YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 9 Haziran Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Raportör)
2 / Anadolu Kadın Derneği (Zübeyde Ozanözü – Başkan)
3 / Öğrenci Velileri Derneği (Enver Önder – Başkan)
4 / Ka-Der Ankara Şubesi (Simten Coşar – YK Üyesi)
5 / Evrensel İnsan Hak ve Özgürlükleri Derneği (Lütfi Gölpunar – YK Üyesi)
6 / Doğal Yaşam Derneği (Yıldırım Kaya – Başkan)
7 / ASSAM / Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Der. (Gürcan Onat – Başkan Yrd)
8 / 78'liler Girişimi (Cuma Gürsoy – Sözcü)
9 / Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği (Kemal Akkurt – Başkan)
10 / İHD Ankara Şubesi (Fatin Kanat – Şube Başkanı)
11 / Sinetopya Sinema Derneği (Şebnem Aktolga – Koordinatör)
12 / Hak İnisiyatifi (Mehmet Can Çağlayan – Yönetici)
13 / Evcikuzkışla Kültür ve Dayanışma Derneği (Hürdoğan Aydoğdu – Başkan)
14 / Engelli Spor Kulübü (Haydar Özçelik – Yönetici)
FEDERASYON, KONFEDERASYONLAR
1 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Ömer Atalar – Üye)
GÖZLEMCİ
1 / AB TR Delegasyonu (Maria Ververidou – Siyasi Müsteşar)
2 / CHP Ankara İl Kadın Kolları (Bahar San – YK Üyesi)
ÖZEL KONUK
1 / Yrd. Doç. Dr. Berk Esen (Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi)
SİYASİ PARTİLER / ADAYLAR
1 / Filiz Kerestecioğlu – HDP Ankara MV Adayı
2 / İshak Kocabıyık – HDP Ankara MV Adayı
3 / Gülşah Deniz Atalar – CHP Ankara MV Adayı
4 / Mahmut Konuk – Bağımsız Ankara MV Adayı
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Seçimlerden Önce Adaylar ve Sivil Toplum Buluşuyor
KONUŞULANLAR
1 / Filiz Kerestecioğlu: Türkiye önemli bir seçime gidiyor. Benim gördüğüm en temel sorun, küçük Millet Meclisleri'ni önemsememin nedenlerinden biri de farklı görüşteki insanların bir arada olup konuşabilmesi. Şu anda en temel sorunlardan biri olarak konuşabilmeyi görüyorum. Dün Kadıköy'de lise öğrencileri "Karneler sizin, gelecek bizim" diterek bir eylem yaptıklarında çok ciddi bir şiddete maruz kaldılar. Bu paylaşımları yaptığımızda verilen tepkileri gördüğümde içimi acıdı. Ortak olarak bir şiddete karşı çıkamıyoruz. O kadar çok insanın öğrencileri sahiplenmesi de umut vericiydi. 24 Haziran demokrasi ve geleceğimiz açısından önemli bir dönemeç noktası. Bu dönemeci eğer demokrasiye ulaşmak, daha demokratik bir anayasayı hep birlikte yapmak, bir uzlaşıyla yapmak konusunda anlaşırsak ve konuşabilir hale gelirsek çok şey başarabiliriz. Türkiye'de gördüğüm siyaset er meydanı, adam gibi ölürüz diyen bir erkek siyaset yapma biçimi. Kadın siyasetçilerin siyaset yapma tarzında da erkek sesi duyuyorum. Kadınların mücadelesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle kendisine bir kadın partisi diyen, kadınların eşit temsiline yer veren bir parti olarak kadınların sesi ne kadar çok duyulursa daha demokratik bir ülkeye ulaşmak mümkün olacak. Ben aynı zamanda Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı'nın kurucularından biriyim ve bunun dışında çok sayıda kadın vakfının kurucularındanım. Önümüzde 1,5 milyon kadar genç seçmen var. Bu genç seçmenin de bu köhnemiş siyaset biçiminden muzdarip olduğunu gözlemliyorum. Onlar da yenilik ve kendi söz haklarının meclise taşınmasını istiyorlar. Bizde genç adaylar bulunuyor. Biz siyaset yapma biçimini de değiştirmeye adayız. Yerelden demokrasiyi güçlendirdiğimizde hepimizin sesi daha duyulur olacak. Biz doğanın ve hayvanların da haklarını savunmaya adayız.
2 / Berk Esen (özel konuk): Şu an kampanyaya baktığımızda çok olaylı, çok adaylı, çok rekabetli ve heyecanlı olduğunu görüyoruz. 2016 yılındaki darbe teşebbüsü sonrası kapanmaya başlamış olan Türk siyasetinin bu kampanyayla belli oranda açıldığını görüyoruz. Bunun seçim sonrasında devam edeceğini umuyorum. Seçime giderken Türk siyasetinin kısa bir fotoğrafını çekmek istiyorum. Bunu da üç temel nokta üzerinden yapacağım: Bir tanesi siyasi sistem, diğeri adayların profili ve son olarak seçim sonrası ne tip değişikliklerin olabileceğine değineceğim. Çok partili geçtiğimizden beri Türk demokrasi hayatı çeşitli sorunlar yaşadı; bunlardan bir tanesi belli kurumların siyasi düzen üzerinde vesayet kurmasıydı. Baskılar ve darbeler Türk demokrasisini her zaman sorunlu bir hale getirdi fakat 2002 seçiminden sonra bunu değiştireceği sözüyle iktidara gelmesine rağmen özellikle 2010 referandumu sonrası demokratik düzeni giderek kapalı hale getirdi. Son 8 senedeki gelişmelere baktığımızda bu rejimin tanımı rekabetçi otoriterdir. Rekabetçi çünkü iktidarın tek yolu seçimleri kazanmak ve aday olmak isteyen her partiye imkan sağlanıyor ve farklı partilerin seçimi kazanma ihtimali kağıt üstünde hala var. Ancak devlet kurumları partizan bir şekilde o kadar Ak Parti'nin tekelinde ve muhalefet partilerinin kampanya olanakları o kadar daraltılmış durumda ki bugünkü düzen otoriter. Rekabetçi düzende kampanya nasıl yapılır? Kamu kaynakları Ak Parti tekelinde ve sınırsızca kullanılıyor. Dolayısıyla muhalefet partilerinin eşit şartlarda rekabet şansı kalmamış durumda. Basın, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler başta olmak üzere muhalefetin siyaset yapabileceği alanların kısıtlandığını görüyoruz. Kişi hak ve özgürlükleri son 3-4 yıldır ciddi anlamda kısıtlanmış durumda, özellikle OHAL sürecinde. Adil olması ve herkese eşit yaklaşması gereken apolitik devlet kurumları partizan bir şekilde kullanılıyor; YSK, Anayasa Mahkemesi gibi. Adaylara baskı söz konusu. Bu ortamda seçime gidiyoruz. Muhalefetin kazanmasının imkanları hala var. Etkili kampanya ve şansı yüksek adaylarla şansı artar. İçine girdiğimiz seçim Haziran 2015 seçimini andırıyor. Haziran seçiminde Ak Parti parlamentoda çoğunluğunu kaybetti. Bu yenilgiyi zafere çevirmek için yeni bir seçime gittik. Ama aynı zamanda hükümet siyasi sistemi dondurmaya çalıştı. Kendisine karşı güçlenen rakiplerinin elini kolunu bağlamaya çalıştı. HDP'yi sistemin dışında çıkardı. MHP'de yenilik arayan bir ekibin genel merkezi kontrol etmesinin önünde set çekildi ve ayrı bir parti kurulmasına yol açıldı ve İyi Parti'ye hiçbir yer verilmiyor. HDP'nin bazı milletvekilleri ve eski eş başkanları hapse atılmış durumda. Saadet Partisi önce iktidar partisine koopte edilmeye çalışıldı, bu öneriyi kabul etmeyince tamamen sistem dışı bırakıldı. Haziran seçimleri sonrasında sistem dışında bırakılmaya çalışılan tüm partilerin bugün aday olduğunu görüyoruz. Bu nedenle 2018 seçimleri bu kadar heyecanlı ve hareketli hale geldi. 2017 referandumuna gidilirken Sayın Erdoğan ve ekibinin en büyük iddialarından biri eski sistemin çift başlılığa neden olduğu, başkanlık sistemine geçilirse bunun ortadan kalkacağıydı. İronik bir şekilde başkanlık seçimi ve parlamento seçimini ayırdığınız için başkanlık sistemi çift başlılık yaratır. Parlamentoda oy verdiğiniz partiyle hükümet olan parti/aday tamamen ayrışmış durumda. Kamuoyu yoklamalarının bize gösterdiği tabloda en olası senaryo çift başlı yönetim. Büyük ihtimalle cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura geçecek. Sayın Erdoğan kazanırsa ve Cumhur İttifakı parlamentoda çoğunluğu kazanamazsa, 2017 yılındaki referandumdaki tüm iddiaların çürütüldüğünü ve çift başlı bir yönetime gittiğimizi göreceğiz. Öyle bir durumda rekabetçi otoriter düzenin de çok uzun süre ayakta kalamayacağını düşünüyorum.
3 / Kemal Akkurt: Seçim güvenliği konusu 1946'dan bu yana tartışıldı. Bugünkü seçime kadar da bu kadar gündeme gelmemişti. Neler var? Kamu olanaklarının bütünüyle iktidar partisinin lehine kullanılması, diğer partilerin bu olanaklardan yararlanmaması. Yerel ölçekte hizmet vaatleri, mevcut hizmetleri durdurma tehdidi, televizyonların adil ve yasal olmayan yayınlar yapmaları ve YSK'ya 298 sayılı yasa ile verilen eşitsizliklere karşı yaptırım uygulama hakkı da Şubat 2017'deki KHK ile kaldırıldı. Mart 2018'de çıkarılan bir yasa ile siyasi partilerin seçimlere ittifak yaparak girmeleri önündeki engeller de kaldırıldı. Ancak HDP ve Vatan Partisi ittifakların dışında kaldı. Buradaki sorun şudur: İttifak içinde yer alıp %1'in altında oy alan partiler mecliste temsil edilebilecekler mi? İttifaka katılmayan ama %9,9 oy alan partiler mecliste temsil edilemeyecek. Bu durumda mecliste yeni adaletsizliklere neden olacaktır. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de aykırı olacaktır. 24 Haziran'da yaşanacak ilkleri söylemek istiyorum: Türk tipi başkanlık rejime geçilmesi söz konusu olacak. Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçimi ilk kez aynı anda yapılıyor olacak. Seçimlerin hür, adil, saydam ve uluslararası normlara uygun gerçekleşmesi konusunda şüpheler var. Seçmenler aydınlatılmamıştır. Seçim kararı iktidar partisinin ve meclisteki dördüncü partinin ortak kararıyla alınmıştır, meclisin etkisi olmamıştır. Seçimlerden bir ay önce seçim kanununda değişiklik yapılması gerek mevcut anayasa ve Venedik Komisyonu tarafından belirlenen ilkelerle de uyuşmamaktadır. Güneydoğu'da 19 ildeki sandıkların iktidar partisine oy veren köylere toplanması, 144 bin oyun tehlikede olması seçimin meşruluğuna gölge düşürmektedir. OHAL uygulamaları, ifade ve toplantı özgürlüğünün kısıtlanması, siyasilerin ve gazetecilerin tutuklanması süreci olumsuz etkileyecektir. Bu durum seçim kampanyaları için gerekli demokratik tartışma alanını daraltmaktadır. Avrupa Konseyi Parlamenterler İzleme Komisyonu OHAL altında demokratik ve meşru seçimler yapılamayacağı konusunda rapor düzenlemiştir. Medyanın adaylara ve siyasi partilere eşit davranmaması, iktidara öncelik vermesi, adil bir ortam olmadığının örneğidir. Seçim kampanyasında partiler arasındaki finansal dengesizlikler seçime gölge düşürmektedir. YSK'nın tarafsızlığı konusunda şüpheler var. Tarafsızlık ve şeffaflık konusunda tereddütler yaratıyor. Sandıkların taşınması, sandık görevlilerinin belirlenme usulü, oy pusulalarının aynı zarfa konması, mühürsüz zarf ve pusulaların da geçerli sayılması gibi hükümlerin reddedilmesi de bu seçimlerin güvenilirliğini zedelemektedir. 16 Nisan halk oylaması ile anayasanın hukuk devleti ilkesi parçalanmıştır. Yönetmelik, tüzük, anayasa, kurallar zinciri bozulmuş, güçler ayrılığı yerine tek kişi idaresine geçilmiştir. Anayasanın 7. maddesindeki yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine rağmen uyum yasaları meclisten geçirilememiş, KHK ile yapılacağı konusunda yetki yasası çıkarılmıştır. Bu durum bile seçimlerin meşruluğuna gölge düşürecektir.
4 / Cuma Gürsoy: Hepimizin kapitalizmin adaletsizlik ve eşitsizlik demek olduğunu, eşit ilişkiyi sosyalist üretimin sağladığını saatlerce konuşabiliriz. Birinci sorun kapitalizmin bu eşitsiz pozisyonuna karşı diğer partilerin, demokrat ve sosyalistlerin alternatif bir program sunamamaları. İkincisi, Erdoğan'ın anlattıklarına kızmıyorum. Çünkü siyasal İslamcı ve ideolojik politik bakıyor. Siyasal İslamcı Müslüman topluluğun şeriatçı ve tarikatçı bakışını hayata geçirmeye çalışıyor. Demokratlar, sosyalistler bir alternatif oluşturamadık. Dinci eğitimin yaygınlaşması, dini motivasyonun yükselmesi karşısında yeterli bir çalışma oluşturamadık. Dayanışma ilişkilerini büyütmemiz gerekiyor. Cumhuriyet'in ve parlamenter sistemin kazanımları için Ak Parti dışında kalan güçlere yönelmek gerekiyor. Biz 78'liler Girişimi olarak HDP'yi destekleme kararı aldık. Parlamenter sisteme döneceksek eğer, Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP de işin içinde olacak. Önümüzdeki süreç sıkıntılı. Siyasal İslamcıların iyilikle bırakacağını düşünmüyorum. Yeni bir dayanışma ilişkisini oluşturmalıyız.
5 / Belgin Çelik: Karamsarlığı biz seçmenler yaratmıyoruz. 80'den sonra bakıyorum, ittifakları yaşayarak geldik zaten. Cumhur İttifakı, Millet İttifakı var. Kardeşlikten bahsediliyor, CHP saldırıyorlar, HDP'ye saldırıyorlar. Birbirimizi aldatmayalım. LGBTİ'leri kimse dikkate almıyor. HDP İstanbul'da çok alt sıralardan bir tane aday göstermiş. Türkiye açık bir genelevine döndü. Hastalıklar kol geziyor. Birinci sırada frengi var. Korkunç boyutta. Tüberküloz, arkasından HIV geliyor. 8 yaşına kadar düştü seks işçiliği. Meral Akşener'in hayvanlar için vaatleri var. Muharrem İnce de imza attı bu konuda. Artık konuşulmayanları konuşalım. Ekonomi düzelmeyecek, bizi bir felaket bekliyor. Kandırılıyoruz. Politika üçkağıtçılık demek.
6 / Yıldırım Kaya: Bu seçimlerde ilk kez olumlu ve umutluyum. İttifakın milletin beklentileri göz önünde bulundurularak kurulduğunu düşünüyorum. Seçim beyannamelerine bakacak olursanız, anayasada olan ancak uygulanmayan, değiştirilmesi gereken maddelerin dile getirildiğini görüyoruz, hem iktidar hem de muhalefet partilerinde. İktidar partisinin beyannamesinde 16 yıl boyunca yapmadığı şeylerin sorgulanacağı şeyler var. Burada bir insanlık suçu var. 2019'da 18 yaşını doldurup oy kullanacak gençlerin seçme hakkı gasp edildi. Buna hiçbir parti değinmedi. Seçim beyannamelerinde dile getirilen şeyler yerine getirildiğinde demokrasinin yerine oturduğu, hakların tamamen uygulandığı bir Türkiye göreceğiz. Bu seçim Türk toplumunun önüne getirilmiş bir fırsat. Bu fırsat değerlendirilemeyip aynı sistem devam ettirilirse, ülkenin karanlığa gömüleceğini düşünüyorum. Hatta 2071 yılına kadar nefes alamayacağımız bir ortam olacak. Çünkü bu ittifaklar iktidara gelirse ve hükümet kurulduktan sonra da vaatlerini yerine getirebilirlerse, Türkiye'yi güzel günler bekler. Umarım muhalefet mecliste çoğunluk sağlar. Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilse bile, seçimi iptal ettiği anda bir daha aday olamayacak. Bunu göze alacağını sanmıyorum. Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP'yi desteklerken, milletvekili seçimlerinde birçok şeyine karşı olmama rağmen HDP'ye oy vermeyi düşünüyorum. Çünkü demokrasi için bu gerekli. Bu sistemin en güzeli tarafı, baraj sisteminin kaldırılıp, toplumun aynasının meclise yansıtılması olacak.
7 / Simten Coşar (Ka-Der 1): Türkiye'deki mevcut siyasal süreçle ilgili yapılan tespitlerde olumlu olumsuz vurgular var. Haritayı doğru çıkardığımızda muhalefet etmenin de doğru taktiklerine ulaşabiliyoruz. Normal bir seçim sürecinden geçmiyoruz. 1980'den beri başlayan bir dönüşüm sürecinin son evresindeyiz. Bir rejim değişikliği sürecindeyiz. Bir anda bir başkan adayının cezaevinden basın toplantısı düzenleyebilmiş olması çok önemli, umut vericiyken, o adayın hala cezaevinde tutuluyor olması olumsuz bir şey. Olumlu olumsuz şeklinde değil de, muhalefetin de bu şekilde gitmesi, belki de bizi orta vadede en azından makul bir şekilde siyasal olarak iletişim kurabileceğimiz bir aşamaya getirir umuduna götürebilir. Buna ben rekabetçi otoriterlik diyemiyorum maalesef. Biz siyaset bilimciler terimlerimizi kaybettik gibi geliyor. Rekabetçi otoriterlik anlık bir tanım ama oysaki siyaset bilimi evreler üzerinden işler. Rekabetçi otoriterlik içinde muhalefette ne yaparız sorusuna toplumsal ve siyasal alanda çok yanıt bulamıyoruz, seçime giren partiler şunları yapar diyebiliyoruz.
Ela (Ka-Der 2): Bizim derdimiz kadının siyasette temsilini ve katılımını arttırmak, bunun da partiler sayesinde geçici özel önlemler dediğimiz kotalar koyulmasını sağlamak ilk adımda. Ama bu seçimde geriye dönüş görüyoruz başka kaygılar devreye girdiği için. Kadınların ilk sıradan aday gösterildiği yerler az. HDP 18, İyi Parti ve CHP 6, Ak Parti 4 yerden aday gösterdi. 4851 adayın 996'sı kadın. Eşit temsilin daha kıyısından geçemediğimiz bir yerdeyiz. Nasıl çalışmalar yapıyoruz? Kadın adaylar geliyorlar, onları kendi ağlarımızda görünüyor kılmaya çalışıyoruz. Ama daha çok lobicilik faaliyetleri yapıyoruz ve son yıllarda daha çok genç kadınları güçlendirmek ve deneyim kazandırmak üzerinden giden çalışmalarımız var. Kadın adaylara yönelik onları güçlendirme eğitimi düzenlemiyoruz. Daha önce adayları ve sivil toplumu bir araya getiren toplantılar yapıyorduk, hem tanışmalarını hem de adayların kürsü deneyimi yaşamalarını sağlıyorduk ancak bu seçim çok apar topar oldu, böyle bir hazırlık yapamadık.
8 / Hürdoğan Aydoğdu: Umutsuz değilim ama 7 Haziran seçimlerinde yapılan hatanın yapılmaması gerekiyor. Baraj tümüyle kaldırılabilirdi. Partiler bir araya gelip bazı yasaları çıkarabilirlerdi. Ama yapmadılar. 2010 yılında bir birliktelik başladı aslında Türkiye'de tekel direnişiyle. Orada direnen insanların büyük bölümü sağcıydı, başta solcuların oraya gelmesini istemiyorlardı. Sonradan bir kaynaşma sağlandı. 2013'te Gezi eylemleri üstüne eklendi. Farklı görüşten herkesi bir arada görebildik. Arkasından birliğimizin gücümüzün farkına vardık, Adalet yürüyüşü geldi. Sadece CHP yürümüyordu, sistemden rahatsız olan herkes oradaydı. Bunun birlikteliği de şu an Millet İttifakı. 2010'dan beri öre öre geldik, bu nedenle umutsuz değilim. Biz bu birlikteliği 24 Haziran seçimlerinde taçlandırabilirsek, mecliste çoğunluğu sağlarsak, başarılı olacağız. Korkum şu; mecliste çoğunluğu kaybederlerse Kasım'da erken seçim yerine, 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi terörü tırmandırabilirler. Diğer partileri dışarıda bırakabilirler. Cumhurbaşkanı adaylarının hiçbirisi Erdoğan'ın gündeminde değil, Muharrem İnce'nin söyledikleri üzerinden siyaset yapıyor. Bu da insanları kutuplaştırmanın başka bir yolu. Muhalefet olarak hata yapmadığımız sürece seçimi almak üzereyiz.
9 / Fatin Kanat: OHAL olmadan da Türkiye'deki seçim ortamları eşitsizlik ve haksızlıklara rağmen yapılan seçimlerdi. OHAL'de ise başlı başına bir problem. İHD olarak seçim günü ihlallerin, oy hırsızlığının en aza indirilmesi için çalışan gruplara yardımcı olmaya çalışacağız. Bir korku iklim, OHAL var ama umut da var. Ülkeyi yönetemez durumdalar. Bir yıl sonra yapılabilecek seçimi, baskın seçim olarak erkene aldılar bu yüzden. Yeni bir soluk alabilirler ama onlarla işbirliği içinde olan devletin derin katları da B planlarını hazırladılar diye düşünüyorum. Yine de seçimler her şeye gebe. Kandil'i ele geçireceğiz, aldık alacağız söylemleri var. Bahçeli de oraya Türk bayrağını dikeceğiz diyor. Tüm bunları bir arada düşündüğümüzde, Bahçeli'nin Alaattin Çakıcı'yı cezaevinde ziyareti, kader mahkumlarına af çıkmazsa ortalığın karışabileceği bir cümle kurması, devletin derin katlarıyla beraber bu süreci hazırlayan farklı oyunları da gündemlerinde tuttuğunu, bir önceki seçimlerde yaşadığımız Diyarbakır, Suruç ve 10 Ekim benzeri patlamaların devlet eliyle ayarlandığını göz önünde tutup, provokasyona da hazır olalım. Kandil'e operasyon yaparken, şurada şöyle oldu, seçim güvenliği yok, bir süre daha bekleyeceğiz de denebilir. Öyle olsa bile artık ülkeyi yönetebilecek durumları yok. Bu anlayış bir şekilde yenilecek ama kaybederken de ülkeye neler kaybettirecek.
10 / Gürcan Onat: 10 yıldır küçük Meclis toplantılarına katılıyoruz. 12 Eylül öncesini yaşadık. Sağ sol diye birbirimize nasıl kurşun sıktığımızı biliyoruz. O zaman topluma nefret pompalanmıştı. Küçük Meclisler'de bunu aştık. Beynimizi resetlemeye ihtiyacımızı var. Olaya insan hakları açısından bakalım. Partilerin vaatlerinin hemen hepsi güzel. Tüm partiler istisnasız bu memlekete hizmet etmek istiyor. Ama herkes kendi doğrusu ile hizmet etmek istiyor. Bu çok doğal. Doğal olmayan birbirimizi olduğumuz gibi kabul edemememiz. Siyasal dincilere bu kadar saldırılmasını anlayamadım. Ben Müslüman bir insanım. Siyasal dinci değilim ama onların örgütlenme hakkı yok mu, neden bu kadar düşmanlık yapıyoruz? Ben kimseye düşman değilim. Bu topraklarda doğan herkes bu ülkenin sahibidir. Ben namaz kıldığım için fişlendim, binbaşıyken emekli olmak zorunda kaldım çünkü atılacaktım. Artık bugünleri yaşamayalım. Bu ülke için en büyük tehlike darbedir. Kimin başa geldiği önemli değil, beni olduğum gibi kabul edecek mi, önemli olan bu. Yeter ki hain olmayalım, hain FETÖ. Yurtdışından emir almayalım, kendimiz üretelim. Eskiden Yılmaz Güney filmleri yasaktı, komünist partisi yoktu bu ülkede, bugün var ama şeriat partisi de olsun. Neden olamıyor? Birisi size dini, namazı dayatıyorsa ona ben de karşı çıkarım. Ama bırakın herkes istediği gibi yaşasın.
11 / Gülşah Deniz Atalar: Gönül isterdi ki seçilecek yerlerde CHP'den çokça kadın arkadaşımız olsun, umarım daha rahat bir seçimde öyle olur. Ben Teknoloji Politikaları yüksek lisansı yaptım. uzmanlığım daha çok internet, Ar-Ge ve inovasyon üzerine. İnternet sansürleriyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. 56/1 sayılı yasa çıktığından beri internetteki özgürlüklerimiz sansürlendi. Bu sansür nedeniyle suskunluk sarmalına girdik çünkü sesimiz çıktığı anda başımıza bir şey geleceğinden korkuyoruz bu nedenle demokratik kitlesel hareketleri zaten yapamıyoruz. İnternet üzerinden yaptığımız paylaşımların ifade özgürlüğü üzerinden değerlendirilmeyip, tehdit ve hakaret içerikli nefret söylemi sayıldığı bir toplumda yaşamaya başladık. Böyle olunca hiç kimse kendi fikrini söylemek istemiyor. Anonim hakkı denen bir şey var. Kimliğinizi, kişiliğinizi paylaşmadan bir mahlas kullanarak internette hareket etme özgürlüğünüz var. Ama bunu kullanmamıza da engel oluyorlar. Kullanılıyor ama tespit edebilmek için inanılmaz yöntemler kullanılmaya başladı. Engelliweb.tr'den 2 yıl öncesinde kadar engellenen tüm web sitelerini takip edebiliyorduk. 15 Temmuz'dan sonra orada çalışan kişi TİB'tendi sanırım ve şu an tutuklu olduğu için veri tutulamıyor. Son 6 ayda 3500 kişi internet paylaşımları nedeniyle gözaltı ve tutuklulukla karşı karşıya kaldı. CHP'nin beyannamesinde de internet özgürlüğü ile ilgili çok önemli maddeler var. Her türlü engellemeyi kaldıracağımız yazıyor. Önemli olan sadece wikipedia'nın açılması değil, sendika.org'un, diclehaber'in, basın kuruluşlarına karşı yapılan engellemelerin kaldırılması. Diğeri de partinin vizyonunun gençleşmesi. Aday yaşı oldukça düşmüş durumda. Gençlerin iş olanaklarını arttırmak için teknoloji odaklı bir çalışma yapılıyor. Teknoloji liseleri kurmak, teknik ve sosyal inovasyonla ilgili çalışmalar yapmak beyannamede var. Teknolojiyi geliştirirken bir yandan da sivil topluma ve kooperatifçiliğe özen göstererek sosyal ortamın da gelişmesine katkı sağlamayı amaçlıyor. İnterneti kullanırken güvenli kullanılması, internet zorbalığından kurtulmak gibi konular seçim bildirgesinde var. Nefret söylemiyle ilgili seçim beyannamesinde hususlar var. Nefret söylemi suçlarında zaman aşımının kaldırılmasıyla ilgili bir maddemiz var.
12 / Mahmut Konuk: 40 yıllık emekçiyken bir KHK ile işten atıldım. 30 yıldır sendikal mücadelenin içindeyim. Tüm Sağlık-Sen'in kurulma çalışmalarından itibaren sendikanın içindeyim. 26 yıldır İHD üyesi ve aktivistiyim. Hrant Dink'in katledildiği günden bu yana bu ülkedeki nefret suçları başta olmak üzere bu ülkenin yüzleşmesi gereken tabu sayılan konularla ilgili çalışmalar yaptım. Bunun için hedef alındığımın da farkındayım. Baskın seçim kararı verildiğinde kendi işyerimde haftada bir gün eylem yapan, Yüksel'de iki gün direnişe destek olan, diğer direnişlere de destek olan biriydim. Bizim yürüttüğümüz direnişin, görülmez hale gelecek düşüncesiydim. Atılmamam neden olan politik görüşlerim doğrultusunda da topluma mesaj vermek istedim. Deklarasyonumu henüz bitiremedim. Bu rejim despotik bir rejim. Her şey bir kişinin iki dudağının arasında. Araba camının filmi onun tarafından kararlaştırılıyor. Yağmacı ve sömürgeci bir kapitalizm içinde yaşıyoruz. Kandil'e, Afrin'e gireriz diyorlar, hangi hakla? Kendi halklarınla bile eşit ve özgür bir dünya yaratmamışken, başka halkların alanına neden giriyorsun? Kandil'e girmek çözüm müdür? Bir çocuk Kandil'e, bir çocuk kışlaya gidiyorsa hala ve iki kardeş karşı karşıya geliyorsa bunun çözümü farklıdır. Eşitlik ve özgürlük temelinde çözülür. Birlikte eşitliği ve özgürlüğü kuramıyorsak ayrılmak da bir haktır. Bunun önünü açmak lazım. Belki sonra iki komşu halkın yeniden birleşme koşulları yaratılabilir. Benim düşündüğüm şey zaten Ortadoğu Halklar Federasyonu. Ortadoğu'da Yahudilerin de dahil herkesin bir arada yaşayabileceğini düşünüyorum. Son 1,5 yılda OHAL'de grevi ertelenen işçi sayısı 193 bin, özelde çalışan işçilerin sadece %5'i sendikalı olabiliyor. Bu ülke teslim alınmış bir ülke. 1993 konseptinde faili meçhullerle, köy yakmalarla teslim alınan ülke bugün devlet tarafından takip edilen canlı bombalarla sokak ayağı kapatılan bir ülke. 7 Haziran'da düştüler ama gitmediler. 16 Nisan'da hayır çıktı ama tersine çevirdiler. Bugün de aynı şeyin olmaması için sokağın ve demokratik muhalefetin canlanması lazım. Ben direnişe vurgu yapmak istiyorum.
13 / İshak Kocabıyık: Ankara 1. bölge 4. sıra adayıyım. 10 Ekim mağduruyum. Sendikal mücadele içinden geldik, emekliyim şimdi. İki gün önce cumhurbaşkanı OHAL'i kaldırmamız lazım dedi, ona inandık. Şubeler Platformu OHAL kaldırılsın diye eylem yaptı, yaptırmadı polis. Hepimizin amacı, madem aynı çatı altındayız, elbette bu topraklarda daha iyi ve demokratik, barış içinde, insanca yaşamak. Herkesin söylem ve retorik düzeyinde bunu savunduğunu biliyorum. Mutlak eşitlikten kurtulmamız gerekiyor. YSK'nın listelerine göre kadın adayların durumu kötü dendi ama HDP'ye göre iyi. HDP'nin listesindeki bu durum öne çıkarılmalı sivil toplum tarafından. Kimse herhangi bir inanca, namaz kılmaya zorlanamaz ama iki gün önce iftarı açanlar HDP'li diye ezan okumayan hocaya da bir tavrımız olmalı. Seçim vaktinde de büyük eşitsizlik var. Partiler olarak eşit durumda değiliz. Arkadaşlarımız Güvenpark'ta stant açtı, insanların ilgisi güzel. Polis kaldırımı işgal ettiniz diye karşı çıktı. Kenara çekildik, bu sefer çok kalabalıksınız dediler. Ertesi gün de alana bariyerler koydular. Bunun da dile getirilmesi gerekiyor. Biz dile getiriyoruz ancak asıl kıymetli olan HDP dışındaki kuruluşların, sendikaların ve odaların dile getirmesi. Bizim gibi düşünmeyen kesimlerle buluşma imkanı yakalayabiliyoruz böylece. Türkiye'nin anayasacılık geleneği o kadar kötü değildir. 160-170 senelik bir geleneği vardır. Birinci meclis konvansiyel meclistir, yürütme, yasama ve yargı aynı yerde toplanmıştır ama bugün o anlayıştan uzağız biz. Kuvvetler ayrılığına dayalı bir sistemi savunuyoruz. Herkes kendi dönemi ve paradigması içinde geçerlidir. Dolayısıyla başkanlık sistemi tek başına iyi ya da kötü diyemeyiz, başka argümanlarımızın olması lazım. 16 senelik siyasi iktidarın tecrübesi ve bize yaşattıkları, bunları söylemekten uzaklaştırıyor bizi. Kurdukları dil ötekileştirici, düşmanlaştırıcı, uygulamaları bölücü, kutuplaştırıcı. Bu uygulamaların başkanlık rejimi sisteminde daha da ülkeyi yaşanamaz, insanları yaşayamaz hali getirecek. Listelerimiz tabii ki mükemmel değil ama ötekileştirici dil ve tutumun dışında bir dil ve tutuma sahibiz.
Soru-Cevap
Simten Coşar: Partilerin vaatlerinin gündelik siyasete yansıması ne olur?
Gülşah Deniz Atalar: CHP'nin en önemli vaadi OHAL'in kalkması ve OHAL kalktığı andan itibaren hukuki ve demokratik bir topluma geri dönüş olacağı için bu vaat gündelik hayata en çok değecek vaat. İnsanlar özgürlüklerini tekrar kazanacaklar. Sosyal medyada konuşma özgürlüğümüz bile yok. Ben sosyal medya hukuku ile de yakından ilgiliyim. En azından sosyal medyada tepki göstermek ve yalnız olmadığını görmek lüksünü de elimizden aldılar. Yani gündelik yaşama değecek şey, OHAL'in kalkması ve eski hukuki hakların elimize tekrar geçeceği bir durum söz konusu. Muhalefet partiler için en önemlisi bu. Öyle bir kısıtlama içindeyiz ki şu anda, OHAL'in kalkması ile yavaş yavaş her şey düzelecektir. Beraber oluşturacağımız bir sivil anayasa yapmak önemli ve vaatler arasında var.
Mahmut Konuk: Aday olarak ortaya çıktığım 21 Mayıs'tan bu yana çalışmam engellenerek gözaltına alındım. HDP'li dostlarımızın başına da benzer saldırılar geliyor. Ben aday olarak 9 kez gözaltına alındım. Bu işkenceyi görünür kılmak gerekiyor. Aksi halde söylenen her şey havada kalıyor. 17-25 aralık tapeleri söz konusu edilse ve peşine düşülse bu güne gelmezdik. 7 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan meclis tablosu bunu yapsaydı, başka bir şey yapmasaydı bugüne gelmezdik. Yolsuzluk yapıyorlar ama iş de yapıyorlar mantığı var bizde. Köprü yaptılar, yol yaptılar diyorlar. Yaptıkları köprüden geçiş ücreti 100 TL, eski köprüden geçiş ücreti 10 TL. Şehir hastaneleri yapıyorlar. Merkezdeki hastanelerin tamamını özel şirketlere peşkeş çekecekler.
İshak Kocabıyık: Normalleşmeye vurgu yapacaktım ben de. 2013-2015 arasında yani çatışmasızlık döneminde sendika yöneticisiydim. O dönemin bizim çalışmalarımızı nasıl rahatlattığını iki sene gördük. Sonra o imkanları kaybettik. Kesinlikle zor değil. Bir siyasi irade Kürt meselesini görüşerek çözeceğim diyor. Muhatabı da var. Ceylanpınar'da iki polis öldürüldü, çözüm masası devrildi. O suçun failleri ortada yok. Görünen o ki kendi arkadaşları tarafından öldürüldüler. Ben barışın en yapılabilir ve en çok ihtiyacımız olan şey olduğunu düşünüyorum. Hem Türkiye topraklarında hem de bölgede. Bizim Afrin'de işimiz yok. Bizim halkımız değil vs. Kuzey Irak'ta da işimiz yok. Nefret söylemi ve bunun cinayetlere dönüşmüş hali, kadınlara, mültecilere, LGBTİ bireylere, Kürtlere ve Alevilere yönelik. Bunun için de büyük değişikliklere gerek yok. Uygulayıcılara ait bir siyasi iradenin bir tutum geliştirmesi gerekiyor.
Yıldırım Kaya: Millet İttifakı ikinci tura kalınırsa, İnce'yi de Akşener'i de destekleyeceğini söyledi. İkinci tura Selahattin Demirtaş'ın kalması durumunda Millet İttifakı adına destekleyecek mi ya da desteklenmesi adına mitingler düzenleyecek mi?
Gülşah Deniz Atalar: Ben ittifak sözcüsü ya da parti yöneticisi de değilim. Bizim söylediğimiz şu, ikinci tura Erdoğan'ın karşısında kim kalırsa onu desteklemek. İlk turda nasıl bir seçim olacak, muhalefet ne kadar oy alacak, ikinci tura geçebilecek miyiz, bunların hiçbiri belli değil.
Ömer Atalar: HDP'yi dayatma işi de artık bir noktaya geldi, bunu bırakmak lazım. HDP'nin yapması gereken özeleştiriler var. %10 alıyorsa bir sebebi var, %9,9 risk alıyorsa sebebi var. HDP'nn kiminle ittifak yapıp yapmayacağı konusunda Cemil Bayık söz söylüyorsa HDP bunu sorgulamalı. Bunu sorgulamadan CHP'nin, Saadet'in üzerine gitmek ahlaki değil. HDP önce PKK ile olan durumunu netleştirecek. İnsan hakları ve Kürt hakları savunucusu olarak bunu söylüyorum. HDP'yi dar bir HDP'li grupla sürekli %90'a dayatarak gideceğimiz bir yer yok. Dönüp HDP'nin kendini demokratikleştirmesi, listelerini kendi mekanizmaları dışında Kandil'den veya Öcalan'dan talimatların önünü kesmesi gerekiyor. Ben Çerkez'im. Selahattin Demirtaş'ı ziyaretimizde de sorduk. Türkiye'nin en büyük ikinci etnik grubu partinizde yok. Çerkezler halklarınız arasında yok. Burada eleştirilecek çok şey var ama mağduriyet nedeniyle yapılamıyor. Bu özeleştirileri yapacak mısınız?
İshak Kocabıyık: Biz özeleştirimizi çoktan yaptık. Kelimelerle, sizin duymak istediğiniz noktadan değil ama. Hakkari'de %90 oyu baskıyla mı alıyor? Diyarbakır'da 10 vekilden 9'unu alıyor. Sizin bu değerlendirmeleriniz içinde neden bu yer almıyor? Kandil'den talimat geliyor mu ben bilmiyorum. Ben öyle bir talimatla aday olmadım. HDP içinde Çerkez var mı, var. Eksikliğimiz vardır. Asıl mağduriyeti şuradan kuruyorsanız, HDP listelerini Kandil belirliyor diyorsanız doğru değil, yapmıyor. Kendi içinde kimsenin daha önce uygulamadığı demokratik bir işleyiş var. Parti örgütlenmesi, ilçe örgütleri diğer partilerinki gibi değil. Genel demokrasi sorunu tartışacaksak buradan tartışalım. 12 Eylül icadı siyasi partiler yasasını konuşalım. Aksi halde HDP için söylenen her şey boşta kalır. Ben HDP her şeyi iyi yapıyor demiyorum. Biz hata yapıyoruz, görüyorlar. Demek ki halk bizi takip ediyor, bu çok önemli.
Şebnem Aktolga: Geçen seçimlerde HDP, beden işçisini aday gösterdi, LGBTİ adayları oldu. Bu erken seçimden dolayı mı, geçen sefer ötekileştirilmiş insanların mecliste yer bulmaları için fırsat verilirken, bu sefer listelerde çok yer bulamadılar?
İshak Kocabıyık: Seçim komisyonunda ya da karar organında değilim. Söylediklerim ancak bildiklerimle sınırlı. Baskın seçim hali bizi çok sıkıştıran bir nokta. 600 kişilik bir liste yapacaksınız, bu liste barajı açmanızı sağlayacak, mücadelenizde işlevi olacak, temsiliyet sağlanacak. Burada hepsinin sağlandığını söylemek mümkün değil. LGBTİ bireyler açısından ya da seks işçileri açısından nerede nasıl gösterilmedi bilgim yok. Arkadaşlarımız kendileri aday oluyorlar, bir başvuru oldu ve alınmadılar mı bilmiyorum. Eğer olmadıysa orada eksikliğimiz var. Ya da kurumsal ilişki kurup aday gösterin denip, bir cevap gelmiş de partimiz değerlendirmedi mi, onu da bilmiyorum. Umuyorum ki önümüzdeki dönemlerde hem parti çalışmalarımızda hem de parti temsiliyet ilişkilerimizde daha organik bir bağ kurabiliriz. Bu zaten partimizin gene politikası, ötekiler üzerinden kendini var eden bir partinin böyle ötekileştirici bir tutum alması söz konusu değil.
Berk Esen: İktidar ve muhalefet partileri arasındaki eşitsizliğe değindim ama muhalefet partileri arasında da eşitsiz bir mücadele var. Bu da otoriter baskı ortamından kaynaklanıyor. Özellikle de Ak Parti hükümetinin iktidarını sürdürmek için belirlediği stratejiden kaynaklanıyor. Ak Parti'nin artık %50'yi göremeyeceğini anladıktan sonraki stratejisi muhalefeti bölmek. Bu bağlamda bazı partileri yanına çekmeye çalışıyor. MHP'de başarılı oldu ama Saadet Partisi'nde başarılı olamadı. Bazı partileri karşısına almaya çalışıyor ki sağ cepheyi bir araya getirsin. Kendisinden oy çalacağını düşündüğü partileri de tamamen göz ardı etmeye çalışıyor. İyi Parti ve Saadet Partisi gibi. Bazılarını da baskı altına almaya çalışıp bire bir saldırıyor, HDP gibi.
15-20 sene öncesinde kadar siyasi rejimlere demokratik ya da otoriter diye ayırıyorduk ancak geniş kategoriler bunlar. Siyaset biliminde belli kategorilerin başına belli sıfatlar getirip dar kategoriler oluşturuldu. Liberal demokrat, seçimsel demokrasi gibi. Kullandığım rekabetçi otoriterlik biraz buradan çıkıyor. Rejimin otoriter olduğu konusunda hiçbir tartışma yok. Bu rejim hiçbir yönüyle demokratik değil. Otoriter kategoride yer alıyor. Faşist ifadesi yanlış bir terim, faşist bir yönetimden geçmiyoruz. Rekabetçiler öğeler taşıyan otoriter bir rejim. Özelikle darbe teşebbüsünden sonra rekabetçi öğeler azalmaya başladı. Seçimin 2. tura geçebileceğinden bahsediyoruz. Faşist de bir şey değil. Muhalefet ne yapabilir böyle bir sistemde? Bir şekilde basın kapalı ve STK'lar baskı altında olduğu için kamuoyu önünde seçmene ulaşmak giderek zorlaşıyor. Toplumun kılcal damarlarına ulaşabilecek şekilde örgütün mobilize çalışacağı bir ortamda muhalefet tutunabilir. Toplantılarla, sokak kampanyaları ve ev ziyaretleriyle. Somut öneriler gerekiyor. İktidarı şu nedenle eleştiriyoruz, şunları yapacağız, daha iyi yapacağız, adaylarımızın şöyle tecrübeleri var denmesi gerekiyor. Yaratıcı kampanya çok önemli. Sosyal medyanın daha faal kullanılması gerekiyor, seçmenin ilgisini çekecek yaratıcı formüllerle gitmek gerekiyor. Kutuplaşmayı takip eden iktidarın aksine muhalefetin bu hataya düşmemesi gerekiyor. İttifak durumunu olumlu buluyorum bu açıdan. Muhalefet partileri asgari müştereklerde bir araya getirebilecek stratejik ittifakların kurulması gerekiyor. Bize düşen, kendi alanlarımızı, örgütlerimizi, kurumlarımızı korumamız. Rekabetçi alanları güçlendirme imkanımız olacak bu sayede. Despotik bulmuyorum bu yönetimi ama iktidarda kalmak için hem seçmen hem de işadamlarının belli kesimiyle karşılıklı bir bağlılık ağı oluşturmuş bir iktidarla karşı karşıyayız. Seçmene dağıtılan rant da bir rıza inşası. HDP konusunda da bir eleştirim var. Haklsınız, bu kadar baskı altındayken aday belirlemede hatalar yapılmış olabilir. PM seçiminde mesela hiçbir rekabet yok. Önseçim hiç yok, genel başkan adayı bile çıkamıyor. Ciddi bir mağduriyet nedeniyle bu eleştiriler gündeme getirilmiyor ama artık bu konudaki hataları kapatmak gerekiyor. Çünkü eleştirilere olanak sağlıyor.
Lütfi Gölpunar: Bu ortamda mevcut rejime faşizm demeyeceğiz de ne diyeceğiz?
Berk Esen: Otoriterleşme yok demiyorum ama buna faşizm diyeceksek, Nazi Almanyası'na ne diyeceğiz? Giderek terminolojide de bir enflasyon var. Seçim sonucunu kestirebiliyor muyuz? Bilmiyorsak hala rekabetçi bir ortam var demektir.
Milletvekillerinden 5'er dakikalık görüşler alındı.
İshak Kocabıyık: Siyaset bilimi açısından faşizm ve faşist demenin sıkıntılı bir hali var ama sıradan insan için öyle bir duygu var. Elinden gelse seçimleri kaldıracak. Bu bir duygu. HDP bir bileşenler partisi. Kimi bileşenimiz 3 ilde, kimi 50 ilde örgütlü. Bileşenlerimiz açısından bir eşitsizlik var. Önseçim bana göre tek başına demokratik değildir. Bu bileşenlerimizin bu niteliklerini, HDP'ye yaptıkları katkıyı dikkate alan bir ortak aklı oluşturamazsak, çok kötü sonuçlar çıkar buradan. HDP mümkün olabildiği ölçüde bu ortak aklı oluşturmuştur. HDP'nin listeleri kendi içinde bu kadar tartışılmıyor. HDP ile kurduğum ilişkiyi benim sıram belirlemiyor. Onu belirleyen benim HDP ile kurduğum gönül bağıdır. Büyük ölçüde tüm üyelerimiz için bu geçerlidir. Ekonomik sorun birkaç seneden beri var. Türkiye'nin 12 Eylül'den bu yana para politikasına dayalı bir ekonomik ilişkisi var, toplumu bu şekilde dizayn ediyor, bu çok tehlikeli. Üretim olmayacak, paranızın bir karşılığı olmayacak ama siz borsa, altın vs. ile devam edeceksiniz. Tıkandığınız noktada kamu mallarını satacaksınız. Bugün yapılan bu. Dolar faiz ilişkisinde de yapılana anlam vermek zor. Ekonominin önümüzdeki günlerde bu ilişki üzerinden sürdürülürse geri dönülemez noktada olacağını düşünüyorum. Bu iktidar düşerse faiz ve dolar da düşer, ekonominin ateşi de düşer.
Mahmut Konuk: Ekonomi yağma ve talan ekonomisi. Osmanlı'dan devralma bir özelliktir. Başka ülkelerden üretilmiş değerleri getirip çalarak kullandığı bir yapıdır. Bugün de benzer bir şey var. Kapitalizm, fabrikalar, işçi sınıfı var. Siyasal iktidarı elinde bulunduran güç istediğini yapıyor. Her iktidar her dönemde kendi zenginlerini üretti. Ama bu iktidar buna tüy dikti. Üretime dayalı bir ekonomi yok. 97 yıllık tarihteki üretim araçlarının büyük bölümü 47 milyar dolara satıldı bitti. Şimdi Afrin'den, Kuzey Irak'tan bir şey koparır mıyım diye bakılıyor. Siyasal sistemi de Hitler'e benzemiyor. Çünkü Hitler 1. Dünya Savaşı sonrası yenilgiyi yaşamış, 2. Dünya Savaşı'nda sömürge paylaşımı içine yeniden giren güçlü emperyalist bir diktatördür. Erdoğan ise öyle değil. O dönemin emperyalist güçleri arasındaki çelişkilerden yararlanarak sınırlarını genişletmeye çalışan İttihat Terakkicilerle kıyaslanabilir. Birlikte yaşadığı halkları ve onların başka bölgelerdeki uzantılarını yok etmeye dönük fetişçi bir zihniyet var iktidarda.
Gülşah Deniz Atalar: Biz sokak sokak geziyoruz. Listenin başı sonu gibi bir şey söz konusu değil. Bölgemizdeki 12 aday da hepimiz 1. sıradaymışız gibi çalışıyoruz. Sokakta karşılaştığımız şey şu; insanlar A Haber izliyorlar, CHP iktidara seçilirse köprülerin yıkılacağını, Muharrem İnce seçilirse sarayı yıkacağı haberleri var. Bu insanların fikrini şu anda değiştirmemiz mümkün değil. Onların yaşadığı Türkiye ile bizim yaşadığımız Türkiye çok ayrı yerler. Medyadaki tekeli kaldırmadığımız sürece, medyanın iktidara yakın bir şekilde yarattığı tahribatı düzeltmemiz mümkün değil. Hukukun üstünlüğünün olmadığı bir ülkede ekonominin düzelmesi de mümkün değil. Hukukun üstünlüğü geri geldiğinde zaten her şey kendi kendine biraz düzelecektir çünkü OHAL'in olduğu bir ülkede hiçbir yabancı yatırımın güvenliğini sağlayamazsınız. En çok para kazanan %5'lik kesim ile en yoksul %5'lik kesim arasında 24 kat fark var. Hal böyleyken onlar zaten bu ekonomiyi değiştirmek istemezler. Hukukun üstünlüğünün tek başına gelmesi tek başına yeterli değil ve zaten nasıl geri getireceğiz? Bunu yaparken mutlaka parlamenter sisteme geri dönüş gerekiyor. Parlamenter sistemle beraber kuvvetler ayrılığı da geldiği zaman yargı yasamayı ve yargıyı denetleyebiliyorsa o zaman ancak ekonomi düzelebilir. Umarım seçimler ikinci tura kalır ve muhalefetin ikinci tura kaldığı bir 25 Haziran seçimine uyanırız.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
Sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu