Yer : Belediye Konakaltı Kültür Merkezi
Tarih: 08.01.2011
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1- Tüketici Hakları Derneği (Refik Öztürk)
2- İnsan Hakları Derneği (Kerim Değirmen)
3- Genç Siviller (Baki Ekinci)
b. Meslek Odaları
c. Sendikalar
1- Eğitim-Sen (Erhan Ayhan)
d. Kanaat Önderleri, bireyler
1- Sinem Değirmen
Katılan Milletvekilleri:YOK
Belediye Başkanları: YOK
Mesaj Yollayanlar: YOK
Genel konu: İki dillilik ve özerklik
Yerel Konu : Muğla Eski Garajının yerinin konut olarak projelenmesi
Moderatör : Sinem DEĞİRMEN
Genel Konu Üzerine Konuşulanlar:
1- Sinem Değirmen: Öncelikle geçmişte yok sayılan, gerçeğinde var olan Kürtler isteklerini sürekli dile getirerek varlıklarını kabul ettirdiler. Kürt sorunu oluştu. Sorunu çözmek için büyük bir cesaret örneği gösteren Turgut Özal’ın ölümüyle üzeri örtülen sorun tekrar gerek Tayyip Erdoğan’ın çıkarları gerekse BDP aracılığıyla Kürtlerin istek ve talepleri olarak gündeme taşınmıştır. Tartışılan konu her şekilde kitle iletişim araçlarıyla karşımızda işlenmiş, varlığı kısmen de olsa sessizce kabul edilmiş fakat dillendirilmemiştir. Bu konunun şu anki iktidar partisince seçimlerden sonraya bırakılması türban sorununda olduğu gibi karşıt politik görüşlü halkın birazcıkta olsa içine su serpmiş oy kaygısıyla sürece bırakılmıştır. Buda ayrı bir konudur. Bunun sonucunda var olanı kabul etmek ve bunu uygulamaya geçirmek gerekir. Sonuçları sadece Kürt ve Türk kavramı olarak alınmamalı diğer dillerinde kardeşliğini kabul etmek gerekir. Yoksa çifte standart olur. Uygulamada mutlaka karışıklığa ve uyuma zorlanma süreci yaşanacaktır. Kürtler kendi aralarında bunun çözümünü kendi bölgelerinde kendi dillerince çözmüşler. Sadece resmi yazışmalarını Türkçe yaptıkları bilinmektedir. Sonuç olarak diyebiliriz ki varlıklarını biz Türk halkına hissettirmek ve seslerini duyurmak istemeleridir. Ana dillerini konuşmak ve eğitim almak istiyorlar. Bunu da birçok kereler BDP başkanı Nurettin Demirtaş resmi dilin Türkçe olmasının yanında kendi dillerini rahat ve özgürce her yerde kullanmak istediklerini dillendirmektedir. Sunumda da gördüğümüz gibi bu tür yaklaşımlar gelişmiş ülkelerde çok rahat bir şekilde kabul görüp karşılıklı hoşgörüyle çözüme bağlanıyor. Ülkemizde de olması gereken budur.
Yerel yönetimlerde özerklikle ilgili olarak; çok istediğimiz Avrupa birliğindeki uygulamalar gibi uygulamalar ülkemizde de uygulamaya konulabilir. Gündeme gelen ilk değişim istekleri her zaman tepkiyle karşılanmıştır. Zaman içinde ülke insanlarımız bu sözcüklere de alışacaktır.
2- Refik Öztürk: Devlet resmi dili ne olursa olsun. Her vatandaş istediği dili konuşabilsin, yazabilsin, haberleşebilsin. Anadili neyse kullanabilsin. Ana rahmine düşünce bebeğe de devlet dili nasıl öğretilebilir ki? İki dil bir zamanlar zinhar yasak idi. şimdi devlet TV kurdu. Yayın yapıyor. Hangisi yanlış? İkisi de. Bırak adam ne konuşursa konuşsun. Özerklikle ilgili: özerklik meselsi anayasa değişikliği gerektirir. Ama yerel yönetimlerin güçlendirmesi yasalarla sağlanması mümkündür. Ancak yüzde10’luk seçim barajı kaldırılmalıdır. Her siyasi yapı kendini nispi anlamda ifade edebilmelidir.
3- Kerim Değirmen: Genel anlamda tüm dünyada kabul görülen temel insan hakları doğrultusunda konuyu ele alacak olursak: vatandaşlarımızın konuştukları yerel dil, ana dil bakımından farklılıklar olduğu halde daha önceleri çok açıkça, aleni bir şekilde konuşulamıyordu çeşitli girişimler yayınlar yapılmıyordu. Çünkü katı yasaklı bir yaklaşım söz konusu idi. Cezalandırma yaklaşımı ile karşı karşıya idi. Günümüzde gerek yerel anadilini kullanan insanlarımız halkımız bu konuda ısrarcı yaklaşımıyla gerekse uluslararası gelişmeler ve değişmeler hükümetimizce yeni düzenlemeler yapma gereğinde bulundu. Türkçenin yanı sıra değişik dillerde yayın yapılması için yasal düzenlemelere başvurdu. Özel alanda olduğu gibi resmi alanda da devlet radyo ve televizyonları oluşturdu. Yayına başladı. Bu resmi anlamda çok dilliği kabul etmek anlamına gelmiş oldu. Hiçte eskiden dillendirilen ve korkulan bölünme ve bölücülük kaygıları yaşanmadı. Şimdi daha rahat ve kabullenilir bir şekilde gerek yerel gerekse ulusal anlamda yurttaşlarımız kedilerini ifade etme olanaklarını kullanarak iletişimlerine devam ediyorlar. Ancak bu konuda anayasal bir güvence henüz oluşturulmuş değil. Sanırım yeni anayasa değişikliği ile bu sorunda giderilir. Çünkü fiili olarak kullanılan ve kabul gören dillerde yaşamsal etkinlikler iletişimler devam ediyor. Bu anlamda Kültürel zenginliklerin önündeki yasal engeller kaldırılmalı yasal güvenceler getirilmedir. Sununda da gördüğümüz gibi ülkemiz konumunda olan ülke sayısı oldukça çok ve oralarda bölünmeler yok. Korkularla hareket etme yerine özgürlükleri geliştirici önlemler almak gerekir diye düşünüyorum.
Özerklik konusunda ise; Anlatılmak veya istenen olgu ve oluşumun ne olduğunun iyice kavranması gerekir. Türkiye’nin idari ve siyasi yapısında reform talebinde; İllerden önce merkeze bağlı yerel alt bölgeler oluşturulması. Yerel yönetimlerin karar alma ve uygulamalardaki payının arttırılması. Katı merkeziyetçilikten kurtulması isteniyor. Bu anlamda “kalkınmada öncelikli iller bölgeler" uygulaması devam ediyor. Buna göre yatırımlar ve atamalar vergi indirimleri, teşvikler ve de özel krediler veriliyor. Ayrıca bu konuda hükümetin daha önceden hazırladığı “kamu reformu yasası, yerel yönetimler yasası, personel rejimi yasası v.b girişimleri söz konusudur. Asıl sorunun yerel yönetimlerde kullanılması istenen özel işaret ve semboller ve anadilde eğitim uygulanması isteği olsa gerek. Ulaşmak istediğimiz çağdaş uygarlık düzeyinde hak ve özgürlüklerin kullanılması yönünde bugün istenen oluşumların hepsinden daha fazla uygulama söz konusu. Ülke ve insanlarımızın gerçekliği gerektiriyorsa onlar iktidarlarca yerine getirilmelidir. Çünkü birinci dereceden onların görev ve sorumluluğundadır.
4- Erhan Ayhan: Ülkemizin çok dilli çok kültürlü bir mozaik olduğu gerçeğinden yola çıktığımızda aslında çiftlilik konusunda ortak bir çözüme ulaşılabilir diye düşünüyorum. Avrupa Birliğine uyum yasaları çerçevesinde de aslında bu sorun çözülecektir. Binlerce yıllık birliktelik geçmişi olan halkların yaşadığı ülkemiz insanlar farklı dilleri kullanıyor diye bölünmez. Bu farklılıklar binlerce yıldır var zaten. Ülkemizde akan kanın durması konusunda fikri olan herkes dinlenmelidir.Bu fikirler değerlendirilmelidir.Tek tipçi yaklaşımların çözüm getirmediğini gördük.Demokratikleşme sorunları çözecektir.
5- Baki Ekinci: Arkadaşlar bana pek konuşacak bir şeyler bırakmadı. Konuşulanlara katılıyorum. Temel insan hakları yönünde özgürlükler genişletilmelidir. Anadil ana sütü gibi helaldir. Herkesin de hakkıdır. Buna yönelik uygulamalar yaşama geçirilmelidir. Ülkemizin anadil ile ilgili koymuş olduğu şerh kaldırılmalıdır.
Yerel Konu Üzerine Konuşulanlar:
1- Refik Öztürk: Bildiğiniz gibi eski garaj alanı Muğla merkezindeki en büyük, en geniş alandır.
Temiz hava sahasıdır. Bir anlamda kent merkezinin akciğeridir. Geriye kalan son akciğerdir. Muğla’mızda hava kirliliği tehlikeli boyutlara ulaşmıştır.
Buraya dört katlı bina dikilmesi üstelik konut yapılması doğrudan Muğlalıların sağlığına yönelik bir cinayettir. Buraya yapılacak konut ve işyerlerinin ısınması için tonlarca kömür yakılacaktır. Buradan çıkacak zehirli dumanların mevcut kirliliği ne ölçüde büyüteceğini tahmin edebiliyoruz.
Yönetimler insanlara sağlıklı bir çevrede yaşam koşulları sağlamak zorundadırlar.
Bunu talep etmek de bizim en temel anayasal haklarımızdan biridir.
Bu alanın ticari rant amacıyla betonlaştırılması yerine halkın yararına değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu alanın altı otopark, üstü şehir meydanı olarak düzenlenmelidir.
Şehrimizin buradan başka; mitingler yapılabilecek, toplantılar yapılabilecek, konserler düzenlenebilecek, sirk gibi, eğlence mekânları, fuar alanları yapılabilecek başka bir meydanı yoktur.
Bu alanın şehir merkezinde olması nedeniyle insanların buraya yaya olarak ulaşması ve dağılması çok kolaydır. Burası şehrin soluk alabildiği tek meydandır. Özellikle biliyorsunuz ki, LPG li otomobiller kapalı otoparklara alınmıyor. Bu alanın bir kısmı bu araçlar için park olarak düzenlenebilir.
Buranın meydan olarak düzenlenmesi aynı zamanda muhtemel doğal afetlerde toplanma ve yardım merkezi olarak kullanılabilirliği de sağlar. Şehrin göbeğine 4 katlı beton konutlar dikerek gelecek nesillere güzel bir şeyler bıraktık diyebilecek miyiz? Sonuç olarak; bu ihalenin iptalini istemeliyiz. Burada hukuk mücadelesi başlatan kurum ve kişilere teşekkür ediyorum.
Bu ihale iptal edilinceye kadar STÖ’ler ve halkımız mücadeleye devam etmeliyiz
2- Erhan Ayhan: Bence Muğla kedisine has bir dokusu olan tarihi ve kültürel yapısını günümüze kadar korumuş ender şehirlerden birisi. Zorunlu göç nedeniyle aşırı nüfus artışının yaşandığı birçok şehrin yaşadığı altyapı ve gelişigüzel yapılanmadan kaynaklanan birçok sorunu yaşamıyor. Buna rağmen şehrimizin daha fazla rant elde etme kaygıları yüzünden hızla betonlaştırıldığını görüyoruz Amaç apartman tipinde daha çok ev yapmak ve bunları yüksek bedellerle kiraya vermek. Gerçi sit alanı ilan edilen bazı bölgeler bu talandan şimdilik kurtulmuş gibi görünüyor ama ileride bu bölgelerin de geleceği hakkında karamsarım. Eski garaj denilen alanın aynı kaygılarla geçtiğimiz günlerde ihale edildiğini duydum. Bu alan belediyeye ait, şehrin tam ortasında geniş bir alan. Şehrimizin bir tane daha büyük ve çirkin beton yapıya ihtiyacı olmadığı tezinden yola çıkarak bence bu alan daha farklı bir şekilde değerlendirilmelidir. Örneğin öğretmen evinin bahçesiyle birleşmiş geniş bir yeşil alan. İçinde havuz çocuk parkı gibi alanların olduğu bir yer olabilir. Ya da bir meydan şeklinde değerlendirilebilir. Mimarlar odasının mahkemeye gitme düşüncesini destekliyorum. Bu işin peşi bırakılmamalı belediye üstünde kamuoyu baskısı kurulmalıdır
3- Kerim Değirmen: Eski Muğla garaj yerinin modernize edilerek halkımızın hizmetine sunulması gerekir. Altı kazılarak salonlar, kültür sanat atölyeleri, otopark, üstü yeşil alan, amfi tiyatro, gösteri alanı vb şeklinde düzenlenebilir. Açıkhava konserlerle, festivallerle, sosyal kültürel faaliyetlerle kendilerini ifade etmelerinde başvuracakları alan olma özelliği taşıyacak şekilde organize edilerek hizmete açılmalıdır.
Öneriler:
Ortak sonuç:
1- Hak ve özgürlüklerin önündeki engeller temel insan hakları doğrultusunda kaldırılmalı. Anadil sorunu giderilmeli resmi dil yanında yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
2- Özerklik yerel yönetimlerin güçlenmesi anlamında ve uygulamaların zamanında gecikmeden yapılması için desteklenebilir
3- Muğla da toplumsal istek ve tepkilerin dile getirildiği alan olma özelliği taşıyan Eski Garaj alanımızın modernize edilerek kültür sanat merkezi otopark gibi çok amaçlı düzenlenmesi sağlanmalıdır.
Değerlendirme:
İletişim:
a. Sivil toplum ile
46 sivil toplum kuruluşuna duyuru yapıldı. (E-mail? Yazı ile? Sözlü? Telefonla? Toplantı öncesinde TkMM broşürleri de verildi
b. Milletvekilleri ile
mail ile ilimiz tüm vekillerine ulaştık, sonuçta katılım olmadı.
c. Katılımcılarla
E-mail ile tüm katılımcılardan konu istedik, yerel konuda bir öneri gelmedi. Gündem olarak ; Mutfağın gündemi kabul edildi.
d. Medya ile
3 ulusal basın temsilcisi ve 8 yerel basın mensupları e-mail ile davet edildi.
Sonuçlar: Yüz yüze görüşmelere ve defalarca hatırlatmalara karşın katılımın az olması yine üzücü bulundu, Katılımın artırılması için tekrar görüşmeler yapılmalı. Mutfak merkezi düzeyde çalışmalarımızı destekleyen kurum ve kuruluşların genel merkezleriyle görüşüp, şubelerini arayıp, ciddiyetle toplantılara katılım göstermelerinin gerektiği konusunu aktarılabilir.
Değerlendirenler: Sinem – Kerim Değirmen/ MkMM hamalı
08.01.2011 Muğla kMM Toplantı Tutanağı
previous post