank-Palet mi? Tank-Talan mı?’’ diye. Kısaca okuyayım:
‘’Tank palet fabrikasının 25 yıllığına kiraya verilmesi olağandışı bir uygulama. Her ne kadar, kiralama dense de resmi Gazete’de kiralama değil, “özelleştirilme kapsamına alınması” şeklinde ilan edildi. İnsanın aklına şu sorular geliyor:
> İhale ne zaman yapıldı?
> İhaleye kimler katıldı?
> İhale kimde kaldı?
> Bu kiralama karşılığında, devlet ne kazandı?
> Çalışan işçilerin durumu ne olacak?
> Kiralama yapıldığı söylenen fabrikanın, binaları ve makine parkı 25 yıl sonra devlete iade edilirken, teknolojisi eskimiş kullanılamaz hale gelmiş olmayacak mı? Tank Palet Fabrikası’nda üretilen fırtına obüsleri, Samsung’dan alınan know-how (ve lisansı) ile 20 yıldır üzerinde çalışılan araçlardır. Tank palet fabrikasındaki ARGE birimi ile bu araçlar geliştirilmiş, orijinalinden çok daha ileri teknolojiye sahip olarak sınıfında dünyada söz sahibi olmuş araçlardır. Ayrıca, tanklar için üretilen gece görüş dürbünleri ileri teknoloji ürünü olup, kendini kanıtlamıştır. Biz sadece, fabrika binasını ve makine parkını kiraya vermiyoruz. Fabrika ile birlikte, bu ileri teknoloji ürünlerin ve 20 yıllık bilgi birikiminin devrini de yapmış oluyoruz. Tek alıcısı TSK olan bu araçları devlet kendine ait tank palet fabrikasında üretir iken, özelleştirmeden sonra bu araçları özel sektörden satın alır hale gelmeyecek mi? Bu araçları hangi fiyattan satın alacağız? Bu milli olan teknoloji ve bilgi birikimini %50’si Katarlılara ait olan bir şirkete vermeyecek miyiz? Bu teknolojinin yurt dışına çıkarılmasına nasıl engel olacağız? Merak ettiğim konulardan birisi de, bu Katarlılar denilen kişiler kim? Bu bir şirket mi? Yada arkasında bir grup mu var? Milli olan ve kurulmasında vatandaşın kendi arasından para toplayarak kurduğu bu fabrika, kime devrediliyor? Bunu bilmeye hakkımız yok mu? Olaya sadece işçi özlük hakları olarak bakamayız. Tabii ki çalışanların özlük hakları çok önemli. Onlar korunmalıdır ve çalışanlar mağdur edilmemelidir. Bence bu konu, kiralamanın bütününde bir ayrıntı. Asıl olan, bilginin ve teknolojinin korunmasıdır. Bence olayı çalışanlar boyutuna getirip işin bilgi ve teknoloji transferi boyutu gözden kaçırılıyor.’’
Şimdi bu Tank-Palet fabrikasıyla ilgili Ethem Sancak’ın da bir konuşmasını okudum. Diyor ki, ben eski bir sosyalist yeni bir Müslüman olarak reis bize bu harp sanayisine gir dediğinde kardeşlerim karşı çıktı. Biz 7-8 kardeşiz diyor, kardeşler arasında yeni bir Müslüman olarak adil şekilde malları taksim ettim. Reis bana bu işi söyleyince, benim param bu kadar. Bununla bu iş olmaz dedim diyor. Ama sen bize para bulursan bak bu katarlılar seni çok seviyor, onlarda da para çok, katar fonundan para ayarlarsan bu işe biz bu işe gireriz dedik diyor. O da diyor, aradı katar emirini, onlara da şirketin %50’sini verdik diyor. Bir de reis bana Rizeli bir hemşerisini önerdi diyor, ortak yaptı. %25’ini de ona verdik. Şirketi böyle oluşturduk diyor.
Şimdi %25 hissesi Talip Öztürk diye Rizeli reisin kapı komşusu bir adam. Bu %25 de işin hikayesi. Onlar kağıt üzerindeler. Esas parayı veren Katar. Ama katarlılar kim? Katarlı bir şirket mi, Katar emirinin kendisi mi? Katar ordusu mu? Yani kim bu? Biz gerçekten fabrikaya bir kaynak mı getiriyoruz? Kredi falan kullanmak gibi bir şey değil bu. Direkt ortak ettiğinizde oradaki üretimin tüm ayrıntılarını da teslim ediyorsunuz. Çok garip bir şey var. Çok pervasızca bir şey var. Hatta ben eski bir milletvekili bir arkadaşımız var onunla konuştum. O dedi ki kağıt üzerinde katarlılar onların arkasında da birileri var dedi. Bu Talip Öztürk’ün de arkasında birileri var dedi. Talip Öztürk Rizeli, Söğütlü’de bir Kamyon-Karoser fabrikası kurmuş bir adam. İstanbul’da da sanırım Kamyon-Karoser işleri var. Kamyon-Karoser’i yapan bir firma tank yapacak… Karasu’da geldi cumhurbaşkanı temel attı. Neyin temelini attı? Tank fabrikasının temelini attıysa bunu neden veriyoruz? Diyelim ki o bitinceye kadar bunu veriyoruz anlaşılabilir bir şey. O zaman bu 5 sene falan olur yani. 25 sene olmaz ki. 25 sene kullanacak sonra geri verecek. 25 sene sonra hangi makine, torna tezgahı, döküm atölyesi kullanılır halde olabilir ki? Yani garip bir durum özelleştirme değil, kiraya verme değil. Kiraya veriyorsun kime verdiğimiz belli değil. Yani biliyorum değişecek bir durum değil, ama bu tank-palet fabrikasının özelleştirilmesi gelecekte çok kişinin başını yakacak bir uygulama. Çok temiz, şeffaf bir şey değil. Ama burada benim de sendikanın da gündeme getirdikleri bir şey var, işçilerin durumu ne olacak? Yani işçi dediğiniz fabrikada asker olanlar var onlar kışlasına gidecek, memur olanlar var kamu kurumlarına dağıtılacak, işçi olanlardan emekliliği gelenler emekli edilecek, geriye birkaç yüz tane işçi kalıyor. Onların da tazminatını ver zaten ayrılacak adam. Ama sadece işçi değil buradaki durum. Yani Şeker fabrikasına, Zirai Donatım Kurumuna benzemiyor. Burada bir teknoloji var, hazır müşterisi devlet olan bir iş yeri var. Müşterisi hazır, pazarlama sorunu yok. Fiyat konusunda sizinle rekabet edecek bir firma yok. Diyorlar ki tank yapılacak. Tankın ilk prototipini Koç, Otokar’da yapsın. Otokar’da yapılabilecek bir tank için niye ayrıca bir fabrika var? Bunu Koç yapsaydı bari.
GENEL GÜNDEM:
2018’in konusu kriz. Bu kriz daha önceki yaşadıklarımıza da benzemiyor. Yani esnafız, piyasanın içinde olan herkes biliyor bunu. Sanki iş bir inşaat sektörü krizi gibi başladı ama öyle olmadığı anlaşıldı. Çünkü işin tablosu şöyle gözüktü, kazanmadan borç alarak tüketmişiz. Artık borç verenler de vermek istemeyince duvara tosladık. Şimdi diyorlar ki çalışın kazanın, kazandığınız parayı yiyin. Çalışacağız ama Türkiye’nin üretimi, özellikle tarımsal alanda üretimi iyice gerilemiş. Yeniden çalışacağım desen buğday eksen bir sene sonra çıkıyor. Hemen olmuyor 1 ayda. Piyasada büyük bir kriz var. Ciddi anlamda iş yerleri kapanıyor ve daha da kapanacak. Yok işte faizler yüksek düşerse falan bence bunlar tamamen suni tedbirler olacak krizi zamana yaymak olacak ama gördüğüm şey duvara tosladık. Belki siyaseten Türkiye tavizler verir. Yurtdışı yine borç vermeye başlar. Yani bize bir serum bağlarlar biraz daha canlanır mıyız? Ama bu serum bitince ne olacak? Çünkü üretmeden tüketiyoruz. Gerçekten toplumu şu son senelerde bir tüketim toplumu haline getirdiler. Bundan vazgeçebilecek miyiz? Yani bu olay. Sadece devlet, devleti yönetenler değil. Bizim de vatandaş olarak frene basmamız gereken şeyler var. Bir takım alışkanlıklarımızdan vazgeçmemiz lazım. Yani en basitinden bakıyorsunuz, bir maç oluyor. Maçın 61.dakikasında bütün tribünlerde 4-5 bin liralık telefonların ışıkları yanıyor. Binlerce de ışık, herkesin elinde de akıllı telefon. Yani bunları biz üretmiyoruz işte yurtdışından getiriyoruz. Bu kriz son zamanların en önemli kriziydi.
4/ KADRİCAN MENDİ: Yerel ile ulusal gündemi birbirinden ayırt edecek bir pozisyonda değiliz. Tank Palet meselesiyle 2018’de başlayan kriz birbiriyle alakalı. 24 Ocak 1980 sonrası ekonominin finansallaşması, ithal ikameci ekonomiden finansal büyümeye dönük ekonomiye geçmemizle beraber başladı. O zamanlar Özal’ın meşhur bir lafı vardı, ‘’Türkiye’yi Singapur yapacağız’’. Yani proje aynı proje. Özal’ın kafasındaki toplum, devlet, ekonomi kavrayışı ile Erdoğan’ın kafasındakiler birbirinden çok farklı değil. O da biz bu işin hamallığını yapacağımıza, tarım ülkesi olacağımıza, sanayi ülkesi de olamayacağımıza göre bunu finansallaştıralım. Yani uluslararası paranın üzerimizde geçeceği finansal bir sistem kuralım. Bankalar ağını güçlendirelim, uluslararası piyasalara garanti verelim planıyla finansallaştırıldı ekonomi. Finansallaşan ekonomiler derken şunu kastediyorum; üretimden kopuk, sadece para hareketlerinden – yani uluslararası borsa, döviz, paranın konvertibl olup olmaması, diğer ülkelerle paralar arasındaki değeri, sizin borsa priminiz, sizin borsanızın dünya borsası üzerinde yeri olup olmadığı- gibi bir şeye dönüştürülmesi, üretimden kopup. İşte buna devam ediyoruz. Özal döneminden beri. 1980’de başladı özelleştirmeler, işte Özal’ın meşhur lafı, ‘’Devlet don dikmez.’’. Herkesin ağzındaydı o zaman. Cebinde çay içmeye parası olmayan insanlar özelleştirmeleri savunuyordu. O zamandan bu zamana hala aynı ekonomik politika. 1999-2000’deki krizde Kemal Derviş –Dünya Bankasında 3.Dünya’ya ilişkin sosyal politikalar bölümünde çalışmış bir adam- onun reçetesi bir kurtarıcı reçete gibi getirildi. AKP iktidarı da Kemal Derviş’in programını devam ettiriyor. Bu program da özü itibari ile ülkeyi tarım ülkesi olmaktan ‘’kurtaralım’’, yani tarım ülkesi olmaktan kurtulma diye sunuldu bu, biz tarım ülkesi olmaya mahkum değiliz, bir finans ülkesi olalım. İstanbul dünya finansının merkezi olsun. Herkes buraya yatırım yapsın. Borsamızı güçlendirelim. İstanbul borsası açıldı besmelelerle. Tokyo, New York, Londra, İstanbul falan gibi olsun. Bunun bir devamı. Şuan yaşadığımız özelleştirmeler, Şeker fabrikalarının özelleştirmeleri bunlar son kalanlar zaten. Normalde devletin istihdam amacıyla oluşturduğu biraz o sosyal devlet anlayışının devamı olan bütün o kurumlar tasfiye edildi. Özal zamanında büyük bir kısmı tasfiye edildi. Sonrasındaki koalisyon hükümetleri devam ettirdi. Bunlar da elde kalan son şeyler artık. Gayrimenkullere kadar sadece fabrikalar değil. Gayrimenkulleri falan da satıyorlar. Böyle bir yağma düzenine dönüştü. Bu finans-kapital şeyinden de çıkıp bundan sonra artık tamamen akıl dışı, tamamen günü kurtarmaya dönük bir yağma düzeni haline dönüştü. Bu şeyi bununla alakalı olarak görüyorum ben. Tank-Palet meselesini bu yönüyle görüyorum. Bir de açıkçası ben özelleştirme ve istihdam boyutundan ziyade milli ve yerli silah sanayimize vurulan darbe olarak da görmüyorum. Milli ve yerli silah sanayisini hayırlı bir iş olarak görmüyorum ben. Bu milli silah sanayisini kime karşı kuruyoruz. Bizim ordumuz NATO ordusu olarak kendini tarif ediyor. Kime karşı kurulduğu belli değil. Biz Ortadoğu’da kime karşı bu orduyu besliyoruz, teknoloji falan geliştiriyoruz. Komşularımız belli Suriye, İran, Irak, Ermenistan, Gürcistan, Bulgaristan, Yunanistan. Batı kısmı zaten NATO ülkeleri. Kime karşı yani bunlar? NATO ordusu olması sebebiyle bu orduya karşı yapılan hiçbir harcama Türkiye cumhuriyeti ordusu üzerine yapılan teknoloji geliştirme de dahil olmak üzere hiçbir yatırım bu halkın yararına değildir. Türkiye’yi yöneten insanlar bu halkı düşünüyorlarsa etrafımızdaki ülkelerle ordu kullanmadan çözemeyeceğimiz bir sorunumuz yok. Biz NATO ordusu olduğumuz için bu çelişkilerden kurtulamıyoruz. Suriye, Irak, İran, o bölgedeki Kürtlerle, Ermenistan’la ne sorunumuz olabilir? Dolayısıyla bu silah üzerinden silaha bir de millilik sıfatı vermek üzerine ayrı bir sıkıntı var. Dolayısıyla ben o boyutuyla bakmıyorum olaya, teknoloji transferi falan. Ki zaten böyle bir şey de yok. Ulusal orduların artık kendi silahını üretmesi mümkün değil dünyada. Çünkü teknoloji dediğimiz şey hiçbir ülkenin tekelinde değil. Amerika da kendisi üretmiyor bunu zaten. Güney Kore’de yazılımını yaptırıyor Hindistan’da bilmem neyini yaptırıyor falan bu karşılıklı ticari anlaşmalarla ilgili bir şey. O kısmında değilim ben açıkçası. Bu Sakarya’yı ilgilendiren kısmıyla ilgilidir. Bir ayağı evet buradaki insanları bir şekilde dağıtacaklar. O belli, zaten bu işin planlamasını yapmadan bu işe kalkışmaz. Hükümet onun planlamasını yapmıştır. Sendikalar üzerinden muhtemelen. Türk-İş üzerinden falan insanlar ikna edildiler. Bu arkadaşlar da maalesef burada kendilerini savunamadılar. Biz kardeşim emekçiyiz yıllarımızı vermişiz, buradaki çalışanlar kalifiye çalışanlar, Adapazarı’na ilişkin bir fabrikadır üzerinden yapmadılar maalesef savunmalarını. İşte bu yerli ve milli ordumuzdur, kendimiz için bir şey istemiyoruz, ama işte tankımız tüfeğimiz için yapıyoruz falan gibi bir yerden bir retorik tutturdular. Bu da bence çok sıkıntılı oldu. Türkiye genelinde de dikkat edin çok makes bulmadı bu konu yani. Diğer işçi yapılarından, özelleştirilmesi istenen diğer yapılardan, tecrübesi olan sosyal hareketlerden falan makes bulmadılar. Bu konuyu buradan savundukları için. Sakarya’da yaşayan emekçi insanlar, yıllarını buraya vermiş bu şehrin insanlarının bir emek mücadelesi bir özlük hakkı mücadelesi üzerinden bence yapılması lazımdı. Ama tabi bu sendikanın da bunu götürecek şeyi yok maalesef. Yapamaz yani kendi sınırları itibari ile bu mücadeleyi veremez. İşçileri de ikna ettiler muhtemelen. Tekel’de daha önce Seka’da, daha önce hepimiz gitmiştik Seka kapatılırken defalarca. Oradaki işçi arkadaşların nasıl bir taraftan sopa gösterip bir taraftan ikna edildiğini, nasıl vaatler verildiğini diğer taraftan elebaşlarını tasfiye ettikleri süreci, Seka olayını yaşamıştık bizzat. Sonraki bu şeker fabrikalarına ilişkin şeylerde de gördük bunu. Yani devlet bunu çözer. Bunun nerede hata yapıldığına ilişkin, yani bu ülkenin ordusuna, tankına, tüfeğine değil halkına, insanına, emeğine sahip çıkmanın öncelikli bizim gündemimiz olması gerekiyor. Yani gündemle ilgili bir sıkıntımız var. Meseleyi buradan tartışmak gerekir bence. 2019’a genel işaretlerini veren sıkıntı da, Tank-palet meselesinde de yaşanan şey maalesef toplumun kendi çıkarlarının yeterince kavrayamadığı yada günübirlik çıkarlar üzerinden düşündüğü çok fazla bu arka arkaya gelen seçim süreciyle birlikte bu öngörünün de orta vadeli uzun vadeli öngörünün de kısaldığı seçimlere odaklandığı bir yerden geçiyoruz. Dolayısıyla insanlar bunu göremiyorlar. Hep seçim üzerinden. Seçim öncesinde öncesinde ne olur seçim sonrasında ne olur üzerinden gidiyor. Ama bizim içinde bulunduğumuz şey gerçekten çok ciddi, Şadi abinin de dediği gibi. Çünkü artık satacak bir şey de kalmadı. Üretim desen o da hemen 2 ayda üretilecek bir şey değil. Çünkü tarım tamamen Türkiye’de bitirilmiş durumda. Bitirilmezse bile öyle bir yerdeyiz ki yani tarıma yöneldik desek bile tarım arazilerinin toprağını temizlenmesi gibi bir sıkıntımız var. O kadar hoyratça kullanılmış, o kadar zirai ilaçlarla verim alacağız diye kullanılmış. Bir de böyle bir sıkıntımız var. Yani tarıma dönsek bile şuan ki toprağı ıslah etmemiz lazım. Tohumu ıslah etmemiz lazım. Tarım için sanayiyi yeniden gözden geçirmemiz lazım. Gerçekten çok ciddi bir yerdeyiz. Bunu biz fark edemiyoruz biraz. Yerel seçim genel seçim meselesinden bunu göremiyoruz. İktidar da buradan gücünü alıyor. Bu gündem üzerinden emri vakilerle, vur kaçla toplumsal dinamizmi felç etti. Muhalefetle istediği gibi oynayabiliyor. Bu anlamda ben bütün şeyin yerel ve ulusal gündemin aslında tek bir mesele üzerinden odaklanması gerektiği yada buradan tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Yani bizim önümüzde bizden sonra gelecek kuşak için nasıl bir ülke nasıl bir toplum bırakacağımız üzerinden bunu bence tartışmak lazım. O da bu iktidarla, AKP iktidarı ile yürümesi mümkün değil. Bu AKP iktidarı devam ettiği sürece bu maliyetin boyutu artacak bu çok net. İnsanların da bu yerel gündemlerin de biraz kurtulup bununla yüzleşmesi lazım. Yani ümit varsa ki biz ümit varız. Kendi yaptığımız, yapabileceklerimiz nispetinde ümit varız. Ama genel olarak tabloyu çok iç açıcı bir tablo olarak görmüyorum. Seçim sonrasında da bununla yüzleşeceğiz.
ÖNERİLER
1 / YOK
ORTAK SONUÇ
YOK
1 / YOK
2 / YOK
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
MİLLETVEKİLLERİ İLE
MEDYA İLE
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Sakarya kMM Hamalı Erhan Duru