Yer: Cezayir Restaurant
Tarih: 09.06.2013
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler
1. Sağlık ve Hasta Hakları Platformu (Mustafa Sütlaş)
2. Munzur Koruma Kurulu (Hasan Şen)
3. Şeffaflık Derneği (Pelin Erdoğan)
4. ASDER (Gürcan Onat)
5. Liberal Avrupa Derneği (Hüsnü Adalı)
6. Alevi Vakıfları Federasyonu (Doğan Bermek)
7. Taksim Gezi Parkı Dermeği (Bülent Müftüoğlu)
8. Düşünce Suçuna Karşı Girişim (Yakup Kadri Karabacak)
9. Liberal Demokrasi Hareketi Derneği (Feyza Geçmen)
10. Taksim Platformu (Korhan Gümüş)
b. Meslek Odaları Yok
c. Sendikalar Yok
Katılan Milletvekilleri: Yok
Katılan Siyasiler:
1.Demokratik Özgürlük Hareketi (Mahmut Sürmeli)
2.Hak-Par (M. Ali Erdoğan)
3.Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Ümit Şahin)
Moderatör: Şanar Yurdatapan
Diğer Katılımcılar:
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 11 izleyici/gözlemci katıldı.
Medya:
1. Açık Radyo
2. Zaman Gazetesi
Konu: Gezi Parkı Olayları, Gösteri Hakkı, Toplumun Kararlara Katılımı
KONUŞULANLAR:
Ümit Şahin: Topçu Kışlası’na karşı, iki senedir mücadele veriliyor. Bu yeni çıkmış bir olay değil. Olayın bu hale gelmesinin nedeni, yayalaştırma çalışmaları sırasında Gezi Parkı duvarının yıkılıp ağaçların sökülmesiydi.
İstenilen şey, Taksim Gezi Parkının, park olarak kalması. Hükümet bu talebi kamuoyuna yanlış yansıtmak için “AVM yapmıyoruz AVM nereden çıktı” gibi sözler söyledi. Kışla kararından dönülmediği sürece bu eylem bitmeyecek.
Bu mücadele demokrasi ve ekoloji mücadelesidir. Ak Parti hükümeti son yıllarda kalkınma adı altında doğaya karşı saldırı başlatmıştır. Sinop nükleer santrali, üçüncü köprü temeli, üçüncü havaalanı ve Gezi Parkının yok edilmeye çalışılması aynı hafta içine sıkıştırılmıştır. Bütün bunlar, insanlara sorulmadan katılımcı demokrasinin “d”si olmadan yapıldı. İnsanlar bu kadar saldırıya dayanamadılar artık. Anadolu’nun her yerinde süren ekoloji mücadelelerin bu hareketle güç alacağını düşünüyorum.
Özcan Arslan: Bu işin demokratik yollarla halledilmesi lazım. Farklı gruplar, herhangi bir siyasi amaç gütmeden bir araya geldiler ancak bu bir araya gelmeler harçsız bir duvara benziyor. Bu duvar yükseldikçe her an yıkılabilir. Bu sorun sandıkta biter, demokrasiyle biter.
Türkiye’nin siyasal rejimi, diktatörler üretmeye müsait bir rejim. Türkiye’de halk tarafından kurulmuş herhangi bir parti yok. Bütün kurulan partiler lider partisidir. O bakımdan örgütsüz bir şekilde başlayan bu halk hareketinin, örgütlenerek bir parti kurması gerekiyor. Ancak bu partinin herhangi bir siyasi çizgisi olmadan bir kurucu meclis niteliğinde olup lider dahi olmadan -parti kurulduktan sonra kendine lider değil bir başkan bir sözcü seçerek- ve bütün diğer partilerden oy toplama yönünde hareket ederek seçimi kazanmaya yönelmeli. Kazandıktan sonra mevcut anti demokratik rejimi yıkarak, halkın anayasasını yapmalı. Görevini tamamladıktan sonra da kendini fes etmeli.
Korhan Gümüş: Bir devrim gerçekleşiyor. İki tane dünya var. Bir tarafta neo-klasik kutuplaşma içine çekmeye çalışan bir dünya var, Erdoğan baş temsilcisi. Hala kışla yapmak için ısrar ediyor. Ama diğer tarafta da siyasetçilerin bu şişmiş egolarına, zenginliklerine, lüks arabalarına mesafeli duran hayvan haklarına saygılı, çevreye saygılı yeni bir dünya gelişiyor. Bu iki dünya birbiriyle sürtüşüyor. Şu an Ak Partinin içinde de devrim oluyor. Orada da bu iki dünya sürtüşüyor gibi geliyor bana. Böyle bakarsak bu gençliği bastırmaya çalışacaklarından emin olabiliriz. Türkiye’nin hukuk devleti olmasını sağlayacak bir devrim yaşandı.
Yakup Kadri Karabacak: AKP’ni on yıldır iktidarda tutan galiba Türkiye’nin değişim isteği idi. Bazıların ifadesiyle askeri vesayete karşı yürüttüğü mücadeleydi. Bu mücadele toplumun büyük bir kısmı tarafından teveccüh gördü. Bu yaşanan olaylar da değişim isteğinin sonucudur.
Dünün iktidar sahiplerinin argümanlarıyla topluma seslendiğinizde toplum elbette hesap sorma arayışına girecek.
Buradan çıkması gereken en önemli sonuç iktidar kim olursa olsun Türkiye’nin eskisi gibi idare edilemeyeceğidir.
Medya, Gezi Parkı meselesinde sınıfta kaldı. Tabi ki bu da ilk değildi. Bunun ilk kırılması Uludere’de yaşandı, sosyal medya bu durumu saklanamaz hale getirdi.
Başbakan, sosyal medyanın “kendisi açısından” çok hayırlı bir iş olmadığına böylelikle karar vermiş oldu.
Mehmet Erdoğan: Gezi Parkı olaylarının hedefinden saptırılacağı endişesi yaşıyorum.
Mahmut Sürmeli: Anti-demokratik zihniyete karşı -herkesin kendi alanından- bu hareket bir özgürlük hareketi olarak adlandırılabilir. Bu harekette, asla yan yana olamayacağını düşündüğümüz gruplar bir aradaydılar. Bu toplumu hiç kimse artık benim demokrasi anlayışım budur diyerek zorbalıkla, baskıyla yönetemeyecek.
Bu olayda sokağa çıkan veya bu olaylara bir biçimde tanık olanlar insanlar artık Kürtleri daha iyi anlayacaklar diye düşünüyorum. Bu şiddet Kürtlere uygulanırken, teröristlere yapılıyordu, aynı şiddeti bu devlet elinde Türk bayraklarıyla yürüyenlere uygulamakta bir sakınca görmedi. Çünkü egemen zihniyet, kendi egemenliğine karşı çıkan her şeyin karşısında.
Gürcan Onat: Biz katılımcı demokrasi istiyoruz. Eğer iktidar, bir bölgede bir icraat yapacaksa o bölgede yaşayan halka sormalı.
İktidar körlüğü denen bir şey var ve şu anda onu görüyoruz. İktidara gelen insanlar ne yazık ki o kibri taşıyorlar. İlk gün olan olaylarda bizler devleti suçladık. Şu an geldiğimiz nokta da ben işin içinden çıkamıyorum.
Doğan Bermek: Hadisenin tek başına bir gezi olayı olduğunu düşünmüyorum. Birçok olay birikmiştir, birikmiş olan olayların tamamına gösterilen bir tepkidir. Bunun Türkiye’de ki uzunca bir süreden beri gelişmekte olan, insanların yaşamına adeta saygısız ve baskıcı bir biçimde müdahale etmeye çalışan bir dünya görüşünün yarattığı tepkiler olduğunu düşünüyorum. Kürtajı, ceza yasasını, dört artı dördü düşünün. İfade özgürlüğü karşılık bulmadıkça ifade özgürlüğünün bir faydası olmuyor. Türkiye’de böyle sahte bir ifade özgürlüğü var. Hükümet, ısrarlı bir şekilde toplumun hayatını kendi istediği bir biçimde değiştirmeye çalıştı.
Bu harekette birçok kurum ve siyasi kurum bu işin içinde nasıl yer bulabilirim kendimi nasıl eklemlerim diye uğraşıyor olabilir.
Burada paylaşılan bir ahlaksızlıktan söz edemeyiz, paylaşılan taleplerden söz edebiliriz. Başbakan siz ne yarsanız yapın ben oraya AVM yapacağım diyerek gitti, Kuzey Afrika gezisine. Böyle bir cevabın tepkisi de böyle olabilir. Çocuklar hareketi temiz ve ahlaklı tutmak konusunda çok bilinçli davranılıyor, saldırgan olmamaya çok gayret ediyorlar. Bu nedenle daha fazla sertlik işlemiyor. Belki bir diyalogun açılmasının tam zamanı.
Buraya siyasi bir etiket takmaya çalışmanın, yabancı veya yerli odakların denetiminde falan gibi şeylerin doğru olduğuna inanmıyorum. Bunu yapanlar yanıldıklarını bir süre sonra fark edecekler.
Yakup Kadri Karabacak: Aciliyetli olarak yurttaşların karar alma süreçlerine katılım noktasında idari yapıda ne gibi değişiklikler yapılmalı?
Ümit Şahin: Her türlü konuda o yapıdan, o inşaattan, o yatırımdan etkilenecek olan yerel halkın öncelikle doğru bilgilendirilmesi, taksim kışlasında yapıldığı gibi manipülasyonların yapılmaması her aşamanın şeffaf olarak yürütülmesi en son noktada da eğer ciddi bir görüş ayrılığı görülüyorsa o zaman yerel referanduma gidilmesi. Hükümetin yapmaya çalıştığı şey konuyu ulusal referanduma götürmeye çalışmak. Anayasada yerel referandum tanımlanmış değil dolayısıyla bunu ulusal referanduma taşımak meseleyi bir güven oylamasına çevirmek.
Meseleyi taksim kışlasından çıkarmak demektir. Bu savunulacak bir şey değil. Burada bizim savunabileceğimiz şey, yerel meclislerle vs bütün bilgilendirme süreçlerini açmak, yeni anayasayla yönetimin adem-i merkezileştirilmesi, yerel referandumunda mümkün hale getirilmesi.
Korhan Gümüş: Yukarıdan karar alınıyor ona uygun olarak da tamamen bağımlı bir süreç içinde uygulama gerçekleşiyor. Biz bu uygulama aşamasına itiraz ediyoruz. Kamu otoritesinin yaptığı hatayı geri almasını istiyoruz.
Hüsnü Adalı: Katılımcı demokrasi nedir?
Ümit Şahin: Post-modern siyaset devrinde bir takım yeni kavramlar ortaya çıktı. Orada paydaş diye bir kavram var. Özellikle Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’de yürütülen projelerde çok sık karşımıza çıkıyor. Bütün yapılan işlerde paydaşlar var. Gezi Parkı direnişinin paydaşlarını söyleyecek olursak ilk olarak Taksim çevresinde yaşayanlar, daha sonra Beyoğlu ve İstanbul’da yaşayan insanlar paydaş, onun dışında bunların kurdukları sivil toplum örgütleri, odalar, sendikalar vs. Şuanda gezi parkını işgal edenler bu işin paydaşları.
Katılımcı demokrasi seçilen kişilerin, seçilen meclislerin bütün toplumdaki en alt seviyeye kadar bütün paydaşlarla konuyu diyalog içerisinde ele aldıkları yöntemin ismidir. Bunu hiç yapmadığınız zaman sonuç Gezi Parkı olur.
09.06.2013 İstanbul kMM Toplantı Tutanağı
previous post