YER: Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
TARİH: 07.10.2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1.Hasta Hakları Platformu (Mustafa Sütlaş)
2.Liberal Avrupa Derneği (Hüsnü Adalı)
3.Adaleti Savunanlar Derneği (Gürcan Onat)
4.Lİberal Demokrasi Hareketi Derneği (Feyza Geçmen)
5.Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (Hüseyin Gülerce)
6.Sivil Dayanışma Platformu (Ayhan Ogan)
7.Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (Evrim Çoksöyler)
8.Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (Zafer Kıraç)
MESLEK ODALARI Yok.
SENDİKALAR Yok.
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1.Tülay Kaynarca (Ak Parti)
2.Melda Onur (CHP)
KATILAN SİYASİLER:
1.Hüseyin Güngör (BDP İstanbul İl Başkanlığı)
2.Mehmet Ali Erdoğan (Hak-Par)
3.Serdar Aktan (Liberal Demokrat Parti)
4.Mahmut Sürmeli (Demokrasi ve Özgürlük Hareketi)
BELEDİYE BAŞKANLARI Yok.
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 15 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA Yok.
MODERATÖR Şanar Yurdatapan
Genel Konu: Yeni yasama yılında TBMM'yi ve TkMM'leri neler bekliyor?
Yerel Konu: İlimiz 'Kentsel Dönüşüm'e hazır mı?
KONUŞULANLAR:
Feyza Geçmen: Yeni yasama yılı teskere ve savaş hazırlıkları ile birlikte başladı. Bu da kimsenin istemediği, hoşlanmadığı, taraf olmadığı ve de ikna olmadığı bir hazırlık. Yasama ve yürütmenin içiçe olduğu böyle durumlarda, isteklerimiz sadece yasamadan değil adeta yürütmeden de isteniyor. Temel hak ve özgürlükler konusunda, geçmişte yapılmasını beklediğimiz ve hala yapılmasını beklediğimiz şeyler var. Bunun dışında demokratik haklar konusunda gösteri ve yürüyüş gibi, düşünce ve ifade gibi özgürlüklerin tanınması da var. Ayrıca milletvekili dokunulmazlıkları tamamen kaldırılmalı. Kürsü özgürlüğü denilen şey aslında ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğü ise, herekse tanınması gereken bir hak. Dolayısıyla ifade özgürlüğü konusunda ilerleme kaydedildiğinde, dokunulmazlığa gerek kalmayacak.
Yeni dönemde meclisten artık uzlaşı kültürünü bekliyoruz. Böyle “küstüm, konuşmuyorum” tarzı ifadelerle, çocuk yapmaz bunu dediğimiz tavırları bırakmaları gerekiyor. Herkes herkesle görüşmeli. Sorunlar böyle çözülür.
Bunun dışında seçilmiş milletvekillerinin, millet vekili olduklarının farkına varmaları gerekiyor. Bri partinin yada parti başkanının vekili değil.
Düşünce özgürlüğü kadar diğer bir önemli konu da, basın özgürlüğüdür. Dünya çapında sıkıntı yaratan tutuklu gazetecilerin adını duymak bile istemiyoruz. Bu da çözülmesi gereken bir konu.
Siyasette eşit temsil sağlama uygulamalarının bir an önce harekete geçirilmesi gerekiyor. Özellikle baraj sorunu bir an önce çözülmeli.
Cinsel ayrımcılıkla mücadele derken, bu konuda daha net tavırlar bekliyoruz. Tabi yeni yapılacak anayasaya da girmesi gerekiyor.
Yeni anayasa yapım sürecinin, daha kararlı, net ve şeffaf olması gerekir. Kimse bilmiyor, kim ne istiyor, kim karşı çıkıyor yada sivil toplumdan toplanan anayasa önerileri ne kadar göz önünde bulunduruluyor. Bunları hiç bilmiyoruz.
Mecliste alınan kararların sivil topluma danışılarak da alınması gerekir. “Ben yaptım, oldu” mantığıyla değil.
İnsan olmak demek başka canlıları görmüyor olmak demek, değildir. Dolayısıyla hayvan hakları konusunda öncelikle başka canlılara saygı duymayı öğrenmemiz ve haklarını savunmamız gerekiyor. Bu konuda bilgisi olmayanlar için çalışmalar yapılabilinir. Hayvan hakları ve çevre konusunda çalışmalar yapılmalı.
kMM’lerden yeni dönem için beklentim yok, ama katılımcı arkadaşlarımızdan katılımlarının ve katılımcılıklarının devam etmesini bekliyorum. Ve çoğalmamız için burada bulunan herkesin katkısını bekliyorum.
Hüsnü Adalı: Sivil anayasa için önce sivil düşünce gereklidir. Başkanlık sistemi liberal düşünceye ters düşmemekle beraber şu ortamda ikinci gündem olacaktır. Çünkü nedense, Demirel, Özal, şimdi de Erdoğan tarafından hep Çankaya sırası geldiğinde bu konuyu gündeme getirdiler. Ama şu ortamda bu sistem faydadan çok zarar getirecektir. Kürt sorunu konusunda, Başbakan sorun yok, çözüldü dedi. Ama bu inandırıcı değil, sorun sürüyor. Kürt sorununun çözümü en öenmli konu aslında. Kazançların arasında can kaybının ortadan kalkması da var. Ayrıca toplumsal pozitif enerji de açığa da çıkacak. Ama çözüm bir milliyetçini karşına başka milliyetçiği çıkararak olmaz. Milliyetçilikle sorun çözülmez. Milliyetçilik, ırkçılığa, o da faşizme doğru yol açar. Neticede kürt sorununu çözmek için milliyetçiliği bırakmamız gerekiyor.
Başbakan kongrede bir çok konudan bahsetti, ancak AB kriterlerinden söz etmedi. 2007-2013 yılları arasında tahayyül edilen, çıkarılması takvime bağlanan 188 AB Uyum yasasından sadece 30 tanesi meclisten geçti. Dışişleri örgütler olmadan kaç reform yapabildiğimiz malum.
Siyasi partiler yasası, seçim kanunu, baraj, genelkurmay birliğinin savunma bakanlığına bağlanması, daha şeffaf, denetlenebilir kurumlar istiyoruz.
Mustafa Sütlaş: İktidar partisi son kongrede görüşlerini, planlarını açıkaldı ve dolayısıyla iktidar partisinden bir şeyler beklemiyorum. Daha çok muhalefetten bekliyorum. Yapay olduğu tartışılan bir bomba sonucu alınan savaş kararı, bu dönemde meclisi ve ülke gündemini oldukça kötü noktalara ulaştıracak bir sürecin başlangıcı olacak. Muhalefet partileri bu konudaki gerçekleri toplumla paylaşmalı. Toplumla birlikte muhalefet etme, çalışma gibi yükümlükleri var çünkü. Aynı şekilde en önemli konu olan barış meselesinde de söz konusu olmalı. Bu çatışma hali, örtülü yada açık sona ermeli. Önümüzdeki dönemde bu yapay savaş sorununun çözümü ötesinde, Türkiye’de kalıcı barışın sağlanması, birleşmiş, bütünleşmiş bir toplum olma yoluna gidilmesi gerekir. Meclisteki en önemli görev bu. CHP’li milletvekillerin işaret ettiği gibi bir de ekonomi problemimiz var. Bu problemin en önemli nedeni, sağlık konusundaki yapılan dönüşümdür. Çünkü bu uygulama için çok büyük bir bütçe ayrıldı. Sağlıklı olduğumuz da tartışılır ama buraya normaldeki bütçenin 10 katı zaten harcanarak büyük bir bütçe açığı ortaya çıkmış oldu. Geriye dönülmesi imkansız noktasına gelinmeden bu sorun çözülmeli.
kMM’lerin yeni döneminde de hemen hemen aynı şeyler var. Daha genişlemek, yaygınlaşmak ve katılımcı olmak gibi konular çok önemli. Kurumsal temsillerin dışında kişisel temsiliyeti de gündeme almalı.
Hüseyin Gülerce: TBMM’yi bekleyen en önemli konu, bence yeni bir anayasa yapılması. Çok uzunzamandan buyana, belki yüz sene yüz elli senedir siviller bir anayasa yapmadılar. Olağanüstü hallerden, darbe dönemlerinden sonra anayasalar yapıldı. Yaşadığımız çağda, toplum olarak da son derece rahatsız olmamzı gereken bir durum bu. Ama burada anlaşılabilir sebepler de var; 1960 darbesinden beri…. işte 28 şubat hakkında hem yargısal hem de TBMM düzeyinde soruşturmalar var…Siviller diyebilirler, kimse bize böyle bir fırsat bırakmadı, nasıl yapacaktık? Bugün böyle bir mazeret yok. Anayasa temel hukuk zemini olduğu için, yanlış zemine depremden de biliyoruz, çürük zemine sağlam bir bana yapmak mümkün değil. Bence TBMM, bu yeni anayasadan hareketle Türkiye’de demokratikleşmenin sağlam zeminini inşa etmesi gerekir. Bunu birkaç alanda yapmak lazım. Birincisi temel hak ve özgürlükler; görebildiğim kadarıyla burada bütün partiler, 10md.de deniyor, 30.md.de deniyor, anlaşıyorlar. Beş aşağı beş yukarı, zaten orada Kürt meselesinin, elvi meselesinin çözümü için söylenebilecek şeyler belli. Kimseyi rahatsız etmeden, rencide etmeden… işte geçen bir Kürt arkadaşıma ifade ettim; dedi ki “içinde Türk kelimesi geçmesin, Türkiye vatandaşlığı densin.” Dedim ne kadar güzel “Türkiye kelimesinin içinde Türk zaten geçiyor; bu haliyle Türkleri ifade eder.Madem sizde bundan rahatsızlık duymuyorsunuz…”. ama esas anlatmak istediğim kelimelere nasıl takıldığımız. Biz insanız; insanca yaşamak istiyoruz bu ülkede. Dünyaya gelen her insan huzur içinde yaşamak istiyor; belli sosyal haklar var; iş sahibi ev sahibi olmak, eğitim hakkı, sağlık hakkı gibi…
Sayın başbakan son kongrede yeni anayasa bizim için namus meselesi dedi. Bu çok büyük bir laftır. Fakat ben GYV heyeti ile birlikte Ankara’ya bizim görüşlerimizi söylemeye gittiğimde, sonrasında bazı önemli siyasetçilerle yaptığımız görüşmelerde üzülerek ifade etmeliyim, şöyle bir kanaat edindim. Ne kadar ümitli olmalıyız bilemiyorum. Sanki yapalım diyenlerin tam dakararlı olmadıkları gibi bir izlenim edindim.
Yeni anaysada ikinci sağlanması gereen şey Cumhurbaşkanlığının durumudur. Yeni cumhurbaşkanının de facto bir durumu var, daha önce başımıza hiç gelmedi. 2014’te seçimi halk yapacak. Farklı birşey; daha önce parlamento seçiyordu. Sıkıntılı oluyordu; pazarlıklar oluyordu, asker de işin içine giriyordu.
Şimdi sayın başbakan eleştirilebilir “halkın seçtiği başkan olacaksın, ondan sonra Türkiyeyi diktatörlüğe götüreceksin, zaten çok güçlüsünüz, bir de halk seçerse biz ne yapacağız?” gibi bir endişe olabilir. Bu da anayasa da yapılması gereken 3. şeyi ilgilendirir.
Birşeyin başlığını yazmazsanız altına ne yazacağını bilemezsiniz; kompozisyon gibi. Kompozisyonda öğretmen söylemezse konuyu ne yazacaksınız yani. Evvela cumhurbaşkanının yetkileri, sorumluluğu, görevleri, yazılmazsa yeni anayasada, ona göre diğer konuların nasıl şekillendirileceği bilinemez. Eski cumhurbaşkanı sorumsuz bir cumhurbaşkanı..neden de facto bir durum var; halkın seçeceği cumhurbaşkanı en az %50’nin üzerinde aldığı oyla gelecek. Bundan sonra bilmiyorum, Ak Parti %50 oy alabilir mi ama; eğer sayın başbakan cumhurbaşkanı olursa, AK Parti %50 oy almayabilir. Bir başkası olursa çok daha değişik bir durum var; o cumhurbaşakanı diyecek ki ben %50’den fazla oy aldım, %410 aldınız, müsade edin halk seçti….
Dolayısıyle bu konunun tekrar konuşulması lazım, başkanlık sistemine karşı olursunuz ya da olmazsınız; fakat halkın seçeceği yeni güçlü bir cumhurbaşkanı var, buna göre yönetim şekillenecek, bunun parlamentoda acilen tartışılması lazım. Sivil toplumda tartışılması lazım. Değilse, şu günkü gibi kalsın derseniz, bugünkü anayasaya göre cumhurbaşkanı lüzumlu gördüğü hallerde bakanlar kuruluna başkanlık ediyor. Yeni seçilen diyecek ki; beni halk seçti, lüzumlu görüyorum ben her bakanlar kurulu toplantısına başkanlık edeceğim… çıkamayız işin içinden. Bu halkın seçtiği cumhurbaşkanı diktatörlüğe gitmesin, bütün gücü kendinde toplamasın diye mutlaka, meclisin denetimi görevini yapmasını sağlamamız lazım. Şuan da vekiler bu görevlerini yapamıyorlar yapamazlar; çünkü tek başına gelen iktidar, parlamanetonun çoğunluğunu elinde bulundurduğu için, her hangi bir bakan hakkında verilen gensoruda, karar çıkması meclisten mümkün değil. Onun için ben CHP’ye spor olsun diye yapıyor bu gensoruları diyorum. Oradan ne netice çıkacağı belli. Yani başka bir formül bulunsa muhalefet etmek için; yani artım TV de vermiyor; sonuçta şu ‘CHP’nin gensorusu reddedildi’…. etkin bir denetleme yapacak meclise ihtiyacımız var.
Zafer Kıraç: İnsan hakları konusunda, partiler programlarına yazdıkları şeyleri unutuyorlar. Uygulamaya koymuyorlar. Hapishaneler hakkında artık iktidarın yaşananları gidip yerinde görmeleri gerekiyor. Hapishanelerde durum çok cahim durumda. Bir an önce bu durumun farkına varıp, üzerinde tartışılmalı, çözüm üretilmeli. Ve bu çözüm önerilerini bizlerle depaylaşmalılar. Ama bu konuda bir şey yapmıyorlar. Aynı şey muhalefet için de geçerli. Muhalif partilerin bazı milletvekillerinin bu konu hakkında çalışma yaptığını, hapishaneleri gezerek bilgi toplandığını biliyoruz. Ama bunları yaparken ne muhalefet ne de iktidar partisi bu konuda çalışırken ilgili sivil toplumdan çok fazla yararlanmadı. Halbuki yararlanmaları gerekiyor. Bazı milletvekillerini bunun dışında tutarak, çünkü hazırladıkları soru önergeler i için bizden destek isteyenler de oldu, bizim iletişim kurup bazı durumlar için (hapishanedeki yaşlılar, yabancılar..) soru önergesi verir misiniz dediğimiz isimler de oldu. Ama bunun artarak devam etmesi gerekiyor. Birlikte çalışabilmeliyiz. Ayrıca bu işbirliğinin bilgilenme gibi artı yönleri de var. İlgili sivil toplumdan destek alınırsa, milletvekilleri de konuyu doğru yerden ele alırlar. Bir de hasta mahpuslar sorunu var. Bunların yarısı da kendilerine bakamayacak durumdalar. Ya infaz memurları bakıyor yada dışarıdan her gün akrabaları gelip ilgileniyorlar. Biz her gün bir ölüm haberi alıyoruz. Bu konu ile ilgili bir heyet kurduk, 15 kişilik. Ama hala Hapishane Genel Müdürlüğü’nden izin bekliyoruz. Bu 15 kişinin 10’u profesör. Bu heyet tamamen tarafsız bir heyet. Hapishaneleri gezip hasta mahpusların raporlarına bakıyorlar. Ama Adli Tıp’tan raporlara ulaşabilmek çok zor oluyor. Yeni dönemde bu hasta ölümleri ile ilgili çalışmalar yapılmalı. Çünkü bu tamamen vicdan meselesidir. Suçu ne olursa olsun, bakmamak gerekir. Hastanın son zamanlarını yakınları ile birlikte geçirmesi, gerekli dini istekleri karşılanmalı…
Ayhan Ogan: Bir değişim sürecinden geçiyoruz. Tabi bu süreç sancılı geçiyor. Politik kutuplaşma buradan doğuyor. Türkiye’de maalesef muhalefet partileri bu geçiş sürecine destek vermediler. En temel de tartışılması gereken şey, bu değişimin hangi eksende tartışılması gerektiğidir. Aslında bu değişim zararlı bir değişimdir. Tarih açısından, bulunduğumuz coğrafi bölge açısından, jeopolitik durum açısından.. nereden bakılırsa bakılsın bu değişim kaçınılmaz. Türkiye’nin yenilenmesi gerekiyor. Ama bu yenilenme doğru dürüst tartışılmıyor. Muhalefet , özellikle ana muhalefeeet partisi, eskiye yönelik değişimden taraf durarak, bu değişimi olumlu bir şekilde gelişmesine katkı sağlayamıyor. Bu değişimi tartışamadığımız zaman politik kutuplaşmalar ortaya çıkıyor ve değişim adına bir sonuç ortaya çıkmıyor. Bu değişimin temel metni Anayasa’dır. Mesela bu anayasa yapım sürecinde de tartışılmadı. Anayasa Komisyonu, Anayasa’yı yazıyor. Ama mesela insan hakları konusunda ister bir sayfa ister beş sayfa yazın, bu yazılar anayasa olmaz. Anayasa’da devletin nasıl teşekkül edeceği yazmalı. Ondan sonra hiç insan hakları ile ilgili madde yazılmasın farketmez. Geçmişte de mevcut Anayasa’daki insan hakları ilgili maddelerinin uygulanmadığını gördük. Hala da görüyoruz. Bu sebeple öncelik bu maddeleri devletin nasıl uygulayacağıdır. Anayasa’nın esası budur.
Kürt meselesi ile ilgili, hükümetin kongresinde açıkladığı 10 yıllık bir çözüm programı var. Geçmişteki programlar incelenirse, bunların uygulandığı görülür. Bu sebeple sivil toplumun burada devreye girmesi gerekiyor.
Gürcan Onat: Öncelikle insan olduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Bu sebeple tüm dünyada insanca bir yaşam istiyoruz. Bu insanca yaşama nasıl ulaşırız’ın uğraşı içerisindeyiz. Ön yargılarımız var ve ideolojik bakmaktan kurtulamıyoruz, gibi geliyor. Bir dönem gençler siyasetten, politikadan uzaklaştırıldılar. Onun sıkıntısını çekiyrouz. Ama şuan gençler gene politikadan uzaklar.
İttihak Terakki’nin etkilerinden hala kurtulabilmiş değiliz. Bu konu ile ilgili öz eleştiri yapmamız gerekiyor. Birbirimizi olduğumuz gibi kabullenmeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Birbirimizi dinlememiz gerekiyor. Gerçekleri daha iyi anlayabilmemiz için daha sol, dinci, liberal… görüşlere de ihtiyacımız var.
Melda Onur: Savaş bizi de huzursuz ediyor. Bu teskereye bizim itiraz ediş sebebimiz Türkiye’nin sadece Suriye’ye değil, dünyanın her hangi bir yerindeki ülkeye savaş açabilecek konuma getirmiş olması. Sadece Suriye olarak bahsediliyor ama, kağıt üzerinde öyle değil. Bunun nasıl uygulanacağı konusunda sivil toplumun yönlendirmesi, kamu baskısı önemli olacaktır. İfade özgürlüğü konusunda biz de sizlerle aynı fikirdeyiz. Dokunulmazlık konusunda ise, sadece BDP’li milletvekillerin dokunulmazlığı ile ilgili konuşuluyor, halbuki tüm dokunulmazlıkların kaldırılması gerekir. %10 barajının ise, muhakkak düşürülmesi gerekiyor. %5 olursa, belki daha da az, daha fazla düşüncenin mecliste temsil edilme olanağı ortaya çıkar.
Cinsel eşitlik ve cinsel yönelim konusunda cinsiyet kelimesini kullanmak tam olarak doğru olmuyor. Bu Türk olmasın Türkiye olmasın gibi bir hassasiyet. Belki bir Türk için farketmez, ama mesela bir Kürt için çok önemli.
Herkes kavgasız meclis istiyor, biz de istiyoruz. Ama mesela buradaki iki milletvekilene bakarak da meclisin kavgasız geçebileceğini düşünmek gerçekçi olmaz.
Anayasa konusunda ise, muhakkak sivil olması gerekiyor. Ama sivil olması yeterli değil. Önce demokratik olması gerekiyor.
Genelde CHP için hep kırmızı çizgileri var, eleştirileri yapılır. Ama bütün partilerin kırmızı çizgilerin vardır. Anayasalar insanlar tarafından yazılan metinlerdir ve insanlar için yazılır. Parti içlerinde tüm kırmızı çizgiler geriye çekilebilir.
Konu ile ilgili kişilerle konu ile ilgili konuşmak gerekiyor. Mesela anadilde eğitim bizim partimiz için şart değil. Ama konunun muhatabı ile konuşursak, belki de görürürüz ki, biz haksızız, gerekli bir şeymiş. Bu sebeple öncelikle iletişim kurup konuşabilmek gerekir.
Kürt sorunu yoktur deniliyor, ama çeşitli alanlara dağılmış olarak süren bir sorun var. Ve çözülmesi gerekiyor.
CHP çeşitli zamanlarda çok sayıda soru önergesi veriyor. Bunlardan bir sonuç çıkmıyor ama aslında bunları kamuoyuna duyurmak için yapıyor.
Türkiye’deki cezaevlerinde çok büyük sorunlar var. Mesela yönetmelikler çok eksik. Geçen dönem bununla ilgili çalışmalar yapmıştık, bu dönem daha da büyüteceğiz.
Tülay Kaynarca:Yeni dönemde tüm partilerce konsensus sağlandığı, kısa, öz ve anlaşılır bir anayasa yapılmalı. Bunun dışında güneydoğu’da yaşananların ve terör sorununun bir an önce çözülmesi gerekiyor.
Suriye konusunda ise, kimse savaş planı yapmak istemez, bu herkesi üzer. Yalnız CHP’nin itiraz noktasında bir eksiklik var. “Yabancı ülkeler” kavramı her teskere vardır. Bu kanuni bir söylemdir. Teskerede hangi ülke söz konusuysa, o ülkenin ismi yazarz aten. Dolayısıyla bu yanlış anlaşılmayı düzeltmek gerekir.
Meclisteki kavgalara ilişkin, çok bağırıldığında çok haklı olunuyor, gibi bir anlayış var. Ses yükseldiğinde yada bardak fırlatıldığında söylenenlerden çok tavra bakılıyor. Çünkü çok antipatik bir durum. Bu sebeple kavgasız meclis söylemine katılmamak mümkün değil. Gençlerimiz milletvekillerini izliyorlar, konuşmalarını, tavırlarını, milletvekilleri yurtdışında bile meclisi temsil ediyorlar. Dolayısıyla milletvekili ismine gölge düşürmemek gerekiyor. Basının da bu konuda hassasiyet göstermesi gerekiyor. Farklı anlamlara çekilecek ifadelerden kaçınmak gerekir.
Hapishanedekiler durumlar insanlık adına önemsenmeli. Çok hasta, bakıma muhtaç yada yaşlı insanlar var. Yada mahkum annelerle birlikte kalan çocuklar var.
AB kriterleri için; Türkiye artık güçlü bir ülke. Verilere gore Çin’den sonra en çok büyüyen ülkenin Türkiye olduğunu söylüyor. AB’den once kendi kriterlerimize bakmak gerekiyor. Bizim kriterlerimiz de ekonomisi en iyi olan ülke olduğunumuzu gösteriyor.
Hüseyin Güngör: Ya sokaklarda cop yemek, ya cezaevinde tutulmak, ya da dokunulmazlığın kaldırma ile tehdit edilerek sindirmeye çalışılması yada YSK kararlarıyla milletvekillerinin seçime girmelerinin engellenmesi, seçim barajları gibi nedenlerle vekil yetiştiremiyoruz. Bu gibi toplantılarda, sanki hiçsavaş yok gibi geliyor.
Bu yeni dönem oldukça önemli. Çünkü yeni bir anayasa yapılıyor. Ve bu anayasa yapım sürecinde öneriler toplandı. Son derece iyimser bir tablo vardı. Ama gördük ki, aslında demokratik bir anayasa beklemek saflık olurmuş. Yapım süreci son derece gizli kapaklı, dezenforme eden, Türkiye’nin tüm sorunlarını çözebilecek bir süreci, AKP kendi ideolojisine uygun ilerletmeye çalıştı. Bu da yapım sürecini tıkıyor. Temsili adalet gözetilmiyor.
Güven artırıcı önlemler isteniyor, operasyonların durdurulmasını istedik, KCK tutuklamaları durdurulmasını istedik hep. Ve KCK tutuklamalarında somut hiç bir delil yok. Dolayısıyla herkes her an tutuklanabilir.
Şu anda hapishanelerde bir ölüm orucu sürüyor. 26. Gününde ve insanlar herhalde birileri ölünce harekete geçecekler. İfade ve düşünce özgürlüğü, örgütlenme, basın özgürlüğü önündeki bütün engeller kaldırılmalı.
Anayasa yapım sürecinde bir danışma kurulunun oluşmasını önerdik. STÖ’lerden, sendikalardan, odalardan oluşan bir kurul. Olmadı. Dokunulmazlık konusunda biraz daha somut olmak gerekiyor. BDP’liler dışında 100 dokunulmazlık dosyası adli suçları ilgilendiriyor. Bunlar es geçiliyor, BDP’li vekillerin konuşmaları dokunulmazlık kaldırılma nedeni olarak kullanılıyor.
Kürtler hukuk istiyorlar.
Serdar Aktan: Başkanlık Sistemi herkesin karşı çıkmasına rağmen, dünyadaki örneklerine de bakılarak gerekli bir şey. Şimdiye kadar gündeme getirildi ama hep Başkanlık Sistemi adı altında diktatörlüktü. Şu anda %50den fazla oy alan partinin başkanının, Başbakan’ın eline daha fazla güç geçmiş oluyor. Türkiye’de particilik çok zor. Özellikle küçük partilere çok eziyet ediliyor.
Felsefede ahlak gücü tamamıyla kullanmamak demektir. Yapabiliyorum, o zaman yapayım, düşüncesi yanlıştır. Doğru olduğu için yapılmalıdır. Önemli olan insana birey olarak saygı duymaktır.
Mahmut Sürmeli: Bütün seçim yasalarının olumsuzluğuna, barajalara rağmen bu meclis önemli bir bileşeni temsil ediyor. Kürt sorunu hepimizin sorunudur diyen bir Başbakan’dan, Kürt sorunu yoktur diyen Başbakan’a, kürtlere her türlü hakaret eden, savaş kışkırtıcılığını devam ettiren bir meclis çoğulcuğu var.
Dolayısıyla bu meclisin yapacağı anayasanın yeni ve demokratik bir anayasa olma şansı yoktur. Şu anki mevcut meclisten bir beklentinin olması da mümkün değil.
Mehmet Ali Erdoğan: Mevcut meclisten bir şeyler beklemek iyimserlik olur. Türkiye’de bir diktatör anayasa yapar ancak denildi. Ama bu çok komik. Şimdiye kadar hep böyle yapıldı. Biz yeni anayasa çalışmalarında hızlanma beklerken, Suriye meselesi gündeme getirildi. Suriye’deki hak ve özgürlükler Türkiye’yi çok ilgilendirmemeli. Önce kendine bakıp, ülkedeki hak ve özgürlüklere çözüm getirmeli. Suriye’de diktatörlük olduğunu biliyoruz, ama bunu çözümü Türkiye’nin orada müdahil olması değildir.
Melda Onur: Mecliste Kürt sorunu odaklı muhalefet etmek çözüm sağlamaz. Mesela KCK davalarında anadilde savunma için Türk olanlar neden Kürtçe savunmada ısrar ettiler, bunu anlamak zor.
Tülay Kaynarca: Savaş söylemi doğru değildir, doğru adı terördür, terörizm ile mücadeledir. Terörden, kandan beslenenlerle mücadele etmektir. Dolayısıyla Güneydoğu sorunu gibi kavramları kullanmak doğru olmaz. Ama böyle bir ortamda demokratik olarak konuşmak da önemli.
Kentsel dönüşüm 5 Ekim’de başlamış oldu. Peki neden kentsel dönüşüm? 1950’lerden başlamış olan köyden şehre göçün neden olduğu plansız yapılaşma oluşmuş çarpık yapılaşma bu ihtiyacı doğurmuştur. Ülkemiz çok büyük ve ciddi bir diri fay hattı üzerindedir. Ve bu fay hattı üzerinde 6,5 milyon konut direk etkileniyor. Dolayısıyla çabuk haraket etmek gerekiyor. Ve tek başına yapılacak bir şey değil. Devlet, belediyeler, sivil toplum beraber çalışıp vatandaşa bilgi aktarmalı.
Toki ile birlikte yeni yapılaşma çalışmaları çok arttı. Ama yeterli değil. Aslında “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi” dir kanun. Ama Kentsel Dönüşüm olarak yansıdı kamuya. Aslında fay hattı üzerindeki konutların yenilenmesini amaçlayan bir çalışma.
Mustafa Sütlaş: Böyle önemli bir düzenlemenin bir hukuksal denetim yolunun kenarında geçecek şekilde düzenlenmesinin nedeni ne olabilir?
Tülay Kaynarca: Önemli olan o binanın gerçekten riskli olup olmadığıdır. Bunu kim denetliyor? Üniversiteler, belediyeler… Vatandaş riskli kararı çıksa da belli bir sürede itiraz edebiliyor. Yıkılacağını bile bile de oturtmak yanlış olur. Önemli olan hukuktan önce can güvenliğidir.
Ayhan Ogan: Ülkemizde herkes istediğini söyleyebiliyor. Kürtlerin hakları konusunda bir konsensus olduğu ortada. İkna olmayan devletin kurumları. Bu da süreç içerisinde olacaktır. KCK avukatları ile diğerlerinin verdiği sayısal bilgiler birbirini tutmuyor. Dolayısıyla karşılık konuşmalarda proveke bir dil kullanmak fayda sağlamaz. Yada meclisten bir şey beklemiyorum demek de doğru olmaz.
Hüsnü Adalı: Kentsel dönüşüm hazır olmasak da başladı. Çözüm katılımcı demokrasidir.
Zafer Kıraç: Çözüm konusunu konuşurken, Kürt odaklı düşünmemek lazım. Mesela Kürtler hapishanelerde tecavüze uğruyor demek yanlış ve oradakilere zarar vericidir. Doğrusu hapishanelerde tecavüzlerin olduğudur.
Mustafa Sütlaş: Kentsel dönüşümlerin benzerleri geçmişte yapıldı. Eğer bir mekan getirmişseniz, bri mekanınız kaybolmuşsa, kentsel dönüşümün insana ne yaptığını, beldeye ne yaptığını daha iyi anlarsınız. Türkiye’de 1960’da sağlıkla ilgili bir sosyalizasyon sistemi getirildi. 5 yerde başladı, 3 yerde çok büyük faaliyetlerle, çabalarla yürütülmeye çalışıldı. Bu sistemin kalıcı olmamasının bir tek sebebi var; hiç bir topluma kendisinin istemediği, kendisinin ne olduğunu bilmediği bir şey yapıldığında bu kalıcı olmuyor. Öncelikle toplumun benimsemesi gerekiyor.
Evrim Çoksöyler: İktidarlar daha çok kendi söylediklerinin desteklenmesini istiyorlar. Kentler dönüşmek zorunda, dönüşür de. Ama halkın katılımı olmadan zoraki değişim mümkün değildir, mümkünse de korkunç sonuçları olur. Sivil toplum kuruluşlarından bu tür kararları almadan önce dayanışma istemek gerekiyor. Daha sonra herkes elini taşın altına koysun demek yanlış olur. Ancak aynı düşünce yapısındakiler birbirini destekleyecektir. Bu dönüşüme karşı çıkanlara da gelişime karşılar, şeklinde davranmak yanlış olur.
Dolayısıyla projeye başlanırken sivil toplum ile başlanılması gerekiyor ve de bunun mekanizmasının doğru oluşturulması gerekiyor. Mesela anayasa yapım sürecinde de öneriler toplandı, ama süreç şeffaf değil. Ne kadar etkili oluyorlar o bile bilinmiyor.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
170 kadar sivil toplum örgütüne mail aracılığıyla toplantı bilgisi verildi. Bazılarına faks gönderildi. Ayrıca telefonlar edildi. Bunun dışında randevular alınarak yüzyüze görüşmeler yapıldı.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Ak Parti ve CHP milletvekilleri Grup Başkanvekilleri yönlendirilmesiyle toplantıya katıldılar. BDP milletvekilleri programları nedeniyle katılamadılar, ancak İl örgütünden katılım sağlandı.
MEDYA İLE
Basına, ajanslara mail yolu ile haber verildi.