Yer: Öğretmenevi Toplantı Salonu
Tarih: 07.11.2009
Yerel Katılım:
1- Sakatlar Derneği (Ali Haydar Koyun)
2- Meşale Der (Kazım Kayan)
3- İHD (Tahsin Peker)
4- Hukukçular Derneği (Abdulkadir Artan)
5- Uluslar arası Af Örgütü (Ferman Salmış)
6- Ticaret Sanayi Odası (H.Hüseyin Erkoç)
7- Türkiye Yazarlar Birliği (Adil Akkoyunlu)
8- Mazlum Der (Hüseyin Sarıgül)
9- Bilgi Yolu Eğitim Kültür Derneği (Bilsam) (B.Temel Aşıcı)
10- Toplum Gönüllüleri (TOG) (Ebru Köçer)
11- Tüketici Eğitim ve Koruma Derneği (Nesrin Yıldırım)
12- TÜRK-İŞ (Servet Akbudak)
13- İslami Dayanışma Vakfı (Tahir İnce)
14- Beydağı Yamaçları Kor.Der. (M.Sait Aytekin)
15- MÜSİAD (Murat Tokmak)
16- Eğitim Bir Sen (Mehmet Akgül)
17- Hak-İş (Mustafa Baştürk)
18- Ziraat Mühendisleri Odası (Nevzat Özbey
Diğer Katılımcılar:
1- M.Duran Özkan (Güneş Tv Genel Yayın Yönetmeni)
2- Asım Demirkök (Gazeteci)
3- İbrahim Göçmen (Gazeteci)
4- Nihal İlimen (Gazeteci, yazar)
5- Murat Sezik
6- Cemre Özcan
7- Arif Atay
8- Kadri Türemiş
9- Tamer Demirel
Milletvekilleri: Katılan olmadı.
Mazeret bildiren vekiller: Ömer Faruk Öz
Belediye Başkanları: Katılan olmadı.
Kolaylaştırıcı (Moderatör): Galip Ensarioğlu (Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı)
Medya:
1- Burhan Karaduman (İHA)
2- Yasemin Uslu (AA)
3- Cahit Özçelik.(Er TV)
4- Özcan Ballı (Güneş TV)
5- Aydın Kazan (TVM)
6- Kanal Malatya
7- Ufuk TV
Konular: (Gündem)
Genel Konu: Açılımlar, Kapanımlar…Türkiye’de darbe geleneği ve hukuk.
Yerel Konu: Malatya’da kültürel yapının güçlendirilmesi ve zenginleştirilmesi.
Anayasa Konusu: Sivil Anayasa
Genel Konu;
1- Galip Ensarioğlu (Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı): Malatya etnik, siyasi ve her türlü mezhep farklılığının bir arada yaşadığı bir mozaik. Bütün siyasi görüşlerin de bir arada ve en uç noktada yaşandığı bir il. Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Bu darbe geleneğinin son bulabileceği bir dönem bir süreç. Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda, herkes din adına, vicdan adına bu vatanı savundu. Avrupa'da gelişen ulus devlet modeli bizde de yapılandı. Ulus devletin en büyük özelliği rejimi korumasıdır. Asker de kendini hep rejimin koruyucusu olarak gördü. Ama bizde millet, devlet için vardı ve korunması gereken devletti. Ancak asıl olan millettir, kutsal olan vatandaş olmalı. O zamanlar bugünki sınırlarımız içinde yüzde yirmi beş gayri müslim yaşamakta idi. Yüz yıl sonra izlenen bu politikanın sonucunda yüzde doksan dokuzu müslüman olan bir toplum haline geldik. Mevcut rejimi muhafazakarlar,dindarlar yıkabilir kuşkusuyla dine karşı bir yapılanma ve defans içine girildi. Laiklik din dışılık olarak devlette yer aldı. Din siyasal yaşamdan ve kamusal alandan uzak tutmaya çalışıldı.
İzlenen ulus devlet mantığı asimilasyonu da içeriyor. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye'de Türkler dışındaki etnik grupların tamamı kendini Türk'ten fazla Türk olarak görmekte bir sıkıntı çekmiyor. Tüm dünyada ulus devlet modelinden vazgeçildi. Avrupa'da, Avrupa ümmeti oluşturulmaya başlandı. Avrupa bugün menfaatlerinin, birlikte yaşamak olduğunu gördü ve birlikte yaşama koşullarını kabul etti. Biz de bugün bu modele dahil olmak istiyoruz.
Toplumu olumsuz yönlendirmek isteyen bazı merkezler var. Bu olumsuzluklara hep beraber direnmeli ve karşı çıkmalıyız. Türkiye bir yol ayrımında. Başbakanımızın Kürt açılımı diye dar tuttuğu, ardından milli birlik projesi dediği bir projeyle karşı karşıyayız. Türkiye'de Kürt, Alevi ve muhafazakar kardeşlerimizin sıkıntıları var, demokrasiden kaynaklanan bazı sıkıntılarımız var. Artık Türkiye'de her şey özgürce tartışılıp konuşuluyor. Türkiye'nin büyümesi, zihninin gelişmesi ve dışarıya açılması için birlik ve beraberlik içinde olmalıyız. Sorunlarını çözmüş bir Türkiye bu meseleden kurtulduktan sonra diyebiliriz ki 21. yüzyılın süper gücüdür ve yükselen değeridir. Bu dönüşüme zihinsel olarak hazır olmalıyız.
2- İbrahim Göçmen (Gazeteci): Devletin millete hizmet etmesi gerekirken hizmetkar millet olmuş. Bugüne kadar böyle yönetilmişiz, bu anlayış ve çerçeve içerisinde de 1960, 1971, 1980 darbeleri, arkasından 28 Şubat, andıçlarla yaşamışız. Tüm bunlar devletin daha kutsal olduğu anlayışından kaynaklanıyor. İnsanlar inançlarını özgürce yaşamalıdır. Bizdeki siyasetle dini ayırma niyetimiz budur. Bizim dinimizi, dilimizi, özümüzü bozmaya çalışan yönetim anlayışıyla yaşıyoruz. 12 Eylül darbesi solun da sağın da ama en çok solun üzerinden silindir gibi geçmiştir. 12 Eylül özellikle Hizbullah hareketinin büyümesi ve gelişmesi için zemin hazırladı.
Bir ülkede derin devlet olmaz. Derin devlet zaten derinliğiyle gayrı meşrudur. O, derin devletin derinliklerinden faydalanarak devleti bölmek ve parçalamak için oluşturulmuş bir yapıdır. Bir ülkede askerin esas yeri karargahıdır ve esas görevi sınırları korumaktır, güvenliğimizi sağlamaktır. En kötü demokrasi bile en iyi faşist diktatörlüklerden ve darbelerden iyidir.
3- Sait Aytekin (Beydağı Yamaçları Kül.Der): Darbeler derin devlet oluşturdu ama derin devlet de kendisine derin bir millet oluştu, eğitim politikaları ve bir takım faşist uygulamalarla. İnsanlarımızın bir kısmı demokrasiye tahammül edemiyor. Derin devlet vardı bitirdik diye bir şey yok, bu çok kolay değil. Saltanatın islama girmesiyle birlikte İslam bir kurum haline getirildi ve sultanlar tarafından kullanıldı. Diyanetin bize sunduğuna İslam dersek yanılırız ve birbirimize karşı ön yargılarla bakarız ve alevi, suni, şafii, hanefi diye böleriz. Fakat bu ön yargılarımız olmasa, bu farklılıklarımız olmasa bizi bu kadar sömüremezler..Sekülarizm dediğimiz ya da onların laiklik dediği şeye de ihtiyaç duyacaklardır. Herkesi olduğu gibi kabul etmek önemlidir.
4- Duran Özkan (Güneş Tv): Bizdeki darbe geleneği Osmanlıdan beri süre geliyor. Ordu, Osmanlının bir devamı ve Osmanlının gelenek ve kültürünü almış. Cumhuriyet ilk kurulduğunda ittihat ve terakkinin Cumhuriyetin içinde olmadığını görürüz. İttihat ve terakki, Cumhuriyeti daha sonra kendi egemenliğine alır. Bununla birlikte Atatürk’ün söylemlerinin değiştiğini görürüz. 1960 darbesinde, gelişen demokrasinin daha fazla gelişmesine engel olunur. Bu, demokrasi hareketini baltalama darbesidir. Toplum mühendisliği yaparak, toplumu bastırmaya çalışırlar. Bizim darbe geleneğimiz bu güne biçim değiştirerek geliyor. Türkiye’deki demokrasi mücadelesi darbelere karşı olmakla olmuyor. Türkiye’deki demokrasi mücadelesini savunabilmek için, Kürt sorununa, alevi sorununa, azınlıklar sorununa sağlıklı bakmakla mümkün. Ana sorun demokrasi sorunudur. Bu ülkede darbe kültürünün uzantıları hala bulunmaktadır. Örneğin 61 darbesini ilerici görenler yanılıyorlar. Çünkü bu darbeyle halk adına özgürlük getirenler aslında bir oyun oynayarak ilerici ve demokratik kesimlerin gazını aldıktan sonra, hızla tüm özgürlükleri kısıtlamışlardır hem darbenin sağı solu olmaz. Darbeler demokratik kültürü ve süreçleri sürekli baltalamıştır. Derin güçler darbe süreçlerin kendine yandaş yaratma konusunda mahir davranmıştır. Ama artık halk uyanmıştır.Türkiye de darbeler dönemi henüz bitmemiştir,sadece şekil değiştirmiştir.
Türkiye hiçbir zaman laik olmamıştır. Aleviler, hiçbir zaman tam özgür olmamıştır. Bizim dinsel ibadetlerimiz yasaklanmış, öyle ki toplumun büyük bir bölümü son beş on yıla kadar alevilerin ibadet etmediği, ibadetlerinin olmadığı toplum tarafından bir bilinç şekline dönüştürülmüştür. Bu gelinen noktada yanlış olduğu anlaşılmış, son olarak Cumhurbaşkanının Cem evini ziyaretiyle resmiyet kazanmıştır.
5- Asım Demirkök (Gazeteci): Osmanlı toplumunda binlerce kilometre karede farklı kültüre, inanca sahip insanlar yaşıyordu. Osmanlı toplumunun dağılma sürecinde 1. meclis toplanıyor,”Türkiye Devleti” deniyor orda. Devletin dili değil, resmi dili “Türkçedir” deniyor. Vilayetlerde neyin yapılıp yapılmayacağı o vilayete bırakılıyor. Merkezi yönetim yerine, yerinden yönetim uygulaması var. Yerel yönetimler çok büyük önem taşıyor. Daha sonra ittihat terakki geleneği geliyor. 1925’te şark islahat planı çıkıyor. Bu şark islahat planını anlamak önemli, çünkü Türkiye de o dönem bir korkular zihniyeti hakim oluyor. Örneğin irticadan bahsediliyor, müslümanlardan korkuluyor, sınıfsız kaynaşmış milletiz diye komünistlerden korkuluyor, bölücü diye Kürtlerden korkuluyor. Bu devletin fobisi haline geliyor.
1942 de gayri müslimlerin mallarına el konuyor. 6-7 Eylül’de Rumlar’ın büyük bir şekilde mallarına el konulmuş ve Rumlar gönderilmiştir. 1960 darbesinde, Kürtlere af yok, Kürtlerden 55 kişi toplanıyor Sivas’a gönderiliyor. Darbe, ordunun bu toplumun kendini değiştirme hadisesine el koymasıdır. 28 Şubat sürecinde Erbakan altı milyon oy almış, içeriye alıyorlar ve sen gidiyorsun diyorlar, toplumda ses yok. Biz halk olarak kendi kimliğimizle, inancımızla dilimizle, kültürümüzle var olarak anayasaya geçirebilecek miyiz.? Bu önemli.
6- Tahir İnce (İslami Dayanışma Vakfı): Osmanlıdan beri günümüze kadar askerlerin bizi yönetme gibi bir temayülü var ve kendisini ağırlıklı olarak hissettirmeye devam etti. Bizim birbirimizi tanımlama konusunda sorunumuz var. Bizi aslında devlet tanımlıyor. Kendine göre bir “tip” oluşturmuş. Mekanizmanın yöneticileri, toplumsal kesimleri birbirlerine karşı kışkırtma, bir birlerine karşı yönlendirme, bir birlerine karşı hasım kılma derdiyle yaptıkları dezenformasyondur. Yaratılan bu “tip” insanı tanımlamak zordur. Bu ülkede sadece Alevilere ve Kürtlere karşı değil, toplumun tüm kesimlerine karşı bir haksızlık ve körlük var. Toplumsal olarak bir sessizliğimiz var. Son günlerde bir belge olayı var. Karargahta hazırlanan bu belge için halkın protesto etme temayülü yok. Sanki aktörleri halk desteklemiyormuş gibi görünüyor. Siyasal aktörleri çok güçsüz bir pozisyonda bırakıyor. Bu sessizliği anlamak da çok mümkün değil. Biz sivil toplum kurumlarının da çok fazla ses çıkarttığı söylenemez.
7- Servet Akbudak (Türk-İş): Türkiye’deki darbeyi sadece Osmanlıyla sınırlamak eksik olur. Kadim Türk devletlerinin yönetim anlayışına bakıldığında bunlar da askeridir. Daha sonra Selçuklular döneminde “tımar sistemi” ile askeridir. Osmanlıda da bu gelenek devam etmiştir. 1876 meşrutiyetin ilanından sonra ittihat terakkinin örgütlenmesi var, bu gelenek günümüze kadar geldi. 1923 ten 1960 a kadar tek partili devlet anlayışı vardır, askeridir. Çok partili sisteme geçildikten sonra bunun benimsenmemesi ve içselleştirilmemesi sonucu darbe olmuştur. Yine 1971’de Türkiye’de demokratik hareketin canlanmasıyla bir darbe olmuştur. Bu darbelerin uluslar arası emperyalist güçlerle ilişkisinin olmaması mümkün değil. 1980 de yine Türkiye deki demokrasi hareketinin, işçi hareketinin ve Kürt hareketinin gelişmesi ile bir darbe yapıldı. Yine 28 Şubat darbesi var. Seçkinci militarist oligarşik yapı iş başındadır. Bugün küresel konjonktürün uygun olması ile birlikte, darbe geleneğinden sıyrılma gibi bir şans vardır. Toplumsal bir başkaldırı yok, sivil toplum örgütlerinin bir başkaldırısı, bir isyanı yok. Normalleşmenin olması için herkesin süreci sahiplenmesi gerekiyor.
8- Adil Akkoyunlu (Yazarlar Birliği): 1980 ihtilalinin darbeler içinde önemli bir yeri var. Onlar sadece kendilerinin birinci sınıf vatandaş olduklarını düşünüyorlar. Kürt, alevi, sağcı, solcu hepinizi ezeriz anlayışındadırlar. Ezilmeyenler kendilerini memleketin sahibi görüp bizleri ezdiler. 12 Eylül döneminde içeri alındım ve çok ağır işkencelerden geçtim. Bunların bölüp parçalamalarının artık sonu gelmelidir.
9- Mehmet Akgül (Eğitim Bir Sen): Bizler sivil toplum örgütleri olarak sivil anayasaya destek vermeliyiz. Yaşama hakkı, düşünce hürriyeti, vicdan hürriyeti pazarlık konusu edilmemelidir. Türkiye’de küçük de olsa bir ışık görünüyor. Demokratik açılıma destek verilmelidir. Bu açılımlar sadece bir kesimi değil, inancından, ırkından, düşüncesinden dolayı ayrımcılığa uğrayan herkesi kapsamalıdır.Türk silahlı kuvvetleri içinde cunta tasfiye edilmelidir. Son zamanlardaki yaşanan şu “belge” konusunda ihbarcı aranıyor. O ihbarcı aranmamalı, aslında ödüllendirilmelidir. Hepimiz kucaklayan bir ülke haline gelebilirsek, devlet tüm kesimlerle barışır.
10- Nesrin Yıldırım (Tüko-Der): Darbeleri kim yaparsa yapsın kötüdür. Askerler bu darbeleri yaparken hep dış güdümlü olarak yapmıştır ve genellikle de solculara yönelik yapmıştır. Günümüzde de sivil darbeler yapılmaktadır. Hiç bir siyasi parti seçim barajını dile getirmiyor. Hiç bir siyasi parti seçimdeki kotalarla uğraşmıyor. 25-30 yıldır işçilerin grev ve lokavt hakları ellerinden alınmıştır. Devletin ve askerin baskısı dışında mahalle baskısı var. Hiç kimse rahatça görüşünü dile getiremiyor. 12 Eylül ün açtığı en büyük yara toplumu apolitikleştirmesidir.”
11- Tahsin Peker (İHD): Medya bizi gruplara ayırmış, duyurmak istediğini duyuruyor sadece. Bu ülkede Kürtler olmasaydı bu kadar darbe de olmazdı. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar baskı görmüş bir halk yoktur. Hep bir ötekileştirme var. Bunu organize eden Ankara’dır. 1940 lardan sonra askeri yetkililer Amerika’ya eğitime gitmiştir. Bizdeki siyasi iktidarlar, ne Kürt, ne Alevi ne de Ermeni’dir. Amerika bizim ülkemizi dolaylı da olsa yönetmiştir. Bu nasıl bağımsızlık? Nasıl demokrasi? Bu ülkenin en önemli olgusu insandır. Kürtleri doğuştan var olan hakları verilmelidir. Kimse dilinden dolayı baskı görmemelidir.
12- Murat Tokmak (MÜSİAD): Darbeler konusunda göz ardı edilen bir durum var, bu da ekonomidir. Her darbe bizi 10-15 yıl ekonomik olarak geriye götürüyor. Darbenin her kesime büyük bir zarar verdiği görülmektedir. Umarım darbeler artık bu ülkede son bulur. Bunun için de sivil toplum örgütleri olarak bizim bunun önüne geçmemiz ve sivil bir anayasanın yapılması için katkı sunmamız gerekir. Devletin tüm kurumlarının tanımları yapılmalıdır. Halkların ezilmemesi ve ülkenin geleceğinin tehlikeye atılmaması ergenekon ve derin devlet gibi yapılanmaların önüne geçilmesi gerekir. Hiç bir ayrım yapmadan herkes sorumlu olarak bu işte ellerini taşın altına koymalı, ayrıştırıcı değil, bütünleştirici olmalıyız. Biz zenginliğimiz birleştirip, doğru yönde kullanmalıyız.
13- Kazım Kayan (Meşale Der): Her şekliyle bu ülkedeki örgütlerin hepsi darbeye karşı. Dolayısıyla kullandığımız dil uzlaştırıcı, yapıcı olmalıdır. Süreci olumlu yönde etkilemek için dilimize dikkat etmeliyiz.
14- Abdulkadir Artan (Hukukçular Derneği ): Biz kimiz? Kürtlerin, Arapların, Türklerin, Çerkezlerin, Lazların bir arada yaşadığı Anadolu’da yaşayan alevi, suni bir topluluğuz. Arnavut, Boşnak, Pomak hepimiz bir arada yaşıyoruz. Sadece Türkler ve Kürtler dersek eksik olur. İşe temelden ve toptan bakmak gerekiyor. 1960 lara kadar darbeyi önleyen bazı düzenlemeler anayasada vardı. Kürtlerin,Alevilerin ve herkesin bütün hakları olmalı. Toplum olarak yan yana bir arada yaşayabilmeliyiz. Anadilde eğitim değil de anadilin eğitimini dile getirmemiz daha doğru olur. Darbeler hazırlanırken hangi kesimlerin birbirine düşürüldüğü görüldü.
15- Mustafa Baştürk(Hak- iş ): Darbeler bu ülkeden çok şey götürdü. İncitici bir dil kullanırsak olmaz, ayrımcı bir dil kullanmamalıyız. Biz insanız ve doğuştan gelen haklarımız var. 28 Şubatta çok ezilen insanlar oldu. Türk iş ve Disk’e gelin bu uygulamada yer alın dendi. Bunlar darbecilere çanak tuttu. Islak imzalara karşı tepki göstereceksek kaç kişi gelir. Biz samimiyet sınavından geçiyoruz. Hepimiz zarar gördük, kalkarken birlik olmamız lazım.
16- Nihal İlimen (Gazeteci-Yazar): Kendimizi sorgulamakla işe başlayabiliriz. Herkesin korkuları ve endişeleri var. Yapılan yanlışların temelinde hep yüzeysel düşünme var, muhakeme etme konusunda eksiyiz. Toplumu geliştirmek ve yetiştirmek konusunda gayretli olmalıyız. Hukukun toplumda görünür hale gelmesini sivil toplum örgütleri sağlamalıdır. Biz şikayet etmemeliyiz, nereyi eksik bıraktık buna bakmalıyız. Psikolojik destek olmalıyız, sindirilmiş olduğumuz için sessiz kalıyoruz, birlikte olursak bunları aşabiliriz.
Gündemin 2. maddesi:
1- Temel Aşıcı (Bilsam): Kültürümüzü ne olarak algılıyoruz? Bir toplumun yaşadıkları ve yaptıkları o toplumun kültürüdür.Geçmişten gelen kültürün üzerine bugünü koyarsak gelişir. Bir ülkenin, bir milletin kültürü birkaç yılda oluşmaz. Anadolu’da yaşayan insanlar olarak bize bırakılan çok güzel eserler var. Kömürhan köprüsü, Battalgazi’deki çeşitli kalıntılar gibi. Ama bugüne taşınan pek bir şey yok. Osmanlı döneminin bitmesi ile onun yarattığı hiçbir şeyi yok sayamayız. Önce sokaklarımızdan başlamalıyız. Bugün yeniden başlayıp bir kültür oluşturmalıyız. Geleceğe iyi bir miras bırakmalıyız.
2- Asım Demirkök (Gazeteci): Kültür insanın yaşam tarzıdır. Bizim problemimiz üretim ile ilgilidir. Matematik bir bilim dalıdır. Eğer siz mantık bilimini bilmiyorsanız akıl yürütemezsiniz. Anne babalar çocuklarına model olmalı. Değişim dönüşümü önce kendinde yaşayarak, kültürünü çocuklarına aktarmalıdır.
3- Cemre Özcan (TOG): Biz de somut bir şeyler yapalım diye düşündük ve bir proje geliştirdik. Projenin amacı nerede yaşadığımız öğrenmek, neler yapabileceğimiz görmek. Bu konuda sivil toplum örgütlerinin görüşlerini almak bizim için önemli.
4- Abdulkadir Artan (Hukukçular Derneği): Malatya tarih boyunca farklılıkları barındıran bir kent. Hekimhan da bir han var. Buradaki kitabede bir tarafı Ermeni alfabesiyle Ermenice, bir tarafı arap alfabesiyle Arapça, bir tarafı da Süryani alfabesiyle Süryanice yazılmış. Mesela burayı afişe edebiliriz, buraya ziyaret yapabiliriz. Battalgazi’deki Nefise Hatun türbesindeki yazının ön yargısız bir şekilde yazıldığını gösterebiliriz. Alevi ve sunileri ortak bir noktaya götürebiliriz. Malatya’nın bir şansı var. Malatya’yı bir omurga olarak görüyorum. Fırat’ın doğusu ile batısını birleştirmemiz gerekiyor.
5- Mehmet Akgül (Eğitim Bir Sen): Malatya’da yaşayan farklı kültürler var. Ben okullarda eğitim öğretim yapıyorum. Eğitimin amacı kişide davranış değişikliği yaratmaktır. Ama bunu yaparken çok zorlanıyoruz. Malatya bir mozaik, bu mozaikte birlikte yaşamalıyız.
6- Ebru Köçer (TOG): Kültürel olarak da Malatya’da yaşayan farklı kesimlerin olduğunu görerek toplumsal barışa katkı sunacak bir sonuç almalıyız.
7- İbrahim Göçmen (Gazeteci): Darbeler bizim kültürümüzü öldürmüş. O kültürsüz insanlar bize kültürü öğretiyor. Aleviler ve Kürt’ler olmasa kültürümüz olmazdı.
8- Sait Aytekin (Beydağı Yamaçları Kor.Der.): Malatya Belediyesi Kürtçe dil kursu açarak bu sürece katkı sunabilir.
9- Galip Ensarioğlu (Moderatör): Çok kültürlülük bir zenginliktir. Ulus devlet mantığı tek kültürü savunur ve tek tipleştirir. Dünya tek kültürlülüğe doğru gidiyor. Kültürler de yerel anlamda folklorik bir özellik olarak kalacak. Devletler, yerel kültürü korumak için teşvik ediyor. Bizde ise yok ediliyor. Dil, kültürün en önemli öğesidir. Devlet birleştirirse, çok kültürlülük zenginlik olur.
Gündemin 3.Maddesi
1- Abdulkadir Artan (Hukukçular Derneği): 27 Mayıs ‘ta Genel Kurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlıyken, Başbakanlığa bağlandı ve Başbakanlığı takmayan bir örgüt oldu. Yeni Anayasa’da yine Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalıdır. Bir ordunun görevi ülkenin sınırlarını korumaktır. Genel Kurmay’ın “iç hizmet” yönetmeliğinde değişiklik yapılarak görev tanımı yeniden düzenlenmelidir. Anayasa Mahkemesi ya tümden kaldırılmalı ya da böyle bir kurum olmalıysa nasıl olmalı konusu tartışılmalıdır.
Dökümantasyon:
“Ön Yargılar Giremez” afişlerimizi hem salon girişine hem de toplantı salonuna astık.
Değerlendirme:
Toplantıya hiçbir milletvekilinin ve belediye başkanın katılmayışları en büyük eksiklikti.
Değerlendirenler:
Semine Dengeşik (Malatya kMM Girişimcisi)