YER: Müsiad Toplantı salonu Mardin
TARİH: 07.06.2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ M.Yusuf Taşkın Engelliler gücü spor.bşk.Stk.platformu spor kom.sorumlusu
2/ Musa Öztürk Mardin Tüketiciler dernek Bşk.
3/Veysi Güç Kuyumcular dernek başkanı
4/Menduh ÇAKAR Çevre Gönüllüler dernek.Bşk.Stk.Platformu Bşk.yrd.
5/ Menduh Kavan Kızıltepe Piriketçiler dernek Bşk.Stk.Platformu Vakıf.sorumlusu
6/Mehmet Koçhan Gönüllü gençler dernek bşk. Stk.platformu Halkla ilişkiler sorumlusu
7/Cebrail Bülbül Öncü Çiftçiler dernek bşk. Stk.platformu yön.kur.üyesi.
8/Nurettin Kasap Müsiad Mardin Şube Bşk.Yrd.
9/Zeyni Yalçın Savur Eğitim Kültür Dernek Bşk.
10/Abdullah Ensari Mardin Organize Sanayi Müdürü ve Bşk.Vekili
11/M.Nazım Güler Girişimci Eğitimci,yazar
12/Ceyhan Erdolu girişimci Araştırmacı
13/Onur Duva Kızıltepe Stk.Gençlik Kolları Bşk.
14/Gökhan Kalkan Girişimci
15/Bahar Yıldız Mert Eğitim Danışmanlık Dernek Bşk.
16/M.sait Çeçen Girişimci
17/Sedat Alioğlu Kızıltepe Zahireciler Bşk.Yrd.
MESLEK ODALARI
1/Mardin Ve Şırnak Muhasebeciler ve Mali Müşavirler oda Başkanı
SENDİKALAR
1/Eyüp Değer Eğitim Birsen Mardin şube Bşk
2/Musa Gökçen Tumikem Mardin İl temsilcisi
KANAAT ÖNDERİ VE AKADAMİSYANLAR
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
YOK
BELEDİYE BAŞKANLARI
YOK
MESAJ YOLLAYANLAR
1/Gönül Bekin Şahkulubey AK.Parti Mardin Milletvekili
2/Abdurahim Akdağ Ak.parti Mardin Milletvekili
GÖZLEMCİLER
İZLEYİCİLER
1/Necmettin Aydemir
2/Mehmet Kalkan
3/Fahri Onay
4/Yusuf Çakar
5/ Ahmet Emen
6/ İbrahim Koçhan Kamaraman
7/ Rıdvan Turgay
8/ Mervan Geçgel
9/ M.Ali Öztürk
MEDYA
1/Adnan Avuka Cumhuriyet,gözcü gazeteleri Mardin
2/Mehmet Ali Demir Mardin Time
3/Adnan Koçhan AA
4/Yunus Çakar Kızıltepe Gündem
MODERATÖR
Bahar Yıldız
KONULAR
GENEL KONU: İş Güvenliği
YEREL KONU: Mardin de Elektrik sorunu
KONUŞULANLAR
M. Nazım Güler,
Soma Örneği ve İş Güvenliği
Türkiye’de, kapitalizm tarihi seyrinde diyalektik bir tarzda gelişmedi. Klasik sömürgecilik, Emperyalizm çağında yeni sömürgecilik biçiminde, sermaye ihracıyla, ( montaj sanayi yoluyla), askeri bir işgal ve açıktan bir ilhak yapılmadan, içerden ülkelerin ekonomisine egemen olunarak egemenlik sağlanıyor.
Ortadoğu’daki tüm ülkeler,(Türkiye de dahil) zamanın emperyalist devletlerce cetvelle çizildi. Ulusların ve halkların bölünmesine aldırış etmeden, sunî devletler oluşturuldu. Her devletin başına birer emir veya birer diktatör koydular; bu müsveddeler de, efendilerinin “derin” destekleriyle halklara her türlü baskı ve asimilasyonu reva gördüler.
Bu ülkelerin rejimlerinde, çalışanların ve emeğin hiçbir değeri yoktu. İşçi ve emekçilerin her hak arayışları, “terör” diye kanla bastırılıyordu. Türkiye’de de böyleydi. Her on yılda bir, askeri darbelerle toplum terbiye edilmek istenirdi. Ülkeye Komünizm de, Şeriat da gerekiyorsa, onlar getirecekti; ama onlara rağmen hiç kimse, hiçbir hak talep edemezdi.
Rejim, her partiyi ve her hareketi kontrol edebilmek için, aralarına ve merkezlerine, gizli ve “derin” liği olan kadrolar yerleştiriyordu ve o kadroların, örgütlere hakim olmaları için, her türlü sunî eylem ve tezgâhı yaparlardı. Derin devlet tarafından ele geçirilmiş, sağcı ve solcu tüm parti, örgüt, sendika, rolleri icabı birbirleriyle kıyasıya mücadele etseler de, kanlı-bıçaklı görünseler de aslında, her şey kontrol altındaydı ve rejim için asayiş berkemal idi. Parti başlarında kendi küçük diktatörleri vardı, sendika başlarında kendi Sendika Ağaları vardı. Saf partililer ve saf sendikalı işçiler boşa kürek çekiyorlardı. Tepedekiler, onlara, hatalarını bile güzel göstermesini bilecek kadar tecrübeli ve gerekli bilgi ve donanıma sahiptiler. Zaten emrindeki tüm orta düzey ve alt kadrolar da, onların ellerinin altında yetiştiği için herkesin zaafı, kendilerince bilinirdi; onları ikna etmek zor olmazdı.
İşte en canlı örneğini Soma’da gördük. İşçiler en düşük ücretle, canı pahasına üretim yaparken; patronlar daha fazla kâr hırsıyla, maliyet çıkmasın diye, alınması gereken tedbirlerin hiçbirini almamıştı. Alınan tedbirler de dandik malzemelerle, yetersiz önlemlerle geçiştirilmişti. İşçilerin sendika temsilcileri sanki işçilerin değil de, patronların temsilcisiydiler. Onların seslerini duyan olmadı bile; varlıkları hissedilmedi.
Elliden fazla çalışanı olan statüdeki Soma’da, riskleri tespit etmek, gereken önlemleri belirleyerek ve uygulanmak üzere işverene bildirmekle yükümlü işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, sendika temsilcisinin de dahil olduğu bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu vardı ve sözüm ona faaliyette görünüyordu. Oysa her şeyin kontrolü “Dayıbaşı” adı verilen patronun çavuşlarının elindeydi. İşçileri, onlar işe çağırırdı, yine onlar işten uzaklaştırabilirdi. İşçilerin başında onlar duruyordu.
Denetime gelecek müfettişler de, ( aynen ordu hiyerarşisi gibi) 15-20 gün öncesinden haber veriyorlarmış ve sadece belli yerleri kontrol ediyorlarmış. İşte o yerlerde, işveren, gerekli malzemelerin en yenisini depodan çıkartıp oraya yerleştiriyor ve denetim bitince, başka bir denetim günü gelinceye kadar, yine malzemeyi aldırıp depoya kaldırtıyordu. Amaç, maliyetten kurtarmaktı; bu pahalı malzemeler, boşuna yıpranmasın, istiyorlardı. İşçilerin hayatı umurlarında bile değildi.
Alp Gürkan’a ait Atabacası ve Işıklar madenindeki ‘dayıbaşılar’ işçileri arayarak işe gelmeleri ve madene inmelerini istemiş. Tehdit de ediyorlarmış; “ya işe gelirsiniz ya da kovulursunuz” diyorlarmış.
Bu işin üstü örtülmeye çalışılıyor. Tüm raporlarda Gürkan’a ait diğer iki madende de büyük risk olduğu belirtiliyor. Ancak hiçbir güvenlik sağlanmadan işçiler işe çağrılıyor. Bu dayıbaşılar kimlerdir, kaçı tutuklanmıştır, bilen yok.
Soma gibi iş kazaları nedenlerini kısaca şöyle sıralayabiliriz:
-İşin temelinde, emek-sermaye çatışması vardır; bir tarafta, daha fazla kâr amacı, maliyet düşürme hedeflenirken, diğer tarafta, örgütlü bir mücadeleden yoksunluk vardır.
-Riskli olmasına bakılmaksızın asıl işin, taşeron adı verilen alt işverenlere devredilebilmesi vardır.
-Kâr hırsı için, daha az işçi ile çok daha üretim amacıyla uzun süre çalıştırma hevesi vardır ve zaman kaybı endişesiyle önlemlere dikkat edilmemiştir. (Örneğin; 1.5 milyon ton kömür üretimi yerine, aynı işçi sayısıyla 3.5 milyon ton kömürün çıkarılmıştır.)
-İşverenlerin, bilgilendirme yükümlülüğü bulunmasına rağmen ve sendika temsilcilerinin varlığına rağmen, çalışanlar, yasal haklarını ve sorumluluklarını bilmiyorlar. Sınıf bilinçli değiller.
-Ayrıca, işçilerin, bilgisizlik ve sorumsuzluklarından belki eğitimsizliklerinden dolayı, kurallara uymayı ve koruyucu ekipmanları kullanmayı, can sıkıcı ve daraltıcı bulma nedeniyle ihmalkâr davranmışlardır. Örneğin; gaz maskelerinin bozuk ve küflü olduğunu ancak kaza anında fark etmişler. Geleneksel, “bir şey olmaz” mantığı burada da egemen olmuş.
-İş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve madenlerde teknik nezaretçilerden oluşturulan iç denetimin güçsüzlüğü, iş kaybı endişesi ve korkusu nedeniyle işlevsiz olmuştur.
-İş sağlığı ve güvenliği kültürünün kesinlikle gelişmemiş olması iş kazalarının başlıca nedenlerini oluşturuyor.
Çare nedir, ne yapılmalı?
-Öncelikle işverenleriyle, çalışanlarıyla, sendikalarıyla tüm tarafların sürekli olarak bilinçlendirilmesi, bilgilendirilmesi, eğitilmesi, teşvik edilmesi ve uygun mekanizmaların kurulması sağlanarak iş sağlığı ve güvenliği kültürünün geliştirilmesi ve bazı düzenlemelere yer verilmesi gerekiyor.
-Uzman, hekim ve teknik nezaretçiye güvence sağlanmalıdır. İş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve teknik nezaretçilerin ücret, çalışma koşulları ve iş güvencesinin İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu ile Maden Kanununda güçlü hale getirilmelidir. (Örneğin; çok haklı nedenler olmadıkça iş sözleşmesinin feshedilememesi, rızası alınmadan iş değişikliğinin yapılamaması, işe iade koşulunun tek yol olarak hayata geçirilmesi, işe iade edilmedikçe ücret ve diğer haklarının ödenmesine devam edilmesi gibi.)
– Sürekli denetim mekanizması sağlanmalıdır. İş güvenliği uzmanları ile işyeri hekimlerinin ve madenlerde teknik nezaretçilerin yükümlülüklerini yerine getirdiklerini kontrol altında tutacak sürekli denetim mekanizması geliştirilmelidir.
-İş riski değerlendirmelerinin masa başından yapılması engellenmelidir. Bu nedenle İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Maden Kanununda gerekli mekanizmalar kurulmalıdır.
-Çalışma süresi standardı getirilip iş yoğunluğu (az işçi ile daha çok iş mantığı)engellenmelidir.
Çalışma sürelerinin uzunluğu ve işin yoğunluğunun fiziksel bir iş riski olacağı bilinmeli ve önlenmelidir.
-Taşeronluk kesinlikle yasaklanmalıdır. Madenlerde ve tüm riski yüksek işlerde asıl işin, bölünerek taşeron adı verilen alt işverenlere verilmesi yasaklanmalıdır..
-İş denetimi yöntemi, niceliksel değil, kesinlikle niteliksel bağlamda geliştirilmelidir.
Bölgemizdeki Elektrik Sorunu
Elektrik sorunumuz, köklü bir çözüm bulamaz. TEDAŞ Müdürü söz veriyor, çözülmüyor; bölge milletvekilleri söz veriyor, çözülmüyor; ilgili bakanlar gelip burada, halkımızın gözlerinin içine bakarak söz veriyor, yine çözülmesi mümkün olamıyor, neden?
Çünkü bölgemizde uygulanan elektrik sorunu, sadece bir vahşi kapitalizm zihniyeti ile tek değil, aynı zamanda bir sömürgeci zihniyeti politikası uygulamasının sonucudur. Onun için, çözümü kesinlikle mümkün olamıyor. Bölgemizin sanayi hammaddeleri, nasıl talan ediliyorsa, ham petrolümüz, nasıl ki buradan alınıp, batıda ayrıştırılıyorsa; nehirlerimizin üzerinde kurulan Hidroelektrik santralleriyle üretilen elektrik de batıdaki sanayiye peşkeş çekiliyor ve bölgemiz bilinçli olarak ihmal ediliyor. Türkiye’nin batı illerinde, metropollerde, eğer bir saatlik elektrik gidecekse, onlara bir hafta öncesinden, tüm TV ve radyo kanallarından anons ediliyor; o saat için tedbirlerini alsınlar, diye. Oysa bizde, elektrik keyfi olarak gidiyor ve hangi saatte geleceğini bile lütfedip kimse bize bildirmiyor. İşte buna müstemleke mantığı denir. Bize uygulanan çağdışı bir sömürgeciliktir.
Elektrik kesintilerimize neden olarak da, kaçak elektrik bahane edilmiyor mu; işte bu bile halkımıza büyük bir hakarettir. Bizler, Doğu ve Güneydoğu’daki (ve İç Anadolu Bölgesinde gösterilen Sivas ve Akdeniz Bölgesinde gösterilen K. Maraş’ ı da dahil ederek), yani Kürt coğrafyasındaki Kürt nüfusunu 20 milyondan fazladır dememize karşılık, en değme sözüm ona, demokrat, solcu, dinci, komünist tüm Türk aydınları(!), hep bir ağızdan, bu rakamı aşağıya çekmeye çalışırlar; yok, Kürtlerin nüfusu 14 milyondur, yok 8 milyondur, diye Kürt karşıtlığında birbirleriyle yarışırlar.
Peki arkadaşlar, sadece İstanbul’un nüfusu 14 milyondan fazladır.
Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) verilerine göre; 2011 yılının ilk altı ayında tek başına İstanbul’un tükettiği elektrik 17.681.824 KWh iken;
Kürt coğrafyasındaki 25 ilin toplamının tükettiği elektrik ise 18.793.468.KWh.tır. Eşit nerdeyse.
Mardin’in tükettiği elektrik toplamı da:1.764.368.KWh.tır. Hepsi kaçak olsa ne olur ki; İstanbul’un %10u kaçak sayılsa Mardin’in toplamını geçer. Kaldı ki İstanbul’un kaçak oranını %18 olarak gösteriliyor ki, bu Mardin toplamının 2 katı yapar. Bence, İstanbul’ un kaçak oranı daha fazladır.
Yani bu gerekçe sadece bir bahaneden ibarettir. Keban Barajı kurulduğunda, Türkiye’de üretilen elektriğin %20 sini tek başına karşılıyordu ve ilk sene kendisini amorti ettiği söyleniyordu. Buna rağmen kendi halkımıza geri dönüşümü kocaman bir kazıktan ibaret olmuştur. 1980’ler sonrası Keban İlçesi Belediye Başkanı’nı bir özel TV’de izledim. Keban Barajının gelirinden bir kuruş bile ilçeye verilmezken, gelirini de sanki Keban İlçesi geliriymiş gibi gösterilerek, bu ilçe, kalkınma öncelikli hiçbir krediden yararlandırılmıyordu. Çünkü GSMH’de kişi başına düşen gelirde, Keban, en zengin ilçe durumuna yükseltilmişti. Oysa Belediye Başkanı, çöp toplamak için bir traktörümüz bile yok, diyordu ve Belediye çalışanlarının maaşlarını ödeyemediği için, teşvik olsun diye o da, işçileriyle birlikte el arabalarıyla çöp topluyordu.
Türkiye’nin en büyük 3 Hidroelektrik Santralı Fırat Nehrimizin üzerindedir. Keban, Atatürk ve Karakaya Barajlarını ortadan kaldırsanız, tüm Türkiye karanlıkta kalır ve sanayisi durur. Oysa kendi sularımızın üzerindeki bu barajlarımıza rağmen, sadece bölgemizin elektrikleri kesiliyor, sadece bölgemiz karanlıkta kalıyor.
GAP hikâyesi uyutmasıyla on yıllarca bu barajlarımızdan topraklarımıza su da verilmedi. Bu yüzden bölgemiz geri bıraktırıldı, tarımımız modernleşemedi. Bu bir derin devlet politikasıydı. Çiftçilerimiz kendi imkânlarıyla derin su kuyularını açarak modern tarıma geçme mücadelesini vermeye başladılar. Devletten elektrik desteği verilmesi gerekirken, fahiş tutarda elektrik faturaları veya cezalarıyla onların gelişimi frenlemeye başlandı. Devlet, bölge barajlarından, bölge çiftçisine su vermeyerek işlediği insanlık suçunun cezasını, bölge barajlarının elektriği üzerinden bölge halkına fatura ediliyordu.
Kısaca, devlet, bölgedeki barajların üzerindeki Hidroelektrik Santrallarından öncelikli olarak bölgenin ihtiyacını en ucuzundan karşılamalıdır ve bu barajlardan bölgenin verimli topraklarını sulamayı öngörmelidir.
Bölge, kendi başına bırakılırsa; tarımıyla, sanayisiyle kendi kendini fazlasıyla besleyebilecek ve kalkındırabilecek yerüstü ve yeraltı zenginlik kaynaklarına da ve yetişkin insan potansiyeline de sahiptir.
Mehmet Ali Demir: Soma-İş Güvenliği-Taşeronluk
Gerek yer altı gerekse yer üstü kaynakları bizim milli servetimiz. Bunlar elbette işlenip ekonomiye kazandırılmalı.Ekonomiye kazandırılırken gerekli önlemlerde alınmalıdır. Madencilik, doğası gereği özellik arz eden bir sektördür. Bu nedenle bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren çok zorlu ve riskli bir işkoludur.
Soma
Soma’da 13 Mayıs günü ne yaşandıda 301 can yaşama veda etti. Arkalarında babalarını,eşlerini,çocuklarını ve akrabalarını geride bırakan 301 can…
Meydana gelen maden kazasının ardından bölgeye giderek incelemelerde bulunan İş Güvenliği Uzmanları, 301kişinin ölümünün tamamen ihmal ve güvenlik önlemlerinin basite alınmasından kaynaklandığını belirttiler. Zamanında alınmayan basit tedbirlerin bugün yüzlerce ocağın sönmesine ve milyonlarca kişinin yüreğinin sızlamasına neden oldu.Madende yaklaşık 10 gündür kademli olarak içerisinin ısısı artmasına rağmen durumun müdahale edilmemesi vahameti ve iş güvenliği konusundaki garabeti ortaya koyuyor.
Olayda Zaaf Değil Zaaflar Zinciri Var. Maden ocaklarında alınması gereken tedbirler açık ve net bir şekilde ortada. Olaydaki ortak kanı 'Facia geliyorum' demiş. Hatta birden de gelmemiş. Isısını yükselte yükselte gelmiş. Ama bu mesaj ya dikkate alınmamış ya da önemsenmemiş.
Türkiye’de İş Güvenliği
Soma’da yaşanan acının ardından sorumlu bulunanlara verilen hiçbir cezanın kaybolan 301 canı geri getiremeyeceği gibi yaralanan 486 kişinin yaşadıklarını unutturamayacaktır.
Ama Türkiye'de ‘İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği’ ne durumda bunu konuşmak lazım.Gerçi ‘İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği’ uzmanı değilim ama naçizane görüşümü belirtmek istiyorum.
Türkiye'de insanı merkezine alan ‘İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği’ konusu, Türkiye'de hiç iyi durumda değil. Zaten iş kazası kayıtları ve istatistikleri de bunu açıkça doğruluyor.
Maden Mühendisleri Odası kayıtlarına göre; Türkiye’de 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu hayatını kaybetmişken, 2009 yılında bu sayı 92`ye çıkmıştır. 2010’da 105 işçi, 2011’de 77 işçi, 2012’de 61 işçi, 2013 yılında ise 68 işçi maden kazalarında yaşamını yitirmiştir. 2014 yılında ise 302 can iş kazası sonucu hayatını kaybetti.
2003 yılında 4857 Sayılı İş Kanunu’nun çıkarılmasıyla Türkiye’de İş Güvenliği anlayışında köklü bir değişim gerçekleşti. Pro-aktif olarak adlandırılan ve risklerin değerlendirilmesinin esas alındığı yeni bir anlayış hâkim kılındı. Bu yaklaşım aşağıdaki hususları getirdi: Sürekli İyileştirme, Önleme Yaklaşımı, Risk Yönetimi, Bilgilendirme, Eğitim, Çalışanların Katılımı ve Görüşlerinin Alınması, Sağlık ve Güvenlik Gözetimi ve Çalışanların Sorumlulukları.
2012 yılında 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıkarıldı. Bu kanun ile iş güvenliğinde ikinci bir köklü yasal değişim daha yaşandı. Bu kanunda, 2003’te belirlenen yaklaşım değişmemiş ancak tüm çalışanlar iş güvenliği kapsamı içine alındı.
Türkiye'deki iş kazaları ve bunlara bağlı ölüm ve iş göremezlik vakalarının yıllık ortalamasına bakıldığında, 2003 yılından bugüne ciddi değişim gerçekleşmediği anlaşılıyor.
Bu sonuçlara ulaşılmasında devlet ayağında başlıca iki uygunsuzluk öne çıkıyor:
– Sürekli değişen mevzuatlar -İş Güvenliği uygulamalarının sahada yeterince denetlenmemesi.
Peki İş Güvenliği alanında yapılması gerekenler nelerdir
Türkiye’de İş Güvenliği alanında alınması gereken tedbirler konusundaki önerilerimizi şöyle sıralayabiliriz:
-Alt işverenlik (taşeronluk) uygulamaları, İş Güvenliği’ni olumsuz yönde etkiliyor.
Açıklanan resmi rakamlara göre Türkiye’de çalışan taşeron işçi sayısı 661 bin olarak belirtiliyor ancak gerçek rakam 1 milyon 200 bini aşıyor.Taşeron işçilerin %10’unun maaşı asgari ücret görünüyor ama taşeron bankadan verdiği ücretin bir kısmını elden alıyor.Yeni torba yasası taşeron işçiler adına pek çok yenilik ve iyileştirme getirdiği söylemlerine rağmen, uygulamada düzenlemenin ne şekilde yürürlük kazanacağı muamma gözüküyor.
– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, denetim kadrosunu yeter sayıya ulaştırmalıdır.Ve denetimler çok sıkı tutulmalıdır.
İş Güvenliği Uzmanları’nın yeterliliği ve yetkinliği, yaşanan problemlerden biridir.
Uzmanlık, deneyim ve birikim sonrası elde edilen bir kavramdır. İş Güvenliği Uzmanı olma şartları yeniden düzenlenmelidir. Uzman olmak bu kadar kolay olmamalıdır. Üniversitelerden yeni mezun olmuş gençlerin uzman olarak sahaya sürülmesinin önüne geçilmelidir.Türkiye’deki İş Güvenliği Uzmanı sayısının 90,000’lere ulaştığı belirtiliyor. Bu sayı, aslında talebi karşılayabilecek düzeydedir veya ona yakındır. Fakat İş Güvenliği Uzmanları’nın yetkinliği halen ciddi bir düzeydedir.
Sonuç itibariylen İyi bir eğitim ve denetim iş kazalarını daha asgariye indirecektir.Ülkemizde iş kazalarının ve ölümlerinin olmaması umuduyla.
M.Yusuf Taşkın : Öncelikle Maden Ocaklarında hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet yakınlarına ve ailelerine başsağlığı diliyor acılarını paylaştığımı ifade etmek istiyorum.
Hepiniz hoş geldiniz sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Kızıltepe Engelliler Gücü Spor Kulübü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kızıltepe STK Platformu Yönetimi Gençlik ve Spor İşleri Sorumlusu Mehmet Yusuf Taşkın
İş Sağlığı ve Güvenliği Dünyada en önemli konular arasında yer almakta, kayıp kontrol analizleri yapılmaktadır. Bu analizler sonucunda elde edilen bilgiler ışığında oluşan kayıpları azaltma yolunda büyük adımlar da atmaktadırlar.Bu ülkelerde İş Güvenliği Mühendisliği kavramı çok seneler önce başlamış ve bunun sayesinde çok önemli olumlu sonuçlar alınmıştır.
Ülkemizde her 6 dakikada bir iş kazası olmakta, her 6 saatte de bir işçimiz hayatını kaybetmektedir. Bu evlerinden çıkan ve çocuklarının geçimlerini sağlamak için çalışmaya giden 4 işçimizin akşamları evlerine dönememeleri anlamına gelmektedir. İstatistikler her 2, 5 saatte 1 işçinin iş göremez hale geldiğini açıklamaktadır.Bu çok acı bir durumdur. İş Kazaları istatistiklerinde Avrupa'da ilk sırayı , dünyada ise 3. sırayı almaktayız.Hayatlarımız bu kadar ucuz olmamalıdır.
Türkiye'nin maden kazalarında ölüm yoğunluğu açısından dünyada ilk üç, Avrupa'da ise ilk sırada olduğunu ve ölümlü maden kazalarının yüzde 64'ünün yeraltı kömür madenlerinde gerçekleştiğini ve ölen madencilerin yüzde 27'sinin yeraltında göçük altında kaldığını yüzde 19'unun grizu patlaması nedeniyle hayatlarını kaybettiğini istatistiksel olarak görmekteyiz. Soma faciasından sonra gerekli önlemlerin alınmadığı ve denetimlerin yapılmadığı maden ocakları can almaya devam etmektedir. Soma'da 301 işçinin yaşamını yitirmesi tartışması gündemdeki yerini korurken, Zonguldak ve Maraş'tan sonra Şırnak'ta maden ocağında meydana gelen göçükte 1 işçi öldü. Son bir ayda Soma ile birlikte ölen işçi sayısı 304'e yükselmiştir.
Yapılan Araştırmalarda iş kazalarının % 50 sinin kolaylıkla önlenebilecek kazalar olduğu, % 48 inin sistemli bir çalışma ile önlenebileceği, % 2 sinin ise önlenemeyeceğini ortaya çıkmıştır.
Bu da bizlere iş kazalarının % 98 önlenebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır. Önlemek ödemekten ucuzdur mantığı ile hareket ederek işyerlerinde tehlike kaynaklarını ortaya çıkartıp bunlardan oluşabilecek riskleri kontrol altına alabilirsek olabilecek kazaları azaltmış ve tehlikeli ortamları ortadan kaldırmış oluruz. Tabii bu çalışma bir ekip çalışması olmalı ve tüm ekip uyumlu bir şekilde çalışmalıdır. İşte bu uygulamalar işyerlerinde Risk Değerlendirme Çalışmaları olarak adlandırılmaktadır.
Böyle bir ortam içerisinde işverenlerin, işçilerin ve devletin üzerlerine büyük görevler düşmektedir. Kimsenin Allah'ın vermiş olduğu mukaddes canı alma yetkisi bulunmamaktadır. Ancak Tehlikeli Durumlar – Tehlikeli Davranışlar ile birleştiğinde kazalar meydana gelmekte ve canlar gitmekte… İnsanlara verilen değer ya da insanların kendilerine vermiş oldukları değerler toplumların gelişmişlik seviyeleri ile de alakalıdır. Yasal mevzuatta yer alan konuların tam olarak yerine getirilmesi ve yerine getirildiğinin devlet kurumları dışında bağımsız denetçiler tarafından kontrol edilmesi ve denetlenmesi, şekilden öteye geçmemektedir. Denetimler, gece-gündüz, tatil günleri dahil aralıksız şekilde sürdürülmelidir. Eksikliği tespit edilenlere derhal iş durdurma kararı verilmeli ve uygulanmalıdır. Mevcut uygulamada, iş müfettişlerinin yaptıkları denetim sonucuna göre mülki makamlar karar vermektedir. Bu durum ise gecikmelere ve istismarlara neden olmaktadır.
176.Madde: ILO (International Labour Organization) Maden Sözleşmesi yani Uluslararası Çalışma Örgütü'nün 1995 yılında kabul ettiği ve 1998 yılında yürürlüğe soktuğu 176 Sayılı Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesi, maden işyerlerinde çalışan işçilerin sağlık ve güvenliğine yönelik özel bir sözleşmedir. Hükümet, öncelikle halen 28 ülkenin imzalamış bulunduğu bu sözleşmeyi bir an önce imzalayarak işe koyulmalıdır.
Musa Öztük : Ülkemizdeki İş güvenliği teftişler kağıt üzerinde yapılıyor.İş kazalarında avrupda birinci olmamız her şeyi açıklıyor.
Elektrik Konusuna gelince 2003 yılından beri Mardin il genelinde elektrik sıkıntısı artarak devam ediyor.Tarımsal alanda kullanılan elektrik milli servet olarak geri dönüyor.Bölgede kuraklık olduğu için çiftçiler kendi imkanlarıyla yer altından elektrikle su çıkarıp tarımcılık yapabiliyor. Bölgede Sulama Birlikleri Olmadığı için tarımda kullanılan elektrik yüksek tarife ile çiftçilere fatura ediliyor bu durum çiftçileri zor duramda bırakıyor.
Ceyhan Erdolu : Deylet İş konusunda ihmalkardır,Vebal Altındadır.Deylet 6 liraya Mal ettiği iş gücü İş adamları 1 liraya mal edebiliyor. Emekçi eziliyor sırtından geçiniliyor bu ülkede. İşçilerin hayatını riske atanlara karşı caydırıcı cezalar yok.Aşırı kazanç hırsı insanların hayatını riske atıyor. Dün Şırnakta Maden ocağında göcük meydana geldi 7 emekçi hayatlarını kayıp etti neden söz edilmiyor.
Zeyni Yalçın : Küçük Millet Meclislerin Kapısına yazılan Önyargılar giremez Sloganı Çok anlamlı ve önemli sahip çıkmalıyız. İş güvenliği konusunda denetimi ehline teslim etmek gerek.Halk olarak denitimleri takip etmeliyiz somada 301 insanımız vefat etti. Türkiyede neredeyse haftada 100 insanımız Trafik ve iş kazalarında hayatlarını kayıp ediyor.
Nurettin Kasap : Somada ve diğer iş kazalarında meydana gelen ölümlerden hepimiz suçluyuz.Kuralları uygulamak için her noktaya polis koyamayız.Toplum olarak sorumluluk kültürü almamız gerek.
Elektrik Sorunu ağırlıklı tarımsal alanlardan meydana geliyor bölgede iki büyük nehir Fırat ve Dicle suları boşa akıyor tarıma bir an önce kazandırılırsa eminim elektrik sorunu büyük ölçüde düzelir.
Eyüp Değer : Devlet diyoruz suçluyoruz hepimiz devleti oluşturan bireyleriz.öncelikle kendimizi sorgulamalıyız.Üzerimize düşeni yapmadan suçu devlete,Hükümete atmak Vicdani,ahlaki bulumuyorum.