YER: Muş Belediyesi Toplantı Salonu
TARİH:09-05.2015
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/TEMA Vakfı Muş Temsilcisi (İhsan Aytemiş- Başkan)
2/Muş Kadın Çatısı Derneği (Nurcan Çetinbaş)
3/Alman Kültür Derneği (Remzi Erdoğan-Başkan)
4/Yeşil-Der ( Kasım Sığınç )
5/İHD Muş Şubesi (Mehmet Işık- Yön. Kur. Üyesi)
6/Genç Birikim Derneği ( Serkan Demir- Yön. Kur. Başk.)
7/Miskader ( Mustafa Sinecem- Başkan)
8/Muş Kalkındırma Derneği ( Musa Özün-Başkan)
9/Hayder Ermeni Temsilcisi ( Armen Aktaş )
10/Sevgi Engelliler Derneği (Melek Akbaş- Yön. Kur. )
11/Sevgi Engelliler Derneği ( Turgut Korkmaz-Başkan)
12/Kadın Girişimciler (Fatma Taş-Yön. Kur. )
13/İHH ( Mithat Aykan- Muş Temsilcisi)
14/ASKF (Keml Türkan-Başkan)
15/Muhtarlar Derneği (Turan Süme-Başkan)
16/TEMA Vakfı ( İhsan Aytemiş-Muş Temsilcisi)
17/Tüketici Derneği (Sabahattin Karadağ-Başkan)
18/Sevgi Engelliler Derneği (Enise Keskeç-Yön. Kur.)
19/Futbol Antrönerleri Derneği (Alpaslan Has-Başkan)
MESLEK ODALARI
1/Şöförler Odası ( Salih Kılıç-Başkan)
2 SENDİKALAR
1/Tes-İş ( Ramazan Erdenci- Başkan)
2/Öz-İş Güvenlik Sendikası Muş Şubesi ( Fatma Aktı-Başkan)
3/Fikret Sancar Türk İş Sendikası ( Fikret Sancar-Başkan)
4/Eğitim İlke-Sen (Doğan Özlük-Muş Temsilcisi)
5/Bayındır-Sen ( Erkan Asya-Temsilci)
6/Yapıyol-Sen (Sırrı Söylemez-Muş Temsilcisi)
7/HDP İl Yöneticisi ( Mehmet Şeker)
8/Tabip Odası Sendikası (Fikret Aydın-Yön. Kur.)
9/SES Sendikası (Ahmet Baran-Yön. Kur)
GOZLEMCİLER 1 / Adı Soyadı (Partisi – Görevi)
1/ HDP Millet Vekili Adayı ( Ahmet yıldırım)
2/CHP Millet Vekili Adayı ( Şemsettin Onuler)
3/CHP Millet Vekili Adayı ( Ali Haydar Fırat)
4/ Demokratik Bölgeler Partisi ( Metin Öter-Meclis Üyesi)
5/ Demokratik Bölgeler Partisi (Zafer Yıldız –Yöneticisi)
6/HDP Eşbaşkanı (Abdurahman Çapın)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / Muş Belediye Başkanı Feyat Asya
MESAJ YOLLAYANLAR
1/ Milletvekilinin Adı Soyadı (Partisi)
MEDYA
1 / Adnan Doğru
MODERATÖR
Nurcan Çetinbaş Sosyal Çalışmacı Muş Kadın Çatısı Derneği
KONULAR
GENEL KONU: Partilerin Seçim Beyannamesi
YEREL KONU: 10 İstek
KONUŞULANLAR
1/Kemal Türkan: Umarım seçimler huzurlu bir şekilde sonlanır.. Şunu demek istiyorum; bizler bize yakın olanın yanındayız. Bizim dünya görüşümüz, ideolojimiz neyse ikinci planda kalır. Öncelikle biz temsil ettiğimiz kitlenin haklarını takip ediyoruz. Bize kim yakınsa biz de ona yakınız. Bildiğiniz gibi özelleştirmelerin, mağdur edilen işçilerin, taşeron işçilerinin bunun yanında kiralık işçilik sistemi, işsizlerin sorunları ve ülkedeki gelir dağılımındaki adaletsizlik … Uluslararası bir sayı var, biliyorsunuz GB sayısı (üst gelir ile alt gelir arasındaki mukayese) burada Türkiye'nin kötü durumda. Özelleştirmelerde ailesini kaybeden, ailesi dahil dağılan aileler var, intihar edenler var, bunun dışında sağlıklarından olan işçiler var. Ama maalesef geçen bir toplantı vardı Kültür Merkezi'nde, orada bile valimiz diyor ki bizim şeker fabrikalarını kısa sürede özelleştirmemiz lazım. Peki kimler alıyor? Bir şeker fabrikamız satılmıştı 35 trilyona, ambarımızda 10 trilyonluk şeker vardı. Sonradan bir arsası 50 trilyona satıldı. Bir sürü yeni yeni holdingler türedi ama bunun yanında bir sürü işsizler var, bunun yanında dediğim gibi ailesini kaybedip de aile düzeni bozulan var. Biz bunları vekillerimize ileteceğiz inşallah, muhalefetteki vekillerimize de iktidardakilerine de. Tabi hiç kimse. Biz zaten şu partinin iktidarını demiyoruz. Dediğim gibi biz eşit mesafedeyiz ama kim işçinin, emekçinin yanındaysa biz de onun yanında olacağız, bunu açıkça belirtmek lazım. Toplumda aslında her adayı isterim ki herkes kucaklasın aynı değeri versin ama sandığa geldikten sonra herkes demokratik hakkını kullansın. Hepinize başarılar diliyorum. Allah hayırlı etsin. Önemli olan ağız tadıyla bir seçim olsun fakat şu da var; bazen televizyonlarda izliyoruz, bizim liderlerimiz biraz daha agresifler. Şu an halk barışı daha çok destekliyor. İsteseler de istemeseler de halk herhalde barışı yaptıracak. Gerçek güç de halktır ama eğer barışımız olduktan sonra da bu gelir dağılımındaki adaletsizlik devam ederse bu sefer sosyal patlamalara gebedir ülke. Ortaçağ Avrupası'nın köylüler, zenginler, fakirler sınıfı oluşacak, zaten oluşmuş şu durumda. Bu tür sıkıntılarımız olacak. Artık kime nasip olur, biz sıkıntılarımızı gider anlatırız, cevap isteriz. Tekrar teşekkür ediyorum. Ben biraz erken ayrılacağım, yolcuyum, özür dileyerek. Bir süre kalacağım, sonra gideceğim. Teşekkür ederim.
2/Mehmet IŞIK: Ben de adayları selamlıyorum, başarılar dilerim. STK başkanları ve temsilcilerini de selamlıyorum. Ben partilerin seçim beyannamelerine falan girmeyeceğim. Şimdi Türkiye'de sorunları tartışmak lazım. En büyük sorunumuz Kürt sorunu ve demokratikleşme sorunu. Türkiye'de bu sorunlar halledilmediği süre içerisinde seçim beyannameleri bana göre boştur. Bugün Kürt sorunu süre içerisinde demokrasi, insan hakları normlara göre zindanlarda şu anda 287 tutuklu mahpuz ve hastalarımız bulunmaktadır. Bu hastalarımızın tümü kanser, çok raporlu. Doktor raporu olmasına rağmen hükümet tarafından bu tutuklu mahpuz hastalara herhangi bir yaklaşım söz konusu değildir. Sorunlar o kadar çok ki; demokratikleşme olmadığı zaman beyannameler bana çok basit geliyor. Bugün Kürt sorunu var. Onun ilk etapta çözülme zorunluluğu var. Onun çözülmediği süre içerisinde gerçekten ekonomiden bahsetmek, insan haklarından bahsetmek benim bireysel ve kurumsal görüşümdür. Zor… Ama buraya gelirken de gerçekten de partilerin seçim beyannamelerine de göz attım ve HDP' nin dışında hiçbir partide demokratikleşme ve Kürt sorunu denilen bir kavramı bulamadım. Yıllardır, kırk yıldır bir savaş var. Bu savaşın sayesinde milyonlarca dolar savaşa gitmiştir. Bunun halledilmesi konusunda ancak bizler belirli bir mesafeyi kat edebiliriz. Buna bağlı ekonomi, beraber çalıştığın iş arkadaşları, emekçilerin sorununun tamamı Kürt sorununa bağlıdır. Bu Kürt sorunu Türkiye'de çözülmek zorunda, çözülmeli. Yoksa biz hiçbir yere varamayız. Yıllardır çözülmeyen bir sorunu, biz çözmek zorundayız. Barış diyoruz. 2013'te sayın Öcalan'ın Amed Nevruz'unda yaptığı deklere sonucunda bugüne kadar AKP hükümetinden herhangi bir adım atılmış değildir. Bu adımların sağlıklı yürümesi için bizler STK temsilcileri ve başkanları olarak biz gerçekten bunun savunucusu, lokomotifi ve beraber hareket etme zorunluluğundayız ki bazı şeyler ortaya çıksın. Ben şu anda bunları dile getirdim. Tabi daha sonra bana yer verilirse tekrar devam edeceğim. Selamlar…
3/Ahmet BARAN: Merhaba. Tüm katılımcı arkadaşları saygıyla selamlıyorum. Hali hazırda gündemdeki memur sorunlarından bahsedip bunun yanı sıra bildiğimiz başlıca sağlık sorunlarımızı da dile getirmek istiyorum. Hepinizin malumuncadır belki, tarihimizde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde memurlar ilk defa enflasyon farkı almadılar. Muş Devlet Hastanesi'ne yönetici gönderiyorsunuz Ankara merkezli ve buradan, bu merkezden para kazanmasın istiyorsunuz. Para kazanmayı nasıl yaparsınız: Masrafları azaltırsınız, çalışan sayısını azaltırsınız, kârı arttırırsızın. Gerçekten bu bahsettiğim şey, yani bir iş yerinden bahsetmiyorum, bu hastanede var olan sistemden bahsediyorum. İşte bu da nasıl sonuçlar doğuruyor: Çok fazla tahlil istemek zorunda kalıyoruz, çok fazla görüntüleme yöntemi kullanmak zorunda kalıyoruz vb. birçok şey yapıyoruz. Bu sağlık politikasının getirdiği sonuçlar: Aşırı ölümleri arttırıyor, gereksiz tahlilleri arttırıyor. Bu, hastane için böyledir. Bir de genel sağlık politikası: İşçi sağlığı ile ilgili özellikle söylemek istiyorum. Ocak ayından beri sürekli görüyoruz zaten, her ay belli bir sayıda işçi sürekli ölüyor. Günde ortalama 3 ya da 4 işçinin yaralandığı ve ortalama 1 ya da 2'sinin de yaşamını yitirdiğini görüyoruz. Buna kesinlikle bir çözüm geliştirilmesi gerektiğini söylüyorum. İkinci bir şey; bahsettikleri ''Sağlıkta Devrim''. Şu an burada ve muhatabım olmalarını isterdim. Sayın Cumhurbaşkanı ''Sağlıkta Devrim'' diye bir tabir kullanıyorlar. Şimdi de Başbakan kullanıyor. Devrimden kastının ne olduğunu soracaktım onlara. Siz devrimi nasıl görüyorsunuz ? Biz burada bir devrim göremiyoruz. Çünkü çocuk ölümleri sayısında ciddi bir artış var, anne ölüm sayısında çok fazla bir artış var, işçi ölüm sayısında çok fazla artış var. Muhalefet Partilerinin bunları tekrar mecliste inşallah gündeme getirmelerini talep ediyorum. Çok teşekkür ederim.
4/İhsan AYTEMİŞ: Değerli katılımcıları saygıyla selamlıyorum. Bütün STK temsilcileri arkadaşlarımı da saygıyla selamlıyorum. TEMA Vakfı Şube Başkanı olduğumdan dolayı konuya doğadan girmek istiyorum. Partilerimizin hangilerinin seçim beyannamesinde acaba doğayı koruma, ekolojik dengeyi koruma, insan yaşamını kendi istekleri doğrultusunda değil ama doğanın varlığına göre kurgulamış olduğunu da, tabi beyannameyi okumadım ama olup olmadığını sormak istiyorum öncelikle. Çünkü doğadaki ve diğer bütün canlı varlıkların yaratılış sebebi insanoğlunun yaşamı içindir. Eğer insanoğlu yaşamak istiyorsa; öncelikle yaşatmalıdır. Yaşatmadan yaşama şansımızın olmadığını da biliyoruz. Bu ülkede eğer kalıcı barış olmazsa bizim doğadaki varlıklarımızdan da mevcut, yanı başımızdaki insanların varlıklarından da hiçbir kıymet, hiçbir lezzet, hiçbir tat alamayacağız. Onun için her şeyin temel noktasında kalıcı barışın olduğunu görüyoruz. Çünkü biz bu bölgede yaşadığımız ve benim de bildiğim gibi bunları söylemek de istiyoruz. Yani bunların olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Diğer taraftan şöyle bir şey var; bizim gerçeklerimiz nedir? Bizim gerçeklerimiz; farklılıklarımızdır, renklerimizdir. Bugün yine doğadan söyleyeyim: Doğaya baktığımız zaman doğada binlerce çeşitli canlı varlıkları görüyoruz. Yüzlerce, binlerce bitki çeşidini görüyoruz. Rengarenk, farklı farklı… Ama bunların hep beraber yaşadığını ve büyüdüğünü gördüğümüzde doğanın ne kadar güzel olduğunu, doğanın ne kadar güç olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bizim ülkemizde de siyaset arenasında şu anda yer alan gerek muhalefet olsun gerek hükümet olsun bizim gerçeklerimizi lütfen görmelerini istiyoruz. Görsünler ve bu gerçekleri görmeseler gerçeğimize ters düşmüş olacaklar. Biz gerçeğimizi görmek zorundayız. Onun için bu kalıcı barışın mutlaka olmasını istiyorsak meclisimizin renkli olması gerekiyor. Meclisimize, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne her rengin, her görüşün ve her zihniyeti temsil eden kesimin gitmesi gerekiyor. Şahsen şunu belirtmek istiyorum ki aksini iddia edersek gerçeğimizle çelişmiş olacağız. Onun için gerçeğimizle paralel bir siyasetin yapılmasının öngörülmesini istiyoruz. Bu konuda aday adaylarına ve katılımcı arkadaşlara tekrar selamlıyorum, saygılar sunarım. Teşekkür ederim.
5/Kasım Sığınç: dakika: Arkadaşlar şimdiye kadar gerek yerel gerekse ulusal ölçekli sorunları dile getiriyorlar. şu ana kadar ortaya çıkan sorunlar mevcut siyasi sorunlar iktidarla alakalı sorunlar. Çünkü 1,5 veya 2 yıllık bir iktidarla karşı karşıya değiliz. Çok partili sistemin en uzun soluklu iktidarıdır. Yönteme ilişkin bir iki cümleyle bağlamak istiyorum. Her türlü eleştiriye açığız ve kendi partim adına söylüyorum ki hiçbir eleştirirlerini biz buradayız diye zerre esirgemesinler. Şurada şöyle bir problem var: Şimdiye kadar hep açığa çıkmış yılların birikimi olan sorunlar dile getirildiği için bakın ben aday demiyorum, iktidar partisi milletvekillerinin burada olması gerekirdi, aday değil veya aday arkadaşlar burada olsaydı en azından şimdiye kadar mevcut iktidarın yaptıklarını nasıl gördüler? Şayet 7 Haziran'dan sonra tekrar iktidar olabileceklerse bunu nasıl giderecekler?
6/Doğan ÖZLÜK: Öncelikle olumlu birkaç noktayla başlamak isterim. Şu atmosferde, şu durumda bir araya gelebilme hem seçim atmosferini hem Türkiye'nin içinde bulunduğu, bana göre, olumsuz kutuplaşma ortamında bir araya gelebilmek çok önemli bir şey , farklılığımıza rağmen ve bu Türkiye'de Muş gibi birkaç ile has bir durumdur. Bir parantez açmama müsaade edin. Ben de Mardinliyim. Muş ile Mardin bazı açılardan benzerler. Biraz mesela devletçi bir yapıları var illerin. Bu olumsuz ama şu ortam gibi olumlu yönleri vardır. Sağcısı da solcusu da bilmem şusu busu da çok fazla uçlarda değil, ortalardadırlar, daha yakın bir araya gelebiliyorlar. Bu onun olumlu bir boyutu olabilir. O yüzden bunun tabanını bence iyice beslemek gerek diye düşünüyorum. Şu anda ben Türkiye'de, yani ben Türkiye geneline konuşuyorum ama bütün illeri ve bölgeleri de doğrudan ilgilendiriyor, 3 büyük sorun görüyorum. 1) Kutuplaşma sorunumuz var, had safhada. Kürt sorunu ve barış süreci bağlamında bütün hak, adalet, özgürlük sorunları var, çok temelde. Bir de emek ve adalet sorunu var. Bunlara kısaca değinmek istiyorum. Rekabet ve farklılık doğal bir şeydir, kaçınılmaz bir şeydir ve gereklidir fakat bu rekabet ve farklılığı çatışma ve düşmanlığa dönüştürürsek bu çok büyük bir sorundur. Yani bir toplumun sahip olabileceği en büyük potansiyeli darmadağın etmektir. Ama böyle bir sorunla karşı karşıyayız. Bunu iktidarın en yetkili organları da zaman zaman itiraf ettiler, söylediler, muhalefet de söylüyor, biz de görüyoruz bunu. Zaten bu, görülmeyen bir şey değil. Çünkü tabana da yansıyor. Fakat bu kutuplaşmanın bana göre olumlu bir yanı var. Tabandan değil tavandan kaynaklanıyor daha çok. Yani tavanda mecliste, üst düzeyde çok düzeysiz bir kavga var, çok düzeysiz bir rekabetleşme var, bunun tabana yansımaları var. Ama tabanda ben öyle bir şey görmüyorum. Kürdistan'dayız, burada yaşıyoruz. Benim buradaki bütün toplumsal kesimlerle çok yakın gidiş gelişlerim, izlenimlerim ve gözlemlerim var. Dindar kesimlerle, seküler kesimlerle, siyasi olarak partiler, HDP, HÜDA PAR çevresi vs. hepsiyle, İslami Sivil Toplum Kuruluşları . Özellikle Kürt sorunu bağlamında ben bu sorunun çözümüne ve ortaklaşmaya dair % 80-90 oranında hiç bir sorun görmüyorum. Çünkü bu yapıların tamamının tabanı % 80-90 geleneksel ve birbirinden habersizdir. Çünkü örülmüş, görünmeyen bir duvar var arada. Yani bu masalar pek olmuyor, sık olmuyor. Mesela Kürt sorunu bağlamında yüzlerce sempozyum, program, kongre vs. düzenleniyor fakat her grup kendisi yapıyor. Gruplar birlikte yapmıyor. Toplumsal kesimler birlikte organize etmiyorlar. O yüzden bu ortaklaşmayı muhakkak arttırmak gerekir diye düşünüyorum. Kürtlerin iç barışı Kürtlerin devlet ile barışından şu aşama itibariyle çok daha önemlidir. Çünkü Kürtlerin devletle barışı belli bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır ve bu saatten sonra dönüşü yok gibi geliyor bana, çok kötü iniş çıkışlarla birlikte. Çünkü Allah korusun geriye bir dönüş olacaksa bu çok berbat bir şekilde olur. Bu saatten sonra tahmin ediyorum kimse bunu göze almaz, alamaz ama Kürtlerin iç barışı işte bu Kürt sorununda barışı istemeyen herkes, Kürtlerin iç barışındaki o karın ağrısına vuracaktır, oradaki yaraları kaşımaya çalışacaktır. O yüzden Kürtlerin seküler, dindar vs. bütün toplumların iç barışına dair çok ciddi somut adımlar ve eylemlikler olmak zorunda diye düşünüyorum. Şimdi emek, adalet sorunu çok açık ve ortada. Bir kalkınmadan bahsediyoruz, bir büyümeden bahsediyoruz, bir büyük ekonomilerden bahsediyoruz. Ben buna da inanmıyorum ama bunu varsayalım, kabul edelim. Bu gerçekten tavanda olan bir şeydir., tabana yansıyan bir şey yok. Yani sınıfsal uçurumlar çok ortada. Şu anlamda bir şeyden bahsedebiliriz: Evet mevcut hükümet 2001 kriziyle yahut kendinden önceki hükümetlerle kıyaslandığında bazı açılardan çok daha iyi olabilir ama biz artık bu ölçüye mahkum olmak zorunda değiliz; toplum artık buna mahkum olmak zorunda değil. Kıyas ve mihenk taşı artık o olmamalı; gerçekten adalet olmalı, gerçekten olması gereken olmalı. Yani milyonlarca asgari ücret, üretilen bir taşeron sistemi var. Vardı, çok zayıftı, cılızdı fakat bu iş genişletildi, büyütüldü, üretildi, kamuya da getirildi ve bir modern kölelik statüsünde çalışan milyonlarca insan var, sınıfsal uçurum had safhada. Her sene hem sermayedarların sayısı artıyor hem sermayedarların servetleri kat kat artıyor. Açlık, yoksulluk, yolsuzluk vs. sorunları bu soruna hakkıyla ama sembolik olarak değil, yapmacık olarak değil, siyasi olarak değil, konjektürel olarak değil; sahici ve kalıcı bir şekilde değinen her kim olursa olsun, hangi parti olursa olsun mutlaka kazanacaktır. Çünkü bu gerçekten en temel sorunlardan biridir. Hem biz sivil toplum olarak iktidarları ve partilerine ayna tutmaya çalışan bizlere hem de bütün partilere, gerek iktidar gerek muhalefet partilerine, şöyle bir tavsiyede bulunmak isterim: Her türlü itirazı güzelce önemsemek. Biz şöyle bir hale geldik bu kutuplaştırmanın etkisiyle: Eleştireni şeytanlaştırıyoruz. Böyle bir hale geldik. Ayna tutanı düşmanlaştırıyoruz. Bu hale geldik. Oysa ben mesela çevremde çok muhalif bir insan olarak biliniyorum. Vallahi babamın katili dahi olsa hiç kimsenin canının yanmasını arzu etmem. Muhalefetim bu çerçevededir ama. İsterim ki iyi bir şey olsun. Yanlış olmak ayrı bir şeydir, isabetsizlik ayrı bir şeydir fakat bu iyi niyeti görmek zorundayız. O yüzden hepimizin kendimize dönük özeleştiri ve ayna tutma çok önemlidir. Hepimiz başkasına ayna tutabiliriz, bu çok doğal ve basit bir şey fakat önemli olan kendi yapılarımızda ayna tutucu konumda olma ve adil şahitlik sorumluluğunu yerine getiren bir durumda olabilmemizdir. Bu anlamda birkaç ayetle konuyu bağlamak isterim. Allah çok güzel ölçüler bildiriyor. Bu konuda bütün bu noktadaki sorunlarımızı çözebileceğimiz bir kavme olan kinimiz, ki biz burada herhangi bir kinden söz etmiyoruz, bir rekabet ve farklılık söz konusu. ''Bir kavme olan kininiz sizi onlara karşı adaletsizliğe sevk etmesin.'' Bir başka taraftan da bakış: '' En yakınlarınız aleyhinde bile olsa hakkı ayakta tutan adil şahitler olun.'' Örneğin konuşuluyor. Burada örneğin HDP'nin, Muş'ta pek belki yoktur, belki ilçelerde var veya başka yerde, oy baskısı var. Özellikle kırsal kesimde. Ben Mazlum-Der heyeti olarak da çeşitli raporlara gittim, bunu gözlemliyorum. Yani yok değil, var. Oy baskısı var. Yahut iktidar partisinin yolsuzluk, rant konusundaki ayna tutmaları, adil şahitlik yok. O yüzden bu konularda çok sahici bir özeleştiriye hepimizin ihtiyacı var. Belki sembolik isimler üzerinden gidecek olursak, burada üç parti gözüküyor şu anda: CHP, HDP ve AK Parti. HDP'de bir Altan TAN sembolüne ihtiyacımız var, o figüre o söyleme ihtiyacımız var. CHP'de yeni yeni ama biraz varlığını da hissettiriyor bir BEKAROĞLU, Mehmet BEKAROĞLU sembolüne, söylemine, figürüne sanki ihtiyacımız var. Bu daha yapıcı olur. AK Parti'de Numan KURTULMUŞ' a ihtiyaç var ama AK Parti'deki haliyle değil önceki haliyle. Çünkü şu an hiç konuşmuyor, konuşamıyor. Önceki haliyle bir Numan KURTULMUŞ sembolüne ihtiyacımız var, olduğunu düşünüyorum. Şükür ALLAH' a bir başörtüsü zulmü vardı. Bu büyük ölçüde bitmiş durumda ama anadilde eğitim sorunu, baraj sorunu, Kürt sorunu, genel bağlamında barış süreci çok önemlidir. Bunu beslemeliyiz diye düşünüyorum. Teşekkür ederim.
7/İhsan Pişat: O baskıyı tam anlayamadım. HDP'nin baskısı. Yani hangi anlamda baskı? O vermeyi mi kastetmek istiyorsunuz? Bilmediğim için anlamak istiyorum.
8/Doğan ÖZLÜK: Evet, öyle. Şunu diyorum: Bu konudaki iddialar gündeme alınmalı sahici bir şekilde. Varsa tepki konulmalı, yoksa .. benim bireysel olarak görüşümü soruyorsanız belli yerlerde bireysel olarak olduğuna ben de kanaat ediyorum, o ayrı bir şey ama diyorum ki böyle bir söylem var.
9/Fatma Aktı: Daha önce HDP heyetiyle biz Öze Dönüş olarak görüştük. Orada söyledik, huzurunuzda tekrar söylemek istiyorum. Vaatlerinde en kaliteli, en beğendiğimiz, en desteklediğimiz Diyanet'in alt edilmesidir. Bunu bir İslamcı olarak söylemek istiyorum. Yani Diyanet'in alt ediliyor olmasını teklif etmeli yönünden kutluyorum. Beğenmediğimiz ve desteklemediğimiz vaatleri de LGBT ile ilgili olandır. Bu konuda onlara hiç katılmıyorum. AK Parti HDP' yi artık dışarıda tutuyor. Ak Parti adayları bize bir özür borçludur, bu heyetin tamamına. Ben de bu memleketin çocuğu olarak genç arkadaşlar ve asgari ücretle çalışanlar için konuşmak istiyorum. Çünkü biz asgari ücretle çalışan ve çok cüzi bir miktar alan arkadaşlarız. Bununla hiçbir şekilde geçinemeyen arkadaşlarımız var. Kirasını kendi aralarında toplayıp yardımda bulunan arkadaşlarımız var. Artı bu siyasi olaylardan sonra asgari ücretin sürekli ruhlanması,işte bu hükümetin sürekli ruhlandırması sonra bir alıp bir üste çıkıp bir yere çıkması çok acı. Yani bunu hiç kimse görmüyor. Evde oturup ağlıyoruz, sonumuzun ne olacağını bilmiyoruz. Sürekli bir şeyler çıkıyor. Ruhlandırmasınlar ya da tamamen taslağı hazırlasınlar, bir şeyler yapıp bize sunsunlar. Çünkü biz aylardır sonu… Çünkü yeni bir sözleşme olmuş, ondan sonra yeni bir sözleşme oldu başka bir müteahhit. Ya da aynı müteahhit geliyor şirket değiştiği için kullanamıyoruz. Maaşlarımız da işlemiyor. Onun dışında kıdem tazminatlarımızı alamıyoruz. Zaten izin de tamamen gidiyor. Fazla saatte çalıştırılıyoruz, mesailerimizi alamıyoruz. Bununla alakalı sıkıntımız var. Ayrıca Muşlu bir genç olarak söylüyorum: Hiçbir sosyal faaliyet yok. Bütün gençlerimiz kahvede. Hadi onları kahveden çıkarabilmek için iş alanı lazım. Kesinlikle Muş'ta fabrikalaşma, ki buna bence buna tarım da. Ortam da arazi olarak da çok müsait olduğunu düşünüyorum ben. Yani bunlar olmasa bile iş alanlarının genişletilmesini istiyorum. Bundan ziyade bence sosyal aktivitelere yoğunluk vermesi gerekiyor. Mesela tiyatroya büyük bir destek verilmesini istiyorum. Sonra spor tesislerinin olmasını istiyorum. Bir yüzme havuzumuz bile yok. Artı Muş'un gelişimi için bence sanat sokağı istiyorum. Başkanımız da buradayken. Üst geçidin orda, belediyenin olduğu orta refüje kadar, bence oraya kadar araçlara kapatılsın. Çünkü hemen hemen bütün illerde var. Orası renklendirilsin, Sanat Sokağı olarak kullanılsın. Araçlar oraya gelmesin, insanlar gelsin. Lokantalar, giyimler vs. orada olsun. Renkli renkli ara sokaklar da kullanılabilir, yani küçük bir kanal da açılır orada. Memleket için de çok güzel olur, gençler için de. Çünkü gezebilecekler, oturabilecekler. Gençlere biraz bakılması gerek diye düşünüyorum. Ben siyasi olarak bakmıyorum . Yani Kürt sorunuymuş, daha büyük olaylarmış, hükümetin verdiğiymiş, vermediğiymiş… Öyle bakamıyorum. Çünkü o konuda çok fazla bilgim yok. Bunlar yıllardır süregelen yaralarımız. Hani biz bununla arakalı iyi olur, kötü olur, süreç uzar… Bu bizi bir anlamda bağlayan ama bir anlamda bertaraf eden şeylerdir. Çünkü biz şu anda geçim derdindeyiz. Tamam, belki ben o anlamda sıkıntıda değilim ama evli olan arkadaşlar var. Geçim derdinden hiç bir şey düşünemiyorum. Bu sıkıntıların gitmesi, memleket adına tekrar söylüyorum. Memleketimizin gelişmesini çok çok istiyoruz. Sosyal faaliyetlerin düzeltilmesini istiyoruz. Arkadaşlarımızın kahvelerden çıkmasını istiyoruz. O bağımlı olan arkadaşlarımızın, sonra dışarıda kalanların, kahvede olanların hepsinin sosyal faaliyet olmadığı için oralarda olduğuna inanıyorum ben. Bu anlamda gençler alınıp eğitiliyor. Bence gençler alınıp eğitilmesin. Anne babalar eğitilsin. Anne babaların gençlerine hem zihin olarak hem de sosyal olarak ahlaki olarak yetersiz oldukları için bunu da onlara veremiyorlar. Ben yolda yürürken kışın, çocukların kimisi laf atıyor kimisi birbirine kar atıyor, sonra oradan geçen çocuklar para istiyorlar, sataşıyorlar falan… Bunların hepsine bakıyorsunuz durumu iyi olan ailelerin çocukları yani bir çoğu da. Fakir ailelerin çocukları da böyle değil. Bunların düzeltilmesi için büyük seminerler yapılması ve ailelerin götürülüp seminere katılmasını istiyorum. Sözümü bitiriyorum. Tüm herkese çok teşekkür ediyorum ama vekillerime tekrar söylüyorum, çok rica ediyorum; artık asgari ücretle taşeronla alakalı bir şeyler yapılsın ve Belediye Başkanımızdan çok çok rica ediyorum; artık gençlerimiz için sosyal aktivitelere destek verilsin. Saygılar.
10/Feyat ASYA: Yani siz burada AK Parti'yi yetersiz mi gördünüz? Ben AK Parti'yi temsilen buradayım. Ben her şeye rağmen, şu an yolda olmam lazımdı Malatya'ya gideceğim, ben burayı önemsediğim için hem Feyat ASYA olarak hem Belediye Başkanı olarak hem de AK Parti'yi temsilen buradayım. Ahmet bey şu an vekillerimizin burada olmasını istiyordu, onlar şu an adaydırlar. Bu oturumun aynısını hazırlıyorsanız 2011' de seçime bir hafta kala yapmıştık ve Nurcan Hanım'ın yerine ben oturmuş ve moderatörlüğü ben yapıyordum. Hatta büyük kavga, gürültüyle başladık sonra barışla bitirdik. Biz burayı önemsiyoruz, ben buradayım. Hasbel kader burada olmayan arkadaşlarımızın mutlak surette mazeretleri vardır. Bunu önemsemeyecek hiçbir güç yoktur. Bu anlamda eğer eksik, aksak varsa bizi yeterli olarak kabul edin. AK Parti'yi temsilen buradayız. Muştaki hiçbir alan asla satılmayacaktır. Orada öyle bir şeye asla meydan verilmeyecektir. Orası gençlik parkı olacaktır. Biz bütün halkımızın, bütün vatandaşlarımızın, gençlerimizin kullanabileceği bir gençlik parkı oluşturuyoruz. Temenni değil, bu bizim dileğimizdir. Bu platformda yer alırken ortak dileğimizdi. Belediye Başkanı olarak ortak dileğimizdi ve dolayısıyla kentte % 7 arsa tahsis edilebilir, … pistiyse, stadyumuyla, koşu bantlarıyla, daha modern bir stadyum kurup boşalan yere de bir gençlik parkı oluşturmak. Ben AK Parti'nin, Türkiye'nin normalleştiğinin resmini burada görüyorum ve Allah'a hamd ediyorum. Ben kendimi gördüm göreli, 1991 seçimlerinde de oy kullandım, katılıyorum; Türkiye hep olağan üstü dört haller üzerinde. Birileri Kemalizm' in arkasına sığınmış, birisi derin güç arkasına sığınmış. birisi dağdaki örgütün arkasına sığınmış siyaset yapıyorken bugün burada Türkiye'nin ekonomisinin Muş yerelinin kendi sorunlarını tartışan adaylarımızın siyasi bir yarış içerisinde olduğunu görmenin sevincini yaşıyorum ve sizlere teşekkür ediyorum. Türkiye'yi normalleştiren AK Parti'nin bir güzelliğini daha burada müşahede etmiş oldunuz, Allah razı olsun. Buraya geldiniz, doğrudur. Muş' u ilk ziyaret ettiğinizde biz sizi asla kendi AK Parti milletvekillerini nasıl karşılayıp uğurladıysak bütün siyasi partilerimizin adaylarını o şekilde karşıladık, o şekilde uğurladık ve brifing sunduk. Biz bundan mutluluk duyduk. Toplumsal barışın bir gereği olarak gördük. Bunda da mutlu olduk. Elbette ki muhalefet etmenin usulü, adabı vardır. Muhalefet edeceksiniz. En büyük doğrulara da yanlış diyeceksiniz kendi bakış açınızdan. Taşeron sistemi çok tartışıldı, çok tartışılıyor ve tartışılmaya da devam edecek. Bu Türkiye'nin bir sıkıntısı mıdır? Rahmetli Özal'ın deyişiyle; ''Bir yerde iş yapılırsa orada yanlışlık vardır. Hiç iş yapmazsan yanlışlığın da yoktur.'' AK Parti tabi ki kendine has bir üslubuyla bu ülkeyi yönetti. Belki çok doğru bildiği bir şeylerde bile yanlışlık da üretildi mi? Üretildi. Dün taşeron hizmetleri yoktu, tamamen bir daha sigortasız bir işçi çalıştırma üslubuyla işçiler çalıştırılıyordu. Bugün hasbel kader taşeron da olsa asgari ücret de olsa sıkıntılı bir süreç de olsa en azından örgütlenebilir, sigortası olmuş. Bu çok iyi midir değil midir? Daha iyiye doğru inşallah yönlendirilecektir. AK Parti bu memleketin sosyal barışını, sosyal kardeşliğini, Allah için, 2002 ile başlamış, son 5 yılda hiç bir insanın ölmemesinin sevincini, gururunu yaşıyoruz, hep beraber yaşatıyoruz bu anlamda. Çok fazla zamanınızı almak istemiyorum. Birkaç soru geldi ve saat 2 de yola çıkmamız gerekiyordu. Stadyum konusunda dediğim gibi, Ahmet Bey ben bu platformun üyesiydim, Memur-Sen Başkanıyken, bu platformun Belediye Başkanı ve Muş'ta olduğum sürece mutlak surette katılıyorum. En az sizin kadar bu bileşeni önemsiyorum. Toplumsal bir mutabakat burada oluşuyor. Belki Türkiye' nin hiçbir ilinde oluşmayan ortam deklarasyon yayınladık hep beraber. Barış süreciyle, kardeşlik süreciyle ilin sosyal anlamdaki deklarasyonlara 95 tane sivil toplum örgütünün, Memur-Sen' i, KESK'i, İHL' si, Mazlum-Der' i, bütün bu toplumun katmanlarının imzasını altına almış ve deklere etmenin sevincini hep beraber yaşadık. Dolayısıyla ben Belediye Başkanı seçildikten sonra da bu platformu çok önemsedim, önemsiyorum ve söyledikleri her tavsiyeyi resmi olmasa da gayri resmi belediye meclisinin kararı kadar önemsiyorum. Stadyum, ben dün de buranın bir üyesiyken, yeni stadyum bütün illere dediğiniz gibi bu hükümet döneminde güzel stadyumlar yapıldı. Muş' un da doğal olarak bir talebi oldu. Takipçisi olduk. Nerede olabilir, neresi olabilir dedik. Karaköprü Köyü üzerinde 100 küsür dönümlük bir arsa tahsis edildi, muhtarım bilir. Sonra köylü halk orayı mahkemeye götürdü. Toprak Reformu Genel Müdürü tarım arazisidir diye mahkeme reddetti. Sizin hassas olduğunuz gibi bizde burada bir stadyum yapılması konusunda hassasız. Birilerine peşkeş çekilecek endişem vardı ve kendi seçimimde şu anki Cumhurbaşkanımız Başkanımız Muş'a gelmeden önce Özel Kalem Müdürü beni aradı. Sayın Başbakanımızdan talepleriniz nelerdir dediğinde bizim taleplerimiz; Muş' ta bir Tıp Fakültesi'nin kurulması, Muş-Bitlis ve Bingöl arasında, Diyarbakır' ın Kulp ilçesi ile Batman' ın Sason ilçesi, Erzurum' un Hınıs ilçesi, Bingöl' ün Solhan ilçesi bize bir noktada bağlı gibidir. Tıp Fakültesi' ni istiyoruz. İkincisi, yeşil alan noktasında çok sıkıntılı bir iliz. Mevcut stadyumumuzun yerini Muş Belediyesi' ne devretmek suretiyle bir park oluşturmak istiyoruz. Üçüncüsü, Muş İki dere arasına sıkışmıştır. Az katlı, yatay mimari, Selçuklu mimarisinin uygulandığı 1500 konutun Bayraklı Tepe' ye yapılması, Muş ilinin üniversitesinin bütünleştirilmesi noktasında çok önemlidir dedik. Bir de Muş' un yıllardır ertelenmiş, ötelenmiş altyapı sorununda bizlere yardımcı olmasıdır. Bu dört talebimizden, sayın Başbakanımız konuşmasında, üçünü söyledi birini söylemedi. Sonra ben otobüste sayın Cumhurbaşkanımızı yolcu ederken Özel Kalem Müdürü' ne sordum. Hasan ağabey bizim dört talebimiz vardı, sayın Başbakanımız taahhütlerinde üç tanesini dile getirdi, neden? Dedi ki: ''Başkan, sayın Cumhurbaşkanımız seçim öncesinde popülist vaatlerde bulunmuyor. Erzincan' da kötü bir örnek yaşadık. Tıp Fakültesi açıldı, eleman yetersizliğinden dolayı şu an kapanmaya yüz tutmuş. Dolayısıyla onu dile getirmedi.'' Daha sonra bu talepleri takip edip Cumhurbaşkanına rapor sunduk. ''Sayın Cumhurbaşkanı, biz stadyumla ilgili hala bir adım atmış değiliz.'' Sonra yeni bir arsa…
11/Salih KILIÇ: Her toplantıda ulaşım, taşıma sıkıntısı ön plana çıkıyordu. Bugün bakıyorum ses çıkmıyor, çok mutluyum, çok huzurluyum. Herkese teşekkür ediyorum. Bütün partilere başarılar diliyorum. En başta yine sayın Belediye Başkanım burada, kendisine çok çok teşekkür ediyorum. Ulaşımı bir nebze de olsa büyük ölçüde çözme noktasına getirdi, sağ olsun. Arkadaşlar şu an şehir içinde 72 tane minibüsümüz var, 10 tane halk otobüsümüz var. Belediye Başkanımızın onayı ile bu 10 halk otobüsünü de minibüse çevireceğiz. Tabi arada küçük bir hesap kitap var: Minibüs 3 liradır, otobüs 5 liradır vs. Onun konuşuyoruz ve görüş alışverişlerimiz devam ediyor. Büyük ölçüde ulaşım sorunu çözüldü. Üniversitede olan görevli arkadaşlarımız var, halktan olan var, STK' dan olan var. Büyük ölçüde biz bunu çözüme kavuşturduk. Bu müjdeyi size vereyim. İnşallah 9. ayın 15' inden sonra bu sorunlar artık konuşulmayacak. Yıllardır konuşuyorduk hatta zaman zaman basına çıktık, televizyonlara çıktık. Taşınmıyor, götürülmüyor, getirilmiyor. Üniversite ile ilgili bayağı sorunlarımız vardı. Bunların müjdesini ben size vereyim. Sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Tüm partilere başarılar diliyorum. Allah yardımcınız olsun. Hepinize saygılar sunuyorum.
12/AHMET FEVZİ ARSLAN: Önemli gördüğüm iki önemli sorunu ard arda belirtmek isterim. Önce genel başlamak isteyeyim. Ben devletlerin ilk çıkış ve amaçlarını, sağladıkları kolaylıkları falan üzerine bir araştırma, bir çalışma yapmıştım. İlk klanlardan sonra insanlar arasında pazar ihtiyacı doğar, toplumsallaşma başlar ve devlet ortaya çıkar. Devletler insanların bir arada yaşamasını ve refahını sağlamak amacıyla çıkarlar ortaya. Yapmak zorunda olduğu ya da yaptığı… Bir keresinde bir tane fizyoterapist arkadaşımız işten çıkarıldı. Ben bunu kime sunayım? Nerede hakkımı arayayım? Burada hak aramaya çıkıyoruz polisler tomayla, gazla bizi sıkıştırıyorlar. Benim aklıma gelen devlet bu ve devletler, hükümetler kendilerini kutsallaştırmak için hele hele bunu fakir toplumlarda çok rahat yapabiliyorlar, ki biz Türkiye'nin en fakir iliyiz, en yoksul iliyiz. Bizde devlet kutsallaştırılmış, hükümet kutsallaştırılmış. Ya bir Başbakanı ben eleştirebilir miyim? Eleştirebilirim. Sayın Belediye Başkanım, oy vermişim ya da vermemiş olabilirim, ben eleştiremez miyim? Ya bu benim en doğal hakkım. Sizler buraya geldiğiniz zaman bize hizmet etmek için mi geldiniz yoksa efendimiz olmak için mi geldiniz? Hizmet etmek için, değil mi? Yani hükümetlerin de görevlerinin bu olması lazım. Valla bugün maalesef ben görüyorum ki ezen, polis gücünü sonuna kadar kullanan, insanların en doğal haklarını kullanmalarına engel olan bir hal almış durumda. Artık kime isyan edelim, kime sesimizi duyuralım, nereye çıkalım bilmiyorum. Bu arada benim ilk katılımım. Türkiye Küçük Millet Meclisi'ne değil keşke Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne çıkabilseydim. Büyük Millet Meclisi'ne duyurabildiğimiz kadar sesimizi duyuralım. Ama ben eminim ki buradan milletvekili seçilecek arkadaşlar çok rahatlıkla bizim bu dediklerimizi, gönlümüzden geçenleri gidip iletecekler. Ama Küçük Millet Meclisi'nde de şunu söylemek istiyorum: Bizler vatandaşız, işçi değiliz. Bizler devlete para kazandırmak zorunda değiliz. Taşeron sistem orada taşeron şirket her ay 150 bin lira fatura eder; bunun 80 bin lirası devlete gider, 70 bin lirasını kendilerine alırlar. Ya devletin bir kâr, hükümetin bir kâr amacı gütmemesi lazım. Ben orada insanlara hizmet veriyorum. Bana günde 16 tane hastaya baktığım zaman ben çok güzel tedavi edebiliyorum. Ben fizyoterapistim. Bir sürü fizik tedavi hastaları var, her yerde olduğu gibi burada da. Ama bana dayatılan şu: Sen hastayı al, imza attır, bana para kazandır. Tedavi eder misin etmez misin bu senin. Ya senin buna hakkın var mı? İnsanları bana değil buraya tedaviye gelen insanlara bizim sizin anamıza, babamıza, kardeşimize, akrabamıza bunu yapmaya kimin hakkı var ya, kimin hakkı var? Ama verilmiş o yetki onlara. Adam patron artık, hastanenin genel sekreterinden daha yetkili orada. İkinci bir şeyi yerelle ilgili söylemek istiyorum. Yoksulluk diz boyu, vallahi diz boyu. Pancar kotası… Benim ailem pancarla uğraşan biriydi. Ailem kaç sene önce gayet rahat geçinebiliyorken pancar kotasından dolayı bitti. Tarımda sulama, destek… Ya destek adı altında her yapılabildiği kadarıyla reklamlar yapılıyor. Nerede? Biz niye göremiyoruz desteği? Yani bu ülkede, bu ilde 100 dönüm arazisi olan adam eğer aç kalıyorsa bu, Muş'un büyük bir ayıbıdır. Muş'u yönetenlerin Muş'ta milletvekili olarak gidip onu meclise taşımamaları büyük bir ayıptır. Konya Ovası Dünya'da üretimde en yüksek yerlerden biri. Muş Ovası o kadar verimli, yanında kocaman bir nehir geçiyor. Bu nehrin suyu kaç tane ile yetebiliyorken bu Muş Ovası'nda doğru düzgün tarım yapılamıyor. Bulanık Ovası hakeza… Değil mi? Bu sadece benim sorunum değil. Ben Bulanıklıyı, sadece onu söyleyebilirim. Ama Muş'ta insanlar kahvede, Çıkıp kimsenin mi işi olmaz? Yok abi nereye gidelim? Tarlanın hasadı adamlar altı ay, bir yıl uğraşıyorlar, o tarla varı yoğudur. Tarladan aldıkları kâr senede belki 100 dönümde belki bin lira değildir. Kime yetiyor bu? Bu mudur? Refah bu mudur? Muş'a kim, ne yaptı? Bana birisi mantıklı bir şey söyleyebilir mi? Kim, ne yaptı Muş'a? Sağolun.
13/TURGUT KORKMAZ: Öncelikle bu yarışta tüm adaylara başarılar diliyorum. Bu konuda tabi sonlarda geriye dönük eksikliler, bugünün eksikleri değil ama, bir yükün altına gireceksiniz. Gerçekten büyük bir yük omuzlarınıza binecek. İlimiz bir çok konuda geri kalmış durumda. Gerek maddi olsun gerek manevi olsun. Kendi penceremizden baktığımız zaman da engelliler konusunda da bir çok eksiklikler var ilimizde; yapılarda olsun binalarda olsun. Bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Ayrıca Barış Süreci'ni desteklemenizi can-ı gönülden arzu ediyorum. Annelerin ağlamasını istemiyorum. Yeni gelecek engellerin içimize girmesini istemiyorum. Fazla zamanınızı almak istemiyorum. Teşekkür ediyorum.
14/ALPARSLAN HAS: Sayın başkan, değerli milletvekili adaylarımız, Sivil Toplum Örgütünün çok değerli başkanları, ben olaya sportif yönden girmek istiyorum. Maalesef ilimiz sportif yönden çok geride. Testleşmede çok geride. Muş'ta yaklaşık beş bin tane, yaklaşık diyorum, madde bağımlısı gencimiz var. Spor sahalarımız yeterli değil. Bir tane tek sentetik sahamız var. Bir de şehir stadyumumuz var. Sayın başkanımıza rica ediyoruz, o şehir stadyumumuza dokunmasınlar. Orada maddi sorunlarından dolayı gençlerimiz Murat Köprüsü'nde stad yapılacakmış, oraya gitmek zorunda kalacaklar. Kimsenin de cebinde ne korkarım parası var ne ekonomik durumu var. Oraya gidip spor yapamaz. Şehir stadyumumuza sizden de destek bekliyorum. Ora yıkılmasın. Yine güzel bir şekilde onarılıp soyunma odaları yapılsın, gençlerimizin hizmetine sunulsun. İnanın gençlerimiz ve spor kulüplerimiz çok kötü durumda. Soyunma odaları bile yok. Kulüpler açıkta, meydanda soyunuyor, Tribünler yıkık durumda. Çok acı. Acınacak durumdayız. İnşallah sayın başkanımız yeni seçildi. Bundan sonra beklentimiz o gençlerimize sahip çıkması, kulüplerimizin ve sporcularımızın çok sağlıklı bir şekilde spor yapmasının sağlanmasını bekliyoruz. Burada bizim Spor Antrenörleri Derneğimiz var, Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu var, Hakem Gözlemciler Derneği var. Onlarla başkanımızın ve inşallah seçilen vekil adaylarımızın ortaklaşa bir şekilde ilin sportif sorunlarına da el atmasını diliyoruz ve bekliyoruz. Bu konudaki düşüncelerini çok merak ediyoruz. İnşallah çocuklarımız ve gençlerimiz için güzel şartlarda, iyi şartlarda spor yapmalarını bizlere sağlarlar. Biz de onlara abilik yaparız. Hepinize çok teşekkür ediyorum.
15/Nurcan Çetinbaş: Kadın meselesi bizler için partiler üstü bir sorundur. Çünkü bu ülkede sırf kadın olduğu için öldürülen, şiddete, mobinge maruz kalan kadınlar var. Özellikle çocuk evlilik oranının yoğun olduğu illerden biri Muş. Muş'ta kadınla ilgili nasıl bir projeniz var? Çocuk yaşta evlilikle ilgili tedbirleriniz var mı? Kamu kurumunda çalışan amirler, yöneticilerle ilgili kadın bakış açısına sahip bireylerin gelmesi noktasında bir çalışmanız olacak mı? İdarecilerimizin hepsi erkek ve kadın bakış açısı noktasında çoğunda ciddi sorunlar var. Bununla ilgili programınız var mı? Kadınla ilgili kimse söz almadı ben sormak istedim, u sorunlarla ilgili Muş’ta ne yapacaksınız?
16/AHMET Yıldırım: Orta yerlerde söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Listemizin 1. sırasına bakın, anlarsınız. Yani kadına nasıl yaklaştığımızı, listemize bir bakın, anlarsınız. Bu kentin bütün partilerindeki aday listelerinin en genci ve kadın olanı listemizde 1. sıradadır. Sadece bu istisnai bir durum değil, Erzurum'un 1. sırasına bakın, anlarsınız. Ağrı'nın 1. sırasına bakın, anlarsınız. Van'ın 1. sırasına bakın, anlarsınız. Serhad'ın bir çok ilinin 1. sırasına bakın, kadına nasıl yaklaştığımızı anlarsınız ve biz kadın sorunu konusunda Türkiye demokratik hayatına katkı sunuyoruz, diğer partileri çekerek sürüklüyoruz. İddia ediyorum; partimizin ve Kürt siyasal hareketinin kırk yıllık kadın networku birikimi olmasaydı, 2011'de CHP'nin, MHP'nin, AKP'nin kadın oranı 2015'te iki katına çıkmazdı. Biz sürüklüyoruz. Çok iddia ediyorum; bu konuda asla mütevazilik yapamayız. Bir diğer husus, bu neşeyi çok çok önemsediğimi, bu neşenin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden elli kat daha Muş'u temsil ettiğini, aynı şekilde bu iradenin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden daha fazla yetkilendirilmesi gerektiğini , bu bileşenin aldığı kararların İl Belediye Başkanlığı ve Meclisi'nin de İl Özel İdaresi için de bağlayıcı kararlar olması gerektiğini savunuyorum. Böyle bir sistem savunuyoruz biz. Bakın, 7 Haziran tarihi bir seçimdir. 7 Haziran'dan sonra Türkiye'nin asla 92 yıldır geldiği gibi gitmeyeceği bir gün olacak. 8 Haziran'da ya çok daha olumsuz bir Türkiye'ye uyanacağız ve yıllara sahip çözümü imkansız bir mecraya yürülecek ya da 92 yıllık o kötü uyku ve rüya bitecek. Bu kadar hassas bir dokunuşun sahibiyiz biz. Nedenine gelince: Cumhurbaşkanının yapmış olduğu siyasi mitinglerde de Başbakanın yapmış olduğu siyasi mitinglerde de anlıyoruz ki; seçime YSK' den akredite edilmiş 21 parti girmiyor, iki yok giriyor seçime: Bir statüko, bir de HDP. Bu, bu kadar nettir. Cumhurbaşkanı ne ana muhalefet ne diğer muhalefet her şeyi bırakmış, sadece bizimle uğraşıyor. Zulmü artsın, baş göz üzerine. Biz göğüs gereriz ve kırk yıldır göğüs germeyi ve direnmeyi öğrendik. Evvel Allah. Allah onlara makam, koltuk, para versin; bize de o imanı esirgemesin. Biz direniriz ve bugüne geldik. Neden tarihi bir seçimdir? Önümüzde neden iki yol var? Bakın, 8 Haziran'a uyandığımızda 52 milyon seçmen ya da 78 milyon insan iki hesap yapacak. 8 Haziran günü bakacak. Ya tek kişinin, ismi belli olan tek kişinin başkanlık seçimine uyanacağız ya da 78 milyon insanın çoğulcu anayasasına uyanacağız. Bu kadar nettir. … Allah bize 92 yıldır bu kadar zulmün olduğu ve payının, sorumluluğunun olduğu bir partiyi bir uçakta yakalattı. Gerçekten böyledir. Allah HDP'ye böyle tarihsel bir fırsat verdi ve biz Allah'ın izniyle halkımızın gücüyle ve desteğiyle aşacağız ve 8 Haziran'da insanların yarına umutla bakacağı, barış içinde yaşacağı, birbirine kin ve nefretle değil sevgiyle yaklaşacağı bir ülke sözümüz var. Bunu yaparken de hiç eğip bükmüyoruz. Yasaların bir iki maddelerinin değiştirilerek bu işin olmayacağını çok iyi biliyoruz. Bu anayasa 80'de çıktı, 7 Kasım 82'de onaylandı, cari oldu ve 26 kere değiştirildi. 90 maddesi değiştirilmiş yamalı bohçadır. Bu böyle olmaz. Bu bohçayı atacağız bir kere. Onlar bohçayı tek renk yapmak istiyor; bizler yamasız, pilesiz bütün renklerin, bütün inançların, bütün kültürlerin içerisinde olduğu tertemiz bir bohçayı bu ülkenin üzerine şemsiye yapmak istiyoruz. Bu kadar nettir. Evet, neden bu bileşeni önemsiyorum? Neden bu bileşen Muş'un vicdanıdır, iradesidir? Söyleyeyim: Biz bir ay önce Muş'a geldiğimizde üç adayımız ve il başkanımızla birlikte ilk ziyaret ettiğim yer yan odadır. Severiz sevmeyiz, hizmetlerini beğeniriz ya da beğenmeyiz; Muş'un iradesini Belediye Başkanı Feyat ASYA temsil ediyor diye biz ilk onu ziyaret ettik. Yerele verdiğimiz önemdir. Yerinden yönetime biçtiğimiz payedir bu. Buradan sonra valiye gittik biz. Daha sonra savcılara, hakimlere gittik biz. Daha sonra kenti müşahede ettiğiniz üzere geziyoruz. Ama ilk burasıdır, yerinden yönetim ve anayasamızda yerinden yönetim, özerklik derken ''Vay, bunlar bölüyorlar!'' Bunu biz sadece Muş için, Diyarbakır için, Hakkari için istemiyoruz; Türkiye'nin tamamı için istiyoruz. Muş'un önceliklerini Ankara belirleyemez. Cumhurbaşkanı sıklıkla diyor; oligarşik bürokrasi, hani kaldırmak istiyordu Diyanet'i, kaldırmak istiyordu YÖK'ü, kaldırmak istiyordu MGK'yı ama tadına vardı, kendisi yönetince daha şirin oldu. Biz iddia ediyoruz; bu saikle iktidara talip olan Türkiye'yi halkıyla birlikte yönetmek isteyen tek partiyiz. Diğer partilerin, açık söylüyorum ve eleştirimde de netim, sadece onun yerine ben yöneteyim bu bakanlıkları kaygısıdır. CHP için de MHP için de parlamento dışı diğer partiler için de… Yeni bir şeyi öneren ilk kez biziz. Biz devleti küçültmek, mikroskobik hale getirmek, halkın iradesini güçlendirmek için böyle bir anayasa tahayyülümüz var. Muş'un önceliği nedir, Muş belirleyecek; bütçesi nedir Muş belirleyecek. Bu öyle ham bir hayal değildir. Göreceksiniz, iki üç yıl içerisinde biz bunu yapacağız. Biz bu konuda inançlıyız. Adına demokratik yönetim diyoruz, yerinden yönetim. Başkanlık sistemi daha da rafine ederek tek kişiye kilitlemeyi hedefliyor. AK Parti'nin açığa çıkma felsefesi bu değildi. 2011'de kurulduğu zaman parti programı bu değildi. İlk beş altı yıl solcuların da liberallerin de oyunu almasına layık olduğu insanlar destekledi. Daha sonra parti hassasiyetine, daha sonra sadece partiyi yönetenlerin hassasiyetine, daha sonra çekirdek aileye, şimdi ise tek kişiye geldi ve patlama noktasında. Biz asla bu ülkede bir patlama noktasına gelişi, patlamayla sonuçlandırmayacağız. Barışla, sulhle, selametle sonuçlandıracağız. Bunun da teminatının partimiz olduğuna inanıyoruz. Eğer biz ERDOĞAN' ın, DAVUTOĞLU' nun veya hükümeti yöneten darp kadronun huyuna suyuna gitsek bugün Türkiye, Suriye'ydi, Irak'tı, Yemen'di. Allah bize o günleri göstermesin. Biz bunun önündeki teminatız. 7 Nisan'da listelerimiz belli oldu, 10 Nisan günü eş genel başkanlarımız Ankara'da 550 adayı toplantıya çağırdı ve bize dedi ki: Sizi tahrik edecekler. Sakın ha! Provake edecekler, gelmeyeceksiniz. Oyunlar çevirecekler, sağduyulu olacaksınız. Bürolarınızı yağmalamaya çalışacaklar, aynı şekilde cevap vermeyeceksiniz. Bayraklarınızı indirecekler, siz gideceksiniz onlarınki yoksa onların adamı yoksa olmadığı yerde bayraklarını asacaksınız. Bugüne kadar da böyle getirdik; inşallah sonuna kadar da böyle gider. İnşallah sonuna kadar bir kişinin bile burnu kanamadan böyle devam eder. Ve şunu söyleyelim: Bakın, 3 paradigmamız var: 1) Katılımcılık,yerinden yönetim. 2)Toplumun yarısı kadındır. Siyasal yaşamda, çalışma yaşamında, siyaset yaşamında her yerde kadının önü pozitif ayrımcılıkla sonuna kadar açılmalıdır. Parlamentonun % 10'u veya 15'i değil; yarıya yakını kadın olmalıdır diyoruz. Çalışan, çalışma yaşamının yarıya yakını kadın olmalıdır diyoruz. Birinci ayak, buna radikal demokrasi diyoruz, yerinden yönetim diyoruz, katılımcılık diyoruz. İkinci ayak kadındır. Üçüncü ayak da sayın hocamın söylediği üzere ekolojik dengedir. Dünya büyüyor, nüfus artıyor. Kentleşme gelişiyor. Geliştikçe biz sıfır etki demiyoruz ama mümkün olduğunca havayı, suyu, toprağı sürdürülebilir kılalım. Bu bir emanettir; miras değildir. Kızılderili şefin söylediği üzere; ''Bu babamızın, dedemizin bize mirası değil.'' Miras olsa yiyebilirsin, yeme hakkın var. Bu şerî hukukta da böyledir çağdaş hukukta da. Ama biz bunu miras olarak değil, emanet olarak görüyoruz. Toprağı, suyu, havayı aynı temizlikle çocuklarımıza, torunlarımıza bırakmak bizim temel paradigmamızdır. Burada ekolojik tarz diyoruz ve toparlayarak geleyim ben. Bakın, bizde hani dendi ya, tavan taban yoktur. Tavanın küçük bir nokta haline geldiği, yetkinin tabanda olduğu bir devlet ve toplum tahayyülümüz var bizim. Şunu söyleyelim: Bu ülkenin kaynak sorunu yoktur, Muş'un hiç yoktur. Şu örnek bile yeterlidir ülkenin kaynak sorunu olmadığına: Milli gelirin % 52'sini toplumun % 10'u alıyor; geriye kalan % 90'ı % 48 ile geçiniyor. Kaynak sorunu değil, eşit dağılım sorunu vardır bu ülkede. Yani var olan insanların rızkını, nasibini alamama sorunu vardır, dağıtılmama sorunu vardır. Muş için de öyledir. Bizim Büyükşehir Belediye Başkanımız Gültan KIŞANAK, bir yıl önce Diyarbakır'dan alınan vergilerin yarısı Diyarbakır'a kalsın dedi; ''Vay, böyle bölücülük olur mu?'' Daha öteye gidiyoruz. Yarısından daha fazlası Muş'a kalmalıdır. Muş'un vergisi Muş'a kalmadığı sürece Muş kalkınmaz. Ben niye gideyim bakanlıklarda dileneyim? Belediye niye gitsin projesi için iller bankasında dilensin? Biz vergi veriyoruz, vergimiz burada harcansın. Sadece diyoruz ki adalet yani yargı, emniyet ve ordu mensupları merkezden yönetilsin. Diğerlerinin hepsi yerele devredilsin ve bunu söylediğimde… . … sorunu vardır. Yoksa total sorunu yoktur. Bir diğer husus: Ben akademisyen arkadaşıma gerçekten cevap verme adına değil, daha sert de eleştirebilir, biz dinleriz. Ben bu baskı sorununu size birkaç örnekle söyleyeyim sayın hocam. Doğrudur, bu kentte baskı vardır. HDP'ye güvenlik güçlerinin ve askeri birimlerin baskısı vardır. Fotoğrafları oturumdan sonra size göstereyim. Biz 11 gün önce Malazgirt'e cenaze götürdük, Kobani' den gelen cenaze götürdük. Ne gazlar yediğimizi, yüzümüzün gözümüzün tazyikli suyla ne hale getirildiğini gelin, görün. Geçen hafta cumartesi günü Bulanık'ın köylerine çalışmaya çıktık; binbaşı ile yarbay önümüzü kesti. Aynen ona da söyledim: Eğer yiğitsen, askersen, komutansan AKP'li aday geçtiği zaman önünü kes. Bize baskı var. Rahat çalışamıyoruz, gezemiyoruz. Onlar ise halk tarafından kısıtlanıyor. İnsanlar kendi ceremesini çeker. 13 yıldır bir şey yapmadıysa, halk tepkiliyse, halkın içerisine giremiyorsa bunu lütfen HDP'ye yüklemeyin. Bakın, baskının çeşitlerini söyleyeyim: Bir kere sizin vergilerinizle Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı uçağıyla geziyorlar. AK Parti'nin yürüttüğü Muş seçimi için söylüyorum. O büyük otobüsü kiralama bedeli bizim bütün seçim dönemindeki masrafımızdır. 1) Ekonomik baskı altındayız. 2) Bürokratik baskı altındayız. 3) Siyasi baskı altındayız. 4) İftira baskısı altındayız.5) Güvenlik baskısı altındayız. Baskı altındayız. Veya ben kesinlikle vicdanınıza inanıyorum ve asla bunu cevap olarak algılamayın, baskı nerede biliyor musunuz? Bilecik'te bürolarımızın yağmalanmasında, Uşak'ta standlarımızın yakılmasında, İzmir Torbalı'da, Trabzon'da, Rize'de ve bir çok yerde. Ya ne baskısı ya Allah aşkına? Yani herkes kendi yaptığının ceremesini çeker. Eğer AK Parti'nin adayları ilçeye, köye halk baskısından ötürü giremiyorsa ne olursunuz bunu bize yüklemeyin. Biz baskı altındayız. Hangi AK Parti adayının karşısına tazyikli suyla, biber gazıyla çıkıyorlar? Hangisi kaymakamla muhatap oluyor? Kaymakam hepsinin karşısına hazırolda geçiyor. Ve ben yarbaya da söyledim. Dedim ki: Bir kişinin ihtisarları ve hırsı için ülkeyi zehirlemeye bu orduyu alet etmeyin. Bu ülkenin güvenlik güçlerine de ihtiyacı var, orduya da ihtiyacı var ama siyasileşmeden ihtiyacı var. Biz baskı altındayız. Kıt kanaat koşullarda, ekonomik baskı altında seçim çalışmamızı yürütüyoruz. Bakın, kendi paralarıyla yapabilirler; analarının ak sütü gibi helaldir, bir şey diyemem. O gün gördük. Şimdi Allah da biliyor kul da biliyor. 6 Mayıs günü Ahmet DAVUTOĞLU buraya Başbakanlığın yürütme faaliyetleri kapsamında mı geldi, seçim çalışmasına mı geldi? O zaman neden Başbakanlık uçağı Muş Havaalanı'na indi? Neden, bakın İstasyon Cadde'sinden önce AK Parti'nin büyük otobüsü geçti daha sonra Başbakanlık otobüsü geçti? Zaman daraldığı için Muş ile de ilgili birkaç şey söyleyeyim. Bakın, ben somut bir şey olmadığı sürece günah alamam. 13 yıl önce bu kentte uyuşturucu madde bağımlısı var mıydı? 10 bin tane kayıtlı var. Ya 90 bin nüfuslu bir kent ya! Bu kentte her 9 kişiden 1'i madde bağımlısı olmuş. Toplumu bu zehirler işte. İşsizliğe bir şekilde çare bulunur. Dinimiz de değer yargılarını ve toplumsal dayanışmayı önceliyor. Bu çözülür. Aç olana bir kap yemek gelir ama uyuşturucu ve madde bağımlılığının bu orana ulaştığı bir kentte ne hayırlı evlat olur ne iyi anne baba olunur. Açık söyleyeyim: Ziyaret ettiğimizde o madde bağımlılığını gördüğümüzde 13 yaşında çocuk vardı ve 40 yaşın üzerinde aile babası vardı. Ben bunu AKP Hükümeti yaptı diyemem. Somut bir şey yok, günah alamam ama önlenmiyor; bunu diye diyebilirim. Bakın, Efkan ALA çıkıp basın toplantısında şunu söylüyor mu: Tendürek Dağı'nda, 2700 metrede kaç gerillanın olduğunu, kaçının kadın kaçının erkek olduğunu? Neredeyse yaşlarını biliyor. Emniyet ve istihbarat bu kadar güçlüdür. İstesin, o torbacı mıdır çantacı mıdır, hepsini bu gece 12' de nezarette tutar. İstesinler, siyasi irade, iktidar talimat versin Muş Emniyeti o çocuklarımızı zehirleyen torbacıların hepsini bugün toplar. Eliyle koymuş gibi bulabilir. Ama sorgulamasın ama muhalefet etmesin ama toplumsal duyarlılıkları olmasın. Ne yapsın? İşte iyi bir evlat olmaktan çıksın, toplumsal doku bozulsun. Asıl sorun budur. Şüphesiz işsizli de önemli, taşeron işçiliği de önemli ama bunlar bir şekilde bir iki yıllık planlamayla giderilebilir şeylerdir. Ama bu illet bu toplumu bitirir. Ben AKP sattı diyemem, böyle bir günahı alamam ama bugün gelinen nokta itibariyle, ki ona dair de kuşkularım var sadece bir kuşkudur ama önlemeyendir. Bu çok net bir şekilde ortadadır. Ve sporla ilgili söyleyeyim: Muş halkı müsaade etmediği sürece, Muş Belediyesi müsaade etmediği sürece o stad yıkılamaz, satılamaz. Diyarbakır örneğinde duruyor: Belediye Meclisi çıktı bütün partilerin üyeleriyle dedi ki; ''Kim alırsa alsın. Biz burada imar dönüşümü yapmayacağız, avm yapmayacağız.'' Aynı şeyi Belediye Başkanı'na, sayın başkana öneriyorum. Siz satmıyorsunuz, biliyorum. Merkezi hükümet satıyor. Ben o zaman tamamlayayım. Ben hem futbol oynamışım hem spor kulübü yöneticiliğini yapmışım hem federasyonda organlarda görev almışım. Dün buradaki spor tavan birliklerini de ziyaret ettim. Yeni stad 20 km öteye yapılmasın. Bu stad revize edilsin. Daha makul bir bütçeyle yapılsın diyorum ve Muş bırakmadığı sürece orayı kimse yıkamaz. Ben kaygılıyım. Bu başkanın samimiyetine inanıyorum, iyi niyetlidir. Ama değerli bir yerdir, peşkeş çekilir. Bir bakarsınız satılmış gitmiş. Oraya artık gökdelen mi dikilir avm mi yapılır? Sayın başkan, ben sporun içinden geliyorum. Türkiye'de son dört yıldır ciddi stad projeleri yapıyor iktidar. Bakın, bunun hakkını veriyorum ben. Ama şunu söyleyeyim: Bir kere yapanlar TOKİ, stad yap… . … satılırsa Muş halkı sizi bilir. Ama ben saldırmam, söyleyeyim. Bakın, ben bir çok tecrübeye binaen söylüyorum arkadaşlar. Çiftlik de böyle olacaktı ama Çiftlik şu anda nerede? 80 bin dönüm, kesilmiş 50 bin ağaç… Çiftlik… Niye 50 bin ağaç kesildi? Alparslan 2 Barajı'nın neden yapıldığını bir inceleyin projesini, anlarsınız. Hem damada kıza verecek hem ilk sulama kanalı Çiftlik' in arazisine yapılıyor. Alparslan 2 Barajı'nın projesini DSİ' den aldım, bütün rezervuar alanlarıyla birlikte inceledim. Tamam, ova sulanacak deniyor ama ilk sulama kanalı Çiftlik' e geliyor. Ve sonuç olarak Şunu söyleyeyim: Şeker Fabrikası'na, Şeker İş Başkanımız burada, bakın cüzi miktarlarla satarlar. Birçok kitin özelleştirmesine şahidiz. Şunu söyleyeyim: Sizin buradan bir gelir beklentiniz var mı? Yok, diyeceklerdir ama bize kâr getirmiyor. Sendika olarak orayı almaya talip oldum. İşçinin olsun. Birer adet size versinler, siz üretimi sürdürün. İnanın orası şaha kalkar, istihdam mekanı olur. Pancarı da desteklersiniz. Söylenecek çok şey var. Ama keşke burada benim yerime, adaydan söz etmiyorum, dört yıldır burada vekil olan AK Partili vekiller olsaydı, Muzaffer Bey Faruk Bey olsaydı, onlar bu sorulara cevap verseydi. Size şöyle bir söz veriyorum: Kendim için değil; bundan sonra şu kanaatteyiz biz: Allah'ın izniyle 7 Haziran'dan sonra tek partinin milletvekilleri olacak. Hepimiz birden gelemeyebiliriz ama her ay toplantımızda bir vekilimiz olacak. Bunun da sözünü veriyorum size.
ÖNERİLER
1 / Millet vekili adaylarından katılım oldu fakat Ak Part adaylarının katılımı olmadı.
ORTAK SONUÇ:
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
120 sivil toplum kuruluşuna duyuru yapıldı. (E-mail atıldı, sosyal medyada paylaşıldı, telefonla mesaj atıldı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
MEDYA İLE
3 ulusal basın temsilcileri ve 7 yerel basın mensupları davet edildi. 1 basın mensubu katıldı
KATILIMCILARLA
E-mail ile tüm katılımcılardan konu istedik, 4 kişi dönüş yaptı öneriler yerel konu olarak ele alındı.
SONUÇLAR
TkMM ilkelerimiz videosu ile genel konuya ilişkin videolar gösterildi. Genel konu, yerel konu ve genel konunun anayasa olan ilişkisi ele alındı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Nurcan Çetinbaş