YER: BELEDİYE MECLİS SALONU
TARİH: 9 ARALIK 2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Aydın-Der (Evren Arı – Başkan)
2 / Kurdi-Der (Zübeyir Çelik – YKÜ)
3 / Çevre Gönüllüleri Derneği (Hasan Argünağa – Başkan)
4 / İHD (İlyas Ekinci – YKÜ)
MESLEK ODALARI
1 / BARO (Ferman Yardımcı – Genel Sekreter)
2 / Batman Tabip Odası (Mehmet – Başkan)
3 / TMMOB (Nevaf Taş – Sekreter)
4/ Gazeteciler Cemiyeti (Arif Arslan – Başkan)
5 / Esnaf Ve Sanatkarlar Odası (Ubeyit Akyıldız – Başkan)
SENDİKALAR
1 / Eğitim-Sen (Ender Onur Künteş – Hukuk Sekreteri)
2 / Özgür Eğitim-Sen (Mustafa Sevinçer – Başkan)
3/ Kültür Sanat-Sen (M. Selim Pilatin – İl Temsilcisi)
4/ SES (Deniz Topkan)
5/ Genel-İş (Murat Akın – Başkan)
6/ DİVES (Selim Yılmaz – Eğitim Sekreteri)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Remziye Saknuk
GOZLEMCİLER
1 / Murat Güneştekin (Ak Parti İl Başkanı)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Ziver Özdemir (Ak Parti)
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / Belediye başkanı katılımı olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
DİĞER KATILIMCILAR
1 / Mehmet Erdem Ceylan (Aydın-Der YKÜ)
2/ Zeynel Abidin Tokgöz (Aydın-Der YKÜ)
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 2 izleyici katıldı.
MEDYA
1 / Batman Çağdaş Gazetesi
MODERATÖR
Cuma Gülcü (kMM Girişimcisi)
KONULAR
GENEL KONU: DOKUNULMAZLIKLAR
YEREL KONU: ÖĞRENCİLERE GETİRİLEN KILIK KIYAFET SERBESTLİĞİ
KONUŞULANLAR (YEREL KONU)
1 / Ubeyit Akyıldız: Nimet Çubukçu döneminde de böyle bir girişim olmuştu. O zaman biz Esnaf ve Sanatkârlar iyi bir şekilde örgütlenip, kamuoyu oluşturarak bunun gerçekleşmesini önlemiştik. Şimdi ise emrivaki ve tepeden inme bir şekilde bu yönetmelik getirildi. Bu bizim açımızdan çok önemli bir sorundur. Bu alanda çalışan esnaflar için belki de iflasa gidecek boyutta bile olabilir. Bunun için belli bir süre tanınmadan, bir çalışma yapılmadan böyle bir değişiklik yapılmasını esnaf olarak doğru bulmuyoruz. Toplumsal açıdan baktığımızda da bu büyük bir sorun yaratacaktır. Tek tipe karşıyız elbette, ama bu şekilde de sosyal ayrışmanın çok fazla olacağını düşünüyoruz. Toplumsal alt yapısı hazırlanarak yapılan bir çalışma olsaydı. Çok daha faydalı olacaktı diye düşünüyorum.
2/ Murat Akın: Baktığımız zaman hepimiz bir dönem okul sıralarından geçtik. Hatta bir zamanlar kot pantolon giymek bir anlamda özgürlüğü temsil ediyordu. Gençlerde her zaman için serbest giyinme isteği vardır. Ama bu değişikliğin ekonomik, sosyal ve kültürel alt yapısı hazır mıdır? Öğrenci çeşit giyememe sıkıntısı yaşabilir. Bunun önüne geçebilmek için belli bir kesime kıyafet yardımı yapılabilir diye düşünüyorum. Esnafların mağduriyeti için belli bir çalışma yapılabilir. Ama özgürlükler sadece giyinme ile olmuyor. Geçmişten beri getirilen tüm yenilikler hep tepeden inme olmuştur. Dışarıdan ithal edilmiştir. Dışarıdan ithal edilen şeyler de hep eksik, yarım olmuştur. Eğer serbestlik getiriliyorsa buna kişinin kendisi karar vermelidir.
3/ Selim Yılmaz: Tek tipe elbette karşıyız ama lise dönemi için belli bir kıyafet uygulamasının olması gerektiğini düşünüyoruz. Liseler de öğrenci ayırımı yapmak çok zor olacaktır bu şekilde. Esnaf açısından önemli sıkıntılar yaratacaktır elbette.
4/ Hasan Argünağa: Bugün toplantıya katılıma baktığımızda kılık-kıyafet konusunu önerenlerin özellikle toplantıya katılmadıklarını görüyorum. Bu hem ilginç hem de üzücü bir durum. Kılık kıyafet serbestliği hak ve özgürlükler açısından baktığımızda gerekli olan ve doğru bir şeydir. Avrupa ülkelerinde olduğu gibi çocukların normal yaşamda giydikleri kıyafetlerle okula gelebilmeliydiler. Bu konuda adım atılması ve tek tipliğe son verilmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Devlet okullarında bu konuda ciddi bir başıboşluk vardı. Okullar anlaştıkları firmalara öğrencileri yönlendiriyorlardı. Yıllardır bunu eleştiren biriydim. “Sınıf farklılığı yaşanacak, zengin ve fakir ayrımı artacak, bazı öğrenciler markalı kıyafetle okula gelecekler, yok güvenlik sağlanamayacak, okul idarecileri sivil giyinimli öğrencileri tanıyamayacak vs” şeklindeki kaygılar da çok önemli değildir. Öğrenciler zaten normal yaşamda zengin-fakir ayrımını yaşıyorlar. Aynı kıyafetle okula gitmeleri sorun olmaz. Bu yönetmelikle özellikle inançlı kesimin taleplerinin Ak Parti tarafından adeta yasaklandığını görüyoruz. Herkesin dilediği kıyafeti giymesine karşı değilim. Çocuk sosyal yaşamında ne ise okulda da o olacak. Bu açıdan olumlu bakıyorum. Benim için önemli olan başörtüsü sorunun hala devam ediyor olmasıdır. Ve bunun da AK Parti eliyle devam ettirilmesidir. Topluma hep dini değer yargılarını savunarak hitap etmiş bir hükümetin başörtüsüne yaklaşımı etik olmamıştır. Sistemle uyum sağlayan AKP hükümeti, inançlı kesime karşı dürüst davranmamıştır.
5/ Mustafa Sevinçer: Sanırım 1982 yılından beri Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan ilk MEB yönetmeliğidir. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer “ İsteseydik başörtüsünü her kesimde serbest bırakabilirdik ama yapmadık.” dedi. Yani bunu bilinçli olarak, isteyerek çıkarmadıklarını belirtiyor. Bu yönetmelik yeni bir yasak getirmemiştir ama Ak Parti yasaklara kendi eliyle imza atmıştır. Bundan önceki yönetmelikte “Atatürk İlke ve İnkılapları’na uygun giyinme ibaresi vardı. Yeni yönetmelikte bunun olmaması olumlu bir durumdur. Neticede halen insanların giyimine müdahale var. Genel olarak devletin tepeden inmeci, baskıcı durumu var. İnançlı kesimin mağduriyeti devam etmiştir. Ak Parti kendi tabanına darbeyi kendi eliyle ve bilinçli olarak yapmıştır. Özgür Eğitimsen olarak serbestlikten yanayız ve çekincelerimizin özgürlükleri kısıtlamaması gerektiğini düşünüyoruz.
6/ Mehmet Demir: Kemalistler devletin İslamlaştırıldığını savunuyor ama bence durum tam tersine… Bütün bunları bütünün tamamına bakmak gerekir. AKP üretimden ziyade tüketimin artırımını hedeflediğinden bu tür şeyler yapması çok doğal. Bu şekilde esnaf daha çok ihya olacak diye düşünüyorum. Kalkınma var ama adalet yok. Yaşamda liberalizm düşüncede tek tiplik söz konusu olmuş durumda. Hükümet ilk günden bu yana hep kendine düşman üreterek ve ötekileştirerek bugüne kadar geldi. Bu yönetmelik ile inançlıların istekleri göz ardı edildi. Hem din adına ortaya çıkacaksın hem de dinin temellerini sarsacaksın. Ama buna rağmen hala inançlı kesimler tarafından desteklenmesi de çok tuhaf bir durumdur.
7/ Ender Onur Künteş: Baktığımız zaman sanki AKP şimdiye kadar sürekli olumlu ve iyi şeyler yapmış da ilk defa böyle olumsuz bir durum yaşanmış gibi konuşuluyor. On yıldır her alanda çözümsüzlükte ısrar eden bir iktidar var. Bakıyorsunuz eğitimle alakası olmayan bir bakan var. Veliye öğrenciye müşteri gözüyle bakan bir bakan var. Müdürler toplantısında beğenmeyen çeksin gitsin diyen bir bakan. Baktığımız zaman müfredat tek tip, hala resmi ideolojinin savunucuları gibi dersler anlatıyoruz, tarih derslerinde yalanlar söylüyoruz. Anadilde eğitim yok, bilimsel bir eğitim anlayışı yok, nitelikli bir eğitim yok, kafanın içi tek tip dışı serbest olsa ne olacak? Biz de her şeyin serbestliğinden yanayız. Ama şöyle de bir durum var, yasa da yönetmeliklerde her şey yasak ama görmezden gelin deniyor. Sorun çıkarmadan halledin deniyor. Bu hükümetten artık bir şey beklemez olduk.
8/ İlyas Ekinci: Serbestlikten yanayız. Her gelen hükümet kendi düşüncesine göre bir şeyler yapıyor. Ama bu yapılan da tepeden inme bir dayatmadır. Acaba buradan başka bir rantın önü mü açılmak isteniyor? Özgürlükleri destekliyoruz ama bunu her alanda yapmamız gerekiyor. Belki bunu yaparak da gündemi saptırmaya çalışıyorlar.
9/ Nevaf Taş: Bireysel hak ve özgürlükler konusunda hepimiz hem fikiriz. İktidarın artık ben yaptım oldu anlayışını terk etmesi gerekmektedir. Biz hala her sabah çocuklarımızın varlıklarını başkalarının varlıklarına armağan ediyoruz. Dershaneler kapanacak dendi ama okul yapımı için en güzel arsalar bir yerlere peşkeş çekiliyor. Bu yönetmelik de belli bir ranta yöneliktir. Belli bir alt yapı oluşturulmadan hazırlanmasını doğru bulmuyorum. Başörtüsünü hem yasaklamıyor hem de hem de yasağı kaldırmıyor. Çok akıllıca davranıyorlar. Amaç gerçekten insan hakları ise yapılacak o kadar çok şey var ki. (Parasız eğitim vs.)
10/ Evren Arı: Bu yönetmelikte belli noktalardaki değişiklikleri destekliyorum. Çocukları tek tip görmek beni rahatsız ediyor. AKP’nin kendine has bir özgürlük anlayışı var. İslami bir parti olarak ortaya çıkan bir partinin 11 yıldır başörtüsü sorunu çözememesi bile başlı başına bir ayıptır. Çocuklarda sorun olur denilen kıyafet sorunu aşılacak bir sorundur. Bu yönetmelikte ucu açık cümleler var. Farklı yorumlara sebep olabilir. Meselelere özgürlükçü olarak yaklaşmak gerekir.
11/ Zübeyir Çelik: Olaylara özgürlükler açısından bakmak gerekir. Ama mesela Kürt çocukları peşmerge kıyafeti ile ya da yerel kıyafetleri ile gitse ne olacak? Ayrıca madem özgürlükten yanalar, o zaman andımızı kaldırmak da çok zor değil diye düşünüyorum.
12/ M. Selim Pilatin: Bu değişiklik sözde başörtüsü için yapıldı ama eksik yapıldı. Dinimizde örtünmek her alanda geçerlidir. Sadece belli bir alanda serbest bırakılması iki yüzlülüktür. Kendi çocukları yurt dışında okurken böyle davranmaları çok ilginç bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
13/ Remziye Saknuk: Başörtüsü konusunda Ak Parti’yi samimi bulmuyorum. İsteseydi bu sorunu çoktan çözerlerdi.
14/ Deniz Topkan: Tek tipin aşılması noktasında buna kimsenin karşı olması beklenemez. AKP’nin ben ne verirsem almak zorundasınız anlayışı devam etmektedir. İnsanların düşünce özgürlüklerinden dolayı cezaevlerinde olduğu bir dönemde kılık kıyafet serbestliği konusuna kilitlenmek doğru değildir. İstediği şekilde giyinmek zaten bir haktır, bu bir lütuf değildir. Özgürlüklerin hiçbir alanda kısıtlayıcı olmaması gerekir. Buna andımızın kaldırılması, ana dilde eğitim de dahil. Özgürlükler konusunda ortaklaştıkça daha ileriye gidebileceğiz.
15/ Ferman Yardımcı: Kılık kıyafet serbestliğinin olması gerektiğine inanıyorum. Aileler nasıl ders seçme özgürlüğüne sahipse, kıyafet seçme hakkına da sahip olmalıdır. Burada getirilecek kısıtlamalar çok minimal olmalıdır.
GENEL KONU (DOKUNULMAZLIKLAR)
16/ Selim Yılmaz: Bu bilinçli olarak yapılan bir durumdur. Daha önce Çiller döneminde de aynısı oldu, bir dönem önce iki vekilin vekilliğinin düşürülmesi ile, bu dönemde bu şekilde ortaya çıktı. Bunun tek nedeni Kürtleri hazmedememektir. Kardeşlik lafı sadece sözdedir, asla gerçeği yansıtmıyor. Eğer bir vekilin dokunulmazlığı kaldırılacaksa buna onu seçen ilin seçmenleri karar vermelidir. AKP’nin İslam’la uzaktan yakından alakası yoktur. Kürtlere yapılan zulümlerin haddi hesabı yoktur. Bu bir siyasi oyundur. Kaldırılacaksa hırsızlık yapanların kaldırılmalıdır.
17/ Ubeyit Akyıldız: Bütün bu yapılanların tek nedeni “Sizi tanımıyoruz” mantığıdır. Değişen konjöktürle beraber Kürtlere bazı küçük haklar verilmiştir. Ama bunun gerekleri bile yerine getirilmemiştir. Kürtlerin hiçbir zaman dokunulmazlıkları olmamıştır zaten. Hep tehlike altında olmuşlardır. Bugün bu durum kabul edilebilir bir durum değildir. Üç milyon Kürdün oyunun hiçe sayılmasını kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz.
18/ Zübeyir Çelik: Açlık grevleri büyük bir tehlike oluşturunca, bunu ortadan kaldırmak için talepler konusunda biraz umut var konuşuldu. Ama süreç atlatılınca bunu şimdiden ötelemeye başladılar. Bu konuda yasalar önünde eşit olmadığımız görülmektedir. Sunumda da görüldüğü gibi BDP’li vekillerin düşünce suçundan başka suçları bulunmamaktadır. Ama adi suçlar işleyenlerin, hırsızlık yapanların dosyaları öylece beklemektedir.
19/ Zeynelabidin Tokgöz: Baktığımız zaman dokunulmazlık, iki şekilde karşımıza çıkıyor: “Yasama dokunulmazlığı ve yasama sorumsuzluğu” Yasama sorumsuzluğu bir noktaya kadar anlayışla karşılanabilir fakat demokratik ve yargı bağımsızlığının olduğu ülkelerde yasama dokunulmazlığı anlamsızdır. Kanunlar önünde herkes eşit olmalıdır. Fakat yargının bağımsızlığı ülkemizde hep tartışılır oldu. Ben bir avukat olarak yargıya güvenmiyorum. Yargı her zaman devleti koruma içgüdüsüyle veya iktidarın etkisinde kalarak hareket ediyor. Bu nedenle ülkemizde yasama dokunulmazlığı olmalıdır. Yoksa vekillerin görev yapmaları çok zor olacaktır. Zaten bu tam bir dokunulmazlık değildir. Vekillikten sonra tekrar devreye girecektir.
20/ Mehmet Demir: Başbakan dokunulmazlık konusunda “Halk bunu istiyor.” dedi. Bu bölgede kimse istemiyor. Hak ve özgürlüklerden yana hiç kimse istemiyor. Bunu isteyen tek kesim ülkedeki milliyetçi tabakadır. AKP’nin izlediği bu politika ülkeyi bir felakete doğru götürüyor. BDP’nin zaten bir dokunulmazlığı yok ki. Burada yapılmak istenen bu sorunu çözün diyenlerin sesini kesme isteğidir. Başbakan “Kürt sorunu benim sorunumdur” dediği için pişman olmuşken, bu sorunu nasıl çözmek istediği söylenebilir ki. Eğer dokunulmazlıklar kalkarsa diğerlerinin mecliste kalmayacakları bilinmiyor mu? Bunu başbakan göremiyor mu? 1994 deki tablonun tekrar göz önüne getirilmemesi manidardır. AKP gerçekten çözümden yana hareket etmiyor. Hadi diyelim ki Türkiye’deki Kürtler asi, sorun çıkarıyor. Peki ya Suriye’deki Kürtler için neden bu kadar tahammülsüz davranıyor? Burada asıl görev AKP tabanına düşüyor. Haksızlıklara karşı seslerini yükseltmelilerdir. Bu anlamda Galip Ensarioğlu ve Ziver Özdemir’in çıkışlarını oldukça önemsiyor ve anlamlı buluyorum. Başbakan kimseye konuşma hakkı tanımıyor. Beraber yaşamak zorundayız ama bu şekilde değil.
21/ Deniz Topkan: Dokunulmazlığı tek madde ile ve çok kolay bir şekilde ortadan kaldırabilecek gücü olmasına rağmen, AKP’nin bunu bir şantaj konusu yapması kabul edilmemesi gereken bir durumdur. Diğerlerini de kaldırıyormuş gibi yapması da sadece göz boyamadır. Sürekli bir ötekileştirme politikası içerisindeler. BDP’lilerin sürekli gözaltına alınıp tutuklanması da ayrı sorun. Türkiye’de her şeyin parlamentoda konuşularak halledilmesi istenirken, öte yandan takınılan tavırlar bu sorunun çözülme niyetinin olmadığı görülmektedir. Kürtlerin ne istediğini anlamadan, diyalogu ön plana çıkarmadan bu sorunu çözmek mümkün değildir. Açlık grevleri sonrasında adeta bir öç alma politikası güdülmemelidir. Bu sorun kendi Kürtünü yaratarak çözülemez. AKP içindeki 70 kadar olduğu söylenen Kürt vekillerin sorumluluk almaları gerekmektedir.
22/ Nevaf Taş: Dokunulmazlıklar hiçbir şekilde kaldırılmamalıdır. Yargının bağımsız olmadığını düşünüyorum. İktidar kendine muhalif olarak sadece Kürt muhalefetini görmektedir. Bu ülkede Kürt olmamak kaydıyla her şey olmak mümkündür. Kürt sorununu sürekli gündemde tutarak milliyetçi oylara yönelik hamleler yapılmaktadır. Önce idam, sonra dokunulmazlıklar gündeme getirildi. Bu da geçerse başka bir şey çıkarılacaktır. Küçük adımları elbette önemsiyoruz ama bunlar sağlıklı adımlar değildir. Çözüm kolay ama maalesef buna yanaşılmıyor.
23/ Murat Akın: Bugün Kürt sorunuyla ilgili aralarında bizimde vekillerimizle yaptığımız toplantılarda kendilerine sunduğumuz, başbakanın daha belediye başkanı bile olmadan altında imzası bulunan ve daha onlarcası bulunan raporların AKP’nin raflarında bulunmaktadır. Maalesef onlar sadece raflarda duruyor. Geçmişten dersler almak gerekir. Hükümetin gerçekten sorunu çözme gibi bir hedefi var ise bunun için geç kalmamalıdır. Hızlı davranmalıdır. Tekrar geçmişe dönülmemelidir. Biz dokunulmazlıklar kalkmasın demiyoruz. Ama bu Kürt sorunundan kaynaklı bir çözümsüzlüğün sonucudur. Hükümetin artık bir karar vermesi gerekiyor. Gerçekten demokrasi mi, yoksa uçurumun kenarı mı?
24/ Hasan Argünağa: Açlık grevi eylemlerinin sona ermesi ardından tam da herkesin rahat bir nefes aldığı bir dönemde başbakan yine ani bir çıkışla gündeme müdahale etti. Durup dururken gerilimi tırmandıran bir başbakan gerçeğini gözlemledim. Dokunulmazlıklar meselesinin bir AKP hükümeti programı değildir. Bu program sadece başbakanın gündem değiştirme girişimidir. Cumhurbaşkanı dokunulmazlıklar konusunda uyarılarda bulunuyor, Sayın Bülent Arınç, yanlışlığına vurgu yapıyor. Sağduyulu bütün Ak Partili Milletvekilleri bunu doğru bulmuyor. Ancak tek adam sistemi söz konusu olduğundan dokunulmazlıklar konusunda adım bile atılıyor. Her şeyden önce hırsızlık, yolsuzluk, üçkâğıtçılık, dolandırıcılık, hile, yüz kızartıcı her türlü suç işlemiş nice dosyalar için değil de, sadece düşünce ve ifade hürriyeti kapsamında konuşmalar yaptıkları için BDP’liler için dokunulmazlığın gündeme getirilmesi etik olmadığı gibi, düşündürücü bir gelişmedir. 1994’ün ayıbını ortadan kaldıran bir hükümetin aynı yanlışa düşmesi olacak gibi değil. Sadece birkaç BDP’linin dokunulmazlığını kaldırmayı düşünmüyorlar. Çok tepki olmasın diye bazıları hakkında fezlekeler hazırlanıyor. Hâlbuki niyet başkadır. Sayın Başbakanın konuşmasına baktığımda bunu görüyorum. BDP’lilere hitaben eleştiri yaparken, “Örgütle aralarına mesafe koysunlar, terörü kınasınlar” diyor. Yıllarca BDP’li vekillerin ellerini bu ifadelerle sıkmıyordu. Sonra o ifadesini terk etti ve ellerini sıkmaya başladı. Şimdi yine başa dönüyor. Yok filan vekil polis amirleriyle tartışmış, yok falancası bir polis yetkilisine tokat atmış. Bunları ileri sürenlere soruyorum; sokakta dövülen, gazlara boğdurulan, dayaktan geçirilen ve hastanelik olan BDP’li Milletvekilleri gerçeği için ne yaptılar? Örgüt militanlarıyla kucaklaşmışlar diyerek kıyamet kopartmanın mantığı da yoktur. BDP’li Vekillerin yanlışlarını eleştiren biriyim. BDP’li vekillerin görevi sokakta polisle tartışmak, onlarla kapışmak değildir. BDP’li vekillerin görevi Birleşmiş Milletler’in kapısında, Avrupa Birliği’nin kapısında, belki Bürüksel’de oturmaktı. Onların görevi dünyadaki ünlü insan hakları savunucuları, yazarlar, çizerler, aydınlar, gazetecilerin dikkatlerini Kürt meselesine çekmekti. Bu görevlerini yapmıyorlar ve gelip polislerle kapışıyorlar. Bunlar yanlış. Örgüt militanlarıyla kucaklaşmaları da yanlıştı. Ancak size Taraf gazetesindeki bir fotoğrafı göstermek istiyorum. Filistin davasını yıllardır savunan ve Hamas’a yapılan zulümlere de karşı çıkan biriyim. Bakınız, Hamas Lideri Sayın Maşal, 25 yıl sonra ilk kez Gazze’ye gitti. Orada bir roket maketi vardı. İzzeddin El Kasam örgütünün başı poşulu militanıyla kucaklaşan Maşal’ın fotoğrafına Taraf yer verdi. Kadınların ve çocukların da topluca ölebileceği intihar eylemleri yapan bir örgütün poşulu militanıyla kucaklaşabilen Maşal’ın örneğini şunun için veriyorum; Sayın Başbakan Erdoğan’a birileri bu fotoğrafı gösterip sormaz mı; işte PKK’den daha radikal eylemler yapan poşuluları kucaklayan Maşal’ı savunuyorsunuz, öte tarafta ise BDP’li Vekilleri kucaklamadan dolayı düşman ilan ediyorsunuz. PKK bir vakıadır. BDP’lilerin sözleri ifade hürriyeti ile ilgilidir. Onların ifadeleri de kürsü dokunulmazlığı kapsamında olmalıdır. Dokunulmazlıklar fikir özgürlüğü ve vekilin cesur olmasını sağlamak içindir. Gerçek bir demokrasi için bu gereklidir. Bu yaşanalar çözümsüzlüğe hizmet etmekten başka bir işe yaramaz. Milletvekillerinin bize aykırı bile gelse ifade hürriyeti olmalıdır. Bir suç işliyorlarsa zaten milletvekillikleri sona erdiğinde haklarında dava açılabiliniyor.
25/ Selim Pilatin: Kendisi bir şiir için cezaevinde yatan bir başbakanın şimdi kalkıp bu şekilde davranması anlaşılması zor bir durumdur.
26/ İlyas Ekinci: Sürekli Türk-Kürt kardeşliğinden bahsediliyor. Bu artık bana inandırıcı gelmemektedir. Yapılanlar bununla çelişir bir durumdadır. Din kardeşliğimizden bahsediliyor ama başbakanın sürekli olarak “Zerdüşt” tabirine bakılırsa bizleri din kardeşi olarak görmüyor. Peki, bu nasıl kardeşlik? Kürtlerin zaten hiçbir zaman dokunulmazlığı olmamıştır ki. Geçmişte de bunun çok örneklerini yaşadık. Dokunulmazlıkların kaldırılmak istenmesinin en arka planında BOP’un kendisi yatmaktadır. Bu şekilde bir çözüme ulaşılacağını sanmıyorum. Özellikle tüm Kürt vekillerden artık dillerine, kimliklerine sahip çıkmalarını istiyorum.
27/ Ziver Özdemir: Bazı konularda sürekli başbakana yükleniliyor ama baktığımız zaman en yakın geçmiş olması itibarıyla, açlık grevleri sürecinde gerekli görüşmeleri yapması için Adalet Bakanı’na talimatı veren de, sonrasında yaşanan sürecin talimatını veren de başbakanın kendisidir. Bu konuda kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Eğer bu son süreçte söylediklerimizden ötürü muhalif olarak görülüyorsak emin olun parti içinde çok sayıda muhalif var. En büyük muhalif de başbakan. Hepimiz biliyoruz ki Türkiye hala istenen seviyeye gelmemiştir. Vekilin elbette dokunulmazlık hakkı olmalı ama vekil de buna uygun davranmalı, ölçüyü kaçırmamalıdır. Vekil olması suç işlemesine sebep olmamalı, hırsızlık yapmamalı vs. Bu ülkede hala bir milletvekili kanunu yok. Yasalarda belli bir tanımı yok. Dokunulmazlık sürecinde gelecekse herkesin gelmeli, gelmeyecekse hiç kimsenin gelmemelidir. Kimse 1994’ün tekrar yaşanmasını istememelidir. Ben sizin gibi düşünmüyorsam bu beni ötekileştirme ya da inkâr etmenize sebep olmamalıdır. Kanayan bir yara var ve bunu çözmek için herkes bir adım atmalıdır. Restleşmeyle bu iş çözülmez. Ak Parti belki on yıldır iktidarda ama muktedirliği ancak 2-3 yılı bulmuştur. Kalkıp 80 yıllık sorunların tamamını başbakanın kucağına bırakmak doğru değildir. Son on yılda yapılanlara iyi bakmak lazım. Eğer fezleke meclise gelirse ve ben orada olursam, hangi partiden olursa olsun benim oyum kişilere göre değişecektir.
ÖNERİLER
1 /
ORTAK SONUÇ
1 /
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
100 civarı sivil toplum kuruluşu ile iletişime geçildi. E-mail ve telefonlarla bilgilendirmeler yapıldı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Telefon ve fax yolu ile 3 milletvekili ile iletişime geçtik. Vekillerden Ziver Özdemir toplantının ikinci bölümüne katıldı. Diğer vekillerden herhangi bir geri dönüş olmadı.
MEDYA İLE
30 civarı basın temsilcisi ile e- mail yolu ile iletişime geçildi. Toplantımız öncesi ve sonrasıyla yerel medyada haberleştirildi.
KATILIMCILARLA
E-mail ile tüm katılımcılardan konu istedik. 10 civarında yanıt geldi. Gelen yanıtlar neticesinde konu seçimi yapıldı.
SONUÇLAR
Toplantı başlamadan ilkelerimiz tekrar hatırlatıldı. Toplantı esnasında zamanı verimli kullanma konusunda biraz sıkıntı yaşandı. Konu dışına çıkmalar çok gerçekleşti. Süre kullanımı sağlıklı olmadı. Bu konuda Cuma Gülcü hatanın kendisinde olduğunu, sonraki toplantılarda bu tür şeylere artık müsaade etmeyeceğini belirtti.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Batman kMM Hamalı Cuma Gülcü
09.12.2012 Batman kMM Toplantı Tutanağı
previous post