YER: SAİT TANIŞ KÜLTÜR MERKEZİ
TARİH:07/12/ 2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/Feta Girişimi- Menderes Daşkıran
2/Mazlum- Der- Turgay Etçibaşı
3/Sakarya Adalet Girişimi- Muharrem Demircan
4/Özgür Yazarlar Birliği- Beytullah Önce
MESLEK ODALARI Katılım Olmadı
SENDİKALAR Katılım Olmadı
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/Şaban Günel
2/Muharrem Dayan
3/Kemal Vardal
4/Ömer Yaşar
GÖZLEMCİLER
1/Emre Durmuş
2/Altuğ Balcıoğlu
3/İsmail Açıkyol
4/Adnan Yolcu
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
BELEDİYE BAŞKANLARI
MESAJ YOLLAYANLAR
DİĞER KATILIMCILAR
MEDYA
MODERATÖR: Rüstem BUDAK
KONULAR
GENEL KONU: 'MİLLETVEKİLİ DOKUNULMAZLIKLARI'
Sunuma Ek: '2013 BÜTÇE KANUNU'
1/ Yusuf Yavuzyılmaz: Dokunulmazlık dosyaları 600 ün üzerinde bunların birçoğu BDPli milletvekilleri hakkında olmaktadır. Birçok devlette dokunulmazlık anlayışı var. Ancak Türkiye’de laiklik ve kürsü dokunulmazlığı çok önemli değer taşımaktadır. Bir teklif sunmayacaksa var olanı tekrarlayacaksa o zaman milletvekillerinin konumu tartışmalı olacaktır. Amerika’da başkan suç işlerse yargıçların eline verilmemeye çalışılmaktadır. İktidarları yargıçların egemenliğine verilmemeye çalışılmaktadır. Milletvekilleri suç işleme eğiliminde olmayan bir insan mıdır? 1-Dokunulmazlık tamamen kalksın. 2-Siyasi dokunulmazlık kalsın. Adi suçlardan dokunulmazlık kalksın. Türkiye’de Tuncay mataracı buna örnektir. Hem yargıçların egemenliğine sokmamak lazım. Ama yargıçların vereceği kararları çıkaracak olan da millet meclisleridir. hem de milletvekillerini millet meclisleri nihai karar yerleridir. Bürokrasinin egemenliğinde yürüyen bir sistemimiz var. şu anda ak parti geleneği MSPden beri laiklik ilkesi gerçeğinden dolayı suç potansiyelindeler. Şu anda aynı şey BDPliler içinde geçerli. Sistem açısından durdukları yer problemlidir. Hem milletvekillerin özgür iradelerini belirleme, hem de yargıçların egemenliğine sokmamak için çözüm bulmalıyız. Emre kocaoğlu bu süreci danışıklı dövüş olduğunu söylüyor. Anayasa mahkemesinden döneceği konuşuluyor.
2/ Şaban Günel: Ben hep dokunulmazlığı savundum. Muhaliflerin dokunulmalığı olmaz. Muhalifmiş gibiler için yapılmış bir düzenleme. 28 şubatın mağdurları Kürtlere bir 28 şubat yaşatalım mı diyorlar. Söyledikleri ve yaptıklarından dolayı dokunulmazlık var. söyleyeceklerine korkmasın diye dokunulmazlık var. diğer yandan dokunulmazlık bence dokunulmazlık olmalıdır. Bu ülkede kırmızı ışıkta durdururlar adamı. Oylamadan sonra adamı bırakırlar. Yargının nasıl sürdüğünü biliyoruz. Adam mazbataya kadar suçlamamış. 4 yıl beklemeye herkesin tahammülü var. aciliyeti olan bir durum değil. Diğer seçimlerde yargılarsın. Siyasi- adi suçlar işi de ilginç bir durum. Suçlamaya karar verdiğim adamı siyaseten suçlamadığımı adi suçlardan suçlarım. Dokunulmazlık sınırlandırılmamalıdır. Adam öldürse bile olmamalıdır. Roboskiden dolayı kimse suçlanmıyor. Egemenlerin yasaları öldürenleri koruyorlar. Daha dokunma teşebbüsü yoktur. Yargılanması için cezalandırıldığında da dört yıl geçmesi gerekiyor. Mehmet Ağar’da olduğu gibi konfor aramak zorunda kalıyoruz.
3/ Kemal Vardal: Dokunulmazlıkların hak olarak kabul edilmesi lazım. Eğer dokunulup yargıçların önüne atarsanız yargıçlar onları paramparça ederler. Bunu gündeme getirenler politik manevra olarak söylemektedirler. Bölücülüğü- şeriat devleti kurmayı tartışmayacaksa nerede yapacaklar. Kucaklaşma bir politik manevra olarak yapılmış olabilir. Kabuş etmeyebilirler. Bundan şundan dolayı vekillerin meclis dışına atılmasına izin verilmemelidir. Yüce divan adına verilen yargılamaları biliyoruz. Bir yumuşatma gündemde değil. Bdp ve başbakanın dili çok sert. Bu parlamento çalışmak zorundadır. Ben aklım erdiğinde beri bu dokunulmazlık durumundan hiç kimse hoşnutsuz değiller. İş bu belirli noktaya geldiğinde bunu politik olarak yapmak durumunda kalıyorlar. Ak parti karşıtları sadece karşıtlık değil düşmanlıklar üzerinden hareket edilmektedir. Sağduyu üzerinden politika yapılır. Oy vermiş insanlara saygısızlık yapılmaktadır. Sadece sana oy verenler değil diğerleri de oy verenler değerlidir.
4/ Beytullah Önce: Dokunulmazlıklar BDPli milletvekilleri için söyleniyor. Ama bu milletvekillerine zaten dokunuluyor. Cop yediklerini biliyorum. Panzer yürütülüyor. Ahmet Türk yumruk yiyor. Birinin ayağı kırılıyor. Devletin her durumda dokunma biçimi var zaten. Devletin dokunulmazlık tehdidi nende var. hükümetin milliyetçi kesime verdiği mesaj olarak düşünülebilir. Milletvekili benden farklı bir konumda değil. Herkesin kanunlar önünde eşit olması gerektiği söyleniyor. Bu düzen adil bir düzen değil, eşitlikçi düzen değil. Beni koruyamayan, yargılayan, her şekilde mahkûm eden devlet bana kolaylıkla dokunmasını tercih ederim. İfade- eylem hürriyetini sağlasa zaten problem olmayacak. Bana söyletmediğini milletvekiline dedirtmeye çalışmak ahlaksız bir şey. Mesele dokunulmazlık değil. İlkesel olarak başbakanlık olarak ortaya attığı başkanlık sisteminde ortaya koyduğu dokunulmazlık daha çok var. Bu gündemi oyalıyor. Bunun bir yere varacağını düşünmüyorum. Erdoğan bunu çok ciddi şekilde kullanıyor. Basın bunu insanları- kesimleri şeytanileştiriyor. Topluma zarar veriyor. Mevcut şartlar devlet herkese rahatlıkla dokunmaktadır. Devlet herkese dokunmak istediğinde zaten dokunuyor. Bunu devam etmesi konjoktürel olarak olmalı ama ilkesel olarak dokunulmazlıklara karşıyım.
5/ Muzaffer Darman: Şehit sayısı olduğunda Erdoğan’a yönelik eleştirilerin dengelenmesi için yapılmış bir girişimdir. Milletvekillerine dokunulmazlık keyif veren bir durumdur. Dokunulmazlık kürsü masuniyeti ile sınırlı olması gerektiğini düşünüyorum. Adi suçlarda yargılanmalıdırlar. Dokunulsa bile milletvekili ile cezalandırılmıyor. 20 yıldır milletvekili olanlar var. Kamu vicdanı açısından yargılanmalıdırlar. Milletvekilinden çıktığında suçu uygulanacaktır. Kılıç iki yönlü keser. Bugün başkasını yarın başkasını keser. Onun benden senden bir farkı yoktur. Sözümü temsil ediyor. İşlediği suçlardan dolayı beni temsil etmiyor. İsteyen istediği şekilde istediğini söyleyebilsin. Bu kamuoyuna verilen bir gazdır. Bu bir yere varmayacaktır. Didişen insanlar milletvekilleri parlamentoda çok rahat tartıştıklarını görüyorum.
6/ Menderes Daşkıran: Türk siyaset tarihine baktığımızda dokunulmazlıklar neler kattı. Dokunulmazlıkların devam etmesi siyasi- düşünce hayatımıza ne kattı. Bunun cevabına yoğunlaştığımızda olumlu katkısı olduğunu düşünmüyorum. Gündelik hayatımızda iktidar alanlarımız vardır. Ahlakımız, bilgimiz içinde hareket etmeye çalışıyoruz. Mahkeme yoluyla insanları kısıtlayalım diye de düşünmüyoruz. Başkalarının bize yönelik çelmeleri çok anlamlı değildir. Örnekleme yoluna gidilmelidir. Adına ne dersek diyelim kendi içinde anlamlı bir bütün oluşturmuş. Bir parçayı çektiğimizde sistemin yıkılacağını biliyoruz. Bundan dolayı mevcut yapının sorunları üzerine yoğunlaşmak yerine yeni siyaset imkânlarını ortaya koymak lazım.
7/ Ömer Yaşar: Güzel fikirler var. Ama çok derinlemesine giriliyor. Milletvekilinin vekilliğine bir zeval gelmeyecek çözümler ortaya koymalıyız. Dokunulmazlıklar meselesi çok konuşulan bir durum iken, yüzlerce dosya var iken bugünkü yansıma şekli olan Hakkari’deki kucaklaşma unutuldu bile. Ama yapılan suç ise ceza verilmeli yoksa rencide oluyorum. Aynı şekilde tek sorunumuz bu değil. Türkiye’nin gerçek gündemi acaba bu mesele mi? Bunun toplumsal algılamaya uygun şekilde çözüm talep ediyorum.
8/ Altuğ Balcıoğlu: Devletin vekilleri var. Hali hazırda cezaevinde olanlar var. Yargılanmaya devam etsinler. Vekiller demokrasinin kılıcını hissetmelidir. Bizler nasıl suç işlediğimizde yargılanıyor isek onlarda yargılanmalıdırlar. Vekil savcının karşısına çıkmalıdır.
9/ Turgay Etçibaşı: Vekiller özgürce fikirlerini söylesinler. Yasama faaliyetleri nasıl oluyor. Vekiller karar verirken grup başkan vekiline bakıyor. Oraya giden vekillerin nasılda başkan karşısında el pençe durduklarını görseniz şaşarsanız. Biz ilke ve idealler uğruna çalışıyoruz. Onların böyle bir derdi yoktur. Şu anda BDPlilerin vekilliğini konuşuyoruz. Osmanlıda şehzadeler öldürülürken boğdurulurdu. Çünkü kanı haram. Şu anda söylenmeyen konu kalmadı. Ayrılmak hak mıdır? O kadar çok insan öldü ki eğer devlet kurulacaksa bile o kadar insanın ölmesine gerek yok. Kürtler için o kadar çok yapıldı ki… Adamlar hak bilir değiller. Geçmişe göre birçok ilerlemeler var. Ben başbakanın yerinde olsam bdplilerin kökünü kazardım. Kürtler haldır huldur ölmeye niyetli. Türklerde kendini öldürmeye niyetli. Toprağı olmayan Kürtler ile asgari ücretli Türkler birbirini vuruyor. Devlet kurmak istiyorsan adam gibi devlet kur. Ama öldürerek devlet kurulmaz. Bdpliler savaş dilinde önde gitmektedir. Benim seçtiğim adama kimse dokunamaz. Muhalif olmak demek her şeye kötü demek değildir.
10/ Muharrem Demircan: Paradigma alanımızı kaybettik dedi Turgay abi. Bu olumlu mu değil mi bilmiyorum ama bir paradimaya da ihtiyacımız var. dokunulmazlık olsa ne olur ne olmaz. Sonuçta bu süreç hapishaneden yolu geçiyor insanın. Bir zeminin oluşması lazım. Dokunulmazlıklar sonuna kadar kaldırılsın. Türkiye bunları ilk defa tartışıyor değil. Bunu 1908- 1923 döneminde, 2. dönem 1949’a kadar ki dönem… 3. dönem adana menderes iktidara geliyor. Toprağı dağıtacağım diyor. Bunun için güç lazım. Amerika’ya gidiyorsun. Marsal yardımı vs. birinci dönem Amerika, ikinci dönem Rusya ile yakınlaşıyor. Şu anda yaşadıklarımız geçmişe benziyor. 1950lerde bir arap baharı yaşandı. Karalar gitti, yeni yönetimler geldi. Dokunulmazlıkların sıfırlanması anlamında iktidarımı kurduğum zeminde muhaliflerin varlık alanına müdahale etmiyor.
Bütçe Kanunu:
Beytullah Önce: Yüzde 70’i halktan alınan vergilerle oluşan genel bütçede sosyal adaletin ve kamunun gözetilmediğini belirtti. İlk olarak ekonomik programın temel mantığını gözetmek gerekiyor. Program ekonomik kalkınmacı/büyümeci bir söylemi merkeze almış. Bu her ne kadar nötr, bilimsel bir söylemmiş gibi görünse de aslında basittir ki; büyüyen sadece sermayedir. Bütçe harcamalarında sosyal adaletin merkeze alınmaması; çalışanların değil büyük sermaye sahiplerinin çıkarlarının baz alınması sonucunu doğurmaktadır. Bu bağlamda görünen o ki, 2013 yılı bütçesinin asıl yükünü de yine yoksullar, kamu çalışanları, işçiler, emekliler ve orta gelirli aileler çekecektir.
Maliye Bakanı Şimşek, 2013 bütçesinde 68,1 milyar ile en fazla payı Milli Eğitim Bakanlığı'na ayırdıklarını belirtti. Fakat asıl mesele bu bütçenin ne için kullanılacağı? O zaman görüyoruz ki, MEB bütçesinin yüzde 80’i personel giderleri ile sosyal güvenlik primine gitmektedir. Okulların ihtiyaçları için ayrılan oran ise yüzde 8 düzeyinde kalmıştır. Haliyle bütçe oran olarak artsa bile eğitim sisteminin gereklerini karşılamaktan fersah fersah uzaktır. Böyle bir ortamda, FATİH projesi kaynak israfı ve piyasaya rant aktarımından öte bir değer maalesef taşımayacaktır. Yine yükseköğrenime ayrılan bütçe de milli gelirin yaklaşık yüzde 1’dir. Haliyle üniversitelerin işletmeci mantığıyla kendi kaynaklarını oluşturabilmesi baskısı, yeni YÖK düzeniyle birlikte eğitimin ticarileştirilmesi sorununu da beraberinde getirecektir
Tasarıya göre vergi 39 milyar liralık artış ön görülüyor. Enflasyon yüzde 5 civarında tahmin edildiğine göre aradaki fark, ortalama yüzde 14’lük zamlarla kapatılacak demek! Ücretlere yapılan zamda enflasyon baz alınırken, vergide enflasyonun neredeyse üç katı bir artışa gidilmesinin ne sosyal ne de iktisadi adaletle ilgisi olmadığı çok açık. Yoksullara, sabit gelirli çalışanlara mevcut gelirin yalnızca yüzde 7’sini ayırmak, aslında bütçesinin dağıtımında kimin menfaatinin gözetildiğini gösteriyor! Yine Kurumlar Vergisi gelirlerinde pek bir artış öngörülmemesi, mevcut ekonomi sisteminin asıl kazanan aktörlerinden daha fazla vergi alınmayacağını ortaya koyuyor.
ÖNERİLER
Öneri Olmadı
ORTAK SONUÇ
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
25 sivil toplum örgütüne duyuru yapıldı. E- mail, mesaj ve telefon ile ulaşıldı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Sakarya Milletvekilleri Hasan Ali Çelik- Ayşenur İslam- Ali İhsan Yavuz- Ayhan Sefer Üstün- Münir Kutluata- Engin Özkoç
MEDYA İLE
Sakarya ilinde faaliyet göstermekte olan ulusal basın temsilcileri ve yerel basın mensupları davet edildi.
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ Rüstem BUDAK
07.12.2012 Sakarya kMM toplantı tutanağı
previous post