YER: Malatya Belediyesi Fırat Toplantı Salonu
TARİH: 08 Nisan 2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Uluslararası Af örgütü (Ferman Salmış)
2 / Sakatlar Derneği (Ali Haydar Koyun-Başkan)
3 / İHD (Hasan Buran- Şube Sekreteri)
4 / Malatya Kültür ve Sanat Derneği (Yaşar Karaaslan-Başkan)
5 / Barış Meclisi (Hasan Doğan)
6 / Mazlum Der (Sami Cengil-Yönetim Kurulu Üyesi)
7 / Toplum Gönüllüleri Birliği (M.Sinan Oral-Yönetim Kurulu Üyesi)
8 / Zeynel Abidin Vakfı (Erdoğan Ünverdi-Başkan)
MESLEK ODALARI
1 / Mimarlar Odası (Vefik Şahin-Yönetim Kurulu Üyesi)
SENDİKALAR
1 / Memur Sen (Selahattin Canpolat- Yönetim Kurulu Üyesi)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Asım Demirkök (Gazeteci)
2 / Mustafa Baştürk
3 / Hamza Doğuç
4 / Ramazan Kuzu
5 / Nurhan Özkaya
6 / Molla Demirel (Yazar)
7 / M.Duran Özkan (Güneş Tv)
8 / Güzide Gök (Diş Hekimi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ Katılan Olmadı.
BELEDİYE BAŞKANLARI Katılan olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Mesaj gönderen olmadı.
MEDYA
1 / Güneş Tv
2 / AA
MODERATÖR Prof.Dr. İbrahim Gezer- İnönü Üniversitesi Öğretim Üyesi
KONULAR
GENEL KONU: 4+4+4 Eğitim Sistemi.
KONUŞULANLAR
1 / İbrahim Gezer "Tarih boyunca bütün toplumlara baktığımızda insanlar kendi toplumsal özelliklerini, birikimlerini kültürel alt yapılarını yeni gelecek kuşaklara aktarmak için modeller denemişler yöntemler geliştirmişler, araştırmalar yapmışlar. Dinlerden, büyük anlatılardan, tarihi efsanelerden istifade ederek bir model yaklaşım geliştirmeye çalışmışlar. Eğitim; bu yönüyle en çok konuşulan, tartışılan, üzerinde düşünülen konularının başında geliyor. Türkiye’nin ulus devletleşme sürecinden sonra eğitimi daha ayrı yönleriyle öne çıkmaya başladı. Egemen güçler birden bire keşfettiler ki eğitim aslında bir ulus yaratma, monolotik bir kültür oluşturma ve tek tip insan yetiştirme sürecinde bulunmaz bir alt yapı sunuyor. Bununla birlikte daha önce devletin tekelinde olmayan, resmi olmayan ve tek boyutlu olmayan eğitim bir anda devletin güdümüne girmiş oldu. Devlet eğitimi bir araç olarak kullanmaya başladı. İmparatorluklar döneminde eğitimi; vakıflar, dernekler yürütürdü. Son iki yüz yıldır eğitim yoğun bir şekilde istenen insan tipini ortaya çıkarma, formatlama konusunda bir sosyal mühendislik aracı olarak kullanıldı. Faşizm ağırlıklı bazı ülkelerde daha ileri boyutta yoğun ve katı bir şekilde uygulandı, diğer yerlerdeyse daha esnek belki ama tarih boyunca eğitim bu yönüyle kullanıldı. Ulus ötesi devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte eğitimin de yeniden özelleştiği bir sürece girildi. Özelleşme yetmiyor, sivilleşmek gerekiyor. Bu nedenle Türkiye’de pedagojik bir zenginlik geliştirilemiyor. Çok farklı modelleri, yaklaşımları, ekolleri konuşamıyoruz. Türkiye’de son yıllarda, özellikle 28 Şubat döneminde eğitime biraz da pedagojik kaygılardan uzak, ideolojik kaygılarla , hoyratça müdahale edildi. O müdahaleye de bir çeşit karşı tepki gelecekti, o da geldi. Katı uygulamayı bir şekilde esnetmek ve makul bir düzeye getirmek için hükümet bu konuda bir insiyatif geliştirdi. 4+4+4 diye özetlenebilen bir model ortaya çıktı. Geçmişte bu uygulamayı topluma dayatanlar ağırlıklı olarak ailelerin çocuklarına din eğitimi vermeyi kısıtlayacak şekilde İmam Hatiplerin orta kısmının ortadan kaldırdı. Şimdi de benzer bir şekilde İmam Hatipler çerçevesinde konu tartışılmaya başlandı. Eğitim toplumların gelişiminde, çocukların yetiştirilmesinde ideolojik tartışmaların çok ötesinde olması gereken bir olgu. Ailelerin en temel haklarından biri çocuklarına dini eğitim verme hakkıdır. Bu düzenlemede kaygı duyduğum en önemli alanlardan birisi meslek eğitimini öne çeken düzenlemeleri içeriyor gibi gözükmesi. Çünkü yasa birçok boşluğun doldurulması işini bakanlığa bırakmış durumda. İmam Hatip Liselerinin de mesleki eğitim olduğunu düşünmüyorum. O daha akademik bir eğitim. Çocuklarımız motorculuk, elektrikçilik, tornacılık gibi sanayi dönemi çağının mesleklerini ortaokulda öğrenmeye başlarlarsa bu dünyanın genel gidişatına taban tabana zıt bir uygulama olacak. Dünyada meslek eğitimi ileriye doğru öteleniyor, bu eğitim firmaların içine çekiliyor. Okullarda artık bugünkü ıpone, ıpad teknolojisini öğretemezsiniz. ABD, Kanada ve Japonya'da liselerin tamamının akademik liseye dönüştü, meslek eğitimi artık kalmadı.”
2 / Selahattin Canpolat “28 Şubat öncesinde yine buna benzer bir eğitim sistemi vardı. Çok kısa bir süre içerisinde şimdiki kadar bile tartışılmadan oldu bittiğe getirilerek değiştirildi. 18. Milli Eğitim Şurasında bu konu gündeme gelmiş ve o zamandan beri Eğitimciler Birliği Sendikası olarak bunun takipçisi olduk. O zaman sadece İmam Hatiplerin orta kısmı kaldırılsaydı ülkeye de bu kadar zararı olmazdı. Meslek liselerinin azaltılması ve katsayının konulması bu ülkeye çok büyük zarar verdi ve insanların acı duymalarına neden oldu. 4+4+4 sistemini destekliyorum. Din eğitimi, gelişmiş ülkelerde de veriliyor. 28 Şubatın biçtiği gömlek dar geliyor, üzerinde tadilat yapmaktansa yeni bir sistem gelmeli. Her inancın seçmeli ders olarak okullara girmesi lazım.”
3 / Erdoğan Ünverdi “Bir Alevi vakfı başkanı olarak 4+4+4 eğitim sisteminin içerisinde kendimizi göremedik. Bu yasa bize göre bir demokratik eğitim yasası değil. 28 Şubat’tan intikam alır gibi hazırlandı. Oysa ki bugünkü yasa 28 Şubatta getirilenden farklı değil. 12 Eylül döneminin getirdiği bütün anti demokratik unsurlar halen anayasada ve ülkenin gündeminde duruyor. Zorunlu din dersi de hala duruyor. Öyleyse bu yasanın neresi yeni? 28 Şubat bahane edilerek ülkedeki tüm eğitim sistemini İmam Hatip’lere çevirmek doğru değil. İktidar dindar nesil yetiştireceğiz diyor. Bu eğitim sisteminin içine on binlerle ifade edilen yeni kadrolar açacaksınız. Peki bunun içinde bizler var mıyız? Diyanetin içinde yüz binin üzerinde kadro var. Biz var mıyız? Bu anayasanın eşitlik temeline aykırı değil mi? Bunların neresi demokratik? Kpss sınavlarında diğer branşları 90 puanla alırken, din dersi öğretmenlerini 25 puanla alıyor. Bu ülkedeki diğer öğretmenlere haksızlık değil mi? Bu durum ülkenin birliğini ve bütünlüğünü dolaylı etkileyecek bir sistem. İnancı siyasallaştırıp egemen olma anlayışına karşıyız. Tabii her anne babanın çocuğuna inancını verme hakkı vardır. Eğitim sistemi bir ideolojinin, bir inancın arka bahçesi olmamalı. Bundan önceki eğitim sistemleri de anti demokratikti. Şimdi getirilen sistemi demokratik yapabildin mi? Ülkedeki bütün farklı unsurlar bu sistemin içinde var mı? Sadece ülkeyi tek inanç modeli üzerinde inşa etmek üzerine kuruldu. Oysa ki çıkışı çok güzeldi. Okullar, bilimsel, demokratik ve özerk olmalıdır. İster askeri okullar olsun, ister diğer okullar olsun yeteneği olan herkes o okula girebilmelidir. Bugün bir İmam hatip lisesi okulu mezunu da askeri okullara girebilmelidir, ilahiyat fakültesine de farklı liselerdeki öğrenciler girebilmelidir. Ne askeri okullar Kemalist düşüncenin arka bahçesi olsun ne de imam hatipler dini grupların arka bahçesi olsun. Alevilerin talepleri hiç kayda alınmamış. Devlet; “benim verdiğimle yetineceksin, sen hak iddaa edemezsin” diyor. Bir Aleviye din dersini kim verecek, bunun alt yapısı yok. Devletin tayin ettiği din dersi öğretmeni nasıl bir Alevilik dersi verecek? Devletin tanımlayacağı bir Aleviliği kabul etmiyoruz.”
4 / Hasan Doğan “Eğitimde yeni bir sistem öneriliyor. Bu sistem neler getirecek, neler götürecek bunu eğitimciler bilir. Bilimsel ve yaşamsal olarak bu sistemin bizi aydınlatması gerekiyor. Hukuku olmayanlar, eğitimden istifade etmeyenlere çeşitli sebeplerle onlara yol açılması gerekiyor. Daha önce sivil bir anayasa yapılsaydı o anayasaya göre bu kurumlar oluşturulsaydı daha iyi olurdu. Ama şimdi tersinden işledi. Eğitim bir sistem olarak önümüze geldi ve bu anayasada nasıl yer alacak? Sadece Alevilerin hakkı değil anadilde eğitim de bunun içerisinde yer almalı. Hukukun belirlenmesi gerekiyor ki içinde yer alabilesin. Cumhuriyet tarihine baktığımızda bazı eğitimleri saf dışı bıraktık. Mesela medrese eğitimini, kilise eğitimini saf dışı bıraktık. İyi ya da kötüydü ama onu tümden bırakmak büyük bir boşluk yarattı. Bugünkü sistem önce şartlanma sonra çatışma yarattı. Bu yeni sistemin anayasa içinde alacağı yer tartışıldıkça değişecektir. Eski çatışmacı sistemden uzaklaşmamız gerekir.”
5 / Ferman Salmış “Devletler eğitimi; toplumu modelleme, toplumu belli bir düzene sokma ve devlete göre birey yetiştirmek anlamında bir toplumsal mühendislik olarak kullanmışlardır. Makul ve makbul olmak anlamında kendi programını bireyin zihnine yüklüyor. Bu yükleme aslında bir çeşit devlet inşası, bir çeşit yeni vatandaş inşasına yönelik refleks olarak da algılanabilir. Biz tam da anayasayı tartışırken devlet merkezli bir anayasa yerine toplum merkezli bir anayasa istiyoruz diyoruz. O halde bunu rahatça tartışabilmeliyiz. Devlet merkezli bir eğitim yerine toplum merkezli bir eğitim. Eğitim, Türkiyelileşmeli. Türkiye’de yaşayan tüm kesimleri kapsayacak şekilde toplumun talepleri doğrultusunda formüle edilmeli. Bunun içinde kimlik, inanç, bilimsellik, akademi bütün yönleriyle ele alınmalı. Bu ele alınmadığında, sadece bir yerine neşter vurduğunuz zaman diğer sorunlar olduğu gibi durmaya devam eder ve yara enfekte olmaya müsaittir. Çünkü geçmişte bu yaranın üzerinden çokça tartışma yürütülmüş, belli insanlar bunlardan çok ciddi zarar görmüş. Sadece imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması değil, 28 Şubat sürecinde de toplumun bir kesimine kırmızı kart gösterilmiş. Bunu yapan güç öyle sıradan bir güç değil, arka planı olan bir güçtür. Öncelikle eğitim demokratik olmalıdır; herkesin kimliği, kültürü vs. toplumun referansları çerçevesinde devlet tarafından yapılmalıdır. İkinci olarak; bilim etiği çerçevesinde bakılmalıdır. Üçüncü olarak eşitlik ilkesi gözetilmelidir. Bir işçinin çocuğu işçi olmaya yönlendiriliyorsa, bir zenginin çocuğu da daha üst kurumlara yönlendiriliyorsa ve insanlar dini açıdan eşitleniyorsa orada bir sorun vardır. Herkes devletin belirlediği dini tema içerisinde değil de kendisinin belirlediği dini tema içerisinde ihtiyacını karşılamalıdır. Türkiye’de artık ulus devlet şeklinde formüle eden bir anlayışın bitmesi gerekiyor. Kapsayıcı, herkesin bir aidiyet ilişkisi geliştirebileceği, devleti kendisinin inşa edeceği yeni bir sistem. Bütün bu tema ancak yeni bir anayasayla olur. Eğitim sistemindeki bütün bir düzenlemeler demokratik anayasa oluşumundan sonra yerleştirilse daha iyi olurdu. Ancak siyaset bir takım ihtiyaçları buna göre değil, farklı doyum noktalarına göre yapıyor diye düşünüyorum.”
6 / Hamza Doğuç “Milli eğitim Temel Kanunu dediğimiz 1739 sayılı kanunun iki kelimesine çok saygı duyuyorum. Diyor ki, “bu kanunun temel amacı iyi insan, iyi vatandaş yetiştirmektir”. Gelişmiş ülkelerin anayasası gibi bir kanun. Ama nedense ön yargılı bir yaklaşım geliştirilmiş. Bu kanun ihtiyaç neticesinde çıkmıştır. Türkiye artık kabına sığmaz bir değişim yaşıyor. Bir olumsuzluk var ise bu olumsuzluk başka bir olumsuzlukla giderilmez. Bu çocukların üzerine kendi bir takım fevri ve hissi düşüncelerimizi inşa etmeyelim. Buna sahip çıkalım, omuzlayalım, götürelim. Bilgi çatışmasından ortak bir bilgi çıkacağına, eğitim zarar görüyor. Mesela bunlardan bir tanesi 3208 sayılı mesleki eğitim kanunu. Bu yasa çıraklık eğitim merkezi dediğimiz bir merkezin üzerine yüklenmiş, bunlar onu taşıyacak güçte değiller. Kaldı ki eğitim sadece eğitimcilere bırakılmayacak kadar da büyük bir olgu. Yönetmelik hazırlama aşamasında bu meclisimizin alacağı kararlar çok önemli o nedenle bunu yaygınlaştırmak lazım. Sıfır hata yapabilmemiz için de mutlaka 11. maddedeki bakanlar kurulu yasayı bir yıl ertelemeye yetkilidir kararını uygulatmak için uğraşmalıyız. Şura kararları tavsiye niteliğindedir. Mevcut yasa okul öncesini zorunlu eğitim kapsamına almadı. Okul öncesi eğitim eğitimin olmazsa olmazı olduğunu dünya kabul etti. Önceden alt yapı oluşturulmadı, düşünce alınmadı, en azından şimdi bu yasanın içini dolduracak yönetmelikler konusunda etkin olmalıyız ve bu bir yıllık süreyi kullanalım.”
7 / Sinan Oral “Ben düşündüğünü gerçekleştiremeyen bir çok insandan biriyim. Bunun sebebi belki ailemdir, belki eğitim sistemidir, belki okuldaki öğretmenlerle olan ilişkilerimizdir. Mutfaktaki yemeği değiştirmeden servis biçimini değiştirerek çok da faydalı olunacağını düşünmüyorum. Eğitim sistemi 8 yıl oldu, daha önce 5 yıldı şimdi 4+4+4 oldu. Ben, öğrencinin soru sormasını sağlayan bir eğitim sistemi istiyorum. Öğretmenin anlattığını hafızasında tutup sorduğu zaman kağıda döken öyle mezun olup daha sonra ne yapacağını bilmeyen bir birey yerine, anlatılan konularda hemen soruyu ilk defa soran öğrenci olup öğretmenin de ona göre yönlendireceği bir sistem istiyorum. Biz çocuğu biraz sonra işleyeceğimiz metaryale benzetiyoruz. Halbuki çocuğun ne olduğunu bilmiyoruz, yeteneğinin ne olduğunu bilmiyoruz. Bütün bu tartışmaların içinde işin gözden kaçan bir de böyle bir yönü var. Mevcut anayasanın gölgesinde çok verimli bir çalışma olabileceğini de düşünmüyorum. Bazı değerlere dokunduğumuzda karşı çıkacak bir anayasa var. Bu anayasanın varlığı devam ettiği sürece eğitimde reform niteliğinde bir değişikliğin olabileceğini de düşünmüyorum. Ancak mevcut iktidar tabanına seçim meydanlarında verdiği sözü tutmasının ötesinde bir düzenleme olmayacaktır.”
8 / Asım Demirkök “İnsanlar altmış bin yıl önce Afrika’dan yola çıkıp dünyaya yayılıyorlar. Biz milat önce üç bin yılında devlete erişiyoruz. On bin yıl toprakla ilgili bir sistem gelişiyor. 1400 lü yıllarda sanayi devrimiyle birlikte ulus devletleşme süreci başlıyor. Ulus devletleşme süreciyle birlikte o devlet standart insan yetiştirmeye başlıyor. Günümüze geldiğimizde; eğitimin kendisinin bizim düşündüğümüz gibi kalıcı yönü yok. İki yıl sonra başka şeylerden bahsedeceğiz. Teknolojinin hızla geliştiği bir dünyada siz öğrenciye neyi formatlayacaksınız, hangi dini, hangi inancı, hangi anlayışı? Dünya gittikçe çok farlı kültürlü, dilli, inançlı coğrafyaya sahip oluyor. Devlet neye karar verecek? Aileler çocuklarına inancını kendileri vermeli. Bizim zaten en büyük sorunumuzun başlangıcı tekke ve zaviyelerin kapatılmasıdır. Devleti iyi algılamak lazım. Bilgi bu çağda kendini yeniden üreterek genişliyor. Artık hiçbir şeyi ezberimize almamalıyız, felsefe, bilim, mantık ve akıl yürütmeyi öğrenmenin yollarını kafalarımıza yerleştirmeliyiz. Çocuklarımıza öğrenimin içeriğini nasıl öğreteceğimizi tartışmıyoruz. Eğer öğrenmenin öğretilmesi çocuğa veriliyorsa o çocuğu hiçbir kimse formatlayamaz.”
9 / Molla Demirel “Alman eğitim sisteminde de yeni bir değişim çabası var. Almanya’da 4. sınıftan itibaren Hochschule, Realschule, Gymnasium dedikleri sistem var. Hochschule dedikleri eskiden 8 yıldı 10 yıla çıkardılar. 9. yıldan sonra başarılı olan % 3 civarında kesim Gymnasium’a yani liseye gidiyorlar. Buradan da doğrudan üniversiteye geçiş yapabiliyorlar. Ortalama % 5 ile 7 arası Real schule’lere giderlerdi. 9. sınıfta meslek okullarına giderlerdi. Papaz okulu bunlardan biri. Ama papaz eğitimi alan bir insan eğer meslek okuluna gidecekse 3 yıl bir meslek okuluna gidip diplomasını denkleştirmesi lazım. Eğer üniversiteye gitmek istiyorsa 4 yıl bir akşam okuluna gidip Gymnasıum diploması alacak ki üniversiteye geçebilsin. Bu sadece Almanya’da öyle değil. Avusturya ve Fransa’da da öyle. Şimdi de yeni bir sistemi çıktı. İki yıllık yüksek okuldan sonra 2 yıl daha var. Meslek yüksek okullarını ve üniversiteyi biraz yaklaştırmak amaçlanıyor. Bunları yaparken tek başlarına yapmadılar, 248 sayfalık çeşitli soruları tüm okullara, tüm öğretmenlere, tüm sosyal pedagoglara, tüm derneklere, tüm kiliselere yolladılar. Herkes dolduracak ve gönderecekti. En altta da 2.5 sayfalık bir yere kendi görüşlerini yazabileceksin. O bilgileri belli insanlar değerlendiriyorlar. Buradaki sistem bana Almanya’nın 30 yıl savaşlarını hatırlattı, bana Amerika’nın Güney-Kuzey savaşlarını, Britanya’da yaşayan Katoliklerle Protestanların arasındaki savaşı hatırlattı. Şimdi Almanya’da yaşayanlar bu sisteme karşı çıkıyor. İşçinin çocuğu işçi olarak kalıyor, küçük memurun çocuğu ancak teknisyen düzeyinde kalıyor, üst kesiminki de üste doğru gidiyor. Türkiye’de sisteme bu anlamda bakmak gerekiyor.”
10 / Mustafa Baştürk “Ben ve çocuklarım Türkiye’deki eğitim sisteminde hiçbir şey alamadık, ben her şeyi okuduğum kitaplardan öğrendim. Biz eğitimin nasıl olmasını tartışırken ideolojik kaygılarımızı hep bilinç altında saklıyoruz, bunları konuşurken açığa veriyoruz. Devlet bizi terbiye etmekten vazgeçmeli. Yıllardır devlet karşımıza çıkmış onu kutsamamızı istiyor. Devlet bana verdiği değerle, maddi imkanlarla ve eğitimle yücelir. Bunu yapmadığı zaman yücelmez. Bireyi yetiştirmeliyiz ki insanlık yaşasın. Siyasiler bizim iyi bir eğitim almamızı istiyor mu? Hayır, ben siyasilerin kendi alanlarını kaybedeceklerini düşünerek doğru dürüst bir eğitim almamızı istemediklerini düşünüyorum. Sivil toplum bu işe katkı vermelidirler. 28 Şubatın bu ülkeye verdiği zararı bir hesaplasınlar akla gelmeyecek rakamlar çıkacaktır. İşverenler bizden nitelikli iş gücü istiyorlar. Bir işçi nitelikli olsun, makinesinin bakımını yapsın, verimli hale getirsin, kaliteli mal üretsin ama hakkını aramasın istiyor. Hakkını arayacak eğitimli adam istemiyor. Sanayici sanayide kazandığı parayı tekrar sanayiye yatırmak yerine, yat, kat, daire arsa alıyor. Demek ki sanayicimiz de çok iyi bir eğitim almamış. Sanayici devletin verdiği mesleki eğitimi beğenmiyor. Samimi olan sanayici diyor ki devlet bana destek versin ben çalışacağım adamı alayım beş ay bir eğitimden geçireyim ondan sonra makinenin başına götüreyim. Devletin verdiği mesleki eğitim konusunda sanayici çok sıkıntılı. Sanayici kendi eğitimini verdiği okullar açıyor. Sabancı, Koç gibi. Üniversite bitirmiş bir makine mühendisi fabrikada çalışmaya başladığında makineleri tanımıyor O yüzden bizim eğitim sistemimizde çok ciddi problemlerimiz var. İnsanı yüceltmeyen bir eğitim sistemimiz var. Bunu sorgulamak konusunda eğitimcilere büyük sorumluluk düşüyor. Din eğitimi kimsenin tekelinde değil. Din eğitimi Türkiye’de sivil toplum örgütlerine bırakılmalıdır.”
11 / Ramazan Kuzu “Eğitimde reform yapılacaksa bunun en az bir yıl etkili ve yetkili kurumlarda, üniversitelerde, milli eğitimde ve değişik yerlerde tartışılması ve her kesimin katkısıyla yapılması gerekirdi. Bugün yapılan değişikliğe 28 Şubat süreci sebep oldu. Nasıl ki 28 Şubatta iş başındaki hükümet ve devletin kurumları el birliği ile ideolojik davrandıysa, toplumu gerdilerse ve strese soktularsa bugün de devletin başında olanlar aynı sendromu yaşıyor. Etki tepki ile hareket edilen bir şey olduğunu görüyoruz. Bir de dürüst olamıyoruz, o günkü iktidarla bugünkü arasında pek bir fark göremiyorum çünkü o zaman imam hatiplerin orta kısmını istemiyoruz diye açıkça söylemeyip o düzenlemeyi yaptılar. Bugün de yapılan düzenlemenin nedenini açık açık topluma söyleselerdi daha iyi olacaktı. Bu konuda riyakarlığın azalmış olduğunu görmüş olurduk. Bugün yapılması gereken değişikliklere baktığımızda sistemin ne getirdiğini hiç birimiz bilmiyoruz. Zorunlu din dersi yerine peygamberin hayatı ve kuranı kerim öğretme ve imam hatiplerin orta kısmı açılıyor. Yasa getirilirken ideolojik davranıldığın düşünüyorum. Çünkü oldu bittiğe getirilerek bir ay içinde düzenleme yapıldı ve içinde yanlışları barındırıyor. Sivil toplum örgütleri olarak el birliği ile yanlışları vurgulamak zorundayız. Ülkenin farklı inanç ve düşüncelerini temsil eden bütün kesimler tarafından bu tartışmalar ortaklaştırılmalıdır. Başbakanın açıkladığı “dindar nesil istiyoruz, bundan ne diye gocunuyorsunuz” sözü modern dünyada devletlerin dindar insan yetiştirme bir yetkisi yoktur ve olamaz da. Hangi dinin dindarını yetiştirecek? Bu ülkede farklı dinde insanlar olduğu gibi, çocuklarını devlet din öğretsin diye göndermeyen aileler var. Eğer çocuğa dini eğitim verilecekse sivil toplum örgütleri tarafından din eğitimini iyi bilen kurumlar kuruluşlarla sağlanabilir. Devletin öğreteceği dine güvenim olmaz. Cumhuriyet kurulduğundan beri elitler, egemenler, devleti yönetenler topluma hep bir şeyler dayatıyor ve hep iktidar kavgaları var. Bugünse hep o itilenler zamanla çoğunluk oldu. Bu çoğunluk iyiye, güzele, herkesin faydasına olacak şekilde evrilse, bilimsel bir şekilde tartışılıp bir yere oturmuş olsa bu ülkede birbirimize iyilik yapmış oluruz.”
12 / Güzide Gök “4+4+4 ün zamanlamasının; Türkiye’de eğitimin eksik olduğu bir dönemde insanların illa da eğitilmesi gerektiğini düşündüğümüz 21. yüzyılda, bilim çağı, teknoloji çağı dediğimiz bir dönemde din ağırlıklı eğitimin okullara taşınması bize doğru gelmiyor. Din eğitiminin seçmeli olması gerektiğini düşünüyorduk. Dünya değişiyor, uzay çağının olduğu bir dönemde biz bunlara zaman ayırmaktan daha çok din anlayışını okullara taşımak ve kızlarımızın okuması adına çok doğru bulmuyoruz. Tabi ki din eğitimi alınacak ama bunları okulların içerisinde zorunlu hale getirmek ve okuldaki çok yeterli olmayan personelle bunu doğru ya da yanlış anlatmalarına da karşıyız. Din eğitimini, din eğitimi veren yerlerde özellikle o ağırlıklı konulara hakim eğitimcilerle verilmesinden yanayız. Nasıl ki Türkiye’de yıllarca yabancı dil eğitimi alan öğrencilerimiz bir türlü bu yabancı dili öğrenemedilerse, bizim idealimiz eğitimi hangi açıdan verilecekse o yönlü daha potansiyelli bir hale getirmektir.”
13 / Hasan Buran “Türkiye’de yıllardır oyalanan bir toplum var. Aslında oturmayan her kurum o gündemi değiştirmek için toplumu oyalamaya çalışır. Hükümet bu sistemi getirmeyene kadar herkes yatıyor. Sendikalar, tüm kurumlar gayrı menkulleri ile uğraşıyor. Eğitim sendikalarının da geleceğe dönük ciddi bir planları yoktur. Başbakan çocukları çok sevdiğinden mi üç çocuk istiyor yoksa tüketim toplumu yaratmak için mi? Bu bahsettiği projeyi hayata geçirirken küresel sermayenin dayattığı tüketimi dayatmak için mi bir şeyler yapıyor? Bizde bir bellek kayması var. Yıllardır tartıştığımız bir şeyleri biriktirsek her şeyi daha kolay anlayabiliriz. Hükümet bu dönem bir sıkıntıyı gizlemek için kendisinin de bilmediği bir şeyi ortaya attı. Üzerinde tartışılmış, toplumun ihtiyacı nedir ne değildir bunlara bakılmıyor. Herkes oyunun kurallarını oynuyor ve gündemi değiştiriyor. Aslında abartılacak bir şey yoktur. Toplumdan kopuk, reel gerçeklerden hareketle değil de Avrupa’yı model alamaya çalışıyor ama onu da yapamıyor. Bu süreç tartışılırsa biz daha iyisini yapabiliriz.”
14 / Yaşar Karaaslan “1996 yılında mimar ve mühendis odaları ile beraber mimarlık haftası ile birlikte liselere konferans vermeye gittik. Çocukların bize sordukları soru şuydu “mesleğinizi boş verin para kazanıyor musunuz?” 2012 yılının Malatya’sında minibüslerle 6-7 yaşındaki çocuklarımız bazı derneklerde eğitim almaya gidiyor. Bugünkü iktidar şunu söylüyor “sekiz yıllık kesintisiz eğitimde %98 okullaşmada başarı sağladık.” Hedef bu değil miydi? Orta öğretimde bir sorun var, ortaöğretime çözüm bulacaklarına 4+4+4 deyip te daha karmaşık hale getirecekler. Önümüzdeki sürecin çok karanlık olacağını düşünüyorum.”
15 / Ali Haydar Koyun “Anayasa değişmeden biz kanunları değişiyoruz. Yarın anayasada bu eğitim yasası nerede nasıl değerlendirilecek? Anayasa değiştikten sonra inanıyorum ki bu kanun bir daha elden geçirilecek. İlkokula gittiğimiz yıllarda çocuklara soru sorduran bir eğitim sistemimiz yoktu. Günümüzde de ezber eğitim devam ediyor. Eğitim sistemimiz çökmüş durumda.”
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Email ve telefonla çağrı yaptık.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Mail, telefonla davet edildiler.
MEDYA İLE
30 civarında tv, gazete ve internet sitesine çağrıda bulunduk.
KATILIMCILARLA
Email ve telefon davet ettik.
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Semine Dengeşik
Malatya kMM Girişimcisi
08.04.2012 Malatya kMM Toplantı Tutanağı
previous post