Sancaktepe Anayasa Toplantısı Tutanağı- 2
TARİH:14 Aralık 2011 Çarşamba
YER: Sancaktepe Belediyesi Genco Erkal Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Sancaktepe Belediyesi
KONU: Anayasamızı Hazırlıyoruz
KONUŞMACILAR: Avukat Sacit Kayasu , Taraf Gazetesi Yazarı Ayşe Hür
MODERATÖR: Yakup Kadri Karabacak
KATILIMCI SAYISI: 150
Sacit Kayasu: Gençler şimdiye kadar kanunlarla hiç alakanız olmadı. Hayatın dışındasınız sanıyorsunuz ki hayat kanunsuz hayat kuralsız devam ediyor. Değil… İnsanların ölümüne kadar hatta öldükten sonra bile devam ediyor. Öldükten sonra nasıl diyecekseniz mirasçılık durumuyla devam ediyor.
Veraset ilanı çıkarttırılıyor o kişi için onun malları satılıyor. Yani kişinin doğumundan ölümüne kadar hukuk onun hayatının her safhasında . Peki bu bütün kanunlar nereye dayanacak ?
Anayasaya dayanacak. İşte insanların hiç düşünmediği hiç muhatap olmadığını şey aslında her gün onun hayatının içinde. Anayasa maalesef bir çok hukukçunun dahi hiç göz önüne almadığı sanki hiç yokmuş zannettikleri bir olay. Halbu ki her şeyin temeli adı üzerinde anayasa. Yani yasaların kanunların anası o . Bir devletin bir milletlin hayatı o anayasaya göre şekillenir. Şunu diyebiliriz; hiçbir anayasa geçmişte de bugunde de hiçbir şekilde insanlara köleliği emretmez. İnsanlara kötü muameleyi emretmez. Ama önemli olan bunların kağıt üzerinde olması değil hayata geçmesini sağlamaktır. Bunu sağlamakta biz hukukçuların sağlanmasını sağlamakla siz vatandaşların gayesi olmalı. Anayasada bir çok haklar kişi hak ve hürriyetleri düzenler. Bunların bu ay ki konusu sadece yaşam hakkı,dokunulmazlık ve özel hayatın gizliliği. Diğer ay ki konular daha başka olacaktır. Fakat tüm bunlar hayatımız da bire bir sizi ilgilendiren hiç farkında olmadan sizi etkileyen bir kurallar manzumesidir. Anayasada yaşama hakkı özellikle birey göz önüne aldığımızda çok önemli insan çok büyük mücadeleler sonucunda bugünlere geldi. İlk anayasal çalışma diyebileceğimiz olay bir anayasa yoktur. Hala İngiltere’de Magna Carta dediğimiz 1215 yılında devlete karşı kişinin bazı hakları talep etmesiyle başladı. Ondan daha önce de bazı hak istemelerde vardı. Yani zannetmeyiniz ki biz bugün Anayasayı değiştirirsek her şey güllük gülistanlık olacak. Hayır. Hiç öyle bir şey yok. Her şey mücadeleyle gayretle olur. İlk anayasa 1215 – 2015 arada neredeyse 800 sene geçmiş. İnsan haklarının gerçek manada gündeme gelmesi Fransız İhtilali ile söz konusu oldu. Fransız İhtilali yüzbinlerce insanın hayatı pahasına elde edilmiş bir zaferdir. Orda ilk defa metinlere giren insan hakkı kavramı vardır. Ve insan haklarının bugün dahi ve hala gündemde olan Hürriyet-Eşitlik Ve Kardeşlik sloganı hala geçerli olan bir slogandır. Ve bu Dünya çapında yalnız Fransa çapında değil 1948 yılında Avrupa İnsan Hakları Beyannamesinin kabul edilmesi ve Birleşmiş Milletlerinde aynı şekilde İnsan Haklarını kabul etmesi tanımasıyla bugün bulunduğumuz noktaya geldi. Yani anlatmak istediğim şey şu ki usül bir mücadele bu arada insanların haklarını elde etmek için canlarından olması fakat bu uğurda mücadelenin bitmemesi de söz konusu oldu . Yaşamak o kadar kısaltıldı ki yaşama hakkının içerine sadece hayat girmez. Yani bir kişinin bedensel bütünüyle onun rızası olmadan organının alınması da orda ki yaşama hakkına bir müdahaledir. Şimdi insan olarak bilmemiz gereken şey şudur ; Gerek yaşama hakkı gerekse dokunulmazlık veya özel hayatın gizliliği mutlak suretle kısıtlanabilir. Buna hiçbir şüphe yoktur. Ancak bu kısıtlama en dar manada olmalıdır. Ve en gerekli durumda olmalıdır. Başka alternatif imkanlar varken bunların hiçbir şekilde gündeme gelmesi söz konusu olmamalıdır. Öncelikle Anayasa’nın öngörmesi gereken şey budur. Temel alacağı şey Hürriyetler özgürlükler kısıtlamalar istisna olarak ve çok işleme durumlarda söz konusu olmalı. Ve bugün yeni anayasa kısa açık ve herkesi kapsayacak bir anayasa olmak zorundadır. Çünkü bugüne kadar yapılan anayasaların hepsi maalesef duyurgan anayasalardır. Ya bir askeri dikdatörlük ve yahutta millet tarafından yetkiyi kulanıldığını söyleyen fakat aslı milletle bağlılığının tamda oturmadığı diğer millet meclisleri tarafından yapılmıştır. Bugün ilk defa Türkiye Sivil bir anayasa yapma imkanı elde etmiştir. Bu imkanı heba etmenin hiçbir manası yoktur.
Özellikle kişi haklarının bazı talebleri vardır. Bu anayasan beklentileri vardır. Buradaki vatandaşlarımızın çoğu da Doğu kökenli olduğu için tüm vatandaşın kendisini bu anayasa da bulabileceği herhangi bir üst kimliğe veya alt kimliğe hitap etmeyen bir anayasa ancak sizlerinde katkısıyla söz konusu olacaktır. Teşekkür ediyorum .
Ramazan Gündoğdu(Lise Öğrencisi): Okulumuza konulan kameralar özel hayatımızı ihlal etmektedir. Bunun anayasada olmasını rica ederim.
Yakup Ünlü (Lise Öğrencisi): Mesela polise ve askere kötü bir davranışta veya onun yaptığı yanlış bir hareketti düzeltmeye çalıştığımızda bile suçlu yine biz oluyoruz. Yani bu böyledir. Üst altı ezer. Mesela bir arkadaşım bir komutanın yaptığı bir yanlışı düzeltmeye çalışmış ve on gün nezarette tutmuşlar. Yani hiçbir şekilde etkisi yok. Sadece uyarmış. İşkence bile görmüş dövmüşler. Ben bunun yapılmasına karşıyım. Askeriye ile ilgili tadbir alınmasını istiyorum.
Ayşe Hür : Sizin aklınıza ne geliyor ? Mesela nasıl bir tedbir alınabilir buna karşı? Ne düşünüyorsunuz.
Yakup Ünlü (Lise Öğrencisi): Özel yetkili kişiler sürekli denetlemesini istiyorum. Polis insanı tahrik ederse askeri anayasada polis bana bir şey yapamaz.Ben polisi tahrik ediyorsam polis te beni tahrik edecektir. Yani bu iki tarafın dengesinin tutturulmasını istiyorum.
Ayşe Hür : Bir kadınım ve kadına yönelik şiddet bu son dönemlerde çok konuşulur bir şey oldu.
Eskiden yok muydu böyle bir şey de şimdi arttı mı ?
Mesela buna sosyologlar cevap verebilecek ama benim hissettiğim şöyle bir şey oldu. Geleneksel toplumlarda kadının ağzını açmasının yada otoriteye kaçması kayınpederi gibi ona ağzını açma cesareti bile vermiyordu. Ve kadın sustuğu sürecede uğradığı şiddetin derecesi bir derecede oluyordu. Ama şimdi artık kadın güçle birlikte şehirlere geldi. Çalışma hayatına iyi kötü atılmak zorunda kaldı. Ailesini geçindirmek için ilk defa o ailesinin veya kocasının kendisine yönelik baskısına karşı bir tepki vermeye başladı. Ve bu tepki doğdukça şiddet arttı. Çünkü erkeklerimiz henüz bu yeni durumu algılayamadılar. Ne oluyor ya daha düne kadar gıkı çıkmazdı bu kadının. Bu yoldan çıktı falan diyorlar. Aslında kimi cezayı çalışma hayatına, şehre kesiyor. Sonuçta doğru çok zor bir durum. Eskiden alışıldığı gibi kadın-erkek ilişkilerinin yürümesi. Ama kadının eskisinden farklı olarak talepte bulunması onun dayak yemesini hatta öldürülmesini gerektiriyorsa burada ciddi sosyal sorun var demektir. Ve bu sosyal sorunu kişi ve aile tek başına çözemez. Burada mutlaka devletin, belediyenin veya çeşitli kurumların sivil toplum kuruluşlarının oraya girmesi lazım. Bu eğitim yapmak olabilir. Şiddet gören kadını koruma altına almak için kurumlar oluşturmak olabilir vs.
Maalesef bugün karakol diyor ki aile içidir git kocanla hallet meseleni. Kadını gönderiyor. Kadını öldürecekler bak bu kadar tehdit edilmiş yüzümde bıçak izi var diyor. Yok canım olur böyle şeyler diyor. Çükü toplumumuzun bu kamu görevlilerinin kafasında da kadının fark istememesi gibi bir kavram yok. O her kocaya hak veriyor. Şimdi biz bunu çok önemli bir anayasal hak kadının yaşam hakkının özel bir maddeye bağlamamamız gerekiyor. Çünkü geleneksel bir toplumuz. Kadınların özel korunmaya ihtiyacı var. Pozitif hak kavramına giriyor bu. İkincisi polis vatandaş ilişkileri ilginç geldi. Gençler olarak polislere karşı gelmenizi düşünmemiştim. Ama haklısınız polis maalesef Türkiye de yaşam hakkını en çok koruması gerektiği halde en çok tehdit eden unsurların başında geliyor. İşte dur intiharında bulundum. Dur diyorum, gücüm yetmiyor. Bir silah çekiyor öldürüyor. Hal bu ki genç adam babasının arabasını kapmış birazda alkol almış belki bir hız gösterisi yapayım diyor. Polis arkasına düşünce eyvah diyor babamın şimdi kulağına giderse mahvolduk. Basayım gaza şuradan kurtarayım diyor. Bir dur iftiharını duymuyor bile.. ve hayatı sonlanıyor. Ya da o heyecan içerisinde yanlış bir hareket yapıyor sonuç kaza . veya polise bir şey sorma ihtiyacı duyuyor gidiyor polise. Polis tipini beğenmiyor çıkar bakayım kimliğini diyor çocuğumuzun kimlik taşıma huyu yok ki … hadi diyor karakolda anlatırsın derdini. Dikleniyorsun falan derken birden bire polisle farklı bir ilişki içine girebiliyor. Hepimizin başına gelmesi muhtemel şeyler bunlar. Her polisin yakasına mutlaka adını,sicilini numarasını kimliğini anlatan nereye bağlı olduğunu anlatan bir şey olması gerekiyor. Bu hükümetlerden talep edildi ne faydası olacak denildiğide olacaktır.
Bir gün bir haksızlığa uğradığımızda size kimin haksızlık yaptığını ispat etmemiz bile çok önemli bir aşamadır. Arkadaşın dediği gibi denetim mekanizmaları olmalı, psikolojik testlerden geçmeli iyi maaşlar verilmeli ki kendi yaşadıkları sorunları başkalarından çıkartmasınlar. Çok karmaşık bir konu fakat doğru bir talep mutlaka polis denetlemeleri ve vatandaşa karşı iyi muamele içinde olmalı.Arkadaş ben tahrik edersem tabi o da tahrik eder dedi. Normaldir. Hayır ! kamu görevlisisiniz. Ne kadar tahrik ederse etsin sonuna kadar doru davranmakla yükümlü bir kişidir. Hiçbir şekilde ben polise hakaret ettiğim için o bana yapmaya hakkı vardı diye düşünmeyin. Kamu görevlisi olmak çok özel bir sorumluluk getirir. Çok özel bir kişilik olması gerektirir. Ve onun tahrik olma hakkı yoktur. Arkadaşlar ve bunu bir hak olarak tanınması gerektiğini düşünmeyin. Son olarak kişilerin kameralarla izlenmesi başta güvenlik açısından doğru bir şey gibi gözüküyor. Belki genel olarak izlemeyi ama artık kişinin nefes alışını kişinin saçını nasıl yaptığını arkadaşıyla nasıl konuştuğunu ,her şeyi… müdürün,amirin denetimde olması bence büyük bir gözaltı bu romanı da vardır.”Büyük birader sizi izliyor” bu baskıcı otoriter bir toplumların unsurudur. Bunun da çok ciddi olarak gözden geçirilmesi lazım. Güvenlik evet önemli ama kişinin bağımsızlığı özgürlüğü özel hayatı da önemlidir. Yani güvenlik uğruna kişi özgürlüklerinden vazgeçmemelidir. Bence bu çok önemli bir husus olarak ilgiyi hak ediyor. teşekkür ederim.
Sacit Kayasu: Dünya da pek çok devlet var. Benzer uygulamalarda var. Hatta bu kamera olayını biz İngiltere’den aldık. Şimdi güvenlik önemli bir husustur. Güvenlik dolayısıyla bazı izlemeler yapılabilir. Polisin çatışma anında karşısındakini vurma hakkı var. Ancak bu hakkın oranlılık mesafesi de çok önemlidir. Türkiye de ihmal edilen göz ardı edilen bu oranlılık meselesi. Yani hangi oranda müdahale edilebilir,ne zaman müdahale edilebilir, hangi gerçeklerle müdahale edilebilir. Türkiye de bunlar çok iyi kavramda olduğu için kargaşalar devam ediyor. ve aynı zaman da farklı hakim ve savcıların bu kavramları algılaması da çok farlı olduğundan her hakim ve savcı aynı uygulama yapıyor o bakımdan güvenlik olaylarından tutun adliyeye kadar bunlar değişik özellikler arz ediyor. Bu toplantılar bu yüzden oluyor sadece sizlerle değil aynı şekilde adalet bakanlığı, içişleri bakanlığı ve diğer bakanlıklarda kendi personellerini eğitiyorlar. Hizmet içi geçiş dönemi her zaman için sancılı olur. bu sancı vatandaşla da olur devletle de olur. Bugün sorsanız devlet; memurlarından şikayetçi vatandaşın kendisine karşı hakarete varan davranışlarından, vatandaşın biz terazinin iki tarafını da göz önünde bulundurmak zorundayız. Terazi de tek tarafa bakarsanız olmaz. Yani adalet dediğimiz şey zaten odur. İki tarafında söylediklerini dinleyeceksin. Uzun yıllar savcılık yaptım. Avukatlık yaptım. Hâlâ da yapıyorum… masanın öbür tarafında da, öbür tarafında da oturmuş biri olarak yargı konusunu gayet iyi biliyorum. Birçok meslektaşım hakim ve savcı avukatlık yapmak için vatandaş safhasını bilmez, bilmediği içinde yanlış yapar. İşte o yanlışları engellemek için adalet bakanlığı her sene mutlak suretle hizmet içi eğitimler verir. Hakim ve savcılar eğitir. Diğer kamu personeli olan polis, jandarma olsun bunlar eğitiliyorlar. Yalnız burada önemli olan şu vatandaşın özellikle vatandaş olduğu hakları olduğunu ve haklarını savunması. Biz de eksik olan hakkını aramak veya hakkını ararken biz bunları kanuna uygun olarak değil tam tersi fevri hareketlerle istiyoruz. Bir polisle kavga ederek konuşuyoruz. Kavga ettiğin anda memura hakaretten zabıt tutuyor. Ceza alıyorsun. Bu sefer büsbütün polise ve devlete düşman oluyorsun. Yani bizim zamanımızda vatandaşlık dersleri diye dersler vardır. Bu dersler maalesef kaldırıldı. Ve dolayısıyla sizler şu anda vatandaşlığın kavramını tam olarak manasıyla bilmeden yaşıyorsunuz. Yani burada devlet elbette suçludur. Aslında her olayda devlet suçludur. Çünkü devlet milletlin hem huzurunu hem refahını hem de eğitimini gelişimini sağlayacak. O bakımdan bu güvenlik önlemleri veya orantılı orantısız kavramlar elbette iki tarafında bu mevzuları tam manasıyla bilmemesinden. Türkiye’nin demokrasiye yeni yeni adım atmaya başlamasından kaynaklanıyor. Düne kadar maalesef devlet vatandaşın gözünde her şeydi. Devlet babaydı. Devlet kutsal devlet olarak tabir olarak bu şekilde kullanılırdı. Daha önce Osmanlı zamanında padişah her şeyin gerek mülkün gerekse insanların sahibiydi. Vatandaş padişahın kulu idi. Yazışmalara bakarsanız kulunuz diye yanıyor. Biz Osmanlı da maalesef haklarımızı elde etmede en ufak çaba göstermedik. Osmanlının verdiği haklar maalesef azınlık dediğimiz yurt dışı kökenli İngiliz, Amerikalı Fransız yaşayan yabancılara tanınan haklar onlara yönelik haklardı. Türk insanına yönelik haklar yoktu. Daha sonra cumhuriyetle beraber yavaş yavaş demokrasiye adım atmamız bu hakların talep edilebilir olduğunu bizler gösterdik.ancak zihniyet bir medeniyet kolay kolay değişmiyor. Zihniyet algısı daha değişmedi. Hala biz kendimizi bir vatandaş olarak değil taba olarak görüyoruz. Tebaanın en büyük özelliği de emir neyse doğru veya yanlış uymaktır. Emre itaatsiz ilk suçu vardır. Hala devam ediyor. biz sancılı bir dönemden geçiyoruz. Sizler bu sancıyı bizler kadar şiddetli yaşamadınız. Asıl şiddeti yaşayan nesil bizlerdi. Çünkü bizim nesil yani 68 kuşağı dediğimiz nesil çok büyük mücadeleler verdi. Bunların içinde hayatını kaybedenler oldu. Hapse günler oldu vs. ama şu anda ki nesil çok daha rahat ve kısmen özgürlüklerinin sağlandığı bir ortamda oldukları için bu özgürlüklerin ne pahasına elde ettikleri bilmeden bu tür toplantılara ilgi göstermediler. Benim sevincim sizlerin bu toplantıya katılması. Bunun neticesinde sizlerden sadece 10 da biri bu konuya ilgi duyar ve ileride devam ettirirse bizim için en büyük kazanç bu. Çünkü bizler aldık gidiyoruz ama sizler ve sizden sonra ki nesiller bu memlekette yaşayacak. Bu nesillerin daha iyi daha çağdaş dünya vatandaşı olarak yaşamasının yolu her şeyden önce anayasadan geçer. Anayasada bugünün konusu olarak yaşama hakkı, kişi dokunulmazlığı, özel hayatın dokunulmazlığı bunlar kavramlar olarak anayasada mutlaka vardır. Önemli olan bunların uygulanabilirliğini sağlamak. Bunlarda sizlerin katkısıyla oluşacak. O bakımdan sizlerden bizim konuşmamızdan ziyade sizlerin kafasında ki soru işaretlerini ortaya koymamız çözüm önerilerimiz varsa ortaya koymanız. Çünkü bizler bir yerde sizlerden 2 hatta 3 kuşak önceki insanlarız. O bakımdan bizlerin düşüncelerinde de eksiklik yanlışlık olabilir. Bizler de 21.yy a adapte olamamış olabiliriz. Ama sizler 21.yy insanlarısınız. Ve 22.yy çok daha kalkınmış çok daha insan haklarına saygılı hatta dayanan. Çünkü 1982 anayasası saygılı derdi saygılı olmak yetmez. Dayanan olması gerekiyor. İnsan hakları öz olmalıdır. O özü hiçbir şekilde yok edilemeyeceği ancak çok silahı durumlarda ve ancak mahkeme kararıyla bunları kısıtlayabilen ve sizlerin katılımıyla yapılacak sivil bir anayasa. Bütün gayemizde budur. Sizler katkıda bulundukça olumlu olacaktır.
Efta Keser: Millet vekillilerini canlı olarak izliyoruz. Sürekli kavga halindeler. Milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasını istiyorum. Polislerde ilgili özellikle dikkatimi çekti. Van depreminde ziyarete gelen valiyi korumak amaçlı biber gazı sıkılır. Ve kurtarma ekibinin işini de engelledi bu. Polisin bu davranışını olumlu bulmuyorum.
Merve Demir: Ülkede ayrımcılık var. Olduğunu düşünüyorum çünkü kapalı bir bayan buraya giremez. Başını açarsan girersin. Üniversiteye. Ya da başını açarsan okursun. Bu yüzden üniversiteye gidemeyen var. Başını açarsan sen bu şirkete girebilirsin. Öyle bir şey var. Özgürlükçü bir ülkede yaşıyoruz bence açık-kapalı bayan diye bir şey yok. İnsanların kendi tercihleri ve benim buna itirazım var.
Ayşe Hür: Bu da kişi dokunulmazlığına girebilir belki. Beden bütünlüğüne zorla çıkartılmaya çalışan başörtüsü ve burada olmuştu hatırlasanız. Bir insanın başında ki örtü onun kişiliğinin bir parçasının olduğunu düşünüyorsa ve onun zorla çıkartmaya çalışıyorsanız veya onu mecbur kılıyorsanız.yani bunu yapmazsam okuyamayacaksın üniversiteye gidemeyeceksin ya da çalışamayacaksan kişiye saldırır. Aynı şekilde mini etek giymiş bir genç kıza eteğinden dolayı hakaret etmek, laf atmak veya bir hiphopçu gencin pantolonu düşük belli de bu gruba girer. Yani insanın vücuduna yönelik mücadeleler giysisini de kapsar. Onun için bize hoş görünmeyebilir açık saçık bir giyim. O kişisel olarak onu ilgilendirir. Bir kişinin tümüyle tesettürlü olması veya çarşaf giyimi de bizi ilgilendirmez. Ama şu da var tabi kamu hayatında yer almanın ya da asker de disiplin başlığı bir askerde disiplinsizlik kabul edilemeyeceği için bazı mesleklerin bazı gerekleri olduğu için bunlarla sınırlandırmalarda getirilebilir. Fakat bu sınırlandırılmaları mantıklı olması lazım. Örneğin okulda ki bir kamera güvenlikle ilgili boyutunda beni kimse ikna edemez. Evet vardır mutlaka 3-5 tane çocuğun birbirine zarar vermesini önlemek olabilir. Uyuşturucu madde kaçakçılığı gibi şeyleri önlemek içinde olabilir.Gençlerin birbirine patronluk taslamaları büyüklerin küçükleri ezmemesi içinde faydalanılmış olabilir. Ama bundan sağlanılacak fayda pek bir sanmıyorum. Çünkü bu kişiliğini etkiler insanın. Kişinin gerçekten kendisi olmasının önüne bir engeldir. Olabilir. O gençliğinde şakacıdır. Arkadaşına sataşır. Bunların hepsi ilişkiler içinde dengededir. Onun için bunu birinin kamerayla izlemesi bence kişilik haklarında güvenlik pençesiyle de olsa yapılmaması gereken bir saldırı diye düşünüyorum. Ben çok özgürlükçü bir insanım. Yani insanların özgürlüklerinin genişletilmesinin sınırın çok çok az olmasını istiyorum. Sınır meselesinin kişinin kendisine koymasının daha doğru olduğuna inanıyorum. Sınır koymayı da insanlara ancak eğitimle öğretebiliriz. Eğiterek kuşaklar boyunca bir eğitimin sonunda zaten kişi ben şunu yapmamalıyım’ kendisi onu kamerayla gözetlemeden biri ona emir vermeden biri onu cezalandırmadan yapabilir. Ve yapabilmesi de mümkündür. Diye bakıyorum. O açıdan ben daha özgürlüksü kanatta yer alıyorum. Kameraya insanların izlenmesine çok nadir durumlarda izin verilmesini doğru buluyorum. Telefon dinlemeye şiddetle karşıyım. Çünkü çok kesin bir şüphesi ve delili olmadıkça dinlemenin çok yanlış olduğunu düşünüyorum.
Kaan Adıgüzel (MATEMATİK ÖĞRETMENİ): Kürt vatandaşlarımız hastaneye gittiği zaman kendilerini tam olarak ifade edemiyorlar. Doktor anlamıyor. Bu bağlamda anlaşma açısından haklarının olduğunu düşünüyorum. Orada bulunan bir görevlinin bir tercümanın doktora söylemesi lazım. Ama böyle olmadığı için doktor oradaki hastaneyi çok rahat azarlayabiliyor. Burada suçlu kim ? yani onun dilini bilmediği için ondan hakaret işitmek zorunda mı ?
Özkan Çelik (Öğretmen): Gerçekten bir anayasaya ihtiyaç var mıdır? Yani polis çoğalırsa baskı çoğalır diyoruz. Yasa çoğalırsa suç çoğalır… yani neyi çoğaltırsak yasakları da beraberinde geliyor. Ben bir eğitimciyim Kürtlerin bu anayasada bir insanın en iyi gelişimi ana dilinde aldığı eğitimle meydana gelir. Biz insanlara eğitim veriyorsak insanları ölçü almalıyız.
Recep Öztürk (Belediye Görevlisi): Ne kadar anasaya bakarsak bakalım insanların zihniyetindeki kendi anayasayalarıı konuşmadıkça bizim yaptığımız anayasa hiçbir işe yaramaz kişi kendi beyninde anayasa yapacak ilk önce doğruyu yanlışı burada öğrenecek gerisi bana göre bomboş sen anayasa yap her şeyi dört dörtlük yap A dan Z ye olan her şey de içine kat ama uygulanacak olan kişilerde beyinler boş oldukça bizim anayasa yapmamızın hiçbir anlamı yok be o şekilde düşünüyorum.
Aynur Seren: Bu toplantıya cep telefonuma mesaj geldiği için geldim. Nasıl bir şey olduğunu anlayıp dinlemek için çocuğumu anaokuluna bıraktım okuldan geldim demin kadına şiddet konusunda konuştu arkadaşlar bu kadına şiddeti çok yanlış buluyorum. Karısı kocasıyla tartıştığı için annesiyle babasına gidip tekrar geriye gelen kocasından bu sefer nasıl kurtulayım diye çözüm ararken her gün televizyonda şöyle vuruldu böyle vuruldu deniliyor
Adamda çıkıp ne güzel ben vurdum diyor kurtulsam ne iyi olurdu televizyonlara verilmesini hiç doğru bulmuyorum çünkü televizyonlara verildikçe kadına şiddet arttı.
Ve kadın ölümleri çoğaldı devletimizin bunu televizyona vermesini istemiyorum millet kendine bundan bir yol bir çözüm buluyor öyle milletin içinde hanımını öldürüp bende bunu yapsam diyor ve yapıyor. Devletimizden kadın hakları için kadın korunma ve sığınma evleri istiyorum polise yahut karakola gidip bir dilekçe verip beyim bana şiddet uyguluyor cümlesi karşıdan da bir şey olmaz git evine git babana dedikçe bu kadın katliamlarının sonu gelmez ve çok uzar hem de şiddet çoğalır farkındaysanız televizyonlara her akşam gündem verildiği için çoğaldı sayısı onken yirmiyi yirmiyken otuza çıktı bunu istemiyorum birde bu okullarda kamera konusunda kafam takıldı gençlerin özeline karışmak telefonuna bakmak yerine anaokuluna veriyorum çocuğumu. Anaokullarında hiçbir kamera yok büyük kızım var 13 yaşı da ortaokul sona gidiyor onun cep telefonu okulda yasak okulda elimden aldılar. Toplantı yapıldı çünkü neden okulda olanları çekenler var olmuyor ana okul da kamera olmasını istiyorum. 2 senedir açılmış bu okul. Adını vermek istemiyorum. Hiçbir kamerası yok. Ortaokullar anaokullarını dövdürüyor. Ondan sonra ceza veriyor. Sınıfa kapatıyor. Ağlatıyor.
Akşam annesi alırken kendi görüyor şahit oluyor. Çocuğum ne oldu neden yüzün kızardı . anne bugun bana ceza verdiler neden ? ses yaptım diye. Oyun oynadığım için. Neden yapıyorsun hocam ? çocuğun çok bağırdı ama ben onu okula düzene girsin diye yolluyorum cezalanması için değil…