YER: Van Ticaret Sanayi Odası
TARİH: 07.02.2015
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Helsinki Yurtaşlar Derneği- Kadri Salaz/Temsilci
2 / Hak ve Adalet Derneği- Lokman Aslan
3 / Van Özedönüş Derneği- Abdurrahim Orhan
4/ Van Genç İletişimciler Derneği- İskender Sezek
5 / Musiat Derneği- Kerem Bayhan
6 / Van Gökkuşağı Derneği- Burhan İçgüzer
7 / Van İmamlar Derneği- Muğtad Mirek
8 / YAKA-KOOP -Gülmay Gümüşhan
9 / Çevre Derneği- Ali Kaçlık
10 / Mazlumder- Şehvan Karakoyun
11 / Nubihar Eğitim ve Kültür Derneği- Hanefi Taşkın
12/ Hak ve Adalet Derneği- Lokman Aslan
13 / Van 78’liler Derneği- Şemseddin Takva
14 / Azadi Hareketi- Abidin Engin
15 / VAKAD- Songül Özünver
16 / İHD- Bahattin Yalçınyiğit
17 / PAK- Salih Özgökçe
MESLEK ODALARI
1 / Van TSO-
2/ Van Barosu
SENDİKALAR
1 / Eğitim Bir-Sen-
2 / Kurumun adı (Kurumun adına katılan kişinin Adı Soyadı – Kurumdaki görevi)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER (Bir sosyal grup var ama örgütsüz ise veya o kentin simgesi bir kişi varsa)
1 /
GOZLEMCİLER (TkMM toplantılarında partilerin il yöneticileri gözlemci oluyor)
1 / AK Parti, Adem Yıldırım (İl Yk. Üyesi)
2 / HDP, Metin Alma (İl Yk. Üyesi)
3 / DBP, Münir Aras, (İl Yk. Üyesi)
4 / Saadet Partisi, Özay İlhan (İl Başkanı)
5 / CHP, Cemal Şen (İl Başkanı)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Katılım olmadı.
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılım olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Katılım olmadı. Mazeret Bildiren yok.
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam XX izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
1 / Kurumun adı
2 / Kurumun adı
MODERATÖR
Yakup Kadri KARABACAK- TkMM Mutfak, İstanbul
KONULAR
GENEL KONU: İslam ve Terör; Avrupa’da Yükselen İslamfobi
YEREL KONU: Van’da Sivil Toplum Siyaset Arası Diyalog
KONUŞULANLAR
Kadri Salaz (Helsinki Yurtaşlar Derneği temsilcisi): Van KMM geçmişte çalışmasının hem mutfağında ve hem de organizasiyonunda her zaman severek çalışmış bulunuyorum. Bu kadar büyük katılımı ilk kez gördüğümü ve gururlandığımı ifade etmek istiyorum. Arzu edilirdi ki, milletvekillerimiz de burada olsalardı. Genellikle olmadılar. Geçmişte bazı milletvekilleri istisnai olarak katıldılar. Ancak her defasında bir partiden gelen milletvekili olduğu zaman diğeri gelmiyordu. Ümit ederim ki, Yakup bey döneminde bu sağlanır ve her kesimden milletvekillerini bir araya getirip diyalog kapılarını açmayı başarırız.
Günden konusuna gelmek istiyorum.. Özellikle hassas bir konu olduğunu söyleyebilirim. Geçtiğimiz hafta bir Avrupa seyahati yaptım ve on gün boyunca Avrupa’da üç ülkede dolaşma imkanım oluştu ve bu süre içerisinde gözlemler yaptım. Gerçekten şu anda Avrupa’da İslmofobi yaygın bir şekilde ve yabancılara yönelik soğuk davranma davranış biçimi oluşmuş Avrupalı dostlarda bile. Yabancı düşmanlığı böyle bir malzemenin üzerine atlayarak, onu kendi siyasi polemikleri için malzeme haline getirdiler. Bugün yaşadığımız IŞİD barbarlığı bu malzemenin temel dayanağı haline geldi. Samimi Müslüman kardeşlerimiz bunun İslam olmadığı vurgusunu daha güçlü bir şekilde yapabilmelidirler. Kafa kesmelerden sonra son olarak IŞİD’in bir Ürdünlü pilotu yakarak öldürmesi vahşetini, bütün dünya gözlerini kapatarak, nefretle izledi. Dolayısıyla Müslüman kardeşlerim bunun karşısındaki tepkileri çok şiddetli olmalıdır. Eğer bu gerçekten barbarlıksa, Müslümanlıkla, İslam ile bir ilişkisi yoksa Müslümanlar sokağa çıkıp, elini masaya vurarak bunu haykırmaları şiddetle tepki göstermeleri gerekir.
Lokman Aslan (Hak ve Adalet Derneği): Bizim en büyük eksikliğimiz diyalog ve birbirimizi dinlemememizdir. Genelde kendi doğrularımızı başkalarına kabullendirmeye çalışırız.. Misal olarak ortak bir paydada buluşmaya çalışmanın yerine birileri Filistin diyor, diğer birileri IŞİD ve Kürdistan… Herkes kendi doğrusunu dayatıyor. İnsan Hakları Evrensel beyannamesinin ilkelerinde buluşulabilinir. Bununla birlikte yapılan bütün zulümlere karşı çıkabiliriz. Burada zulümden, İslamofobiden bahsediliyor. İnsanın yaratılması noktasında, bir insanın öldürülmesinin bütün insanlığı öldürmek olduğunu düşünürsek, hepimizin buna karşı çıkması gerekir. Elbette herkes kendi perspektifinde durduğu yeri en doğru olarak görmektedir. Ancak insanın öldürülmesi ve zulme uğraması noktasında hangi etnisiteye veya inanca sahip olursak olalım karşı durmamız ve sesimizi yükseltmemiz gerekir.
Abdurrahim Orhan (Van Özedönüş Derneği): Her şeyden önce şiddet ve terörün İslam ile birlikte anılmasının kabul edilir olmadığını belirtmek isterim. Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin uygulamaları bu tezimizi doğrulamaktadır. Medine Vesikası, Yahudileri, müşrikleri ve Hıristiyanları bir arada tutan bir mutabakattır, Anayasal bir sözleşmedir. Medine Sözleşmesi’nde kendi adının silinmesine bile itiraz etmeyen barıştan yana olan bir peygamberin şiddet ve terörle anılması kabul edilir değil. Ancak bu IŞİD, geçmişte bölgemizde Hizbullah’ın veya küresel anlamda El Kaide’nin yanlışlar yapmadığı anlamına gelmez. Yanlış okumalardan veya sosyolojik bazı referanslardan kaynaklandığını da kabul etmek gerekir. Kabul edip, bu kabuller üzerinden bir çare aramamız gerekir. Olayın sosyolojik kökenlerine inersek, etken şiddeti bir toplumsal değişim aracı olarak görmektedir. Öncelikle bundan vazgeçilmesi gerekir. Peygamberin bütün savaşları savunma amaçlıdır. Tahammül kültürünün yerleşik olmadığı yerlerde şiddet kaçınılmaz hale geliyor. Birbirimize tahammül edebilirsek şiddete yer kalmaz. Şiddetin bir diğer sebebi de cumhuriyetin bize dayatmış olduğu tek tipçiliktir. Farklılıkları hoşgörüyle karşılamayan tekçi sistem, şiddeti doğurmuştur. Öfke, kin çözüm değil. IŞİD’de öfke, kin kusmanın yerine onlara acımalıyız. Zira, açıkça biliyoruz ki bölgemizde bazı cemaatlerden IŞİD’de katılımlar olmalıdır. Biz bunu engellemek için neler yapılması gerektiğini düşünmeliyiz.
İskender Sezek (Van Genç İletişimciler Derneği): İslamofobi konusunda şunları demek istiyorum. İnsanlar, Müslümanların ve özellikle bu coğrafyada yaşayan insanların amasız ve lakinsiz, niçin ve nedensiz İslam adına vahşet işleyenleri, şiddet uygulayanları, İslam adına çocukları katledenleri lanetlemeleri lazım. Enteresandır bu ülkede sebepsiz yere insanları yargılayan bazı kesimler çıkıp “yoksa siz de onlardan mısınız?” dedi. Diğer yandan bu cinayetleri gören Müslümanlar ortaya çıkıp, “kardeşim kim size bu hakkı verdi ki, siz Allah adına bu insanları öldürüyorsunuz?” diyemedi. Müslümanlardan özellikle toplumsal bir tepki çıkmadı. Dolayısıyla “bunları emperyalistler kurdu, bunları diş mihraklar kurdu, Amerika kurdu, Avrupa kurdu” tezleri bu anlamda çok sığ kalıyor. Bu gerçek doğrultusunda kendimize dönmeliyiz. IŞİD için Keriler, Corclar yok. IŞİD’in içinde Ahmetler, Abdullahlar var. Bu topraklarda, Ortadoğuda veya Avrupa’da birileri çıkıp İslam adanı insan öldürüyorsa, biz de ortaya çıkıp “Biz de Müslümansız ama Allah adına adam öldürmek bize düşmez..” demeliyiz. İnsan olarak, Müslüman olarak ortaya çıkıp “amasız” bir şekilde insanları öldürmeyi kınamalıyız.
Kerem Bayhan (Musiat Derneği): Sanırım bazı kavramları yeniden anlamlandırmamız gerekiyor. Bütün dünyada yapılanların iki yönü var. Biri zalim ve diğeri zalim. Ancak, ortadoğuda, batıda ve bizde zalim farklıdır. Dünyanın neresinde olursa olsun zalim kim olursa olsun onun karşısında durmalıyız. Suriye’de binlerce insan öldürülüyor, batının hiçbir sesi çıkmıyor. Bütün dinler, ideolojiler gibi İslam da insanların mutluluğu için gelmiştir. Dolayısıyla şiddet ve terörü İslam ile birlikte anmak yanlıştır, haksızlıktır. Özellikle yapılan bu algı operasyonuyla, Müslümanlar eşittir IŞİD şeklinde bir durum ortaya çıkarmaktadır. Eğer IŞİD zalimse hepimiz IŞİD’e karşı durmalıyız, aynı şekilde Israil zalim ise ona karşı durmamız gerekir. Bu alanda ciddi bir testten geçmemiz gerekir. Kimin mazlumu veya kimin zalimi.. Mazluma sahip çıkıp, zalime karşı durabilirsek çok şeyi halledebileceğimizi düşünüyorum.
Burhan İçgüzer (Van Gökkuşağı Derneği): İŞİD gibi yapılanların uyguladığı şiddetin benzerini Orta Doğu, Afrika veya Latin Amerika gibi kesimlerde de görmek mümkündür. Medyanın bu konuda yaptığı yayınlara çok da itibar etmemek gerekir. Bu şiddet kaynaklı örgütlerin gelişmesini engellemek için insanların sağlıklı düşünebilmelerinin önünü açmak lazım. İnsanların sağlıklı bir şekilde düşünebildiklerini söyleyemeyiz. İslam kesinlikle bu şiddetin referans kaynağı olamaz. Bir insan toplumda olduğu gibi kendi komşusuna karşı da öfkeyi, şiddeti terk etmelidir. Buna benzer örgütlerin ortaya çıkmaması için, diyalog kapılarını açık tutmalıyız ve insanların sağlıklı bir şekilde düşünmesinin sağlamalıyız.
Muğdat Mirek (Van İmamlar Derneği): İslam’ı doğru anlayabilmemiz için, Kur’an’ı iyi bilmemiz gerekir. Allah, Kur’an’da peygamber efendimize şöyle buyuruyor: “Ey Muhammed ben sana bir kitap göndereceğim ve sen o kitapla insanlar arasında adaletle hareket et!” Şimdi, dört halifeden sonra Muaviye ile Hz. Ali arasında çıkan ihtilaflardan sonra din hurafelerle idare ediliyor. Kur’an’a göre kendilerine “Müslümanız!” diyenlerin Kur’an’a göre hareket etmediklerini biliyoruz. Kur’an’a göre hareket etmeyenler kendilerine bir cemaat, bir örgüt kurarak Hizbullah veya IŞİD ismi altında hurafelere göre hareket edebilmektedir, şiddet uygulamaktadırlar. Oysa peygamberin pratiğine baktığımızda böyle bir şey olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Allah, Kur’an’da “Ben sizi bir erkek ve kadından yarattım. Sizi birbirinizi tanımanız için kabileler halinde yarattım” diyor. Yani sizin bu şekildeki farklılığınız sizin birbirinize zulmetmenizi veya adaletsizliğe tevessül etmenizi gerekli kılmaz.
Gülmay Gümüşhan (YAKA-KOOP): IŞİD’in nasıl örgütlendiği ve nerede örgütlendiği meselesine iyi bakmamız gerekir. Şimdi örgütlenip, büyük bir ordu olmuşlar ve sadece Kürtlere karşı savaşıyorlar. Değir kesimlere karşı uyguladıkları şiddettin boyutları çok sınırlıdır. En son Ürdün pilotunu yakmalarına şahit olduk. Günlercedir Kürdistan’da katliamlar yapılıyor. Bundan kadınlar ve çocuklar da nasibini alıyorlar. Çocuklar öldürülüyorlar ve kadınlar pazarlarda köle gibi satılabiliniyorlar. Dünyada bu cinayetlere karşı ciddi bir tepkinin olduğunu düşünmüyorum. Dolayısı biz bütün kesimler olarak bir araya gelip bu cinayet şebekesine karşı ortak bir tepki sergilemeliyiz.
Ali Kaçlık (Çevre Derneği): Bugünkü konumuz İslamofobi… Acaba İslamofobi bir fobi midir, yoksa bir realite midir? Bugünden tarihe baktığımızda, bunun geçmişin bir izdüşümü, kendisi olduğu anlaşılır. IŞİD bu kültürün getirmiş olduğu bir sonuçtur. Bütün İslam ülkesinde, Kürtler Sünni ve Müslüman olmalarına rağmen neden IŞİD saldırısına uğruyor? Bunun bir tanımı var mıdır? Ve hiçbir İslam ülkesi Kürtlere yapılan bu saldırılara karşı durmuyor ve Kürtlere destek vermiyor. Yine örnek olarak cumhurbaşkanımızın Kobenê eylemlerinde PYD ile IŞİD’i aynı görmesi bu zihin dünyasını yansıtıyor. İktidarın Kobanê’de Kürtler ile IŞİD arasında süren savaşta ortaya koyduğu tutumu ortada. Sınırda kardeşlerimize göndereceğimiz selamımızı bile bizden esirgediler ve kurşunlarla, gazlarla bize saldırdılar. IŞİD, Hizbullah ve diğer İslam ülkelerinde bu çizgide yapılanan örgütlerin tamamı ganimet kültüründen gelmiştir. Kadınlarımızın pazarlarda satılmasının hangi kültürden beslendiğini bizim imamlarımız açıklamalıdır. Müslüman kesimlerin bunu ciddi bir tepki göstermediklerini ve bilinçaltındaki bir duyguyla bunlara destek verdiklerini düşünüyorum. Yine aynı şekilde Hizbullah’ın Allah adına bizi katletmeleri karşısında da Müslüman çevreler yeterince tepkiyi göstermediler. Müslümanlar buna sessiz kalıyorlarsa, kesinlikle bunun ortağıdırlar. Elbette ben bir kısım Müslümanları bundan tenzih ederim. Kobanê’de gördük, IŞİD en vahşi şekilde insanları katletti. Ancak bunun yarın Türkiye’de olmayacağının garantisi yoktur. Geçmişte bunun örneğini gördük.
Şehvan Karakoyun (Mazlumder): Şiddet sadece insanları öldürmek değil. Kadın arkadaşların da dediği gibi, çocukların öldürülmesi, kadınların pazarlarda satılması veya baskı yapılması, bunlara sessiz kalınması da şiddetin bir şeklidir. Maalesef bunların hepsi İslam coğrafyasında mevcuttur. İnsanlar neden şiddet uygular? Kendi düşüncelerini en kestirmeden insanlara kabullendirmek için şiddet uygulamaktadır. İşi Amerika’ya veya başka yerlere yamalamak yanlıştır. Bu şiddeti uygulayanlar, kestirmeden şiddet uygulayarak kendi anlayışlarına göre bir devlet kurmak istiyorlar. Müslümanlar hiçbir bahane olmadan bu şiddete karşı durmaları ve seslerini yükseltmeleri gerekirdi. Ancak, saldırılar genellikle Kürtlere karşı yapıldığı için dünya Müslümanları suskunluğu tercih ettiler. Misal olarak IŞİD’in saldırıları Şialara karşı yapılıyorsa ve bir defasında 1700 Şii katlediliyorsa Sünniler sessiz kalıyor ve aynı şekilde saldırılar Sünnilere karşı yapılıyorken Şialar sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Bu şiddet yanlıları gerçek İslam’a kendilerinin inandığını ve geri kalanların İslam ile bir ilişkilerinin olmadığını düşündüklerinden onlara karşı savaşıyorlar. Yapılan araştırmalarda dünyada bir ayda yaklaşık bin Müslüman öldürülüyor. Bunların yaklaşık dokuz yüzü Müslümanlar veya kendilerini Müslüman olduğunu iddia edenler tarafından öldürülüyor. Peygamber zamanında birisi Müslüman olduğu halde öldürüldüğü zaman ciddi anlamda sorun oluyordu. Şimdiyse insanlar Müslüman olduğunu söylemelerine rağmen IŞİD veya başka ismiyle DAİŞ tarafında rahatlıkla öldürülebiliyorlar. Tabi ki, Avrupa’da İslamofobi oluşacak. Müslümanların en rahat ettiği yerlerden biri Avrupa’dır. İslam ülkelerinde neden Müslümanlar rahat etmiyor? Çünkü tahammül kültürü yerleşmiş değil. Böyle olduğundan IŞİD, doksanlarda Hizbullah, Bokoharam ve benzeri şiddet eğilimli örgütler hızla türemektedir. Bize düşen, şiddet kimden gelirse gelsin karşı çıkmaktır. Biz eğer kötü insanları “benden ise iyi, benden değilse kötü” tasnif edersek bu kötü insanların daha fazla türemesine sebep oluruz. Bizim yapacağımız, şiddet kimden gelirse gelirse gelsin ona karşı çıkmamızdır. Bir Müslüman bir İsrailliye tepki göstermesi üzerine o da muhatabına soruyor: “ Sen nerelisin?” İşte o da Vanlı olduğunu söylüyor. Bunun üzerine: “Peki sizin yaşadığınız topraklarda 17 bin insan ‘faili meçhul’ bir şekilde katledildi neden ona itiraz etmediniz.
Hanefi Taşkın (Nubihar Eğitim ve Kültür Derneği): Başta bu toplantıyı düzeyenlere ve bu kadar büyük bir topluluğu bir araya getirenlere teşekkür etmekle başlamak isterim. Zulüm ve adaletsizliğin oluğu yerde şiddet vardır. Bu zulüm ve adaletsizlik insanlığın ilk tarihinden beridir varlığını sürdürmüştür. Habil ve Kabil döneminde de adaletsizliğin olmasından dolayı şiddet olmuştur. Bizim aramızda zulüm ve adaletsizlik olduğu için IŞİD gibi örgütler türemiştir. IŞİD gibi örgütler başka ülkelerin beslemesiyle ortaya çıkmıştır, ancak bunun kaynağında adaletsizlik ve zulüm vardır. Bu konuda Müslümanlar olarak uyanık olmamız gerekir. Bir Müslüman bir delikten ikinci kez ısırılmaz. Kürtçede de bir değim var: Eşek eşektir, ancak bir kez çamura düşer. Yani Müslümanlar arasında bunlara katılan bilinçsiz ve cahil insanlar varsa bu onların bilerek böyle yaptıkları anlamına gelmez. Bu onların cahilliğinden kaynaklanıyor. İslam, insanların öldürülmemesini emrederken yakılmalarına nasıl onay verebilir? Şimdi bu konuda Kürtler meselesine gelecek olursak.. Kürtlere düşmanlık konusunda Türk, Arap ve Farslar aynı zihniyeti taşıyorlar. Aslındaysa Kürdistan’ın dört parçasına huzur, adalet ve eşitlik hakim olursa bütün dünyanın huzur bulacağına inanıyorum.
Şemseddin Takva (Van 78’liler Derneği): Böyle bir topluluğu bir arada görmekten dolayı mutluluk duyduğumu belirterek başlamak istiyorum. İslamofobi’yi dillendirirken biraz gerçekçi olmamız gerekiyor. İslam’ı inanç bazında ele alıyoruz. Tarihi süreç içerisinde inancın ötesine geçmediği ve insanlığa hizmet sunma açısından ciddi bir gelişme göstermediği söylenebilir. İnsanlığın huzuru, teknolojik açısından gelişmesi, insan yaşamını düzenleyici ilkeler üretmesi yönünden tembel davranış ve kendisinden beklenen performansı göstermemiştir. Toplumun sorunlarına çözüm üretemediği için sürekli başkalarını suçlama, başka yerlerde suçlu arama gibi bir kolaylığın peşinde olmuştur. Ben de bu İslam toplumunun bir bireyiyim ve benim sorunlarıma çözüm üretmesi yolunda bir beklentim var. Biz hep farklı mecralarda dolaştığımız için de kendi gerçeğimizi göremiyoruz. Örnek olarak, Kobanê’de bizim başımıza bir felaket geldi. Bu ülkenin en yetkili insanlarının bunu kınamaması ve adeta bu katliamları onaylar gibi bir tavır takınmasını doğru bulmuyorum. İslamofobi sebeplerini kendi içimizde aramalıyız. Eğer inancımızı oya veya ticari bir rant aracına dönüştürüyorsak o zaman sorunun kendisi biziz. İnancı ticari bir meta haline getirdikleri zaman da insan hakları rahatlıkla katledilebiliniyor. Dolayısıyla böyle bir yönelim olduğu zaman şiddet doğuyor. Ben İsrail’i de kınıyorum, Çin’de yapılan zulümleri de kınıyorum. Aynı şekilde İslam ülkeleri arasında Kürtlerin haklarını, hukukunu çiğneyen, gasp edenleri, onlara zulmedenleri de kınıyorum. 22 Arap ülkesi var, 55 tane İslam Konferansına dahil olan ülke var… Ve bunların arasında Kürtlere karşı korkunç bir tepki var. Kürtlere yönelik katliamları besleyecek bir anlayış, bilinç altı birikimler var. Şimdi düşünün, Mekke ve Meddine yönetimindeki iktidar IŞİD’i besleyen bir ülke oluyor. Katar veya benzeri ülkeler böyle bir örgütü besleyen çevrelerdir. IŞİD ve benzeri bütün şiddet yanlısı örgütlere karşı durmalıyız.
Abidin Engin (Azadi Hareketi): İslam’da şiddet ve İslamofobi konusunda öncelikle hastalığı teşhis etmemiz gerekir. Eğer bunu teşhis edemezsek tedavi edilmesi de mümkün değildir. Mısır’da darbeci Sisi karşısında Müslümanlar hiçbir şekilde şiddete yönelmediler. Yapılan darbeye karşı şiddete yönelselerdi büyük oranda kan akacaktı. Ancak Ortadoğuda farklı projelerin olduğunu düşünüyorum. Irak’ta Kürtlerin öldürülmesi, Halepçe veya Saddam’ın olduğu dönemlerde uygulanan Enfal operasyonlarında binlerce Kürt vahşice öldürüldü, kimyasal silahları onlar verdi ve batı ile Amerika bu cinayetlere seyirci kaldı. IŞİD’in yaptığı katliamlar ne İslami’dir ve ne de insani. Bunu şiddetle kınıyorum. Ama şunu da görmek lazım.. Kobanê’de binlerce insanın katledilmesi karşısında Avrupa’nın sesini çıkarmaması, ancak kendilerine karşı bir saldırı olduğu zaman bütün dünyayı ayağa kaldırmaları ahlaki değil. Bizler kendi yerellerimizde kendi inançlarımızdan beslenmemiz gerekir. Eğer biz kendi insanımıza, inancımıza değer vermezsek ve bunun yerine batının peşine takılırsak hiçbir zaman başarıya ulaşamayız. Kürdistan’da yıllarca Kürtlerin anadilleri, kültürleri, gelenekleri yok edildi. Dışa bağımlı olarak, Orta Doğu projesini ortaya koyan batıdır. Amerika iyi insan rolündedir. Şimdi bunlar Kobanê’deki insanlara yardım etti diyebiliriz. Kobanê halkının başka bir çaresi var mıydı? Biz yerelde birbirimize tahammül ederek kardeşlik içerisinde hareket etmeliyiz. Başarının yolu da budur. İslam’da şiddet yoktur. İslam’da şiddet olduğunu gösterme projeleri uygulanıyor. Bunu bilmemiz gerekir.
Çetin Uyar (Tuyader): İslamofobi diyoruz. İslamofobi konusu çok da haksız bir algı değil. Filistinliler İsrail zulmü altındayken, Suudi Arabistan kralının 40 karısı var ve 20 milyar dolar serveti. IŞİD, Kur’an ve İslam adına insanları katlediyor, çocukları öldürüp, kadınlara tecavüz ediyor, satıyor. Bu İslam değil, biz böyle bir İslam’ı kabul etmiyoruz. Halepçe, Roboski, Şengal, Kerkük, Kobani’de Kürtler katlediliyor, ancak Müslümanlar buna tepki göstermiyor. Öcalan’ın başlatmış olduğu “Barış Projesi” ortadoğuda hakim hale gelirse bu kralların ve IŞİD’in ortaya koymuş olduğu İslam’i anlayış son bulacak ve gerçek İslam ortaya çıkacaktır. Bundan korkuyorlar. Bu katillerin, canilerin savunduğu İslam son bulacak, onun yerine peygamberin getirmiş olduğu ve Kur’an’ın öngördüğü İslam hakim hale gelecektir. Kur’an’ı Kerim ne diyorsa, Kürtler bu İslam’ı ortaya çıkaracaklardır. Biz Muhammed (a)’ın getirmiş olduğu İslam’a hiçbir zaman karşı değiliz. Biz, Suudi Arabistan’ın ve IŞİD’in ortaya koymuş olduğu İslam’ı kabul etmiyoruz. Din adına hareket ettiğini söyleyen IŞİD gibi bir örgüt, insanları vahşice katlederken Müslümanlar seslini çıkarmıyorlar. Medya da çoğu zaman onlara hizmet ediyor. Örnek olarak, bugüne kadar onlarca Kürdün öldürülmesi, katledilmesi bir Ürdün’lü pilot kadar gündeme gelmedi.
Muhammed (Öğrenci): Bizim milletvekillerinin yapmadığını, buradaki sivil toplum örgütleri yapıyor. İslam’ın adını kötüleyenleri burada tartışma imkanı buluyoruz. Biz İslam’ı doğru yaşayamıyoruz, yaşasaydık Müslüman’ın düşmanı Müslümanlar olmayacaktı. Bir Müslüman’ın diri diri yakılması, ateşe atılması hiçbir şekilde kabul edilir değil. İslamofobiyi doğuran eli kanlı örgütleri yoğun bir propagandayla etkisiz kılabilirdik, yapmadık. Miyamar’da, Arakan’da, Hindistan’da yapılan katliamlara petrol kralları ve biz karşı çıkabildik mi? Sadece RABİA işaretiyle Mısır’a veya Filistin mücadelesine destek vermek reklamdan başka bir şey değildir. Kendi sorunlarını çözmede aciz kaldığından batını desteğini almak sorunu çözmemiştir. Biz bir şekilde bu canilere münafıklara destek verdiğimiz sürece Şii bahanesiyle Pakistan ve Sünni oldukları için Irak’ta camiler bombalanarak yüzlerce insanın öldürülmesi devam edecektir.
Songül Özünver (VAKAD): Bu toplantımızda sürekli olarak din adına işlenen cinayetlerden bahsettik. Ama gerçekten, bir karıncanın bile incitilmesine izin vermeyen İslam bu katliamları onaylıyor mu? Bildiğiniz gibi sadece öldürmeyle sınırlı olmadı bu katliam. Kadınlar köle pazarlarında rengine, tenine, ırkına ve inancına göre pazarlanıp satıldı. Katliamlar yapıldı ve bunun din adına yapıldığı söylendi, ama gerçekten dinde böyle bir şey var mıdır? İslamiyet’te kadına nasıl bir değer veriyor? Kadınlara aylarca kadınlara şiddet uyguladı ve din adına yapıyor. Ben de birçok arkadaşımız bu konuya çözüm bulamıyoruz. Dinden bahsediyoruz, dinde kadına uygulanan şiddet nasıl bir anlam ifade ediyor?
Bahattin Yalçınyiğit (İnsan Hakları Derneği): Biz sabahtan İslamofobi’yi konuşuyoruz, ama bunda öncesine bakmak lazım.. İslamiyet adı altında insanların değerleriyle, ideolojileriyle oynanıyor. Geçmişe baktığımızda Seyid Rıza acaba Alevi olduğu için mi öldürüldü? Yoksa geliştirdiği projelerden dolayı mı öldürüldü? Şimdi Orta Doğuya baktığımız zaman şiddet, cinayet, katliam.. DAİŞ çetesi tamamen batıda aileleri tarafından dışlanan çocukların oluşturduğu bir çetedir. Kobanê’de yaşanan bir insanlık direnişiydi.. Bütün mazlum insanların katillere karşı verdiği bir derinişti. Orada büyük bir katliam yaşandı. Şengal’de insanlar katledildi ancak topraklarımızda hiçbir Müslüman çıkıp buna gerekli tepkiyi göstermedi. Şehrimizde onlarca İslami STK var bütün bu katliamlar karşısında sessiz kalmalarını eleştirmek gerekmiyor mu? Asker kurşunuyla öldürülen veya yıllarcadır asimilasyona maruz kalan Kürt halkının uğradığı zulme seyirci kalmaları sorgulanmalı değil mi?
Salih Özgökçe (PAK): Arkadaşlarımız bu konuda güzel fikirler, görüşler ortaya koydular. Ancak sorun İslam değil. Gerçek sorunun Kürt ve Kürdistan ile ilintili olduğunu düşünüyorum. Çünkü yapılan saldırılar, işkenceler, katliamlar Kürtlere yapılmıştır. IŞİD’in Şiilere veya Araplara saldırdığını söylediler, ama baktık ki bütün saldırıları sadece Kürtlere yönelik oldu. Kürtler bu coğrafyada Müslümanlara ne yapmış ki? IŞİD sadece Kürtlere saldırmıştır. IŞİD, emperyalistlerin bir projesidir. Bunun karşısında Kürtler büyük bir direniş sergilediler. Kobanê’de, Şengal’de büyük bir direniş sergileyerek Kürtlerin birlik olmaları sağlandı. IŞİD, bu birliktelik karşısında saldırganlık projesidir. IŞİD, Kobanê’ye, Şengal’e saldırdı. Peki, 1920’de Zilan Deresi’nde, Dersimde katliamı, Şeyh Said ayaklanmasıyla Şeyh Said ve arkadaşlarının idam edilmesini de IŞİD mi yaptı? 1930’da, 36’da yapılan katliamları IŞİD mi yaptı? Halebçe katliamını IŞİD mi yaptı? Kürtler bu coğrafyada mücadele ettikleri sürece onların karşısına IŞİD ve benzeri cinayet şebekeleri çıkarılacaktır.
Özay İlhan (Saadet Partisi): Şunu söyleyebilirim ki, İslam ve terör birbirine en zıt iki kelimedir. İslam adına ortaya çıktığını zanneden bazı terör örgütlerinin yaptıklarını bahane ederek İslam’a ve Müslümanlara hakaret etmeye de kimsenin hakkı yoktur. Bugün Condoleezza Rice isminde bir kadın ABD Dışişleri Bakanı yaptığı zaman, Türkiye dahil 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini söyledi. Bunun kökenlerine indiğimizde, Amerika’da birçok düşünce kuruluşun bu konuda çalışmalar yaptığını görürüz. Allah’ın dininde bir insanı yakmak hiçbir şekilde yoktur ve dinle bağdaşmaz. Allah’ın yakmayla cezalandırmasının dışında hiçbir varlık insanların yakılmasına onay vermez ve yapmaz da. Bunu yapan IŞİD’den dolayı kimsenin Müslümanlara hakaret etme hakkı yoktur. Çünkü buradaki hepimiz Müslümansız ve bundan dolayı böyle yapılmamasını istirham ediyorum. 22 ülkenin parçalanacağını söyleyen eski dış işleri bakanının bu sözlerinden sonra 11 Eylül’de ABD kendi gökdelenlerini uçaklarıyla vurarak, bunu İslam’a mal ettiği gibi ardından Avrupa’nın Fransa şehrinde yeni bir 11 Eylülü gerçekleştirerek Charlie Hebdo'ya düzenlenen saldırıyı organize etmiştir. Kaldı ki, bu dergi önünde devamlı olarak Fransa polislerinin bulunduğu bir mekandadır. Bu olayı kimsenin Müslümanlara mal etme hakkı yoktur. Bu saldırı tıpkı ABD’deki 11 Eylül saldırısı gibi Avrupa’nın Müslümanları suçlamak için organize ettiği, tezgahladığı bir olaydır. Bunu geçersek. Müslümanlar kendileriyle IŞİD arasında kesinlikle bir mesafe koymak zorundadır. IŞİD’in yaptıkları ile İslam kesinlikle bağdaşmaz. IŞİD ve benzeri örgütlerin yaptıkları katliamlar ve kadınları pazarlarda satması İslam ile bağdaşmaz. Aynı şekilde kadına özgürlüğü veren de İslam’dır. Kadınların diri diri gömüldüğü bir zamanda, İslam kadını kurtarmıştır. Şunu da beyan etmek isterim İslam ülkeleri zulüm altındadır. Arakan, Miyama gibi yerlerden bahsediyoruz ama yanı başımızda Suriye, Gazze, Irak insanların katledildiği topraklardır. Bunların hiçbiri Avrupa ve ABD’de yaşanmıyor… Bizim coğrafyamızda ise etnik ve inanç üzerine ihtilaflar çıkarılarak insanlar birbirine kırdırmaktadırlar. Bunun temelinde de İsrail’e daha geniş bir zemin oluşturabilmek amacını taşıyor. İsrail’in büyük Ortadoğu hayalleri bu şekildeki çatışmalarla gerçekleştirilmek isteniyor.
Münir Aras (Demokratik Bölgeler Partisi): İslam ile terör birlikte anılmaması gereken iki kelimedir. Bütün dinler, İslam, Hıristiyanlık ve Musevilik gibi bütün dinler barış, adalet, iyilik, doğruluk ve özgürlük gibi temel kavramlar üzerinde şekillenir. Bu kavramlar toplumların kendi aralarında kaynaşmalarına zemin hazırlanmıştır. Peygamberimizden sonra Kur’an’ı çıkarlarımız doğrultusunda kendi istediğimiz gibi yorumlayarak bunu devlet dini haline getirerek farklı uygulamalar yaptık. Bu nedenle İslam’ın özü olan, gerçek anlamdaki İslam, doğru yaklaşım, doğru yaşam… Yani Hanif din dediğimiz İbrahi dinleri kapsayan inanç kendi özünden uzaklaştırılarak, içi boşaltıldı.. Kendi çıkarlarımız uğruna devlet dini haline getirerek, farklı uygulamalara maruz bıraktık. Bu nedenle, bütün dünyadaki terör örgütleri İslamiyet adına ortaya çıkarak İslam ülkelerinden devşirilmiş faşistlerdir. Demek ki bunu iyi düşenmemiz gerekiyor. İslam’ı yanlış mı yorumluyoruz. İslami bakış açımızın doğru bir zeminde olup olmadığını iyi değerlendirmemiz gerekiyor.. Kur’an’dan bir örnek vereyim: “Allah’ın nimetlerini anın ve yüryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” Mealen söylediğim bu ayeti evirip, çevirip istediğimiz hale getirebiliriz. Özellikle bozgunculuk konusunda gençleri istediğimiz gibi şekillendirebiliriz. Allah’ın hak olarak gördüğü bir dili yasaklayanlara karşı mücadele etmek mi, yoksa bu dili yasaklamak mı bozgunculuktur. İslam’ı eğer bu temelde alırsak, bozgunculuğun bu hakkı talep etmekte olmadığını, tam aksine bu haklara karşı çıkmak olduğunu görmek gerekir. Bu konuda eğer biz dini ve birbirimi anlamak istersek bu perspektifte olaylara bakmamız gerekir. İslam coğrafyasına bakalım. Eğer biz Suriye’deki bu savaşın bir İsrail oyunu olduğunu söyleyip işin içinden çıkmaya çalışırsak yanlış yapmış oluruz. Bundan önce Suriye’de rejim zalim değil miydi? Halkına zulmetmiyor muydu? Adalet mi vardı? Mısır’da adalet mi vardı? Libya’da adalet mi vardı? Hayır. Biz İslam’ı adaletten, insan haklarından ayrı değerlendiremeyiz. İslam’ı bunların karşıtı ve düşmanıymış gibi gördük. Bunu da en çok İslamcı çevreler yaptı. Oysa İslam, hak, hukuk, adalet gibi kavramların özünü oluşturur. Hatta bütün dinlerin özünü oluşturur. İslamofobi konusunda da bir şey demek istiyorum. Mesele Fransa’daki o dergiye saldırı veya o Ürdünlü pilotun yakılarak öldürülmesi. Biz hepimiz birlik içerisinde bunu yapanların Müslüman alamayacakların söylüyoruz. Peki kim Müslüman? Biz bunun tanımını yapmaktan çekiniyoruz. Özellikle İslamcı olanlar bundan kaçınıyorlar. İslam’ın tanımını gerçekten yapamıyorlar. Yapmak istemiyor, çünkü kendi çıkarlarına ters düşmektedir. Gerçek İslam, şu andaki kapitalizmin ve liberalizmin de düşmanıdır. O nedenle, gerçekten insan haklarını, demokrasiyi arıyorsak, biz yine insanlığın beşiği olan Anadolu topraklarında, Kürdistan topraklarında, Orta Doğu’da arayacağız. Uygarlık diyorsak, yine o uygarlığı tekrar oradan başlatacağız. Dolayısıyla Ortadoğu’daki kadim halklar o kadim dinlerle birlikte özgürlükçü bir çizgi yakalayarak, İslam’ı bu sorunlardan kurtarmanın yollarını açmalıdır.
Cemal Şen (CHP): Bu salondan gördüğüm manzaradan duyduğum mutluluğu belirtmeden geçemiyorum. Bu kentin bu ülkenin çok önemli sorunları vardır. Bu sorunların çözümünde en doğru düşüncenin siyasi partilerden ve sivil toplum örgütlerinden gelmesi gerektiğini düşünüyorum. İslamofobi’yi değerlendirirken İslam ile terörün bir arada zikredilemeyeceğini bilmemiz gerekir. Bu coğrafyada yaşayan hiçbir insanın böyle bir ifade kullanacağına inanmıyorum. Ama bunu da kendi kendimize sormamızda fayda var… Neden bütün İslam ülkelerinde kan ve gözyaşı var! Ya toplumu iyi irdelemiyoruz, ya da toplumda birlikte yeterli bir bilgi sahibi değiliz. 11 Eylül İkiz Kulelere başlayan saldırıyla El Kaide ile tanıştık. Daha sonra Suriye’de Özgür Suriye Ordusu ile tanıştık. Bir ay sonra El Nursa ile tanıştık. Sonra Şengal’de, Rojava’da IŞİD denilen kanlı çeteyle tanıştık. Bunların hepsinin kendiliğinden ortaya çıkan bir durum ve olgu olmadığını düşünüyorum. Özellikle Tayyip Erdoğan’ın El Nursa ve IŞİD konusunda söylediklerini hatırlayalım. Daha sonra ne dedi: “YPG neyse, IŞİD de odur!” Şimdi, YPG bir halkın var olması için mücadele etmekte ve buna karşı IŞİD bir halkı yok etmek için savaşmaktadır.
Adem Yıldırım (Ak Parti): İslamofobi konusunda bugün dünyada gündeme gelen algının ABD ve Avrupa’nın bir projesi olarak ortaya çıkarıldığını düşünüyorum. İslam’ın dünyadaki etkisini kırmak için hazırlanan düşmanca bir plandır. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a olan düşmanlıktan dolayı Avrupa’da İslamofobi konusunu yaygınlaştırıyorlar. Avrupa, İslamofobi algısıyla İslam’da düşmanlığı yaygınlaştırmak istemektedir. Erdoğan’ın demokrasi konusunda başarılı olmasıyla birlikte, İslam ülkelerinde kazanmış olduğu başarılı prestijini etkisiz kılmak için bu proje uygulanmaya koyulmaktadır. Bütün Ortadoğu’da savaş sürekken Türkiye’nin bundan etkilenmemesi onların böyle bir projeye yönelmelerinin önemli bir sebebi olarak görülebilinir. Diğer bir husus da, İslamofobi çevresinde oluşturulan algı İslam ile tamamen zıttır. Osmanlı zamanında da oryantalistlerin desteğiyle diktatör rejim imajı batılıların saldırılarına zemin oluşturmuştu. Günümüze gelindiğinde zorba hükümet imajı batıda bol bol işleniyor ve bunu Erdoğan’ın dünyadaki etkisini kırmak için yapıyorlar.
Metin Alma (HDP): İl Eş Başkanlarımız Ankara’da oldukları için bu toplantıya katılamadılar, sizlere çok selamları var. Benim konuşmamdan önce bir önerim olacak. Ben KMM bu çalışmalarını Öcalan ile paylaşmalarını istiyorum. Bu konuda çok faydası olacaktır. Eğer sekretarya ile bu konu kendisine bildirilirse, bu çalışmalara katkıda bulunacağını düşünüyorum. İslamofobi İkiz Kuleler’en önce Osmanlı döneminde ve daha sonraları İsmet İnönü’nün ezanı Türkçeleştirmesiyle başlatılan İslam’ı kötü bir tarzda tanıtma çabalarında görebiliyoruz. Ezan Türkçeye çevrilirken, İslam bir fobi olarak görülüyordu zaten. Yani o zamanlardan gelen bir korku, fobi. Tabi Afganistan, Pakistan, Cezayir ve Libya’da İslam Devleti adına çok kanlar dökmüşlerdir ve bunların bütün çabası sadece İslam’ın çehresinin karalanmasına zemin hazırlamaktır. Katliamlar yapılıyor, kadınlar köle pazarlarında satılıyor.. Ancak bunların tamamının İslam devletlerinde gerçekleşiyor olması, ekonomik sömürüyle de ilişlidir. İslam adına yapılan vahşetler bu sömürüye imkan tanıyor. Sivil insanlar öldürülüyor, katliamlar yapılıyor.
İslam’da kadına çok değer veriliyor olmasına rağmen, ne yazık ki bizim toplumumuzda kadın aşağılanıyor. Sosyal alanda yer verilmiyor. Rojava ve Kobanê direnişinde kadın neler yapmaya muktedir olduğunu gösterdi. IŞİD, bu direnişi kırmak için bütün gücüyle saldırdı ve saldırılarını sürdürüyor. Ne yazık ki, bölgedeki İslam devletleri de bu IŞİD’in bu saldırganlığına yoğun destek vermiştir. Bütün bunların ortaklaşa başlattıkları saldırılar, cinayetler İslam’a yönelik korkuların, fobinin doğmasına da vesile olmuştur.
İKİNCİ GÜNDEM
Muğdat Mirekoğlu (Van İmamlar Derneği): Konu İslam olduğu için bu konuda bazı sorunlar konuşuldu. Hristiyanlık da İslam da Allah tarafından gelen dinlerdir. Hz. Ali’nin çocuklarına yapılan zulmün bugün de devam ettiğini görüyoruz. Bunların tamamı hurafelere dayanıyor. Zulümlerin tamamı hurafelerden kaynaklanıyor. Kürtleri yaratan Allah’tır ve Kürtlerin de diğer insanlar gibi yaşama hakkı vardır. Başka ülkelerden gelenlerin Kobanê ve Kürdistan’da katliam yapmalarının adı cihat olamaz. Eğer doğru diyorlarsa gidip kendi ülkelerinde cihad etsinler. İslam dininde kadına çok değer verilmiştir.
Muzaffer Ateş (Kanaat Önederi): Zulümlerin tamamı cehaletten kaynaklanıyor. İlme ve bilime fazlasıyla önem verilmediği için bu cehalet yaygınlaşıyor ve bunun neticesinde şiddet yaygınlaşıyor. İlim ve eğitimin olduğu yerde şiddet olmaz. IŞİD gibi cinayet şebekeleri de türemez.. Şunu da söylemekte fayda görüyorum.. En başta bizim din adamlarımız bu cehaletten kurtulmalıdırlar. Onlar bu cehaletten kendilerini kurtarmadıkları müddetçe toplum da bu cehaletten kurtulamazlar. Eğer diyanet özelleşirse böyle bir imkan doğabilir. Eğitimi esas alırsak zenginlik ve hoşgörü kültürü olur. Bunun olduğu yerde IŞİD olmaz. İslamofobi algısı da olmaz.
Mehmet Şerif Özer (İnsanca Yaşam Derneği): Farklı renklerin bir arada buluşması, bir renge bürünmesi güzel bir şeydir. Bu memlekette şarttır. Her ay böyle bir etkinlik düzenlenmelidir, bu ihtiyaçtır. Uzun bir süredir konuşmaları dinliyorum. Herkes derneğini, partisini, düşüncesini anlattı, ama hiç kimse insandan bahsetmedi. O kimliği, o insanlığı bulup filizlendirmemiz lazım. Bugün mazlum olan ne Hıristiyanlıktır, ne İslam’dır. Ne Kürt’tür, ne Alevidir, ne Türk’tür, ne Fars’tır, ne Arap’tır. Mazlum olan, kaybolan evrensel insan kimliğidir. Bunun peşine düşmemiz gerekir. Anlatırsam unuturum, gösterirsem hatırlarım, ama dahil edersem anlarım. Biz Kürtler bu coğrafyada, sadece dört ülkeden bahsedeceğim Türkiye, Suriye, Irak ve İran. Bu dört ülkenin arasında, kendisini Müslüman zanneden bu dört ülkelerin arasında Kürtler mahrum bırakılmışlardır. Bu dört ülkede okul yerine her adımda bir cami yapılmıştır. Ancak, fuhuş, ahlaksızlık, zulüm, tefecilik olabildiğince yaygınlaşmıştır. İslam’da huzur yoktur, Yahudilikte huzur yoktur, Hıristiyanlıkta huzur yoktur. Türklükte, Kürtlükte, Farslıkta, Araplıkta huzur yoktur. Biz ancak insan ipine sarılabilirsek huzur buluruz. Bunun dışında huzur yoktur.
Abdurrahim Orhan (Öze Dönüş Hareketi): Van’da diyalog konusuna değinmek istiyorum. Her şeyden önce birbirimizi tanıyıp, anlamaya çalışmalıyız. Birbirimizi tanıyıp, anlamanın yerine bilgisizce bir tanımlamaya gidiyoruz ve bu bizde bir yargı haline geliyor. İkinci olarak ortak paydalarda bir araya gelme durumumuz zayıftır. İnsanlık ortak paydamız var, İslam ortak paydamız var; etnik ortak paydamız var. Başka bir sürü ortak payda bulabiliriz. Normalde herkes bu ortak paydada buluşmayı istemesine rağmen hiçbir şekilde bir araya gelemiyoruz. Ortak paydamız bir olduğunda bir araya gelip, yan yana bir şeyler yapabilmeliyiz. Bu diyalogu engelleyen bir başka unsur şiddettir. Biri eğer size şiddeti öneriyorsa, kesinlikle onun kötü niyetli olduğunu bilmeliyiz. Biri böyle bir teklif getiriyorsa kesinlikle orada sorun vardır. Neden birbirimize şiddet uygulayalım? Bu düşünceyi bertaraf etmeliyiz ki, diyalog kapılarını açabilelim. Zaman zaman kısa vadeler için bir araya gelebiliyoruz, ancak orada da samimiyetten eser olmuyor. Birbirimizi kandırmaya ve aldatmaya dair niyetler taşıyoruz. Samimiyet üzerinde uzun vadeli bir araya gelebilirsek, diyalog kanallarını sağlamlaştırabiliriz. Genellemeler yapmaktan kaçınmak lazım. Şöyle suçlamalar yapılıyor.. “IŞİD konusunda İslam dünyasından hiçbir tepki gelmedi veya Müslümanlardan tepki gelmedi! Hiçbir dernek bu konuda tepki göstermedi.” Bu yaklaşımları çok doğru bulmuyorum… Bu ancak bilgi eksikliğinin neticesidir. Bilgiye dayanmadan genelleme yapmak insanlar arasında bariyer oluşturur ve diyalogun kapısını kapatır.
Hasan Aslan (Azadî Hareketi): Diyalog ve monolog üzerinde durmak istiyorum. Monolog insanın kendisiyle konuşmasıdır. Biz hep bu merhalede kaldık ve diyaloga geçmedik. Yüz yıl da geçse biz diyaloga muhtaç olacağız ve bir masaya gelip oturacağız. Sorunlarımızı o masada çözdükten sonra da gelip bir arada yaşamaya devam edeceğiz. Asaf Huseyin bu konuda yaptığı bir değerlendirmede, “yukarıdakilerin sesi devamlı olarak aşağıda duyuluyor, ama aşağıdakilerin sesi hiçbir zaman yukarıdan duyulmuyor..” Bu durum Türkiye için, Suriye için, Irak için ve diğer İslam ülkeleri için de böyledir. Yani aşağıdakilerin sesi yukarıya ulaşması lazım. Sivil toplum kuruluşların bu konuda önemli bir misyonu yerine getirmek gerekir. Dolayısıyla sivil toplum örgütlerini önemsememiz ve Van üzerinden diyalogu geliştirmemiz gerekir. İbni Haldun’un dediği gibi bir yerde toplumsal gelişmenin olması için olabilmesi için mutlaka özgür düşüncenin olması gerekir. Özgür düşüncenin olmadığı yerde, siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişme de sağlanamaz.. Bu konuşmalarda yanlış gördüğüm bir konu sorunları genellikle komplo teorileriyle açıklamaya çalışmaktır. Komplo teorileri genelde egemenlerin işine yaramaktadır. Nerede insanlık adına bir dayanışma görülse veya bir ulusun kaderi sözkonusu olsa hemen “bunun arkasında, Amerika var İsrail var” gibi komplo teorileri gündeme gelir. Yani elimizi vicdanımıza koyalım, “tavuğumuz yumurtlamadığı zaman” İsrail yaptı… Arkadaşlar, İsrail’in burada ne işi var? Bireysel olarak yaşadığımız sorunların yüzde sekseni sistemden kaynaklanıyor. İslam’a inandığımız söylüyoruz. “Bir toplum kendisini değiştirmedikçe, Allah da onları değiştirmeyecektir..” Bir yerde zulüm varsa ona karşı durmamızın gerektiğini iyi biliyoruz. Bir tarafta zalimle iş tutacağız, bir yandan da zalime karşı olacağımızı söyleyeceğiz. Bu mümkün değildir. Suçu kendimizde bulmalıyız. Bu toplantıda bir başka sorun da hepimizin anadili Kürtçe olmasına rağmen anadilimizi konuşmuyoruz veya konuşamıyoruz. Siyaset üretenler, sivil toplum kuruluşları dilimiz kesinlikle Kürtçe olmalı ve Kürtçeleşmelidir. Bir ulusun temeli dildir. Dil elden gittiği zaman ulus olmaz. Almanya’ya gittiğimiz zaman “asimilasyon insanlık suçudur” diyoruz. Burada ise asimilasyon bütün zeminlerde yaygınlaştırılıyor. Asimilasyon politikalarına karşı özgürlük mücadelesi vermemiz lazım. Bir dili yasaklayanlar hem evrensel yasaya ve hem de yerel hukuka göre insanlık suçu işliyorlar. Bunlara karşı mücadele vermemiz gerekiyor.
İhsan Çölemerk (Kanaat önderi, yazar): İlk önce diyalog konusuna değineyim. Van’da sivil toplum örgütü olarak yapılananlarda demokrasi kültürü oldukça zayıftır. Böyle bir zeminde diyaloga geçmenin erken olacağına inanıyorum. Çünkü biz Kürtler demokratik bir toplumu, kültürü ve ulusu inşa etmek istiyoruz. Arkadaşların konuşmalarına saygı duyuyorum, ama bin beş yüz yıldır biz bunu dinliyoruz. Ben Mezopotam’ya tarihini inceledim, altı bin yıldan bu yana. Yani Sümerlerden sonrasını. İki elit grub iktidar olmuş, üçüncü bir elit grubun iktidar olduğunu tarih yazmamış. Birinci grub Sümer rahiplerinin oluşturduğu muhafazakar kesimi. İkincisi savaşan şahinler, günümüzün milli komiteleri. Eğer yüzüncü yıldan bir örnek vermek gerekirse İran mollaları, Hizbullah, Hamas, Taliban, IŞİD ve benzerleri. Mustafa Kemal, Cemal Abdunnasır, Enver Sedat, Hafız Esad, Kaddafi, Hüsnü Mübarek gibileri de ikinci sınıfın temsilcileri. Şimdi siyasal Kürt hareketi bu ikinci grubun dışında bir alternatif yaratmak istiyor. Buna saygıyla destek vermek gerektiğini düşünüyorum. Her iki elit grub arasında çok kanlı bir iktidar savaşı var tarihte. Hiç kimsenin eli temiz değil. Dört halifeden üçü kılıç darbeleriyle öldürüldü. Hz. Peygamberin torununun iktidar uğruna nasıl öldürüldüğünü siz biliyorsunuz. Cennetle müjdelenen üç kişiler arasında olan sahabelerden Talha ve Zübeyr’in Ali tarafından nasıl öldürüldüğünü biliyorsunuz… Osmanlıda 147 şehzadeyi iktidar uğruna nasıl öldürdüklerini tarih yazıyor. Kimse Kürtleri kandırmaya kalkmasın! Muhafazakar kesimin iktidar olma hakkı vardır. Şimdi bazı dostlarımız IŞİD’in Amerika dayatması olduğunu söyleyerek bizi kandırmaya çalışıyor. Bu yerli dokudur, yerli maya ile besleniyor. Yerli inançlarla, yerli kültürle besleniyor. Başka yerde aramaya gerek yok. İki önemli konuya değineceğim… Ortadoğu’da kavmiyetçilik bir kılıç ve din de onu koruyan bir kılıf gibidir. İsrailoğullarının kavmiyetçiliğini Musevilik koruyor. Farsların kavmiyetçiliğini Şialık koruyor. Osmanlıların kavmiyetçiliğini Sünni İslam koruyor. Din silahı çok önemli bir silahtır. Eğer ezen ulus ile ezilen ulus aynı dinden ise, bizle Araplar, biz ile Farslar ve biz ile Türkler gibi. Din ezen ulusun elinde keskin bir kılıç olur. Ezilen ulus içinse yere düşmemek için kullandığı bir asa. Herkes bunu iyi görmelidir. İkinci bir konu “Ortadoğu’da Halkların Kardeşliği” şeklindeki bir söylemi kim söylüyorsa palavradır. Ortadoğu’da halkların kardeşliği yoktur. Böyle bir şey yok. Tarihte böyle bir şey olmamıştır. Onu da dayatanlar Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Bunun arkasına sığınanlara şunu söylüyorum. Mezopotamya’nın yerli hakları vardı. Mezopotamya’ya damgasını vurmuşlardı. Yani Ermeniler, Asuriler, Babiller, Sümerler neredeler, nereye gittiler? Böyle bir kardeşlik yok. Halklar özgürleşmeden kardeş olamazlar. Bütün dünya bunu bilmesi lazım.
Gülmay Ertunç (Yaka-Kop): Van’da diyalog hiçbir şekilde kurulamıyor. Diyalog konusunda aynı şeyleri düşünüyoruz. Ancak, düşüncelerimizden ve fikri farklılığımızdan dolayı bir türlü bir araya gelemiyoruz. Bana göre diyalogu sağlayabilecek olanlar kadınlardır. Ancak burada siyasi 6 parti temsilcisi var, ancak bunların arasında bir tek kadın temsilci göremiyorum. Şöyle bir görünüm oluşuyor.. Erkekler siyaset yapar, ama kadınlar iyi siyaset yapamaz diye bir algı hakim. Partilerde sadece vitrin olarak görünüyorlar. Eylemlerde veya toplantılarda onların görüntüleri yok. Bundan sonraki toplantılarda buraya gelecek olanlar arasında kadın milletvekili ve temsilci de görmek istiyoruz.
M. Kasım Kahramaner (PAK): Ben kısaca partimizi tanıtmak istiyorum. Yaklaşık dört yıllık bir çalışmadan sonra partimizi kurduk. Partimiz Kürt ve Kürdistan partisidir. Bizim partimiz Kürt ulusunun dünyadaki diğer bütün uluslar gibi kendi toprakları üzerinde devlet sahibi olmasını talep ediyor. Partimiz Kürt halkının taleplerini, haklarını savunan bir partidir. Partimiz Kürt ve Kürdistani olan bütün kesimlerle diyalog ve ittifak kurmaya hazırdır. Ancak bir kısım parti ve sivil toplum örgütleri ideolojik bir yapılanmanın baskısı altında olduğundan bu diyalog gerçekleşmiyor. Kürdistan düşmanlarına karşı birlik ve diyalogumuzu pekiştirmemiz gerekiyor. Arkadaşlar değindiler Kürdistan’ı dört parçaya bölmüşler ve bu parçalarından her birinde her gün onlarca insan katlediliyor. İran, hergün onlarca Kürdi asıyor. Suriye’de IŞİD Kürtlerin başına bela olmuş ve Kürtlerin olduğu her yerde onların saldırılarını görmekteyiz. Dolayısıyla birlik olmamız gerekiyor. Bütün dünya IŞİD’e karşı sadece Kürtlerin, peşmergenin ve Kürt savaşçıların durabildiğini kabul ediyor. Bu durum doğrultusunda biz Kürt ve Kürdistani hareketler kendimizi ve toprağımızı korumak maksadıyla birlik olmalıyız.
Şehvan Karakoyun (Mazlumder): Meselemiz diyalog. Arkadaşlar baştan beri sadece IŞİD’in zararlarından bahsetti, ben de yararlarından bahsedeyim. Daha önce bir araya gelemeyen peşmerge ve PKK, IŞİD’ın Kürtlere saldırması neticesinde bir araya geldi ciddi diyaloglar ve yardımlaşmalar oldu. Mesut Barzani bu saldırılar sonrasında PKK komutanlarını ziyaret etti. Kürtler bir araya geldikleri zaman büyük şeyler başarabileceklerini gösterdiler. Kürtler birlik olmazlarsa bu şekilde olmaya devam edecekler. Ancak birlik olurlarsa yaşadıkları zulmü bertaraf edebilirler. Seyda Cigerxun’in güzel bir sözü var.. Eğer birlik olmazsanız, birer birer gidersiniz.. Kürt dinamiklerini bir araya getiremezsek, onların bertaraf edilmelerine de engel olamayız. Savaşan taraflar eğer oturup konuşabiliyorsa… Otuz yıldır savaşan devlet ve PKK bir masaya oturup konuşabiliyorsa, biz de bütün farklılıklarımıza rağmen bir araya gelip diyalog kurabilmeliyiz. Oturup, neden kendi sorunlarımız konuşmayalım. Bu toplantı bu zeminde gerçekten beni mutlu etti. İroni olacak ama anlatayım. Dün bir genç misafirim vardı. Şöyle diyordu: “Biz eylem yapıyorduk, polis bize su ve biz de polise taş atıyorduk. Polis bir müddet sonra şöyle bir anons yaptı.. Vallahi biz yorulduk, eğer siz de yorulduysanız artık evlerimize gidelim..” Tamam dedik, polis gitti ve biz de evlerimize döndük.. Yani polis ile o gençler böyle bir diyalog kurup, konuşabiliyorlarsa biz neden konuşmayalım. Ali Şeriati’nin bir sözü var, şöyle diyor: “Eğer Kalemler konuşmazsa, silahlar konuşur..” Biz de kalemlerimizi konuşturalım. Mazlumder olarak söyleyeyim… Seçim dönemine girdik, daha önceki süreçlerde partileri ziyaret ediyorduk. Bütün bu partiler seçim çalışmaları esnasında kavga etmekten yana değil ve hatta kavgalarda parti yöneticilerin yoğun bir çalışmayla önleyici bir çaba içerisinde olduklarını gördük. Son söz olarak söylemek isterim ki, eğer bu şehirde birlikte yaşamayı düşünüyorsak diyalog kapılarını açmamız ve birbirimizle konuşmayı becerebilmemiz gerekiyor.
Abidin Engin (Azadi Hareketi): Van’da diyalog. Van’da gerçekten bunu gerçekleştiremiyoruz. Van’da bunu beceremediğimiz için alan tamamen başkalarına kalmıştır. Küçük bir örnek vereyim, bu diyalogu gerçekleştiremediğimiz için çocuklarımız her türlü tehlikeyle karşı karşıyadır. Van’da otuz bin uyuşturucu bağımlısı var ve biz sesimizi bile çıkaramıyoruz. Özellikle bu konuyu örnek vermek istedim. Yakup başkan bu sahada büyük bir mücadele verdi ancak hiçbir sivil toplum örgütü ve kişilik bu alana eğilmedi ve başkana destek vermedi. Yakup başkan uyuşturucuya karşı verdiği mücadelede yargı yoluyla engellenmeye ve aleyhinde davalar açılmaya çalışıldı. Bu kesim yine sessiz kaldı. Yargılanmasının tek sebebi, sistemin uyguladığı politikayla bu uyuşturucu belasının engellenmesi için herhangi bir girişimde bulunmadığı yolundaki ifadeleriydi. Çocuklarımızın beyaz ölüm tuzağına çekildiğini söyledi ve yargılandı. Sonrasında beraat etti. Sivil toplum örgütleri diyalogumuzu gerçekleştirmeliyiz ve ortak paydada konuşmanın yollarını araştırmalıyız. Şehrimizde birçok sorunumuz var ve ancak bir araya gelmemiz durumunda birlik içerisinde hareket edebiliriz.
Ali Kılçık (Çevder): Kürtlerin doğuştan var olan haklarını, bir lütuf gibi vermek istenmesi ahlaki değil. Babasının tarlasından bana bir parça veriyormuş gibi lütufta bulunanları, yaratan Rabbim beni de yaratmış. Kimsenin haddine değil benim hakkımı bana lütuf olarak vermeye çalışması. Böyle bir görünüm verilmek isteniyor. Van’da bir diğer sorundan bahsedeyim. Çevre derneği başkanı olduğum için bu konuya değiniyorum. Van’da insanların yaşaması için gerekli olan hava, su ve çevre tamamen imha ediliyor. Eğer buna sahip çıkmazsak, yaşanmaz hale gelecek olan bu topraklarda dilimizin, inancımızın, ideolojilerimizin bir anlamı olmayacaktır. Dünya değeri olan Van Gölümüzün ölüyor olması, günde yedi yüz ton atığın çevreye saçılıyor olması, çevrenin kirletilmesi, suyumuzun, havanın kirletilmesi ancak sivil toplum kuruluşlarının, partilerin ortak bir diyaloguyla çözüme kavuşturulabilinir. Hanım kardeşler olmadığından, hergün suyu nasıl katlettiklerini, pillerle, atık yağlarlar, elektronik atıklarla neler yaptıklarını anlatamıyorum. Ama bu şehir ölüyor ve bunu önlemenin yolu diyalogdur.
Çetin Uyar (Tuya-der): Diyalog bir toplumun haklarını koruması için kesinlikle gerekli olan bir şeydir. Diyalogun gerekliliği konusunda bir örnek vereyim. 6-7 Ekim olayları.. Kobanê’de IŞİD Kürtlere saldırdığı zaman ciddi bir direniş gösterildi. Biz de buna destek vermek için ve duyarlılık oluşturmak amacıyla eylem yaptık Kürtlere düşman bütün kesimler elbirliğiyle bize saldırdılar. Provokasyonlarla, saldırılarla bizi sindirmeye çalıştılar. Van’da minibüslerin TOMA’larla ateşin içerisine sürüklenmesinden, tahriklere ve diğer ajitasyonlara kadar bütün yöntemleri denediler. Eylemler sonrasında 156 tane yetişkin ve 14 çocuk tutuklandı. Bu çocuklardan bir tanesi kör ve hiçbir şey görmüyor. Bu özürlü çocuğu hakimin karşısına çıkardıkları zaman hakim duruma şaşırmıştı. Yine yakalanan bu çocuklarımız çöp dökülen alana götürülüp, işkence yapılmıştı. Burada AKP, SAADET Partisi, sivil toplum örgütü temsilcisi ve kanaat önderleri var. Bugüne kadar bunlardan hiçbiri bu zeminde çıkıp bir basın açıklaması yapmadı. Halkımıza yapılan haksızlıklar, baskılar karşısında düzenlediğimiz hiçbir etkinlikte onları göremiyoruz. Bugüne kadar çıkıp bir basın açıklaması bile yapmadılar. Bunun yapılması durumunda diyalog kapıları kendiliğinden açılacaktır.
Naif Yaşar (Gazeteci): Burada kentin sorunları konuşulurken, kentin medyası konuşması ben bunun adına konuşmak isterim. Bizim kentimizin en önemli sorunlarından biri hiç kuşkusuz diyalogsuzluk. Bu kentteki insanlar, renkler nasıl bir arada yaşayacak? Bunu konuşmamız gerekirken konu sürekli olarak çok genelleştirildi. Küresel sorunlardan çok, yerel dinamikler üzerinde durmamız gerekirken bunu yapamadık. Ben 90’lı yıllardan beridir gazetecilik yapıyorum. Van halkı gerçekten kendisinin dışındakilere, farklılıklara çok saygılı bir halktır. Misal olarak, Van’da Afganlılar, Lazlar veya Kürt olmayan başka kavimden insanlar var. Bugüne kadar onlara yönelik bir haksızlığın, saldırının olmadığını hepimiz biliyor. Ancak batı illerinde Kürtlere yönelik linçlerin, saldırganca eylemlerin nasıl ölümlerle sonuçlandığını iyi biliyoruz. Başka kavimden insanlar burada yaşayabiliyorken, neden batı illerinde bizim çocuklarımız yaşayamıyor. Biz başka insanlarla burada kardeşçe yaşayabiliyoruz. Çünkü resmi dilin etkisinde kalmıyoruz. Bence diyalogsuzluğun temel nedeni resmi söylemdir. Resmi söylem bizi ayrıştırıyor, düşman kamplar haline getiriyor. Bizim kendi aramızda bir sorunumuz yoktur. Van’da bir panzer, park halindeki bir aracı kullanılmaz hale gelecek şekilde eziliyorsa durup düşünmemiz gerekir. Küçük Millet Meclisleri bu konuları tartışıp, raporlaştırıp gerekli mercilere ulaştırmaları gerekir. Yoksa Van’da ciddi bir sorunumuz yoktur.
Özay İlhan (Saadet Partisi): Mahalli seçim döneminde bütün siyasi partilerden randevu talebinde bulunduk, ancak bir kısmı çok uzun zaman sonra bize dönüş yaptılar. Diyalog adına hareket etmeye başladığımızda şehrin belediye başkanlarıyla görüşmek istedik, cevap alamadık. Yakup başkan şahittir, seçim öncesi yaptığımız açıklamayla “eğer seçimi kazanırsak, diğer partiler gelip bize projelerini sunsunlar biz de unları uygulamaya koyacağız. Yok eğer biz kaybedersek kazanan belediyeye hazırladığımız projelerimizi götürüp vereceğiz” dedik. Çevre sorunlarımız, kentin tamamını ilgilendiren sorunlarımız var. Bu vesileyle bu toplantıları çok önemsiyorum. Burada milletvekillerinin olmasını da isterdim. Diyalog adına bu girişimi hayırlı görüyorum. 6-7 Ekim’de ben de mağduriyet yaşadım. 7 saat Diyarbakır civarında mahsur kaldım. Kürtlerin doğuştan kaynaklı hakları var, kimse bunları inkar edemez. Ancak, insan kendi haklarını savunurken başkasının haklarını da ihlal etmememiz gerekir.
Metin Alma (HDP): Arkadaşlar bir diyalogsuzluktan bahsettiler, ben arkadaşlara katılmıyorum. Biz sahada olan bir çok parti ve sivil toplum örgütüyle çok sıcak diyaloglar içerisindeyiz. Hak mücadelesi konusunda ciddi bir mücadele veriyoruz ve bunun gereği olan diyalog da sağlanıyor. Diyalogun olmadığını söylemek gaddarlık olur. Bazı arkadaşlar işaret etti, Van şu anda polisin TOMA’larla rahat rahat dolaştığı bir kent haline gelmiştir. Ben bireysel olarak elinde keleş olan bir polisi gördüğüm zaman korkuyorum. Bunu bir çocuk olarak, bir kadın olarak düşünün. Şehirlerde polis devleti kurulmuş durumda. Bunun ortadan kalkması lazım. Burada yetkili arkadaşlar da vardır, muhtemelen valiye bu olumsuzluğu anlatmaları da gerekiyor. Van’da kadın cinayetleri var, Türkiye’de ilk 5. sıraya yerleşmiş durumdadır. Uyuşturucu konusunda da Türkiye nüfus oranlamasına göre ikinci sırada yer alıyor. İşsizlik kentin temel sorunu. Ekonomik politikaları yok, yatırım yok. Kent ekonomiksizleştirilmek isteniyor. Bununla ilintili olarak kültür etkisiz kılınıyor. Sorunlarla ilgili yaptığımız eylemler valilik tarafından engellenmek isteniyor, baskı yapılıyor. Kronikleşmiş zihniyetin güncellenmesi gerekir. Aksi taktirde sorunların içinden çıkamayız. Buna inanlara kapılarımı açıktır. Bizim eş başkanlarımız genelde Ankara’da olduğundan kadınlar gelemedi.
Cemal Şen (CHP): Van’daki partiler ve sivil toplum örgütleri olarak ilk defa diyalog açısından böyle bir toplantı yapılıyor. Van’da Kent Konseyi diye bir oluşumumuz var. Ancak yapılan toplantılara siyasiler ve sivil toplum örgütlerinden pek çoğu katılmıyor. Bazı arkadaşlar diyalog konusunda bir sorun olmadığını söyledi. Ama diyalog aynı renklerle, ezberlerini bozmayanlarla diyalog kurmak ayrıdır; farklı renklerle, çevrelerin, düşüncelerin, siyasi yapıların diyalog kurması farklıdır. Bunun için buradayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de farklı dinler, farklı inançlar, farklı çevreler, siyasi görüşler var. Akşama kadar mecliste kavga ederler, ama akşam da birlikte oturup kahvelerini, çaylarını yudumlarlar. Elbette burası öyle olmamalı. Van Küçük Millet Meclisi farklı renkleri, düşünceleri, siyasal yapılanmaları bir araya getirip kentin sorunlarını konuşabilmelidir. Ortak dertleri, acıları buluşturabilirsek ve bunlara çözüm üretebilirsek bu bizim için çok hayırlı olur.
Münir Aras (DBP): Diyalog bizim en önemli sorunlarımızdan biridir, ancak bu konuyu konuşmaya az bir zamanımız oldu. Birbirimizi anlamak, dinlemek ve sorunlarımıza çözüm üretmek için ciddi bir diyaloga ihtiyacımız var. Ne yazık ki bu bizim kültürümüzde yoktur. Türkiye’nin kültüründe yoktur. Osmanlıdan gelen “biat” kültürü, “tepeden bakma” kültürü bize de bulaşmıştır. Bu zeminde olanlar kendilerinin dışındakilerini yok sayar, küçümser, aşağılar. “Tepeden bakma” kültürü ne yazık ki bütün kesimleri kuşatmış durumda. Bunun en bariz örneğini cumhurbaşkanında görüyoruz. Öcalan’ın 94’ten beri ısrarla tekrarladığı “diyalog” talebi, bu kültürden dolayı hiçbir zaman karşılık bulmadı. Bu nedenle birbirimizi anlamaya veya sorunlarımızı konuşmaya fırsat bulamıyoruz. Bu bölgede de bu diyalogu kuramıyoruz ve dolayısıyla siyasal zeminde AKP ve CHP gibi partilerdeki yöneticilerin diyalog konusunda sıkıntıların var olduğunu biliyoruz. CHP gibi bir partide yöneticiler genel merkezin politikalarına göre hareket etmek durumundadır, bunun aksini yapmaları durumunda da o partide duramayacakları şeklinde bir kişisel kanaatim var. Bu benim şahsi görüşüm. Partinin çıkarlarına göre hareket edildiği zaman, diyalog da zor oluyor. Diyalog için o çıkar düşüncelerinin ötelenmesi gerekir diyorum. Bu sıkıntıyı ancak böyle aşabiliriz. Kobanê’de yaşanan o tarihi insanlık dramı karşısında insanların tepkisini ortaya koyması esnasında şiddetle sindirilmek istenmeleri karşısında bu çevrelerin hiçbir tepki göstermemesi diyalogun oluşması önünde bir bariyer haline gelebiliyor. IŞİD’in barbarlığı karşısında insanların duyarlılıklarını sergilemesi karşısında duyarsız kalmak, diyalogu da zorlaştırmaktadır. Bazı arkadaşlarım bu konuda tepki de gösterebilir, ancak benim maksadım onları incitmek değil gerçeğimizi ortaya koymaktır. Bu durum diyalogu zorlaştırmaktadır.
Adem Yıldırım (AKP): Başlatılan bir barış ve kardeşlik süreci var. Bu zeminde diyalog kapılarının açık olduğunu düşünüyorum. Bunun bir barışla sonuçlanmasını temenni ediyorum. Bu diyalog için vekillerimizle bütün kurumları geziyoruz, sorunlarımızı konuşuyoruz ve sorunlara çözüm üretmeye çalışıyoruz. Sadece sivil toplum örgütleriyle değil, bütün kesimlerle diyalog kurmaya çalışıyoruz.
Kerem Baynal (Musiad): Diyalog konuşabilmektir. Anlaşabilmek değildir. Fikirlerin yarıştırılması değildir. Tarih boyunca bu topraklarda küçük bir grub devamlı olarak toplum adına diyalog sağlamaya çalıştı ve bundan dolayı toplum diyalogu öğrenmedi. Aklı başkasının cebindeydi, bugün de bu sıkıntıyı yaşıyoruz. Diyalog bir kültürdür. Tarihten gelen korkulardan dolayı bir türlü bu kültürümüzü gün yüzüne çıkaramadık. Şu anda bu korkularımız var. İnanıyorum, İHD ve MAZLUMDER bu toplantıyı düzenlediği için bir sürü arkadaşımız bu toplantıya katılmamıştır. Eğer bu önyargımızı kaldırabilseydik salonlar bize dar gelmiş olacaktır. Ve bu meclise katkı daha büyük olacaktı. Sevgisizlikten dolayı bu korkumuz var. Mesele şöyle diyoruz: “Acaba Yakub abi beni toplantıya çağırıyor, gitmem durumunda acaba beni kendi emeline alet edebilecek mi?” şeklinde korkumuz var. Sürekli bu korkularımızdan dolayı diyalog kuramıyoruz. Uzun bir zamandan beri bu masa çevresinde konuşuyoruz, sorunlarımızı konuşuyoruz. Çok verimli geçtiğini düşünüyorum..
ORTAK SONUÇ (Yalnızca eğer varsa. Yoksa Ortak Payda yaratmak için uğraşmak amacımız değil. Yerel Forumlar, karar alma meclisi değil, en aykırı seslerin bile duyulma ve duyurulma olanağı bulduğu yerler olmalı. Nadiren de olsa bir konuda mutabakat sağlanmışsa, tabii bun u da duyururuz ama o ortak sonucu yaşama geçirmek için yapılacak aktivist çalışmaların yeri kendi platformlarıdır.)
1 / Ortak görüş
2 / Ortak görüş
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
70 civarında STÖ ile görüşüldü.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Telefon, faks ve mail ile şu tüm vekillere ulaşıldı; geri dönüş olmadı
MEDYA İLE
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Van kMM Hamalları Yakup Aslan ve Murat Melet