YER :Antakya Ticaret ve Sanayi Odası
TARİH :12.11.2011
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Aalen Antakya Kültür Derneği (Süleyman Nayman – Yönetici)
2 / Antakya Kent Akademisi Derneği (Mustafa Sevinir – Yönetici)
3 / DKB- Dünya Kardeşlik Birliği (Mithat Sultani – Yönetici)
4 / DOM-Der (Mustafa Karabulut – Başkan)
5 / Hatay Gazeteciler Cemiyeti (Ahmet Yetişen – Başkan)
6 / Hatay Üniversite Öğretim Elemanları Derneği (Nureddin Çolak – Yönetici)
7 / Mazlum-Der (Şemsettin Günay – Yönetici)
8 / TOSYÖV Hatay Destekleme Derneği (Tahsin Rende – Başkan)
9 / İnsan Hakları Derneği (Mithat Can – Başkan)
MESLEK ODALARI
1 / Elektrik Mühendisleri Odası (Mustafa Temiz – Yönetici)
2 / Harita Mühendisleri Odası (Kenan Kantarcı – Yönetici)
3 / İnşaat Mühendisleri Odası (Cihat Mazmanoğlu – Başkan)
4 / Jeofizik Mühendisleri Odası Hatay İl Temsilciliği (Semir Över – İl Temsilcisi)
5 / Jeoloji Mühendisleri Odası Hatay İl Temsilciliği (Necati Orukoğlu – İl Temsilcisi)
SENDİKALAR
1 / Büro Memur-Sen (Abdülgani Kavukçu – Başkan)
2 / DİSK/ Emekli-Sen (Meryem Kılıç – Başkan)
3 / TOÇ Bir-Sen (Tarım Orman ve Çevre Çalışanları Birliği Sendikası) (İsmet Gümüş – Yönetici)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Hatice Can (Avukat – Eski İHD Şube Başkanı- Baro Kadın Komisyonu Başkanı)
2 / Mehmet Çardak – Emekli Gümrük Başkontrolorü – Ekinoks Group
3 / Prof. Dr. Necat Ağca – Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi
4 / Doç. Dr. Yahya Kemal Avşar – Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi
5 / Doç. Dr. Feza Can Cengiz – Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi
GÖZLEMCİLER
– Gözlemci katılımı olmadı.
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Hasan Akgöl – Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili
2 / Mehmet Ali Ediboğlu – Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili
3 / Refik Eryılmaz – Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / Faik Selçuk Kızılkaya – Antakya Belediye Başkan Yardımcısı
MESAJ YOLLAYANLAR
— Ak Parti Hatay Milletvekili Orhan Karasayar çalışmaları sebebiyle, Milliyetçi Hareket Partisi Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin yurtdışında olduğundan toplantıya katılamayacağını bildirdi. Ak Parti Hatay Milletvekili Adem Yeşildal ise toplantıya yetişmeye çalışacağını bildirdi, ancak toplantıya katılmadı.
DİĞER KATILIMCILAR
1 / Aysen Çetin – CHP Üyesi
2 / Bessam Timur Serin – Doktor
3 / Bilgen Duman – CHP Merkez İlçe Kadın Kolları Başkanı
4 / Demet Serpin – Ekinoks Group
5 / Elif Şişli – Samandağ Mal Müdürlüğü
6 / Eda Dönmez – Ev Hanımı
7 / Ertan Öztürk – Avukat
8 / Ethem Çankaya – İnşaat Taahhüt Tic.
9 / Fatma Dolar – CHP İlçe Kadın Kolları
10 / Fevzi Öztürk – Emekli
11 / Garip Polat – Jeofizik Mühendisi
12 / Gökhan Kılbey –
13 / Hasan Kazıkçı – Emekli-Sen
14 / İhsan Avcıoğlu – Emekli-Sen
15 / İsmail Güzelmansur – Mali Müşavir- Eğitimci
16 / M.Cuma Avcıoğlu – Emekli-Sen
17 / Mehmet Berber – Mazlum-Der
18 / Memduha Rende – Emekli-Sen
19 / Metin Kızılkan – Jeofizik Mühendisleri Odası
20 / Mithat Öztürk – Emekli
21 / Murat Alkaya – Jeoloji Mühendisleri Odası
22 / N.Belin Doğanay – CHP İl Kadın Kolları Üyesi
23 / Neval Yıldız –
24 / Nevzat Gök – MEB
25 / Nuha Serin –
26 / Nurhan Aşkar –
27 / Ozan Öfkeli – Serbest
28 / Rasim Can – Jeoloji Mühendisleri Odası
29 / Recep Koçer – İnşaat Mühendisi
30 / Salim Serin – Doktor
31 / Sedat Baklacı –
32 / Süleyman Özçelik – Avukat
33 / Şehira Serin – Doktor
34 / Tülay Atay Avşar – MKÜ Öğretim Görevlisi
35 / Yılmaz Eşki – CHP Merkez İlçe Kadın Kolları
36 / Zekeriya Coşkun – Stajyer Avukat
MEDYA
1 / Anadolu Ajansı – Salim Taş
2 / Antakya Gazetesi – Cemil Yıldız
3 / Atayurt Gazetesi –Erkan Şirin
4 / Atayurt Gazetesi – Petek Hançer
5 / Denge Gazetesi – Ferit Lif
6 / Hatayhaberim.com – Satuk Buğra Güney
7 / Hatay Kent Gazetesi – Tamer Yazar
8 / Hatay Söz Gazetesi – Şevki Güneş
9 / HRT (Hatay Radyo Televizyonu) – Serdar İbrahimoğlu
10 / Kırkasır Gazetesi – Nursen Badur
11 / Özyurt Gazetesi – Ali Yolcu
12 / Onuncu Köy Gazetesi – M. İbrahim Balcı
MODERATÖR :Prof. Dr. Semir Över – MKÜ Mühendislik Fakültesi Jeofizik Bölüm Başkanı
KONULAR :
Genel Konu : Türkiye DEPREM’lere ne kadar hazır?
Yerel Konu : Van Depremi (7.2) ilimizde olsaydı neler olurdu? (Van için: Bu yıkım kader miydi?-Bir daha yaşamamak için neler yapılmalı?)
KONUŞULANLAR
Genel Konu : Türkiye DEPREM’lere ne kadar hazır?
1 / Ekrem Dönmez – (Hatay küçük Millet Meclisi Hamalı); Bugünkü konumuz deprem. Toplantı konularını gündeme yerleşen konulardan seçiyoruz. Katılım konusunda sorulan bir soru var. Neden katılım az oluyor deniyor. Toplantılarda amaç 20–25 civarında sivil toplum temsilcilerini bu ilin milletvekilleriyle yan yana getirmek, tabi ki izleyicilerimiz toplantılara katılabiliyorlar ve herkesin söz hakkı var bu mecliste. Tabi milletvekillerimizin katılım azlığı söz konusu olunca haliyle sivil toplumun katılımı da buna yansıyor. Fakat öncelikle biz milletvekillerinden beklediğimiz duyarlılığı sivil toplum örgütü temsilcilerimizden de bekliyoruz. Onların da aynı duyarlılığı gösterip özlediğimiz 20–25 arasındaki temsili sayıdaki katılımı sağlamalarını çok önemsiyoruz. Efendim bugünkü toplantı öncesi bayağı bir çalıştık dersimize. Yerel konuyla ilgili olarak ikinci bölüm arasında bize sunum yapacak ve yerelle ilgili bilgi verecek Jeoloji mühendisleri odası temsilcimiz Sayın Necati Orukoğlu’ndan yardım istedik sağ olsun bizi kırmadı. Bugün moderatör olarak Prof. Dr. Semir Över aramızda. MKÜ Mühendislik Fakültesi Jeofizik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Semir Över toplantının yönetimi konusunda bize yardımcı olacak. Hepinize hoş geldiniz diyorum.
2 / Prof. Dr. Semir Över – (Moderatör); Bilindiği üzere HkMM toplantıları gerek ülke, gerekse ilimiz boyutunda öne çıkan konuları tartışarak toplumu aydınlatmak gibi çok önemli bir işlev görüyor. Bu toplantılar Ankara’ya gönderdiğimiz sayın vekillerin daha sık aramızda bulunmalarını sağlıyor ve tartışmaya açılan gündemi onlarla paylaşmak, bilgi alışverişi sağlamak gibi önemli bir katkı sunuyor. Değerli katılımcılar hepimizin bildiği gibi 23 Ekim 2011 tarihinde Van’da meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki deprem 600’dan fazla insanımızın ölümüne, 4.000’den fazla insanımızın yaralanmasına, 5.000’den fazla yapının yerle bir olmasına ve 10.000’den fazla insanımızın evsiz kalmasına neden olmuştur. Meydana gelen bu deprem hiç kuşku yok ki ülkemiz açısından oldukça büyüktür. Bu nedenle maalesef daha önce meydana gelmiş büyük depremler gibi afete dönüşmüş ve etkilediği bölgelerde insan hayatını kesintiye uğratmıştır. Ülke olarak bir deprem coğrafyasında olduğumuz herkesçe bilinen bir gerçek. Ancak bununla birlikte depremlerin afete dönüşmesini engellemek ya da deprem zararlarını en aza indirgemek için nedense bir türlü gereken adımları atamamaktayız. Hatay geneline baktığımızda; Hatay Türkiye’nin tektonik açıdan en riskli bölgelerinden biridir. Çünkü Hatay, ülkemizde deprem meydana getiren Afrika, Arabistan ve Avrasya levhalarının tam kesim noktasındadır. Uzmanların da belirttiği gibi deprem önlenebilecek doğa olaylarından değildir. Ancak büyük depremlerin afete dönüşmesinin bir kader olmadığını Amerika, Japonya gibi ileri düzey ülkeleri bize çok iyi göstermiştir. Ülkemizde meydana gelen depremlerin afete dönüşmesini istemiyorsak toplum olarak depremlerle birlikte yaşamayı öğrenmek gibi bir zorunluluğumuz var. Bu da toplumun deprem olgusu bilincinin arttırılmasıyla ilgilidir. Toplantımızın bu olguya katkı sağlayacak bir tartışma ve görüş belirtme zemini oluşturacağını ümit ediyorum.
3 / Cihat Mazmanoğlu (İnşaat Mühendisleri Odası);Türkiye depremlere ne kadar hazır? Bunu en son Van depreminde gördük. 99’da yaşadığımız depremlerden sonra hiç ders almamışız gibime geliyor. 1924’den yılından bu yana 20’ye yakın büyük deprem yaşadık. Yüz binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetti. Dünya var olduğundan beri depremler de vardır ve bundan sonra da var olacak. Depremin ne zaman ne büyüklükte olacağı soruları teknolojinin bugün ulaştığı seviyede yanıtlanabilir sorular değildir. Bu nedenle önemli olan depreme karşı gerekli önlemleri alıp riski en asgari seviyeye indirmektir. Ancak siyasi iktidarlar deprem riskini hiçbir zaman umursamayıp, göstermelik adımlar dışında çözümler üretmediler. Yaşanması muhtemel depremlerin ağır sonuçları sadece kadere havale edildi. Ülkemizde şu an 35 il 1. derecede, 22 il 2. derecede, 13 il 3. derecede deprem bölgesinde yer alıyor. 50 milyon kişi 1. derece deprem bölgesinde yaşıyor. Son seçimlere bakıyoruz 2011 genel seçimlerinde seçime giren siyasi partilerin seçim bildirgelerinde deprem konusu yok denecek kadar azdır. Ülkemizde zarar azaltmaya yönelik afet odaklı harcamalar bütçeden genel bir gider kalemi olarak görülmektedir. Geçen yıl kabul edilen ulusal deprem stratejisi eylem planının kâğıt üzerinde kaldığı herkesin dikkatini çekti zaten. Tıpkı 2004 yılında yine siyasi iktidarın topladığı deprem sonuçları gibi yine kağıt üzerinde kaldı ve raflarda tozlanmaya bırakıldı. Şimdi bu durumda Türkiye’nin depreme ne kadar hazır olduğunu anlatmaya bence hiç gerek yok her şey belli her şey açıkken her şey ortada. Bugün Türkiye’deki yapıların % 40a yakını ruhsatsız veya arazisi dikkate almadan verilmiştir. Ben Türkiye’nin depreme hazırlıklı olduğuna inanmıyorum ve umarım bu son Van depremi bir ders olur, siyasi iktidar tarafından somut adımlar atılır.
4 / Prof. Dr. Necat Ağca – (Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi); Ben deprem uzmanı değilim ama Türkiye depreme hazır değil. Bir defa yıllarca yaşadık gördük. Özellikle seçim dönemlerinde parti ayrımı gözetmeksizin bütün belediyelerin ne kadar seçim rüşveti verdiğini, kaçak binaları adeta teşvik etmek için uğraş verdiğini gördük ve bir gecede 10’larca 100’lerce yapılar ortaya çıktı. Bunların hepsi kaçak yapılar. Depreme hazır olmadığımızı kısa kısa başlıklarla belirtmek istiyorum. 2000 yılından sonra denetim firmaları ortaya çıktı. Yani jeofizik mühendisleri tarafından zemin etüdü yapılmadan inşaat yapılmayacaktı. Ancak çoğunu tenzih ederim ama denetim firmaları ne kadar doğru çalışıyor kafamda soru işaretleri var. Ben bir toprak bilimci olarak konuya uzak değilim. Bir defa Türkiye’de yapılan en büyük hata şehirlerin yerleşim yerlerinin önceden tespit edilmemesi. Yani şehirleşme nereye doğru olacak bunu önceden belirlememiz gerekiyor. Bunu aslında biz toprak bilimciler çoğu yerde yapıyoruz, toprak haritalarında belirtiyoruz. Nerelerin yerleşim alanı, nerelerin tarım alanı olması gerektiğini ama üniversitelerin yaptırım gücü olmadığı için raflarda kalıyor yaptığımız çalışmalar. Bir de birey olarak hazır mıyız? Birey olarak da hazır değiliz. Bir defa belediyelerin seçim rüşveti olarak verdiği şeyleri biz sanki kendimize bir getiri gibi görüyoruz. Oysa duyarlı bir vatandaş olarak yaptığımızın çok yanlış olduğunu bilmemiz gerekiyor. Sonuçta o binalarda bizler oturuyoruz veya başka birileri oturuyor. Kaçak inşaatları teşvik etmek yerine vatandaş olarak da karşı çıkmalıyız. Bir de evlerimizde ne kadar hazırız. Kaçımızın evinde benim de dâhil büyük eşyalarımız sabitlenmiş durumda. Binalarımız maalesef yine müteahhitlerimizin çoğunu tenzih ederim ama bu para hırsı nedeniyle çürük yapılıyor. Geçenlerde gazetede Türkiye’de büyük bir inşaat yapan bir firmanın sahibinin bir beyanı vardı. 100 metre karelik daire için depreme dayanıklı veya dayanıksız konut maliyeti arasında 5.000 liralık bir fark olduğunu söyledi. Bu 5.000 lira için 100 metre karelik bir dairede 4 kişinin yaşadığını düşünün 4 kişinin yaşamı riske atılmamalı bence. Özetle depreme henüz hazır olduğumuzu ben sanmıyorum.
5 / Kenan Kantarcı – (Harita Mühendisleri Odası); Depreme hazır mıyız ve yahut da şu ana kadar deprem için ne önlemler alındı sorusuna cevap vermek için konuyu şu şekilde incelemek gerekiyor bence. 17 Ağustos depreminden sonra çıkartılan deprem yönetmeliğine göre yapılan binaların Van depreminde ayakta durup durmadığına bakmak lazım. 17 Ağustostan önce yapılan binaların ayakta durmaması eski yönetmelikten kaynaklı, ruhsatsız yapıların, gecekonduların oluşmasından kaynaklı nedenlere dayalı. Bunların da çözümü için kentsel dönüşüm projelerinin ivedilikle uygulanması gerekmektedir. Hepimizin takdir etmesi gerekir ki bu olursa ülkeye ciddi bir ekonomik yük getirecek, inşaat sektörünün çok hızlı bir şekilde ilerlemesinden kaynaklı enflasyon azacak. Depreme hazır olmak bir akşam yatıp da sabah kalktığımızda hazır olalım diye bir şey değil. Bu bir süreçtir, eğer dediğim gibi 17 Ağustosta oluşmuş yıkıntıların, yapılmış hataların bir kısmını bugün Van depreminde görememişsek bence birkaç adım ilerlemişiz diye kabul etmek gerekiyor. Bu süreç zarfında bugün Van depreminde yaşanan paniğin yaşanan kargaşanın aslında 17 ağustos depreminden çok daha az olduğunu gözlemlemek mümkün. Ben 17 Ağustos depremini dün gibi hatırlıyorum, yaşanan organizasyon bozukluğunu hatırlıyorum. Bence bir nebze de olsa bir adım attık. Bu bir süreçtir, bu bir kültür işidir. Bu konudaki çalışmaların sonuçlanması için sivil toplum kuruluşlarının biraz daha bu konuda ayaklanıp biraz daha baskın olması gerekiyor diye düşünüyorum.
6 / Kemal Yeşiloğlu – (Jeofizik Mühendisleri Odası); Maalesef Türkiye depreme hazır değildir. Hatay aynı şekilde hazır değil. Özellikle denetim firmalarının denetimi ele almasıyla beraber yapılması gerekli bir takım çalışmalar var. Bunlar bir kere ülke genelinde deprem faktörlerini inceleyecek teknik elemanların olması. Yapı denetim firmalarında zemin etüdü raporunu inceleyecek yetkili teknik eleman yok. Bunun kesinlikle yasalara girmesi gerekiyor. İkincisi deprem beklenen doğal afettir, mutlaka olacaktır. Kesinlikle kaçınılmaz bir olaydır. Şimdi mademki bu deprem olacak, o zaman ne yapıp edip yasalara, özellikle sayın vekillerimize söylemek istiyorum, bunun yasalara geniş alanda girmesi gerekiyor. Halen şu ana kadar zemin etüdünü kim yapacak jeoloji mi yapacak ve veya jeofizik mi yapacak belli değil. Değerli arkadaşlar bunları geçelim artık bakın orda insanlar ölüyor. O olay Hatay’da da olabilir ve bekliyoruz. Bunu gözden ırak tutmayalım. Ne yapıp önce yapı denetim firmalarını eğitmeli. Bu işten anlayan teknik elemanları bünyesinde barındırmalı. Hatta kuruluşunda bulunma zorunluluğunu getirmeli ve zemin etütlerini yapması gereken iki hatta üç ana bilim dalı jeoloji, jeofizik ve inşaat mühendislerinin beraber çalışması gerekir.
7 / Cihat Mazmanoğlu (İnşaat Mühendisleri Odası); Van ilimiz 2011 yılı başına kadar yapı denetim kapsamındaki 19 pilot il içinde değil, bu yıl yapı denetim kapsamına girdi.
8 / Bilgen Duman – (CHP Merkez İlçe Kadın Kolları Başkanı); Hem Türkiye, hem de Hatay hiçbir şekilde depreme hazırlıklı değil, herkes biliyor. Ama bilmek yetmiyor. Tabii ki alınması gereken önlemler var. Yasalarda öncelikle çok büyük sıkıntılar var. Bir de ben şunu fark ettim Türkiye deprem kuşağı içerisinde olan bir ülke fakat deprem kuşağında olan hiçbir ilde deprem için acil önlem alan bir kurum yok. Hatay’da mesela böyle bir kurum eksikliğini hissediyoruz. Sivil savunma, AKUT şunlar bunlar var ama özel bir kurumun olması gerekiyor. Van’daki gibi bir deprem olursa eminim hepimiz çok büyük acılar çekeceğiz. Bununla beraber bu yapı denetimleriyle ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Sonuçta biz de biliyoruz hani belediyeler ile bazı inşaat firmaları arasında sürekli bir çıkar ilişkisi söz konusu ve denetimler yapılmıyor. Mesela ben işimden dolayı biliyorum. Kredilendirmek istediğiniz bir binayı bir bakıyoruz ki binanın 4. katı var ama 4. katının ruhsatı yok ama siz diyor ki kredi verin. Yine çarpık yapılaşma söz konusu, binalar nerde yapılacak bilinmiyor. Hiçbir şekilde şehir planı yok. Millet istediği yere istediği şekilde bina kurabiliyor, sadece şehir içerisinde olması gereken bir planlama olmamalı. Hem kentsel hem de köysel bir planlama olması gerekiyor. En önemlisi depremde acil durumda müdahale edecek yeterli donanıma sahip birimler yok. Aynı zamanda ve bütün Türkiye’de sürekli belli periyotlarda depremle ilgili tatbikatlar yapılması gerekiyor. Sadece okul bazında kurum bazında yapılmaması gerekiyor. Sadece televizyonları izliyoruz. Çok büyük bir acı. Ama acıyı biz yaşamıyoruz o yüzden bize böyle uzaktan hikâyeymiş gibi geliyor. Bu anlamda kadınları bilinçlendirmek en önemlisi çünkü evi düzenleyip tertibini sağlayan yine kadındır. Kadınları bilinçlendirecek şeyler yapılması gerekiyor. Sivil toplum örgütleri olabilir bunlar. Ama bunlar sadece lafta olmasın lütfen yasalara da girsin. Yasalarımızda depremle ilgili ciddi boşluklar var.
9 / Nureddin Çolak – (Hatay Üniversite Öğretim Elemanları Derneği); Depreme hazır olmadığımızı arkadaşlar söyledi. Herkes de bunu tahmin ediyor, biliyor. Benim öneri şeklinde söylemek istediğim şeyler var. Bir kere Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir hukuk devleti olması nedeniyle öncelikle depremlerin afete dönüşmemesi için gerekli önlemleri alması gerektiğine inanıyorum ve bunları yasalara geçirmesini bekliyorum. 1999’dan bu ana kadar toplanan vergilerin başka yerlere harcandığını sayın bakan kendisi ifade etti. Hâlbuki bu paralarla depreme hazırlık aşamasında neler yapılması gerektiğini uygulamaları gerekirdi. İkincisi acaba gerek toplumu aydınlatmak adına, gerek binalarımızın daha sağlam yapılması adına hangi bakanlığımızın bundan sorumlu olması gerektiğini öne koymamız gerekiyor. Hangi bakanlık bundan sorumlu? Bunun yasalara girmesi gerekiyor. Belki de işte sivil toplum örgütlerinin, yerel yönetimlerinin bilgilendirilmesi gerekiyor ve yerel yönetimlerin de kendi vatandaşını bilgilendirmesi gerekiyor. Bunlar maalesef yapılmıyor biz bize konuşuyoruz. İşte herkes hazır olmadığını söylüyor depreme evet doğrudur ama ne yapacağız. Nasıl hazırlıklı olacağız. Bu konuda çok öneri gelmiyor bu konuda önerilerin gelmesini bekliyorum ve tabi ki sayın vekillerimizin de bu öneriler doğrultusunda yasa çalışmaları yapmasını bekliyorum. Mesela son Hatay depreminden sonra Hatay’da yapılan binalar gerçekten eski binalara oranla daha sağlıklı, çünkü artık izin alamıyorsunuz belli kurallara uymayınca. Ama denetim firmalarının ne yazık ki doğru iş yapmadığını da düşünüyorum. Sadece paraları alıyorlar ve ben 5 yıl önce inşaat yaptığımda neden gelip denetlemiyorsunuz dediğim zaman kendinize ev yapıyorsunuz herhalde kötü yapmazsınız diye bir cevap almıştım. Bunları zorunlu kılacak yani denetimleri zorunlu kılacak uygulamaların yapılması gerekiyor. Teşekkür ediyorum.
10 / Mehmet Berber – (Mazlum-Der); Şu ana kadar hükümetin ve hükümete bağlı bütün kurumların alması gereken önlemlerden bahsettik evet bunların olması gerekiyor ama her şey dönüp dolaşıp insan üzerinde bitiyor. Bunların uygulanması ve denetlenmesi maalesef vicdani ve ahlaki değerlerin azlığından kaynaklanan sorunlar aslında. Tabii ki deprem anında nasıl hareket edeceğimiz, nasıl davranacağımız eğitim işidir Bütün kurallar koyulur, bütün yönetmelikler yapılır fakat bütün bunların uygulanması konusunda insanlarımızın vicdani ve ahlaki bakımından biraz yoksun ve bu konuda ciddi bir çalışma yapılması gerekir. Tabii ki uzun vadelidir bu. İşin kilit noktası budur. Yani buna sahip olan her kimse denetçisinden, müteahhidine, kalıpçısına kadar herkes bu değere sahip olmalı, yoksa kuralları koymak çok kolay.
11 / Tahsin Rende (TOSYÖV Hatay Destekleme Derneği); Konu üzerinde fikir beyan edecek bir yetkiye ve bilgiye sahip biri değilim. Türkiye’nin depreme hazır olmadığı konuşmaların seyrinden anlaşılıyor. Ne Türkiye, ne Hatay ve ne de kişisel olarak ben bile depreme hazırlıklı olmadığımı düşünüyorum. Hiçbir önlem almış değiliz. Dolayısıyla bu olayın gündeme gelmesi zamanlama olarak yerinde olmuştur. Ancak konunun bu oturumla bitmemesi, önümüzdeki günlere de taşınması lazım. Bunun topluma mal edilmesi, toplumun bilincine yerleştirilmesi amacıyla, basınımıza da son derece önemli bir görev düşüyor. Buradan çıkacak önerilerin bir sonuca ulaştırılması konusunda gerek Hatay küçük Millet Meclisinin, gerek sivil toplum kuruluşlarının, gerekse değerli milletvekillerimizin takipçi olmaları mutlaka yapılması gereken bir iştir. Tabii, hükümetimize, sivil toplum kuruluşlarına ve ardından bireylere düşen görevler var. Bu bağlamda diğer ülkeler neler yapıyor ona da bakmalıyız. Bu konuyu burada noktalamadan toplum içinde tartışmaya devam etmenin faydalı olacağını ve kamuoyuna duyurulması hususunda basınımıza görev düştüğünü tekrar ifade ediyorum.
12 / Şemsettin Günay – (Mazlum – Der); Sağlam konutlarda oturmak, güzel bir yaşam sürmek bir insan hakkı olduğu için konunun bizi de İlgilendiren bir kısmı var. Yalnız unuttuğumuz bir konu var. Biz her seferinde günah keçisi olarak müteahhitleri görüyoruz ama müteahhitlerinde söylemek istedikleri şeyler var. Derler ki biz bütün yapıları aslında yasal prosedürler içinde yaparız. Ancak yasal prosedürler o kadar çok değişiyor ki her depremde bu yasal prosedürler biraz daha değişir ve farklılaşır. Örneğin; 1998 öncesi Antakya’da yapılan tüm binalarda, devlet zoru ile burası çok önemli deniz kumu kullanıldığını biliyor musunuz? Öyle ki Samandağ sahilinden deniz kumu alarak inşaat yapmak bir zorunluluk. Bu şekilde bütün müteahhitler gidiyorlar Samandağ’dan deniz kumunu alıyorlar ve inşaatlarda kullanıyorlar. Başka şey kullanmakta yasak o sıralar. Bu nerdeyse 80’li yılların başına kadar böyle devam ediyor. Ne için? Çünkü sahiller devletindir, kumlar oradan alınır bunun tuzlu olup olmaması çok önemli değil ve devlet bunu düşünmez. Müteahhitlerden bir kısmı gidiyorlar valilikte bir görüşme yapıyorlar. 70’li yıllardan bahsediyorum. Diyorlar ki en azından devlet olarak bir yıkama tesisi kurun, bu deniz kumunu yıkayıp ta bize verin. O sırada vali yardımcısının verdiği tepki şu; devletin işi gücü yokta sizin kumunuzu mu yıkayacak. Ve en son Samandağ insanının orda yaşanan bir kaza sonrası eylem yapmasından dolayı bu sona eriyor ve Dörtyol’dan kum getirilmeye başlanıyor. 1988’e kadar yapılan tüm binalarda deniz kumu kullanılmaya devam ediliyor. Şu an Antakya’daki binalar deniz kumu ile yapıldığı için 40 bin insan deprem tehdidi altında. Peki, bu insanlara çıkın demekle çıkartabilecek misin? Böyle bir şey mümkün mü, bunun alt yapısı oluşturulmayacak mı? Hani kentsel dönüşüm projeleri? Elbette sadece belediyeleri suçlamak yersiz. Yani müteahhitleri suçlamak yersiz olduğu gibi belediye kaynakları da sınırlı. Bir kentsel dönüşüm projesi ciddi kaynaklar gerektiriyor. Burada da parlamenterlerimiz var, inanıyorum onlarda bunun hukuki prosedürlerini inceliyorlardır. Şimdi tüm bunlara ancak bir araya gelinerek çözüm bulunabilir. Yani bir taraftan belediyeler bir şeyler yapmaya çalışıyor. Mimarlar odasına danışmadan ya da danışarak ta olsa, mimarlar odası alıyor onu mahkemeye götürüyor, iptal edilebiliyor ve bu şekilde uzayıp gidiyor. Ama deprem riski her gün biraz daha yaklaşıyor. Burada başkan yardımcımızın ve parlamenterlerimizin de söyleyecek ciddi şeyler vardır, dinleyeceğiz onları da. Ancak ciddi bir koordinasyon içerisinde çözümler bulunabilineceğine inanıyorum. Herhangi bir kurumu günah keçisi yerine koymakla bu işlerin çözüleceğine inanmıyorum.
13 / Mithat Can – (İnsan Hakları Derneği); Maalesef Türkiye de insan canı sudan ucuz. Depreme hazır olmadığımız açık. Ancak olası bir depreme karşı neler yapılmalı, nasıl davranılmalı bir takım önlemler almamız gerekiyor diye düşünüyorum. Bunun için kaynakları yerinde kullanmalı. İlk iş plan ve projelere uyulmalı, ikincisi teknik bir sisteme uyulmalı, birde bilime saygı duyulmalı. Bir diğer şey uzman kadrolara önem verilmeli ve uzman kadroların işine müdahale edilmemeli. Yetki ve sorumluluk yasası çıkarılmalı. Kim ne kadar yetkili bunları yerine getirirsek sistem oturur diye düşünüyorum. Bir diğer husus deprem için bağımsız bir kurum oluşturulmalı ve bu kurul siyasi yapılardan, siyasi iktidardan tamamen bağımsız olmalı. Böyle olursa halkın geleceği ile ilgili daha rahat çalışma yapılabilir.
14 / Faik Selçuk Kızılkaya – (Antakya Belediye Başkan Yardımcısı); Türkiye depreme hazır mı tabii ki herşeyi bilimsel ve akıl ölçüsünde değerlendirmemiz gerekiyor. Bugün internette deprem mastır planını Google’de aradığımızda İstanbul Büyükşehir Belediyesinin deprem mastır planını 2003 yılında yapıp bitirdiğini, İzmir’in bir deprem mastır planının olduğunu, Bursa’da çalışmaların yapıldığını buluruz. 4 üniversitenin ortak girişimi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesinin sınırlarında yapılan deprem mastır planında çıkan sonuç şu; fiziksel gerekçeleri tartışmalı olsa da, senaryo depreminin gerçekleşmesi durumunda İstanbul’da 223 bin kişinin ölü, kayıp veya yaralanmış olacağı 3.7 milyon kişiyi barındıran binalarda çeşitli derecelerde hasar oluşacağı belirtilmektedir. Bu internette de paylaşılan bir olgu. Şimdi Türkiye’nin 2/7’si nüfusuna sahip ve senaryo depremde 223 bin ölü, kayıp ve evsiz ve 3.7 milyon kişiyi barındıran binalarda hasar oluşacak İstanbul’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi ne kadar aşama kaydetti. Fayları yok edemeyeceğimize göre, bu faylardan mutlaka bir enerji çıkacak. Geçmişte Antakya’nın deprem tarihine baktığımızda Milattan Sonra 245 yılında 10 şiddetinde bir deprem meydana gelmiştir. Milattan Önce 300’lü yıllarda 1. Selevkos Döneminde kurulan Antakya, Antakya tarihte hep doğal olaylar, doğal afet, depremler, salgın hastalıklarla mücadele etmiş bir kent. Bu kent kurulumunu, yerleşimini, mekânını hep düzenleme ile geçmiş ama bu kent cıvıltısını ne zaman kaybetmiş arkadaşlar, geçmişte tarihe baktığımızda M.S. 245’teki 10 şiddetinde değil, 526 yılındaki 9 şiddetinde Meryem Ana Yortusunda halkın toplandığı bir esnada 260 ila 300 bin kayıp, ölünün gerçekleştiği bir depremden sonra kent ihtişamını kaybetmiş. Depremlerin periyotları noktasında bakıldığında Hatay depreme her zaman gebedir. Biz ne kadar adım atıyoruz, hedef ve yönümüz nedir bunları ikinci oturumda açıklayacağım.
15 / Mehmet Ali Ediboğlu – (CHP Hatay Milletvekili); Biz olayın biraz da sosyal boyutu ile ilgili konuşmalıyız. Toplum olarak kaderciyiz bu günü yaşarız yarına Allah kerim deriz. Dolayısıyla bunun genlerimize işlediğini bildiğimiz bu konunun eğitimle düzelmesi gerektiğini düşünüyorum. Şimdi bu toplantıların başlama ve bitiş konusundaki hassasiyetini çok iyi biliyorum ama ilginç bir şey söyleyeceğim hiçbir toplantı zamanında başlamadığı gibi bu toplantı da zamanında başlamadı. Buda bize önlem alma konusundaki duyarsızlığımızı gösteriyor. Yalnızca depreme karşı önlem alma konusunda değil hiçbir şeye karşı önlem alma konusunda duyarlı değiliz. Dolayısıyla örneğin 5 dakika önce değil 15 dakika önce burada olacak şekilde gelmeyi planlarız ama kırmızı ışık biraz fazla yanar geç kalırız. Genel olarak Türkiye’nin her yanında yaşadığımız bir olay olarak kendimizi sorgulamalıyız. Bir de Türkiye’de 80’ den sonra hep ben öne çıktı artık ben değil bizi öne çıkarma konusunda çaba harcamamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de depremler sık oluyor. Van gibi, Gölcük gibi depremlerde ölü sayısının fazla olması gündemi oluşturuyor. Aslında Türkiye de sık sık depremler oluyor, her gün bir yerde 3, 4 veya 5 şiddetinde depremlerin can kaybına yol açmadığı için gazetelerde yer almadığını görüyoruz. Dolayısıyla can kayıplarına, mal kayıplarına hatta Türkiye’de ekonomik krizlere yol açabileceğini bildiğimiz için özel olarak tedbir almak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Ben açık oturumlara katılan hocalarımızı deprem uzmanlarımızı izliyorum. Gölcük depreminden sonra da aynı konuşmaları dinlemiştim. Aynı uyarıları yapmışlardı ama bir ay sonra gündeme başka bir konu oturdu ve unutuldu. 10 yıl önce 99’da Gölcük depreminden sonra yapılan uyarıların hepsi bu gün tekrar yapılıyor. Demek ki bir arpa boyu yol önlem alınamamış. Tabi bunun nedenlerine bakıyoruz evet biraz önce söylediğim gibi genlerimize işlemiş ihmal ve tedbir almama. Ben olağanüstü koşullarda sağlık hizmetleri konusunda özel eğitim aldım ve Gölcük depreminde 15 gün gönüllü görev yaptım. Gölcük depremi ile Van depremini kıyasladığım zaman depreme müdahale konusunda bir hayli ilerlemişiz. Hatalar yok mu, çok. Yani Van depremi kış değil, yaz şartlarında olsaydı bu kadar başarısız olmayacaktık diye bir itirafta bulunuyorum. Arama kurtarma, depreme müdahale konusunda Gölcük depreminin çok ilerisindeyiz bunu söylemek lazım ve bu konuda çalışma yapanları da kutluyorum. Evet, ama burada yapılacak ilk 24 saatteki yardımlar çok önemliydi. Arkadaşlarımızın konuşmalarını dinledim hiç imar affından bahsetmediler. Türkiye’de bu kadar can kayıpları meydana geliyorsa depremler de bana göre imar aflarının sorgulanması lazım. Her 10 yılda bir tribüne oynama adına siyasetçilerin, Meclisin çıkardığı imar afları bu gün bu kadar ölümlü yıkımlı depremlere sebep oluyor. Yani bu konuda asla taviz verilmemesinden yanayım ve siyasetçilerin artık bunun bedeli ne olursa olsun tribüne oynama huyundan vazgeçmesi gerektiğini düşünüyorum. Zamanınızı buraya ayırdığınız için hepinize teşekkür ediyorum. Bu toplantının önemi ve değeri Antakya’da bir deprem olursa anlaşılacak. 120 kişilik bu salonun dolu olmadığını görüyorum ama Bülent Hanım bir basın toplantısı yapılıyor olsaydı bu saatlerde herhalde kapalı spor salonunda yapılırdı diye düşünüyorum. Bu duyarsızlığımızı da eleştirmek istiyorum buraya gelmeyenler için. Gecekondu önemli bir sorun bu ülkede. Ona da çok fazla değinilmedi. Binaların yapımında eksiklikler, hatalar, malzemenin kalitesizliği hakkında konuşuldu ama gecekondular hakkında konuşulmadı. Denetimi olmayan birkaç gecede yapılan ve sonra imar aflarıyla ruhsatlandırılan o yapıların ileride bir depremde içinde bulunan ve yaşayanlara bir mezar olacağını unutmamak gerekir. Bu gün gece kondu ile ilgili Türkiye’de ciddi yasaların çıkarılmaması, gecekonduların göstermelik olarak bir-iki tanesinin yıkılıp işte gece kondu ile mücadele ediyoruz mesajının verilmesi de hakikaten düşündürücü. Gece kondu kelimesini tanımlamaya çalışırsak, devletin arazisine yapılan ev anlamına geliyor yani insanın kendi arazisine yaptığı ev ruhsatsız evdir ama kamunun arazisine yapılan evlerden bahsediyorum ve ben Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kendi arazisine, kendi mülküne sahip çıkamayacağını düşünmüyorum. Bunun kesinlikle yasalarla çok sıkı denetlenmesini savunuyorum ve bu konuda üzerime düşeni de yapacağım. Van depreminden sonra devletimizin en üst düzey yetkilileri işte kaçak binaların yıkılacağını, binaların daha çok kolon kirişlerinin kesilmesi sonucu daha çok yıkıldığını, bu konuda ağır yatırımlar uygulanacağını söyleyip durdular. Ama ben önce aynaya bakmamız gerektiğini söylüyorum. Bunu söyleyen sayın bakanlar kendi bakanlık odalarını, bakanlık binalarında bakanlık odalarını genişletmek için kolon ve kirişleri beton ve demirleri sökmekten vazgeçmiyorlar. Daha iki ay önce kalkınma bakanının odasını, sayın müsteşarın odasını genişletmek üzere çok sayıda kolon ve kirişin kesildiğini ben biliyorum ve bu konuda meclise bir soru önergesi verdim. Yani söylediğimizin arkasında durmak istiyorsak buna ilk önce kendimizin inanması gerekiyor. Sadece bu sözlerin söylemde kalmaması gerektiğini düşünüyorum ve bu toplantıların devamını diliyorum. Bu olayın unutulmaması gerektiğini düşünüyorum unutmayalım unutturmayalım ve bu toplantı için size teşekkür ediyorum.
16 / Refik Eryılmaz – (CHP Hatay Milletvekili); Türkiye bir deprem kuşağı içinde yer aldığını, fay hattının da Hatay’dan geçtiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Maalesef biz depremleri yaşadıktan sonra hatırlıyoruz. Depremle ilgili hangi tedbirlerin alınması gerekiyor bunlar hep yıkıcı bir deprem sonrasında gündeme geliyor. Hatırlarsanız Gölcük depreminden sonra yıkıcı depremlerin etkisinin azaltılması ve tedbirlerin alınması ile ilgili deprem vergisi adı altında bir vergi ihdas edildi. O gün bu gün o toplanan vergilerin akıbeti ile ilgili maalesef bu güne kadar somut bir açıklama yapılmadı. En son Van depreminde meclisin gündemine geldi ve bir soru önergesi olarak ilgili bakanlığa soruldu. Sayın bakanın verdiği cevap ‘biz bu topladığımız paralarla yol yaptık.’ Yani depremin etkisinin azaltılması için topladığınız vergileri siz duble yol için harcadığınızı söylüyorsunuz. Oraya harcanıp harcanmadığı bile belli değil. Şimdi böyle bir Türkiye manzarası ile karşı karşıyayız. Van’da yaşadığımız depremde de devletin ne kadar aciz kaldığını hep birlikte gördük. Depremden 5 gün sonra çadır göndermekte bile zorlandık. Kısacası Türkiye’nin bir deprem politikasının olmadığını her depremde maalesef hep beraber yaşıyoruz. Biz ülke olarak depremle beraber yaşamak zorundayız ama bu depremin etkisini azaltma konusunda devletin çok ciddi bir çalışma yapması gerekiyor. Bu gün Van depreminden sonra Hatay’ın ciddi bir deprem riski altında olduğu ve kısa süre içerisinde bir deprem yaşanabileceği yönünde arkadaşlarımızın beyanları var. Geçen bayramlaşmada Sayın Valimiz ile bu konuyu biraz konuştum Hatay’la ilgili herhangi bir çalışma var mı dedim. Size bu konuda hükümetin herhangi bir çalışma yapma konusunda bir talimatı var mı hayır dedi. Az önce konuşmacı arkadaşlarımız da ifade etti. 1980 yılına kadar özellikle Samandağ’da binaların çoğunda deniz kumu kullanıldı. Burası çok nemli bir bölge ve denizdeki tuzluluk oranı da çok yüksek olduğu için binalar açısından ciddi bir yan etki yapıyor. Bütün bu hususları değerlendirdiğimiz zaman Hatay da yaşanabilecek bir depremin çok ciddi bir etki yapabileceğini de hesaba katmak lazım. Onun için gerçekten özellikle Hatay ile ilgili çok ciddi bir çalışma yapılması gerek. Bu teknik bir konu ve ben teknik bilgiye sahip değilim ama bir siyasetçi olarak oluşabilecek depremin etkisini azaltma konusunda bizler ne yapabiliriz. Bu konuda Mimarlar ve Mühendisler Odasının da hazırlayacağı raporların bize ışık olacağını ifade etmek istiyorum. Eğer bir rapor hazırlanırsa ve bu bize iletilirse bizde tabii ki bunu meclis gündemine getirmeye çalışacağız. Diğer arkadaşlarımızın da bu konuda bir önerisi varsa ve bize iletirlerse mecliste üzerimize düşeni yapacağımızı bildirmek istiyorum. Bu yıkıcı depremlerden korunmamızı diliyorum. Ama tabii ki bize de çok önemli görevler düşüyor. Binaların yapılırken teknik kurallara uygun hale getirilmesi noktasında da bize önemli görevler düşüyor. Devlet görevlilerinin bu konuda üzerine düşen görevi yapıp yapmadığı konusunda çok ciddi soru işaretleri var. Denetim elemanları gerçekten üzerine düşeni yapabiliyor mu bu konuda da soru işaretleri var. Onun için bir deprem politikasına ihtiyacımız var devletin bu konuda oluşabilecek depremlerin etkisini azaltma ile ilgili olarak bir çalışma yapmasını biz isteyeceğiz. Özellikle Hatay ile ilgili. Onun için siyasetçi olarak bize düşen görevi yapma noktasında elimizden geleni yapacağımızdan emin olmanızı istiyorum. Hepinize bu vesileyle katılımınızdan dolayı teşekkür ediyorum.
17 / Hasan Akgöl – (CHP Hatay Milletvekili); Bu toplantıların sadece herhangi bir doğal afetten sonra yapılması çok vahimdir. Küçük millet meclisimizi de bu konuda kınıyorum. Biz ancak evimiz yıkılınca mı bu tür toplantılar düzenleyeceğiz. Ama çok teşekkür ediyorum çok acil bir şekilde bu toplantıyı düzenledikleri için. Dünya iklimi değişiyor ozon tabakasından, insan faktöründen dolayı. Taban hareketlerinden dolayı dünya bir doğal afet arenasına döndü. Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Sadece kâğıt üzerinde öğrenmemiz yetmiyor, depremi hayatımızın ortak gündemi olarak belirlememiz gerekiyor. Okullarda ders konusu olarak sadece depremin nasıl olduğu hakkında değil, depremin bizim yaşamımızda ne kadar etkili olduğunu anlatmamız gerekiyor. Arabamızdan, cep telefonlarımıza kadar her şeyin periyodik bakımını yaptırdığımız halde, oturduğumuz binaların periyodik bakımını yaptıran var mı? 1998‘den önceki binaları tek tek elden geçirmeliyiz. Bununla ilgili bir yasa çıkartılması gerekir. Nasıl araçlarımızın iki yılda bir muayeneden geçmesi gerekiyor ise evlerimizin de teknik elemanlar tarafından periyodik olarak kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konu hakkında arkadaşlarımla bir önerge veririz veya hazırlarız. Yaşadığımız evi eğer kontrol ettiremiyorsak zaten depreme hazırım cümlesini kullanmak hiç yerinde değil. Ben partimiz tarafından Van depremini yerinde incelemek üzere görevlendirildim, iki gün orda kaldım. Ankara’dan çıktığımda ben devlet sorunu çözmüş, gidip insanların elini sıkıp geçmiş olsun diyerek gönüllerini alacağız diye düşünüyordum. Ama son derece şok oldum. Ben burada siyaset yapmıyorum, hele acı üzerine siyaset yapmak bize yakışmaz. Van bölgesini gezdikten sonra devletin deprem konusunda ne kadar aciz, ne kadar ilgisiz olduğunu ve işin daha da acısı bil fiil görevli bürokrat ve bakanın, valinin olaya hiçbir şekilde ciddi bakmadığını, sadece görsel ciddiyetlerini gördüm. Nedir görsel ciddiyet, basının önünde işte biz yaralarınızı saracağız, biz şunu yapacağız, onun haricinde başka hiçbir şey yoktu. Dedim ki bakın binaların dış görünümü güzel ama içini gezdim binalar yorgun, bu binalara insanlar girmesin, aldığım cevap “bu binalarda oturulabilir, insanlar sırf çadır kapmak için dışarıda yatıyorlar” şeklinde oldu. Çukurova Belediyesinin kurduğu çadır kenti insanlar evlerine dönsün diye söktüler. Sırf insanlar evlerine yerleşsinler diye. Şimdi böyle bir memlekette yaşarken siz hangi önlemden bahsedeceksiniz. Önce yöneten adam hazır olacak. Van tamamen bir organizasyon bozukluğu yaşadı. İnsanlar halen aynı şekilde sefil, üşümekte, ihtiyaçlar yerini bulmamakta, ihtiyacı olan korunma, ısınma, çadır ve gerekli şeyler yok. Suriye mültecilerine bir hafta içerisinde bir hafta öncesinden çadırı kuran, hastaneyi kuran, Suriye mültecilerinin erzak depolarını hazırlayan hükümet depremde çadır yok, erzak yok deme lüksüne sahip değildir. Bu durumlarda tek yumruk olabilen, bir gecede 200 milyon civarında para toplanan memlekette siz halen çadırsızlıktan, erzaksızlıktan bahsedemezsiniz. Depreme iki şekilde hazırlanılır 1- Deprem öncesi ve oturduğumuz mekânların sağlamlığı 2- Deprem sonrası yapılması gerekenler. Van’da 14 Aralıkta okullar açılacaktı bizim tepkimizle açılmadı okullar nasıl açılacaktı biliyor musunuz, duvarlar alçı ile doldurulup boyanarak 14 Aralıkta açılacaktı. Deprem öncesi yeni yapılacak binaların siyasetsiz, kâğıt üzerinde yapı denetim raporu ile değil çok ciddi teknik elemanlar yetiştirip yapı denetim şirketlerinin kontrol altında tutulması gerekir. Belediyelerin azami ölçüde hassasiyet göstermesi gerekiyor. Hatay için değil Türkiye için konuşalım 98 öncesindeki binaların çok acil bir şekilde teknik heyetler oluşturup sağlamlığının tespit edilmesi ve ona göre boşaltılması gerekiyor ise şimdiden boşaltılması gerekmektedir. Esas vahim olan deprem sonrası hazırlığımız var mı? Bu konuda yerel yönetimlerin ve mülk amirlerinin meclis hükümetlerin çok ciddi projeler hazırlaması, deprem sonrası önlemlerin okullarda ders olarak verilmesi gerektiğini düşünüyorum. 15 gündür Van depremi konuşulmasına rağmen hiç kimse ciddiyetin farkında değil. Yönetimlerin, müteahhitlerin, iş adamlarının tüm doğal afetlere bir rant olarak değil, insan odaklı bakması gerektiğini düşünmekteyim. 21. yüzyılda deprem, sel olacak. Yapacağımız şey bu tür doğal afetlerde en az hasarla çıkmanın yollarını aramak buda bizlere, sizlere düşmekte. Eğer biz gerekli önlemleri alırsak olaylara ticari ve siyasi yönden bakmazsak, insan değerinin önemli olduğunu insana anlatabilirsek biz depremi de çözeriz, diğer doğal afetleri de çözeriz. İnşallah bu toplantıların devamı çok sık bir şekilde gelir ve arkadaşlarımın da söylediği gibi siyasetçi olarak biz hazırlayacağınız her türlü projenin arkasındayız, sizinle beraberiz. Hayattaki en önemli şey insan sağlığı, insan yaşamıdır.
KONUŞULANLAR
Yerel Konu : Van Depremi (7.2) ilimizde olsaydı neler olurdu? (Van için: Bu yıkım kader miydi?-Bir daha yaşamamak için neler yapılmalı?)
18 / Prof. Dr. Semir Över – (Moderatör);Oturumla ilgili görüşlerinize başvurmadan önce Jeoloji Mühendisleri Odası Hatay İl Tmsilcimizin konuyla ilgili sunumunu izleyelim. Buyrun Sayın Orukoğlu.
19 / Necati Orukoğlu – (Jeoloji Mühendisleri Odası); Depremle ilgili herkes bir şeyler söylüyor ama bizi ilgilendiren kısmını konuşmak gerekiyor. Birlikte neler yapabiliriz. Asıl tartışılması gereken konunun bu olduğuna inanıyorum. Bu anlamda ilk başta genel bir giriş yapacağım. Daha sonra ne yapılabilirle ilgili konuyu tartışmaya açmak istiyorum. Deprem jeolojik yapısı gereğiyle Hatayı tehdit eden bir gerçek bunu kabul etmek gerekiyor ve biliyoruz ki en aktif faylar Hatay’da bulunuyor, kaçınılmaz olarak karşımıza çıkacak. Bu jeolojik gerçeğin bilinmesine karşın yaşadığımız çevrenin bu afetlere karşı güvenli olduğunu söylemek mümkün değil. Kalitesiz ve plansız yapılaşma ile jeolojik faktörler göz ardı edilerek, yapılan yer seçimlerinin acı sonuçlarını bugüne kadar defalarca yaşadık. Ancak yaşanan bu acılara rağmen, halkın can ve mal güvenliğini bu derece etkileyen doğa olaylarının zararlarını azaltmak için gerekli yasal düzenlemeler hala yapılmamıştır. İmar planı ve yapısı ile ilgili değişiklikler gerçekleştirilmemiştir. Yerel yönetimlerin konuyla ilgili teknik eleman istihdamını sağlayacak yasal düzenlemeler tamamlanmamıştır. Siyasi ve maddi rant amaçlı imar aflarının doğrudan ve dolaylı olarak sürekli olarak gündemde tutulması kaçak ve özensiz yapılaşmayı özendirmektedir. Milyonlarca yılda oluşan ovaların yerleşime açılması, sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşma sürecindeki temel yanlışımızı oluşturmaktadır. Ovaları sürekli imara açmakla hem doğal zenginliğimizi, hem tarımımızı yıpratıyoruz ve deprem riski en yüksek yerleri imara açmış bulunuyoruz ve bu bizim için ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bununla ilgili genel çözümleri şöyle sıralayabiliriz. Depremle doğrudan ve dolaylı ilişkili tüm mevzuat, afet ve imar kanunu ana ekseninde düzenlenecek bir çatı yasası oluşması gerekmektedir. Ve bu çatı yasası altında afet mevzuatına ve deprem üzerindeki çalışmalara referans olacak fay yasası kazandırılması gerekmektedir. Bununla ilgili fay haritası, tampon bölge haritaları ve sismotektonik haritaların hazırlanması ve kullanmaya ilişkin mevzuatın hazırlanması gerekmektedir. İmar planına esas jeolojik ve jeoteknik etüt planı ve yerleşime uygun değerlendirme haritaları kentsel bilgi sisteminin bir parçası olarak kullanıma sunulmalıdır. Valilik, il özel idare ve belediyelerin çevre düzen ve mevcut imar alanlarını gözden geçirmeleri, imar planı içindeki alanların karşı karşıya olduğu afet tehlikeleri belirlenerek jeolojik, jeoteknik raporların oluşturulması gerekmektedir. Genelde afetle depremle mücadele süreçlerinin sosyo-ekonomik boyutuna da dikkat edilmelidir. Ve bu süreçte düşük gelir grupları desteklenmelidir. Eski ve yıpranan yapıların yenilenmesi veya yıkılarak yeninsin yapılması, bugünkü gibi yaşanan kentsel dönüşüm süreçlerinde olduğu gibi yoksulun elinden evinin alınması, düşük kamulaştırma bedeliyle mağdur edilmesi, kısaca kent meskenlerinden sürülmesi, dışlanması veya rant amaçlı dönüşüme dönüşmesi yerine eski ve yıpranan yapıların yenilerinin yapılacağı bir süreç başlatılmalıdır. İyileştirerek yenilenecek yapılar için gelir durumuna göre fonlar oluşturulmalıdır. Birde halk arasında şöyle bir anlayış var bize hep soruluyor: bina depreme nasıl dayanıklı olur. Geçen bir sohbet esnasında bir inşaat mühendisi arkadaşımıza sordular oturduğumuz bina sağlam mı? Sağlam olsa ne olur, olmasa ne olur. Biz bir birey olarak ne yapabiliriz. Varsayalım ki binamız çürük. Peki sağlam binayı nasıl yapacağız. Arkadaşımızın durumu müsait mi? Bunlar hep soru işaretleri. Devletin üst kurumları bize güvenli bir yer seçimi sunmak zorunda. Burası güvenli bir yer, arkadaş burada fay yok, tampon bölgemiz var, bu tampon bölgesi dışındaki zemin sorunu olmayan güvenli bir yeri sunmak zorunda. Sunmuyorsa bizim birey olarak çabalarımız hiçbir şey getirmeyecek. Ne yapacağız bana sorarsanız toplumsal deprem bilincini oluşturmamız lazım. Bir muhalif duruş sağlamamız lazım. Ne adına devletin bu var olan statükocu konumuna karşı örgütlenme adına muhalif durmak lazım. Sürekli bunları sorgulamak gerekiyor. Çünkü ne yazık ki elimdeki metin 17 Ağustosta yaşanan Marmara depreminden sonra hazırlanan metinden farklı değil, kaç yıl geçmiş aynı metni tekrar okuyorum, güncelliğini koruyor. Siyasilerden ve mevcut devlet şeylerinden bu işi kotarmak mümkün değil. Toplumun, vatandaşın, halkın deprem bilincini oluşturarak bir araya gelerek örgütlenmek, bir muhalif duruş sergilemek gerekiyor. Ve bunu ve devleti sorgulayarak, baskı unsurunu oluşturarak bir yere getirmek zorundadır. TMMOB’un bir sözünü söylemek istiyorum. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz. Başka şansımız yok.
20 / Hasan Kazıkçı – (DİSK Emekli-Sen);Benim bir önerim var. Mademki belediye başkan yardımcısı burada kalksın bize aldıkları önlemleri anlatsın. Daha sonra biz bu çözüm ve önerilerimizi sunalım. Ne gibi önlemler alınmış İstanbul’un deprem planını açıkladı bize. Bu konuda bir çalışma yapılmış mı? Yapılacak mı? Yetkili ağızdan alalım daha sonra önerilerimizi sunarsak daha faydalı olacağına inanıyorum. Ben kalkıp eleştireceğim veya bir öneri sunacağım, ama aynı şeyleri belediye yaparsa boşu boşuna benim bunları burada söylememin bir gereği kalmıyor.
21 / Kenan Kantarcı – (Harita Mühendisleri Odası);Antakya olarak depreme ne kadar hazırız onu açıkçası bizde bilmiyoruz çünkü; deprem anı ve deprem sonrasındaki yardımların nasıl yapılacağı, nasıl koordine edileceği konusunda toplumu ciddi bir şekilde aydınlatan yok. Yalnız Antakya için depremi iki noktada incelemek gerekiyor. Birincisi eski Antakya diye tabir ettiğimiz ve dokunulması nerdeyse imkânsız hale gelen SİT koruması altında olan bir bölge. Bunlarda zaten depreme gerek yok 10 kişi toplanıp üflese yıkılacak binalar. En basiti bugün Savon otelinin karşısındaki eski sabunhane zaten yıkılmış durumda, oranın yıkılması veya restore edilmesi için çok ciddi bir külfet gerekiyor. Fakat her an tehlike arz eden bir yer. Bunun gibi Antakya’da nice yerleri görebilmekteyiz. Sayın vekillerimiz ve yerel idarecilerimiz buradayken şu işin çözülmesi gerekiyor. Yani Anıtlar Kurulu’nun katı duruşunun biraz daha esnetilmesi, bunların meclisten geçecek kanunla yenilenmesi gerekiyor. Buna bağlı olan yönetmeliğin değişmesi gerekiyor ve bunların uygulanmasında da belediyelerin daha aktif hale gelmesi gerektiğine inanıyorum. Burada şu an mevcut kanunlarla zaten belediyelerin de yapacağı pek bir şey yok. Çünkü Anıtlar Kurulu bu konuda ellerini kollarını bağlamış durumda fakat sayın vekillerimiz bu konuda bir önerge getirirlerse ve SİT alanları ile ilgili Anıtlar Kurulu’nun uygulaması ilgili kanun ve yönetmeliklerde ciddi adımlar atılırsa sanırım eski Antakya’nın depremden en az yarayla kurtulması için gerekli önlemlerin alınmış olunur. Belediyemizin bu arada hakikaten yaşanabilir hale getirmek için sürdürdüğü çalışmaları inkâr etmek imkânsız. Belki Antakya tarihinde ilk defa bu kadar şantiyeye döndü. Fakat istiyoruz ki Antakya depremden önce değil, depremden sonra da yaşanabilir bir hale gelsin. Bu konuda belediyenin neler yaptığını tam olarak bilemiyoruz belki yersiz bir eleştiride olabilir bilemiyoruz ama basit bir örneği Atatürk Caddesi. Atatürk Caddesinden Vali Ürgen alanına kadar giderseniz neredeyse sağ tarafta kalan bütün binaların çok eski olduğu bu binaların belirli şiddetteki bir depremde ayakta kalacağına inanmıyorum. Ve ciddi zararların ortaya çıkacağı aşikâr. Bunlarla ilgili önlemler alınabilir. Bu binaların depreme karşı dayanıklılığının tespiti yaptırılabilir. Belediye’nin bu tür şeyleri organize etmesi mümkün. SİT alanı dışında kalan gecekondu bölgelerinde de seçim dönemlerinde 24 saat içerisinde kalıbın çakıldığı ve betonun döküldüğü, ertesi günde kalıbın söküldüğü bir sürü binanın yapımına şahit olduk hepimiz. Bunların hepsi birer calı mezar zaten. Bu tür binaların tespitlerinin yapılması ve bu tür gece kondu bölgelerinde ısrarla rant dönüşümünü göz ardı ederek kentsel dönüşüm projelerinin uygulanması gerekmektedir. Depremin yaratacağı facialardan kurtulmanın tek çözüm yolu kentsel dönüşüm projelerinin uygulanmasıdır.
22 / Mustafa Sevinir – (Antakya Kent Akademisi Derneği); Şimdi eski Antakya’dan süratle ovaya doğru kayış var. Sert zemin yerine ovaya inersek şehrimizi depremden nasıl koruyabiliriz. Önce onu konuşmakta fayda var. Eski Antakya’ya baktığımız zaman çoğu hazineye ait, çoğunun tapusu yok ya da tapu tahsis belgeleri verilmiş sadece. Hala oralar yerleşime açılmamış. Kent süratle ovaya kaydı, ovada boş yer kalmadı. Deprem 7 şiddetinde de olsa 7’nin üzerinde de olsa ovada olanları koruma imkânı yok zaten. Kenti olabildiğince sert zemine kaydırabilmek, oraları imar planına açabilmenin yollarına bakabilmek gerekiyor. Aynı zamanda trafiği rahatlatacak alanlar da açmamız lazım. Tarım alanlarını işgal edip; yaşanabilir alanları ortadan kaldırırsanız, hem depremde zarar görürsünüz hem de diğer alanlara zarar vermiş olursunuz. Şehirde trafiğe açacağımız yer kalmadı, ovada imara açabileceğimiz yer kalmadı. Ne insanların yürüyebileceği yer kaldı ne de insanların yaşayabileceği yer kaldı. Ama hala çoğu hazine arazisi üzerinde insanlarımızın çoğuna yer gösterilmediği için hepsi orda kaçak bir şekilde oturuyor. Oralar aynı İskenderun yolu üzerindeki gibi hem imara açılabilir, hem yollar açılabilir hem trafiği rahatlatabilme imkânı olabilir. Ovada yerleşim yerini açtığınız zaman zaten depremden fazlasıyla etkileneceğine inanıyorum.
23 / Refik Eryılmaz – (CHP Hatay Milletvekili); Arkadaşlara teşekkür ediyorum. Gerçekten güzel bir konuya değindiler. Önemli olduğu için burada bir açıklama yapmam gerek. Hatay’ın yaşadığı sıkıntılardan biride bu hazine arazileri. Türkiye’nin yanlış hatırlamıyorsam 7 ili hariç hazine arazilerinin satışı mümkün iken Hatay’da bu arazilerin satışı yasak. Bunu neden olduğunu sorduğunuz zaman buranın sınır bölgesi olduğu, bu nedenle hazine arazilerinin satışının güvenlik açısından bir tehdit oluşturduğu şeklinde bir açıklama yapılıyor. Gerçekten tarım arazilerinin imara açılmasıyla birlikte, tarım alanlarını, yaşam alanlarını düşündüğünüz zaman sert zemin olarak nitelendirdiğimiz daha çok dağlık kesimlerin hazine arazisi olduğunu dikkate alığımızda imarın o taraflara kaydırılması için hazine arazilerinin mutlaka imara açılması gerekiyor. Bunun içinde satış önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Ben bu konuda yasa teklifi hazırlıyorum. Umarım Meclisten geçer. Bunun da yolunu açmış oluruz.
24 / Prof. Dr. Necat Ağca – (Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi); Belediye başkan vekilimiz burada, bir soru sormak istiyorum özellikle yeni açılan 75. yıl bulvarındaki binalar ki, maalesef ben de onlardan birinde oturuyorum, normalde 6 kat olması gereken binalar zemin artı bir ve dubleks olmak üzere 8–9 kata çıkıyor. Bunun nedenini öğrenmek istiyorum. Deprem yönünden kırmızı olarak işaretlenmiş bir bölgede bunun depremde sıkıntı yaratacağına inanıyorum. Mutlak surette bu yerleşimin batıdaki dağlık alanlara kaydırılması gerekir. Jeofizikçiler daha iyi bilir. Deprem etkisi kayalık bölgelerde daha az hissedilebiliyor. Bir de bir şeye dikkat çekmek istiyorum asi nehri yakınında olan binaların, yapılacak olan binaların çok iyi denetlenmesi gerekiyor. Eskiler kentsel dönüşümde halledilebilecek ama bundan sonra yapılacak yapılarda asi nehir kenarındaki, 75. yıl bulvarındaki, Atatürk Caddesi ve Asi Nehrine çok yakın yapıların çok iyi denetlenmesi gerekiyor. Hatta hava fotoğrafları ve uydu verilerinden yaptığımız incelemelerde, geçmişte asi nehrinin birkaç kez yatak değiştirdiğini gördük. Sadece şu anki nehre yakın olan binalar değil de eski yatakların da incelenerek ona göre mutlak surette yapılacak binaların sıkı denetlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Deprem kaçınılmaz görünüyor. Deprem sırasında yapılacak şeyler konusunda çok iyi bilinçlenmemiz gerekiyor. Bu konuda ilgili kuruluşların sık sık halkı bilinçlendirmesinde yarar var. Antakya’da gördüğüm şey belki de başka şehirlerde de var ama Antakya’da bu konu belediyeyi ilgilendiriyor. Maalesef yapılan apartmanların çoğunda sığınak ve otoparkların bulunmaması sorun. Yeni belediye döneminde gerçekten yeşil alanlar, açık alanlar konusunda çok ciddi çalışmalar var, ilgili kişileri kutluyorum. Ama bunlar hala yetersiz durumda. Bir örnek vereyim 1997 depreminde ben rektörlük lojmanında oturuyordum. O depremde hepimiz rektörlük binasının önündeydik ve halkın kaçacak yeri yoktu. Boş alanı yoktu ve çevre binalarda oturanların çoğu rektörlük binasının önüne gelmek zorunda kaldı. Antakya’da şehir o kadar sıkışık ki bir deprem sırasında nasıl ulaşım sağlayacağız bilemiyorum. Bırakın depremi ben buraya ilk geldiğimde eşim hamileydi. Lojmandan doğum evine en kısa sürede nasıl gideceğim onun hesabını yapıyordum. Ki deprem gibi büyük bir doğal afet sırasında çok büyük sorunlarla karşılaşacağımızı düşünüyorum. Antakya deprem dışında doğal afetlere de açık bir şehir. Sık sık sel baskınları yaşıyoruz. 17 yıldır buradayım. 3–4 defa selle karşı karşıya kaldık. Bu konuda dere yataklarının ıslah edilmesi gerekiyor. Belediyemiz bu konuda ciddi çalışmalar yapıyor ama ben yine belediye başkan vekilimize sormak istiyorum. Özellikle gözlemlediğim bir konuya değinmek istiyorum. Az önce örneğini verdiğim 75. yıl bulvarının dağlık kesimde kalan derenin ıslahı çok ciddi yapılıyor ama zaman zaman kesintiye uğruyor. Birkaç ay bekleniyor. Bunun cevabını belediye başkan yardımcımızdan almak istiyorum.
25 / Cihat Mazmanoğlu (İnşaat Mühendisleri Odası);Kentimizde bulunan yapıların çoğunluğu kaçak ve denetimsiz yapılmıştır. Etüt yapı stokunun büyük çoğunluğu deprem dikkate alınarak yapılmamıştır. Yapıların çoğu mühendislik hizmeti olmadan üretilmiştir. Okul, hastane, itfaiye binaları ve diğer kamu binalarının güvenirliği son derece azdır. Tarihi ve kültürel yapılarımız, büyük risk altındadır. Arkeoloji müzemizde binlerce eserin devrilmeye hazır olduğunu biliyoruz. Antakya’da 1990 yılına kadar deniz kumu kullanıldı. O yıllara kadar üretilen binalarda genellikle deniz kumu kullanıldı. Ki bunlar yıkanmamış ve elenmemiş deniz kumuyla yapılan binalar. Bunlar beton kalitesini çok düşürüyor içinde deniz kabuğu da oluyor. Kum elenmeyince su ile temasında korozyon dediğimiz paslanma oluyor. Paslanan demirin betonu çatlattığını, hatta bazı yerlerde donatıların fiilen yok olduğunu biz gözlerimizle gördük. Tabi bu tespitleri nasıl yaptık. 2005 yılında başlayan bir projemiz vardı. ''Deprem Tehlikesine Hazırlık, Hasar Görebilirlik ve Zarar Azaltma Master Planları Hazırlanması'' SERAMAR isimli bir proje. Antakya da depremin risk değerlendirmesi ve depreme hazırlık için mikro bölgelendirme hasar görebilirlik ve deprem senaryosu çalışmalarını içeriyordu. MKÜ, ODTÜ ve Almanya’nın Bauhaus Üniversitesi Deprem Hasarlarını Araştırma Merkezi (EDAC) ile ortaklaşa ve İnşaat Mühendisleri Odası olarak desteklediğimiz proje kapsamında 2006 yılı itibariyle sokak tarama yöntemiyle 30.000 e yakın bina incelendi. Gözlemsel yolla inceledik tabii ki detaylı incelemedik. Bu binalardan karakteristik olarak 4 binaya bir okul, bir hastane ve iki tane konuta sürekli bina izleme sistemi yerleştirildi ve bu binaların deprem esnasındaki davranışları tespit edildi ve hala devam ediyor. Bu incelenen 4 bina kat sayısı olarak özellikleriyle, davranışlarıyla Antakya’daki yaklaşık 12.000 binayı temsil ediyor. Yani 3,4,5,6 katlı binalar ayrıca yirmiden fazla binaya deprem davranışını belirlemek amacıyla yapay titreşimler verildi ve performans analizleri ölçüldü. Bu kayıt ve detaylı inceleme yapılan binalarda olası bir depremde 1822, 1872 depremlerinde veya Van gibi bir depremde %50 sinin ya da daha fazlasının göçme veya göçme aşamasına geleceği tespit edildi. Yani bu binaların periyotlarının çok çok büyük olduğu gözlemlendi. Semir Hoca’nın da bir açıklaması vardı SERAMAR isimli bir proje sunumunda. 7 veya 7,2 şiddetindeki bir depremin 1997’de olan depreminin 90 katı civarında bir enerji üreteceği düşünülüyordu. Şimdi bu proje daha tamamlanmadı. Bu projenin tamamlanması için biraz ekonomik olarak sıkıntıya düştük. Yenilenmesi için 500–600 bin lira daha paraya ihtiyaç var. Bu projenin daha önce ekonomik boyutu TÜBİTAK ve Almanya Weimar Bauhaus üniversitesinden desteklenerek yapılmıştı. Bu proje belediyeye de sunuldu. Sanırım belediye de bunu değerlendirecek bu projenin devamında. 5 yıl önce yapılan bir envanter çalışmasıydı bu. Bunun yenilenmesi lazım ek yapılan binalar var çünkü. Asi nehri üzerindeki köprülerin detaylı incelenmesi gerekiyor. Olası bir depremde yıkılabilecek ana yol üstündeki binaların iyice denetlenmesi gerekiyor. Yıkılıp yol kapatabilecek binaların bir an önce elden geçirilmesi gerekiyor. Elektrik ve doğalgaz hatlarının incelenmesi gerekiyor. Bu konuda biz milletvekillerimizden özellikle bu projenin desteklenmesi konusunda İnşaat Mühendisleri Odası olarak rica ediyoruz. Desteklenmesi gerektiğini, ne yapılması gerektiğini söylüyoruz. Depremin zararlarını azaltmanın tek yolu deprem güvenliği olan yapılar üretmek ve mevcut yapıları güçlendirmektir. Bunun için mevcut yapı stoku belirlenmeli ve güçlendirilmesi gereken yapılar kaynak aktarılarak güçlendirilmeli. Bunu vatandaşa bırakamazsınız, çünkü vatandaşın zaten olanağı yok. Güçlendirilmesi mümkün olamayanlarda depremi beklemeden yıkılmalı. Deprem güvenliği olan yapı üretimi, inşaat yapım sürecinde bulunan ve çalışan herkesin eğitimli olması zorunluluğu olmalı, bu kapsamda sadece TSO’ya ve vergi dairesine kayıtlı olmak müteahhitlik yapma koşulu olmamalı. Yapı müteahhitliğinin tanımı yeniden yapılmalı, üretim sürecinde çalışanların sertifikalı olmaları sağlanmalı, sürekli meslek içi ve seminerlere katılım zorunlu hale getirilmelidir. Kamu binalarının da yapı denetim kapsamına alınması gerekiyor. Çünkü bütün depremlerde gördük. İlk önce yıkılan binalar maalesef kamu binaları. TOKİ’ler de yapı denetimi dışında, zaten TOKİ’lerin esas üretim amacı kaydı. Asıl amacı yoksula dar gelirliye konut sağlamaktı. Fakat şimdi bakıyorsunuz TOKİ’ler lüks daireler, akıllı villalar yapmaya başladılar. Camii inşaatları yapmaya başladılar. Sosyalden maalesef zengin konuma hitap eder konuma geldi.
26 / Hatice Can – (Avukat); Antakya’yı nüfus yoğunluğu açısından göç almayan, kendi içinde göç alan, çok büyük nüfus artışı yaşamayan bu nedenle kendi içindeki çözümlemeleri alanında kolay olan bir il diye düşünüyorum. Türkiye’de deprem denildiği zaman uluslararası alanda da yüzyıllar önce yaşanan depremden dolayı Antakya’nın akla gelen ilk il olduğunu biliyorum. Nüfus yoğunluğu anlamında yerleşim politikalarının olmadığını da görüyorum. Merkezi anlamda bir politika olmadığı için anakent belediyesi ya da büyük şehir belediyesi şu sıra düşülüyor. Çarpık beldeleşme nedeni ile birinci sınıf tarım alanlarının beldelerde de, köylerde de yerleşime açıldığını biliyoruz. Geçmiş dönemde küçük sanayi sitesi yapılmadan evvel henüz kamulaştırma işlemleri yapılırken birinci sınıf tarım arazisi olduğu için oralar yerleşime açılamaz sanayi sitesi olamaz şeklinde idari davalar açmıştık. O dönemde uzman görüşü de alarak oranın gerçekten işyeri bile olamayacağını, daha uzak daha sağlam zemini olan yerlerde yapılması gerektiği ile ilgili idari davalar açmıştık ama müvekkiller çeşitli kaygılarla ve vaatlerle davalardan vazgeçtiği için sonuca varamadık ve oralar yapıldı. Ama Antakya’da yerleşimin ovaya doğru kaydırıldığı birinci sınıf tarım arazilerinin yerleşime açıldığı gibi bir şey varken evet ben gerçekten merak ediyorum birkaç sorum var bu anlamda zemini sağlam olan bölgelerde yatay yerleşim yerine dikeye mi izin verecekler? Yıkılabilecek olan binalar araştırıldı mı? Örneğin Atatürk Caddesinin bir bölümü depremde gidecek dendi. Belediyenin bu binaların yeniden yapılması için özendirici kat artırma gibi bir takım projeleri var mı? Bunları bilmek istiyorum. Birde Asi nehrinin etrafı yeni konutlara açılmış durumda. Ben depremden sonra kaç kişi ölecek duymak istemiyorum. Depremden sonra ne yapılacak bilmek istemiyorum. Depreme biz Antakya’da nasıl hazır olmalıyız derken binaların yeniden yapılması için ne gibi önlemler alınmıştır, alınmalıdır bunu bilmek istiyorum. Birde kentsel dönüşüm derken çok korkuyorum. Türkiye de yaşananları biliyorum çünkü insanın en ayrılmaz parçası barınma hakkı ellerinden alınıp başka yerlere sürülen ve rant kapısı olan araçlar haline dönen kentsel dönüşüm aklıma geldiği zaman çok korkuyorum. Burada sosyal devletten çok uzaklaşıldığını bildiğim için Türkiye’nin ne yazık ki sosyal devletten bu kadar uzaklaştığı döneminde bu sorulara yanıt arıyoruz.
27 / Kemal Yeşiloğlu – (Jeofizik Mühendisleri Odası); Van depremi Hatay da olsaydı ne olurdu? Bir kere alüvyon arazilerine konut yapanın sıkıntısı var ve özellikle vekillerime söylüyorum. Şu anki sağlık merkezi ve spor kompleksinin kurulacağı alan bugün sıvılaşmanın olacağı bir alan OTTOMAN Otelinin oralarda. Bu bölgede yıllar önce dubleks konutlar yapılmak istendi. Sıvılaşma olacak adına olmadı yaptırılmadı. O karar doğruydu ne yazık ki şimdi spor kompleksiyle sağlık merkezi o bölgeye yapılıyor. Derhal bu iki büyük yapı yapılmadan, ihale edilmeden sağlam bölgeye kaydırılması şarttır. Özellikle vekillerime arz etmek istiyorum. Sayın vekillerimden şunu rica ediyorum. Şunu yasalara geçirmemiz gerekiyor. Yapı denetim firmalarının kuruluşunda yer bilimci, jeoloji ve jeofizik mühendislerinin olması şart. İkincisi zemin etütlerini yaparken mutlaka jeoloji ve jeofizik mühendisleri yapacaktır. Bunları statiker onaylayacaktır. Yani 3 ekol bir arada çalışacaktır. Bu iki maddeyi yasalara geçelim zaten önlemlerin, burada konuştuklarımızın % 90’ının yapmış oluruz. Antakya Belediyesi katıldığı için teşekkür ediyorum. Bunların çoğu Antakya Belediyesini ilgilendiriyor.
28 / Mehmet Ali Ediboğlu – (CHP Hatay Milletvekili); Ben hocama bir soru sormak istiyorum. Fay hatları çizgi olarak Antakya’nın yani Hatay’ın neresinden geçiyor? Sorunun cevabını herkesin merak ettiğini düşünüyorum. Sayın Belediye Başkan Yardımcımıza da çadır kurulacak alanlar düşünüldü mü bu alanlar nerededir diye soruyorum? Güçlendirilmesi gerekecek binaların masrafı vatandaşa mı yüklenecek yoksa bu nedenle toplanan vergilerden mi kaynaklanacak ne düşündüklerini soruyorum? Bir de depremim olacağı saati yeri kestirmek mümkün değil kendi binamızı güçlendirerek bundan kurtulduğumuzu düşünmeyelim, çünkü deprem olduğu saatte başka bir binada olabiliriz, çocuklarımız okullarda olabilir, hastanelerde olabilir dolayısıyla yalnız kendi binamızı değil bütün binaların güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir hatırlatma yapmak istiyorum birkaç gün önce ziyaret ettiğim Cengiz Topel İlköğretim Okulunun 1964 yılı yapımı olduğunu, bırakın depremi okulun yanından ağır tonajlı bir TIR geçse yıkılacak kadar çürük olduğunu gözlemledim. Bunu sayın yetkililere ilettiğim zaman orada Perşembe günü bir keşif yapılmış bu bina kullanılabilir şeklinde sözlü yanıt aldıklarını öğrendim okul öğrencilerinin. Ben ısrarla Cengiz Topel okulunun mühendis odaları tarafından teknik heyetler tarafından incelenmesini ve depreme dayanıklı olup olmadığını incelemelerini ve bu konuda bir rapor yayınlamalarını talep ediyorum. Bu okulun yıkılıp yeniden yapılmasını talep ettim. Şu ana kadar edindiğim izlenim, pek öyle bir niyetlerinin olmadığı yönünde ama bir bilgilendirme yapılmasını istiyorum, birde belediye başkan yardımcımız şu an battaniye, çadır, soba ve diğer ihtiyaç malzeme stoklarımız afet durumunda yeterli midir ve bu konuda ne düşünüyor diye bir sorum var. Bunun cevabını almak istiyorum teşekkür ediyorum.
29 / Refik Eryılmaz – (CHP Hatay Milletvekili); Ben yapılan spor kompleksi ve sağlık merkezi ile ilgili ihalenin hangi aşamada olduğunu merak ediyorum. Gerçekten zemin etüdü yapılmadan bu kadar büyük komplekslerin düşündürücü o konuda eğer biraz daha bilgi verebilirseniz sevinirim.
30 / Kemal Yeşiloğlu – (Jeofizik Mühendisleri Odası);Geniş alan olduğu için o bölgede yapılıyor ama yeri hiç uygun değil. İhale aşamasında olduğunu ama ihale edilmediğini biliyorum. Çok pahalı bir maliyeti var ama ondan önce yeri uygun değil.
31 / Necati Orukoğlu – (Jeoloji Mühendisleri Odası); Hastane ile ilgili kısmını söyleyeyim size. Bende katılıyorum. Birinci sınıf tarım alanı imara açılmaması gerekir. Ama imara açıldı. 17 metre kazık temel üzerine oturtulacak. Bunun yapımı çok ciddi bir rakam ve iki ay önce ihalesi yapıldı. İskenderunlu bir firmada kaldı. Sonra bu ihale iptal edildi. Bunun ikinci ihalesi yakın bir zamanda olacak. Bundan geri dönüş yok gibi gözüküyor.
32 / Faik Selçuk Kızılkaya – (Antakya Belediye Başkan Yardımcısı); Öncelikle sayın milletvekillerimize ve çok değerli sivil toplum kuruluşlarına konunun hassasiyeti noktasında sabırla en ince detayı ile ilgilendikleri için ben teşekkür ediyorum. Herkesin kendince sorumlukları var. 2006 yılında biliyorsunuz 1999 depreminden sonra zemin etüt çalışmaları yasaya girdi muğlâk ifadeler vardı çok yol kat edildi ancak yapı denetim sistemi gelişti. Yapı denetim sistemi içerisine bakıldığında hakikaten demin de Kemal Bey’in dediği gibi zemin çok önemli bir olgu ama yapı denetiminde yer bilimciler yok, jeoloji mühendisleri, yok jeofizik mühendisleri yok. Bölgemiz 1. derecede deprem bölgesinde ama bunlar yapı denetiminde yer almıyorlar. Denetim mekanizması her zaman olmalıdır. Çünkü insan hayatıyla uğraşıyoruz. Biz 2006 yılında belediyemiz bünyesine mecburiyeti olmadan bir jeoloji mühendisi, bir jeofizik mühendisi sözleşmeli istihdam ederek çalışma yapmaya başladık. Büyükşehir belediyesi olmadığımız için farklı birimler kuramıyoruz ama İmar ve Şehircilik Müdürlüğü altında zemin deprem inceleme birimi olarak çalışmalarına devam etmekte. Belediyemizde 2006 yılından bu yana ayrıca zemin etüt çalışmaları da arazideki çalışmalarda değerlendirilip denetlenmekte. Ama biz Antakya’da altımızda ne zemin var onu bilmiyorduk. Ne yaptık Antakya’nın nazım imar planı esasına yönelik jeolojik, jeofizik, jeoteknik çalışma yaptırdık. Bu çalışma ile birlikte Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nden onaylandı, nazım imar planları oluştu. Ayrıca Antakya’da güvenli zemin diye Semir hocamızın da, Üniversite’den Hüseyin Korkmaz hocamızın da Antakya’da zeminleri zayıf zemin sağlam zemin diye horizonlara ayıran çalışmaları mevcut. Antakya da şu an yeni mücavir alan dediğimiz çevre yolundan Karlısu, Doğanköy, Karaksı o güzergâh Günyazı mıntıkası dediğimiz mıntıkada 750 hektar alanı imara açmak için çalışmasını yaptık. Çünkü parsel üretmemiz gerekiyordu bu imarlı alanda çalışmayı yaptık. Bu çalışma 2009’un başlarında sonuçlandı ancak tabii ki malumunuz davalar açıldı, yürütmeyi durdurma alınamadı ama farklı altyapı çalışmaları v.s. birçok davada açıldı. Şimdi Antakya’nın güvenli zeminleri noktasında insanımızı oraya güvenli yapılara, yeşil alanı, bol otoparkı v.s. olan yapılara taşmamız elzem bir durum. Burada çok paneller, toplantılar oldu yapılmadı demeyelim de arkadaşlar bu toplantılar biraz insanları artık sıkıyor. Dünyamızda iki deprem kuşağı var Pasifik deprem kuşağı, dünyadaki depremlerin yüzde 87’si bu deprem kuşağında oluşuyor. Ben Japonya’ya da gittim. Japonya’da insanlar çok duyarlılar mecburen çünkü durmadan sallanıyor. Günlük depremler var, büyük depremlerde bir yılda bir tekrarlıyor. Ülkemize geliyoruz, ülkemiz Akdeniz Himalaya deprem kuşağında, alt Himalaya deprem kuşağında. Ben haddimi de aşmak istemiyorum. Sadece yer bilimci kimliğim olduğu için biraz jeofizik yüksek mühendisi olduğum için bu konuda konuşuyorum. Depremlerin yüzde 10-13’ü bu kuşakta oluyor. Ama bu kuşaktaki depremler ülkemizde ne zaman sıkıntılara yer açıyor. 10 yılda bir 7 yılda bir 8 yılda bir. Böyle olunca ne oluyor unutulmaya mahkûm oluyor. Şu anda Van depremi var. Van depreminden sonra bunu konuşuyoruz. Bakın bu levhalar kayıyor ve hareket ediyor. Deprem bir gerçek. Tabii ki yerel yönetimler imar kanunlarına, yönetmeliklere göre uygulamalarını yapıyorlar. Biz kaçak yapı noktasında sıfır demeyelim ama sıfır noktasında bir düzeydeyiz. En azından kat çıkmıyorlar artık, ne yapıyorlar çatı yapacağım, çatım akıyor deyip çatı yapmaya tevessül ediyorlar. Sonra da çatı arasını tuğla ile örüp hemen bir oda çıkaralım mantığı ile hareket ediyorlar. Kaçak inşaat biriminde teknik arkadaşlar çalışıyor artık Belediye’de kaçak inşaat biriminde inşaat teknikeri ve ona destek olan inşaat mühendisi arkadaşlarımız çalışıyor. Bölgelere ayırmışız. Kaçak inşaat yaptırmamak için mücadele veriyoruz ama yapılmış olan bir kaçak stoku var Antakya’da. Bu gerçeği bilmemiz gerekiyor. 2009 yılında bende başkan yardımcısı olarak sayın başkanımızın atamasıyla bu çalışmalara başladık kent bilgi sisteminin temellerini attık, hemen ihalesini yaptık, kent bilgi sistemiyle elimizdeki verileri bilmemiz gerekiyor. Şu anda arkadaşlar Antakya Belediyesi olarak elimizdeki binaların kuyusundan tutun, binaların görüntüsüne internet ortamında şu anda tüm Antakya halkı ulaşabilmekte tek tıkla binanın resmine ulaşabilmekte. Biz bunları adım adım yaptık, bu adım adım yapılanlar deprem master planına giden yolun ilk basamakları arkadaşlar. Şimdi bu basamaklar olmazsa bunları oturtamayız, yoksa sadece konuşuruz. Bana da yazı geldi dün valilikten ivedi yazıyor üzerinde sayın hocama da gösterdim deprem master planını hazırlayın diyor. İçi boş şimdi hocama da gösterdim ha biz buna giden yolda çalışıyoruz, tabi bunları yaparken kent bilgi sistemini oluşturduk, vatandaşın kullanımına sunduk. Bu kent bilgi sistemiyle, afet bilgi sisteminin temeli atıldı arkadaşlar, daha bina yükselmedi, veriler oluşmadı. Şimdi insanımızın depreme hazır olması lazım, misal bizim Antakya kentinde 24013 binamız var, yapı stokumuz var.
Antakya’da şu anda misal Büyükşehir belediyesine giden bir çalışma var, küçük bir belediye bırakın master planını, toplantılara iştirak etmekte bile zorlanıyorlar. Belediyeler şu anda asli görevleri olan çöp v.s noktalarına yoğunlaşmışlar bütçe noktasında, kaynak noktasında sıkıntıları olduklarını ifade ediyorlar. Bizim ne yapmamız lazım bir il belediyesi olarak bunun Büyükşehir adımıyla bunu havza olarak ele alıp master planında böyle ulaştırmamız lazım. Ancak tabii ki yükümlülüklerimiz olarak mikro ölçekte. Antakya ili olarak şimdi bir caddenin sağında farklı bir belediye solunda farklı bir belediye deprem oluyor şimdi afette nereye ulaşacaksınız.
Bir de sivil savunma müdürlüğüydü eskiden adı şu anda afet acil durum müdürlüğü Başbakanlık bünyesinde kurulan afet acil durum başkanlığı bünyesinde ilimizde faaliyet gösteren bir kurum var valilik nezdinde. Arkadaşlar bunlarla çok koordine oldu koordine olmak zorundayız, yani bunun siyaseti olmaz. Biz Antakya da öncelikle dedik ki sizin binanız zaten altında roma kanalı geçen adanın üzerindesiniz, trafik sorununuz var, Antakya’nın afeti sadece deprem değil ki, altıncı günümüzde seçimden sonra bir sel yaşadık Bağrıyanık’ta araçların durumlarını gördük. Bütün bölgelere tüm hesaplar yapılarak yağmur suyu kanallarını tüm Antakya’da iki yüz kilometre altyapı çalışmasını gerçekleştirdik. Yağmur suyu kanalı büyük ağırlıkta bugüne kadar kentimizde yoktu. Milyonlarımız heba oluyordu elli metre sonra su yerin altına girmeyip su heba oluyordu şimdi biz bunları yaptık. Şu an da Yavuz Selim Caddesini bağlıyoruz. Savon oteli o bölgeyi de netleştirdikten sonra Antakya da sel riskini azaltacak çalışmalar bunlar. Dere ıslahları bugün Hanna deresinin ıslahı yapılmamıştı Hanna deresinin ıslahı bitti. Altınçay deresinin ıslahında kalan kısım bitti. Saraycık deresinden bahsetti sayın hocamız Kavaslı çayından bahsetti farklı ihale arkadaşlar bunlar girişimlerimiz sonucunda DSİ tarafından yapılan projeler. Biz kamulaştırma olarak önünü açıyoruz DSİ projelerini gerçekleştiriyor bir gecikmeler oldu sebebini taşa bağladılar, taş yokmuş. Şimdi afet koordinasyon merkezi olarak AKOM’u kurduktan sonra şu anda internet sitemizde 7/24 saat aktif halkla ilişkiler bünyesinde vatandaşa 7/24 dönülen bir sistem oluşturduk. Afet koordinasyon merkezinde 23.12.2009 tarihinde destek hizmetleri bünyesi altında kurduk. Amacı Hatay merkezde olası doğal afetlere karşı neler yapılabileceğini tartışıp ortaya çıkan fikirleri devletin diğer kurumlarla paylaşmak ve koordineli bir şekilde çalışmaktır. Antakya Belediyesinde Destek Hizmetleri Müdürlüğü bünyesinde olası bir afette görev yapabilecek alacak kişi ve araçlar oluşturulup, tebliğ tebellüğ tutanaklarını acil kurtarma yardım etme görevli personel Antakya Belediyesi kriz merkezi isim listesini olası bir afette oluşacak hasarların tespit listesi tutanağını alfabetik sıraya göre düzenledik, kan gruplarını oluşturduk. Hatay afet planını afet AFAD’la birlikte oluşturduk. Hatay için bir ilktir. Hatay’da afet planı internet sitemizde de vardır. AFAD’ın sitesinde de vardır. Antakya’da deprem olduğunda Antakya’ya ulaşacak bölgeler, Kızılay’dan çadır gelecek yerler hepsi şu anda bizi koordinatlarımızla biliyorlar. Bundan önce gelip toplantılar yaptık. Ben çok uzatmak istemiyorum yoksa çok konum uzun.
Sayın doktor milletvekilimin sorusuna karşılık olarak Hatay’ın dağın bu tarafındaki alan için afet planında 22 adet toplanma çadır alanı oluşan noktalar tespit edildi. Toplanma merkezi olarak boş alanlar tespit edildi. Antakya’da SERAMAR çalıştayıyla ortaya çıkan bir realite var, bu realite paylaşıldı. Nedir bu realite 98 veya işte 2000’den önce yapılan tüm yapılarda deniz kumunun kullanıldığı binaların kötü yapı stokuna girdiği. Bizde binaların %60 ila %70’i bu şekilde. 22 Ocak 1997 de 5.7 orta büyüklükteki bir deprem oldu kentimizde. Tam 14 yıl geçti arkadaşlar o zaman kaç bina hasar gördü yine kayıtlarımda var. Yine inşaat mühendisleri odası toplantılar yapmışlar 1000’e yakın bina hasar görmüş, şimdi bu hasarlar nasıl düzeltildi. Şimdi Van’da 100 tane bina yıkıldı yaklaşık 1000 kadar vatandaşımız canını kaybetti. Antakya’da kötü yapı stokunu Asi Nehri etrafında düşündüğümüzde yaklaşık bu rakam 7000–8000 binayı bulmakta bu korkutucu. Ama bizi kendimize getirici tedbirler almaya yöneltici çalışmaları biz mevzuatları beklemeden, mevzuatların detaylarını, kentsel dönüşümleri beklemeden, kentsel dönüşümdeki kanunların uygulamaların işte bu gibi depremde hatırladıklarını beklemeden, ne yapabiliriz deyip 2010 yılında kötü yapı stokunun mevcut olduğu Antakya’daki iyileştirme noktasında araştırma komisyonu kurduk ve bir meclis kararı aldık, meclis kararında dedik ki 98 depreminde afet yönetmeliğinden önce olduğu binalarının güvenli olmadığını belgeleyenler, bunlarla ilgili raporunu alanlar belediyemize başvursun biz bunlara oturumla ilgili baktık ki sorunu teşhis etmek için bu insanlarla görüştük dediler ki çoğu binasını neden yıkmıyor. Arkadaşlar aynı imarı alamayacak, aynı konut adedi çıkmıyor üzerine para koyacak durumları yok kat adedi artırmaya. Biz bunlara bir kolaylık sağlayacağız dedik ve Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Jeofizik Jeoloji, Harita Mühendisleri Odası, Ticaret Odası, Esnaf Odalarıyla birlikte geri dönüşümü hızlandırarak bu binalara avantaj verip bu insanların en azından kendileri hemen yıkıp yapmalarını sağlamak amacıyla bir meclis komisyonunda aldığımız kararları tekrar hatırlattık ancak idare mahkemelerine açılan davalar gördük. Bunu da neden yaptık yani biz bu insanlara bir rant sağlamıyoruz arkadaşlar. Binasını yıksın yapsın güvenli bir ortamda yaşasın biran evvel yapsın diye. Kötü yapı stokunun bu şekilde önüne geçelim bu kötü yapı stokunu eritelim diye bu çalışmalara start verdik. Şimdi gelelim son nokta deprem mastır planına yönelik çalışmalar. Hocalarımızla girişimlerimiz devam ediyor SERAMER’in ikinci etabı yığma binalarla ilgili çalışmalar mevcuttu biz bunun bir mastır plana dönüşmesini arzu ettik. Sayın İnşaat Mühendisleri Odası başkanımızda binalar noktasında detaylı incelemeler değil, gözlemsel incelemeler yapıldı dedi. Şimdi Van depreminde gördük arkadaşlar gözlemsel incelemeler bizleri yanıltabilir. Zeminde de gözlemsel incelemeler yanıltabilir. Onun için kapsamlı detaylı çalışmalar, Antakya’da 4 kat üzeri binalarda deniz kumunun kullanıldığı binalarda yapılmalı. 26 Kasım’da bekleriz meclis salonumuzda. Bu konuyu Antakya’da Mete Işıkara hocamız, Ahmet Ercan hocamız gelecek. Sayın Semir hocamız onlardan çok çok önce Hatay da yapığı bilimsel çalışmalarla ifade ediyor. Hatay’da bir deprem olacak. Bizde o hocalarımızı da davet edip mastır planımızı sivil toplum kuruluşlarıyla kullanabileceğimiz, raflarda kalmayacak, arkasında durabileceğimiz faylarıyla, binalarıyla inceleyeceğimiz bir çalışmayı hedefliyoruz. Geldiğimiz nokta 2005 yılından bu yana mevcut. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Bazılar sorular atlamış olabilirim. Misal Hatay’ın 1/100.000 çevre düzeni planı oluştu. Şimdi çevre düzeni planına göre tarım alanları, konut alanları belirlendi. Görüş olarak sorarsanız hemfikiriz zaten. Binaların sağlam zeminlerde olması gerektiğini her zaman ifade ediyoruz.
33 / Prof. Dr. Semir Över – (Moderatör); Değerli katılımcılar, katkılarınız için çok teşekkür ederim. Zamanımızı epey aştık kusura bakmayın yalnız kapatmadan önce sunumla ilgili görüşlerle ilgili bir toparlama yapma ve sayın vekilimizin bir sorusu vardı onu da yanıtlamak istiyorum şu ana kadar dinlediğiniz için teşekkür ederim. Değerli görüşlerinizi çok kısa bir şekilde 2–3 başlık altında toplayacak olursak. Türkiye genelinde depreme evet hazırlıklı değiliz. Hatay özelinde de Sayın Belediye Başkan Yardımcımız yapılmış olanları ve yapılacakları kısaca özetledi. Bu çalışmalar içerisinde bizlerde varız. Umarım çok kısa sürede projelerimiz desteklenir, çıkar. Depremlerin afetlere dönüşmeden önceki yapılması gereken risk yönetim analizlerini tamamlar. Depremden sonra kriz masalarından kurtuluruz. Bizim ülke olarak en büyük sorunumuz her depremin maalesef kriz masası oluşturacak kadar afete dönüşmesi. Temel amacımız afetten önce afetlerin yaşanamaması için deprem zararların en aza indirilmesi. Bu konuda ülke çapında değişik illerde kendi alanlarındaki yerel yönetimler çalışmalarını yapmaktadır. Şimdi Hatay üzerine geldiğimizde sayın vekilimizin sorusuyla başlayıp zemin ilgili birkaç söz söylemek istiyorum ondan bitirmek istiyorum. Şimdi Hatay tektonik açıdan belki Türkiye’de en riskli konuma sahip bir il. Depremlerin nedeni hepimiz artık biliyoruz levha hareketleri. Ülkemizi denetleyen levhalar Afrika, Arabistan ve Avrasya genel olarak ülkemiz Avrasya’nın bir parçasıdır. Söz konusu levhaların kesişim alanı Hatay’dır. Her levha arasındaki sınır büyük faydır. İlimizi söz konusu levhaları sınırlayan 3 tana önemli fay etkilemektedir. Bunların isimlerini kısaca sayacağım. Birincisi Doğu Anadolu Fayının güney kesimi Kahramanmaraş’tan Antakya’ya Amik ovasına kadar uzanır. Bu ülkemiz ile Arabistan arasında önemli bir sınırı teşkil eder. İkinci önemli levha sınırı Afrika ile ülkemiz arasında Kıbrıs’tan çıkıp Samandağ’dan geçip Amik ovasına uzanan Kıbrıs-Antakya Transfor fayı olarak adlandırdığımız önemli bir fay ki bu fay üzerinde ilimizde son 20 yılda meydana gelmiş depremin %90’nı o bölgeden gelmiştir. 1997 depremi de o yine bu fay üzerinde meydana gelmiştir Samandağ yakınlarında. Bir üçüncü önemli fay levha sınır fayımız Afrika ile Arabistan arasında olan Kızıl denizin kuzeyinden uzanıp yaklaşık 1000 km bir mesafe kat ettikten sonra Antakya’ya kadar Amik ovasına kadar uzanan bir faydır. Bu faylar üzerinde oluşacak bir deprem 7 büyüklüğündeki bir depremi yaratacak enerji açığa çıkartacaktır. Ancak bunların dışında irili ufaklı 1000’den fazla fayımız vardır. Bunların bir kısmını tespit edip yayınladık, bir kısmını da göremedik. Şimdi zemine bakacak olursak Hatay’ın zemini çok konuşuldu güvenli zemin, güvensiz zemin, sıvılaşan zemin. Güvenli zemin var mı Hatay’da? Tam olarak güvenli zemin yok. Nispi olarak var. Örnek sıvılaşma kapasitesi yüksek olan bir zeminden Antakya’nın herhangi bir zeminini tercih ederiz. Bazı arkadaşlarımız söz etti. Antakya’yı biraz daha dağlık kesime kaydırsak sert zemine kaydırsak ne olur. Evet, oradaki zemin sert ancak o yamaç faylı bir yamaçtır. Şu ana kadar hep söylemekten kaçındım ama artık söylemenin zamanı da geldi. O yamaç üzerinde yapılacak bina ovada yapılacak bina kadar risklidir. Çünkü orda olacak bir deprem söz konusu yamaçlardan düşecek büyük veya küçük blokların bombardımanına uğrayacaktır. Ben o yamaç boyunca Harbiye’ye kadar 2000’li yıllardaki projemde çalışma yaptım. Yüzden fazla fay gördüm o sağlam zemin üzerindeki yamaçta. Hatta orda bir restoran var restoranın hemen yanında bir bina var net gözüküyor karşıda hemen yamaçta ve inşaatı durdurmuş hemen kocaman bir blok onun üzerine düşmüş. Bir deprem esnasında hele 7 büyüklüğündeki bir deprem esasında orasının da çok güvenli olmadığını da ilk defa söylüyorum ben kendi adıma. Çünkü ben orayı biliyorum hep söylemekten kaçındım işte oranın rantını şu falan düşünerek hep söylemekten kaçındım ama orası güvenli değil peki ova güvenli mi ovada çok güvenli değil. Peki güvenli olmayan bir zemin üzerine ne yapacağız, zemin etütlerini sağlıklı yapacağız, tam teşekküllü yapacağız ama yapmakla kalmayıp onlara göre zemin etüt raporlarına göre binamızı dikeceğiz, zeminimizi ihmal etmeyeceğiz. Dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum ben sözü burada bitirmek istiyorum.
Amik ovası zemini sıvılaşan bir zemin güvenlik açısından. Antakya’ya göre daha kötü bir zemin. Orayla ilgili biraz önce yüzeysel olarak değindi sayın başkan yardımcımız bir proje önerisi verdik. Hatay’ın dağ kesiminin bu tarafı yani Antakya’dan işte Amik Ovasından Antakya ya kadar belki Samandağ’a kadar götürebileceğimiz bir proje önerisinde bulundu. Bu proje önerisi çok kapsamlıydı. TÜBİTAK projesi; KAMAK projesi içinde Valiliğin, AFAD’ın da olduğu bir projeydi. Çok kapsamlı bir projeydi o projenin amacı biraz önce sözü edilen kompleksler kurulmadan önce ovanın tomografisini çekip ona göre inşaat yapılması ve ona göre sağlık spor kompleksinin kurulması hedefindeydik biz. Maalesef o projemiz İzmir de benzer proje desteklendiği için TÜBİTAK’tan desteklenmedi. O İzmir projesiyle evet benzeşen bir tarafımız var ancak benzeşmeyen taraflarımızda var. Onları ortaya koyamadık yeterince diye düşünüyorum. O projeyi gündeme getirip TÜBİTAK nezdinde başvurumuzu Ocak ayında yapacağız. Umarım oradan geçerse en azından Antakya kesiminde Amik Ovasından Antakya ve Samandağ’a doğru tüm ovayı kapsayacak şekilde bir tomografisini çekeceğiz bu da master planın bir parçası hem önemli bir parçasıdır.
Bir konu daha var kat adedinin yükseltilmesi. Değerli arkadaşlar kat adedini gelişigüzel işte şuraya yedi kat yapalım şurayı üç kat yapalım şeklinde bir yola girmememiz gerekiyor. Bu çok tehlikeli bir yol. İşte bunun öncesinde biraz önce söz ettiğim projenin kapsamı içinde olan ama o olmazsa farklı daha küçük projelerde de yapabileceğimiz mikrotremör çalışması yapmamız gerekiyor. Mikrotremör çalışmasını biz Antakya kent merkezinde yaptık ama sadece kent merkezinde belediye sınırları içerisinde beş yüz metreye bir ölçü almak koşulu ile toplam yetmiş ölçü aldık ve Antakya kent merkezinin değişik zonlara ayrıldığını gördük zeminin durumuna bağlı olarak. Buradaki amaç zemin titreşim periyodunu belirlemek, zemin titreşim periyodunu belirledikten sonra başka bir deyişle deprem esnasında zemin nasıl titreşecek onu beş yüz metre aralıkla bir ölçü alarak belirledik. Hedef iki yüz elli metrede bir ölçü alacak şekilde ayarlama yapmak. Bizim yaptığımız ön çalışmada söz konusu bölgelerde hangi bölgeye kaç kat yapılmaması gerektiğinin sonucunu almak. Kaç kat yapılması gerektiğinin değil, kaç kat yapılmaması gerektiğinin sonucunu almak bunu İMO ile paylaştık, kısmen de belediye ile de paylaştık, Valilikle tam paylaşamadık. Çünkü sonuçlar henüz tam bitmedi. Yani diyeceğim şu ki, şuradaki dördüncü kat dört katlı dört kata açılan imar, öbür tarafta beş kata açılan imar olduğunu düşünelim dört kata açılan imar bölgesi belki depremden daha çok etkilenecektir. Bundan kaçınmak için mikrotremör çalışmasını sadece Antakya kent merkezi değil, Hatay’ın tüm bölgelerine yaymak gerekir. Biz Hatay geneline yaymak için elimizden geleni yapıyoruz. Umarım projemiz desteklenir sizlerinde katkısı olursa seviniriz çok kısa, bir iki yıl içerisinde Hatay’da yapılması gereken ne varsa yapmamızı sağlayacağımız proje desteklenir teşekkür ederim.
34 / Ekrem Dönmez (kMM Hamalı); Katılımınız için hepinize teşekkür ederim.
ÖNERİLER –
ORTAK SONUÇ – Depreme hazırlıklı değiliz. Depremle ilgili yeni baştan mevzuatta gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE:
Elektronik posta, telefon ve SMS yoluyla 45 kadar sivil toplum örgütü ve kişiye ulaşıldı. Toplantıda katılımcılara TkMM broşürleri, tahmini program verildi. Ayrıca 23 Belediye Başkanına da SMS yolu ile toplantı daveti gönderildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE:
Hatay’ın milletvekillerine ve milletvekili danışmanlarına telefon ve SMS ve e- posta ile ulaşılarak toplantı öncesinde toplantı konu, yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı.
MEDYA İLE:
Ulusal basının temsilcilerine ve yereldeki bütün basın temsilcilerine SMS ve elektronik posta ile ulaşılarak toplantının yer ve zaman bilgileri ulaştırıldı. Basınımız ilgisini her zamanki gibi esirgemedi.
SONUÇLAR
Toplantıda TkMM ilkeleri videosu ile gündemle ilgili hazırlanan sunum izlendi. Yerel konunun sunumu sırasında Jeoloji Mühendisleri Odası İl Temsilcisi Necati Orukoğlu konuyla ilgili bir sunum yaptı. Toplantıya katılım ve ilgi önceki toplantılara göre bir hayli fazlaydı. Milletvekili katılımı, sivil toplum katılımcılarının ve izleyicilerin ilgisini de getiriyor. Katılımcılar konuştuklarımız boşa gitmiyor diye düşünüyorlar. Bu sebeple Hem milletvekillerine, hem partilere, hem de sivil toplum örgütlerine her ayın ilk cumartesi günü kimseye söz vermeyin, bu gün vekil-müvekkil günü olsun çağrısını yineliyoruz.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ekrem Dönmez – Hatay kMM Hamalı
12.11.2011 Hatay kMM Toplantı Tutanağı
previous post