Yer: Türkiye Yazarlar Birliği
Tarih: 10.11.2013
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler
1. Kafkasya Forum (Mert Selek)
2. Mazlum-Der (Fatih Aras)
3. Türkiye Yazarlar Birliği (Muzaffer Doğan)
4. ASDER (Gürcan Onat)
5. Liberal Avrupa Derneği (Hüsnü Adalı)
6. Göç-Der (Aslıhan Zengin)
7. Liberal Demokrasi Hareketi Derneği(Feyza Geçmen)
b. Meslek Odaları
Yok
c. Sendikalar
Yok
Katılan Milletvekilleri:
1. CHP (Haluk Eyidoğan)
2. AKP (Gürsoy Erol)
Katılan Siyasiler:
1.Demokrasi ve Özgürlük Hareketi (Mahmut Sürmeli)
Moderatör: Şanar Yurdatapan
Diğer Katılımcılar:
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 4 izleyici/gözlemci katıldı.
Medya: CNN Türk
Genel Konu: Yaklaşan yerel seçimler ve yerinden yönetim.
Yerel Konu: İstanbul’da yerel yönetim sorunları
KONUŞULANLAR:
Vasfi Kösebey: Yerel yönetimlere büyük imkanlar sağlanmalı. Belediyelerde kent konseyi diye bir şey var ama bunlar pek çalışmıyor. Okulların belediyelere bırakılmasında yarar var çünkü her yer kendi ihtiyacı doğrultusunda okul açabilir. Kimi yerde maden vardır kimi yerde ziraat vardır bunlara yönelik okullar açabilir.
Feyza Geçmen: Bizim artık yerel yönetim dediğimiz noktada, insan merkezli yönetimlere acilen geçmemiz gerekiyor. İnsanımıza önce güvenmemiz gerekiyor. Fakat bunun için daha önemli yapılması gereken bir başka konu var. Acilen siyasi partiler yasası ve seçim sisteminin değişmesi gerekiyor. Eğer bu sistemi değiştirip düzeltemezsek zaten bunları tekrar tekrar en az bir on yıl daha konuşmaya devam edeceğiz. Baraj vs bunu artık meclisin düzeltmesini beklemiyorum. Zaten oraya gelen herkesin işine gelen bir kanun. Değiştirmemek için ellerinden geleni yaptıklarını biliyoruz. Yerel yönetimlerin, kendi yönetim sistemlerini kuracakları, yönetim ve denetim sistemlerini kuracakları sisteme geçebilmeleri için siyasi ve siyasi partiler üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaları ve bu taleplerini ortaya koymaları gerekiyor.
Mahmut Sürmeli: Bu tartışma yerel seçimler ve yerinden yönetim üzerinden bir demokrasi tartışmasıdır. Yerel yönetimlerin kendi kendini yönetmesi fikrinin altının doldurulması gerekir. Belediye başkanın yetkilerinin validen az olduğu, belediye başkanının parti genel başkanlarınca belirlendiği bir sistemde demokrasiden ve yerinden yönetimden bahsetmek mümkün değil. Belediye başkanın yetkileri validen fazla olduğunda yada belediye başkanını o yerelin belirlediği durumlarda da tam anlamıyla iş yine bitmemiş olur. Yerel yönetimlerin özerk olması gerekir. Atanmışın seçilmişten daha yetkili olduğu işleyişlerde bunun mümkün olmadığını görürüz.
Yönetenler tarafından sık sık söylenen halka sormak halka gitmek gibi söylemler var. Halka sormanın –demokratikliğin- göstergesi olduğu düşüncesinde değilim. Halkın yönettiği halkın birebir içinde olduğu bir sistemin ancak demokratik olabileceğini düşünüyorum. Biz halkın fikirlerini alırız sonra da bildiğimizi yaparız anlayışı demokrasinin katledilmesidir. Yerel yönetimlerin bütün ihtiyaçlarını, coğrafi yapılanmaları ışığında özerk ve kendi kendini yöneten -bir merkezi müdahalenin- o yerel için mümkün olmadığını görebileceğimiz bir sistemin yerleşmesi gerekiyor. Demokratik özerlik- fikrinin bu çağ için en uygun fikir olduğunu düşünmekteyim.
Hüsnü Adalı: Evlerin içine kadar girerek biraz otoriterlikten totaliterliğe meyil eden anlayışın olduğu bir ülkede yerinden yönetimi tartışmak absürt kalıyor. Çünkü yerinden yönetim merkezin yetkisinden vazgeçmesini yerele devretmesini otomatikman gücünü paylaşmayı kabul etmesini getirir. İş hayatı tecrübemden biliyorum, genelde şubeler hareketli iş ve sonuç odaklı merkezler hantal bürokratik ve ağır yapılar oluyor.
Avrupa Birliği üyesi ülkeler merkeziyetçi yapıdan adem-i merkeziyetçi sisteme geçmeye başladılar ve Avrupa Birliği yerel yönetimleri, demokrasinin ayrılmaz bir parçası olarak görmekte. Özerklik bir toplumun kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendini yönetme hakkıdır. Yerel özerklik ilkesi, yerel hizmetlerin yerine getirilebilmesi kendi ihtiyaçlarına uygun yönetim yapısı belirlemesi ve merkezi yönetimin ağır işleyişinden kurtulmak amacıyla yerel yönetimleri yetkilendirmeyi amaçlar. Yerel özerklik idari ve mali açıdan özerkliği kapsar. Vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma hakkının doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde olduğu ve özerk yerel yönetimlerinin güçlendirilmesi gerektiği vurgulanmakta. Özerkliğin sağlıklı işleyişi için devletin rolü azaltılmalı yerel yönetimlerin üzerindeki denetimi en az seviyeye indirilmelidir.
Mert Selek: Türkiye’de -merkezin güçlendiği- bir yere doğru gidiyoruz. Adem-i merkeziyetçi yapıyı savunuyoruz elbette ama ne iktidarda ne muhalefette bu yerel yönetimler konusunda böyle bir şey göremiyorum. Demokratikleşme paketi açıklanırken Avrupa Birliği yerel yönetimler reformundaki o şerhlerini kaldıracaklarını söylediler ama bir adım göremedik henüz.
Gürcan Onat: Biz birbirimize güvenmiyoruz. Yerinden yönetimi savunuyorum ve bunun gerekli olduğunu düşünüyorum.
Haluk Eyidoğan: Son yıllarda dünyada kentleşme önemli bir konu. Kentlerin sayısı özelikle 3. Dünya ülkelerinde artıyor. Bunun getirdiği çok ciddi sosyal ekonomik kültürel ve çevresel sorunlar var. Diğer başlık fiziki planlama. Planlama olmadan ne yaparsanız yapın bir kent yaratamazsınız, kaos yaratırsınız. Orada ne yerinden yönetimi ne özerkliği ne sosyal belediyeciliği ne kent estetiğini yaratamazsınız. Büyük kentler Türkiye’de bizim batılı mimarların şehircilerin anladığı anlamda oluşmuyor. Örneğin İstanbul, İstanbul bir yığılma kentidir. Biz yerel yönetimin mekânsal paylaştırılmasında önemli bir yer tutan çoğulcu katılımı ve yerel hakları ön plana çıkaran bir mekan olma özelliğini taşımasını istiyoruz kentlerin. Büyük kentlerde alınacak olan yerel yönetim kararları sorunları yaşayan ve onlara çözüm önerileri sunanlarla birlikte demokratik ve katılımcı bir şekilde verilecektir. İlçe belediyelerindeki karar mekanizmalarında temsili yet sokaktan mahalleye kadar her düzeyde sağlanacaktır. Kent konseyleri katkı sağlayıcı ve yol gösterici olmalıdır.
Gürsoy Erol: Yetkileri kendinde toplama arzusu, bütün her şeye sahip olma ve her şeyi elinde tutma isteği yani ego, ciddi şekilde zihinsel dönüşüme ihtiyaç var. Bu noktada tabi nasıl toplumların gelişmesi ve dönüşmesi uzun zamanlar alıyorsa insanlarda da genel anlamda böylesine zihinsel bir dönüşüm uzun süre alıyor. Önce bu tür hakların yerel yönetimde o bölgede yaşayan insanlar tarafından sağlanmasını ve kendi elindeki yetkileri terk etmesi de belki çok kolay olmuyor. Büyükşehir belediyesi yasasıyla yerelleşme, yerelde yetkilerin arttırılması ve yerel yöneticilerin bir çok konuda yukarıya merkezi yönetime bağımlı olmadan kendi kararlarını vermesi adına atılmış olan yasalardır. Son büyükşehir yasasıyla da yetkilerin arttırılması, il sınırlarının büyükşehir sınırı olarak konması bu noktada il genel meclislerinin -önümüzdeki seçimlerle beraber bu büyükşehir belediyelerine kaldırıp tek meclis- haline döndürülmesi karar mekanizmalarındaki yerele dönme adına atılmış adımlar olarak izah edilebilir.
Soru-cevap
Feyza Geçmen: Valilerin seçimle gelmesi konusundaki düşünceleriniz nedir?
Gürsoy Erol: Bu konuda atılmış bir adım alınmış bir karar yok.
Haluk Eyidoğan: Halkın kendi kendini yönetmesindeki mekanizmanın oluşturulması tartışması geliyor maalesef başkanlık sistemine entegre edilmeye çalışılınıyor. Yerel yönetimlerde başarılı olan ülkeler başkanlık sistemi olduğu için mi başarılılar? Böyle bir ilişki kurarsak buradan çıkamayız. Yerinden yönetim başkanlık sistemi olmadan da yapılabilir. Başkanlık sistemi, anayasa konsensüs çalışmalarını kilitleyen bir noktadır.
Avrupa özerklik şartının kentlerde sağlanabilmesi için tartışmayı başkanlık sistemi üzerinden yapamayız. Biz daha bugün belediyelerinin bütçelerinin şeffaflığını sağlayamadık. Halkın çoğu konuda katılımını sağlayamadık. Kent konseylerini çalıştıramıyoruz. Kanunla kurulmadılar mı? Kuruldu. Nerede kent konseyleri? Niye bunu çalıştıramıyoruz? Halkın buna iştirakini niye sağlayamıyoruz? Bir aksaklı olduğu açık. Elimizde mekanizmalar var, bunları kullanamıyoruz. Bu AKP ve CHP meselesinin ötesinde bir şey.
Mert Selek: Muhtarların yetkileri azaltıldı. Bununla ilgili bir düzenleme olacak mı?
Gürsoy Erol: Muhtarların en büyük sıkıntısı sosyal güvenceleriyle ilgiliydi. Bu noktada atılan bir iki adımımız var.
Haluk Eyidoğan: CHP bu yerel seçim atmosferinde aday adaylarını muhtarlık konusunda eğitiyor. İktidar muhtarlık sistemini görmezden geldi ve işlemez hale getirdi.
Muhtarlık halk ve kaymakamlık arasında bir köprüdür Türkiye’ye özgü bir sistemdir, işlevi ve yetkileri arttırılmalıdır.
Hüsnü Adalı: Amerika’da olduğu gibi valiyi halk seçseydi Gezi olaylarında halka bu şekilde sert davranabilirler miydi? Başbakanın bu son açıklamalarından sonra durumdan vazife çıkarabilirler miydi?
Gürsoy Erol: Gezi olaylarının perde arkası sizin düşündüğünüz kadar maalesef masumane değil.
Haluk Eyidoğan: Ben genç olsaydım gezi olaylarına vekil gibi bakmazdım. Gezi parkı bir semboldür. Artık kentlerde sağlıklı yaşam çağdaş yaşam için yalnız bina yapmak değil sosyal donatı alanlarını arttırmak gerekiyor. Bunda da gençlerin söz sahibi olması gerekiyor.
Gürcan Onat: Belediye başkanı ile valinin tek bir kişide birleşmesini nasıl görürsünüz?
Haluk Eyidoğan: Biz vali ile belediye başkanını birleştirirsek bu kentlerin kemikleşmiş sorunlarını ülkenin makro politikalarında olan yanlışlıkları yereldeki mikro politikaların yanlışlıklarını düzeltilebileceğini mi sanıyoruz? Olaya sadece ticaret ve rant gözüyle imar yağması gözüyle bakarsak sorunları çözemeyiz. Avrupa kentleşme tarihini okuduğumuz zaman orada alınan kararların nasıl uygulandığını halkın bunun içinde nasıl olduğunu görürüz. Birleşse ne olur birleşmese ne olur.
Gürsoy Erol: Bu konuya olumlu bakıyorum ama her çerçevede tartışılmasını ve bu konuda herkesin fikirlerini de ortaya koymasını da arzu ediyorum.
Hüsnü Adalı: Devletin valisi anlayışından Recep Yazıcıoğlu gibi halkın valisi anlayışına nasıl geçeceğiz?
Gürsoy Erol: Başbakanımız yerinde duran oturan vali istemiyoruz, vatandaşla birebir iç içe olan ayağına giden problemlerini dinleyen ve vatandaşların problemlerini çözen vali istiyoruz diyor. Valilerde farklı bir yapılanma istediğini açıkça söylüyor. Bu noktada ciddi bir dönüşümün yaşandığını gittiğim illerde vali ve kaymakamlar boyutunda tamamen görüyorum.
Haluk Eyidoğan: Bunun için kanun çıkartmaya gerek yok bu bir inisiyatif meselesi. Kendini halktan hisseden vali halkın içine girer ve çalışır.
Yerel Konu: İstanbul’da yerel yönetim sorunları
Aslıhan Zengin: Gündemde olan problem Suriye’deki iç savaştan dolayı Türkiye sınırlarına girmiş sayısı bir milyonu bulan Suriyeli sığınmacılar. Bu sorun göz ardı ediliyor. İstanbul’da göz ardı edilen Suriyeli sığınmacılar başlıklı bir rapor yayınladık.
Bu insanların sadece iki yüz bini kamplarda yaşıyor. İstanbul’ da olanların büyük bir çoğu -bilmiyorum haberiniz var mı ama- parklarda köprü altında yani sokakta yaşıyor. Eğer yerel yönetimlerin göç ile ilgili bir politikası olmayacaksa başka hangi konuda olabilir. Yerellerin bu konuda bir takım politikalar üretiyor olması gerekir.
Feyza Geçmen: İstanbul’daki orunları sıralamak istiyorum, trafik başta olmak üzere ,çevre sorunları , yeşilin korunması konusu, halkın yönetimde söz sahibi olmasıyla ilgili olan sıkıntılar. Yeni yeni büyükşehir belediyeleri yapıldı yeni yasayla. Bunların yasalarını da biraz göstermelik buluyorum. Bazıları için İstanbul demek rant demek. Ama her şeyden önce burada yaşayan insanlar için burası bir yaşam yeri herkes burada söz sahibi olmak istiyor. Burada stk lara çok şeyler düşüyor.
Hüsnü Adalı: İstanbul mimarlar şehir planlamacılar odasının rakamlarına göre kent içi trafiğin sadece%11’i boğaz trafiğini oluşturuyor. Deniz trafiğini etkin biçimde kullanmayan üstelik İDO’yu özelleştirerek kamu yararına müdahale şansına da kısa vadeli kar uğruna terk eden yönetim anlayışı şimdi orman alanlarını betonlaştırmakta arıyor çareyi. Yerine şu kadar ağaç diktik diyorlar. Ağaç dik o kadar da ama öbür ağaçları kesmeden dik, beceri burada zaten. Dünya kenti dünya kenti deniliyor o zaman mukayeseyi dünya kentleriyle yapalım. Raylı sistemlerin toplu ulaşımdaki payı Londra’da %72 Moskova’da %77 Paris’te %87 İstanbul’da %12. Burada paradoks var. Bir şehri büyüterek nasıl daha iyi yönetebilirsiniz ki. Televizyonlarda gazetelerde inşaat reklamında başka bir şey yok. Bize çılgın projeler çılgın yöneticiler değil akıllı çevre dostu projeler ve idareciler gerekiyor. Kentte oturmak insanı kentli yapmaz. Bu bir zihniyet birikim kültür meselesidir. Şu anki inşaat ve kültür anlayışıyla İstanbul 20-30 yıl sonra Londra Paris Prag’a mı benzeyecek yoksa bir orta doğu kentine mi?
Vasfi Kösebey: Ben şehirde yaşayan bir insan olarak şehirde sular akıyor mu, çöpler alınıyor mu, ulaşım nasıl, kentin bozuk yerleri düzeltiliyor mu ona bakarım. Gecekondu meselesi İstanbul’da tamamen bitti. Eskiden bir felaketti. TOKİ, KİPTAŞ bunları yerine getiriyor.
Gürcan Onat: İstanbul’un en önemli sorunlarından bir tanesinin göç öbürünün de kentsel dönüşüm olduğunu düşünüyorum.
Fatih Aras: Yerinden yönetim olmalı. Yerinden yönetim olmasa bile halk katılımı sağlanabilir. Gezi olaylarından sonra Kadir Topbaş artık durakların bile halka sorulacağını söylemişti. Demek bu yapılabilir bir şey. Gezi olaylarının arka planına falan bakmadan demokrasiye katkılarının ne olduğu da görülmeli.
Engelliler şehirde yaşayamıyorlar. Belediyelerin reklam yapmalarına karşıyım. Belediye bir çaba gösteriyorsa benim işime yarıyorsa bunu görüyorum zaten. Benim verdiğim vergiler neden afişlere harcanıyor.
Haluk Eyidoğan: Aşırı göç alan yerlerde yönetimin şahını kursanız yönetim felç olur. Erdoğan bu kentte belediye başkanı iken İstanbul’a vize koyacağım dedi. Olabilir mi böyle bir şey. Bu kenti özerkte yapsanız böyle bir şey olabilir mi? Dolayısıyla göç politikasını makro anlamda devlet politikası olarak belirlemek gerekir.
Tüm ülkede cazibe merkezleri yaratacaksınız. İnsanlar göç etmek zorunda kalmayacak.
Soru-cevap
Vasfi Kösebey: CHP’nin göç politikası nedir?
Haluk Eyidoğan: Kaynakların hakça bölüşülmesi ve yatırımlarında mümkün olduğu kadar Türkiye’nin değişik yerlerine belli bir plan çevresinde dağıtılması yaklaşımı vardır. O yüzden biz ülkenin bir çok yerinde yeni cazibe merkezleri yaratmak görevini üstlenmek istiyoruz. Eğer siz sanayi tarım hayvancılık turizm hizmet sektörleri açısından yeni cazibe merkezleri yaratmazsanız ülkenin başka yerlerinde sekiz yüz bin kilometre karede bunu bir şekilde belli alanlara götürmezseniz oradaki insan tabi ki onların olduğu yere gelir.
Aslıhan Zengin: 90’larda zorla yerinden edilme ve göç arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
Haluk Eyidoğan: Bu konuda çok fazla ayrıntılı bir araştırmam yok. Yapılmış bir yanlış varsa tarih onu değerlendirir. Bizim politikamız ülkenin kaynaklarını milli gelirini adil bir şekilde hakça dağıtmaktır ve yatırımları ülkenin her yerine yapmaktır.
İnsanları göçe zorlama gibi bir vakayı kabul etmek mümkün değildir. Biz insanı merkeze alan bir sistemi öngörüyoruz.
Gürcan Onat: Şu ana kadar İstanbul’a göç etmiş olan insanların tekrar memleketlerine döndürebilmek için somut projeleriniz var mı?
Haluk Eyidoğan: İstanbul’da doğan göç etmiş ailelerinin çocuklarının babalarının dedelerinin geldikleri yerlere gitmelerine pek ihtimal vermiyorum. Göç edenlerle görüştüğünüz zaman köylerine üç beş günlüğüne gidiyorlar. Üretim sürecini başlatmadığınız sürece bir üretim politikası oluşturmadığınız sürece oradan ayrılanlar dönmezler. Boşalan yerlerde ekonomik üretim sistemini harekete geçirmediğimiz sürece kentlere gelmiş insanların tekrar oraya dönmesini pek ihtimal dahilinde bulmuyorum.
Gürsoy Erol: Bir kere şehir hayatına alışmış bir insanı tekrar memleketine göndermek çok kolay bir şey değil. Bunu iki boyutta ele almak lazım. Önce göçü engellemek sonra tekrar buradakilerini de memleketlerine gitmesi noktasında oradaki oluşabilecek istihdamla veya ortaya atacağınız farklı projelerle geri göndermek. Bununla ilgili hükümetimizin yoğun bir şekilde bir kaç sefer kapsamını genişlettiği teşvik paketleri var.
Kenan Demir: Belediyelerin web sitelerine girdiğiniz zaman 47 türlü vergi görüyoruz görmediğimiz bir şey var gelir gider tablosu. Bu konu hakkında görüşleriniz nedir?
Gürsoy Erol: Bu konuyla ilgili belediye meclislerinde zaten yıllık bütçeyle beraber tüm bunlar açık şeffaf bir şekilde yapılıyor. Ben yayınlayan belediyeler olduğunu biliyorum. Yayımlamayan belediyeler varsa biliyorsunuz bilgi edinme hakkınız var bilgi edinme kanunu çerçevesinde bu soruları kendilerine iletebilirsiniz.
Haluk Eyidoğan: Biz 2009 yerel seçimlerinde belediyelerin bilançoları istedik. Topbaş seçimden sonra açıklayacağım dedi. Daha İstanbul’un belediye şirketlerinin bilançolarını bilen var mı bilmiyorum. Komisyonlara Sayıştay raporları denetim raporları gelmiyor. Ne harcanmış ne alınmış ne satılmış bakanlıkların genel müdürlüklerin Sayıştay raporları yokken belediyelerin bilançolarını hadi buyurun elde edin bakalım bilgi edinme yasasıyla.
10.11.2013 İstanbul kMM Toplantı Tutanağı
previous post