YER: Cezayir Restoran
TARİH: 8 Kasım 2015
Saat: 14:00-17:00
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1- Vasfi Kösebey (Emekli İlahiyatçılar ve Din Görevlileri Derneği)
2- Hüsnü Adalı (Liberal Avrupa Derneği)
3- Şanar Yurdatapan (Düşünce Suçuna Karşı Girişim )
4- Ali Faik Aydın (İstanbul Platformu)
5- Pelin Taşkıran (KA.DER)
6- Gürhan Ertur (İstanbul Hepimizin)
7- Alanur Özalp (Psikolog Dan. Psi. Hiz. Mer.)
8- Tennur Koyuncuoğlu (İstanbul Barosu)
9- Mustafa Haksever (Uluslararası Kudüs Platformu)
MESLEK ODALARI
SENDİKALAR
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
BELEDİYE MECLİS ÜYESİ:
1- Çelik Özdemir (Şişli Belediyesi)
GÖZLEMCİ
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan
BELEDİYE BAŞKANLARI Katılım Olmadı
MESAJ YOLLAYANLAR
Hüda Kaya ve Erdal Ataş toplantıya MYK Toplantıları sebebiyle gelemeyeceklerini mesajla bildirdiler.
MEDYA:
KONULAR
Genel Gündem : Seçimler sonrası Türkiye
Yerel Gündem: İBB’nin harcamaları
Toplantı Moderatör Yakup Kadri Karabacak’ın açılış konuşmasıyla başladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof Dr. Nurhan Yentürk “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Harcamaları” yerel gündemiyle ilgili sunum yaptı.
KONUŞULANLAR
Genel Gündem : Seçimler sonrası Türkiye
Toplantı gündemi ve konuklarına ait bilgileri paylaşan Yakup Kadri Karabacak sözü ilk önce sivil toplum temsilcilerinden Tennur Koyuncuoğlu’na (İstanbul Barosu) bıraktı.
Tennur Koyuncuoğlu: Türkiye’de seçimin demokrasi adına yapıldığını ifade eden Tennur Hanım, demokraside seçmenlerin seçime eşit katılma gücünden bahsedilmediğini söyleyerek konuşmasına başladı. Bunun “bir ölçüde çoktan ikna olmuşlarla” seçime gidildiğini görüşünü aktaran Koyuncuoğlu, %49’u az bulduğunu sözlerine ekledi. Diğer partilerin yerinden kımıldamadığını ve bu partilerin hallerinin artık espriyle karşılandığını söyleyen Tennur Hanım, CHP’nin kemik oy aldığını, MHP’nin koalisyondaki görüşmelerden sonra bir umut dağıtmadığını, HDP’nin ise savaş ortamından sonra oylarının düşmesinin sürpriz olmadığını ve barajı geçmesinin bir şans olduğunu ifade etti. AK Parti için ezici çoğunluk diyemeyeceğini söyleyen Tennur Hanım, bunun sebebini demokraside eşit oyların eşit güçte birleştiği bir noktada olmamasıyla açıkladı. Bundan sonrası için “umutsuzluğunu” ifade eden Tennur Hanım, birkaç genç grupla bir araya geldiğinde kendisine söylenen “Bırakın artık daha fazla konuşmayın” cümlesinin bu toplantıya bile katılmasında tereddütle yol açtığı söyledi. Umudumuzun hiç bitmemesini ve öncelikle kendimizin dik durabileceği koşulları hazırlamamız gerektiğini belirten Koyuncuoğlu, “daha açık bir şekilde direnmek için keşke dünya bir köy olsa, her birimiz bir yerde kendimizi kanıtlayabilsek” diyerek sözlerini tamamladı.
Şanar Yurdatapan: Bir önceki kMM toplantısında, önceki seçim sonuçlarının 3 aşağı 5 yukarı tekrar edeceğinin beklenildiğini söyleyen Yurdatapan, sonuçlara bakıldığında öyle olmadığının görüldüğüyle sözlerine başladı. Kendisinin de iki noktada yanıldığını, birincisinin bu ortamda AK Parti’nin oy kaybedeceği, ikincisinin ise HDP’de oy kaybı yaşanmayacağını olduğunu söyleyen Şanar Bey, nedenlere geldiğinde insanların eğilimlerini belirleyen en önemli faktörlerin yani; “yeme-içme-yatma ve güvenlik” olduğunu sözlerine ekledi. Güvenlik zincirine ortadan kaldıran olaylar zincirine tekrar tekrar bakılması gerektiğini vurgulayan Yurdatapan, orda hep bir takdim tehir olduğunu söyledi. “İlk saldırı kimden kime geldi?” sorusunu soran Şanar Bey, söylenenin hep 2 polisin öldürülmesi olduğunu ve arkasından “PKK’nın artık bu iş bitti” denmesini belirtirken, bunları doğru olduğunu varsayarak başka bir noktaya dikkat çekti. Karşı taraftan bakıldığında 30a yakın insanı kaybettiğimiz patlamada, çok daha barışa yakın tavır sergilemiş ve provokasyonlardan uzak durmalı mesajını vermişti. Bunu devletin de yapabileceğini söyleyen Yurdatapan, birdenbire ABD ile uyuşmazlığın çözüldüğünü ve bir sabah uçaklarımızın kalkıp bir bombayı IŞİD’e ama geri kalan tüm bombaları Kandil’e attığını ifade etti. Kandil’in elindeki imkanlarla güvenlik bölgelerini ilan edip, o bölgelerde karşılık verebileceğini, hendek kazma ve sokağa çıkma yasağı arasında sıkışan insanların halini anlamamızın güç olacağını söyledikten sonra, oradaki insanların öldürülme tehlikesine karşı hendek kazmalarının ve hendek kazanlara destek vermelerinin çok doğal olduğunu ifade etti. Seçimlerin adil olduğunu söyleyen Yurdatapan ama seçim öncesinin katiyen adil olmadığını ekledi. Şanar Bey, tek endişesinin bu kadar yüksek bir oyu beklemeyen AK Parti’nin, burdan yola çıkarak şımarıp iyice egemenliklerini pekiştirecek kanunsuz şeyleri yapabilecekleri ihtimali. Bunların örneklerini öncesinde gördüğünü ve halihazırda görüyor olduğunu söyleyen Yurdatapan, bunun böyle devam etmesinin ümitsizlikten intikam hissine dönebileceği endişesini taşıdığını belirterek sözlerini bitirdi.
Pelin Taşkıran: KA.DER olarak seçim ertesinde çıkardıkları basın bülteniyle, 7 Haziran Seçimleri sonrasında çıkardıkları arasında bir fark olmadığını ama kötüleşme olduğunu söyleyen Pelin Hanım, 2011’de parlamentodaki kadın oranının %14lerde olduğunu, 7 Haziran’da bunun %18lere çıktığını ve bunda HDP’nin seçilebilir sıradan gösterdiği kadın adayların etkili olduğunu ancak daha sonra eril siyaset dilinin maalesef uzlaşmadan uzak, şiddet içerikli, nefret ve kin kusan, toplumu tehdit eden ve güven aidiyet duygularını toplumun altından çeken, farklılıkları kutuplaştıracak şekilde tam bir kaos ve kargaşa ortamına sürükleyen ruh haliyle 1 Kasım seçimlerine girildiğini, herkesin canının yandığını, can kayıplarının olduğunu söyleyen Taşkıran 7 Haziran’dan sonraki kadın temsil oranından daha da fecaat bir tabloyla karşılaştıklarını belirtti. Basın bülteninde “erkek meclisin bir süre daha iktidarda olacağını” söylediklerini belirten Taşkıran, kadınların kendileriyle ilgili karar süreçlerine ortak olmadıklarını belirtirken, istedikleri sonuç elde edilmesi de, hazırda bulunan parlamentodan talepleri olduğunu ifade etti. Yeni kurulacak hükümette bakanların yarısının kadın olmasını talep ettiklerini, mücadeleden vazgeçmeyeceklerini, tüm bakanların kadın erkek arasındaki eşitsizliği giderici politikalar yürütmesini temenni ettiklerini söyleyen Pelin Hanım, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi kadını birey olarak görmekten uzak bakanlık isminin “Kadın Bakanlığı” olarak değiştirilmesini talep ettikleriyle sözlerine devam etti. Tüm komisyonlarda kadın temsil oranının %50 olmasını istediklerini söyleyen Taşkıran, Anayasa’da yapılan düzenleme-iyileştirmelerde mutlaka kadın örgütlerinin de görüşlerinin alınmasını, şiddetten korunurken kadının medeni hallerinden, mezhep ve etnik gruplarından bağımsız olarak korunma hakkının herkese eşit olarak verilmesini istediklerini belirtirken, 8 Mart Karnesi’ne dikkat çekti. Kadınların yaşam hakkından bahsettikleri bir dönemde, kadınların eşit temsil ve karar alma süreçlerinde yer alması ile de mücadele ettiklerini vurgulayan Pelin Hanım, “Özgecan Yasası” ile iyi hal indirimleri vb cezayı hafifletici nedenlerin uygulanmasının kaldırılmasını ve Meclis’te ayrı ve sürdürülebilir bir Kadın Cinayetlerini Araştırma Komisyonu’nun kurulmasını talep ettiklerini söyleyerek ilk konuşmasını tamamladı.
Mustafa Haksever: Konuya İslamofobiya açısından yaklaşan Mustafa Bey, toplum mühendisliğiyle birlikte yürütülen bu çalışmanın dünya çapında sürdürüldüğünü ve bunun Türkiye’de çok odakla yapıldığını söyledi. Müslümanları mütedeyyin olan ve olmayan olarak ayrın Haksever, mütedeyyin olmayanların öcüleştirildiğini ve bunun İslam düşmanlarının yaptığı bir çalışma olduğunu sözlerine ekledi. Bize düşen görevin gerçek Müslümanla sahte Müslümanı ayırmak olduğunu söyleyen Haksever, “nasıl?” sorusunu ise “Kuran’da geçen hiçbir ayette Müslüman cana kıyamaz” sözüyle cevapladı. IŞİD’i görenlerin, hakiki Müslüman görmeyince gördükleriyle durumu genellediğini ve bu imajın kafalarına yerleştiğini ekledi. Bu durumun normal olduğunu ve çaresinin de Kuran olduğunu belirten Mustafa Bey, mütedeyyin olmayan insanların Kuran’ı öğrenmesi gerektiğini söyledi.
Milletin bilinçli ve şuurlu olduğuyla sözlerine devam eden Haksever, kırsal alanda geçirdiği dönemde okuma-yazma bilmese de bilge insanlarla karşılaştığını, ülkenin bu konuda zengin olduğunu ve millete güvendiğini söyledi. Önceki toplantıda MHP ve HDP’nin kaybedeceğini CHP ve AK Parti’nin kazanacağını söylediğini hatırlatan Haksever, seçim sonuçlarının kendisini yanıltmadığıyla sözlerine devam etti. İnsanların bu kaos ortamında vicdanlarıyla oy verdiğini söyleyen Mustafa Bey, güçlü bir hükümet kurulması temennisiyle sözlerini bitirdi.
Alanur Özalp: Toplantıya ilk defa katıldığını belirten Alanur Hanım, böyle bir sonuç beklediğini ama bu kadar yüksek bir oy beklemediğini belirterek sözlerine başladı. Yakın çevresindeki AKPlilerin de bu kadar yüksek bir sonuç beklemediğini söyleyen Alanur Hanım, gençlerin arasında gözlemlediği bir korkusunu paylaştı. Bu yüksek oyun kendine güven- ayrımcı bakış açısıyla farklı bir yola gidilme korkusunu taşıyan Özalp, “Sen-ben çatışması” endişesiyle konuyu biraz daha açtı. Gençlerin bir altyapısı olmadığını ve söylenenlere körü körüne inandığını sözlerine ekleyen Özalp, tarihi araştırmadıklarını belirtip, önceki konuşmacının söylediklerine ek olarak, “IŞİD Müslümansa biz Müslüman değiliz” diyen bir grubun da olduğuna dikkat çekti. Kuran’da gösterilenin bu olmadığını ve kadına gösterilen “namus” bakış açısının ve Cumhurbaşkanının kızının da bizzat takip ettiği Özgecan Aslan davasında bile işleyiş olarak benzerlerinden farklı olmadığı için endişe duyduğunu ifade etti. Seçim sonuçlarında iki tür psikolojik durumun oluştuğunu birinde “dünyayı ben yarattım” diğerinde “biz adam olmayız, partiyi fes edelim” bir hava olduğunu söyleyen Alanur Hanım, bu durumun ilerisi için sorunlar yaratabileceğini belirtti. Önemli olanın ekonomi olduğunu söyleyen Özalp, seçim sonuçlarının akabinde bir zam furyası beklentisinde olduğunu ve bunun sıkıntısını “tek partiye” oy verenlerle birlikte çekeceklerini ifade ederek ilk tur konuşmasını tamamladı.
Gürhan Ertur: Önceki toplantıda büyük bir çoğunluğun yaptığı tahminlerde yanıldığını söyleyen Ertur, bir yönüyle bakıldığında çalışanın kazandığını, seçim günü herhangi büyük bir problemin yaşanmadığını söyleyerek sözlerine başladı. HDPnin yaşananlardan sonra miting yapmamasına rağmen aldığı sonucu bir başarı olarak değerlendiren Gürhan Bey, aynı durumun iktidar partisi olarak yapılması sonucunda neler olabileceğini sorarken, sivil toplum açısından “barış ve silahsızlanma” nın en temel mesele olarak önlerinde durduğunu ifade etti. Başlangıç olarak silahsızlan konusunda sivil toplumun ve partilerin net bir tutum alması gerektiğini belirten Ertur, tekçi bir yönetimle karşı karşıya olduklarının altını çizdi. Ankara’dan beklentiler konusunda bazılarının himmetine kalındığını söyleyen Gürhan Bey, hukuk konusunda uluslararası hukuk yollarının çok kullanıldığı bir döneme girileceğini beklediklerini söyledi. Kutuplaşmadan ve faşizmden çok korktuğunu söyleyen Ertur, hükümetin ekstra birşeyler yapmasına gerek kalmadan kutuplaşmanın artacağını öngördüğünü Trabzonspor maçında statta bekletilen hakemler örneğiyle öngörüsünü örneklendirdi. Yıldız Sarayı’nın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yapılması haberine dikkat çeken Ertur, bu haberin yanlış olmasını umduğunu ekleyip, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin uluslararası sorunlarla karşılaşacağını beklediğini söyleyerek konuşmasını tamamladı.
Vasfi Kösebey: Seçimlere yönelik tahminlerin neden yanlış olduğu hakkında konuşmaya başlayan Vasfi, ilk olarak dindar kürtlerin partiyi terk etmelerini, MHP’de Devlet Bahçeli’nin “hayır”cı tutumunu sebep gösterdi. Koalisyonun da işe yaramaz olduğunu bilenlerin oyuyla AKP’nin böyle yüksek bir oy aldığını ekleyen Kösebey, HDP’nin de barış yanlısı görünse de halkı buna inandıramadığını ve barajı bile zar zor geçtiğini söyledi. Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın Kandil’e gidip Pkk’ya “Aman silah bırakmayın” dediğini iddia eden Vasfi Bey, TSK’nın da yaptığı operasyonlarla ve sağlanan güven ortamıyla AK Parti’ye oyları getirdiğini belirtti. AK Parti’nin aldığı sonucun Balkanlarda, İslam dünyasında ve Türk dünyasında sevinçle karşılandığını söyleyen Vasfi Bey, seçimden önce medyada muazzam bir taarruz olduğunu söyledi. Sözcü’nün “beynini al da git” manşetini örnek veren Vasfi Bey, seçim sonuçlarında karamsar bir tablo çıkartılmaması gerektiğini, demokraside çare tükenmeyeceğini sözlerine ekledi. Seçimden önce çoğu partinin yıkıcı bir söylemle, koalisyonu düşünerek, seçime gitmediğini ve bunun güzel bir şey olduğunu söyleyen Kösebey, önümüzdeki dönemin konusunun Anayasa ve Başkanlık Sistemi olduğunu söyleyerek sözlerini tamamladı.
Ali Faik Aydın: Yapılan seçimlerin, tek parti iktidarındaki seçimler gibi olduğunu belirten Ali Faik Bey, iktidarın TRT, medya, TSK vb. tam saha avantajıyla seçimlerden kendisinin bile beklemediği bir zaferle çıktığını söyledi. Önceki toplantıda olduğu gibi, mevcut toplantıda da amacın iktidarı övmek değil, eleştirme özgürlüğü olduğuna vurgu yapan Aydın, bunun kendi partisi iktidarda olsa dahi böyle olması gerektiğine dikkat çekti.
Toplantının modaretörü Yakup Kadri Karabacak Faik Bey’den sonra söz alarak, genel gündemle ilgili yavaş yavaş gündeme oturan “Anayasa” ve “Başkanlık” çalışmalarına dikkat çekti. Katılımcılara önceden yürütülen Anayasa çalışmalarının “Başkanlık Sistemi” tartışmalarıyla ilerleyemediğini hatırlatan Karabacak, “Anayasa ve Başkanlık Sistemi çalışmaları birlikte yürütülebilir mi?” sorusuyla da, toplantıdaki konuşmalara yeni bir boyut kattı. Ve demokrasinin kalitesinin seçimler kadar, iki seçim arasında geçen zamanla da görülebileceğini ifade etti.
Şanar Yurdatapan: Seçim sonrasında hemen dile getirilen şeyin Anayasa ve Anayasa içerisinde Başkanlık Sistemi olduğunu belirten Şanar Bey, önceki Anayasa çalışmalarda TkMM’nin üzerinde durduğu şeyin, düzenlenen yasa maddeleriyle ilgili “Bak şöyle değiştirilirse senin hayatında böyle olur” ya da “Böyle değiştirilirse de senin hayatına böyle yansır” demek olduğunu ifade etti. “Yani insana göre değil, anlayarak-isteyerek, olacak şeyin sonucuna göre kararı sen ver” denmesi gerektiğini söyleyen Yurdatapan, maalesef bu çalışmaların hüsranla sonuçlandığını ve insanları dizi-maç seyretmekten bu toplantılara dikkat çekilemediğini ve belediyelerle yapılan çalışmaların da amacına ulaşılamadığını belirtti. 8. Yılına giren TkMM çalışmalarına siyaseti daha fazla getirmenin gerektiğine dikkat çeken Şanar Bey, bunun da sivil toplumun ısrarıyla mümkün olacağını söyledi. 16 Aralık’taki 26. Dönem Sivil Toplum-TBMM Buluşması’na vurgu yapan Yurdatapan, yeni dönemde de Anayasa-Başkanlık Sistemi tartışmaları için sağlıklı bir sonuç için hem sivil toplumun hem de siyasetin bu tarafsız zeminde katılımdaki devamlılığının altını çizerek sözlerini tamamladı.
Pelin Taşkıran: Toplantılara dair bir gözlemini paylaşmak isteyen Taşkıran, bazı sivil toplum örgütlerinin siyasi parti propagandası yapmasının kendisini düşündürdüğünü, her örgütün tüzüğünün-misyonunun farklı olduğunu ama en azından kendilerinin iktidar-muhalefet kim olursa olsun her partiye mesafeli olduğuyla ikinci tur konuşmasına başladı. Konuşmasını Emekli İlahiyatçılar ve Öğretmenler Derneği’ni örnek vererek devam eden Pelin Hanım, bu derneğin hep iktidarı övdüğünü ama iktidardan taleplerinin ne olduğunu merak ettiğini söyledi. İslamofobi konusunda ise, laik ve sosyal hukuk devletinde seçimlere din ve inanç gibi meseleleri karıştırmamak ve kişilerin inanç özgürlüğüne alan bırakmak gerektiğini ifade etti. Gençlik konusunda ise siyasetin oldukça eril, yaşlı ve deneyimli olduğunu söyleyen Pelin Hanım, gençlerin Gezi Olayları’nda aslında o kadar apolitik olmadığını ve eşitlikçi-barışçı ve özgür bir dünya görüşüne bu topraklarda sahip olduklarını gösterdiğini söyledi. Gençlerin tamamının tarih ve görüş yoksunu olduğunu söylemenin yanlış olduğunu ve mevcut siyaseti kullandığı şiddet dili, kadınları aday gösterirken lütufkar tavırları ve toplumsal farklılıklara gösterdiği toleranssızlığı yönleriyle eleştirerek sözlerini tamamladı.
Hüsnü Adalı: Bu seçimde görevli olduğunu belirterek söze başlayan Hüsnü Bey, sandık görevlisi genç bir arkadaşın sandık başkanına salonda su ihtiyacı olan var mı diye sorduğunu, başkanın ise kendisini göstererek müşahidimizin suyu yok dediğini, genç çocuğun daha sonra kendisine hangi partidensiniz diye sorduğunu söyledi. Bu durumun üzücü bir durum olduğunu söyleyen Adalı, Şadi’nin “Bir hükümdar haksız yere köylünün yumurtasına el koyarsa, köylü de tavuklara el koyar” sözünü hatırlattı ve 2002-2007-2010’da böyle şeylerin olmadığını, orda çocuğa kızılmaması gerektiğini-ülkeyi yöneten kişi nasılsa onların da öyle davranacağını ifade etti.
47 tahmininde bulunanları önceki seçimde 41 demişlerse tebrik edeceğini söyleyen Adalı, Ak Parti-AKP, Esad-Esed, IŞİD-DAEŞ gibi söylem farklılıklarını da önemsemediğiyle sözlerine devam etti. Burda neler yapıldığına bakılması gerektiğini vurgulayan Hüsnü Bey, seçim ertesi Başkanlık konuşulmaya başlandığını, Nokta dergisinin kapatıldığını, silahlı terör örgütü propagandası yapmaktan insanların içeri atıldığını söyleyip “Hangi Yeni Türkiye’den bahsediyorsunuz?” sorusunu yöneltti. Yeni Türkiye göremediğini, 40.87 ile bunları yapanın 49,5 ile neler yapacağını hep beraber göreceklerini belirten Adalı, Türkiye’nin giderek otoriterleşeceğini ifade etti. Başkanlık’tan demokrasiye gidilemeyeceğini, demokrasiden Başkanlığa gidileceğine vurgu yapan Adalı, gidilen yolun doğru olmadığını söyledi. CNBC-e’nin Yiğit Bulut ve milletvekillerinin içerden baskısı sebebiyle kapatıldığını, işi gereği bildiğini söyleyerek, katılımcılarla paylaşan Hüsnü Bey, Türkiye’nin kültür ikliminin giderek çölleştiğini belirtti. İktidara destek verenlerin “Biz niye destek veriyoruz?” diye kendisini sorgulaması gerektiğini söyleyen Adalı, AKP’yi eskiden destekleyen liberallerin neden şimdi desteklemediği sebeplerinin kendilerine yardımcı olacağını söyledi. Sağ-muhafazakar iktidarların ülkeyi bir süre kalkındırdıklarını ama demokratik dönüşümü sağlayamadıklarını anladığını söyleyen Adalı, Demirel-Özal ve Erdoğan sıralamasını yaparak ülkenin yine çıkmaza girdiğini ifade etti.
Gürhan Ertur: Gürhan Bey konuşmasına iki soru sorarak başladı: “Hasan Cemal yıllarca başörtülülerin hakkını savunurken askeri vesayet tarafından baskı-engelleme gördü mü görmedi mi?” “Ulusalcı tezgahlara karşı, Hasan Cemal, gençliğinde darbeci olmasına rağmen, mücadele etti mi etmedi mi?” Gürhan Bey, bu iki soruyu, sivil toplumcu olarak farklı düşünülse bile hakkını savunacak mıyız yoksa savunmayacak mıyız, şeklinde önceki konuşmalara ekleyerek sordu. Ertur, burda partili olarak oturmadıklarını, bu hükümet başarılı olursa, düzgün bir anayasa yaparsa herkesin alkışlayacağını ama şu andaki performansın bunu göstermediğini ve bunu eleştirmenin de hak olduğunu söyledi. Gürhan Bey, son olarak da, kendisinin uğrayacağı bir haksız durumda, iktidara sempati duyan sivil toplum temsilcilerinin kendisini savunacaklar mı yoksa kutuplaşıp savunmayacaklar mı, birbirlerine sırtını mı döneceklerini, sorusunu sorarak sözlerini tamamladı.
Vasfi Kösebey: Kadın-erkeğin eşit olmadığını ama eşdeğer olduğu açıklamasıyla sözlerine başlayan Kösebey, hanımların Meclis’e yeni birşey getirmediğini, başkasının sözlerini söylediğini ifade etti. Son seçimde kendi yaşadığı Beykoz örneğinden CHP’nin çok iyi çalıştığını söyleyen Vasfi Bey, Cumhuriyet tarihinde Liberalizmi en iyi savunan partinin AK Parti olduğunu, diğer partilerinde rafa kalkmış ideolojileri savunduğunu söyledi. Kendisinin yer aldığı sivil toplum örgütünün de talepleri olduğunu ve bunu vekillere ilettiklerini söyleyen Kösebey, başkalarının haksızlığa uğraması durumunda da sağlıklı fikirler olduğu sürece yanlarında olacaklarını söyleyerek konuşmasını tamamladı.
Mustafa Haksever: Diğer katılımcıların ekonomik ve hürriyet temelli korku duymasını gayet normal karşıladığını söyleyen Haksever, bu korkuların önüne geçmenin tek yolunun bilgi edinmek ve müdahil olmak olduğunu ekleyerek sözlerine başladı. Kendisinin açıklamalarından sonra laiklik vurgusu yapılmasıyla ilgili, laikliğin bilgiyi engellemediğini ve İslam’a karşı yanlış bilginin olduğunu, bunun düzeltilmesi gerektiğini ifade etmek istediğini söyledi. Mustafa Bey İslam’ın kimsenin yaşamına karışmadığını vurgularken, güçlü hükümet temennisinin aynı zamanda güçlü bir muhalefet temennisini de içerdiğini ancak 13 yıllık döneme bakıldığında her zaman için etkin bir muhalefet eksikliği olduğunu belirtti. 1 Kasım’da da muhalefetin hala güçlü olmadığını ve 3 aylık geçici seçim hükümeti kurulmasında hiçbir muhalefet partisinin konuya yanaşmadığını ve bunun dersini sandıkta aldıklarını ifade etti. Mustafa Bey arzusunun, Davutoğlu’nun kuracağı hükümette bütün partilerin yer alması olduğunu söyleyerek ikinci turdaki konuşmasını tamamladı.
Hüsnü Adalı: Laikliğin iki veçhesi olduğunu, birincisinin herkesin dinini ya da dinsizliğini rahatça yaşaması gerektiği (bunu sağ muhafazakar kesim hep söylemiştir), ikincisinin din ve devlet işlerini ayırmak (bunu ulusalcı kesim söylemiştir) olduğunu söyleyen Hüsnü Bey, kimsenin kendi tarafına uygun olanı değil de evrensel olan iki veçhesiyle değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. AK Parti’nin 2002-2007 yılları arasında en başarılı dönemi olduğunu söyleyen Adalı, bu dönemde daha az oy oranıyla geldiğini, Başkanlık Sistemi olmadığını eklerken, sebebi olarak da evrensel değerlere daha yakın olduğunu sözlerine ekledi. Evrensellikten ve AB’den uzaklaşılırsa, ülkenin kötüye gittiğini, AB’de yer alıp bölünen bir ülke olmadığını, AB coğrafyasında yer alıp da AB üyesi olmayıp da bölünmeyen ülke olmadığı verisini paylaşan Adalı, AKP-CHP koalisyonunun Türkiye için büyük bir şans olduğunu ama bu fırsatın kaçtığını belirtti. Türkiye’nin tam ortadan ikiye ayrıldığını ve kutuplaştığını, bu kutuplaşmayı koalisyonun çözebileceğini, tek başına iktidarın başarılı olduğu dönemlerden çok farklı bir dönemde olduğumuzu ifade eden Hüsnü Bey, kötü yönetilen bir ülkenin, demokrasi ve hukuk da kötüye gittiği durumda, ekonomisi de-herşeyinin kötüye gideceğini söyleyip konuşmasını bitirdi.
Tennur Koyuncuoğlu: AK Parti’nin vaatlerinin takip edilmesiyle işe başlanabileceğini söyleyen Tennur Hanım, asgari ücret ve Kürtlere verilen parlamentodaki “çözüm” umudunun bu konudaki ilk adımlar olacağı, özellikle şu anda kimsenin savaş istemediğini ifade eden Tennur Hanım, özellikle sivil toplum olarak yapılacak en önemli işin savaşa karşı durmak olduğunu söyledi. Konuşmasının sonunda Suriye’deki savaştan kaçan mültecilerin de durumunun takip edilmesi gerektiği, bu konunun uluslararası arenada da en baştaki sorunlardan olduğu ve ülke içinde de izlenecek adımların da, sağlıklı bir şekilde çözüm için takip edilmesi gerektiği ile sözlerini tamamladı.
Selina Doğan: Geç kaldığı için tüm katılımcılardan özür dileyen Selina Doğan, kendisini tanıtarak sözlerine başladı. Aslen avukat olduğunu söyleyen Selina Hanım, seçim sonuçlarıyla ilgili MHP ve HDP’nin şapkalarını önlerine koyup durumlarını değerlendirmesi beklediklerini, koalisyon konusunda ise CHP’ye ithaf edilecek hiçbir kusur olmadığını, koalisyon konusunda herşeyi uzun uzadıya tartıştıklarını ve Başbakanlığı dahi Davutoğlu’na teklif ettiklerini, koalisyonun kurulması için ellerinden geleni yaptıklarını ifade etti. Koalisyonun kurulmamasının tek sebebinin Cumhurbaşkanı’nın kendisi olduğunu, buna ek MHP ve HDP’nin de olumsuz tutumları olduğunu belirten Doğan, hükümette yer almama mevzusunu ise, “HDP yer aldı da ne oldu?” sorusuyla cevaplandıran Selina Hanım, “Bu ülkenin bakanlarını bu ülkenin topraklarına sokmadılar Cizre’de” diyerek sözlerini sürdürdü ve Bakanların atama yetkisinin de engellendiğini belirtip “tıpkı parlamenter sistemin çalışmasını engelledikleri gibi” ifadesini de ekledi. Doğan, yakın zamanda haberlerde yer alan “bu kısa dönemde hangi partiden kaç milletvekili kaç tane soru önergesi vermiş” araştırmasında en çok CHP’nin verdiğini ama verse de bir değişikliğin olmadığını çünkü Meclis’in çalışmadığını, çalıştırmayan bir iktidar olduğuna dikkat çekti. Bu örneklerden dolayı, işletilmeyen bir Meclis’i önceden tahmin ettiklerinden, bu hukuksuz sürecin parçası olmamak için içinde yer almadıklarını söyleyip, katılımcılardan gelen eleştirileri cevapladı. Selina Hanım, kısa dönemde Meclis’i olağanüstü çalışmaya çağıran tek partinin CHP olduğunu ama bunun da MHP tarafından engellendiğini söyledi. Doğan, ellerinden geldiğince güçlü muhalafeti sürdüreceklerini, 2-3 kişi artan vekil sayısını başarı olarak görmediklerini, seçim sonuçlarından memnun olmadıklarını, HDP’nin bu kadar marjinalize edildiği, kısa sürede Meclis’te gördüğü şeyin Meclis’te HDP’ye tahammül edilmediği ve bundan sonra durumun daha da kötü olabileceğini ifade ederken, CHP olarak Meclis’te dengeyi kuran, HDP üzerinden ihlal edilen hak ne ise onu demokrasi adına dile getiren parti olacaklarını belirtti. Mültecilerle ilgili komisyonda çalıştığını ve bu konuda komisyon kuran tek parti olduklarıyla devam eden Doğan, iktidar olsalardı bu konuda bakanlık bile kuracaklarını, çünkü 2.2 milyon kişinin bir Göç İdaresi ile idare edilemeyeceğini ifade edip, AB konusunda da hedeflerinin bu ülkenin gerçeklerini göz önüne alarak AB’ye girmek olduğu ama AB’nin de durumunun mülteciler konusunda yola çıkarak pek de iç açıcı olmadığını söyleyip sözlerini tamamladı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
BELEDİYE BAŞKANLARI İLE
MEDYA İLE
Ulusal basın temsilcileri ve yerel basın mensupları davet edildi.
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ