YER: Cezayir Toplantı Salonu
TARİH: 7 Ekim 2018
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / DSKG (Baturay Göksular)
2 / İnanç Hürriyeti Derneği (Vasfi Kösebey)
3 / Kontrgerillaya Karşı İnisiyatif (Faik Güleçyüz)
4 / Beyaz Ay Derneği (Fevzi Durmuş)
5 / KÜYEREL (Mustafa Paçal)
6 / İstanbul Platformu (Ali Faik Aydın)
SENDİKALAR
MESLEK ODALARI
1 / BARO (Tennur Koyuncuoğlu)
MİLLETVEKİLLERİ:
1/ Turan Aydoğan (CHP İstanbul Milletvekili)
2/ Mahmut Tanal (CHP İstanbul Milletvekili)
ÖZEL KONUK
1 / Adnan Yeşiltaş
SİYASİ PARTİLER
1/ M.Ali Erdoğan (Hak-Par)
MODERATÖR
Yakup Kadri Karabacak
GENEL KONU: Türkiye'nin Ekonomik Görünümü
KONUŞULANLAR
1 / Hüsnü Adalı: Bir kere dört yüz yıllık iktisat literatürüne göre faiz sonuçtur arkadaşlar neden değil. Dolar yılbaşında 3,75 idi geçen sene bizim son toplantımızı yaptığımızda 4,50 şu an 6,15. Sütaş yoğurda marketlerde bir yılda dört kere zam geldi. 52 yaşındayım böyle bir şey görmedim. Yeni uçak alındı şirketler iflas pardon konkordato ilan ediyor, insanlar işsiz kalıyor. Ekonomide birçok rakam -adaletsiz konkordato partisinin- iktidara geldiği döneme geri döndü arkadaşlar. Zaten sağ tek parti iktidarlarının tarihine baktığımızda genelde şöyle işliyor; Büyüme, (kalkınma değil kalkınmanın içinde hukuk adalet ve eğitim de vardır) devalüasyon, kriz-küçülme, (şu an onun göbeğindeyiz) ve darbe. Burada akla şu soru gelebilir. Krizler otomatik olarak mevcut iktidarları götürüp daha iyi daha demokratik iktidarlara yol açarlar mı? Hayır. Değişim iyi yönde de kötü yönde de olabilir.
Türkiye’nin en uzun ekonomik krizi bugüne kadar altı ay sürmüş. Bu sefer farklı olabilir mi? Olabilir. Neden? Çünkü tek adam yönetimi var. Ortak akıl, büyüme refah ve zenginlik getirir. Tek akıl, küçülme yoksulluk ve kriz getirir. Bunun istisnası yok. Sosyal bilimlerde böyle kesin yasalar olmaz ama tek kesin yasa fizik kanunu suyun yüz derecede kaynamasıdır tek adam yönetimleri felaket getirmiştir. Tarihte bir istisnası yoktur. Borsa endeksi iki kez beş senti gördü dolar bazında. İkisi de adaletsiz konkordato partisi döneminde. Şuanda 1,50. İddiam şu bir daha borsamız tek adam tek parti yönetiminde dünyadaki şartlar ne kadar olumlu olursa olsun beş senti görmeyecek. İşin en ilginç tarafı da şu; Türkiye’nin en iyi dönemi şahsıma göre 2002-2007’dir. 2007-2010 kötüleşiyor. 2010-2013 arası çok kötü, 2013 Gezi sonrası felakettir. Neden böyle oldu? Güç zehirlenmesi vs ortak aklın yok edilmesi. Adaletsiz konkordato partisinin kurucuları Gül, Arınç, Babacan, Abdüllatif Şener, Dengir Mir Mehmet Fırat, Cemil Çiçek hiçbiri yok arkadaşlar. MÜSAİD Ankara şube başkanının müthiş çözüm önerisini duydunuz mu? Şöyle dedi; Televizyonda döviz fiyatlarını vermeyelim. Bu dahiyane çözüm şunu aklıma getirdi. İleri ülkeler yanlış bir şeyler yapmaktan utanırlar çekinirler, geri ülkeler ise duyulmasından. Ahmet ve Mehmet Altan ile Nazlı Ilıcak’ı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veren, devlet başkanının gazetecileri ajanlıkla suçladığı bir ülke hiçbir ekonomik sosyal siyasal sorununu çözemez. Bu da tarihte yok. Osman Kavala’nın iddianamesi bile yok ama bir yıldır tutuklu. Ağırlaştırılmış müebbet cezası idam yerine geldi hatırlatayım. Yani eski kanun yürürlükte olsa bu insanlar şu an idam edilecekti arkadaşlar. Kim tarafından? Menderes ve arkadaşlarını bir hukuk cinayeti neticesinde idam edildiğini söyleyen adaletsiz konkordato partisi tarafından.
Yakup Kadri Karabacak: Bugünkü tartışma konumuz şüphesiz ki Türkiye’nin ekonomik performansı, ama bunun bir de küresel bir boyutu var. Bilhassa ABD’nin Trump’la başlayan ekonomi politikası bizim açımızdan nasıl görünüyor? Yaşadığımız sorunların ne kadarı buna bağlı?
Faik Güleçyüz: İktisadi meseleler benim şahsen en uzak durduğum meselelerdendir. 70’li yıllarda kapitalin birinci cildini okumuştum. Orada paranın ne menemen bir şey olduğunu kapitalizmin nasıl şeytani bir düzen olduğunu anlamıştım. Bugün bütün Türkiye herkes sokaklarda ekonomi konuşuyor. Birileri de kriz mriz yok manipülasyon bu diyor. Ben emekli bir adamım. Gıda fiyatlarına bakıyorum elim cebime gitmiyor. Daha yetmedi kış geliyor. Doğal gaz zamlandı bu kış hepimiz donacağız. Kriz mriz yok laflarıyla geçiştirilecek bir iş değil yani. İş kötüye sarıyor. Tamam kriz var geçmişte oldu yine olacak kapitalizm böyle bir şey ama bizim esas meselemiz demokrasi meselesi. Dön dolaş biz demokrasi meselesine tosluyoruz. Ülkemiz bir türlü batının ulaştığı demokrasi seviyesine gelemiyor. Türkiye siyaseti 16 senedir iktidar alternatifi çıkartamıyor. Ben bunu ilk defa yaşıyorum. En zor koşullarda bile bir hükümet çıkıyordu. Bir düşünürden okumuştum bir ülkede bir parti en az iki defa seçimle iktidara gelip gitmemişse orada demokrasiden söz edilemez diyor. Önümüzde yine bir imkan var seçmenler için, 2019 Mart’ında yerel seçimler var. Bana göre bu yerel seçimin genel seçim düzeyinde önemi var. Bu yerel seçimde biz seçmenler Ak Parti’yi başta İstanbul ve Ankara olmak üzere yerel yönetimden indirebilirsek çok muazzam bir iş yapmış oluruz. Bir takoz koymuş oluruz Recep Tayyip Erdoğan’ın önüne, ders vermiş oluruz. Benim sezgim o ki bu yerel seçimler öyle olacak bilhassa Ak Parti açısından. Geçmişte Özalların uğradığı akıbete uğrayabilir.
Fevzi Durmuş: Dünya ekonomisini üçkağıtçılar idare ediyor. Üçkağıtçıların kurduğu bir sistemdir bu. Tarihe bir bakarsak tapınak şövalyelerinden gelen bir süreçtir. Kağıdın, biri yeşil dolar, ötekisi sarı hisse tahvil senedi, diğeri de beyaz olan teminat mektubu. Sistem dünyayı bunlarla çökertiyor.
Önce ekonomik olarak ablukaya almak daha sonra bu ekonomik yapıyla terbiye edemediklerini demokrasi içerisinde satın aldıkları adamlarıyla bir şekilde yönetime getirmek. İki defa seçimi aynı parti kazanıyorsa orada demokrasi yoktur demek yanış bir anlayış. Bugün Türkiye’nin ekonomisi üzerinden Türkiye hedef alınıyor. 15 Temmuz’da bir hain saldırı ve kalkışma oldu bu ülkede. Birilerinin hafızası balık olabilir ama biz o gece sokakta olanlardanız. Neyin ne olduğunu biliyoruz. Darbe ile yapamadığını hükümeti yıpratma enstrümanı olarak kullanır. Bugün papazı bahane eder yarın s400’ü bahane eder bunları sopa yapar ve bizi dövmeye çalışır egemen güçler parayı elinde tutan güçler. Kim bu güçler ? Sayın cumhurbaşkanımız birleşmiş milletler tarihinde yapılabilecek en yalın ve açık konuşmayla bunları açıkladı. Dünyanın servetini yarısını elinde bulunduran 163 kişi var dedi. Bunlar biat kültürüyle hizmet eden liderleri başa getiriyorlar. Çünkü onlar para kazanacakları yere silah satarlar para kazanacakları yerde savaş çıkartır çökmek istedikleri alan varsa buraya çökerler. 15 Temmuz darbe öncesi Sayın Mahmut Tanal burada kendisini Bank Asya’nın savunucusu Zaman Gazetesi’nin savunucusu olarak gördük. Bugün fabrika ayarlarına dönüp Cumhuriyet Halk Partisinin Cumhuriyetçi kişiliği ile karşımızda oturuyorsa başka sorularım olacak. Ekonomik tetikçiler bugün Türkiye’yi merkeze aldı. Bu olayın Türkiye’yi kendini idare edemeyen basiretsiz politikalarından kaynaklanmadığı Amerika tarafından tetiklendiği Amerika’nın kendi resmi devlet yetkilileri tarafından evet dediği biz s400’e uymayan dediklerimizi yapmayan ülkelere ekonomik olarak çökertiriz diye açıklamaları ve beyanları var.
Mahmut Tanal: Cevap hakkı doğdu konu bütünlüğü dağılmadan cevap vermek istiyorum. Elimde milli güvenlik kurulunun kararı var. 481 sayılı kararında imzası bulunan Ahmet Necdet Sezer dönemin cumhurbaşkanı ve dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’nin tüm kurucularının imzası. Tarih 24 Haziran 2004 gündem konusu Türkiye’de nurculuk faaliyetleri ve Fettullah Gülen. Yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine karşı bir eylem planının hazırlanması uygun görülmüş. O dönemde tehdit ve tehlike görüldüğü halde sayın başbakanın danışmanı Ömer Dinçer diyor ki biz bilerek bu kararları yerine getirmedik diyor. Eğer o dönem bu milli güvenlik kurulunun kararları yerine getirilseydi feto terör örgütü bugün olmayacaktı. Ceza kanunumuzun 37. Maddesi der ki suçun oluşması için kim katkıda bulunmuşsa hepsinin bundan sorumlu olması lazım.
Yine Akit Gazetesi’nin manşeti “CHP Fettullah Gülen’in bitirilmesi için önerge verdi, bunu da Ak Parti kurtardı” Bugün ülkenin başına bela olan terör örgütleriyle kol kola gezen Türkiye’yi bu hale getiren biz değiliz.
Biz basın özgürlüğünü savunuyoruz. Voltaire’n bir sözü var ben senin düşüncelerine katılmıyorum ama düşüncelerini açıklaman için gerekirse canımı feda ederim.
Baturay Göksular: Küresel boyuta baktığımızda şunu görüyoruz bugün ve bugünden öncesinde de özellikle 21.yy’da hiç bir ülke keynesyen politikalara dönmeden bizim yaşadığımız şeyi yaşamaktan kurtulamaz. Biz keynesyen politikaya dönmek zorundayız. Bugün Ak Parti iktidarının da yaptığı Özal’la başlayan neo liberal politikalar bu duruma getirmiştir bizi. Dünyadaki bütün “demokratik ülkelerde de böyle olur. Diktatörlükleri zaten söylemiyorum, orada ekonominin uluslararası normlarla yürümesi pek mümkün olmuyor. Bir katılımcı bir iktidar, iki üç kez arka arkaya iktidara geliyorsa bu demokrasidir dedi. Demokrasi o demek değildir. Öyle olsaydı Kuzey Kore, Rusya, Azerbaycan, Türkmenistan’da demokrasi olurdu. Azerbaycan’da dört senedir gayet düzgün seçimler yapılıyor, %99’la beyefendi seçiliyor. Her seferinde babası da öyle seçiliyordu ve bu demokrasi değil. Türkiye’de de demokrasinin olduğunu söylemek mümkün değil. Ekonominin böyle olmasının sebebinin demokrasi ve özgürlükler olduğunu düşünüyorum. Mesela doların yükselmesinden sonra bu ülkede bir insan sosyal medyadan dolar 7,15 diye twit attığı için terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklandı. Terör örgütü propagandası böyle bir şey değil. Enflasyon oranı %24,5 olarak açıklandı. Hemen sonrasında TÜİK’te enflasyon rakamlarını hazırlayan ve açıklayan işten atıldı. Şuan dünyanın ikinci büyük enflasyonu sahip olan ülkeyiz birinci olan Venezuela. Ekonomi bir bilene devredilmek zorunda, akrabalık ilişkileriyle sadakat ilişkileriyle değil liyakatla ekonomi bilen ekonomiden anlayan insanlarla yapınca ancak başarılı olabilir. Yoksa ancak dünya beşten büyüktür biz aslında çok güçlüyüz deyip ardından dünyanın egemen güçleri bizi zora sokuyor deyince biraz çelişki oluyor. Onun için özgürlükler özgürlükler özgürlükler anahtar kelimedir.
Vasfi Kösebey: 2013’e kadar Türkiye güzel bir şekilde geldi. Gezi olaylarından sonra Türkiye’nin karizması çizildi, cumhurbaşkanının karizması çizildi. Batı hiç bir zaman güvenmedi bu hükümete altında daima bir şey aradı. Önce seçimle bunu götürmemiz lazım dediler olmadı ihtilalle götürmemiz lazım olmadı suikastla götürmemiz lazım olmadı ekonomi ile hep bunlar yaşandı. Amerika sadece bize yapmıyor böyle işte İran. Bakıyorum sol kanattakiler her şey bitti memleket mahvoldu, sağ kanada bakıyorum her şey allak bullak. Hangisi doğru? Arkadaşlar devlet idaresi kolay değil. Elbette moral verecek şeyler söyleyecek yok diyecek var diyecek. Cumhurbaşkanı ümit veriyor bize iyi olacak diyor. Demokrasi diyorsunuz, 77 seçimlerinde çok hile yapıldı onu yaşadık. Onun için Türkiye’de demokrasi normal şekilde işliyor. Yahu bu adam seçimle geldi. Siz Aliyev’le nasıl mukayese edersiniz?
Mustafa Paça: Arkadaşlarımızın iyi niyetli yorumlarına katılıyorum. Burada kimse art niyetli. Türkiye’nin bilimde eğitimde teknolojide enerjide pek çok alanda kaynakları yok. Bizim gibi ülkelerin ekonomi programlarına bakıldığı zaman bu yoksunluklarını çok dikkate almaları gerekir. Kaynağımız yok bizim. Mesela eğitimli insan kaynağımız yok. Enerji kaynağımız yok petrolümüz yok yani, teknoloji üretemiyoruz. Mesela kol saati yapamıyoruz. Şimdi bu tür alt yapı sorunları olan bir ülkede ekonomi ile ilgili konuşanlar siyasi sorumluluk alanlar çok önemli bir konuyu konuştuklarının farkında olmaları lazım. Ak Parti 2002 krizi sonrası iktidar oldu. İktidar olduğu zaman Türkiye’ye IMF’ten yaklaşık 60 milyar dolarlık kaynak sağlandı. Çünkü bakıldığı zaman bütün bankalar o zamanın parasıyla 60milyar TL’lik bir külfeti borcu devlete bıraktılar. Bugünde durum belki öyle ama içerideki sesleri tam duymuyoruz. 2007’lere geldiğimiz zaman Ak Parti’nin iktidarı döneminde cumhuriyet tarihi boyunca ortalama yıllık 750 bin dolarlık yatırım giren ülkeye 1 yılda 21 milyar dolarlık para gelmeye başladı. Bu neden oldu? Çünkü demokratikleşme insan hakları AB ilişkileri gelişmesi tam üyelik müzakerelerine başlayan bir statüye Türkiye’nin gelmesi bütün bu gelişmeler Türkiye ekonomisini cazip hale getirdi. Bir de şansımız oldu. Dünyada para bolluğu olan bir dönemde oldu bunlar ve Türkiye aşağı yukarı 4 bin dolarlardan milli gelirini 10 bin dolara çıkardı. Bu iyi. Bu iyili aslında Gezi’den sonra değil 2008 küresel krizden sonra tersine döndü. Yani ekonomideki gelişmeleri Türkiye için toplumsal ve siyasal olayların arkasından değil daha çok ekonomik kırılmaların arkasından bakmak lazım. Çünkü bizim gibi ülkeler küresel ekonomide hapşırınca biz grip oluyoruz çünkü dayanaklarımız ve kendi kaynaklarımız çok sınırlı. Tam o aralar Ak Parti iddialı bir program ortaya koydu. 2023 Cumhuriyet’in 100. Yılına gelindiği zaman Türkiye ekonomisi 1 trilyon dolarlık ekonomi olacak dedi. Bugün bu krizle beraber biz 730 milyar dolara düştük.
Ak Parti hükümeti mali disiplinden koptu. Bakıldığı zaman kamu harcamalarında ciddi bir israf var. Bu israf da buna eklenince yapısal sorunlar da ortada olunca bu ikisinin birleşmesi sonucunda ortaya çıkan sarsıntı böyle bizim iyi niyetli yorumlarımızla atlatılacak bir durum değil. Üstelik dünyada eskisi gibi para da yok. ABD merkez bankası üst üste faiz açıklamaları yapıyor. Bunun bir tek açıklaması var ABD dünyadaki doları tekrar kendi memleketine çeviriyor. Sadece biz etkilenmiyoruz bizim gibi az gelişmiş olan bir ton ekonomi bundan etkileniyor. Sizin zaten tüberkülozunuz var şeker hastalığınız var tansiyonunuz da var bütün yapısal sorunlarınız var, bir de bunun üstüne böyle bir siyasi ve yönetimsel sorunları ilave ettiyseniz bu hastalığın yeneceği yer yoğun bakımdır. Acil şifalar dilerim.
Tennur Koyuncuoğlu: Enflasyonun %50’ye yaklaştığı bir dönem yaşıyoruz. Ancak bu istatistikleri açıklayan kişi görevinden alınıyor. Bunun üstüne söylenecek pek fazla bir şey yok. Avukatlık mesleğini yapmaya çalışıyoruz. Mersin doğumlu Avukat Gökhan Vural 28 yaşında intihar etti. Neden intihar etti? Avukatlık lider konumunda olan bir meslek. Altını çizmek lazım avukatlar demokrasi işçisi. Bir demokrasi işçisinin yoksulluk yüzünden intihar etmesi belki son noktadır. O kişi başkasının haklarını aramak onlara yardım etmek için. Mersin küçük yer İstanbul’a geldi 2012 yılında İstanbul Barosu’na yazıldı ve en sonunda intihar etti. Boğazını bile doyuramayan avukatlardan bahsediyoruz. Buna karşılık nasıl bir sistem var? Kredi borcu alıyor ne Barolar Birliği ne İstanbul Barosu ne hükümetin birimleri bu konudan haberdar değil. Avukatın bile toplumda kendisi için hak arama olanağı yok. Ben ilk önce insan hakları derdim ekonomiden pek anlamıyorum derdim. İlk defa tek sorunumuzun ekonomi olduğunu dehşetle gördüm. Yargı, adalet, hukuk güvenliği, özgürlük bütün bunlar yok. Yoksulluk nedeniyle bunlar yok. Halk neden isyan etmiyor? Çünkü çok yoksul. Yoksulluğu aşıp bir şeyler yapma olanağı yok. Böyle bir toplumda artık avukatların iş kazasını uğradığını söylemekle yetineceğim. Artık belli bir yaşa geldik yollarda yürüyemiyoruz adalet arayamıyoruz bir kaç kitap toparlayayım dedim. Yayınevlerinden gelen ilk yanıt Haziran’dan beri kitap basmıyoruz. Kağıt yok, kağıt dışarıdan geliyor.
Faik Aydın: Türkiye’deki baş sorun kendine güven yok. Türkiye yapılanırken haklar yukarıdan verilmiş bireysel ve toplumsal faaliyetle kan ter içinde bunlar kazanılmış değil. Böyle olduğu için her şey yukarıdan bekleniyor ve yukarıdaki olaylar da çok dikkat çekici oluyor. Taşlar yerine oturmadığı için çelişkiler ülkesi diyoruz. Hem yerli üretim diyoruz hem de desteği dışarıdan bekliyoruz. Uçağı bile hibe kabul ediyoruz. Kendimize güvenmeli, ilişkilerimizi eşitlik özgürlük dayanışma temelinde geliştirmeli ve küresel dengeye çevreye uyumlu şekilde üretip hakça bölüşme ve eşit olarak tüketilmesini öneriyorum.
Turan Aydoğan (CHP İstanbul Milletvekili) Ekonominin asla hukuktan bağımsız bir şey olmayacağını bilmemiz gerekir. Para da insan da hukukla teminat altına alındığı ölçüde bu ülke içerisinde dolaşımda olur. Sayın cumhurbaşkanımızın son beş yıldır var olan bir para çıkışına karşılık son bir buçuk yıldır da çıkmayın canınızı yakarız beyanlarının yeterli olmama nedeni de Türkiye’nin hukuk sisteminin hastalıklı olmasıdır. Eleştiri yapmaktan çekinmeyeceğiz ki doğruyu bulalım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ekonomik sıkıntının başladığı tarihten itibaren tüm milletvekillerimizle beraber çıkışın yollarını 13 madde halinde Türkiye’nin her tarafında paylaştık. An hatlarıyla anlatmaya çalışayım. Bir defa hukuk sisteminin düzelmesi gerekiyor. Hukuk sisteminiz düzelmediği sürece bir kuruş parayı sokamazsınız. Ağır maliyetlerle sokarsınız. Hiçbir insanı da bu ülkeye sokamazsınız. Bu çıkışı yaratmazsınız. Hukuk sistemimiz OHAL sonrası düzelecek diye beklerken OHAL sonrası ben adalet komisyonu üyesiyim aynı zamanda her maddesine şerh koyduğum bir BUHAL yasası geçti. O yasa insanların artık Galatasaray Meydanı’nda konuşamaz hale gelme sebebidir. Demokrasi sadece sandığa gitme meselesi değildir. Demokrasi kılcal damarlarıyla beraber kültürel bir meseledir. Bir arada olabilme yeteneğidir ve empati rejimidir. Bir taraftan benim açımdan iyi dediğiniz bir başkası açısından sıkıntılıysa o demokrasi değildir.
İkincisi liyakatlı kadrolarla çalışacaksınız yandaşlarla çalışmayacaksınız. Aklında makro ekonominin tek kelimesi olmayan bir adamı ekonomik kurulların içerisinde oturtur saçmalattırırsanız bu ülke bu faturaları öder. Bir gün merkez bankasına döner faizleri indir dediğiniz gün aynı gün dolar fırlarsa orada para kazanan lobiyi koruyorsunuz derler size. Liyakatlı insanların devlet kurumlarında yer alması gerekiyor.
Üçüncüsü bağımsız kurul ve kuruluşları çalıştırmayı becermeniz gerekiyor ekonomiye ilişkin. Hatta 2001’li yılların başında Türkiye ekonomisi düzeltilirken o dönemde düzenleyici kuruluşlar tanımı altında Türkiye’ye bazı tavsiyelerde bulunulmuştu. Onlar çalıştıkça Türkiye ekonomisi kendini toparlamıştı. Biz merkez bankasının bağımsızlığını öldürüyoruz. Buradan da bir çıkış arıyoruz.
Denetleme mekanizmaları çalışan bir devletimiz olmalı. Amerika’nın bilmem ne firması çağırılıyor. İktidara yakın olan arkadaşlar nasıl içlerine sindiriyorlar bilemiyorum ama ben adresi gösteriyorum Sayıştay orada. Dünya kadar tespiti var, tespitlerin hiçbiri kullanılmıyor. Siz Sayıştay’ı işlevsiz hale getiriyorsunuz Amerikan firmasına teslim ediyorsunuz ben içime sindiremiyorum. Oradan bir şey çıkmayacağını da biliyorum.
Sıcak para yerine bu ülkenin üretken ekonomiye dönmesi gerekiyor. Kısa bir sürede bunu yapması gerekiyor yoksa bu işten çıkış bulamayacağız. Bu aynı zamanda kaliteli kadroların yetişmesi ve doğru bir eğitim sisteminizin olması zorunluluğunu ortaya koyuyor.
Dövize endeksli sözleşmelerden hemen vazgeçmemiz gerekiyor. Vatandaşa 100 dolarını bozdur getir derken insan köprüye yola tünele utanır bu para ödemeye.
İç politikada kişilikli olmak zorundayız. Bir gün öyle bir gün böyle olursanız bu faturayı ödersiniz.
Adaletli vergi sisteminizin olması gerekiyor. Adaletli gelir dağılımı olması gerekiyor ve israfı sonlandırmanız gerekiyor.
Ama en çok da en çok da özgürlük olması gerekiyor bu ülkede. Özgürlüğün olmadığı yerde ne sermaye ne insan kendini ifade edemez. Malına yarın el koyulma ihtimali olan bir iş adamı bu ülkede yatırım yapmaz. Avukatın intiharı, avukatın göz altısı, hava limanı işçilerinin göz altına alınması, Osman Kavala’nın tutuklanması, Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri, TBMM önünde kendini yakan insan, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden kişi, kadın cinayetleri, hapisteki gazeteciler, KHK ile atılan bilim adamları. Bu mu sizin demokrasiniz? Buradan mı doğru ekonomi çıkaracaksınız? Bunlardan vazgeçeceğiz, doğru yolda yürüyerek ekonomimizi düzenleyeceğiz.
Mahmut Tanal (CHP İstanbul Milletvekili): Eğer bir ülkede liyakat yoksa o ülkede eşitlik olmaz adalet olmaz adil gelir paylaşımı olmaz düzenli kalkınma da olmaz. Yoksulluk olur fakirlik olur adaletsizlik ve düzensizlik olur. Dinimizde de liyakat esas alınır. Pozitif hukukta da esas alınır. İşi ehline erbabına verin der. Birileri yanlış yapıyorsa savunmak zorunda değiliz arkadaşlar. A partisine B partisine oy vermiş olabiliriz. Birisi hata yapıyorsa onun savunuculuğunu yapmak oy veren arkadaşların görev ve sorumluluğu değil. Bu bizi insanlıktan uzaklaştırır, eğer biz gerçekleri görerek sırf oy verdiğimiz için sırf sempati duyduğumuz için gerçeklerden uzaklaşırsak adaletten de uzaklaşmış oluruz dinden uzaklaşmış oluruz. Ortak paydamız bizim insan olmak ülkemizin milli birlik ve beraberliğini korumak kimseyi ötekileştirmemek. Milli birlik ve beraberliğin aşamayacağı hiçbir engel yoktur. Aşılamayacak hiçbir sorun da yoktur. Hukuk güvenliği olmayan bir ülkeye yatırım yapılmaz. Türkiye’de ne oluyor? Bir ülkede fabrikalar kapatılıp hapishaneler açılıyorsa orada sıkıntı var demek iyi yönetilmiyor demek. Krizin çıkış yolları vardır. 13 madde tüm kamuoyu ile paylaşıldı. Bunun çıkış yolu o 13 maddede belirtilen liyakatı biz esas almak zorundayız. Demokrasilerde seçim olması yetmiyor onunla birlikte muhaliflerin de aynı koşullarda aynı imkanların verilmesi lazım.
M.Ali Erdoğan (Hak-Par): Ben hukuk fakültesi mezunuyum, İstanbul Üniversitesi’nde birinci sınıfta iktisat dersi gördük. Ben iktisat dersinde ekonomik tetikçi, küresel tetikçi gibi kavramlar görmedim. Bu kavramlar yeni icat ediliyor. Seçilmiş bir cumhurbaşkanını güya ekonomik tetikçiler küresel tetikçiler indirmek istiyorlar. Bir ülkede seçim olması demokrasinin olduğu manasına gelmiyor.
Bugün Kürt illerinde seçimle işbaşına gelmiş olanlar neredeler? Seçimle geldiler şimdi kayyumlar yönetiyor. Şimdi bu benim işime gelirse bana tabi ise iyi bani tabi değilse kötüdür teröristtir.
Şimdi herkes fetöcü oldu. Bir ara kokteyldi. Ankara’nın ortasında yüzlerce insan öldü. Kokteyl terör örgütü ben inanamadım. PKK, DevSol, FETÖ böyle bir şey olabilir mi?
Hukuk olmadan ekonomi olmaz hukuksuz ekonomi olmaz. Bu ülkede tek adam rejimi var damat bakan oldu. Gerçekten çok kötüye gidiyoruz. Yasanın hukukun olmadığı yerde ekonominin hukukla güvence altına alınmadığı bir ülkede para kaçar. Para tehlikeyi sevmez. Bu ülkeye uluslararası evrensel hukuk normları lazım.
Soru-Cevap
Fevzi Durmuş: Hukukun olmadığı yerde ekonominin olamayacağı ifade edildi. Ana muhalefet partisinin bir vekili olarak hukuk kısmını kendi partilerini düşünerek ne kadar parti içerisinde uyguluyorlar ki? Demokrasinin kriterlerini belirleyecek olan muhalefet partisinin kendi içerisindeki demokrasi kriteri nedir?
Mahmut Tanal: Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin en demokratik siyasi partisidir. Eksiğimiz vardır ama diğerleri despottur. Ben ön seçimle çıkan bir vekilim.
YEREL KONU: İstanbul’da Emlak
Moderatör: Doğuş Kocaman
Adnan Yeşiltaş: İstanbul’da bir buçuk milyon yapı olduğu söyleniyor ve bunun %70’i uygun olmayan yapılar. Bu yapılar depreme dayanıklı değil. İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır diyorum. Enkaz kaldırma çalışmaları buraları yapmaktan daha maliyetli olacak. Kağıthane gibi Bağcılar Beylikdüzü gibi tarihi yapıların daha az olduğu yerleri yıkalım ve ada bazında yıkalım. Münferit binaların yıkılıp yapılması kentsel dönüşüm değildir. Sığınakları su depoları olan binalar yapalım. Gayri menkul kara gün için insanların ekstra ev aldığı konumdan çıkmış yatırım amaçlı olmuş. Faizler düştüğünde o köpük tavan yapıyor alın da alın, reklamla pompalıyorlar, faizler iniyor fakat gayri menkulün üzerinde köpük oluşuyor. Burada yurttaş borçlanıyor mu? Sonuna kadar borçlanıyor. Bu köpük fark edilince al satçılar devreye giriyor. Evet fiyat düştü ama %30 düştü. Siz alabilir misiniz? Bugün %3’lerde, almanıza imkan ihtimal yok. Yani rant amacı olmaktan çıkartmak lazım gayri menkulü.
Türkiye’nin konut açığını devlet eliyle İstanbul’u betonlaştırarak çözemeyiz. Bugün yurtdışında yaşayan dostlarımdan öğreniyorum diyorlar ki şehirde yoksul insanlar yaşıyor Avrupa’da hali vakti yerinde olan bilgi birikimli insanlar daha çok bizim varoş dediğimiz tek katlı evlerde yaşıyorlar. İstanbul gelecek yıllarda en büyük problemi gecekondulaşan rezidanslar olacak bu rezidansların enkazını kaldıramayız. Burada her an çok şiddetli bir deprem olabilir bu deprem Türkiye’nin belini kırar. Acilen birinci konu yerleşim bölgelerinin dizayn edilmesi yıkılıp yapılması.
Vasfi Kösebey: Doğal gıda çok etkiledi köye dönüşü. Köylerde su var elektrik var yol var niye kalsın adam burada. Köy ile şehrin arasında fark kalmadı. Köye giden, İstanbul’da elim cebimden çıkmazdı şimdi elim cebime girmiyor diyor. 61 yıl oldu İstanbul’a geleli çevresini iyi bilirim. Bazılarına gidiyorum korkunç olmuş. Ama Karadenizlilerin yaptığı inşaat gibi değil artık. Başakşehir’e gittim çok mükemmel bir şehir oluşmuş orada. Ama fiyatlar çok yüksek. Kim nasıl alıyor o paraya bilmiyorum.
Hüsnü Adalı: İstanbullu olmak başka İstanbul’da yaşamak başka. Bizim meclis üyelerine sorsak nerelisin diye geldiği köyü söylüyor memleketi olarak. Sen kendini oralı hissediyorsan buranın yönetiminde yapamazsın. Hala burada yaşayıp burada kazanıp buranın imkanlarından faydalanıp kendini başka bir yere ait hissediyorsan o şehrin yönetiminde olman bile hata. Tarihte ilk defa boş ev sayısı evsiz insan sayısını geçmiş. Bildiğim kadarıyla İstanbul’un 4 yıllık konuk stoku var.
Faik Güleçyüz: Ben Ayvalık Altınova doğumluyum. 2010 yılından 2012 yılına kadar kafe işletmek için oraya gittim. İki dünya bir araya gelse kimse beni Altınova’ya götüremez. İstanbul’u terk etmek geri bir düşüncedir bana göre. Niye köye geri döneyim ve hapsedeyim kendimi oraya yok tavukmuş yok yumurtaymış.
Mustafa Paçal: Daha çok bu kurumsallaşmayla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Bu bizim çok yaygın toplumsal ve idari sorunumuz. Kentleşme tarihi kadar eski bir tarihi var yani kentler nasıl oluşmuş emlakçılık orada nasıl gelişmiş nasıl kurumsallaşmış mesleki sektörel sorunları nelerdir? Mesleki zorlukların aşılması için ne tür önlemler alınmalıdır? Mesleki yozlaşmanın önlenmesi için neler yapılabilir? Gibi boyutta bakmak lazım.