YER: Cezayir Restoran (Taksim)
TARİH: 08.05.2016
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Tennur Koyuncuoğlu (İstanbul Barosu)
2 / Faik Güleçyüz (Kontrgerillaya karşı İnisiyatif)
3 / Gürcan Onat (ASSAM)
4 / Hüsnü Adalı (Liberal Avrupa Derneği)
5 / Ali Faik Aydın (İstanbul Platformu)
6 / Şanar Yurdatapan (Düşünce Suçuna Karşı Girişim )
7 / Mustafa Haksever (Uluslararası Kudüs Derneği)
8/ Necmettin Keleş (ASDER)
9/ Mesut Ülker
10/ Şahin Tekgündüz
SENDİKALAR Yok
ODALAR Yok
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
DİĞER KATILIMCILAR
6 izleyici katıldı.
MODERATÖR
Yakup Kadri Karabacak
KONULAR
Genel Gündem : Milletvekili Dokunulmazlıkları ve Siyasi Etik Kanunu
Yerel Gündem: İstanbul’daki Suriyeli Mülteciler
Toplantı Moderatör Yakup Kadri Karabacak’ın açılış konuşmasıyla başladı. Usulle ilgili hatırlatmalarda bulunan Karabacak, genel gündeme ait kısa bir girizgahtan sonra sunum videosu gösterimi yapıldı. Ve ardından sözü sivil topluma bıraktı.
KONUŞULANLAR
Genel Gündem : Milletvekili Dokunulmazlıkları ve Siyasi Etik Kanunu
Toplantı yerel gündemi ve konuklarına ait bilgileri paylaşan Yakup Kadri Karabacak sözü ilk önce sivil toplum temsilcilerinden Şahin Tekgündüz’e (İstanbul Hepimizin) bıraktı.
Şahin Tekgündüz: Siyasi etikten söz etmeden önce, siyaseti yeniden tartışmamız lazım. Yani Türkiye’de siyaset yapıldı mı, yapılıyor mu, yapılacak mı? Bugün tartışmaya çabaladığımız olgu siyaset değil. Yakın bir gelecekte ise hiç siyaset yapamayacak hale gelecek bu ülke. Zaten siyaset ortadan kalınca, siyasi de ortadan kalkıyor. o da gayet doğal bir gelişme bugünün Türkiyesi’nde…
Tennur Koyuncuoğlu: Bence etik kuralları hiç anlamadığımızın resmidir. Etik kurallar, insan haklarıyla bağdaşan bir kavramdır. Siyasetle, hele Türkiye’deki siyasetle hiç değil! Ben öncelikle, siyasi etik yasasının da, dokunulmazlıkların da bir ayrımcılık yaratma amacıyla ortaya konduğunu düşünüyorum. Siyasi etik yasasını şöyle bir düşünürsek, milletvekilleri imtiyazlı olarak GSS’ye bağlı değiller. İş düzeyleri hayat boyu garantiliyor, eleştirilere göre ömür boyu milletvekili olmaları sağlanıyor. Henüz bizde gerçek bir etik yasası yok. Dokunulmazlıklara gelirsek, gerçekten bu büyük bir haksızlık. Belli ki, belli bir siyaset aracılığıyla milletvekilleri arasında da bir ayrımcılık yaratılarak, belli kişilerin tekrar hapse gidilmesi. Daha da enterasanı Meclis’te kimse kimseyi dinlemiyor. KA.der çok güzel bir video hazırlamış, izlemenizi isterim. Yalnız erkek milletvekilleri, erkek egemen bir biçimde konuşarak bu Meclis’in bizim meclisimiz olmadığını apaçık ortaya koyuyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması HDP’yi yutmak meselesi. Siyaset olarak yutamadığını, diktatörlük temelinde henüz olmadan bile kendini göstermiş oluyor. Davutoğlu’nun istifası bu sistemin işlemez olduğunu gösteriyor. Mırıldanmaksızın itaat, biat toplumunu açıkça ortaya koyuyor. Davutoğlu, çok yetenekli birisi, “Hoca” sıfatını ve “Hoca” dan da bir miletvekili olunmayacağını çok güzel ortaya koyuyor.
Necmettin Keleş: Ben Vanlıyım, Kürdüm, orda büyüdüm. Bize en büyük zararı Pkk ve onun Meclis’teki uzantısı vermiştir. Ben yaşadığım sürece, T.C sınırlarında Kürtler, Aleviler, Romanlar, dinini yaşamak isteyen dindar kesim… Tayyip Erdoğan’ın heykelini dikse yeridir. Çünkü tarihte bu insanlar hiç bir zaman, bu şekilde düşüncelerini sergileme imkanı bulmadı. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasının temelinde HDP’li vekillerin olması bir gerçek. Fakat bu noktaya gelmesinde TBMM’de siyaset yapması gerekenlerin teröre destek vermeleri, devlete “katil” demeleri, siyasetle değil şiddetle çözmeleri, artık muhataplarının çaresiz kalmalarına sebep olmuştur. Geçmişte dokunulmazlıkları kaldırılanların dokunulmazlıkları “ben kürdüm!” dediği için kaldırıldı. Nereden nereye gelmişiz? Meclis’te “kürt vardır” diyenden, teröristle aynı safta bulunana… bana göre Kürt halkına bir ihanettir. Batı’da, orda burada insanların Kürtlerden nefret etmesinin temelinde bu yatıyor. HDPlilerin mecburen hizaya getirilmesi lazım. Kötü mü oldu, hayır iyi oldu. Sadece HDP değil, bütün milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması, tüm suç işleme özgürlüklerinin kaldırılması lazım. Bu inşallah iyi başlangıç olur, suç olarak tasnif edilen, suçu kim işlerse işlesin (cumhurbaşkanı-başbakan-milletvekili, yazar, gazeteci…) mutlaka yargılanması gerekir. Geçmişteki raporda gördüğümüz gibi, bunun oluşabilmesi için adil-tarafsız ve vicdansız yargı gerekir. Vicdansız, çünkü vicdan işin içine girdiği zaman adalet olmaz. Hukukta vicdan olmayacak. Adaleti teslim edecek. Mihenk adalet olmalı.
2012’de BDPli vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının mevzu bahis olduğunu, ardından Çözüm Süreci’nin başladığını hatırlatan Karabacak, bu sürecin arka kapı diplomasisiyle işlendiği ortaya çıkınca dokunulmazlık tartışmasının da fiilen ortadan kalktığını belirtti. Yakup Bey, buradan benzer bir akıbetin mi bizi beklediği yoksa çetin bir tartışmanın mı ortaya çıkacağı sorusuyla sözü katılımcılara bıraktı. “Türkiye yargısı gerçekten bu anlamda hakkaniyetli kararlar verebilecek mi?”
Şanar Yurdatapan: Politik kutuplaşma bizi öyle noktaya getirdi ki, artık hepimiz tepeden ortaya atılan bir lafı kendi kulübümüzde devam ettirmek zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla biz de kendimizi o suçlara iştirak ettiriyoruz. Sadece Gezi Olayları sırasında söylenen ve aksi ispatlanan yalanların, hala tekrar ettiriliyor olması… herkesi zorluyor. O lideri seven insanlar da yalnız bırakmamak için aynı şeyi devam ettiriyorlar. Az önce, “ne kadar güzel bir noktaya geldik, o zaman kürt olduğu için dokunulmazlıkları kaldırılmıştı şimdi rahat konuşuyorlar” dendi. Dokunulmazlıkları kaldıran Meclisin içinde bugün Ak Parti’nin en tepesinde bulunan bir sürü insan, o vakit Erbakan’ın partisi, onlar yaptılar yine aynı şeyi. Arada mantık değişmesi var, 95’te Aziz Nesin “Bulgaristan’da Türkler, Türkiye’de Kürtler” kitabından yargılanmıştı, içerikten değil, sırf Kürt kelimesini kullandığı için. Peki bu yasaktan bugüne nasıl gelindi? Politikacılar mı, hayır. Maalesef kavga getirdi. Adil bir ortamda değiliz. O tapelerin montaj olmadığını biliyorum, raporla sabit. O büyük yolsuzlukları bu Meclis kaldırmadı, biliyoruz. Başka ülkeler de benzer iç savaşlar yaşadı. Ama onlar bu dili bıraktı, adım adım güven verici tedbirlerle, düşman haline gelmiş insanlar bu adımların arkasında duruyor, barış böyle geliyor. Ben de sanığım, devletin tanımına göre Pkk’ya destek vermekten. Savunma şu şekilde “Biz savcı beyin televizyondan duyduğu ezberlere mi inanacağız, yoksa gözlerimizle görüp, kulaklarımızla duyduğumuza mı?”
Hüsnü Adalı: Öncelikle Can Dündar’a silah sıkılmasını, hapis cezasını protesto ediyorum. Orada “vatan haini” edebiyatı yapanları bizzat azmettirici olduğunu düşünüyorum. Hain lafından sıkıldım, bu ülkeye en büyük kötülüğü de “vatan edebiyatı” yapanlar, “vatan haini” sözünü en çok kullananlar yapıyor. İçinde milli geçip, ülkeye faydalı olan bir şey göremedim. Bir kere devlet hastanesi, teröristin de hastanesidir, Hipokrat yeminin de -benim bilmediğim-, devlete hizmet ederim, teröriste bakmam, diye bir şey mi var? Doktor, aynı ihtimamla herkese bakmak zorunda. HDPnin dokunulmazlığı konusunda görüş verenlerden 4 bakanın yolsuzluğu hakkında da görüş bekliyoruz. Aydın Engin “HDPsiz Meclis, yumurtasız omlete benzer!” demiş. Yumurtasız omlet yiyemeyenleri, HDPsiz Meclisi savunması büyük gaflet. Yargıya güven %70’ten %30’a düşmüş. Kendisi demokrat olmayan devleti demokratik kurallar, yasalar, kurumlar kurabilir mi? Kendisi etik olmayan insanlar, siyasi etik kanunu çıkarabilir mi? Çözüm yine sokaktan gelecek gibi. Mehmet Şimşek “Türkiye’nin çıpaları AB olmalıdır.” dedi. Umarım başına bir şey gelmez. Çözüm AB’dir, kriterleridir, geçmişteki hataların tekrar yapılmamasıdır. MHP zaten beklenileni yaptı ama CHP’yi de eleştiriyorum, demokratız deyip ana muhalefetiz deyip “dokunulmazlıkları” desteklemek, akıl tutulmasıdır.
Sırrı Süreyya Önder hakkında hazırlanan fezlekelerden bir tanesinin Abdullah Öcalan’ın 2 yıl önce gönderdiği mektubu Diyarbakır’daki Nevruz’da okumasıyla ilgili olduğunu hatırlatan Karabacak, o mektubun Sırrı Süreyya Önder’in eline nasıl geçtiğinin belli olduğunu, o sıralar Çözüm Süreci’nin heyecanla beklenen bir parçası olan bu gelişmenin şimdi suç olduğunu sözlerine ekledi. Yakup Bey, “İşin siyasal kısmı itibariyle bir sonuç alacağımıza gerçekten inanıyor muyuz?” sorusunu katılımcılara sorarak, toplantıya devam etti.
Mustafa Haksever: Seçimlerden önce Türkiye’de siyaset kalitesinin çok düşük olduğunu söylemiştim. Kalitenin arttırılması gerekir, bazı partilerin çabalarını görmüştük, ümitlenmiştik. Türkiye’de bazı sorunlar kaliteyle çözümlenebilir, diye düşünüyorduk. İnsanların söylemleriyle, eylemlerinin mutabık olup olmadığına bakarak değerlendiririz. Siyasi partilerde maalesef bunu göremedik. Türkiye’nin yeniden bir yapılanmaya ihtiyacı var. Buna çok direnen var. Bir şeylerin gelişmesi için, değişerek gelişmesi lazım. Partilerin bunu içinde yaparak kaliteyi yakalaması lazım. Çektiğimiz bütün buhranlar bundan kaynaklı. Ülkede Anayasa yapılması gerekir, yapmak isteyenler bir tarafta savsaklıyor, yapmak istemeyenler bir tarafta yapılmaması için elinden geleni yapıyor. Boşa kürek sallıyoruz. Bunun için insanların ahlaki değeri, ilkeleri, insan-vatan sevgisi olması lazım ki, bu şeye direnmemesi lazım. Bu değerler maalesef bu ülkede azalıyor. Mesela TBMM’de İç Tüzük’ün değiştirilmesi lazım ki, ona göre kalite yükselsin. Ben en müspet hareket edeni Ak Parti olarak görüyorum. En azından istediği zaman partisinin liderini değiştirebiliyor, gençleştiriyor. Bütün partiler böyle hareket etse, müspet neticelere gidebilirdik. Dokunulmazlık da öyle, İç Tüzük neyi gerektiriyorsa, vekillerin iyi koşullarda çalışması için ne gerekiyorsa, o değişiklikler yapılmalı. Biz şu anda eski kanunlarla birilerini yargılayıp, oyalanıyoruz. Türkiye lehine bir gelişme olmuyor. Bir de olaya büyük resimden baktığımızda bu küresel güçler bazı partileri de kullanıyor. Bunun da farkına varılmadığı için, o insanlar maşa görevi görüyor. Bunun anlaşılması gerekir.
Mesut Ülker: Hedeflere gerçeklerle gidilir. Şu an Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntıların düzeltilmesi noktasında, Türkiye’de zaten müesses bir nizam vardı. Arkadaşımızın dediği kalite konusunda, çok somut halde siyasi partiler ve seçim yasasında şu anki partinin 2002 seçim beyannamesinde taahhütü vardı. Fakat çoğunluk kendisinde olmasına ve defalarca fırsatlar eline geçmesine rağmen bu taleplerin yerine getirilmediğini görüyoruz. Türkiye’nin geçmişte de “şekere gelince kıtır kıtır, bibere gelince vay vay” anlayışıyla davrandığı bir ilkesizlik görüyoruz. Anayasa’nın değiştirileceği konusunda Türkiye’de bir mutabakat söz konusu ancak “nasıl?” kısmında bir sıkıntı var. Demokrasilerde toplumsal uzlaşmanın maksimum seviyede yakalandığı dönemdeki anayasaların geleceğinin kararlı-kalıcı olduğunu söylemek mümkün. Anayasanın değiştirilmesi gerektiği, darbeci olduğu, ihtiyaçlara cevap veremediği konusunda bir konsensüs var. Tek taraflı değil ancak “Nasıl”ı hazmedemeyen topluma tepeden gelen bir talep olduğunu görüyoruz. İktidar partisi de anketlerde… bunu görüyor. Dolayısıyla sürecin toplumu bu noktada germeden, hazmederek, karşılık etkileşimlerle çözerek yürütülmesini daha sağlıklı görüyorum. Bu bir gerçek, ciddi bir Kürt-Güneydoğu-Terör… ne derseniz deyin meselesi var. Kilis’ten hala haber gelmiyor. Vatan, bayrak.. kaygılarından ziyade, daha demokrat bir duruşla, söylemlerin arkasında olarak halletmek mümkün. “Dış güç” müesses nizamın devamı için gerek maddi gerek ideolojik beslenenlerin dikkate aldığı bir kavram. Ötekileştirerek, vatan haini diyerek… bir siyasi partiye birilerinin maşası; arkadaşımız yanlış anlamasın, demek iddialı bir değerlendirme.
Gürcan Onat: Ben olaya ilkesel olarak yaklaşmak istiyorum Konuşmamda hiçbir parti ve şahıs hedef alınmamıştır. Öncelikle bizim hala normalleşemediğimizi düşünüyorum. Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan bugüne kadar bize işlenmiş kodlanmış olan düşüncelerimizden sıyrılamadık. Hala partizanlık yapıyoruz. Olayları inancımız doğrultusunda değerlendiriyoruz. Tabi böyle değerlendireceğiz ama karşımızdaki insanı anlayamıyoruz. Empati yapamıyoruz. Hiç kimsenin hiç bir şekilde dokunulmaz olmadığını düşünüyorum. Dokunulmazlık diye bir şey olamaz. Ayrımcılığın olmaması gerektiğine inanıyorum. Biz asıl onlar vekil ise niye asıldan farklı ki onlar? Herkesin bir ayrıcalığı var. Milletvekilleri ayrıcalıklı hukukçular ayrıcalıklı askerler ayrıcalıklı. Niye? Herkes eşit vatandaş ise hiç kimse ayrıcalıklı olmamalı. Dolayısıyla dokunulmazlık diye bir şeyin olmaması gerektiğine inanıyorum. İnsanlar istediğini istediği şekilde ifade edebilmeli.
Faik Güleçyüz: Diyelim ki biz Gürcan’la illegal silahlı bir örgüt kurduk. Eyleme başladık. Bu suç mudur? TC yasalarına göre suç. Peki birileri bizim sırtımızı sıvazlarsa hadi aslanlar vurun daha beter vurun derlerse onlar da suç işlemiş oluyorlar mı? Biz suçluyuz bizi teşvik edenler de suçlu. Bu mantıkla baktığımız zaman Türkiye’de 12 Mart’tan beri Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Mahir Çayan liderliğinde Türkiye Halk Kurtuluş ordusu Deniz Gezmiş liderliğinde sol siyaset kulvarında silahlı bir mücadele gerilla mücadelesi hareketi başlamıştır devam etmektedir. Kim devam ettiriyor? PKK devam ettiriyor. En son canlı bombalara kadar işi tırmandırdı. Dokunulmazlıklar bununla bağlantılı. Bu hadiseler olmasa dokunulmazlıklarla ilgili bir şey konuşmayacağız burada. 12 Mart’tan bu yana bu yol yanlıştır. Biz kontrgerillaya karşı inisiyatif olarak bu silahlı mücadele yolunun yanlış olduğunu söylüyoruz. Devlete karşı hak arama mücadelesinde bu yolla bir yere varamayız. Varamadık ortada. Demokratik yolla hep beraber siyaset yaparak devlete karşı muhalefet ettiğimiz zaman netice alabiliriz umutları çıkıyor ortaya. PKK’nin yolu yanlıştır, çıkmaz sokaktır ve tez elden o silahlı mücadele işinden vazgeçmelidir. Önce Kürt halkı için bunu yapmalıdır. Hakkını savunduğu özgürlüğünü savunduğu Kürt halkı için bu yoldan vazgeçmelidir. Kürt sorunun çözümünü siyasete bırakmalıdır. Devletten hükümetten bir şeyleri beklemenin anlamı yoktur. Bunu PKK yapacak. HDP’de bazı milletvekillerinin PKK’yi övdüler teşvik ettiler diye esasında onların dokunulmazlıkları kaldırılmak isteniyor.
Faik Aydın: Dokunulmazlıkların nedeni temsilden gelen bir olgudur ve gelenektir. Milletvekili tüm halkı temsil eder onun için dokunulmazlık gereklidir. Bir de adi suçlar işlemeyeceği düşünülür milletvekilinin. Yani hırsızlık yolsuzluk yapmayacağı düşünülür. Onun için mutlak bir dokunulmazlık konulmuştur. Birtakım bahanelerle temsil olayı sekteye uğramasın bu temsilde devamlılık olsun. Çünkü demokrasinin temeli budur. Ama günümüzde mevcut iktidarı övenler olsa da ben övemiyorum. Masumiyet karinesi diye bir şey vardır. Bir insanın suç işlediği çok açık emarelerle belli olmadığı zaman o kişi masumdur. Yargılansa bile hüküm kesinleşinceye kadar masumdur. Masumiyet karinesi vardır ve iktidar buna uymamaktadır. Bağımsız yargı güvenceli yargı diye bir şey yok sulh ceza hakimi bir işaretle bile bir tutuklama yapabiliyor. O halde dokunulmazlık konusu bir oyun gibi sanki ortaya sürülmekte. Tehdit ve şantaj kokmakta bu olay. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşıyım.
Hüsnü Adalı: Yargıya güven yüzde yetmişten yüzde otuza düşmüştü ya, zaten Can Dündar’ın suçsuzluğunun en büyük kanıtlarından biri de bana gore mahkûmiyet kararının oy birliği ile alınmasıdır. Küresel güçler Kanada Norveç İsviçre bunlarla niye bu kadar uğraşmıyorlar veya uğraşıp başarılı olamıyorlar? Çünkü bizim yaramız büyük.
Şahin Tekgündüz: Dokunulmazlık fikirlerin serbestçe üzerinde baskı olmadan ifade edilebilmesi için tanınmış bir haktır. Yani kişileri korumak için değil. Kürsü dokunulmazlığının korunması gerekiyor ama onun dışında hırsızlık yapanlar yolsuzluk yapanlar için dokunulmazlık tabi olamaz. Suç örgütünü desteklemek doğru değil fakat eğer devlet suç örgütü haline gelişmişse kontrgerillayı da yanına alarak onu övmek ona destek vermek de aynı suçu işlemek demektir. Ama biz bunu devleti desteklemek gibi görüyoruz. Kürtleri temsil eden iki güç vardır. Parlamentoda Kürtleri temsil eden seçilmiş milletvekilleri vardır, bir de PKK vardır. PKK nin eylemlerini desteklemek elbette mümkün değil ama PKK’nin ortadan kalkması ve işin siyasetle çözülebilmesi için parlamentoya gelenlerin dokunulmazlıklarını kaldırıp içeri atacaksak PKK’ye hizmet ediyoruz demektir.
Şanar Yurdatapan: Türkiye’de mutlak dokunulmazlığı olan bir tek kişi var. O adam bugün hepimizin gözü önünde birisini vursa öldürse hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü anayasanın ilgili maddesine göre Cumhurbaşkanı ancak vatana ihanetten ve yüce divanda yargılanır. Kanunlara bakıyoruz vatana ihanet nasıl bir suç muş nasıl işleniyor muş? Yok. Bu kadar komik bir durum olabilir mi? Anayasanın bir sürü zırvalığının değişmesi lazım. Çünkü o Kenan Evrenin kendisine gore hazırladığı bir şeydi. Milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığını aslında bütün insanların ifade özgürlüğü dokunulmazlığı olması lazım. Çok basit istisna o da nefret söylemi.
Necmettin Keleş: Benim gördüğüm şey samimiyetsizlik. Ak Parti iktidarındaki dört bakanın dokunulmazlıklarının kalkmasında çok iştahlı olanlar terorist destekçileri devreye girince bir anda dokunulmazlığın karşısına dikiliyorlar. Kendin için ne istiyorsan karşındaki içinde bunu istemelisin. Solcular zulme uğradığı zaman sağcılar sevinir sağcılar zulme uğradığında solcular sevinir. Türkiye’de ajanlar cirit atarken dış güçlerin etkisi yoktur dış güçlerin desteklediği siyasi örgüt yoktur demek mantıklı gelmiyor. HDP Kürtlerin seçtiği bir parti değildir. PKK’nin temsilcisidir. PKK’nin silahı ile seçilmiştir hiçbir Kürt özgür iradesiyle oy vermemiştir. PKK de Kürtlerin temsilcisi değildir PKK’de tamamen yabancı taşeronların servisidir. Bu da işte Belçika’daki çadırlarından yurt dışından gelen paralarından Doğu’da yakalanan keskin nişancılarından ortaya çıkmıştır.
Tennur Koyuncuoğlu: PKK’nin kınanması gerektiği çok açık Ancak milletvekili olarak parlamentoda bulunduğu zaman onu silahla suç ortamında yakalayamıyorsanız ona güvenmek zorundayız. Ben bunun için dokunulmazlıkların bir oyun olduğunu söylemek istedim.
Faik Aydın: Bir de şöyle bir ihtimal var. Hukukta aleyhteki yasa geriye işlemez. Sonradan yasa değiştirip geriye işletme niyeti var gibi geliyor bana çünkü dokunulmazlık kaldırıldığı takdirde yargılanacaklar kendi kafalarındaki kurallara göre. Bu hukuken abes bir şey.