Yer: KESK Toplantı Salonu
Tarih : 08.06.2013
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1- MUKADDER ( Nurcan Çetinbaş)
2- Muş Kültür Sanat Merkezi Koop.( Kasım Sığınç-Başkan )
3-İHD (Saim Atılgan-Muş Şube Başk.)
4- Tütün Koop. (Şehmuz Solgun-Başkan)
5-TEMA Vakfı (İhsan Aytemiş-Muş Şubesi Başk.)
6-MİSKADER (Mustafa Sinecem-Başkan)
7- Tük. Kor. Derneği (Sabahhattin Karadağ-Başkan)
b. Meslek Odalar:
1-Ticaret Odası (Şehmuz Sinecem-Başkan Yard.)
c. Sendikalar:
1- Eğitim-Sen Sendikası (Yusuf Doğan-Başkan )
2- KESK (Necmi Erol-Dönem Sözcüsü)
3- Emekli-Sen (Şerafettin Işık-Başkan)
4-SES (Metin Doğan)
Belediye Başkanları: –
Millet Vekiller: –
Gözlemci: Mevlüt Arslan Esnaf
Moderatör: Necmi Erol
Medya: Katılım olmadı
Konular:
Genel konu: Gezi Parkı Olayları, Gösteri Hakkı, Toplumun Karar Alma Süreçlerine Katılımı
Yerel konu: Kamu Sivil Toplum İlişkisi
Genel Konu Üzerine Konuşulanlar Gezi Parkı Olayları, Gösteri Hakkı, Toplumun Karar Alma Süreçlerine Katılımı
Konuşulanlar:
1-Necmi Erol: Gezi parkı olaylarını kimisi Türkiye’nin baharına benzetiyor, kimisi çevre dostu eylemler, kimisi de hükümet karşıtı eylemler olarak değerlendirdi. Türkiye’nin ve dünyanın gündemini önemli ölçüde meşgul eden bir gündeme dönüştü. Türkiye’nin bir demokrasi problemi var öte yandan, Ortadoğu’da çeşitli ülkelerle karşılaştırıldı. Bu ne kadar doğru? Hangi toplumsal kesimden olursa olsun şiddetsiz bir şekilde toprağına, ağacına, özgürlüğüne, demokrasisine sahip çıkıyorsa devletin kamunun buna özen göstermesi saygılı olması gerekiyor. Türkiye’de ki devletlerde muhalif sesler çıktığında bunu bastırma yollarına gider. Bir çevreci eylem yapan insanların çadırları yakıldı büyük baskılar uygulandı buda toplumsal refleksi oluşturdu. Polisin şiddeti tölere edilemeyecek şekilde çoğalmıştır. Cumhurbaşkanı ve hükümetin bazı kurumları özür dileyecek duruma geldiler. Konu ile ilgili diyalog süreci başladı. Umarım bir an önce istenilen sonuca ulaşır. Herhangi bir toplumsal kesime marjinal demek doğru değildir. Bizce toplumsal karşılığı az olabilir ama biz bunun meşruiyetini sorgulama hakkına sahip değiliz. Şimdilerde %2 oy alan Saadet Partisi Bir aralar iktidardı biz şimdi bu partiye marjinal diyebilir miyiz elbette ki diyemeyiz. Her grubun bir toplumsal meşruiyeti vardır. Toplumsal bütün harekete karşı saygılı olmamız gerekiyor. Bu iktidarında bunu kabul etmesi gerekiyor.
2-Kasım Sığınç: Bu mesele çok derin bir meseledir, derin sosyolojik, ideolojik çözümlemeler gerektiriyor. İki boyutu ile ele almaya çalışacağım, öncelikle bu problem başbakanın nezdinde ortaya çıkan genel bir hoşnutsuzluk olarak belirginleşiyor. Ama bunun devlet otoritesini hakim kılma anlayışından doğduğunu görmek gerekiyor. Devlet 15 sene öncede göstericilere böyle davranıyordu 70-80’li yıllarda da böyle davranıyordu. Kemal Kılıçtaroğlu’nun bir sembol haline getirdiği bir Leyla HES mücadelesinin içinden çıkmamış mıydı? Orda da polis jandarma o HES’e karşı çıkanlara acımazsız davranmıştı. İnsanlar demokratik taleplerle bir araya geldiğinde devlet bunu engelledi. Gezi parkı olaylarının içindeki yanlışları bir tarafa bırakıyoruz, içinde ki hataları, yanlışları eleştiriyoruz ve kınıyoruz evet ama orada ortaya çıkan demokratik ve siyasal taleplere destek çıkalım arkasında olalım bu bizim sorumluluğumuz olsun. Buradan başka bir noktaya geleceğim toplumsallaşmış bütün siyasal talepler, demokratik bir öz taşıyorsa zorla, bastırmayla güç kullanarak bertaraf edilemez böyle bir şey söz konusu değil. Bir örnek vereyim 80’li yıllarda PKK ciddi bir eylemsellik sürecine girdiğinde gazeteciler Özal’a sordular nereye gidecek bu eylem Özal üç beş baldırı çıplakla ne olacağını düşünüyorsunuz dedi. Üç, beş baldırı çıplak bu gün milyonlarca insana ulaştı ve 30 yıllık bir serancamın sonucunda belki de dediğini yaptıracak bilemiyoruz bekleyip göreceğiz. Ama üç beş tane baldırı çıplaktı onlar başbakanın deyimi ile üç, beş çapulcuya benzeyen nitelikte arada karakter farkı olabilir mesele o değil mesele, demokratik özü olan taleplerin ne şekilde karşılandığıdır. Bu yüzden orada uygulanan polis şiddetini, devlet şiddetini kınıyoruz. Yaptığımız değerlendirmelerde devletin bir polis devletine dönüştüğünü gördük. Sabahın 5’de insanların çadırını yakıp saldırırsanız polis devletinin alası olduğunu görmüş olursunuz. Sadece AKP hükümeti değil daha önce ki devletler de bunu yaptı nedir birisi aykırı bir söz söylerse o kesin teröristtir, o kesin anarşisttir, o kesin çapulcudur, o kesin baldırı çıplak marjinaldir, peki söylediği ne söylediği demokratik siyasal bir talep. Aşırı uç biri söylediği zaman biz onun haklılığını görmemezlikten mi geleceğiz? Devlet benim itaat istediğim yerlere karşı gelme ben senin için en iyisini düşünürüm dolayısı ile sana gerek kalmıyor sen düşünme diyor. Ne diyor siz ne derseniz deyin biz yapacağız artık Türkiye’de eylem yapılmayan il kalmadı. Başbakan ne diyor siz ideolojik davranıyorsunuz peki ideolojik davranmak kötü bir şey mi? Siz Büşra Ersanlı gibi bir akademisyene tutuklandığı zaman ne demiştiniz, 80’li yıllarda onun ne yaptığını biz iyi biliyoruz, Artvin’de bir kadın için o kız mıdır? Kadın mıdır? Bilmiyorum onun zaten nerelere bağlı olduğunu biliyoruz dedi. Sanki insanlar örgütlendiğinde illegalde olsa onların taleplerinin olmaması gerekiyormuş gibi bir yaklaşım var. Onlar ideolojiktir, çapulcudur diyerek demokrasinin gereği yerine getirilmiyor. İnsanlar sosyal medyada mesaj yayınlıyor polis kapısına dayanıp sen mesaj yayınladın diye göz altına alıyor. Devlet Bahçeli’nin açıklamasında ne vardı orada PKK’liler vardı tamam bir eylemi marjinalize etmek içini boşaltmak için söylenebilecek en güzel şeydir. AKP tarafı orda Ergenekon var MHP Tarafı PKK’liler var deyip eylemlerin içini boşaltma çabasında.
3- İhsan Aytemiş: Biz TEMA Vakfı olarak dayanışmanın bir parçasıyız. Tema olarak onbeş bine yakın imza topladık. Kanun tasarısı da sunduk. Biz diyoruz ki doğaya göre yaşamınızı sürdürün, doğayı yaşamınıza uydurmaya çalışmayın. Siz doğaya göre davranın. Biz değil bir ağaç için bir yaprak için sabahlarız. Toplumsal olarak neler yapıyoruz? Bireysel olarak neler yapıyoruz? Toplum olarak çevre sorunlarına ekolojiye karşı çok duyarsızız. Biz doğadaki varlıklara göre proje yapmamız lazım. Bu haksızlığa karşı çıkacağız avazımız çıktığı kadar. Provakatörlük yapanların içinde poliste var. Şiddet içeren boyutlara karşıyız ama doğa boyutu ile sonuna kadar destekçiyiz.
4-Saim Atılgan: Arkadaşların söylediklerine ek olarak çevrek hakkı diye bir hak var, bunu yeniden tartışmaya açmaya gerek yok. İnsanların doğayla barışık yaşaması ona göre davranması gerekiyor. Gösteriş, yürüyüş eylem yapma hakkı kadar doğal bişey yok. Biz STK’ların bunu görmesi ve haksızlıklara karşı tutumumuzu almamız gerekiyor. İlk iki gün gayet demokratik giden eylemler be oldu da şiddet boyutu katıldı bunun analizini iyi yapmak lazım. Her ne kadar AB süreci 2003’ler de yapılan bir takım anayasal değişiklikler ve birçok anlamda ilerleme kaydetmişken bir konuda maalesef ilerleme kaydedemiyoruz, yada yasalarımızın iktidarlarımızın zihinsel işlevine işlemediğini görüyoruz. Hükümetler diyor ki sen vatandaş olarak 4 yılda bir geleceksin oyunu vereceksin başkada bir şeye karışmayacaksın! tamda sorunlu olan nokta bu, insanların itirazı bir boyutu da bunadır. Halk artık ben karar alma süreçlerine katılmak istiyorum bişeyler yaparken benim fikrimi de al diyor. Sayın başbakanın söylemlerinde ki ötekileştiren dile dikkat etmemiz lazım. Yüzde elli ve diğerleri şeklinde özetlenen bir yaklaşım insanları incitiyor. Orda ki insanlar ne istedi benim ağacıma dokunma, benim giyinişime karışma, düşünceme karışma, içkime karışma dedi. Yapılan anket çalışmalarında gördük ki orda bulunan insanlar ideolojik olmayan özgürlükler üzerinden sorunlara yaklaşan bir kitle var. Hükümet üzerinden gelen sağ duyulu açıklamaları yaygınlaştırmasını bekliyoruz. En basitinden Muş’ta yapılacak değişiklikleri Muş halkına sorsa kötü mü olacak? Bu olaylarda yedibin beşyüzün üzerinde yaralı, tutulu ve ölenler var. Her halükarda insanların toplantı yapma eylem yapma hakkı var.
5- Sabahattin Karadağ: Gezi parkında polisin yaptığı şiddeti nefretle kınıyorum. Ondan sonraki bazı marjinal grupların araç yakması, camları kırması insanların mallarına zarar vermesi doğru değil. Şiddete başvurmadan yapılan bütün eylemeleri canı gönülden destekliyorum. Polisin bu şekilde davranması kabul edilebilir değil. Bu süreç Ak Partiyi fena bir şekilde hırpalamıştır çokta güzel olmuştur. Haddini bildirmiştir ben yaptım oldu ile bişey olmaz. Devlet vatandaşa vatandaş devlete karşı şiddet kullanmamalıdır. Doğuda taş atanlara terörist muamelesi, batıda kaya fırlatanlara vatandaş tepkisi deniyor bu nasıl bir çifte standarttır. Taş atmak suç ise cezası her yerde aynı olmalıdır.
6-Şehmuz Sinecem: Arkadaşların söylediklerinin %80’ne katılıyorum. Tabi sonuçta iç sorunlarımız ortaya çıkıyor. Yeni anayasanın bir an önce bitirilip yürürlüğe girmesi ve barış süreci hızlandırılırsa bu tür eylemler ve olaylar olmayacaktır. Çözüm anayasa ve demokratik isteklerin önünün açılması.
7-Yusuf Doğan: Tabi ki Türkiye’nin devlet geleneğinden kaynaklı sorunlar var. Demokratik talepler olduğuna inanıyorum. Başbakanın ve yandaş medyasının olayları farklı yansıtmaya çalıştığı ortadadır. Orda kimler var halk var, antikapitalist Müslümanlar var, öğrenci kollektifleri var, sendikalar, dernekler, yazarlar, aydınlar var yani bunların hepsinin marjinal olduğunu söylemek akılla bağdaştırılamaz. Kasım hoca geniş bir pencereden yorumladı. Bu eylemlerin ideolojik olduğunu düşünüyorum. Bu eylemlerin büyük bir enerji birikiminden doğduğunu ben yaptım oldulara karşı bir duruş olduğunu biliyoruz. Başbakan Türkiye’de hem yürütmedir, hem yargıdır, hem de yasmadır. Son zamanlarda yapılan bütün kanun değişiklerinde de gördük. Kürtaj yasası, 4+4+4 eğitim yasasında da gördük. Barış sürecindeki söylemlerini de eleştiriyorum. Kendi partisinden çıkan söylemleri hatta Cumhurbaşkanının söylemlerini bile kabul etmiyor. Cumhurbaşkanı mesaj alınmıştır diyor, başbakan hayır ben mesaj almadım ne mesajı diyor. Bu eylemlerin çevreyle ilişkisi kalmadı mücadele demokratik isteklerin gerçekleştirilmesi oldu. Hükümetin bu tavrından vazgeçmesini istiyoruz çıkan seslere kulak vermeli.
8-Mustafa Sinecem: Ben bu süreci ulusalcıların kendilerine mal etme cabasında olduklarını ve barış sürecini baltalamak istediklerinden dolayı eleştiriyorum. Dün Öcalan’ın süreci destekleyen açıklamaları vardı. Süreci selamladığına dair orda Ulusalcıların ve ergenekoncuların süreci baltalamasına dikkat edilmeli diyordu. Hakikaten bizim bölgemizde olan olaylara insanlar destek veriyor olsaydı her yıl orman fidanlık ormanlarımızı ihalelere veriyor ormanlarımız yok ediliyor bunlara ses çıkaran olmuyor. Orda 3 ağaç için yapılanlar burda yapılmıyor. Yine orda da Kürt’ler içinde ve destekçi. Sorun eğer ağaçsa yeşillikse bölgeye de bakılmalı.
9-Şerafettin Işık: Arkadaşlar süreci çok iyi analiz etti ek olarak; hükümet insanları koyun yerine koymaya çalışıyor, insanlar biz koyun değiliz istediğinizi bize dayatamazsınız dedi. Demokratik ülkelerde insanlara düşen görevler var birde haklar. Burda insanlar üzerlerine düşen görevleri yapıyorlarsa, bir takım haklar varsa bu hakları da kısıtlayamazsınız. Kısarsanız insanlar gelir karşınızda durur haklarını ister. Hiç kimse konumuna güvenerek kendini bulunmaz Hint kumaşı sanmasın. AKP kurmaylarının yaptığı açıklamalar Erdoğan’ın gidici olduğunu gösteriyor bu süreç onu götürür.
10-Nurcan Çetinbaş: Aslında nerdeyse her şeye değinildi konuşulanlara ek olarak, Gezi parkında yaşananlar insanların demokratik taleplerinin şiddetle karşılanmasından doğduğunu, artık insanlara dayatılanlara karşı sessiz kalınmayacağını ve insanların mevcut haklarına sahip çıkacağını gösteriyor. Bu sürecin içinde yaşanan karışıklıklar olabilir ulusalcıların kendilerine mal etme çabası gibi, ama herkes çok iyi gördü ki bu ne CHP, ne BDP, nede MHP direnişi değil bu halkın demokratik taleplerin yerine getirilmesi başlattığı bir direniştir. Halkın ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler demokrasiye sıkılan kurşundur. Ak Partinin ve başbakanın yaptığı açıklamalar çok sert ben yaptım oldu ile demokrasi olmaz. Başbakanın %50’yi içerde zor tutuyorum demesi yakışmadı, sanki diğer %50’nin başbakanı değilmiş gibi bir konuma yapması halkı ötekileştirmekten başka bir şey değil. Sosyal medyada yapılan paylaşımlardan dolayı çok ciddi bir takip süreci başlatıldı. Hani ifade özgürlüğü bu nasıl demokrasi diye soranlara nasıl cevap verilecek? Bu eylemlerde Müslüman, Hristiyan, ateist, sağcı, solcu, Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Süryani herkes var. Bu direnişi bir tarafa mal edip marjinalleştirmeye çabaları boşa çıktı. Demokratik taleplerde bulunan insanları tek tek avlamaya kalkışırsanız insanlar elbette ki buna sessiz kalmayacaktır. Hükümetin toplumsallaşmış taleplere karşı duyarlı olması gerekiyor. Bu eylemlerin içinde kadın hareketi büyük rol aldı. Umuyorum ki daha fazla insan zarar görmeden bu süreç olumlu bir şekilde sonuçlanır.
Yerel Konu Üzerine Konuşulanlar ‘’ Kamu Sivil Toplum İlişkisi’
1-Saim Atılgan: Yerelde kamu STK ilişkisi biraz sıkıntılı bir ilişki Cumhurbaşkanımızın gelişi sırasında yapılan organizasyona baktığımızda bunu net anlayabiliriz. Organizasyonu valilik yaptı ve STK’ları şucu bucu diye ayırarak halkın temsilcisi olan Cumhurbaşkanı ile görüştürmemesi ayrımcı tutumlarını gösteriyor. Yeni gelen valimizle bunu konuşmamız her STK’nın farklı bakış açısını ortaya koymasına fırsat verilmesi gerektiğini vurgulamamız gerekiyor. Orda sayın valimize önümüzde ki süreçte hassasiyetlere dikkat etmek gerekildiğine vurgu yapmak gerekiyor.
2-Kasım Sığınç: Kamu STK ilişkisinin durumunu somutlaştırmak için bir örnekle gideceğim. Rektörlük davet verdiğinde belli STK’ları çağırıyor. Mesela kutlu doğum haftası olur Müftülük belli STK’ları çağırır. DAKA etkinlik yapar birkaç STK çağırır bu örnekler çoğaltılabilir. Basına bakıyoruz rektör STK’larla bir araya geldi diye haber yapılır ve ya Cumhurbaşkanı STK’larla yemek yedi gibi haberler çıkar karşımıza halbuki Sivil Toplum Örgütleri öyle üç tane beş tane değil. Herkese ulaşırsanız sivil olur zaten siz sadece kendinize yakın olanlara giderseniz orda sivillik bertaraf olur zaten. Biz o zaman şöyle bir tanımda bulunursak haksızlık etmiş olmayız, rektörlüğün STK’ları, valiliğin STK’ları, Müftülüğün STK’ları halbuki biz Muş Sivil Toplum Platformu’nu oluştururken rengimiz, inancımız ne olursa olsun tek bir çatı altında buluşalım ve burada yaşayan insanlar için buradan başlayarak evrensel nitelikli çalışmalar yürütelim. Amacımız örgütlenelim, bilinçlenelim ve değiştirilmelidir. Kamunun STK ile ilişkisini gözden geçirmesi gerekiyor. Kamunun olanaklarının da eşit ve adil bir şekilde isteyen bütün Sivil Toplum Örgütlerine verilmesi gerekiyor. Birine daha fazla destek veriliyorsa orda hakkaniyet olmadığını açık bir şekilde vurgulamak gerekiyor. Zaman zaman arkadaşlarımız bu tür haksızlıklara denk geliyor. Bu konularda arkadaşlarımızın da uyaran olması gerekiyor, örneğin bir toplantıya KESK davetli ise başka STK’lar yoksa bu bir STK daveti ise şu şu örgütler neden davet edilmedi diye sormalı acaba davet mi gitmedi onlar mı gelmek istemedi? Olabilir belki kendileri gelmek istememişlerdir. Bundan sonra sorgulayan olmamız gerekiyor.
3-Şahmuz Solgun: Ben 2 yıldır kalkınma kurul başkanıyım DAKA olarak STK’lara yönelik bir bilgilendirme şahsım olarak yapmadım. Bazen DAKA’ya başvuran örgütler çağrılıyor, bazen kalkınma kurul yönetim kurul toplantısı yapılıyor. Bizim bilmediğimiz görmediğimiz şeyler var birazda arkadaşınızın penceresinden bakarsanız olayı net görürsünüz4-Mustafa Sinecem: DAKA bir toplantı yaptı her STK davetli değildi.
5- Sabahattin Karadağ: Belediye her kese eşit davranmıyor, aynı özellikte olan arazilerin kimisine 3 kat kimisine 6 kat veriyor bu ayrımcılığı yapmaması lazım herkese eşit olmalı.
6-İhsan Aytemiş: Muş’ta kamu STK ilişkisi çok zayıf, bunun sebeplerinden birisi de biz STK’larız bir yere davet edildiğimiz zaman diğer örgütlerin neden davet edilmediğini sormuyoruz. Her kesin rengini düşüncesini yansıtmasının gerektiğini vurgulamamız çok önemli. STK’lar toplumun ihtiyaçlarını dile getirmek için var STK dikte eden bir yerde değil demokratik istekleri dile getiren yerdedir. Giden valimizle bunun tartışmasını yaptık siz bir Muş’lu kadar Muş’un sorununu bilemezsiniz öğrenene kadar iş işten geçiyor tayinle başka bir yere gidiyorsunuz diye. Neticede Muş’ta yaşayan insanlarla STK temsilcileri ile ortak çalışılması gerekiyor.
7- Yusuf Doğan: Türkiye’de bir çok şeyde olduğu gibi demokrasinin gereğinin olmamasından kaynaklı Sivil Toplumun çokta sivil olmadığı. Özellikle AKP döneminde her şeyin yedeğini yapması, kendi Sendikasını, kendi STK’nı oluşturdu. Tabi ki bunların olması demokrasiye zarar, bunlar renkleri görmeyi zorlaştıran işlerdir. Fikirler tartışarak zenginleşir ortaya daha iyi işler çıkar. Ben üniversitede çalışıyorum Rektörümüzün başbakanın tavrına yakın yaptırımları var. Farklılıklara tahammülü olmayan biri. Muş’ta üniversite yapıldı, baraj yapıldı ne Sivil Toplum Örgütlerinden ne de halktan görüş alınmadı. Yerelden halktan kopuk işler iyi sonuç vermez.
8-Necmi Erol: Bizim kamuyla ilgili karşılaştığımız kurum polistir. Duruşumuzdan kaynaklı yapmış olduğumuz eylemler, toplumsal gösterilerde kimi zaman polisle boğaz boğaza geliyoruz. Polisin bize yönelik negatif tutumları olduğunu biliyoruz. Bazı STK’ların ana caddeyi boydan boya kullandığını gösterilerini rahat bir şekilde yaptıklarını görüyoruz. Biz kaldırımlarda bile eylemleri yaparken yürütmeme noktasında ısrarcı oluyorlar. Geçen Çarşamba günü yaptığımız eylemde polis kaldırımı kullanmamıza izin verdi bunun sebebi de Cumhurbaşkanımızın yaptığı çağrıdır. Toplantılar, eylemler bizim anayasal hakkımızdır.
9-Şehmuz Solgun: 3 ayda bir il koordinasyon toplantıları yapılıyor, kurum amirleri ve STK’lar o ille ilgili konuları tartışıyorlar. Bizim ilimizde 4 STK davet ediliyor. Bu toplantı çok önemlidir bölgenin genel müdürleri de gelir. Bizlerin de içinde aktif rol alması gerekiyor.
10-Nurcan Çetinbaş: Muş Kadın Derneği olarak yıllardır kadın alanında çalışmalar yapıyoruz. Maalesef ki yıllarca kamu kurumları ile ortak çalışma isteklerimiz geri çevrildi. Valiliğe giden STK’ların hepsine onlardan para yada başka bişey isteyen muamelesi yapıp köşede bekletiyorlar. Gelişmiş ülkelerde STK’ların bütün çalışmalarını kendi devleti fonlar biz kendi valiliğimizden bunları beklemiyoruz diyoruz ki kapıları açın Muş’un sorunlarını el ele verip çözelim. Muş’ta o kadar çok sorun var ki ne kamu bunu tek başına iyileştirebilir ne de Sivil Toplum Örgütleri bu sorunları ancak ve ancak beraber çözebiliriz. Son 1 yıldır kamu kurumları ile ortak bir protokol imzaladık, ortak çalışmalar yapıyoruz. Yaptığımız çalışmalardan bizde kamu kurumları da memnun eğer iki tarafın derdi Muş’un sorunları ise çok güzel işler çıkar. Biz 1 yıl içinde Milli Eğitim, Sağlık İl Müdürlüğü, Müftülük, Sosyal Politikalar ve Kolluk Kuvvetleri ile GAP idaresinin aracılığı ile protokol imzalayabildik yine sivil değil bir devlet kurumu aracılığı ile yapabildik. 1 yıl içinde Kamu STK işbirliğinin önemini bir kez daha gördük kısa zamanda çok büyük ve güzel işler yaptık. Umuyoruz ki artık Kamu STK’larla ortak çalışmaya daha çok açık olur.
Öneriler:
Süreçle ilgili Muş’ta bir forum yapılması. (Kasım Sığınç)
Ortak sonuç:
Değerlendirme:
a Sivil toplum ile
STK ve belediyeler ile toplam 115 kişiye SMS yolu ile bilgi verildi
b. Milletvekilleri ile
Önce bilgilendirme mesajı gönderildi sonrasında telefonla 4 milletvekili ile görüşüldü.
c. Katılımcılarla
Daha önceden STK ile yapmış olduğumuz toplantıda yerel gündemimizi belirlemiştik.
d. Medya ile 2 ulusal 6 yerel gazetelere mail ve sms yolu ile bilgilendirme yapıldı. Gazetecilerden katılım olmadı.
Sonuçlar: Sivil Toplum Kuruluşları ve katılımcılar birbirlerini dinledi. Toplantı düzenine uygun bir katılım gerçekleştirildi. M. Vekilleriyle tek tek görüşülmesine rağmen kimsenin katılmaması STK’lar tarafından hoş karşılanmadı. Mutfaktan milletvekillerinin katılımlarını sağlamaları konusunda çalışmalara devam etmeli.
Değerlendiren: Nurcan Çetinbaş
08.06.2013 Muş kMM Toplantı Tutanağı
previous post