YER: Umut Yılmaz Sigorta Toplantı Salonu
Saat: 13.00
TARİH: 8 Mart 2015
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Göksel Gülbey (Asim-Der)
2 / Necati Edeman (Toplumsal İlerleme Derneği)
3/ Ahmet Malgaz (Kerimbeyli Hayvancılık Kooperatifi Başkanı)
MESLEK ODALARI
1/Orhan Ağırkaya (Mimarlar Odası)
2/ Gökhan Dalkılıç (Muhasebeciler Odası)
3/ İbrahim Akkuş (EMO İl Başkanı)
4/ Mahmut Yusufoğlu (Elektrikçiler Odası)
SENDİKALAR
1/ Mehmet Öztürk (Afad-Sen)
2/ Ömer Koşik (Kesk Haber-Sen)
3/ Ahmet Karakuş (Yol-İş Sen. Şube Bşk.)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Ferzende Şavluk (Kanaat Önderi)
2 / Tacettin Erbek (Iğdır Oluşum Gazetesi)
3/ Suat Akkuş (Öğrenci)
4/ Umut Yılmaz (Sigortacı-Kanaat önderi)
GOZLEMCİLER
1// Murat Akkuş TkMM Iğdır İl Girişimcisi…
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Yok
BELEDİYE BAŞKANLARI
Yok
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok
DİĞER KATILIMCILAR
Yok
MEDYA
Haberimiz İldeki Tüm Gazetelerde Ve Bölge Gazeteleri ile Ulusal Sitelerde Yayınlandı
MODERATÖR
Yok
KONULAR
Iğdır küçük Millet Meclisi (IkMM) Forumu Mart 2015 toplantısını yaptı. TkMM 8 Mart 2015 Gündemi: "Toplumda Şiddet Kültürü: Kadınlara, Azınlıklara, Farklılıklara Şiddet Hangi Zeminde Yükseliyor?"' konusunda katılımcılar görüşlerini beyan ettiler. Bu ay Iğdır kMM yalnız genel konuyu görüştü…
Ömer Koşik (Kesk Haber-Sen): Toplum olarak genel de şiddetle iç içe büyüyoruz. Evde baba, ağabey, abla ve anne dayağı, okulda öğretmen, askerde komutan dayağı, iş yerinde usta baskısı hep şiddet ile iç içe büyütülüyoruz. Ülkemizde bizi biz yapan toplumsal değerlerin aşınmasından söz edebiliriz. Kişisel yaşamımızla ilgili kaygılarımız, toplumsal yaşamda aniden şiddete dönüşebiliyor. Trafik başta olmak üzere çok küçük olaylarda bile beklenmedik şiddet tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyoruz. İşte bu yüzden çevremizdeki şiddeti de -karışırsam başım belaya girer- kaygısıyla görmezden geliyoruz.
Umut Yılmaz (Sigortacı-Kanaat önderi): Kırmızı ışıkta bekleyenlere bire tahammülümüzün kalmadığı anlar yok değil. Sabırsız bir toplum haline geldik, çok kolay kızabiliyor ve insanları incitebiliyoruz. Kuyrukta bekleme alışkanlığımız yok. Hedefimize kısa yoldan varmaya çalışıyoruz. Dünyanın kuruluşundan beri ve insanoğlunun bu uzaya gelişinden beri şiddet hep olmuştur ve olmaya devam etmiştir.
Ahmet Malgaz (Kerimbeyli Hayvancılık Kooperatifi Başkanı): İnsanoğlu tarihsel süreçte gün geçtikçe şiddeti bırakması gerektiği halde tam aksine şiddetin dozajını gün geçtikçe daha çok arttırarak devam ettirmektedir. Cinsel tercihlerinden dolayı gaylere lezbiyenler saldırırız. Farklılıklara tahamülümüz yok. Batı illerinde iki genç kavga eder vay doğulular dövdü deyip, Kürtlere saldırırız! Şiddet genel olarak bir bireyin diğeri üzerinde uyguladığı fiziksel, sözel ,duygusal ve cinsel saldırı olarak cereyan etmektedir.
Gökhan Dalkılıç (Muhasebeciler Odası): Kadınların değersizleştirildiği ve katledildiği günlerin gölgesinde bir 8 Mart yaşıyoruz. Sokakta, evde, toplu taşıma araçlarında her gün bir kadın vahşice katlediliyor, şiddete maruz kalıyor ya da şiddet tehdidi ile yaşıyor. Şiddet bir bütün olarak tüm toplumu sarıyor ama en çok mağdur olan, canını kaybeden ise ne yazık ki kadınlar oluyor. Her türlü şiddete hayır. İnsan olan şiddet yapmaz.
Tacettin Erbek (Iğdır Oluşum Gazetesi): şiddet aile ve okul yaşamından başlayarak siyasete, spora kadar sosyal yaşamın tüm alanlarını kaplamış durumdadır. Popüler kültür içinde çok şiddet öğesi yer almaktadır. Şiddetteki bu yaygınlığa karşılık herkes de bu olgudan şikâyetçidir. Bu nedenlerle çağımız için yapılan birçok tanıma bir de “şiddet çağı” dense yeridir. Tabii saldırganlık, şiddet ve terör çok nedenli ve o ölçüde de çok karmaşık olaylardır. Bunlar basit ve sade olaylar değillerdir. Bir yanda çok şikâyet edilen şiddet ve terör olayları; bir yanda da şiddeti olabildiğince körükleyen yazılı ve görsel yayınlar, araçlar. Örneğin ne yazık ki, çoğu ülkede şiddete dayalı bir sinema TV kültürü yaratılmaktadır. Basın-yayın dünyasında şiddeti ve gerilimi destekleyen birçok araçlar, malzemeler, mekanizmalar geliştirilmiştir. Örneğin televizyon hem göze hem de kulağa etki yapabildiği ve çok uzaklarda da olsa, her olayın anında ve olduğu gibi izlenebilmesini sağladığı için en etkili kitle iletişim aracı haline gelmiştir. Buna insan zihnini zorlayan mucizevî bir araç olarak interneti de eklediğiniz zaman ortaya çıkan tablo çok daha ürkütücü olmaktadır. Televizyonlarda izlenen dizi filmlerinin büyük bir bölümü polisiye diziler oluşturmakta ve sürekli cinayet çözümlemeleri yapılmaktadır. Bazı kurallar getirilmiş olsa da televizyonun olumsuz etkilerinden çocukların korunması mümkün olmamakta, olumlu olumsuz her şeyi çocuklar da görmekte, işitmekte ve böylece etkilenmektedirler.
Necati Edeman (Toplumsal İlerleme Derneği): Televizyonlarda her gün çeşitli dizi ve programlarda vahşi, tüyler ürpertici korku filmlerinde insanı insanlığından utandıracak, dehşet dolu sahneler, cinayetler, tecavüz olayları sergilenmektedir. Çocuklara yönelik çizgi filmlerinin çoğunda hep “güç”, “güçlü olmak”, “güç kullanımı” filmin ana teması olarak ele alınmakta, bu nitelik ve beceri yaşamda en önemli değer olarak takdim edilmektedir. Hâlbuki böylesine bir güç ve güç kullanımı sosyal ilişkiler açısından daima bir bozulma, istismar, şiddet ve dengesiz bir psikososyal yapılanma meydana getirir. İnsandaki egemen olma ve güç kullanma duygularını aşırı derecede tahrik eder, harekete geçirirseniz, sonuçta hak, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi insani değerleri hiç önemsemeyen, bunlarla âdeta alay eden bencil ve şiddet yanlısı kuşaklar yetiştirmiş olursunuz. Tabii burada tek suçlu televizyonlar, diğer yayın organları ve kuruluşları değildir. Yöneticilerin, iktisatçıların, eğitimcilerin, politikacıların kendi paylarına düşen önemli günahları vardır.
Ahmet Karakuş (Yol-İş Sen. Şube Bşk.): Türkiye ve dünyada kadınlara yönelik erkek şiddeti önemli toplumsal sorunlardan birini oluşturuyor. “Dizini dövmemek için kızını döven” baba, eşinin “sırtından sopayı eksik etmeyen” koca söylemleri kadına yönelik geleneksel şiddetin bir dışavurumudur. Koca dayağı, toplumda “aile içinde olur böyle şeyler” denilerek meşrulaştırılıyor, umursamazlık besleniyor. Ne var ki mevcut değer yargılarını var eden ekonomik-sosyal ilişkiler sorgulanmadan kadına yönelik şiddetin anlaşılması mümkün değildir. Kadına yönelik erkek şiddetinin en yaygın gerekçesi olarak, erkeğin öfkesine hâkim olamaması ya da alkol etkisi gösteriliyor. Oysa kadına yönelik şiddet çok daha köklü sebepleri olan toplumsal bir sorundur. Alkol veya öfke gibi öğeler, fiziksel şiddetin ortaya çıkışının sadece bahaneleridir. Egemen sınıfın yazar ve akademisyenleri de kadına yönelik şiddeti lanetliyor. Ancak sorunun gerçek sebeplerini ortaya koymuyorlar. Çünkü kutsadıkları mülkiyet düzeninin ve aile kurumunun sorgulanmasını istemiyorlar.
Mehmet Öztürk (Afad-Sen): Kadına ve genel olarak ezilenlere yönelen şiddetin temeli sınıflara bölünmüş toplumsal düzendir. Fiziki ve psikolojik şiddet, sınıflı toplumların, yani bir yanda mülk sahibi egemenlerin öte yanda mülksüz ezilenlerin konumlandığı, ezen-ezilen karşıtlığına dayanan düzenlerin ortak özelliğidir. Sınıflı toplumda mülk sahibi egemenler mülksüzler üzerinde “iktidar” kurmayı hakları olarak görürler. Aynı şekilde, zayıf bir cins olarak görülen kadın üzerindeki erkek iktidarı da bu toplumların temel özelliğidir. Erkeğin fiziksel gücüyle özdeşleştirilen zor, şiddet ve iktidar sahipliği kutsanmıştır. “Erkeklik” güç, hak sahipliği ve “iktidar” ile özdeş kılınmıştır. Binlerce yıl süren kadının “kişi” sayılmaması zihniyeti, toplumun kültürüne, ahlâkına, geleneklerine nüfuz etmiştir. Toplumda kadına “kadın kimliği” ile değer verilmiyor. “Çocuk doğuran ana” daha doğrusu “erkek çocuk doğuran ana”, eşinin hizmetini gören “hanım” ya da göz zevkine hitap eden “bayan” kimlikleriyle tanımlandı kadınlar. Kadından “kadın” diye söz etmek halen ayıp sayılıyor. Erkek cinsel kimliği alabildiğine kışkırtılırken kadın cinsel kimliği bastırılıyor ve ayıplanıyor. Üstelik aynı toplum kadın bedenini alınıp satılır bir meta haline getiriyor.
Ferzende Şavluk (Kanaat Önderi): Erkek, kadın üzerinde söz sahibi olmanın, yani “iktidar kurmanın” ayrıcalığını yaşıyor. Kadın üzerinde kurduğu iktidar sayesinde tattığı üstünlük duygusu, erkeğin yetersizlik, güçsüzlük, tatminsizlik, aşağılık kompleksi gibi psikolojik bozukluklarına ilaç gibi geliyor. Bu iktidarın hissedilmesinin farklı biçimleri olabiliyor. Karısının giyimine karışmak, kaba davranma hakkını kendinde görmek, kadını aşağılamak, sözüne ve fikrine değer vermemek, yasaklar koymak, hatta cinsel zorbalık, erkek iktidarının yasalarca da geleneklerce de onaylanan biçimleridir. Dayak ise erkek iktidarının, fiziksel şiddet ile kadına dayatılmasından başka bir şey değildir aslında. Kadının erkeği terk ederek şiddete son vermek istemesi de kurtuluşu için yeterli olmuyor kimi zaman. Mülkü olarak gördüğü kadını kaybetmeyi hazmedemeyen, iktidarını yitirmenin öfkesiyle saldırganlaşan erkek, kadına yönelik şiddetin dozunu arttırabiliyor, hatta onu öldürmeye yönelebiliyor. Her hafta gazetelerde ayrılmak istediği için eşi ya da sevgilisi tarafından katledilen kadınların haberlerini okuyoruz. Ailesinin istediği kişi ile evlenmeyip, kendi istediği kişi ile beraber olma hakkını kullanan kadınlar hunharca katledilebiliyor. Erkek egemenliğine dayanan aile düzeninde, kız çocukların yaşamı da bedeni de ailenin malı olarak görülüyor. Bu yüzden kadın, ailenin kabul etmediği birini severse alçakça katlediliyor. Toplumun geri değer yargıları, hatta devletin mahkemeleri, bu alçakça cinayetleri “namus cinayeti” olarak adlandırıyor.
Orhan Ağırkaya (Mimarlar Odası): Şiddet çeşitli şekillerde ve kılıkta çıkıyor karşımıza , bazen pompalı bir tüfek, silah, dönerci bıçağı, satır, muşta, taş, sopa, tekme, tokat, sözlü taciz, cinsel taciz, töre vb. şekillerde ve araçlarla; bazen bir çiçek, bir hayvan, masum bir bebek, bir çocuk, sokakta yürüyen bir kadın, bir erkek, okulda bir öğrenci, bir öğretmen vb. oluyor mağdurları; bazen anne,baba, kardeş, komşu, sokaktaki bir insan, işyerinde bir çalışan, bir gazete, bir program, bir politik görüş vb. olabiliyor körükleyen. Aile içinde, okulda, sokakta, medyada, politikada, işyerinde şiddet almış başını gidiyor. Ve hergeçen gün artarak devam ediyor şiddet. Ne kadar görmek , duymak istemesek te kaçış yok bu olgudan, inatla karşımıza çıkıyor. Bugün başımıza gelmedi ise bile yarının endişesi var içimizde. Özellikle büyük yerleşim merkezlerinde hiçbir şey olmasa bile her an bir kapkaç vakası, her an bir maganda kurşunu pusuda bekliyor olabilir bizi ve sevdiklerimizi. Peki şiddetten korunmak için, şiddeti yok etmek için ne yapılmalı, bizler ne yapmalıyız, üzerimize düşen görevler neler olmalı? Belli seviyelerde ve belli sorumluluklara sahip insanlar olarak, hayatımızı her gün biraz daha parselleyen şiddeti, nedenleri ve çözüm yolları ile tartışmaya, güzel yurdumuzda huzurlu bir yaşama doğru bir adımda bizden demeye ne dersiniz? Hepimizin birbirimizden öğreneceği çok şey olabilir.
ÖNERİLER
……………………….
ORTAK SONUÇ
……………………
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Sivil toplum örgütü temsilcileriyle telefonla ve ziyaret edilerek irtibata geçildi. Salonda mutfaktan en son gönderilen broşürler ile bir önce ki toplantının haberlerinin yer aldığı gazeteler katılımcılara dağıtıldı. Katılımcılara çay, kahve ve pasta ikram edildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Katılım sağlanmadı.
MEDYA İLE
İldeki ulusal ve yerel medyaya haber verildi. Tümü foruma katılmasa da Toplantı haberi hepsinde yer aldı.
KATILIMCILARLA
Her zaman olduğu gibi birlikte yerel konuyu belirliyoruz.
SONUÇLAR
Iğdır kMM’de problem yok, çalışmalarımıza devam edeceğiz…
DEĞERLENDİREN:
Murat Akkuş TkMM Iğdır İl Girişimcisi