Güngören Anayasa Toplantısı Tutanağı- 1
ANAYASAMIZI HAZIRLIYORUZ TOPLANTI TUTANAĞI
TARİH:07 ARALIK 2011 Çarşamba
YER: Güngören Köyiçi Kültür Merkezi
EV SAHİBİ KURUM: Güngören Belediyesi
KONUŞMACILAR: Şanar Yurdatapan-Abdurrahman Dilipak
MODERATÖR: Yakup Kadri Karabacak
KATILIMCI SAYISI: 15
GİRİŞ VE HOŞGELDİNİZ KONUŞMASI: Güngören Belediyesi Kültür Merkezi Sorumlusu Ayhan Yıldırım
Abdurrahman Dilipak: Evet, çantamdan gördüğünüz gibi bir şeyler çıkarıyorum. Gördüğünüz gibi ABD anayasası bu. Amerikalılar bayraklarını ve anayasalarını çok severler. Tabi ben bu anayasayı örnek alalım demiyorum. Bu anayasa tarihte sadece iki defa değişmiş. Onun dışında yeni maddeler eklenmiş. Bir başka anayasa metni ise 1789 Fransız İnsan hakları bildirgesidir. Kendinden sonraki bütün anayasa sürecini etkileyen tek sayfalık bir bildiridir. 17 madde ve toplam 82 satırdır. Yani çok zor bir şey değil ben zaten her gün bu büyüklükte bir makale yazıyorum. Hatta sizin gül hatırınız için size bir anayasa da yazabilirim yani. (gülüşmeler)
Bir diğer belge de George Mason’un yazdığı Virginia İnsan Hakları bildirisidir. Virginia Eyalet anayasası budur. Bu anayasanın son maddesi çok hoşuma gidiyor. “Devlete sadakatim, tanrıya (Allah’a) sadakatimin teminatıdır” diyor. Ama sözü kim söylerse söylesin hikmetse doğru söylemiş dememiz gerekiyor. Yani çok zor bir şey değil anayasa yazmak. Öyle upuzun yazmamız da gerekmiyor. Efradına cami ağyarına mani bir anayasa metni gerekiyor. Tepki anayasası olmaması gerekiyor. Korku anayasası olmaması gerekiyor. Toplumda şöyle bir yanılgı var. Başörtüsünü de buna sokalım, imam hatibi de buna sokalım. Ee, kardeşim ne bu ya, aşure çorbası mı yapıyorsun. Meşru olan bir şey bu anayasaya girmemeli. Kendilerine silah ve iktidar verdiğimiz güçlerin gayri meşru tasallutlarını engelleyen bir anayasa olmalı. Doğru olan şey niye tanımlansın ki niye ben devlet eliyle kendimi kontrol ettireyim. Demek ki toplumun kendine özgüveni de gerekli.
Türkiye daha bu işin hiç bir şeyini tartışmadı. Bir defa sivil anayasa diyoruz aslında sivil anayasa olmaz bütün anayasalar resmidir. Sivil ise siyasal ve resmi olmayan demektir. Demek ki sivil anayasa olmaz. En temel siyasi ve resmi belge bu. İSKİ’nin binasının kapısında yazıyor, sivil araç giremez diye. Doğru yazmış çünkü o resmidir. Bunları zihinsel olarak konuya ne kadar yabancı olduğumuzu ifade etmek için söylüyorum.
Parlementoya yetki veriyorsunuz, parlementonun silahı ve ordusu yok ki. Parlemento yürütmeyi denetler, parlemento yürütmeyi atar, yasama yapar. Yani parlementonun tek amacı bir anayasa yapmak değil. Teşkilat-ı esasi kanunudur mesela 24 anayasası, devleti nasıl kuaracaksın ve nasıl tanımlayacaksın ve nasıl sınırlandıracaksın, devlet mekanizmasının yanlış kullanımını engellemek. Demek ki teşkilat-ı essasi diyerek yürütmeyi ana merkeze koyuyorsunuz.
Anayasa kavramının ortaya çıkışındaki temel espiri sosyal kontrattır. Toplumun kendini tanımlaması vatandaşların hak ve hukukunu koruyup geliştirmek, güvenliğini sağlamak üzere bir yönetimi tanımlaması ve onu sınırlandırması. Yani toplumu sınırlandırmak değil, devletin toplumu tanımlaması değil, biz onun için darbe anayasalarına karşıyız. Toplumun devleti tanımlaması ve kendilerine servet, silah ve iktidar verdiklerinin çerçevesini çizmesi, bu neydi sosyal kontrat. Yani toplumsal sözleşme. Referans birinde parlemento idi diğerinde ise hükümetti. Kendine refere ediyorsun, ben böyle istiyorum diyorsun.
Tabi her topluluk layık olduğu gibi idare edilir. Bizim derdimiz hemen burada oturup bir anayasa metni oluşturmak, kaleme almak değil. Toplumun bu süreçteki rolünü tayin etmek, duyarlılıklarını ve ilgilerini artırmak. Yani toplumun sürece katılımını kışkırtmak. Bir kağıda “ısırma” diye yazsanız bunu bir Buldog köpeğine gösterseniz, köpek yine de ısırır. Yani sadece dünyanın en iyi anayasasını yazmak bir şey ifade etmiyor. Eğer o yazdığınız metnin arkasında siz yoksanız, ruhunuz, direnciniz, kararlılığınız yoksa bunun hiç bir anlamı olmaz.
Burada bizim bugün konuşacağımız konu anayasayı nasıl hazırlayalım konusu. Şimdi bu anayasayı bu parlemento hazırlayacak ve bu parlemento barajlı bir sistemle seçildi. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Ne olacak şimdi biz kendi kendimizi yönetemiyorsak o zaman gelsin darbeciler yönetsin. Bir uzlaşma komisyonu var adı uzlaşma aslında uzlaşmama komisyonu gibi bir şey. Partiler hiç bir şeyde anlaşamıyorlar. Demek ki bu partiler kendi aralarında uzlaşamayacaklar. Ama toplum bu kon uda duyarlı olursa, sizden korkarlarsa, seçimi kaybedeceklerini anlarlarsa o zaman müspet yönde adım atmak zorunda kalırlar. Onun için toplumsal duyarlılığı provoke etmemiz gerekiyor.
Hükümetin de bu hususta yeni arayışlar içine girmesi gerekiyor. Ben bir makalemde referandumu iki aşamalı yapalım önerisinde bulunmuştum. Yani intihab-ı sâni sitemiyle. ABD’de olduğu gibi. Bütün belediyeleri seçici kabul edelim, oralarda her bin kişiyi bir kişi temsil edecek şekilde yetmişbeş bin seçici seçelim. Bu seçilenlere de herkesin kendi anayasa teklifini hazırlamasını isteyelim. Hatta parlemento komisyonuna sivil toplum temsilcileri öneriler versinler. Sonra ÖSYM gibi bu yetmiş beş bin kişi diğer partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının önerdikleri anayasa maddelerini tek tek oylasınlar. Bu şekilde yapılacak bir anayasada kimse önceden nasıl bir anayasa olacağını önceden öngöremez. Yani anayasa değişsin ama milletin hakemliğinde değişsin. Bildiğiniz gibi AK Parti tek başına anayasayı referanduma götürme çoğunluğunu az bir farkla kaybetti. Partiler arası uzlaşma yok, olsa da zaten yüzde on barajından dolayı halkın bir kısmının iradesi parlemetoda temsil edilemiyor. Bence herkes fikrini söylesin ve milletin hakemliğine razı olsun. Ve çıkan anayasaya da bu bizim anayasamız diyelim.
Biz bugün burada anayasa hazırlama sürecinin yönetmi ne olmalıdır sorusuna cevap arayacağız. Mesela belediye meclisleri konuyu müzakere etsinler. İl genel meclislerinde anayasa konusu müzakere edilsin. Teklifler toplansın, üzerinde uzlaşılan konular kayda geçirilsin ve parlementoya gönderilsin. Benim derdim sadece metin oluşturmak değil, halkın bir şekilde buna katılması. Yine üniversiteler de paketlerini hazırlasınlar, bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmak kolay.
Bir madde hazırlandığında uluslararası sözleşmelerin o madde ile ilgili ne dediği de çok önemlidir. Yine maddeler tek tek diğer ülkelerin anayasaları ile karşılaştırılabilir. Birebir anayasa taklit edelim demiyorum sadece bilgi sahibi olalım. Diğer ulusların anayasa tecrübelerinden istifade edelim.
Tabi anayasa yapmak ile iş bitmiyor. Anayasa şu gördüğünüz küçük kitapçıktır. Anayasanın yapıldıktan sonra hangi maddelerinin hangi kurumlaru nasıl dönüştürüp, şekillendireceği de önemlidir ve anayasa yapılırken bu da göz önünde bulundurulmalıdır. Anayasayı değiştirdiğinizde koca bir kanunlar külliyatını da değiştirmiş olacaksınız. Yönetmelikler, yönergeler yeniden yazılacak. Ciddi bir iştir bu. Anayasa yazmakla iş bitmiyor. Yani üç satır yazacaksak en azından otuz üç sayfa okuma yapmamız gerekiyor.
Şanar Yurdatapan: Ben bu birinci bölümde konuyla ilgili farklı görüşleri sizlere anlatmak istiyorum. Elinizdeki broşürlerin sondan bir önceki sayfasında oniki ayın konulları tek tek sıralanmış. Yani konular çok ve biz, her ay anayasa ile ilgili farklı bir konuyu ele alacağız. İlk baştaki konu anayasanın yapısının nasıl olması ile ilgili. Hazırlanma süreci ve oylama süreci nasıl olmalı bunlarla alakalı. Buradan başlamayı düşündük. Tabi önümüze koyduğumuz bir süreç var bizim. Ama bu süreç iyi ve doğru mu yönetiliyor? Pekala bu sürecin gidişatına itiraz edebiliriz. Yöntemler şuradan başlıyor:
Birincisi, anayasa nasıl olsun? Dilipak çok güzel gösterdi. Anayasa illa içine herşeyi sokuşturduğumuz, her şeyi teferruatlı bir biçimde yazdığımız bir şey mi olsun? Bir görüş, “hayır böyle olmasına gerek yok” diyor. Bir anayasa sadece ana kuralları belirler. Diğer geri kalan şeyler ise sonradan yasalara eklenir. Anayasa maddelerinin uygulanması da genelgeler ve yönergelerle belirlenir diyor. Birinci görüş bu.
İkinci görüş, bu görüşe göre anayasa her şeyi sağlam ilkelere ve temellere bağlasın ki yarın öbür gün birileri çıkıp buna aykırı yasalar ve kanunlar yapmasın. Mesela bir yerde deniyor ki anayasanın ilk üç maddesinin değiştirlmesi teklif dahi edilemez. Ama başka bir yerde üçte iki çoğunluk varsa anayasa maddesi değiştirilebilir deniyor. Tamam ben üçte iki çoğunlukla geldim. Sonra önce dördüncü maddeyi iptal ettim ve diğer bir, iki ve üçüncü maddeleri değiştirdim. Değiştiremezmiyim olamaz mı bu? Pek tabii olur, çünkü yazılı kural üçte ikilik çoğunlukla değiştirilebilir diyor. Ben de tabi kuralına göre oynuyorum. Ama anayasa mahkemesi gelip benim bu tasarrufumu engelliyor. Anayasa mahkemesi anayasayı değiştirme gücüne ve iradesine sahip değil. Sadece ona yorumlama yetkisi verilmiş.
Yasalar durduk yerde çıkmıyor ki ortaya, hayat bir takım ihtiyaçları doğuruyor, bir takım düzensizlikler oluyor. İnsanlar bir dakika bunu bir kurala bağlayalım diyorlar. Ve yasalar oluşuyor. Bunlara bir temel koymak adına da anayasalar oluşuyor. Burada en kışkırtıcı soru şu olabilir, anayasa yapmak şart mı? İngiltere’nin yazılı bir anayasası yok. Ama yasaları var. İngiltere bu gün keşmekeş mi yaşıyor? Hayır. ABD yokken İngiltere dünyanın hakimiydi. Üzerine güneş batmayan bir imparatorluktu. Demek ki anayasasız da olabiliyormuş. Pek tabii, bunu da tartışabiliriz. Zaten hukuk hayatın doğurduğu bir şeydir. Hayat devam ettiği ve değiştiği için de kurallar ve yasalar değişmek zorundadır. Dün için doğru olanlar artık bugün için doğru olamıyor olabiliyor.
Tabi herşeyin değişmesi mümkün. Her şey değişiyor zaten. Bakın bir tarihe, nereden nereye gelmişiz. Hamurabi kanunları varmış bir zamanlar. Göze göz, dişe diş. Ama bu gün öyle değil idam cezası çoğu anayasada kaldırılmış durumda. Özetle içeriği ne olmalı anayasanın, hatta anayasaya ne gerek var. Hiç olmasa da olur diyebiliriz. Kısa olsun, öz olsun. Yahut da herşeyi sıkı sıkıya bağlasın. Temellendirsin. Gerçi biz hep bu sıkı sıkıya bağlasın şıkkına alıştık. Çünkü şimdiye kadar anayasa yapan güçler topluma pek fazla güvenen güçler değildi. Onun için olabildiğince sağlama bağlamışlardı ki toplum pek fazla bunun dışına çıkmasın demişlerdi. Sonra ne oldu 28 şubat gerçekleşti, hatta bin sene sürecek dediler. Ama ne oldu görüyorsunuz.
Ben sadece anayasa ile ilgili farklı görüşleri söylemeye çalıştım. Benim kendi görüşümdür diye söylemiyorum. Peki, anayasanın yapılması süreci nasıl olmalıdır? Birinci görüş bu hukuki bir metin olacağı için hukukçular yapsın diyor. Tamam kabul edelim, hukukçuları çağıdık ve dedik ki bize bir anayasa yapın. Onlar, bize peki, nasıl bir anayasa istiyorsunuz diye soracaklardır. Yani buradan şu çıkıyor ortaya, anayasayı hukukçular bile hazırlayacak olsalar siparişi verecek olanlar bizleriz. Ama bizlerin çoğu, “Ya! Bu hukuk işi ben bundan ne anlarım” diyor. Biz onlara terzi örneği veriyoruz. Terziye biz kumaşımızı götürürüz ve o bize bizim arzumuza uygun ve bizim ölçülerimize göre elbise dikerdi. Hatta buna ev yaptırmayı düşündüğünüzde ilk iş olarak mimara ve müteahhite başvurmanız örneğini de verebiliriz. Mimar ve müteahhit sizin istediğiniz biçimde sizin evinizi yapıp size teslim etmek zorundadır. Anayasa için de durum budur. Hatta buna yemek siparişinden bile örnek verilebilir.
Gerçekten bizler kendi isteklerimizi toplayıp o hukuk teknisyenlerinin önüne koymalıyız. Bir görüş bu. Öbür görüş ise zaten yaşadığımız şeydi. Tabi büyük rejim değişiklikleri yapmış olan ülkelere baktığınızda bunun nasıl sağlanacağını hemen görebiliyorsunuz. Mesela İspanya, Portekiz bunlar uzun yıllar faşizmle yönetildiler ama bu cendereden çıkıp anayasalarını yapabildiler. Oralardan örnekler alınabilir. Doğu bloku ülkeleri ve Güney Afrika tecrübesi de örnek olarak verilebilir. Güney Afrika anayasasının hazırlanması beş yıl sürüyor. Okuma yazma oranı da düşük olduğu için toplumun fikri bizde olduğu gibi yazılı ve sözlü olamıyor tabii. Çoğu zaman halkın fikri sözlü olarak alınıyor. Biz de bu durum yok okuma yazma oranımız yüksek. Süreç içerisinde durumlar karşısında insanların fikirleri soruluyor. Bu mesele şöyle mi olsun böyle mi diye. Sonunda yavaş yavaş süzüle süzüle istekler bir araya getiriliyor. Bu yöntemler var. Bu yöntemlerden hangisi uygulanmalı Türkiye’de acaba? Evet seçilmiş bir yöntem var ama doğru mu yanlış mı tartışma hakkına herkes sahip.
Bu meclis yapsın anayasayı. Hayır, yapamaz. Burada çok net kendi görüşümü söyleyebilirim. Seçim sisteminin getirdiği barajdan dolayı bugünkü meclisin halkı tam temsil etmediğini ileri sürenler anayasa gibi bir toplumsal metnin toplumun her kesimin görüşlerinin alınarak yapılmasını istiyorlar. Yani yüzde bir ve yüzde iki bile bu anayasa yapım sürecine katılabilmeli.
Bu durumda anayasa yapımı için toplumun herkesiminin oy verip temsil edilebildiği farklı bir meclisin oluşturulması gerektiği ileri sürülüyor. Burada tabi, şunu ifade edeyim, bu yukarıda bahsettiğim görüşlerin birisi hariç hiç birisi benim görüşüm değil.
Gelin bugün bu mesleler üzerinde konuşalım, tartışalım. Lütfen, burada yönetici durumda olan arkadaşlar da dahil herkes konuşsun, fikrini söylesin.
Lütfü Boztaş: Benim Abdurrahman Bey’e bir sorum olacaktı. Efendim hoş geldiniz öncelikle. İlk sorum: Bu “anayasamızı hazırlıyoruz platformu” neden üç yıldır faaliyetlerine başladı? İkinci sorum da bildiğiniz gibi Türkiye çok sesli bir toplum. Cemaatleriyle olsun, etnik gruplarıyla olsun. Elbette yeni anayasa hazırlanırken her toplum, grup ve cemaat kendi menfaatini önceleyecektir. Sizce bunları aynı potada eritmek mümkün mü?
Abdurrahman Dilipak: Biz neden üç yıl önce başladık? Çünkü bu konu ilk defa üç yıl önce gündemimize geldi. Elbette daha önce de konuşuyorduk ama parlemento süreci başlayınca biz böyle bir oluşum içerisinde harekete geçtik.
İkinci soruya gelince, her kesin çıkarları farklıdır. Ama bizim söz konusu ettiğimiz çıkarlar değil, ortak yaşayış için ortak paydaları tespit etmek ve orada birleşmekten bahsediyoruz. Tabi, burada biraz soyutlama yapmak lazım. Amaç bu anayasaya başörtüsünü sokmak değil, herkes inandığı gibi yaşar ve düşündüğünü özgürce ifade eder derseniz. Zaten başörtüsünü de ifade etmiş olursunuz. Anayasa herşeyin içerisinde tadat edildiği bir metin olmamalı. Öyle bir madde olmalı ki o maddeden hem müslüman hem sih hem de rahibe faydalanabilsin. Anayasanın dili böyle bir dildir. Bizler bu anayasada bir arada yaşamanın kurallarını konuşuyoruz.
Şanar Yurdatapan: Her ne kadar soru bana değilse de benim de söyleyecek bir şeyim var. Bir defa AK Parti bir anayasa taslağı hazırladı ve bunun üzerine sivil toplum çıkıp böyle olmaz bizim önümüze bir metin koymayın, dayatmayın demeye başladı. Biz de bu sürece dahil olmak istiyoruz dediler. O zamanlar dokuz tane insiyatif bu anayasa için çalışmaya başladı. Başta da TUSİAD geliyordu. Tabi başka diğer bir çok girişim de oldu. Biz de küçük millet meclisleri olarak devreye girdik.
Hikmet Sırma (Meclis üyesi): Öncelikle başkanım adına sizlere hoş geldiniz diyorum. Başkan ve yardımcıları TOKİ ile alakalı bir görüşmeleri dolayısıyla Ankara’dalar. Onun için ben onlar adına da sizlere hoş geldiniz diyorum. Şahsım adına ben, yeni bir anayasa yapılmasını çok önemsiyorum. Fakat görebildiğim kadarıyla bu anayasa konusunu büyük millet meclisi küçük millet meclisleri kadar önemsemiyor. Uzlaşma komisyonu dediniz. Bu komisyon sanki anayasayı yapmama komisyonu gibi bir şey. Ben meclistekilerin anayasa konusunda sizin kadar samimi olduklarına inanmıyorum. İnşallah bu anyasa olur ve ülkemizin içinde bulunduğu bu otuz yıllık PKK savaşının bitmesine bir vesile olur. Çünkü alevi sorunu, kürt sorunu, ermeni sorunu ve diğer azınlıklar sorununun hatta başörtüsü sorununun demokratikleşmeyle çözüleceğine inanıyorum. Onun için bu anayasayı çok önemsiyorum. Tabi, anayasa yapmakla iş bitmiyor, asıl olan kafalarımızın nasıl değişeceği. Herkesi samimiyet testinden geçirmemizin imkanı yok, ama birileri mutlaka kafaları değiştirmelidir.
Bir diğer husus da bu uzlaşma kelimesini de benim aklım pek almıyor. Ben doğrusunu söyleyeyim bir PKK ile bir BDP ile MHP’nin pek anlaşacağını, uzlaşacağını düşünemiyorum. Zaten diğerleri de anayasanın ilk üç maddesi için kırmızı çizgilerini belli ettiler. Eğer bu yakllaşımlar değişemeyecekse o zaman bu zahmet ne diye düşünesi geliyor insanın.
Bir de bu anayasa değişecekse eğer, öncelikle bunun ruhu değişmeli. Felsefesi değişmeli. Toplum katmanlarını yani etnik dinsel çeşitliliği göz önüne almalı, tabi bu uzlaşma ile değil de sözleşme ile yapılmalı.
Sivil toplum kuruluşları olarak önce sizler, meclisteki komisyonun işleyişini değiştirmelisiniz.
Şanar Yurdatapan: Sivil toplum kuruluşlarının birbirleriyle bağlantıları var. Avrupa Birliği’nin de sivil toplum kuruluşlarıyla hazırlanması yönünde ileri de bir talebinin olacağını düşünüyorum. Bu yönde de biz hazırlıklarımızı yapmış ve önerimizi bildirmiş bulunuyoruz. Biz konuşarak hazırlanması taraftarıyız, sadece “Gel sen fikrini söyle ben değerlendireyim” şeklinde olmamalı.
Recep Yumrukaya: Abdurahman bey özellikle dile getirdi. ABD anayasasını örnek gösterdi. Acaba böylesine kısa ve öz bir anayasa beklentisi ne kadar gerçekçi? Eğer olacaksa biraz önce söylediğiniz bunu belediye meclisleri ve il genel meclislerine taşıyalım önerisinde acaba partiler arası kamplaşma olmayacak mı? Halk ne kadar temsil edilmiş olacak? Bir de Amerikan anayasasına yüz, iki yüz madde eklenerek çarşaf listede olduğu gibi halka sunulup halkın beklentileri tespit edilemez mi?
Moderatör: Ben de ufak bir kışkırtma da bulunayım. Sizce kısa mı olmalı, yoksa uzun mu?
Recep Yumrukaya: Bence de kısa olmalı, fakat şuanki meclisin havasında, geleneklerde görülüyor ki Şanar Bey’in bahsettiği yöntem izlenecek gibi görülüyor.
Ahmet Miraçoğlu Giresun: Nasıl bir anayasa yapmak istiyorum, onu benim söylememe gerek yok. Zaten ben benim yerime konuşanları Ankara’ya göndermişim. Eğer onlar orada çözemiyorsa benim söyleyecek bir şeyim yok. Şuanda benim söylediğimi anayasaya koyabilecek misiniz? Koyamazsınız. Neden, çünkü vekiller orada yazacak, çizecek. Başbakan imzalayacak. Ben, sayın Dilipak’a bir şey söylemek istiyorum. Soruyorum size, Türkiye’den daha özgür bir ülke var mı?
Abdurrahman Dilipak: Buna ben, hemen cevap vereyim. Ben, yakın zamana kadar beş yüz yıldan daha fazla mahkumiyet talebiyle yargılanan birisiyim. Kırk iki yıldır sanık olmadığım bir tek gün olmadı. Günde beş defa ve hafta da beş gün duruşmaya çıktığım oldu. Ve ben hiç mahkum olmadım.
Ahmet Miraçoğlu Giresun: Evet işte ben de diyorum ki anayasada sizi engelleyen bu şeyleri kaldırırsak gerisi kolaydır. Teşekkür ederim.
Şanar Yurdatapan: Hangi maddeler?
Ahmet Miraçoğlu Giresun: Birincisi özgürlükler,
Şanar Yurdatapan: Neler ama söyleyin, hangi maddeler?
Ahmet Miraçoğlu Giresun: Ben, kırk altı yıldır bu ülkede yaşıyorum. TC. vatandaşı olarak nerede sıkıntı çektim. Ben, herhangi bir yerde sıkıntı çekmedim. Nerde çektim? Bir, okulda. Yani katsayıda öyle değil mi? Artı bayanımız nerede çekti; kılık kıyafetinden dolayı üniversitede. O zaman bunaları kaldıracaksınız. Ben Türkiye’nin AB’den bin kat daha ileri de olduğunu düşünüyorum. Çünkü yıllardır bu ülkede kimse idam edilmiyor. Ama Avrupada her yerde idam ediliyor. Artı kadına saygı sevgi hangi ülkede daha çok bence Türkiye’de daha çok.
Recep Yumrukaya: Biraz önce de belirtmiştiniz anayasanın hazırlanmasından ziyade sorun en çok onların uygulayıcılarında. En süper ve en güzel anayasayı da hazırlasanız mutlaka çok büyük sıkıntılar yaşayacağız. Çünkü insan yapısı, toplum yapısı çok problemli. Önümüzde çok uzun ve sıkıntılı süreçler var muhtemelen. Sizlerin mahkemede sıkıntılar yaşamamanız için muhtemelen zaman gerekecek.
Hikmet Sırma (Meclis üyesi): Merhum Ahmet Kaya’nın bir sözü vardı o, “mahkemede davası olmayan adam adam değildir” diyordu. Gerçekten bu ülkede davası olmayan adamın, başına böyle bir iş gelmediğine asıl şaşmak lazım. Abdurrrahman Dilipak adam gibi adam işte. (Gülüşmeler) 17.500 faili meçhul var, elli bin kişi hayatını kaybetti. 3500 tane boşaltılan köy var. Bütün bunları acaba özgürlüklerin neresine koyacağız.
Abdurrahman bey buradan il genel meclislerinde ve belediye meclislerinde bir şeyler hazırlanarak Ankara’ya gönderilmesini söyledi. Bence bu sağlıklı bir olay değil. Şanar Bey bir de siz bu komisyona gidiyorsunuz ya, bence, siz onlara önce partiler yasasını, seçim kanunu değiştirmelerini teklif edin. Böyle yapsanız daha iyi olur diye düşünüyorum. Ben, bizim meclislerde çok sağlıklı sonuçların çıkacağına inanmıyorum.
Şanar Yurdatapan: Bazı yasa değişikliklerini yapmadan anayasa tartışmalarını yapmak mümkün de değil. AK parti ceza kanunu için diyordu ki hukuksal kaos var. Bir ülkede, bir ceza kanunu olur. Cezaya ilişkin her şey onun içinde olur. İktidara gelince diğer yasaklı ve çelişkili maddeleri kaldıracağını, terörle mücadele kanununu iptal edeceğini söylüyordu. Şuan da birileri anayasa ile ilgili fikirlerini bu yasalardan dolayı tam rahatlıkla ifade edemiyorlar. Onun için tartışmaların rahat seyretmesi için acilen yasa değişikleri paketleri hazırlanmasını talep edenler var.
Bir de Avrupada idam cezası çoktan kalktı. En son Türkiye’de kalktı. Avrupada vicdani reddi sadece Türkiye ve Azerbeycan kabul etmiyor. Azerbaycan tabi, Avrupaysa. Bunu şunun için söylüyorum, biz, özgürlükler olarak çok önde değiliz. Bir de kadın toplumda şuan çok da eşit bir statüye sahip değil. Töre cinayetleri yani namus cinayetleri ortada.
Bir soru da, bu anayasanın hepsinin değiştirilmesi şart mı? Evet, şart. Çünkü herşey anayasanın girişine göre hazırlanmış. Bir sürü yeri yamalandı ve saçmasapan bir şey oldu. İdam cezası kalkmış ama hala bir sürü kanun maddesi idamdan söz ediyor. Bunların derlenip toparlanabilmesi için hepsinin ana ilkelere bağlanması gerekiyor.
Faik Akçay: Bir kere, anayasalar ve yasalar bireyler arası, toplum devlet arası ilişkileri düzenleyen metinler ve ilkelerdir. Şuana kadar yapılan anayasalar devleti topluma karşı koruma saiki ile yapılmış anayasalar. Bunun mutlaka tersine çevrilmesi gerekiyor. Yani vatandaşın devlete karşı korunmasıyla ilgili bir metin geliştirilmesi gerekiyor. Çok kısa olmalı, “ama, fakat ve ancak” gibi kısıtlamaları ve sınırlandırmaları içermemeli. Verdiği hakkı tümüyle geri alan çelişkili bir yapıda olmamalı. Çok açık, basit ilkeler konulmalı. Sade ve kısa bir anayasa olmalı.
Oylama biçimine gelince, bugünkü meclis yapabiliyor olsa bile anayasanın oylanması halk tarafından olmalıdır. Bir de bu anayasanın içerisine, şu şu koşullarda, bu anayasanın her zaman için değiştirilebileceği ifadesi konulmalıdır. Bu anayasa bütün zamanların oturup kalkmasını düzenleyen bir metin olmamalı. Elli yıl , otuz yıl sonrasının insanlarının gereksinimlerine göre rahatlıkla değiştirilip güncellenebilmelidir.
Şunu da söyleyeyim, bu anayasa durdukça sizin iyi bir anayasa yapma şansınız yok. Çünkü hemen ertesi sabah anayasa mahkemesine gidiyor ve orada engelleniyor. Bu anayasa mahkemesi özgür bir yasa yapma şansını da hemen hemen ortadan kaldırıyor. Onun için ceza yasasını, terörle mücadele kanunlarındaki değişiklikleri bir tarafa bırakıp derhal özgürlükçü bir anayasa yapmamız gerekiyor. Daha sonra yasaları buna uydurmak kolay.
Pınar Kartı: Öncelikle, hep anayasayı hazırlayalım, değiştirelim diye konuşuyoruz. Sizlere soruyorum, gerçekten insanlar anayasanın sivilleştirilmesinin ne demek olduğunu biliyorlar mı? Buna cevap verirseniz sevinirim. Bir de gerçekten yeni bir anayasaya ihtiyaç var mı? Sadece kanunlar çerçevesinde yönetilebilir miyiz? İkinci olarak, hep Avrupa’dan örnek veriyoruz. Ama geçmişte bir osmanlı devleti vardı ve 1876’ya kadar bir anayasası yoktu. Bunu da bir örnek olarak verebiliriz bence.
Bizler evden dışarı çıktığımızda anayasanın sivilleşmesinin hatta anayasanın kendisinin ne olduğu hakkında fazla bilgisi olmayan bir toplumla karşılaşıyoruz. Ve bu topluma zorla anayasa dayatılmış.
Anayasaya ihtiyaç var mıya gelince. Ben kanunlarla da yönetilebiceğimizi düşünüyorum.
Recep Yumrukaya: Anayasanın yasalarda çıkacak anlaşmazlıkları çözeceğini ve bir uzlaşma zemini olacağını düşünüyorum. Bu anlamda bence anayasa gerekli.
Abdurrahman Dilipak: Bana göre belediye meclisi bunu tartışmalı, ne tartışırsa tartışsın ama bunu mutlaka tartışsın. Ve bu süreçte bilgilensinler. Üniversiteler, il genel meclisleri ve federasyonlar mutlaka tartışmalılar. En azından bilmediğimizi öğreniriz ve sonuçta kazançlı biz çıkarız. Bu anayasanın arkasında eğer siz yoksanız, dünyanın en iyi anayasasını hazırlayıp duvara assanız bile hiç bir anlam ifade etmez. Herkes sürece katılmalı.
Hikmet Sırma (Meclis üyesi): Evet, doğru söylüyorsunuz. Bir çoban bile bu konuyla alakalı görüşünü ortaya koymalı.
Bir de anayasa gerçekten gerekli mi diye soruldu. Bence herkesin bir defa tarihe şöyle bir dönüp bakması lazım. Elli bin ölü, 17.500 faili meçhul var. Anayasanın yanlış hatırlamıyorsam altmışıncı maddesi Türklük ifadesini kullanıyor hatta büyük bir gazetenin isminin altında Türkiye Türklerindir ifadesi var. Olamaz böyle bir şey. Bunu mutlaka anayasada düzeltmemiz lazım. Bu ülkede Türkler de var, kürtler de var, aleviler de var. Ermeniler de var, ateistler de var. Bu bir sözleşme olacaksa onun için anayasa şarttır. O günkü şartlarda bir ulus devlet yaratılmış. Seküler bir yapı. Sonrasında ise uğraş dur.
Faik Akçay: Bence İngiltere gibi anayasası olmayan bir devlet ve toplum olabilmemiz için bugünkü anayasanın mutlaka değiştirilmesi gerekiyor. Anayasal düzeni bozma ithamından bile kurtulabilmek için bugünkü anayasayı değiştirmeliyiz.
Şanar Yurdatapan: Yasaları düzeltmek için anayasayı değiştirmeliyiz. Daha özgürlükçü bir anayasa yapmalıyız. Ben de bu anayasanın kısa olmasını ve öz olmasını istiyorum. Ama ana ilkeler mutlaka çok açık bir şekilde, başka aykırı yorumlara yol açmayacak kesinlikte ifade edilmelidir. Çünkü detaylandırdıkça başınıza bela alıyorsunuz.
Abdurrahman Dilipak: Avrupayı taklit edelim demiyorum ama bizi bekleyen bir sürü insan var. Siz anayasayı yapın, biz, sizden yararlanalım diyorlar. Tunus’tan, Libya’dan ve Kuveyt’ten insanlar bunu söylüyor bize. Türkiye artık model olma durumunda. Onun için tarihe de bakacağız, bugünün sorumluluğunu da üstleneceğiz. Onun için bu işi ciddiye almalıyız. Avrupa da bizi takip ediyor. Bizim yeni yol haritamız ne olacak. Bu işi erteleyemeyiz. Lütfen bundan sonraki toplantılar için çevrenizdeki insanları buraya çağırın, anayasa kitapçığını açın okuyun.
Bir de sizin düşünceleriniz çok önemli bizim düşüncelerimiz açıklayacağımız farklı mecralarımız var zaten. Onun için sizin katılımınız çok önemli.