YER: Malatya Belediyesi Fırat Toplantı Salonu
TARİH: 07 Haziran 2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Mazlum Der (Sami Cengil)
2 / Uluslararası Af Örgütü (Ferman Salmış)
3 / Eğitim Bir Sen (Nazım Gümüş)
4 / Toplumsal Dayanışma Derneği (Hasan Kaya)
5 / Sakatlar Derneği (Ali Haydar Koyun)
6 / Mimarlar Odası (Vefik Şahin)
7 / Protestan Kilisesi Derneği (Timthy W.Stone)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Asım Demirkök
2 / Ali Tura
3 / Hamza Doğuç
4 / Mustafa Baştürk
5/ Enver Sezgin
6 / İbrahim Ulutaş
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Katılan Olmadı.
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılan olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok
MEDYA
Güneş Tv
MODERATÖR
Dr. Ali Yalçın
KONULAR
GENEL KONU: Soma’nın Ardından; Türkiye’de İş Güvenliği
KONUŞULANLAR
1 / Ali Yalçın İş güvenliği, iş sağlığı herhangi bir çalışma ortamından kaynaklanan ve çevreyi etkileyen olumsuz şartlar, bunların çalışanlara, çalışanların yakınlarına ve şehirde yaşayan insanlara olan etkisi açısından çalışma ortamlarının yol açtığı bir takım kazalara dikkat çekiyoruz. Soma’da yaşanan faciadan sonra iş güvenliği iş sağlığı, çalışma koşulları sorgulanmaya başladı. Dünyada 1990 yılında hazırlanan raporda 50 yıldan fazla bir süredir sigortalı çalışanlara dair hiçbir istatistiki bilgi mevcut değil. 6331 sayılı iş güvenliği kanunu yayınlandığında da revize edilmişti. Daha önce birçok maddeleri tartışılmış ve bazıları bu kanunun içeriğinden çıkarılmıştı. Daha da önemlisi uluslararası çalışma şartlarını belirleyen iş kanunlarına bizim daha imza atmadığımız Soma hadisesiyle ortaya çıktı. 2010 yılındaki bir raporda 62294 iş kazası meydana gelmiş,1454 ölümlü vaka tescillenmişti. 2011 yılında da iş kazalarında bir azalma olmadığı gibi artış var. Her yıl olan işten kaynaklı ölüm vakaları binin altına düşmedi. Bir mevzuat açısından, iş kanunu, iş hukuku açısından, türk ticaret kanunu açısından bizim mevzuatımızın yani iş sağlığı ve iş güvenliği mevzuatımızın tekrar revize edilmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden çalışma ortamlarımızda 506 sayılı SGK kanunundan bugüne kadar bazı iyileştirmeler yapılsa da bu eksiklik çok net olarak ortaya çıktı. İşverenin sorumluluğunun, devletin sorumluluğunun çok net olarak belirtilmesi gerekiyor. Yaptırımların belirtilmesi, iş yeri hekiminin, iş yeri uzmanının bu kanunda tanımlanması gerekiyor. Bizde olan kazaları dünyada olanlar ile karşılaştırdığımızda bizde %7 nin altına düşmeyen oran % 12 lere çıkmaktadır, dünyada ise %1-2 civarındadır. Bizde iş güvenliği uzmanı olabilmek için bir sınava girmek yeterliyken Avrupa da bunların eğitimi alınıyor, çeşitli aşamalardan geçiliyor ve bir sertifikayı alabilmek için hangi eğitimi alabileceği bellidir. Soma faciasıyla gündeme gelen sadece bir kanun olmadı. 6331 sayılı kanunun ne tarafını yontacağız sorunu değil temel sorunlarımız var. Türkiye’de yeraltının ve yeryüzünün ne şekilde alanlara açılacağı tanımlanmamıştır. İş sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili olarak sendikaların iktidar karşıtı ya da iktidar yandaşı olduğu kanısı var. İnsan temelli, insanın sağlığı temelli bir düzenleme yapmaya ihtiyacımız var.
2 / Hasan Kaya Karlılık ve verimlilik hırsı Soma’da 301 işçi kardeşimizin yaşamına mal oldu. İnsana ve topluma ait olan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, güvenceli iş, istihdam, barınma gibi insanca bir yaşamın olmazsa olmazları, paranın, karın, hırsın rüyasına teslim edilmesi ve özelleştirme sürecinin başlamasıyla sona erdi. Soma kömüründe ton başına 140 dolarlık maliyetin 40 dolara indirilmesi için bu cinayet yaşandı. Maliyetin düşürülmesinin maliyeti maden işçilerine çıkarılmış oldu. Yeraltı madenciliği kamuya devredilmelidir, gizli taşeron düzeni olan ekip başı uygulamasına son verilmeli, iş güvenliği kuralları uluslararası hukuk çerçevesinde ele alınmalıdır. Yaşam kutusu ve çoklu tahliye çıkışlarının olmadığını gördük. Riskli çalışma koşullarının mutlaka riske göre düzenlenmesi gerekir. İş güvenliği denetimlerinin bağımsız kurumlar kanalıyla yapılması gerekiyor. Üçlü vardiya sisteminden ikili vardiya sistemine geçilmeli ki bu kazalar önlenebilsin.
3 / Mustafa Baştürk İş sağlığı ve güvenliği ülkemizde çok acıklı bir durumda. İş kazalarında Avrupa ülkeleri içerisinde birinciyiz, dünya ülkeleri içinde üçüncü sıradayız. Ama yaptığımız iş kazalarının % 98’i tedbir alınırsa önlenebilir. Bu konuda sendikalar çok problemli. Malatya’da bazı sendikalar var ki iş yeri temsilcisinin adını iş veren yazıyor onlar da atamalarını yapıyor. İş yerlerinde sağlık kurulları var; o sağlık kurulları haftanın iki günü toplanmalı ve oradaki iş sağlığı ve güvenliği açısından sorunlu olan şeyleri tespit edip Çalışma Bakanlığına bildirilmelidir. Buralarda sendikaların çok ciddi hataları var, sendikalar işverenle kafa kafaya çalışıyorlar ve iş yerindeki sorunları görmezlikten geliyorlar. İnsan hayatının bu kadar ucuz olmaması lazım. Çalışma Bakanlığının sahadaki müfettiş sayısı 1500 kişi. Ama buradaki asıl yanlış Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin tek başına değil, sağlık Bakanlığı ile beraber çalışması lazım. Bir de iş yeri hekimlerinin işverenden maaş almaması gerekir. İşverenden kesilen paralarla bir fon oluşturulması lazım sahadaki iş sağlığı güvenliği uzmanlarının ve iş yeri doktorlarının o havuzdan para almaları lazım. Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı ayrı çalıştığında hiçbir sonuç alamazlar. İşverenin aşırı kar hırsı insanın hayatını hiçe sayıyor. Sendikalar ve sivil toplum örgütleriyle nasıl bir araya gelinir ve bir sistem oluşturulur biz acı olayı yaşadıktan sonra dile getiriyoruz.
4 / İbrahim Ulutaş Örgütlü toplum olmaktan korkan insanlarız. Bizim oy verdiğimiz parti iktidardaysa ve ona karşı protesto yapılıyorsa “bu hükümete karşı” anlayışı var. Soma’da sendika, mafya tipi bir sistem kuruyor. İşçi de işini kaybetmemek için her şeyi kabullenmek zorunda kalıyor. Hak arayan, sorgulayan işçi gece evinden alınıp dövülüyor ve üç gün hastanede yatmak zorunda kalıyor. İşçinin güvencesi devlettir. Devlet de onu göremiyorsa ne yapacaksın? Sağ düşünen toplumsal kesimde itiraz az, sola da “bunlar hep itiraz ediyor” gözüyle bakılıyor. Avrupa’da yüz sene önce yaşanan süreci yaşıyoruz. Yüz yıldır oradaki madenlerde kimse ölmüyor. Bizde her alanda taşeronlaşma gelişmiş. Çalışanlar asgari ücretle çalışmaya razı olup sendikalaşmaktan korkuyor. Türkiye’de demokratikleşmede itiraz kültürü olmadığı sürece bu sistem daha da katılaşarak devam eder diye düşünüyorum.
5 / Nazım Gümüş Görünen köy kılavuz istemez, hepimiz bunların yaşanacağını adımız gibi biliyorduk. Bugün Soma’da olan facia yarın başka yerde olacak. Yarın Malatya’da deprem olduğunda Malatya’nın yarısı gidecek herkes bunu bildiği halde tedbir alınmıyor. Olaylar olduğunda duygusal yaklaşıyoruz, bir süre konuştuktan sonra unutup gidiyoruz. Yetim kalan çocuklar kendi acılarıyla baş başa kalacaklar. 1 Mayıs’ta bu konular gündeme geldi mi? Üzerimizde bir milyarlık elbise ve ayakkabılarla meydanlara çıktık, işçi haklarını savunduk çelişkilerle dolu bir yaşantımız var, çifte ajanda taşıyoruz. İnsanın birey olarak değerinin olmadığı yaklaşımımız var. Birçok sektörde çalışanlar sigortasız çalıştırıldığını herkes biliyor. Sorgulayacak çok şeyimiz var.
YEREL KONU: Büyükşehir’den Beklentiler
1/ Asım Demirkök Hayat bir öğrenme süreci, hayatın içinde yoksan nasıl üreteceksin ve hayatı nasıl inşa edeceksin? Bizim problemimiz burada başlıyor. Hayata dokunduğun her alanda önce bilgi sahibi olacaksın, sonra o bilgiyi yaşama geçirmeye çalışacaksın. Bugün burada büyükşehir olan şehrimizin yolculuğunda bir şey üretmeye çalışacağız. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olamayız. Ortak yaşam kültürümüz eksik bu ortak yaşam kültürümüzü birlikte yaratmamız lazım. Günü birlikte inşa etmek durumundayız. Asıl olan; bu kentin sahibi kim sorusu, bu kentin sahibi biziz diyeceğiz, nesne değil özneyiz diyeceğiz ve birlikte üreteceğiz. Kenti birlikte inşa etmeme sorunumuz var. Kentin ilk imar planı 1940 yılında Alman bir mimar tarafından yapılıyor. Arşiv olmadığı için buna ulaşmaya imkan yok sadece bu konuda söylenceler var. Sabit ve düzenli bir plan olmadığı için karmaşık ve çarpık yapılaşma mevcut. 1979 yılına gelindiğinde bakanlık önemli bir çalışma yapıyor. 1/25.000 çevre düzeni planı yapıyor. Planın yapımı 4 yıl sürüyor ve 1984’de tamamlanıyor. Yeşil alanları, tarım alanları sanayi alanları, sivil hava alanı gibi bölgeleri harita üzerinde belirleniyor. Yerel yöneticiler ve mimar-mühendislerin hiç biri bu imar planına değinmiyor. Çevre düzeni planı kentin anayasasıdır. Araziyi kullanma değerleri nereleri, tarım alanı, nereler yeşil alan, nereler sanayi alanları, yollar nereye yapılacak çevre planı odur. 1979 yılında yapılan plan 2001 yılına kadar bu plandan hiç kimsenin haberi olmamış ve belediye başkanları, belediye meclisi hiç kimse bu planla ilgili bir şey yapmamıştır. Bu şehirde herkes yüksek siyaset yapıyor. Eğer siz mahallenizde okulunuzun yerini, parklarınızı takip etmiyorsanız keyfi düzenlemeler yapılabilir. 2012 yılında belediye 1/25.000 lik imar planının ihalesini yaptı. Bir taraftan da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 1/100.000 lik plan yaptı. Çevre ve Şehircilik bakanlığının web sitesinde söz konusu plan ayrıntılarıyla mevcuttur, merak edenler oradan da bakabilir. 2040 yılına kadar Malatya’nın tüm planlarını ayrıntılı olarak görebilirsiniz. Kent, kentli tarafından yönetilmelidir. Bir yerde yaşıyorsanız siz kendiniz hayatı inşa etmediğiniz müddetçe dışarıdan birileri müdahale etmez.
2 / Ali Yalçın 2005 yılına kadar gördüğümüz bir şey var; bir bina yıkılıyor ve yerine yeni bir bina yapılıyor. Şehrin merkezini alt merkezlere dönüştürmek, bu sıkışık alandan çıkarıp daha rahat alana çekmek gündemi pek olmamış. Yapılan şehir planlarında şehrin nereye doğru büyümesi gerektiği, kendiliğinden büyüme değil de iradenin biraz zorlayarak kimi kamu kurumlarını şehrin merkezinden çıkarıp daha ileri götürme kültürü neden oluşmuyor? Şehri doğal halinden çıkarıp mecburi büyümeye zorlayacak bir planlamamız var mı?
3 / Hasan Kaya 1/25.000 lik planın ilimizdeki uygulanış biçimi nasıl? Uygulanırken yurttaşların katılımı ne düzeyde, siyasi partilerin katılımı ne düzeyde, demokratik kitle örgütlerinin, mimar ve mühendislerin, şehir plancılarının bu konudaki önerileri ve eleştirileri ne noktada ve gerçek manada uygulanırken neyle karşı karşıya kalıyoruz? Kent bir taraftan dönüşürken bir taraftan da gökdelenler yükseliyor. Yaşlıların dinlenebileceği alanlar, engellilerin ihtiyaçları doğrultusunda planlanması gerekiyor. Toki tarafından yürütülen bu planlama belediye başkanları tarafından da uygulanıyor. Biz yurttaşların itiraz etme hakkı da elimizden alınmış. Birey olarak anayasa mahkemesine başvuramıyorsunuz. Kentler dokusuyla, kültürüyle, mimarisiyle yok olmaya gidiyor. Buna karşı nasıl durabiliriz?
4 / İbrahim Ulutaş Toplum olarak itiraz etme kültürü farklı alanlarda da olmalı. Malatya’da yaşayan insanların itiraz etme kültürü olsa da yine şehir yaşamına itiraz kültürü yok. Köy yaşamı daha fazla ağırlıkta. Bu değişmediği sürece ilerde çocuklarımız, torunlarımız bize hesap soracak.
5 / Mustafa Baştürk Kentleri inşa ederken insan ruhunu unutmamak lazım. Siyasetin doğru dürüst işlemediği ve bilinç altımızda bir takım takıntılarımız olduğu sürece kendimizi ortaya koyarken taraf oluyoruz, taraf olurken haklarımızı koruyamıyoruz. Siyasi iktidarlar yanlış yaptığında hep beraber tepkimizi ortaya koyarsak kimse izim haklarımızı gasp etmeyecektir. En büyük sıkıntı plan ve proje ortaya koyan bir muhalefetimiz yok.
6 / Ali Tura Kentleri anlatırken sadece mimari alanlarıyla değil, yeşil alanlarıyla değil, yapılarıyla, sokaklarıyla, yollarıyla değil, insan boyutuna bakmalıyız. Bir kent ne kadar modernize olursa olsun insani boyut çürümüşse o kentin hiçbir anlamı kalmaz. Yerelde ötekileştirmeyi en aza indirmeliyiz. Ötekileştirmeyi ortadan kaldırmadan ortaklaştırma duygusunun ortaya çıkması mümkün değildir. Ortak değerlerle bir araya gelmek zorundayız.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Email ve sms çağrı yaptık.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Mail, sms davet edildiler.
MEDYA İLE
30 civarında tv, gazete ve internet sitesine çağrıda bulunduk.
KATILIMCILARLA
Email ve sms davet etti.
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Semine Dengeşik
Malatya kMM Girişimcisi