YER: Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi, Araştırma ve Toplantı Salonu
TARİH: 7.2.2014
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Anadolu Birliği, Hüseyin Cemiloğlu – Suphi Özlahla – Koç Ali Al
2/ Mazlumder, Nursen Aslan – Sait Ensarioğlu – Ahmet Bertan Sabuncu
3/ Uluslararası Misafir Öğrencileri Derneği, Yasemin Karamanlı
4/ SDP Derneği, Adnan Akın
5/ İzmir Kent Konseyi, E. Şennur Barutçu – Yasemin Menokan
6/ İzmir Romanlar Derneği, Abdullah Çıstır
7/ İZDİM – İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi , Özkan Kaman – Mehmet Çelik Arslan
8 / İZDİM – İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi , Ekrem Yelmaz – Hüseyin Akçakaya
9 / İZDİM – İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi , M. Fatih Büyüksoy
10/ EGEÇEP – Ege Çevre ve Kültür Platformu , Ali Osman Karababa
11 / Kadın Dostu Kentler Programı, Semra Ulusoy
12/ KA-DER – Kadın Adayları Destekleme Derneği, Hülya Uslu – Birsen Türkoğlu
13/ Mülteci-Der, Mete Hüsünbeyi
MESLEK ODALARI Yok!
SENDİKALAR
1/ Devrimci Turizm İşçileri Sendikası, Tahir Ozan
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Hürriyet Mısırlıoğlu (izmirizmir.net)
2/ Figen Özbağcı (YSGP)
3/ Türkan Karaşan(YSGP)
4/ İbrahim Akın (YSGP)
5/ Meltem Rusçuklu (Emekli)
6/ Mete Hüsünbeyi (Bağımsız)
7/ Şakir Kadan (Bağımsız)
8/ Ayşe Şen (Bağımsız)
9/ Semra Sezgin (Bağımsız)
10/ Baki Murat Top (Bağımsız)
11/ Ezgi Gürses (Üniversite)
12/ Kaan Kaya (Bağımsız)
13/ Ahmet Süzük (Bağımsız)
14/ Neşe Günhan Bayır (Bağımsız)
BELEDİYE BAŞKANLARI Yok!
BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARI
1/ Osman Özçelik, HDP İzmir Büyükşehir Belediye Eş Başkan adayı
2/ Pınar Türk, HDP İzmir Büyükşehir Belediye Eş Başkan adayı
3/ Çoşkun Üsterci, HDP İzmir Konak Belediye Eş Başkan adayı
4/ Ertuğrul Barka, HDP İzmir Narlıdere Belediye Eş Başkan adayı
5/ Semra Uzunok, HDP İzmir Dikili Belediye Eş Başkan adayı
BÜROKRAT Yok!
AKADEMİSYEN
1/ Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı, Prof. Dr. Ali Osman Karababa
MESAJ YOLLAYANLAR Yok!
DİĞER KATILIMCILAR
1/ Osman Doğan, YSGP İzmir İl Eş Sözcüsü
2/ Cavit Uğur, HDP İl Eş Başkanı
3/ Yaşar Durgun, Konak Meclis Üyesi
MEDYA
1/ Cem TV
2/ Evrensel
3/ DİHA
4/ Ege Haber
5/ TRT Radyo
6/ İHA
7/ DHA
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 60 izleyici ve gözlemci katıldı.
MODERATÖR Pervin Mısırlıoğlu – Gazeteci
KONULAR
GENEL KONU ve YEREL KONU: “Sivil Toplum Belediye Başkan Adaylarıyla Buluşuyor”
KONUŞULANLAR
1 / Pervin Mısırlıoğlu: AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım bey bugünün önemli konuklarındandı, çünkü 7 Şubat’ı taahhüt etmişlerdi. Maalesef hem yok hem de gelmeyeceğine dair bir haber de verilmedi. Ben kendilerini kınıyorum şu an gerçekten akılla izah edemiyorum. Sayın Aziz başkan Binali’nin geldiği yerde olmazmış. Yani herkesi davet edişimizden bir anda rahatsız olunabileceğine dair durumların oluşması demokrasimiz adına üzücü tabii. Şimdi salonasoru sormak istiyorum katılanlar el kaldırırsa sevinirim. Sizce bütün belediye başkan adayları burada olmalı mı? Birlikte mi konuşmamalılar? (Salonda herkes ellerini kaldırır) Peki, birlikte olmamalılar mı? Peki, teşekkür ederim. Acaba genel bir hata mı yapıyoruz diye referanduma gitmek zorunda kaldım, teşekkür ederim. Eğer aramızda büyükşehir ve diğer ilçe belediye başkan adaylıklarına başvurmuş ve aramızda olan insanlar varsa ben onlardan kendilerini tanıtmalarını istiyorum. Çünkü biz bütün bu söylenenlerin aksine ne kadar aday ve aday adayı, hala kesinleşmemiş adaylar, dahil olmak üzere herkesi bu toplantıya çağırdık, onları tanımak istiyoruz. Eğer aramızda belediye başkan adayı yoksa ki birazdan gelecekler olacaklar çünkü ve aralarında bir eş başkan da katılacak ve ilk defa CHP ve AK Parti’den milletvekilimiz yok ama Ertuğrul Kürkçü gelecek. Umarız elbet onlarda bizi şaşırtmazlar. Bu 10 İstek’le ilgili görüş bildirmek isteyen bu 10 İsteğe katkı sunmak isteyen, İzmir Romen Dernekleri Başkanı Abdullah Çıstır gibi ki kendisi maddelerde Romenlerden bahsedilmediğinden söz etti, gibi buna benze neler olabilir acaba?
(Salona HDP Eş Başkanı ve HDP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan ve HDP ‘li diğer Belediye Başkan adayları girer)
2 / Ertuğrul Kürkçü: Bu toplantıya karakterine ilişkin bir haksızlık olacak belki ama ben başka yerlerde de toplantılarımızın olması sebebiyle önden konuşma yapayım. Bu yerel seçimler önemli hep birlikte bunun için hazırlanıyoruz ama bu yerel seçimler bir nevi referandum hatta gerek seçim karakteri kazanmış olduğu için de farkındaysanız ne İzmir de ne de başka yerlerde bir yerel seçim havası yok, yerel işlerden kimse söz etmiyor. Yerellikler söz konusu olmuyor. Ülkeyi genel olarak yaran o siyasal kutupsallık içerisinde yerelde de aşağı yukarı aynı şeyler konuşuluyor. Ancak bizim açımızdan, Halkların Demokratik Partisi açısından bu bir talihsizlik değil bir fırsat. Çünkü biz aslında en küçük köyün bile kendi kendine yönettiği, kendi kararlarının kendisinin verdiği ve bu bütün bunların bir araya gelerek oluşturdukları ‘yeni cumhuriyet’ talebini ifade edebilmek için yerel yönetim seçimlerini bir fırsat biliyoruz. Bizim en önemli ilkelerimizden birisi yerel özerklikler. Mevcut haliyle Türkiye’nin yerel yönetimlerinin aslında seçimler yoluyla bir devlet memurunun tayininden başka bir işe yaramadığını deneyerek biliyoruz. Mevzuatta zaten böyle. İçişleri Bakanı eğer isterse herhangi bir kentin belediye başkanını bugün görevden alabilir. Belediye Başkanı’na verilmiş olan milyonlarca oyunda hiçbir kıymeti kalmaz. Oysa biz bu oyların çok kıymetli olduğunu, o yüzden hem merkezi idarenin yerel yönetimler üzerinde bu tür idari yaptırım tasarılarının olmayacağı düzenleme istiyoruz hem de öte yandan halkın kendi seçtiği yerel yöneticilerini geri alma hakkının olmasını istiyoruz. Bu ikisi işlediği takdirde gerçek anlamda yerel demokrasiden söz edebiliriz. Önce yerel karar alma süreçleri karar alma mekanizması önce yönetim ilkesi. Bu yönetim ilkesini bir kere oturttuktan sonra yerel yönetimlerin ne yapacağı meselesi ikinci meseledir. Bu meseleyi de halletmek bize göre çok basit. Birinci iş halkın ne istediğini kendisine sormaktır. İkincisi halkın ihtiyaçları ile uzmanları bir araya getirecek olan bir siyaseti inşa etmektir. Belediye başkanlarının Türkiye’de, konuşulduğu gibi büyük icraatların çılgın projelerin hatta merkezi hükümet üzerinden baktığın zaman ‘manyak projelerin’ mucize olması gerekmiyor. İhtiyaçlar neyi gerektiriyorsa zaten bunlar kent gündeminde ve artık bütün bunlara ülke çapında ki siyasetlerle, ülkenin ihtiyaçlarıyla, eşlik edebilecek bir plan program kazandırmakla ilgilidir yerel yönetim meselesi. Üçüncü konu bugüne kadar kapitalist modernleşme içerisinde ortaya çıkmış olan Türkiye kentlerinin yapısının muazzam bir demografik ve sosyal felaket halini almış olduğu bellidir. Gözünüzün önüne getirin, İstanbul Türkiye nüfusunun 5’te 1’i hatta daha fazlası bir şehirde yaşıyor. Türkiye nüfusunun %70’i 12 büyük kentte yaşıyor. Türkiye’nin bütün enerjisini, imkanlarını, kaynaklarını savuran tüketen, boğan bir özellik kazanmıştır. Bu kentler de artık yaşamakta imkansızdı çünkü bunlar yaşamaya göre değil kar etmeye göre kurgulanmıştır dolayısıyla burada insan hayatları kara yaptıkları katkı kadar önemlidir. Bunların yarısı işsiz yaşayabilirler, 3’te 1’i temel kaynaklardan yoksun yaşayabilir, yeter ki yedek iş gücü potansiyeli orada hemen elimizin uzanabileceği yerde hazır olsun. Bu kentlerin bu şekilde ur gibi büyümesi aslında 1950’ler 60’lar sonrası ortaya çıkan kapitalist gelişme trendinin de kaçınılmaz sonucu. Hükümetler konut siyasetine sahip olmak yerine kamu arazilerine sahip olduklarını fark ettikleri gün dediler ki ‘bırakın istedikleri gibi kamu arazilerine yerleşsinler devlet ve yerel yönetimler konut meselesi diye bir meseleyle artık uğraşmazlar.’ Kamu arazilerinin halkın yağmalamasına imkan verilir böylelikle halk daima merkezi idare ve yerel yönetimlere karşı boynu eğik suçlu durumunda kalır, her seçimde de tapu karşılığında da oy satın alınır ve bu şekilde bugüne kadar geldik ama daha fazla gidebilir miyiz, sorusunun cevabına baktığımız zaman, İzmir’de sizler de yaşıyorsunuz, bu kentin içine ederek, denizinin içine ederek, doğasının içine ederek, tarihi kültürel mirasının içine ederek hakikaten güzel İzmir’in güzel olmayan bir İzmir haline getirilmiş olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Eski haline döndürülebilir mi, bilmiyorum ama en azından bildiğim şey İzmir’in de bu kadar nüfusu bu kadar bir alanda barındırmasının imkanı olmadığı; o yüzden yerel yönetim meseleleri kısmen de ülke yönetimiyle ilgili nasıl bir bölgesel planlama, nasıl bir ulusal planlama, nasıl bir kent planlaması olmalı meselesine parlamento el atmadıkça burada planlı bir iktisadın, planlı bir kentleşmenin ve imkanların merkezden desteklenmediği sürece yerelin de kendi başının çaresine bakması o kadar kolay değil ama şu çok önemli kentin kendi kaderine sahip olması, bunun için gereken özerklik seçimlerde en çok üzerinde durulacağını düşündüğüm bir şey; bir iki örnek vererek bitirmek istiyorum, ben Mersin milletvekiliyim. Mersin halkının %75-80’i Mersin’de bir nükleer santral yapılmasına karşıdır. Çok basit sebeplerle, Çernobil’i gördükleri için, bildikleri için. Bu ihtimal o kadar sahici bir ihtimaldir ki, işte Çernobil’den bir 10 yıl sonra Fukuşima’da, üstelikte dünyanın en güvenli teknolojilerini imal etmekle ünlü Japonya endüstrisinin başa çıkamadığı bir kazanın sonrasında Fukuşima ve çevresi ve hatta bütün Japonya’yı hatta bütün Pasifik bölgesini etkisi altına alan bir kıyametin konusu oldu. Mersinliler bunu görüyorlar, buna karşılar, bunu istemiyorlar ancak kentlerinin kadrine hakim olmadıkları için Tayyip Erdoğan hükümeti bir Rus konsorsiyumuyla anlaşarak, aslında elektrik üretmek için de değil, bugün ki ihtiyaçlar içinde değil, sadece ve sadece nükleer teknolojiye sahip olmak, bir atom bombasına sahip olma ihtimalini elinde tutmak için bu nükleer santrali orada yapacak, Akkuyu’dan başlayarak o havzadaki bütün deniz canlılarıyla, deniz iklimiyle ilgili her şeyi insan eliyle geri döndürülemeyecek şekilde değiştirecek, flora ve faunayı olumsuz olarak etkileyecek olan bir dizi olumsuz değişikliğin tetiğini çekecek, fakat Mersin halkı buna hiç bir şey yapamıyor. Çünkü orası onlara ait değil, orada onlar özerk değiller, kent toprağı üzerinde Mersinlilerin bir hakkı yok. O yüzden şimdi artık nükleer santral meselesi sadece Mersin’de değil ancak bütün Türkiye’de çözülecek bir mesele haline gelmeli. Oysa Mersin özerk bir kent olsaydı, Mersinle ilgili iradesi olmadan, burada bir referandum olmadan, burada bir nükleer santral yapmayı kimse karar altına alamazdı. İkinci örnek İstanbul. Gezi kıyametinin nereden başladığını biliyorsunuz. Herkes diyor ki birkaç ağaç için değil Ben de diyorum ki, hayır birkaç ağaç için, çünkü o birkaç ağaç çok önemliydi. Kentin merkezin de biricik yeşil alan. O yeşil alanda ortaya çıkan ve çıkması ihtimali gelecekte olan hayatın, aslında hiçbir izi kalmamış, kentin tarihinde elle tutulu bir anlamı da olmamış bir toplu kışlasının ihyası iddiasıyla bu alana tecavüz edilmesi söz konusu bile olamazdı ama oldu, bunun sonucunda ortaya çıkan muazzam başkaldırının geriye ne bıraktığını bakarsak şunu görüyoruz, 20 gün boyunca, hiç değilse 20 gün boyunca, İstanbul, hiç değilse Beyoğlu, bir özerk yönetimin ne olduğunu gördü. Polissiz, askersiz, kendisi üzerinde bir kamu gücü olmadan, on binlerce hatta zaman zaman 1 milyon insan bir araya geldiler, yediler, içtiler, tükettiler, bıraktıkları artıkları temizlediler, hastalıklarını tedavi ettiler ve devlete hiçbir ihtiyaçları olmadı, hiçbir merkezi otoritenin gücüne ihtiyaçları olmadı, kimsenin parası çalınmadı, kimseye tecavüz edilmedi, kadınlar özgürce yaşadılar, o gezi nüfusunun yarısından fazlasını kadınlar oluşturdu ve orayı yönettiler. Demek ki merkezi idare ile özerk kent yönetimi arasındaki bu çıplak karşıtlığın görülebilmesi için elimizde bir laboratuar vardı, bunu gördük. Biz şimdi bunu bütün her yere bütün kentlere uygulamak istiyoruz. Nihayet üçüncü alanda Kürdistan’da, mevcut yerel yönetim mevzuatının içinden çıkarak orada ne kadar çok yeni şey yapıldığını herkes bilmiyor. Yeterince tanınmıyor. Onlarda deneyimlerini belki bizim kadar çok anlatma arzusu içinde değiller, çünkü onu yaşıyorlar. Derler ya, ol mahiler ki derya içredir, yani onlar zaten öyle yaşıyorlar. İşte sokak meclislerinden başlayarak il, ilçe meclisleri, kadın meclisleri, emek meclisleri, kent meclisleri, mahalle meclisleri, bütün bunların oluşturduğu danışma mekanizmalarından geçerek yürüttükleri bir yerel yönetimleri var. Ancak mevcut yerel yönetim kalıbının bunları tam olarak doyurmaya imkan da vermediğini, çoğu kez vilayetin belediyenin işlerine müdahale ettiğini, merkezi bütçeden alınacak katkıların alınamadığını, dolayısıyla potansiyellerinin tamamını icra edemediklerini de görüyoruz ama orada öyle bir deneyim var. Nihayet İzmir’in geçmişinde de bir halkçı belediyecilik dönemi oldu, kör topal da olsa, bu da mevcut. Dolayısıyla bunları bir araya getirdiğimizde esas olan mevcut siyaseti arayıp bulmak. Halkların Demokratik Partisi biz de böyle bir şey var diyor ve “şehir senin” diyerek herkese aslında üzerinde yaşadığı toprağa tasarruf etmesi gerektiğini hatırlatmaya çalışıyor. Çünkü insanlar çok uzun zamandır kentlerinin kendilerinin olduğunu unuttular. Bununla ilgili çok basit deneyler oldu geçmişte ve hala da olabilir, eğer üzerinize bir zabıta forması giyer şu sokaktaki trafiği keser ve orayı kazmaya başlarsanız hiç kimse sormayacaktır sana bunu niye yapıyorsunuz diye, çünkü şehir senin değil. Senin olsa gider sorarsın, ‘hop, ne oluyor?’ diye. Böyle bir yurttaş kent ilişkisini kurmaya başlamak için bu yerel seçimleri bir fırsat olarak görüyoruz. Dolayısıyla belediye meclislerini de bir yerel demokrasi imkanı olarak değerlendirmeye kararlıyız. Bu bakımdan desteğinizi istiyoruz.
3 / Pervin Mısırlıoğlu : Aramızda büyükşehir ve diğer belediye başkan adayları var. Bir de parti eş başkanı-Mersin milletvekili ağırladık. Belediye başkan adaylarından, büyükşehir belediye başkan adaylarından başlayarak, kendilerini tanıtmalarını ve projelerinden bahsetmelerinden istiyoruz sonra da 15 sn. soru 2 dk. cevap verecek başkan adayları. Şimdi HDP Büyükşehir Eş Başkan adayı Pınar Türk’ü mikrofana davet ediyorum.
4 / Pınar Türk: İsmim Pınar Türk, İzmir doğumluyum. 26 yaşındayım. HDP’nin en genç büyükşehir adaylarından da bir tanesiyim. Amasyalıyım aslen ve Alevi bir inanca sahibim, Türkmen’im ama HDP’de örgütlüyüm ve HDP çalışması yürütüyorum. İkMM’nin spotlarından birinde “ön yargılar giremez” yazıyor, işte biz izmir’e ön yargıları kırmaya geliyoruz. Bu şehirde ön yargılara izin vermeyeceğiz, demeye geliyoruz ve her şeyden önce de partinin yarısını oluşturan kadınların yönetime katılması isteğiyle geliyoruz. Çünkü kadının olmadığı, LGBTİ bireyinin olmadığı, Alevinin olmadığı, Kürdün olmadığı, Rum’un, Ermeni’nin, Laz’ın olmadığı bir yerde onların hakkından da elbette ki bahsedemeyiz. Biz öncelikle bunu yaratmaya çalışıyoruz. 30 ilde gireceğiz seçimlere ve 15’i kadın 15’i erkek olarak belirledik. Yarı yarıya yani. Kadın hakkı ve iradesi her yerde mevcut olacak. Projelerimize gelince, projelerimiz tabii pek çok ama biz tepeden inme bir belediyecilik anlayışına sahip olmayacağımız için mahallelerde kuracağımız meclislerle, komisyonlarla, halk ne istiyor, kadınlar ne istiyor, çocuklar, gençler ne istiyor öncelikle bunu belirleyerek başlayacağız çalışmalarımıza. Mesela bugün CHP İzmir Büyükşehir Belediyesi Kordon’u kazmış durumda ve halk bunun neden yapıldığını niye yapıldığını bilmiyor. Ama biz sizinle birlikte karar vererek gerçekleştireceğiz projelerimizi. Amacımız ve isteğimiz bu. HDP olarak bunu yaratmaya çalışacağız. Mesela kadınlara ilişkin CHP belediyesinin ne yönelik çalışması var, bilmiyorum. Vardır belki ama mahalleye inmiyor. Biliyorsunuz çocuklar kadınlar için bir yüktür, yani çocuk anneyi eylemsiz kılar. Biz yönetime katılması için kadınların, her mahalleye bir kreş kuracağız ve ücretsiz olacak. Aynı zamanda çocukların anadillerinde eğitim alması sağlanacak. Ermenice, Rumca, Lazca, Kürtçe, Türkçe ve istedikleri pek çok dili çocuklar orada anlamaya başlayacaklar ve daha iyi daha güzel bir eğitim alabilecekler, daha verimli bir eğitim alabilecekler okullara başladıkları zaman. Aynı şekilde kadınlar içinde maddi manevi her türde desteği de alabilecekleri kreşler olacak kuracağımız yerler. Bunlar mahallerde oluşturmak istediğimiz bir proje. Tabii kadınlar açısından bahsediyorum sözlerimde. Kadın sığınma evi demiyoruz biz çünkü kadınlar bir yere sığınmayacaklardır, ‘dayanışma evleri’. Kadınların güvenli bir şekilde kalacakları, her türlü ihtiyaçlarını sağlayacakları ve belli bir zamandan sonra çıkmaları gerekmeyeceği, güvenli bir hayati hem ekonomik hem maddi hem manevi olarak kendilerini hazır hissettikleri zaman ayrılabilecekleri yerler tahsis etmeyi düşünüyoruz. Böyle bir projemiz var. Daha pek çok şey üretilebilir, mesela 8 Mart’ın, dedik ya kadınlar cephesinden düşünüyoruz biz, ücretli izin günü olması için mücadele edeceğiz kadınlar olarak, kadınlar çünkü özgürlüklerini sokaklarda kazanabilirler. Bunu biz gezi direnişinde de gördük, aynı zamanda bir gezi tutsağıyım ben, 4 aylık bir tutsaklık süreci geçirdim, gezi direnişine katıldığım için, hakkımı aradığım için, AK Parti’nin politikalarına ‘hayır’ dediğim için. 4 aylık bir tutsaklıkla cezalandırılmaya çalışıldım ki mahkemem devam ediyor.
5 / Osman Özçelik: Kadın Belediye adayı Eş Başkanımız Pınar Türk bende Kürt Osman Özçelik. Sanıyorum politikalarımızdan çok kendimizi tanıtacağız, patimizin politikalarını elbet bizim şahsi politikalarımızı değil. Biz örgütlü bir yapıyız ve örgütlü yapıya inanıyoruz. Kollektif politikalar üretiyoruz. Dolayısıyla partimizin politikaları aynı zamanda kişisel de politikalarımız. Mardin doğumluyum. Mardin Derik ilçesinde doğdum. Eczacıyım, İstanbul eczacılık mezunuyum. İstanbul Eczacı Odası Genel Sekreterliği, Eczacılar Cemiyeti başkanlığı gibi mesleki sivil toplum meslek kuruluşlarında uzun yıllar çalıştım. 1982 anayasası tartışmaya açıldığında, aslında tartışmaya açılmamıştı da övgüye açılmıştı, sadece övmek serbestti, aleyhinde bir söz söylemek yasaktı, hatta hatırlarsanız mavi red anlamına geliyordu, mavi kelimesi bile neredeyse yasaklanmıştı. Cumhuriyet gazetesinde bir karikatürcü arkadaşım Behiç Ak ‘mavi’ kelimesini söylediği için soruşturmaya tabi tutulmuştu. Biz tabi mavi demedik ama 12 Eylül anayasa taslağını, faşist bir anayasa taslağı olduğunu, halka ancak zorla kabul ettirilebileceğini, halka zorla kabul ettirilse bile en kısa zamanda halkımızın bu anayasayı çöpe atacağını söylemiştik ama hala daha bunca yıl geçti biz hala o anayasa ile yaşıyoruz. Yazılar yazdık, Eczacı Odası’nın yayınları vardı bende yayın yönetmeni görevi yapıyordum, yazılar yazıyorum. Oda adına yazdığım yazılar nedeniyle, anayasa taslağını eleştiren yazılar nedeniyle bütün yönetim kuruluyla birlikte hapse girdik. Ve tabii ki ‘anayasaya hayır’ kampanyasını sürdürdük. Halkın Emek Partisi’nin kurucularındanım. 82 kurucu üye sayısı vardı Halkın Emek Partisi’nin aralıksız o çizgide çalışmalara devam ettik. Yine il başkanlığı yaptım, Halkın Emek Partisi’nin İstanbul ilk İl Başkanlığını yaptım. Daha sonra biliyorsunuz partimiz kapatıldı yeni partiler açtık. Halkın Emek Partisi arkasından Demokrasi Partisi kapatıldı tabi. Daha sonra Halkın Demokrasi Partisi o kapatılınca Demokrat Halk Partisi. Hani Aziz Nesin’in hatırlarsınız ‘Marko Paşa’sı vardı. Muhalif bir dergiydi. ‘Marko Paşa’ kapatılınca ‘Malum Paşa’, ‘O Paşa’ gibi isimlerle çıkıyordu, bizde malum paşalar partiler açtık. Bu nedenle Türkiye’de siyasi parti kurma konusunda bizden uzman hiçbir kadro yok. Dünyanın hiçbir yerinde de yok. Bütün detaylarını biliyoruz. Parti nasıl kurulur, nasıl seçimlere katılmaya hak kazanılır? O kadar çok pratik yaşadık ki. Uzmanız bu konuda. Halkın Demokrasi Partisi daha sonra Demokratik Toplum Partisi ve daha sonra da Barış ve Demokrasi Partisi. Tabii bu arada bir de yedek partiler kurduk. Şu anda bizim yedek bir partimiz yok. İki temel partimiz var, Kürdistan’da Barış ve Demokrasi Partisi ve Batı’da Türkiye’nin 59 ilinde seçime katılan Halkların Demokratik Partisi, özünde %100 olmasa bile büyük oranda aynı siyasi proje ve programa sahip 2 siyasi partiyle seçimlere katılıyoruz. Bizim diğer yaptığımız yenilik, biz eski köye yeni adetler getiriyoruz, eş başkanlık sistemi getirdik. Siyasi partilerde eş başkanlık sistemi yasaktı, yani yok siyasi partiler yasasında ama biz bunu önce tüzüğümüze yazdık ancak Yargıtay cumhuriyet başsavcılığı partiler yasasına aykırı diye tüzük değişikliği istedi bizden olağanüstü bir kongre ile değişiklik yapmak zorunda kaldık ama pratikte eş başkanlık sistemini oturttuk. İlk defa eş başkanlık sistemini uyguladığımızda, tabi insanlar eş başkanlık sistemi nedir bilmiyor hele Kürtler hiç bilmiyorlar, Ahmet Türk’le Aysel Tuğluk ilk eş başkanlarımız idi. Ahmet Türk bir gün lokantaya gidiyor, yemek yiyecek yalnız gidiyor, bir iki arkadaşıyla, garson Kürt ‘sayın başkanım yenge başkan nerede diyor?’. Evet böyle bir noktadan bugünlere geldik, bugün artık Tayyip Erdoğan’da eş başkanlık sistemini siyasi partiler yasasında yer alabileceğine ve tüzüklerinde yer almak koşuluyla siyasi partiler eş başkanlık sistemini uygulayabileceklerini ifade etti. Henüz yasallaşmadı ama olacak. Şimdi yerel yönetimlerde de eş başkanlık sistemi getirdik. Bu büyük bir yenilik. Bu bizim kadına bakış açımızla ilgili, bizim insana bakış açımızla ilgili. Şu anda İzmir’de hem büyükşehir belediye başkanlığında hem 30 ilçede belediye başkanı arkadaşlarımız içinde ikili belediye başkanlarımız var. 15 ilçede, biliyorsunuz yasal olmadığı için yani yasal olarak iki belediye başkanı halk tarafından yerel yönetimlerde belediye başkanları tek dereceli seçiliyor, yani derneklerdeki veya diğer kurumlardaki gibi bir yönetim seçilip kendi arasından bir başkan seçmiyor, belediye başkanı tek dereceli seçiliyor. Partilerde genel başkanlar ve il başkanları da tek dereceli seçiliyor. Bu nedenle bir belediye başkanını belediye başkanı olarak gösteriyoruz, eş başkan olarak belirlediğimiz arkadaşımızda seçilebilir bir ilçenin birinci sıra belediye meclis üyeliğine seçiliyor. Hem kendi ilçesinde eğer büyükşehir statüsündeyse büyükşehirde de eş başkan olarak belediye meclis üyesi, belediye başkan yardımcısı yasal statüsü ama pratikte, bizim halka hem sunumumuzda ve hem iş bölümünde eş başkan olarak görev yapacaklardır. İzmir’de 15 ilçe ve büyükşehirde 15 belediye başkan adayımız kadın arkadaşlarımız, eş başkanlık olarak görevi yapan arkadaşlarımız erkek arkadaşlarımız belediye meclis üyeliklerinden seçilerek gelecek olan eş başkanlar, 15 erkek arkadaşımızda yine doğrudan belediye başkanı olarak seçilecekler, kadın arkadaşlarımız da belediye meclis üyesi olarak seçilecekler. Sadece buda değil belediye meclis üyelikleri var, 30 ilçemizde de tam eşit oranda belediye meclis üyelikleri. Bizim genel yaklaşımımız %40 cins kotası, genelde kadın kotası deniyor ama bu çok yanlış, cins kotası diyoruz. Yani erkekler içinde kadınlar içinde %40 yasal olarak, kendi tüzüklerimizde ifade etmemize rağmen eşit oranda temsili esası alıyoruz. Şu anda %50 eşit oranda kadın arkadaşlarımız belediye meclis listelerimizde hem seçilebilir noktalarda hem de tamamında olmak üzere, diyelim 6 kişi seçilebilecek bir yerdeyse 3 tanesi mutlaka kadın arkadaşımız olur. 6 adaydan mutlaka 3’ü kadın arkadaşlarımız olur. Eğer 30 kişi seçilecekse 15 tanesi zaten listenin tamamının yarısına kadın arkadaşlarımıza yer veriyoruz. Pozitif ayrımcılık diye anılıyor ama pozitif ayrımcılıktan ziyade bu eşitlikçi yaklaşımımızın bir gereğidir. Partimizin bu yönünü sizlere izah etmek istedim. Kendimle ilgili söylenebilecek bir başka şeyde 1995 seçimlerinde, genel milletvekili seçimlerinde, Emek, Barış; Özgürlük Bloku, Türkiye’nin devrimci, ilerici bireyler ve örgütlerle birlikte oluşturduğu, demokrasi mücadelesi veren, sınıf mücadelesi veren siyasi hareketler ve bireylerle birlikte Emek, Barış, Özgürlük Bloku oluşturulmuş ve seçimlere HADEP listesiyle girmiştik, ben de İzmir 2. bölge listesinden milletvekili adayı olmuştum. İzmir’le tanışıklığım biraz oradan geliyor, daha sonra 2002 genel milletvekili seçimlerinde yine İzmir’den 1. bölge, yine bir blokla girmiştik , Emek, Barış, Özgürlük Bloku diye adlandıracağımız, adlandırdığımız bir yapıyla seçimlere girmiştik, yine HADEP listelerinden seçimlere katılmıştık. 1. bölge adayı olmuştum. İzmir’le 2. tanışıklığım oradan geliyor. Tabii bunlar seçim çalışmaları süresiyle sınırlı olan İzmirlilik idi. Anayasa referandumu sırasında da İzmir’de çalışmalar yaptım. Biz biliyorsunuz protesto etmiştik. Anayasa yapılan değişikliklerin bir oyun olduğunu ifade etmiştik. Biz ‘evet’e de ‘hayır’a da taraf olmayacağız demiştik. O çalışmalarda burada oldum. Ben bir Kürt yazarım aynı zamanda. Kürtçe yazıyorum çeşitli Kürtçe yayınlanan önce haftalık sonra günlük yayınlanan gazetelerde köşe yazarlığı yaptım uzun yıllar. Yine Kürtçe mizah dergisi ‘Pine’de Kürtçe mizah yazıları yazdım. Fransa’da dil eğitimi aldım. Fransızca’dan Kürtçe’ye çevirilerim var. 3 çeviri kitabım, 1’i deneme, 1’i araştırma yazısı olmak üzere 5 kitabım şu anda yayında. 6. kitabımı da bu seçim kampanyamızdan fırsat buldukça tamamlıyorum. Kendimi bir Kürt yazar Kürt siyasetçi ve bütün bunların üstünde bir insan olarak adlediyorum. Demokratik özerklik projemizi uygulayıcısı partilerimizde de görev yapmaya devam ediyoruz.
6 / Pervin Mısırlıoğlu: İlk soruları alalım Osman beye daha sonra Narlıdere ilçesi Ertuğrul Barka, Dikili ilçesi Semra Uzunok, Konak ilçesi Coşkun Üsterci bizlerle, onları da dinleyeceğiz. Normalde meclisimizde ilk konuşmacılar STK’lardır. Sırayı bu seferlik değiştirdik. Şimdi STK’lardan isteyenler hem soru yöneltebilirler hem katkı koyabilirler ama önce soruları alacağız.
7 / E. Şennur Barutçu: Biliyorsunuz bütün şehir yasası uygulanacak ve biz büyükşehir yasası içersinde hareket edeceğiz ve sizler belediye başkanı olursanız. Kaldırılacak beldeler ve köylerin mal varlıkları kaynakları konusunda ne düşünüyorsunuz? Bir de il özel idarede kalkacak bütün şehir yasası gereği, oradaki il özel idaresine bağlı malların paylaşımı konusunda neler düşünüyorsunuz ya da devri konusunda diyelim.
8 / Pervin Mısırlıoğlu: Bence hemen kısaca cevabınızı verin. Ardından başka bir soruya geçelim.
9 / Osman Özçelik: Uyguladığımız bir şey değil yani büyükşehir tam büyükşehir uygulaması yeni. AK Parti’nin kimi siyasi manevraları nedeniyle yapılmış bir şey. Siyasi hesaplara göre yapılmış hatta cumhurbaşkanlığına yönelik yapılmış bir hesap. İşin doğrusu teknik detaylarıyla konu hakkında bilgi sahibi değilim ama yasalar tabii yasalar düzenlenmiştir ve yasalar çerçevesinde hareket edilecektir. Biz halkın mağdur olmaması, gerek beldelerin, gerekse il özel idaresine ait malların nasıl paylaştırılacağını, nasıl üleştirileceğini ne olacağı konusunda, yasayı uygulamak zorunda kalacağız. Ama asıl prensibimiz tabi halkın yanında yer almak halkın mağdur olmayacağı düzenlemeler yapmak. Daha teknik ayrıntılarını doğrusu bilemiyorum, bilemediğim şey hakında da çok fazla şey konuşmak istemem.
10 / Pervin Mısırlıoğlu: Şimdi bir başka soru alıyoruz?
11 / Baki Murat Top: Ziraat Yüksek Mühendisiyim. Benim proje yönetimi konusunda epey bir geçmişim var bunun yaklaşık 21 yılı da Avustralya’da Tarım Bakanlığına uzun zaman uzmanlık yaptım. Bu yüzden projeler konusunda biraz daha fazla duyarlıyım. Sizden de net projeler duymak istiyorum aslında. Hem sizden hem diğer eş başkandan. Çünkü 10 İstek sayıldı, sanırım siz duymadınız, 10 tane halkın yerel yönetimlerde ortak isteklerinin hemen hemen hepsi aslında net projeler gerektiren ya da net bir takım çözümlemeler gerektiren sorular aslında. O yüzden özellikle yaşadığımız zamanda artık yerel yönetimlerin birer proje üretim ve proje gerçekleştirme merkezleri olduğuna inanıyorum. Sizlerinde o yerel yönetimlerin başına aday olmanız sebebiyle o projelerin liderleri olacağınıza inanıyorum. Biliyorsunuz özellikle çağımızda kaynakların doğru kullanımı çok önemli. Sürdürebilirlik, etkinlik, verimlilik, kalite ya da kaynakların doğru kullanımı gibi terimler hayatımıza çok girmeye başladı ki bunları batı yıllardır yapıyordu, benim sizden bu konuda sorum şu, net bir takım projeler sunabilir misiniz, mesela otopark dendi, trafik dendi İzmir’in sorunu, çevre dendi, parklar dendi, bunlarla ilgili net projeleriniz var mı? Çünkü benim anladığım şu, umarım sizler gibi demokratik ya da özgürlükçü bir yerel yönetim düşünen insanların böyle şehirlere gelmesini ben çok içten istiyorum, ama şuna da inanıyorum ki net projelerinizle ilişkin bir durum bu, aslında sizler ne kadar net doğru, kaynakların doğru yönetimi konusunda, kullanımı konusunda bir takım projeler geliştirebilirseniz o kadar başarılı olabileceksiniz ve halk size o şekilde tevazu gösterecek. Projelerinizi öğrenmek istiyorum, net projeniz var mı? En azından bir otopark ya da trafik konusunda.
12/ Osman Özçelik: Günümüzde kentlerin temel sorunlarından bir tanesi de gerçekten trafik keşmekeşliğidir. Biz toplantıya gelirken bile arabayı park edecek doğru dürüst bir yer bulamadık, epeyce dolaştık. Kentlerin diğer bir sorunu da gerçekten bu ‘çevre kirliliği’ meselesidir. Özellikle sanayileşmiş kentlerde çevre çok ciddi bir tehdit altında ve kirlilikle karşı karşıyayız. Temel sorunlarımızdan bir tanesi de sağlık sorunudur. Sağlık sorununa genellikle tedavi edici sağlık hizmetleri açısından yaklaşılıyor oysa belediyeleri görevi tedavi edici sağlık hizmetlere değil, koruyucu sağlık hizmetleridir. Dolayısıyla temiz bir kent temiz bir hava temiz bir su, kullanılabilir temiz su. Sağlık sadece hastalıktan kurtulma hali değil, sosyal, ruhsal , fiziksel, bedensel tam iyilik hali olarak sağlık tanımlanabilir ve belediyeler tam iyilik hali ilgili tedavi edici sağlık hizmetlerinin dışında kalan bölümleriyle sorumludurlar. AK Parti’nin kamuoyunda yarattığı imaja, sahte yapay imaja, çılgın projelerle halkı kandırmaya yönelik çabaları yeni şeyler söylemeyeceğim. Bizim şöyle çılgın projemiz var, diyen AK Parti gibi değiliz biz. Bizim temel projemiz bir defa biz barışa hizmet eden bir anlayışla davranacağız. Bu ülkenin bir bütün olarak temel sorun toplumsal barışı sağlamaktır. Meclis başkanı söyledi, bu son 30 yıl içinde çatışmalı süreçte bütçeden ayrılan nakit para 300 milyar dolar. Ama ekonomiye getirdiği yük 1 trilyon dolar. Şimdi bundan daha büyük proje olamaz, 1 trilyon doların ekonomiye kazandırılması kentlere ve kent insanına, yaşama hizmet amaçlı kullanılması başlı başına bir projedir.
13 / Pervin Mısırlıoğlu: Osman bey konuyu yaymadan cevaplamak zorundayız, direkt projeleriniz soruldu.
14 / Osman Özçelik: Kentin bütün problemlerini bütün sorunlarını yerelde oluşturacağımız halk meclislerinde tartışacağız. O yerelde sorunlar tespit edilecek. O meclislerde o yörenin, eğer beldeyse belde, ilçeyse ilçe, mahalleyse mahallenin sorunları, o mahalle sakilerinin oluşturduğu halk meclislerinde tartışılacak, çözüm ve fikir üretilecek ve uzmanlarla projeler hazırlanacak, belediye başkanı ve belediye meclisi o projelerin yaşama geçmesinde koordinasyon görevi görecek. Şunu yapacağız bunu yapacağız diye ucuz politika söylemleri içinde değiliz. Söyleyebiliriz çok uçuk projelerde anlatabiliriz.Trafik sorununu çözeceğiz, sağlık sorununu çözceğiz, çevre sorununu çözeceğiz, halkın gereksinim duyduğu konut sorununu çözeceğiz.
15 / Pervin Mısırlıoğlu: Diyelim ki konut sorununu çözeceğiz diyorsunuz ya, konut sorununu nasıl çözeceksiniz, mesela, hangi parayla, bütçeyle, hangi argumanlarla, nasıl bir politikayla? Bunları soruyoruz ve tabii ki öğrenme hakkımız var. Siz şöyle diyorsunuz anladığımız kadarıyla, ‘önceliğimiz barıştır, belediye başkanı olduğumuzda barışı tesis etmek istiyoruz birincil konu olarak, diğer konuları da yerel meclislerle çalışarak çözeceksiniz.
16 / Abdullah Çıstır: İzmir Romenler Derneği başkanıyım. Mahallelerimiz kentsel dönüşüm adına artık bir travma ve endişe yaşıyor. Kentsel dönüşüme nasıl bakıyorsunuz? Demirtaş’ın bir açıklamasını dinledim yakın bir zamanda, parti bazında değil ama aday bazında CHP ile işbirliğimiz olabilir, dedi. Sizin partiniz de böyle bir görüş olabilir mi, aday bazında da olsa.
17 / Osman Özçelik: Biz Kürt sorunu diyoruz ama sorun sadece Kürt sorunu belki bir sembol oldu. Türkiye’de bir çok etnik grup ver ve bir çok kültür var ve bunlar asimilasyonla karşı karşıya. Romen kardeşlerimiz, Romen arkadaşlarımız, dostlarımızda bu toplumun en çok ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan, hakarete uğrayan kesimiyle biz can kardeşiz. Onları kendimizden bir parça kendimizi de onlardan bir parça gibi görüyoruz. O nedenle burada olmanızdan dolayı büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmeliyim. Kentsel dönüşüm genel olarak bizim desteklediğimiz bir yaklaşım, çünkü kentlerimiz adeta rant kaygısıyla talan edilmiş durumda. Yeşil alanlar yok edilmiş durumda. Yaşanılabilir kent olma halinden uzaklaşmış durumda, yine rant kaygılarıyla. Şimdi yeniden bir rant kaygısıyla kentsel dönüşüm projeleri yapılıyor ve halkımız mağdur ediliyor. Bir, tabii ki yaşanabilir kentler yaratacağız, kentsel dönüşümü destekliyoruz ama rantçı anlayıştan uzak, halkın kendi yerelde alacağı kararlarla kentlerimizi daha yaşanır hale getireceğiz.
18 / Pervin Mısırlıoğlu: İlçe belediye adaylarımızda bu soruların muhatabıdır.
19 / Osman Özçelik: Bizim kimlerle ittifak yapacağımız çok açıktır, HDP’yiz ve birçok bileşenlerimiz var. Bu bileşenlerimiz Yeşillerdir, sosyalistlerdir, bireylerdir, çevrecilerdir, demokratlardır. Sistem partilerinden hiçbiriyle şu anda ittifak anlayışımız yok. Eğer ittifak yapacaksak da gizli saklı hiç bir şeyimiz olmaz. Kamuoyunda açıkça tartışırız, halkımızın yararına olacak her ittifaka her zaman açık olduğumuzu söylüyoruz. Biz prensipli, açık, ilkeli ittifakları red eden bir parti değiliz ama şu anda hiçbir sistem partileri ile ittifak anlayışımız bireyleriyle dahil şu anda yok.
20 / Mete Hüsünbeyi: Mülteci Dayanışma Derneği adına konuşmak istiyorum. Kent kuramcısı David Harvey, (10 İstek’ çalışmasına eklenebilir), mültecilerin aslında kentin ayrılmaz bir parçası ve gerçek bir öznesi olduğunu söylüyor. Türkiye Avrupa dışında mülteci kabul etmiyor. Avrupalı mülteci sayısı zaten 10 civarında. İzmir’de de Afganistan’dan, Irak’tan, Filistin’den; Sudan’dan, Afrika’nın değişik yerlerinden gelen insanlar var ve bir de bunların yanı sıra Suriyeliler gerçeği var. Suriyelilerin sayısı oldukça fazla, on binler olarak ifade ediliyor. Ne yazık ki Suriyeliler hakkında nefret söylemi de oluşmuş durumda. Özellikle CHP miletvekilleri Birgül Ayman Güler ve Aytun Çıray bunları dile getiriyor. Onlara göre "İzmir'deki Suriyeliler İzmir’e saplanmış bir hançerdir, suça yöneleceklerdir, artı vatandaş olacaklar ve seçimlerde AK Parti’yi destekleyeceklerdir" deniliyor. Oysaki vatandaş olabilme kriteri 5 yıldır ikamet etmesi gerekiyor, evliyse 3 yıldır. Bunun dışında vatandaşlığa kabul edilenlerin sayısı çok çok da azdır ama burada hükümetin, devletlerin politikalarından mağdur olmuş çok sayıda insan var. Özellikle Mardin sınırından geliyorlar, akrabalarının yanına geliyorlar, bazı evlerde 10’dan fazla insan var, çok çok zor koşullarda yaşıyorlar ve bir sığınmacı gerçeği var, statüleri de belli değil. Özellikle dezavantajlıların hareketi olarak ortaya çıkan HDP’nin bu konularda ki duyarlılığını merak ediyorum.
21 / Osman Özçelik: Komşu Suriye’de bir alt üst oluş var ve oradan mülteciler Türkiye’ye geliyor, özellikle güney sınırında çok sayıda mülteci var. AK Parti bunu başta bunu teşvik etti, tahrik etti. Daha çok mülteci gelsin diye adeta bir ön hazırlık yaptı. Gelmeyen mültecilere çadırlar hazırladı, amacı oradaki yönetimi sıkıştırmaktı. Fakat olaylar istediği gibi tamamlanmayınca, kısa sürede sorunun çözülemeyeceği anlaşıldı. Baas iktidarının ya da Esad’ın yıkılayacağını, Tayyip Erdoğan’ın Şam’da namaz kılınacağı ifade edilmişti. Bu namaz kılmaya gidilemedi ve mülteci sayısı artınca ciddi bir sorun olmaya başladı. Biliyorsunuz 1800 km’lik sınır boyunca Kürtler yaşıyor. Yani Kürdistan’ın güneybatı bölümüdür orası. Rojova bölgesi deniyor ya, Rojova ‘batı’demek. Orası güneybatı Kürdistan’dır ve oradakiler yerleşik halkdır. Oradan göçen kimse yok yani Kürtlerden gelen çok az insan var. Özellikle Halep ve Şam civarındaki çatışmalardan kaçan insanlar var.
22 / Mete Hüsünbeyi: İzmir’de Kürtlerden gelen çok fazla. Özellikle Mardinliler'in yanında, Kadifekale de.
23 / Osman Özçelik: İç göçlerden bahsediyorsunuz.
24 / Mete Hüsünbeyi: Hayır hayır, Suriyeliler.
25 / Pervin Mısırlıoğlu: Osman bey çok teşekkürler, şimdilik sizi yerinize alalım, başka arkadaşlarınızı tanıtmaları için buraya çağıralım.
26 / Meltem Rusçuklu: Konuşmanızda iki kez İzmir’den milletvekili adayı olduğunuzu söylediniz yanılmıyorsam ve bu 2010 refrandum çalışması için İzmir’de bulunduğunuzu söylediniz. Siz herhalde İzmir’de yaşamıyorsunuz?
27 / Osman Özçelik: Hayır hayır. Ben Diyarbakır’da yaşıyorum, Mardin asıllıyım. 2007 seçimlerinde İzmir temsilcisi evet milletvekilliği yaptım.
28 / Meltem Rusçuklu: Çünkü Baki bey projelerinizi sorduğunda bende çok büyük hayal kırıklığı oldu. Çünkü HDP’nin İzmir’de çok önemli adımlar atacağını düşünüyordum, çok somut en azından 2 proje dinlemek isterdim.
29 / Osman Özçelik: Barış projesi, demokratik özerklik projemiz, çevre projemiz sizi tatmin etmediyse onu bilemem.
30 / Meltem Rusçuklu: Barış projesi çok önemli ama AK Parti’nin ileri demokrasi projelerinden zaten yaka silkmişiz. Yerel yönetimlerde çok somut, en azından İzmir’de yürünemeyen, adım atılamayan kaldırımlar meselesi var. Annem 82 yaşında onu sokağa çıkaramaz oldum. Yani bu konuyla bile ilgili olsa bir tek satır duymak istiyor insan.
31 / Osman Özçelik: Ama 2 dk. veriliyor 3 soru soruluyor.
32 / Pervin Mısırlıoğlu: Ama siz hiçbir zaman bu kurala uymadınız ki. Bakın dakikalardır buradasınız, ben o kuralı zaten çok esnetmiş durumdayım. Şöyle bir önerim var, önce buradaki belediye başkan adaylarını tanımaya devam edelim. Bu cins kategorisini çok çok önemsiyorum, ne yazık ki batıdan çıkacağına doğunun doğusundan çıkmış bir eşitlik ilkesini saygıyla ve keyifle karşılıyorum. Cins kategorisinde kadınların öncelik ve eşitlik haklarına karşı batı da hala kadınlara maço muamelesi yapılırken, bravo, doğuluların bu konuda özellikle Kürtlerin özel duyarlılığını da ayrıca tebrik ediyorum. Meltem hanım önemli bir şey söylüyor, ben proje duymak istiyorum, barış önemlidir ama diyor, 80 küsur yaşındaki anamı dışarı çıkaramıyorum çünkü şehirde çok keşmekeş var, diyor.
33 / Osman Özçelik: Detay konulara girmeye fırsat olmuyor. Tabii ki hem trafiğe yönelik, hem çevreye yönelik, hem…
34 / Pervin Mısırlıoğlu: Ama bugün burada bunları konuşacağız. Çünkü bizim esas temel problemimiz belediyecilikle ilgili. Çok haklısınız, barışında tesisi edileceği, insanların keyifle yaşayacağı bir dünya istiyoruz ilk olarak.
35 / Osman Özçelik: Tabi. Kimin neye öncelik tanıdığına bağlı, bizim önceliğimiz barıştır, demokratik özerkliktir, halkın yönetime katılmasıdır. Bunların gerçekleşmesi durumunda trafik sorununu da çözeriz, o ayakkabı kutularına giden paralar yolun yapılmasına, trafiğin keşmekeşinin sona erdirilmesine, raylı sisteme, metro sistemine gibi şeylere harcanacaktır, bunu söylemeye gerek yok. Halk kendi kendini yönetecek, kendimizi de kentimizi de biz yöneteceğiz, derken bunu kastediyoruz.
36 / Sait Ensarioğlu: Biz net proje duymadık ve süre kıtlığından şikayet ediliyor. Sanıyorum net cevabı olmadığı için uzattı eş başkan. Sabit bir proje yok, halk meclisleri oluştuktan sonra yanlış anlamadıysam projeler hazırlanacak. Projeler önceden de halka danışılarak yapılabilirdi, diye inanıyorum. İkincisi HDP ya da BDP Kürt partilerinde şöyle bir şey algılıyorum, yerel yönetimlerde dahi siyaset yapılıyor yani hizmet suretli meclis sanki ikinci plana bırakılıyor.
37 / Pervin Mısırlıoğlu: Normal, çünkü acil problemlerden biri olduğu için onların da bu pencereden, bu vizyondan bakması çok doğal ama sizin haklı olan sözlerinizi de doğru buluyorum, somut bir şeyler bekliyorsunuz.
38 / Sait Ensarioğlu: Normalde siyaset üreten ayrı bir parti var, bir sürü adam var, ciddi süreçlerden geçmiş insanlar var. Belediye aday olan kişilerinde bunu en azından ikinci plana atmaları anlaşılabilir ama birinci planda olması doğru değil. Eş başkan Diyarbakır’da yaşadığı için herhalde İzmir’de de çok ciddi Suriye’den gelen çok ciddi bir Kürt nüfus var.
39 / Pervin Mısırlıoğlu: Yani mülteciler konusunda net bir projenin mutlaka olması gerektiğini söylüyorsunuz ve önceliklerin İzmir öncelikleri olması gerektiğini vurguluyorsunuz. Sorularu devam ediyorum almaya.
40 / Tahir Ozan: kent meselesi, yerel yönetimler meselesi çok önemli. Burada 2 tane nokta var. Şu ana kadar belli demokratik ilkeler sayıldı, saydamlık, şeffaflık, açıklık, katılım vs. ama burada temel bir sorun var. Kent bugün farklı bir şehir, yani Atina’da ki demokrasi kenti artık yok, öyle bir kentte yaşamıyoruz, öyle bir şansımız da yok. Ama bugün kentin yapısında ciddi bir değişim var. Bugün kent şöyle bir hizmet görüyor, sermayenin tıkanan kanallarını açmak için kullanılan bir havuz kent. Nedir bu? Dikkat ederseniz yıllardır bu ülkede büyüme rakamları açıklanır en hızlı büyüyen sektör inşaat sektörüdür. 70’li yıllarda hatırlarım, Vedat Dalokay babamın arkadaşı, ailecek görüşürdük, parasızlıktan asfalt dökemezlerdi. Ancak bu öyle bir hale geldi ki 80’lerden sonra bir sermayeleşme alanı haline geldi yerel yönetimler ve şu anda çok ciddi paraların döndüğü bir alan. Bundan dolayıdır ki seçimler bu perspektifte gidiyor. Halka ne verileceği halkın isteklerinin ne olacağı üzerinden değil, tam tersine bu yerel seçimler genel seçim havasına sokuluyor ve siyaset burada daha çok öne çıkıyor. Siyaset daha çok öne çıktıkça bir kutuplaşma yaratılıyor, AK Parti, CHP ya da HDP fark etmez, siyasilerin egemen olduğu bir kavga alanı yaratılıyor ama burada ranttan iş konuşulamıyor. Bu rantların nasıl engelleneceğini, bu sermayeleşmiş süreçlerin nasıl durdurulacağı, emeğin yeniden üretiminin sağlanmasının sadece sermayeye bağlı olup olmadığı ya da kendi iç dinamiklerini çizdiği yerel yönetimlerde bunun nasıl yapılıp yapılamayacağı konuşulmuyor, biz şu anda bir genel seçim havasında start verilmiş bir şekilde o parti mi, bu parti mi, oraya buraya bakıp duruyoruz. Ama burada olması gereken şey şu, hakikaten bu seçimleri genel seçimler havasından çıkarıp halka ne verilebileceği ya da halka ne yapılabileceği üzerinden bir proje geliştirmeleri gerekiyor. Bu konuda çalışma sürdürürlerse çok memnun olurum.
41 / Hülya Uslu: HDP’li belediye başkanları sanıyorum büyükşehir başkan adayları için eş başkan sistemini belirtiler farklı siyasi parti görüşünde olunmasına rağmen kadınlar noktasında gösterdikleri ayrıcalığa öncelikle teşekkür ediyorum. Bu arada bütün siyasi partilerin biz karnelerini verdik KA-DER olarak geçenlerde, bu siyasi partilerin kadınlar üzerinden siyaset yapıp bu konuda gerçekten çalışan kadın kolları, kadın örgütlerinin yan kol olarak çalıştırılıp zaman zaman onure edildikleri siyaset süreci boyunca alkışlandıkları süreçler yaşanıyor ama o kadar özgüven kazandırıyorlar ki hadi aday olalım dediklerinde de listelerde yer vermek konusunda özellikle AK Parti’nin ve CHP’nin, ikisininde künyesinde büyükşehirde hemen hemen, AK Parti’nin bir büyükşehir adayı var, CHP’nin herhalde tamamen netleşmedi ama onun hiç kadın büyükşehir adayı yok gibi görünüyor. İzmir’de ilçe adaylarına baktığımız zaman yine aynı şekilde bir tane AK Parti’nin kadın adayı var onun dışında CHP herhalde ilçelerde adaylarını netleştirmedi. İnşallah oradan belki birkaç kadın aday çıkar diye düşünüyoruz. Onun akabinde daha meclis üyeleri belli değil. Yani göreceğiz ki ‘aydın İzmir’ aydın siyasi partiler, bakalım ne kadar kadınları önemsiyor. Bu yerel süreç bir sonraki seçimlerin sinyallerini vermiş oluyor. Umudumuz önümüzdeki süreçlerde kadınların daha çok aday gösterilmesinde.
42 / Pervin Mısırlıoğlu: Sözü tekrar belediye başkan adaylarına verelim. HDP Konak belediye eş başkan adayı Coşkun Üsterci’yi davet edelim.
43 / Coşkun Üsterci: Ben HDP adına Konak Belediyesi Eş Başkan adayıyım ama büyükşehir belediye başkan adayımız Osman Özçelik’in anlattığı gibi bu eş başkanlık sisteminde ilçe meclis adaylığı olarak eş başkanım yani aslında diğer arkadaşımız belediye başkan adayı olacak, kendisi işi olduğu için gelemedi, ben buradayım. Kimim? Biraz önce siyasiler sivil toplum ayrımı yapıldı aslında biz HDP olarak siyaseti bir profesyonel meslek olarak yaşayan, heba edilmişlik, adanmışlık falan tarzında yaşayan insanlar değiliz, aslında hepimiz sivil toplumdan geliyoruz. Sivil toplumla çok organik bağlarımız var. Çeşitli insan hakları derneklerinde, kadın örgütlerinde, sendikalarda görev almış kişileriz. Bu bakımdan da sivil toplumun nabzını iyi tutan bir organizasyon, bir parti örgütlenmesi olduğunu düşünüyorum. Ben, 92 yılından beri İnsan Hakları Derneği üyesiyim. İnsan Hakları Vakfında da o yıldan beri profesyonel olarak çalışıyorum, 2 kere yöneticilik yaptım. Niye 92 diyorum, 80-92 arasında 12 Eylül mağduru olarak cezaevinde kaldım ve dolayısıyla da her tür haklarım kısıtlandığı için ne sivil topluma ne siyasal topluma müdahale edebilme şansı bulamamıştım. İzmirliyim, İzmir doğumluyum. 3 kuşaktır İzmir’de yaşıyoruz. Eğer köken aranırsa, köken olarak Rumeli’liyim. İktisat fakültesinden mezunum ancak mesleğimi yapmadım hep sivil toplum alanında çalıştım. kMM’nin ilk kuruluş dönemlerinde zaman zaman moderatörlük ve diğer çalışmaları üretmiştim ama son dönemlerde iş yoğunlukları, zaman bulamamaktan dolayı çok katkı yapamıyorum. Projelerden bahsedildi aslında Eş Başkanımız çok net ifade etti ama şöyle temel bir yaklaşımımız var. Biz her şeyden önce proje kavramının kendisini sorunlu bir kavram olarak buluyoruz. Bugün hepimiz çok iyi biliyoruz ki kentler sermayenin siyasal, politik, finansal merkezleri haline getirildi ve sermaye çıkarlarının planlandığı ve en büyük kazanımları sağladığı odaklar haline geldi. Yani sermayenin hedef ve amaçları doğrultusunda ki ekonomileşme ve bu anlamda siyasallaşma kentin üzerinden dönüyor. Bunu en son yolsuzluk hadiseleri çıktığında çok net gördük. İstanbul’da başbakanın oğlu ve diğer bakanlara ilişkin soruşturmalar sürerken çok önemli birisi daha vardı gözaltına alınan, şu ‘inşaat ya resulullah’ dedirttiren Ali Ağaoğlu. İstanbul’un bütün rantsal kazanımını planlamış olağanüstü çılgın projeler yapan insanlar. Durum böyleyken insanın dışlandığı, kent sakininin her türlü karar alma süreçlerinden uzak bırakıldığı durumda, onlara rağmen sermayenin çıkarları doğrultusunda proje üretmenin çok problemli ve sıkıntılı olduğunu biliyoruz, bu yüzden de proje üretmekten özellikle siyaseten kaçındık. Temel projemiz şu, kentleri, kent yerel yönetimini özerkleştirmek ve demokratikleştirmek. Çünkü sermayenin çıkarları doğrultusunda bir rant talanı alanı haline getirilmiş olan kentler aynı zamanda bu süreci merkezi yönetimin müdahalesiyle gerçekleştiriyor. Siyasal iktidar özellikle son yerel yönetim yasasıyla bu merkezileşmeyi daha da arttırdı artık yasa üzerinden baktığınızda yerel yönetim denilen bir şey kalmadı. İzmir’in köyleri de, Kiraz’ın en ücra köyü ya da Ödemiş’in bir köyü bile İzmir Büyükşehir’in bir mahallesi haline geldi. Şimdi burada ayrımı nasıl koyacağız, buraya yönelik projeleri nasıl üreteceğiz, bu merkezileşmeye bu müdahaleye nasıl cevap vereceğiz, çok ciddi devasa sorunlar. Biz ‘kent hakkı’ denen bir kavramın peşinden koşuyoruz. ‘Gezi’ bize bunu bir kez daha hatırlattı, hatta öğretti. Kentte yaşayan kişinin kentin sadece olanak ve imkanlarına erişimi, ulaşımı değil ama ortak kolektif ihtiyaçlarımız ve kollektif hayallerimizle kenti değiştirmek hatta yeniden icat etmek gibi bir hak, ‘kent hakkı’. Bu temel projemiz, en başlıca projemiz. Birlikte düşüneceğiz, birlikte hayal kuracağız, birlikte kolektif ihtiyaçlarımızı ortaya dökeceğiz, işin içinde insan olacak, bir mühendislik tarzıyla değil, insanın azade kılındığı bir tarzda değil. Projeler ondan sonra üretilecek. Yoksa şimdi size çok güzel dağı delen, İzmir’in merkezine gelen bir otoyol projesi önerebiliriz, insan var mı burada, yok. Neye göre yapıldı bu? Projecilik kavramı bizim açımızdan gerçekten problemli bir kavram. Somut bir projemi istiyorsunuz, emek konusunda yaklaşımımız, şu anda hem merkezi iktidar hem de kentlerde ciddi bir taşeronlaştırma var. Emek örgütlenmesini, sendikasızlaştırmayı teşvik eden bir çalışma. Bizim temel projelerimizden bir tanesi bu, taşeron ilişkisini ortadan kaldıracağız. Sendikalaşmayı teşvik edeceğiz. Mesela, bugün İzmir Belediyesi süt, gıda vs. yardımlar yapıyor bu tür halka yönelik yardımları gerçekleştireceğiz. Bir takım emtia alımı gerçekleştiriyor, bunu yaparken nasıl yapacağız? Bir firma eğer firmasında sendika bulunduruyorsa, sendikal örgütlenmeye izin vermişse o firmanın ürününü seçeceğiz. Tabii ki ürünün kalitesi, niteliği, sağlıklığı vs. gibi ölçülerin yanı sıra sendikal örgütlenmeye değer verip vermediğine bakacağız. Mesela, bir x firması sendikalılaştırmış işçisini ondan almayacağız halka dağıtacağımız ürünü. Sendikayı fabrikasına sokmuş olan firmadan alacağız ki orası teşvik edilsin desteklensin. Bundan daha iyi bir proje olacağını pek düşünemiyorum. İnsanın içinde yer aldığı, insanla birlikte, kent sakiniyle, kentten dışlanmış en başta emekçiler, tabii ki kadınlar, dezavantajlı gruplar, mülteciler, engelliler, herkesin ortak katımlıyla bunları halletmeye çalışacağız. Ancak bu söz ve karar bileşkesi gerçekleşirse projelerde sağlıklı bir şekilde üretilir. O zaman bir grup insanın ya da sermayenin çıkarları olmaktan çıkar, bir mühendislik eğilimi olmaktan çıkar bir gerçeklik kazanır. Mülteci konusunda İzmir’in durumu hakikaten çok önemli. Suriye’den gelen çok fazla mülteci var devasa bir problem. İzmir’in yönetimine aday olan adayların tek başına çözebileceği bir sorun değil bu. Büyük rakamlar söz konusu. Merkezi iktidarla oluşturulacak bir mücadele bu. Ama insan haklarına olan saygımız çerçevesinde hak ve özgürlükleri ön planda tutan ve Türkiye’nin mevcut mülteciler yasasını tamamen değiştirmeye çalışan, şu anda biliyoruz ki o ’67 sözleşmesini de kabul etmiş değil Türkiye ve batıdan gelenler dışında kimseyi mülteci kabul etmiyor, bu bir kere yasal olarak her şeyi problemli hale getiriyor, devletin bu konuda yapacağı çok şey var. Bu konuda özellikle Mülteci-Der ile işbirliği içerisinde ne gerekiyorsa onu yapmaya çalışacağız.
44 / Pervin Mısırlıoğlu: Habire müze kuruyoruz ya, siz belediye başkanı oldunuz, müzeler geleneğini devam ettirtmek istiyorsunuz, hangi müzeyi kurardınız?
45 / Coşkun Üsterci: Aslında şunu yapmak isterdim, içinde bulunduğumuz bina bir Kent Arşivi Müzesi biliyorsunuz. Şöyle bir dolaştığınızda bir bakıyorsunuz 1920’den önceki kent hayatı burada yok. Burası hatırlarsanız başbakanla tartışırken bir siyasal polemik konusu da olmuştu, ‘gavur İzmir’ diye, benimsersiniz benimsemezsiniz ama İzmir’e bu söylemin bir tarihsel arka planı var. 1923’ten o büyük yangından, büyük felaketten az bir zaman önce 300.000’e yakın İzmir’in nüfusu var bunun yaklaşık 120.000 civarı, rakamlar afakidir, Müslüman geri kalan 180.000 kişi gayrimüslimlerden oluşuyor, içinde Rumlar var binlerce yıl burada yaşayan, Yahudiler var, 30.000-40.000’e yakın Ermeni var, Kahramanlar, bugün ki fuara tekabül eden yerlerde yaşarlardı, Levantanlar var biliyorsunuz ta Cenevizlilerden kalan çünkü bu iç kaleyi uzun bir dönem Cenevizliler idare etti, yukarıda kalede Selçuklu beyleri aşağıdaki deniz kıyısındaki kalelerde Cenevizliler vardı, çok önemli bir kültürel etkinlik söz konusu. Dolayısıyla böyle çok renkli kütüphanesi, eğitimi, sanat yaşamı, eğlence yaşamıyla çok değişik bir kültür. Biz bu kültürü tarihsel olarak kesintiye uğratmışız, şu müzede bu içerik yok. Bir kere o farklı halkların, farklı kültürlerin bu İzmir’e neler katmış olduğunu anlatan bir müze yapmayı ki tabii ki bu bir çeşit insan hakları müzesidir, bunu tercih ederim diye düşünüyorum.
46 / Pervin Mısırlıoğlu: HDP Narlıdere belediye eş başkan adayı Ertuğrul Barka davet edelim.
47 / Ertuğrul Barka: Resmi kayıtlara göre Bodrum’da doğmuşum ama annem babam beni İzmir Eşrefpaşa 643 Sokak’ta dünyaya geldiğimi söylüyorlar. Adımı Feridun koymuşlar nüfus kağıdına Ertuğrul yazılmış, ismim bile yanlışlıkla konmuş ama ben kendimi kozmik varlıkta bir toz parçası olan, dünyanın üstünde Yunus’un dediği gibi ete kemiğe bürünmüş, insan gibi de görünmeye çalışan bir varlık olarak görüyorum. Çıplak geldim çıplak gideceğim, iki çıplak nokta arasında şu insanlığı hak edeyim diye düşünüyorum. Benim açımdan nereli olduğum, hangi etnik gruptan olduğum, cinsiyetim falan inanın hiç önemli değil. Yani doğa böyle örgülemiş işte maddenin bir şekli. Neler yaptım? Namık Kemal Lisesi’ni bitirdim, Ege Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesinde Kimya Mühendisliği okudum. 25 yıl İzmir’de Sanayi Ticaret İl Müdürlüğü’nde çalıştım, son beş yılımda Sanayi Şube Müdürlüğü yaptım ve sanayi danışmanlığı yaptım. Ali Osman Karababa adını koydu, Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi. Onun hala benim üstümde olan dönem sözcülüğü var. EGEÇEP– Ege Çevre ve Kültür Platformu –’i kurduk. Onun dönem sözcülüğünü yaptım. Altın madenciliğine karşı ve Türkiye’de vahşi madencilik yöntemiyle özellikle yapılan altın madenciliğine karşı direnen Elele Hareketinin dönem sözcülüğünü yaptım. Bergama’da başladığından beri bu maden, ona karşı direnen, mahkemelerde hala sürünenler içindeyiz. Bunun dışında Jose Marti Küba Dostluk Derneği’nin kurucu ikinci başkanıyım İzmir’de ama şu anda o görevde değilim. İzmirliler Derneği’nin üyesiyim. İzmir’de 6 yıl Judo il temsilciliği yaptım, Judo bilmem karakuşak 3. Dan kuşağımda var. Çünkü İzmir’de olmayan bu sporu 8 kulüple İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesine kazandırarak, Avrupa’da 8 altın madalya aldık. İzmir şu anda da Türkiye’de judoda en iyi il ve milli takımı oluşturan bir il haline gelmiştir. HDP’liler böyle adamlar, bu dip not. Bir kızım ve oğlum var. Kızım Japon filologu, üniversite sınavlarında Türkiye ikincisi oldu girdi. Oğlum 83 not ortalaması ile arkeolojiyi bitirdi, şimdi sualtı arkeologu ve kaptan Bodrum’da. Evli, çocuksuz. Kızımın 2 çocuğu var 8 yaşında bir kız torunum var, Türkçe, Arapça, İngilizce biliyor doğal olarak, çünkü Dubai’de yaşıyorlar. 4 yaşındaki öbür oğlan torunda ‘I’m not finish’ diyor garson önündeki yemeği önünden alıyor buraya ziyarete geldiklerinde sonra bir daha ‘I’m not finish’ diyor, garson anlamıyor almaya çalışıyor tabağını, annesine bitirmedim diyor, diyor sonra annesine dönüp soruyor anne ben ne dedim diyor, işte anadilde konuşamamak böyle zor bir şey. Ben torunlarımdan da bunu anlıyorum. Şimdi bir mühendis olarak bu düzenin projelerine lanet olsun diyorum. Benim işim projecilik, benim hayatım bunlarla geçti. Tabii Baki arkadaşımızı son derede iyi anlıyorum, biliyorum ama bu kapitalist ekonomik düzende projeler böyle yapılıyor. Yani Ankara’nın bütün sorunları bitti. Ankara’da eğitim sorunu bitti, kadın sorunu bitti, Ankara’nın ulaşım sorunları çözüldü, ekolojik sorunları çözüldü, Ankara’ya boğaz getirmek kaldı, denizi getiremedik diyor boğaz getirelim bari. Türkiye’de yaşayan insanlar, Türkiye’de ki bu seçmenler bu kadar mı geri zekalı görünüyor onlar tarafından. Şimdi İzmir’de her şey bitti de Üçkuyular’da ki, rahmetle anıyorum Mehmet Köztepe’nin adının verilmiş olduğu iskeleden oradan yer altı tüp geçidiyle Bostanlı’ya bağlanması İzmir’in hemen, ilk, acil yatırım sorunu mudur? Proje demek, önce bir araştırma yapacaksınız, gereksinimi saptayacaksınız ondan sonra bunun fizibiletisini yapacaksınız, yapılıp yapılamayacağını saptayacaksınız, ekonomik olup olmadığını bu düzende kavrayacaksınız, çünkü kar amaçlı olduğu için.Böyle bir araştırmanın fizibilite çalışması kaç paralara mal olur., böyle bir işi projelendirmeye döktüğünüzde kaç paralara mal olur. HDP’ye hiç kimse milyonlarca seçim destek parası vermiyor. Bakın bakalım AK Parti, CHP, MHP kaç para alıyor ama bize yok. Biz yokuz çünkü onlar için, halk yok onlar için. Çok basit bizim projemiz mahalle meclisleri, il ve ilçedeki halk meclisleri. Dünya’da bunun örnekleri var, ben gittim, yaşadım, katıldım. Halkın gereksinimleri yaşaması için ve acil gereksinimlerinden başlayarak ve yaşam kalitesini yükseltecek şeyleri onlar nasıl sıralıyor biz de ekonomik kaynaklarla bunlarla uyumunu sağlayıp yine onların oluru ve kesinlikle denetimlerine açık şekilde hayata geçirmek. Ben Eş Başkan adayımıza katılıyorum. Kesinlikle burada herkesin katılacağı barıştır ilk projemiz. Mahatma Ghandi diyor ki, dünya insanların gereksinimlerini karşılamaya yeter ama ihtiraslarına asla. Ne ihtirastır bu. Ayakkabı kutuların kadar paralar yığıldı. Bunun benim açımdam şöyle bir farklılığı var, şöyle bir dramatik tarafı var. Düşünebiliyor musunuz, siz Halkbank’ın genel müdürüsünüz ve evinizde para kutusunda dolar saklıyorsunuz. Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, 4 ciltlik kitap, alın bakın. Ilısu barajı neden yapılıyor, neden yapılmıyor, neden duruyor, neden durmuyor. Türkiye’de madencilik yapılıyor, Efem Çukuru 545 km karelik İzmir’in tek yüzeysel su kaynağı ve güney aksında, Tahtalı baraj havzası. Burası arsenik tehditi altında. İzmir’de %14 mcg/lt denilirken dünya sağlık örgütü %10 mcg/lt olabilir arsenik deyip, kıyametler koparken bir önceki yerel seçimlerde, 50 milyonluk yatırım yapılıp arsenik arıtıldı. Burası arseniğe boğacak İzmir’i. 220-280 mcg/lt arsenik Bergama içme sularında var. İzmir’in içme suları nerelerden geliyor, bunlar nasıl kirleniyor? İzmir Körfezi’nde biliyor musunuz körfezdeki çamur taranacak deniyor. Arkadaşlar İzmir’in dericiler, Menemen Deri İhtisas Organize Sanayi bölgesine gitmeden önce Yeşildere’deydi. +6 değerindeki bütün kromlar bu denizin dibinde şimdi segment olmuş bir dengede duruyor. Siz oraya daha büyük gemiler gelsin, İzmir Alsancak Limanı’nı işletelim diye bu dip çamurunu alacağız. Bir de yalan söylüyorlar, İzmir’in Körfezi’ni yüzülebilir hale getireceğiz. Siz uyuyan devi uyandıracaksınız. Askeri ağır bakım var, oradaki sanayi sitesi var, 1. Sanayi Sitesi orada tekstil fabrikaları vardı İzmir yün fabrikası, bütün onların atıkları yıllardır İzmir Sanayisinin, o Gaziemir, Karabağlardan gelen bütün atıklar körfeze geldi. Bunun şimdi gidip dip çamurunu alacak. Aldınız hiçbir sakıncası yok, tamam, bunları nereye koyacaksınız? Büyük kanal projesi. İzmir’e neden suların bastığını tartışmalıyız asıl. Sayfalarca rapor var bu konuda, biz konulara hakimiz, biliyoruz. Bunlar kadar dünya kadar sorun var biliyoruz ve bunları projelendiriyorlar, birinden birine, birinden birine aktarıyorlar para kazanma zinciri içinde gidiyor. Sorunlar hep para kazanma zinciri içinde gidiyor. Gürer Aykal ne çalar arkadaşlar, Gürer Aykal orkestrayı çalar. Gürer Aykal Suna Kan gibi Keman, İdil Biret gibi piyano çalamaz. Osman Özçelik’te sakın ola ki benim konularımı bilmesin. Bizi nasıl yöneteceğini bilsin, biz bizi çok iyi yöneteceğini biliyoruz ve biz Osman Özçelik’in orkestra şefliğinde 30 ilçede de son derece iddialı ve başarılı belediye başkan adaylarıyız. İnanın başaracağız, hep birlikte başaracağız. Çünkü biz halkın üzerine proje değil, halkın istemleri üzerine projeler yapıp ve halkın denetimiyle hayata geçireceğiz.
48 / Semra Uzunok: Kadınım. Uzun süre sosyalizm mücadelesi içinde Kürt özgürlük hareketi ile birlikte zaman zaman ortak seçimlere giren SDP il başkanlığı yaptım uzun süre. HDP PM üyesiyim. Dikili tarafım Boşnak bir ailenin kızıyım. Akrabalarımızla birlikte çok yayıldığımız, çok savrulduğumuz için ve yan yana gelememekten kaynaklı kökünü çok yaşatamamış bir etnik kimliğe sahibim. Çok kültürlü olmanın avantajını yaşıyorum. Babam tarafım Erzincan’a yerleştirilmiş orada doğdum, ilkokul birinci sınıfı orada okudum sonra ki yaşamımı Dikili’de sürdürdüm. Dikili’de epeyce bir akrabam yaşıyor. 2 hafta önce seçimlere start verip, tanıtımlar için Dikili’ye gittiğimizde bir saldırıya uğradık orada. Onun için aslında Osman Özçelik’in ‘barış projesi’ni çok önemsiyorum. Çok ayrışmadan ve bir birimize düşman olmadan, Dikili’nin kendi insanına bile düşmanca tırmanacak noktaya gelmiş olmasından çok üzüntü duydum ve o yüzden ‘barış projesi’nin hem sosyal hem ekonomik hem de duygusal yanının çok önemli olduğunu, bu projenin derhal hayata geçirilmesinden yana olduğumu belirtmeliyim. Aslında çok arkadaşımızın temel çalışma projelerimizi anlattı, mesela trafik sorunu İzmir’de, ben de bir araç kullanıcısı olarak yaşıyorum zaman zaman ama İzmir bir deniz kenti ama deniz ulaşımı yok ne yazık ki, demiryoluna sahip bir kent çok uzunca bir süre buradan da faydalanamadı, çok kültürlü bir kent ama kültürler görünürde yok, mesela Dikili’de mahallemizde bir kilise vardı, arkadaşlarımızla o kilise odalarında evcilik oynardık, biz büyüdükçe o kilise küçüldü ve şu an da yok sadece etrafını tel örgülerle çevirmişler, kuşlar besliyorlar. Dikili inşaat sektörünün inanılmaz, çekirge sürüsü gibi her sabah binaların dikildiği bir ilçe olmuş. Deniz var, termal var ama turizmden faydalanamıyor. Verimli toprakları var tarımdan faydalanamıyor, sanayi yok, elinden alınmış gençliğin, kendi yaşıtları olan çocukların milyon dolarları varken onların bir şeyi yok. Bir kentte yaşayan, nefes alan, bütün doğalığıyla, ağacıyla, hayvanıyla, börtü böceği ile o kentte nefes alan o kentte yaşayan herkese yakınlıkta bir kent yönetimiyle yürüyeceğiz. Bu kent sizin, bu kent bizim diyoruz yaşayan tüm canlıların bu kentte hakkı var ve biz bunu düzenleyeceğiz. Bir reklam vardı ya benim annem hem aşçı, hem mühendis, hem doktor, hem ayakkabı bağlayıcısı, hem cam silici biz öyle değiliz, her şeyi bilmiyoruz ama Ertuğrul Barka ile her konuşmamda bir şey öğreniyorum, üstelikte bu işin uzmanları var. Mülteci sorununu çözerken Mülteci-Der ile çözeceğimiz gibi, mühendis odalarımız var, yol, su, elektrikten anlayan yoldaşlarımız var, uzmanlar var, kadınlar var; LGBTİ örgütleri bireyi var, biz bütün nefretlere karşı ‘yaşasın halkların kardeşliği’ diyoruz, barış içinde yeniden bu kenti kendi öz dokusuna uygun yaşamak ve yaşatmak için adayız.
49 / Pervin Mısırlıoğlu: Dikili Belediyesi içinde cins kategorisinden en iyi cinsi aday göstermiş. Bir belediye başkanı maden mühendisi, eczacı olabilir, ev hanımı olabilir ya da doktor olabilir, hoca olabilir. Hiç önemli değil önemli olan vizyon, önemli olan nasıl bir şehirle beslenmemiz gerektiği. Bu yüzden de o şehri yönetmek için kuracağınız ekip, takım arkadaşlarınız çok bilenli olursa sizi trafikte güzel alanlara, sokaklara çıkartır, engeliler için hoş bir dünya yaratır, herkes bu Türkiye’de engelli yok demez, engellilerin iyi yaşadığı bir yeri görür çünkü engelliler sokağa çıkabilir olurlar, sokağa çıkılamaz bir şehirde onlar yok sayılıyorlar ve yok oluyorlar da, çünkü evden çıkmıyorlar. Romanların var sayıldığı ve onların yaşam hakları ve yaşama biçimlerine saygı duyulduğu, mültecilerin insani koşullarda barındırıldığı, onlara yaşam hakkı, yurttaşlık haklarının verildiği ortamlar ve tabii ki temiz su, temiz gelecek, yaşlılarımızın korunduğu, kadınlarımızın dövülüp sokaklara atılmadığı, sığınabildikleri köşelerinin olduğu yerler yaratmak. Şehircilik ne demek, bilmediklerimizi bize öğreten, aynalar tutan müzeler yaratmak yoksa çakma müzeler, ben yaptım oldu, var mı var değil mesele, mesele yaşayan herkesin sebeplenebildiği anlayabildiği şeylerle haşır neşir olması. Dolayısıyla bugün buradan anlaşılan birincisi, büyükşehir belediye başkan adayları ve diğerleri bir araya gelerek konuşmak istemiyorlar, tek tek gelmek istiyorlar ama biz ayda bir kez toplantı yapıyoruz ve hepsini tek tek çağıramayacağız. 7 Mart’ta ki toplantıya yine herkesi çağrıcağız yine hepsine ‘buyurun, gelin, birlikte konuşalım’ diyeceğiz.
50 / Ali Osman Karababa: Herkese kolay gelsin diyorum özelikle belediye adaylarına çünkü farklı bir kenttesiniz. Farklı bir kent derken, İzmir’in şu an içinde bulunduğu koşulları algıları düşünerek söylüyorum. İzmir’de benim gözlediğim, ben köken olarak İzmirli değilim ama yaşamımın çok büyük çoğunluğunu burada geçirmiş biri olarak, megalomaninin hakim olduğunu görüyorum ve bundan pek ama pek çok üzülüyorum. Umarım ki yeni yönetime girecek arkadaşlarımız bu megalomaninin önüne geçip İzmirliyi sıradan bir İzmirli gibi kenti ülkesinin vatandaşı gibi hissettirebilecek bir altyapıyı, algı düzeyini yaratırlar diye düşünüyorum ve bu konuda umutlu olmak istiyorum. Aksi halde biz Türkiye içinde farklı bir cumhuriyet gibi algılamaya başlayacağız neredeyse. Kentlerle ilgili ipuçlarını bize antik kentler veriyor. Belediye başkan adaylarına antik kentleri görmelerini öneriyorum. Oradaki algılar, oradaki kentliği mutlu edecek altyapı algısını aynen burada da yansıtabilecek bir yaklaşımla kenti yönetmeleri hem İzmirlileri hem diğer insanları mutlu edebilecek altyapıyı oluşturabilir, diye düşünüyorum. Ama en önce şunu söylemek istiyorum, kentin içindeki bütün ama bütün gayrisıhhi müesseseleri izlemek gibi çok ciddi görevlerimiz olmalı. İzmir’de 2 tane kocaman çimento fabrikası var. Aliağa gibi bir baş belamız var ki bu baş belası giderekte büyüyen bir baş bela. İzmir’in Alsancak Limanı’nı genişleterek kentin içine bir çıbanbaşı oluşturmak gibi bir algı var. Kentin trafiğini yine altüst edecek büyük projeler var, çılgın belki aptalca projeler var. Bütün bunların hepsinin geri döndürülmesi gerekiyor. Geri döndürülemeyecek aşamaya gelmiş olanları da var olan bilimsel çözüm yöntemleriyle kendin içine uyarlamak gerekiyor. Bunlar kadar önemli olan kenti kentlilerle beraber yönetirken STK ve demokratik kitle örgütleri birlikte yönetmelisiniz. Bu kenti başka yönetmek olası değil. Mutlaka ve mutlaka çünkü şimdiye kadar defalarca yerel yönetimler bizim görüşlerimizi önceleyen davranış kalıpları içine girmeye bir türlü beceremediler. Umarım ki bu dönemde seçilecek arkadaşlar bu algılar üzerinde kenti yönetirler. Böyle olursa zaten mutlu insanların kent olur. Çünkü orada barış olur, çünkü orada insanca yaşanabilecek bir altyapı olur. Düsseldorf’a gidiyorum ve oraya yerleşmek gibi bir dürtü var. Neden biliyor musunuz, orada er şey insan için yapılmış. Hafif raylı sisteminin hattının altından metro geçirecekler, o hafif raylı sistemi alıyorlar birkaç gece içinde başka sokağa geçiriyorlar, insanlar hiç rahatsız olmuyor, hat akmaya devam ediyor, birkaç gecede altyapıyı bitirdikten sonra tekrar eski yerine alınıyor. İnsanları hiç rahatsız etmiyorlar, kentte hiç trafik engellenmiş olmuyor. Buyurun Hatay’a. Yıllarca eziyet çekmedi mi, insanlar işkence çekmedi mi? Yerel yönetime aday olan insanların kenti halkla beraber artı demokratik kitle örgütleriyle beraber yönetmek ama çok da önemlisi bilimin ön gördüğü keşke dediğimiz güzel şeyleri hayata geçirerek bilimsel kurallara uygun yönetmeleri yeterli olacaktır.
ORTAK SONUÇ
Yok.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Toplam 182 sivil toplum kuruluşu, meslek odaları ve sendikalar dahil, e-mail yolu ile davet edildi.
MEDYA İLE
20 medya kuruluşundan 8’i katıldı.
SONUÇLAR
Genel konuya ilişkin video gösterildi. Toplantıya geleceğini belirten AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldrım ve AK Parti İzmir Konak Belediye Başkan adayı İlknur Denizli katılmadı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
İzmir küçük Millet Meclisi Hamalı Pervin Mısırlıoğlu ve Asım Aykut Aksakal