YER: Türkiye Yazarlar Birliği
TARİH: 09.03.2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1. Liberal Avrupa Derneği (Kadri Kanpak)
3. Adaleti Savunanlar Derneği (Abdullah Kaplan)
4. Liberal Demokrasi Hareketi Derneği (Feyza Geçmen)
5. Taksim Platformu (Şahin Tekgündüz)
6. İstanbul Stratejik Düşünce Derneği (Adnan Vatansever)
7. ODTÜ Mezunları Derneği (Haldun Gökalp )
8. Emekli İlahiyatçı ve Din Görevlileri Derneği (Vasfi Kösebey)
9. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (Olcay Yezdani )
10. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi (Fatma Betül Demir)
11. LİSTAG (Ömer Ceylan)
12. Beyazay (Fevzi Durmuş)
MESLEK ODALARI Yok.
SENDİKALAR Yok
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ: Melda Onur (CHP)
KATILAN SİYASİLER:
1. Mehmet Erdoğan (HAK-PAR)
BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARI Şafak Tanrıverdi
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 11 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA Gazete Metro
MODERATÖR Nagehan Alçı, Lokman Ayva
Genel Konu: Kadına Yönelik Şiddet
Yerel Konu: Yerel secimler
KONUŞULANLAR:
Nagehan Alçı: Temel meselelerden bir tanesi bu. Kadına dair değil aslında erkeğe dair bir mesele. Bununla ilgili adımlar atılmadan genel fotoğraf değişmiyor.
Feyza Geçmen: Bizim kültürümüzde kadına bakış neydi ne değişti veya değişen bir şey var mı? Biraz bunu da sorgulamamız lazım. Öncelikle kadın birey olarak nasıl algılanıyor? Kadınlar hep bir baskı altında. Bazı şeyleri başarabilenler de şanslı olanlar.
Bu toplum geçmişten gelen şiddet ve farklı görme dürtüsüyle o baskı kültürünü de genetik kodlarla –eğitimli olanlar dahi– kendilerinde taşıyorlar ve bir sonraki kuşağa bunu aktarıyorlar. Bunu çözmenin yolu hukuktan geçiyor ama kadınlarında acilen artık kendisiyle ilgili kararları alacakları yerlere gelmeleri lazım. Siyasetle ilgilenmeleri lazım. Yoksa kürtaj çocuk sayısı vs birçok kendilerini ilgilendiren konular erkekler tarafından konuşulacak ve erkekler bu konularda kararlar alacak.
Bir devlet korunma hakkı almış bir kadını koruyamıyorsa ne işe yarar?
Hüsnü Adalı: Gariplik, atasözlerimizde başlıyor. Kızını dövmeyen dizini döver, kadının karnından sıpayı sırtından sopayı eksik etmeyeceksin gibi garip laflar. Şiddet atasözlerimize sinmiş. Türler içerisinde dişiye şiddet uygulayan tür, insan türüymüş. Küfürlerimizde de kadın var. Kadın üzerinden küfür ediyoruz. Kadına şiddet uygulayan biri demokrat özgürlükçü falan olamaz.
Doğan Bermek: Kadına yönelik şiddeti daha fazla şiddetle daha fazla ceza ile durdurmak mümkün değil. Şiddet şiddeti doğurur. 38 milyon kadınımızdan 2 milyon 600 bini okuma yazma bilmiyormuş. Bunlardan 23 milyon 840 bini de ilköğretim mezunu. Siz kadınlarınızı bu kadar eğitimsiz bu kadar çağın dışında tutarsanız onları koruyamazsınız. 226 bin 428 kız çocuğu evlendirilmiş geçtiğimiz dört yıl içerisinde. Her dört kadından biri fiziksel şiddet mağduru. Geçen sen 290 bin kadın için koruma kararı verilmiş ama kadınları korumuyoruz. 2013 yılında 214 kadın 2014 yılının sadece Ocak ayında 23 kadın öldürülmüş.
Kültürümüzde kadına karşı şiddet yok idi. Kırsaldan kente savrulmada kentte farklı bir kültürle karşılaştı insanlar karşılaştıkları başka bir kültürün ürünü olarak kadına şiddet kadını metalaştırmak kadını toplumdan soyutlama gibi sonuçlarla karşılaştık. 1940 ve 50’lerde kadın idari kademelerde çok daha fazla görev sahibiyken özellikle geçtiğimiz son 10-15 senede adeta kamudan yok oldu. Kamu kadınları giderek tasfiye etmekte. Üniversitelerde rektörlerin çoğunluğu erkek. Sığınma evlerinin çare olduğunu düşünmüyorum. Bu toplumun kültürünü tartışmamız lazım, bu toplumu buraya getiren gerçeklerle yüzleşmemiz lazım. İşin enteresan tarafı şu, alevi toplumu açısından bu şiddet söz konusu değil. Yapılan araştırmalara göre hiçbir alevi erkek katil olmamış hiçbir alevi bir kadın vurulmamış.
Kadri Kanpak: Kadınlar doğurdukları bir cinsi ortaya çıkarıp onun hakimiyeti altına giriyor. Doğurgan olan kadın erkek çocuğunu öne çıkarıyor. Erkeğin öne çıkmasının, temelinde annelerin çocuklarına farklı yaklaşmasının yattığını düşünüyorum. Bu konunun tartışılması ve annelerin çocuk yetiştirme kültürünü kökten gözden geçirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Kadına şiddetin temelinde erkeğin yetmezliğinin yattığını izliyorum. Bu yetmezlik psikolojik ekonomik veya cinsel yetmezliktir. Yetmezliğin ortaya çıktığı şartlarda kaba güç kullanılıyor. Kadına şiddetin temelinde yatan faktörler bölgeye göre her bir kültüre göre değişiyor.
Şanar Yurdapan: Kadına yönelik şiddet artıyor mu ben ondan kuşkuluyum. İstatistiklere şimdi bakıyoruz ama eskiden istatistiklere geçmiyordu ki mukayese edelim. Kendimi bildim bileli bunlar olurdu, o vakit televizyon yoktu her gün evimize girmiyordu bu haberler. Kadınlarla erkeklerin eşitliğinin temeli feodaliteden kapitalizme geçişle olmuş çünkü daha fazla emekçiye ucuz emekçiye ihtiyaçları olduğu için onların esareti bitip yavaş yavaş ekmeklerini kazanmaları dönemi başlamış. Ekmeği kazanmak bütün özgürlükleri kazanmak demek olmuyor. Çünkü sosyal değişimler çok daha geriden izliyor toplumdaki ekonomik değişimleri. Eğer bir kadın kocasından gördüğü şiddeti anasına babasına şikayet etmeye gittiğinde aile kutsaldır dön bakalım kocanın yanına dövse de sövse de iyidir diye onu geri yolluyorsa biz o şiddeti görmüyoruz. Ancak isyan edipte dayak yediğinde polise gittiğinde yada öldürüldüğünde fark edip yazıyoruz. Kadın erkek eşitliğini hayata geçirmek için büyük bir kampanyaya ihtiyaç var. Yargıtay eski başkanlarından bir tanesi “uzaktan her şey güzel gözüküyor ama ben genel kuruldaki arkadaşlarımızdan birini bile ikna edemedim bir erkeğin kendi karısının ırzına geçebileceğini” dedi. Karısı değil mi mecbur zaten diye düşünülüyor. Mesela başbakan yurt meselesinde sizin kızınız olsa erkeklerle aynı yerde kalmasını ister misiniz diye sordu. Benim buna cevabım evet. Namus denen bir şey var. İnsanlar kendi namuslarını kendi üstlerinde taşımaları lazım. Kadınlarında öyle olduğunu varsayıyoruz ama erkekler kendi namuslarını vücutlarının bir yerinde taşımıyorlar karılarının kızlarının hatta mahalledeki bütün kadınlarının üzerinde taşıyorlar. Bu da ayıptır.
Olcay Yezdani: Eşitlikçi yasalarımız var ama yasalar uygulanmıyor. Ne ailede biliniyor ve uygulanıyor nede yasa uygulayıcılarda belki biliniyor ama uygulanmıyor. Toplumu kadın erkek eğitmemiz lazım. Birbirimizin eşit olduğunu, insan olduğumuzu, insan haklarına hepimizin en ufak fark olmadan sahip olduğumuza inanırsak ve bunu toplumda sağlarsak ban göre ne sığınma evlerine ihtiyaç olacaktır, ne belki de hapishanelere. Biz kadın erkek toplumumuzu eğitmeliyiz. Zihniyet değişikliğini yapmalıyız.
M. Ali Erdoğan: Kadınlar yaşamda daha belirgin hale gelmeli. Erkeklerin alanlarına kadınlar ne kadar çok yerleşirse kadın şiddet görüyor çünkü erkek buna tahammül edemiyor. Özellikle kadının statüsü yüksekse buna büyük tepki gösteriyorlar.
Vasfi Kösebey: Benim değerlerim İslami değerlerdir. Flört ederek evlenenlerde bu şiddet daha çok çıkıyor. Görücü usulünde evlenenler bu benim kaderimdir diyor aileden ne gördüyse devam ettiriyor. Kadın fiziki bakımdan zayıftır dayak yiyeceğini bile bile erkeğine karşı tavır alıyorsa dayağını yer. Onun yapacağı şey karşı çıkmamaktır.
Melda Onur: Kadını ilk olarak yaşatmamız gerekiyor. Kadın cinayetlerinin minimuma indirilmesi gerekiyor. Toplumdaki şiddeti azaltabiliyorsunuz ama engelleyemiyorsunuz. Şiddet varsa bunun cezasının olması gerekiyor. Kadın cinayetlerini durduracağız platformunun peşinde olduğu bir şey var, kadın cinayetinindi bir indirim olmaması üzerine. Pek çok kadın cinayeti davası var. Bunları izlediğimizde karısını öldüren koca takım elbiseli kravatlı olduğu zaman bu bir iyi hal oluyor. Hiçbir katil kravatla iyileşmez.
Siyasetin kadının yaşam tarzı üzerinde giderek yoğunlaşarak gitmesi de bu cinayetlere neden olabiliyor. Üst düzey yöneticilerimiz bir kadın öldürülsün diye bu üslubu kullanmıyorlar ama kullanılan üslup ne yazık ki bir kadının bir yerlerde öldürülmesine neden oluyor. Cinayetlerin birinci öncelikli nedeni kadının boşanmak istemesi. Şimdi siz toplumda sağlıksız evlilikler sürsün diye -Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının güttüğü politika bu- böyle bir politika güttükçe bu cinayetlere engel olamazsınız. Sağlıksız evlilikler yerine sağlıklı boşanmalar daha iyi olacaktır.
Fatma Betül Demir: Sığınma evlerini kadına yapılan şiddetin çözümünün nihai noktası olarak görmüyoruz. Hali hazır durumda en acil olan bir ihtiyaç olarak görüyoruz. Sistematik şekilde kadınlar öldürülüyor. Bu bir zulümdür bunu kader olarak yada buna teşvik edici herhangi bir rasyonel bir zemine oturtmak oldukça sakıncalı. İslami bir bakış açısı üreteceksek özellikle kadına kadının hak mücadelesi konusunda mücadele suresine konu olan hikaye bize anlatacaktır.
Lokman Ayva: Erkeğin talebi artı kadının isteksizliği artı kadının imkansızlığı eşittir sosyal sorun diye formüle etmeye çalışıyorum. Eğer erkek seks talep eder ve kadın da fakirse buna fuhuş diyoruz. Eğer erkek hizmet ister kadın istemezse dayak yiyebiliyor. Biz bunu esas engelli kadınlar arasında yaşıyoruz. Şuanda kadınların dahi duymadığı engelli kadınların çığlıklarının çok önemli derecede yaşandığını ensest ilişkilere kadar imkansızlık derecesine kadar yükseldiyse bu acıların yaşandığını ifade etmek istiyorum. Bu noktada kamunun zaten soramadığı bir soru ve sivil toplum kuruluşlarının sorması en azından dile getirmesi gereken bu sorunların neden duymak istemiyor. İşitme engelli kadınların zihinsel engelli kadınların kardeşinden hamile kalan kişilerin böyle pek çok sorunların dile getirilmesi gerekiyor. Şöyle bir laf vardır sokaklar kaldırımlar sağlamlara bile uygun değil ki sakatlara uygun olsun. Tabi önce sağlamlara uygun olmalı önce sağlamların karnı doysun sonra sakatlara sıra gelir. Sağlam kadınlar bile çözemedi ki sıra sakat kadınlara gelsin gibi bir mantık olabilir ama bu adaletsizlik haksızlık nerede varsa zulüm nerede varsa hep beraber doğrunun yanında durmamız gerektiğini düşünüyorum.
Soru-Cevap:
Şanar Yurdatapan: Halk Partisi milletvekillerinin arasındaki kadın oranı ne? Yöneticiler arasındaki kadın oranı ne, yeterli mi? Değilse bunu düzeltmek için ne yapılması düşünülüyor?
Melda Onur: 134 milletvekilinden ne yazık ki 19’u kadın. Hiçbir şekilde yetmez. Örgütlerde kota var. %25 idi %33’e yükselttik son kurultayda. Kota dediğiniz şey kadını belli bir rakamda sınırlı tutuyor.
Kadın haklarını sadece kadınlar savunmamalı. Kadın erkek fırsat eşitliği komisyonuna bakarsanız hep kadınlardan oluşur ama enerji komisyonunda plan bütçede kadın bulamazsınız. Bu çok yanlış.
Feyza Geçmen: Bir kadın milletvekili olarak pozitif ayrımcılık gerektiren konularda şuana kadar mecliste yaptığınız çalışmaları ve partinizin yaptığı çalışmaları kısaca özetleyebilir misiniz?
Melda Onur: Pozitif ayrımcılık olarak partinin tüzükle ilgili bir çalışması oldu ama bunun daha yukarıya çekilmesi için yönetici olduğum dönemde bunun mücadelesini vermeye çalıştık ama şu var pozitif ayrımcılık derken mesela büyük şehirlerde ben bu kotaların kadını biraz siyasette sınırlı tuttuğuna inananlardanım. Kadın kollarının da mesela siyasette sınırlı tuttuğuna inananlardanım. Niye erkek kolları yok kadın kolları var. Kadınlar hem kadın kollarını doldurmak hem de ilçe örgütlerini doldurmak zorunda. Zaten az olan kadını alt kadrolarda harcıyorsunuz. Özellikle belediye meclis adaylıkları ve belediye başkanlığı sürecinde mümkün olduğu kadar destekledik. LGBT bireylerinde tedirgin edilmeden özgür saldırıya uğramadan yaşamalarının yolunu açmaya çalışıyoruz.
İkinci bölüm
Şafak Tanrıverdi: Neden aday olduğumu önce açıklamak istiyorum. Vatandaşlara seçme seçilme hakkı veriliyor. Onun önünde bile engeller var gerçi. Askerliğini yapacaksın diyor. Vergi alırken veya oy kullanırken askerlik yapıp yapmadığın sorulmuyor. En ilginç olan şey ise benim akıl ve ruh sağlığı raporumu istemediler. Bir deli gelip çok yüksek oy alarak belediye başkanı olabilir.
Siyasette hep üst tarafın belirleyiciliği var ve bundan rahatsızdım. Yerelin adayını bile merkezler belirliyor. Beni yönetecek olan adayı benim belirlemem lazım. Yerel yönetimlerde yine saçma bir seçim sistemine gidildi. Temsili demokraside bir tıkanma var. Şu anki seçim kanunuyla benim gibi 100 kişi sandığa aday çıksaydı gerçekten sistemin bu temsili demokrasinin sorunu ne olacaktı? Aslında ben sandığı test etmek için girdim.
Vaatlerim sürreal gibi görünüyor ama alt mesajları var ve yapılabilecek şey. Belediye binasını yıkacağım diyorum. Yerinden ve öz yönetime dikkat çekiyorum. Hep birlikte beraber çekip çevirelim diyorum bu belediyeyi. Kaynaklar iyi kullanılmıyor.
Melda Onur: Bizim İstanbul milletvekilleri olarak belli başlı hassasiyetlerimiz var. Bu aşırı konutlaşma aşırı AVM ağırlıklı inşaatlaşma yeşil alanların giderek azalması doğal yeşil alanların ortadan kaldırılarak suni yeşil alana bu park bahçelerin –bu aynı zamanda en fena yolsuzluğun yapıldığı bir alandır çünkü çiçek dikersiniz tutmaz kimse bunun hesabını sormaz- bunlar ağırlıklı bir yeşillenmenin olmaması gerektiğini, İstanbul’un doğal dokusunun korunması, su havzalarının korunması özellikle bu 3. Köprünün yapılmasında -artık engel olunacak bir şey yok ama- o bölgenin imara açılmaması yönünde biz belediye başkan adayımızı o yönde baskı kurmaya çalışıyoruz.