YER: Malatya Öğretmenevi Toplantı Salonu
TARİH: 07 Mart 2015
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Sakatlar Derneği (Ali Haydar Koyun)
2 / Çağdaş Gazeteciler Derneği (İbrahim Göçmen)
3 / İnsan Hakları Derneği (Servet Akbudak)
4 / İmam Hatip Derneği (Mustafa Baştürk)
5 / Zeynel Abidin Vakfı (Erdoğan Ünverdi)
6 / Kamberiye Alevi Bektaşi Derneği (Adnan Kaçan)
7 / Uluslararası Af Örgütü (Ferman Salmış)
SENDİKALAR
1/ Eğitim Bir Sen (Nazım Gümüş)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Asım Demirkök
2 / Hamza Doğuç
3 / Hüseyin Kuğu (İhd)
4 / Mehmet Gül
5 / Gülnaz Gül
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Katılan Olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok.
MODERATÖR
Av.Duygu Hanlıoğlu
KONULAR
GENEL KONU: Toplumda Şiddet Kültürü;Kadına,azınlıklara ve farklılıklara şiddet hangi zeminde yükseliyor?
KONUŞULANLAR
1 / Duygu Hanlıoğlu Kadınların aile yaşamında ve çalışma hayatında hak ettikleri eşit koşullar halen sağlanmamıştır. Her geçen gün kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet olayları arttı ve resmi rakamlara göre son yedi yılda kadına şiddet yüzde bin dört yüz artış gösterdi ve sadece geçen ay yirmi bir kadın cinayete kurban gitti. Yapılan araştırmalarda töre ve namus cinayetlerini işleyenlerin daha sonra pişman olmadıkları belirlenmiştir. Bu durum, kadınların töre ve namus cinayetlerinden korunmaları için köklü ve yapısal önlemlerin alınmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Sadece eski eşe ve eski sevgiliye ısrarlı takipten dolayı suç duyurusunda bulunabiliyoruz. Israrlı takip ne yazık ki üç kişi arasında sınırlanabiliyor. Diğer ısrarlı takipçilere ise hakaretten şikayetini sağlayabiliyoruz. İstanbul sözleşmesinde kadınlara çok daha fazla imkanlar sağlanıyor, ikamet değiştirme gibi. Kadının şiddete uğradığı şehirde yaşaması kadın için çekilmez bir hal aldığı sürece ve türlü şiddete maruz kaldığında ikametini değiştirme konusunda devlet desteği alabilecek. Psikolojik destek ve hukuki destekle mağdurun faile ulaşmamasını sağlamamız gerekiyor. İstanbul sözleşmesinin ek bir maddesi ise eğitimden yana; toplumda pozitif ayrımcılığı engelleme adına okullarda, radyolarda ve televizyonlarda ayda doksan dakikadan az olmamak şartıyla eşitliği empoze edecek kamu spotları yayınlanacak. Eğitimle birlikte en azından bu eşitsizliğin giderilmesini sağlamayı amaçlıyor. Ama uygulama açısından faydalı oldu mu bu biraz tartışmaya açık. Bu durum kanunlarımız açısından da öyle; çok iyi bir kanun yaparsınız ama uygulama açısından bunu uygulayamadığınız sürece en kötü kanundur. Televizyonlarda yansıtıldığı gibi çok kötü kanunlarımız yok, güzel kanunlarımız da var fakat biz bunu uygulamakta zorlanıyoruz. Bazı yetersiz kanunlarımız var, geçici önlemler var;bu açıdan kadınlarımızı da çok iyi koruyamıyoruz. İstanbul sözleşmesinin kadınları ülkesel anlamda koruması sözkonusu.
2 / İbrahim Göçmen Bu günlerde Türkiye Büyük Millet meclisinde görüşülen İç Güvenlik Yasası öncelikle Türkiye halklarının hepsine yapılan bir şiddettir. İstanbul sözleşmesi çok önemli bir yasadır. Kanunlar ve yasalar yazılıdır; onu uygulayanlar önemlidir. Onu uygulayanlar ne kadar art niyetliyse ne kadar iyi yasa yaparsanız yapın o faşistleşir. Ne kadar faşist bir yasaysa da demokrat bir adamın uygulamasında o demokratikleşir. Ülkede artık bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Bu zihniyet değişmediği sürece her geçen gün biraz daha gericileşerek ve dincileşerek yapılan uygulamalar bunları getiriyor. Dincilik adına ahkam kesmeye çalışan bir kesim gazetelerde yazılar yazıyor, televizyonlarda konuşuyor. Şiddetin temelinde demokrasiden uzaklaşmanın birinci kaynak olduğunu düşünüyorum. Demokrasiden uzaklaşıp totoliter rejime doğru gittiğimiz sürece bu şiddet artacaktır.
3 / Asım Demirkök Şiddet kültürü dersek kültüre bir atıf yapıyoruz bu da iyi bir şey olmuyor ama kültür bir yaşanmışlıksa zihiniyetin oluşumu da bu süreçte oluyor. Şiddetin insan yaşamında bir süreci var ve o sürecin sonucunda oluşuyor. Bizim aslında gözden kaçırddığımız şey; bu zihniyet olgusudur. Tarih boyunca bizim zihniyetimizin oluşmasında algıların önemli bir rolü var. Ancak o oluşumda iki tane önemli şey var; yıllarca doğru olan doğrudur, yanlış olan yanlıştır dediğimiz bir zihinsel algımız var. Hiçbir zaman o doğrunun yanlış olabileceğini sorgulamadık. Yanlışın doğru olabileceğini, doğrunun içinde yanlış olabileceğini düşünemedik. Süreç içerisinde soru sorma ve analiz etme noktasına doğru gidiyoruz. Toplumdaki bu algıyı yönetmeye ihtiyaç var. Şiddetin oluşması için bir sürecin olması gerekir; şiddet birden bire ortaya çıkmaz. Bizim felsefe, sosyoloji, tarih gibi mantık bilimine ihtiyacımız var. Eğer biz akıl yürütmeyi doğru dürüst yapamazsak şiddet kültürünü önleyemeyiz. Türkiye’de üniversite mezunlarının oranı %11, doktora yapmış olanların oranı %1. Bu şiddet kültüründen çıkmanın temel yolu; bizim aileden ve eğitimden başlayarak önce zihinsel bir değişim yapmamız gerekiyor.
4 / Nazım Gümüş Şiddet hayatımızı o kadar etkiliyor ki Özgecan olayıyla bir anda yer yerinden oynadı fakat çok çabuk unutuldu. Özgecan olayı yaşanırken yine birçok çocuğa şiddet ve çocuğa cinsel taciz olayları oldu. Konun hassasiyeti kadar ciddiye alındığı kanaatinde değilim. Sadece sözel olarak dile getiririz, basında konuşuruz fakat şiddetin bütün yönlerini gösterirken yine bir şiddete meydan verdiğimizi düşünmeyiz. Şiddetin sadece fiziksel olmadığını, bununla beraber sözel, duygusal, ekonomik ve cinsel tacizlerin olduğunu biliyoruz. Ama genel itibarıyle konuştuğumuz fiziksel şiddettir, diğer şiddet türlerini göz ardı ediyoruz. Aslında bizi ilgilendiren fiziksel şiddetin oluşacağı zaman geçen süreç olmalıdır. Fiziksel şiddet ekonomik, duygusal ve cinsel şiddetin doğurduğu şiddettir. Şiddet doğuştan gelmez, sonradan öğrenilir. Şiddeti doğuran sebepler; aile içerisinde varolan etmenlerdir. Aile bağlarının zayıf olması, ailenin çocuklarına yeterince denetimi ve önemi göstermemesi, aile içerisindeki şiddete çocukların tanık olması ve bizzat kişinin şiddete maruz kalması şiddet eğilimini doğurur. Şiddete maruz kalmış kişilerde şiddet eğilimi yüksektir. Daha çok ekonomik sıkıntısı olan ailelerde, boşanmış ailelerde şiddetin yoğun olduğu düşünülse de son çıkan olaylar bu teoriyi çürütüyor. Sebepleri ne olursa olsun içinde yaşadığımız dünyada şiddetin her türlüsünü görmemiz mümkündür. Çözüm önerileri olarak da; yaşanan olaylar bizden uzakmış gibi, yarın bizim başımıza gelmeyecekmiş gibi bir algı var. Bireysel olarak yapmamız gereken olayları yaşayan bizmişiz gibi değerlendirmemiz gerekir. Toplumda dürüst insanlara değer vermemiz gerekiyor. Birbirimize saygı göstererek, birbirmizi ötelemeden bir arada yaşamamız gerekiyor. Toplumumuzda çok değerli yetişmiş olan insanları sürekli ön planda tutmamız gerekiyor. Şiddet uygulamış kişileri toplum içinde itibarsızlaştırmamız gerekiyor. İnsanlarımızın küçük şeylerden de mutlu olmasını sağlamamız gerekir, şiddet eğilimi gösteren filmlerin gösterilmemesi gerekiyor. Ulusal ve yerel kanallarda şiddetle mücadele ile ilgili yayınlar desteklenmeli, her insan fikrini söylerken karşıdaki insanın değerleriyle kavga etmeyecek söylemlerde bulunmalıdır.
5 / Erdoğan Ünverdi Şiddeti doğuran temel nedenler nelerdir ona bakmak lazım. Bir ülkede şiddete dayalı bir yönetim anlayışı varsa oligarşik yapılar topluma da sirayet ediyor. Topluma baktığımız zaman yönetim kendi dışındaki muhalif yapıları şiddete dayanarak bastırıyorsa o oligarşik yapılara bağlı güçler kendini ülkenin sahibi zannederek ülkenin bütün alanlarında şiddeti uyguluyorlar. Şiddet aslında yukardan aşağıya yansıyan bir olay. Bugün özgürlük için alanlara çıkanları bir bakıyorsunuz devlet şiddetiyle acımasız bir biçimde bastırmaya çalışıyor. Eğer biz devletin uyguladığı şiddeti meşru görürsek o zaman kişilerin yaptığı şiddeti de meşru görmeliyiz. Hergün onlarca Özgecan olayı yaşanıyor. Şiddetin önüne nasıl geçeceğiz? Kadın erkek eşitliğini anayasaya koyamamışız, şöyle demişiz; kadınlar fıtrat gereği zayıftır zayıf olduğu için de ezilmeye mahkumdur. O zaman demokratik bir sistem içerisinde kadın/erkek demeden haklar yasal teminat altına alınmalı ve şiddet uygulayana her türlü hareketi en ağır biçimde cezalandırmak lazım. Demokratik kültürü geliştirerek kadını biraz daha bağımsız hale getirmek gerekir. Kadınların örgütlenmesi onların siyasal alanda haklarının verilmesi onlara daha çok iş alanı açılması noktasında geliştirirsek o zaman kadınlar hem örgütlü olurlar hem de ekonomik olarak bağımsız olan eşler kendilerini daha güçlü görürler.
6 / Hamza Doğuç Dünya kurulduğundan beri işgaller oldu, katliamlar oldu. Şiddet dünyanın ortak sorunu olmasına rağmen biz Türkiye’de bunu çözmenin yöntemlerini bulabiliriz fakat sadece bizimle iş bitmiyor hemen komşumuz Suriye’ye bakalım hergün şiddet yaşanıyor. Yapmamız gereken şu; ortak akılla Birleşmiş Milletlerin bu işe el atması gerekiyor. Hepimize düşen ortak sorumluluklar var. Toplum bilimcilerin önce mevcut durumu analiz edip teşhisi doğru yapması lazım, sonra bu sorunun her ülkenin ortak sorunu olarak kabul etmesi lazım. Toplumun moral değerleri, etik dediğimiz davranışlar birazcık engel oluyor. Ruh sağlığı yerinde bir nesil yetiştirmek istiyorsak “okul öncesi” sistem dediğimiz eğitimi geliştirmemiz gerekir. Okul öncesi dediğimiz sistemde sadece öğretmenlerin motivasyon sağlaması sorunu çözmüyor, devletin veya sivil toplum kuruluşlarının anne- baba eğitimi dediğimiz eğitimi vermeleri bu durumu kısmen de olsa ortadan kaldırabilir. Toplumdaki en güzel değerlerin ilk adımı okul öncesi eğitimde atılıyor ancak bu ne yazık ki çok önemsenmiyor.
7 / Mustafa Baştürk İslam dini kadını yücelten bir dindir. Bireysel olarak insanların yaptıkları bir takım hataları İslam bunu öngörüyor diye derseniz bu yanlış olur. Kötülük insanların içine nasıl işler? Ayrıştırmayı yapmak doğru değildir. Şiddetin asıl nedenlerini ortadan kaldırmanın bir yolu; devletin daha hoşgörülü olmasıdır öncelikle insanın değerli olduğu vurgusunun yapılmasıdır. Medyada özellikle birbirimizi ayrıştıracak ve bir diğerini kötü gösteren yayınlar yapılıyor ve bu da bizim bilinç altımıza yerleşiyor. Devletin ve sivil toplum örgütlerinin yapması gereken içimizdeki herkesi kabul etmesi ve taleplerini yerine getimesi gerekir.
8 / Ferman Salmış Bir şiddet tarihiniz varsa Yaşar Kemal’in dediği gibi “yetmiş beş yıldır Türkiye’nin ötekileri dövülüyor” Bizler de bir şiddet ikliminde yetiştik, Türkiye’nin son otuz yılı şiddetle geçmiştir ve bir şiddet kültüründen geliyoruz. Devlet şimdiye kadar sorunlarını şiddet kullanarak halletmiş, toplum da devlete teslim olmuş. Bizim iletişim kodlarımızla batınınki birbirinden farklıdır. Devletin bir toplumu var, toplumun devleti yok. Dolayısıyla devlet bir toplumu hep dizayn etmiş düzenlemeye çalışmış. Toplumda sorunu olan kesimlerin bir araya gelip konuşması gerekiyor bu sadece devletle konuşulmaz. Çünkü her defasında birimiz devletin arkasına geçerek konuşuyor, devletin gücünü yanında hissetmek istiyor. Devlet asıl yüklenmesi gereken işleri yüklenmeli. Devletin görevi savunma ve temel bazı sosyal devlet ilkelerini yerine getirmektir. Devletin görevi dini belirlemek, din derslerini belirlemek ibadetlerini, dillerini belirlemek değildir. Bundan birkaç yıl önce Malatya’da bir katliam oldu insanlar doğranarak öldürüldü sokağa ancak beş yüz kişi çıkabildi, insanlar sessiz kaldı ve belki de bir kısmı bunu onayladı. Hepimiz bir bakıma suçluyuz.
9 / Servet Akbudak Hukuk sistemimiz de şiddeti önleyen bir tarzda ele alınmıyor. Engel olma ve caydırıcı olma yerine teşvik edici bir özelliği var. Özellikle ceza kanununda tahrik unsuru diye bir unsur esas alınarak onları kurtarma arayışına giriyor.
10 / Adnan Kaçan Anayasada diyor ki; herkes dil,din, mezhep, ırk,renk,siyasi düşünce, felsefi görüş vb. ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Yine Anayasanın 50. Maddesi “kimse yaşına,cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Çocuklar ve kadınlar ile bedeni ve ruhi sorunları olanlar çalışma şartları bakımından korunurlar” diyor. Ancak bu sayılanların toplumda karşılığı pratik anlamda yok. Çalışma yaşamında da eşit koşullardan sözetmek mümkün değil. Kadınların da eşit haklara sahip olması gerekiyor.
11 / Hüseyin Kuğu Özgecan olayıyla kadın hakları gündeme geldi. Bu olay sonrası da toplumda büyük bir tepki oluştu tabi bu tepkinin ne kadarı bilinçli ne kadarı bilinçsiz o ayrı bir tartışma konusudur. Biz ülke olarak çok çabuk unutan bir ülkeyiz. Dünyada bu kadın hakları ve çocuk hakları tam oturmadığı gibi bizde de oturmadı. Her on yılda bir bizde bir askeri darbe oluyor ve demokratik haklar ve özgürlükler baskı altına alınıyor. Özgürce düşünememizin önünde en büyük engel Kürt meselesidir. Eğer akan kan durdurulmazsa kadın da ölür, çocuk da ölür diğer insanlar da ölür. Bu barışı sağlamak için hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız.
12 / Mehmet Gül Şiddet insan tarafından yapılıyor ve insanın da üç boyutu var; biri eğitim, biri ahlak boyutu birisi de ruhsal boyutu. Bu üçünün bozulmasıyla insanın şiddetin başlayacağını, en çok şiddete maruz kalanın fiziksel olarak masum durumda olan kadınlara yönelik olduğunu söylemek lazım Okul öncesinde, okul sürecinde ve okul sonrasında her şey öğretmendir fakat bizim eğitim sistemimizin ne kadar sağlıksız olduğunu biliyoruz. Ahlak yönünden zayıf kalmışız ve dinden uzaklaşmışız. Şiddetin asıl kaynağının insanı sömüren kapitalist sistem olduğunu görmemiz lazım. Televizyon, telefon, internet ve kapitalizmin mabedi haline gelen avm ler bireyselleşen ve bencilleşen bir toplum haline gelmişiz. Teknoloji ve mekan insanları daha çok yönlendiriyor. İnsanların selamlaştığı, merhametin olduğu yer sokaklardır. İnsanı ve çevreyi tüketen, ekonominin çarkını inşaat gören, inşaat üzerinden kentleri yıkıp yeniden yapan bir anlayış bugün insanların huzurunu kaçırmıştır, ruh halini bozmuştur. Şehirler oradaki insanlara benzer. Biz şehirlere bakarak iç dünyamızı da resmedebiliriz. Toplumun ruh halinin bozulduğunu düşünüyorum.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Görüşme, email ve sms çağrı yaptık.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Mail, sms davet edildiler.
MEDYA İLE
30 civarında tv, gazete ve internet sitesine çağrıda bulunduk.
KATILIMCILARLA
Email ve sms davet ettik.
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Semine Dengeşik
Malatya kMM Girişimcisi