YER: Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi, Araştırma ve Toplantı Salonu
TARİH: 06.12.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Ege Bölgesi Afyonkarahisar Dernekleri Federasyonu, Akif Bozdağ
2/ İZ-Ö-DER – İzmir Özel Dershaneler Derneği, Sezai Özel
3/ İZDİM – İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi , Ömer Mustafa Aytekin
4/ İZDİM – İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi , Özcan Küçükosun
5/ Toplum Gönüllüleri Vakfı, Zafer Kemal Kaya
6/ İzmir Kent Konseyi Gençlik Konseyi, Zafer Kemal Kaya
7/ Türkiye Gençlik Birliği, Zafer Kemal Kaya
8/ Habitat için Gençlik Derneği, Zafer Kemal Kaya
9/ Mülteci-Der, Talat Ulusoy
10/ Ender Aydoğan (Dayanışma Grup Kooperatifi)
MESLEK ODALARI Yok!
SENDİKALAR
1/ Memur-Sen – Memur Sendikaları Konfederasyonu, Murat Karakuş
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Hürriyet Mısırlıoğlu (izmirizmir.net)
2/ Hüsnü Tekeşin (Öğrenci)
3/ Esra Ece (Öğrenci)
4/ Nevazat Süer Sezgin (Eğitmen)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1/ Seçuk Özdağ, AK Parti Manisa Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI Yok!
BÜROKRAT Yok!
AKADEMİSYEN Yok!
MESAJ YOLLAYANLAR Yok!
DİĞER KATILIMCILAR Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 30 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
1/ İHA
2/ Yeni Ekonomi
3/ AA
4/ Zaman
5/ Ulusal Kanal
6/ Aydınlık
MODERATÖRPervin Mısırlıoğlu – Gazeteci
KONULAR
GENEL ve YEREL KONU: Eğitim-Öğretim Sistemimiz ve Dershaneler
KONUŞULANLAR
1 / Sezai Özel: Son günlerde gerek ülkemizdeki gündemi gerekse yerel olarak gündemi belirleyen, dünyada ve Türkiye’de dershanecilik konusunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu konuda da oldukça yanlış ve zaman zaman kulaktan dolma bilgilerin olduğunu da çok iyi biliyoruz. Elimizdeki belgelerle, bilgilerle olabildiğince sizleri aydınlatmaya, elimizdeki bilgilerle, belgelerle verileri sizlerle paylaşmaya çalışacağım. İnsanlığın daha çok öğrenme gereksinmesi, insanlık tarihi kadar eskidir. Eğitim-öğretimin henüz sistemli, örgütlü olmadığı eski çağlarda ilk öğrenmeler, bire-bir öğrenmeye dayalı olarak sürdürülmüş, daha sonra okullaşmaya/örgütlü öğretim sistemine geçilmiştir. Ancak okul sisteminin varlığının yanında insanların daha çok öğrenme isteği ‘özel ders’ gereksinmesini ortaya çıkarmış, ücretle ders alma da giderek kurumsallaşarak ‘özel dershaneleri’ doğurmuştur. Özel dershaneler yalnızca ülkemize özgü değildir. Dünyanın birçok ülkesinde, gördükleri işlevler bakımından, ülkemizdeki özel dershanelere benzer yapılanmalar vardır. Dershanelerde yürütülen eğitim-öğretim faaliyetleri bazı ülkelerde bizdeki gibi kurumsal yapılanmalar içinde olmasa da bire-bir veya grup halinde özel ders alma biçimiyle yapılmaktadır. Dünyada özel ders ve dershanecilik; Dershanelerin ve özel derslerin çok yaygın olduğu ülkelerin en belirgin ortak özelliği, eğitim kademeleri arasındaki geçişlerde rekabete dayalı sınav sistemlerinin olmasıdır. Güney Kore, Hong Kong, Yunanistan, Japonya ve Tayvan gibi ülkeler üniversiteye girişin merkezi sınavlarla yapıldığı ve özel ders veren kurumların en yaygın olduğu ülkelerdir. Bu ülkelerde özel derslere katılım oranları, özel ders ve dershaneler açısından anlamlı oranlar ifade etmektedir. Güney Kore’de Ulusal İstatistik Kurumu'nun 2007 verilerine göre dershanelere devam oranı, ilkokul düzeyinde %88, ortaokul düzeyinde %74, lise düzeyinde ise %55 dolaylarındadır. Bu ülkede 2011’de dershanecilik sistemi için harcanan para 18 milyar dolardır. Güney Kore’nin PISA sınavlarındaki başarılı sonuçları, Güney Kore’deki bu destek eğitimlerinin varlığıyla ilişkilendirilmektedir. Hong Kong’da ilköğretim birinci kademede (1.ve 6.sınıflar) özel ders alma oranı % 36, ortaöğretimde ve üst kademede ise %48’dir. Japonya’da üniversiteler başvuruların tamamını alacak kapasitede olmasına karşın,10 milyon öğrenci ‘JUKU’ adı verilen dershanelere devam etmektedir. Bu ülkede ilkokul düzeyinde özel ders alma oranı 1985 yılında % 16,5 iken, 2007 yılında bu oran %25,9’a yükselmiştir. Ortaokul düzeyinde özel ders alma oranı ise %44,5’ten %53,5’a yükselmiştir. Yunanistan’da ortaöğretime hizmet veren ve sayıları 3 bini aşkın özel dershane bulunmakta, bu dershanelere genel olarak lise-2 ve son sınıf öğrencileri devam etmektedir. Bu ülkede lise son sınıf öğrencilerinin %90’ı, lise-2’de okuyan öğrencilerin %60’ı özel dershanelere devam etmektedir. Ayrıca Yunanistan’da ortaöğretim dershanelerinin yanında 8 bini aşkın Yabancı Dil Dershanesi vardır. ABD’de destek eğitim veren ve üst okulların sınavlarına hazırlanma ve başarıyı artırmadaki etkisi bu kurumlara ilgiyi artırmıştır. ABD’de ‘KAPLAN’ adlı bir destek eğitim kurumunun üst öğrenim sınavlarına hazırlık, matematik ve dil alanında 2000 şubeye ulaştığı biliniyor. Almanya’da 10 milyon öğrenciden 250 bini sınıf tekrarı yaparken, 80 bin ergen de diploma alamadan okuldan ayrılmaktadır. Okul dışında yılda 66 milyon ek ders alınmaktadır. Almanya’da ek ders vermede dershanelerin payı %25’tir. Ancak bazı dernek ve ajanslar da ek ders organizasyonu yapmakta, öğretmen ve öğrenciler de ek ders vermektedir. Almanya’da üç büyük franchise zincirine bağlı 2500 dershanenin yanında, orta ve küçük franchise zincirine bağlı 1000 civarında, bireysel girişimciler elinde de 2000-2500 dershane bulunmaktadır. Sonuçta Almanya’da toplam 5500-6000 dolayında dershanenin varlığından söz edebiliriz. İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde de ders saati dışındaki zamanlarda, özellikle hafta sonlarında destek eğitimleri yapılmaktadır. Okula destek ve üst öğretim okullarına geçiş için öğrencilerin yararlandıkları ve bizde özel dershane adıyla anılan merkezler Almanya ve Yunanistan’ın yanı sıra, farklı adlarla da olsa, İngiltere, İtalya, Fransa, İrlanda, Portekiz, Güney Kıbrıs gibi AB ülkelerinde de bulunmaktadır. Güney Kore dünyada özel dershaneciliğe bakış konusunda her bakımdan tipik özellikler taşıyan bir ülkedir. Bu ülkede; Özel ders ve dershaneciliğin 1950’li yıllardan başlayarak yaygınlaşmasıyla 1968 yılında ortaokula giriş, 1973 yılında ise liseye giriş sınavları kaldırılmış ve öğrenciler okullara rastgele yerleştirilmeye başlanmıştır. 1970’li yıllarda üniversiteye girişte artan talebe bağlı olarak üniversitelerin bünyelerinde yaptıkları giriş sınavlarının önemi artmış, 1980 yılında yapılan bir reformla öğrencilere ve öğretmenlere özel ders alıp verme yasaklanmış, üniversitelere giriş sınavları merkezi sınava dönüştürülmüştür. Bu sınavın puanı ile ortaöğretim başarı puanı birleştirilmiş, üniversitelerin kontenjanları artırılmış, düşük ücretli özel ders veren ulusal bir eğitim kanalı kurulmuştur. Bu reform da beklenen sonucu vermemiş, özel ders ve dershanecilik kaçak yollarla artarak sürdürülmüş, özel ders ücretlerinde ciddi artış yaşanmıştır. 1980 yılında getirilen bu yasak, ’insanların eğitim haklarını engellediği’ gerekçesiyle anayasa mahkemesince 2000 yılında kaldırılmıştır. 1980 yılında 381 özel ders veren kurum varken, 2011 yılında bu sayı 37000’e yükselmiştir. Burada özel bir saptama yapmakta yarar var. Uzakdoğu ülkelerindeki üniversiteler ilk 100 içinde olup bunların 6 tanesini Japon, 3 tanesini Hong Kong ve 2 tanesini de Güney Kore üniversitesi oluşturmaktadır. Türkiye üniversiteleri ise ilk 100’ün içinde yok, ancak 350’nci sıradan sonra Türkiye’den üniversiteleri görebiliyoruz. Ülkemizde Özel Dershaneler; Ülkemizde 1915 tarihli Mekatib-i Hususiyye Talimatnamesi’yle faaliyet göstermeye başlayan özel ders ve dershaneler, 1960’lı yıllarda yaygınlaşmaya başlamış ve 1965 yılında çıkarılan 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’yla sistem içinde yerini almıştır. Tamamlayıcı eğitim-öğretim veren kurumsal yapıları, yıllar içinde sınavlara hazırlık kurslarına olan talebin artmasıyla daha da büyümüştür. Ailelere getirdiği yük tartışılsa da üst öğretim kurumlarına geçişte orta ve alt gelir grubundaki ailelerin çocukları uygun ücretlerle dershanelerin sunduğu eğitim-öğretim olanaklarından yararlanmaktadır. Ülkemizde ise 16 milyon öğrenciden yalnızca 1.200.000’i yani %8’i dershanelere devam etmektedir. Ülkemizde şu an 3870 dolayında özel dershane, (Kayıt dışı yerler dışında) 100 bin kişiyi istihdam etmekte ve 400 bin kişinin geçimini sağlamaktadır. Özel dershaneler, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, yarattığı gereksinmeyi karşılamak üzere ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan özel dershaneleri sistemin yarattığı bir sorun olarak değil, bir sonuç olarak görmek gerekir. Her fırsatta adeta bir ‘dershane karşıtlığı’ yaratılmakta, ‘dershaneler kaldırılmalı mı kaldırılmamalı mı?’ tartışması sürekli yapılmaktadır. Özel dershane kurucuları, kim ne derse desin, öncelikle onurlu, kutsal bir hizmet vermektedir. Sonuç olarak: Dershaneler bu sistemin yasal, meşru eğitim-öğretim kurumlarıdır. Dershaneleri ‘günah keçisi’ yapmaktan, ’dershane karşıtlığı yaratmaya çalışmak’ tan vazgeçilmelidir. Yalnızca dershaneye yönelişi azaltma odaklı önlemlerin bugüne kadar sistemi rahatlattığı görülmemiştir. Eğitim – öğretimin olduğu yerde ölçme ve değerlendirme vardır. Ölçmenin tek aracı da sınavlardır. Sınavlar olduğu sürece sınavlara hazırlığa gereksinme de olacaktır. Bu gerçek hiçbir zaman göz ardı edilmeyecek kadar somut ve yakıcıdır. Dershanelerin kapatılması konusunda gelinen son durum, dört ulusal dershane derneği platformuyla yapılan ve yapılacak olan görüşmelerle soruna akılcı ve kalıcı çözüm bulma konusunda görüş birliğine varılmış olmasıdır. Yapılacak çalışmaların eğitim-öğretim sistemimiz ve dershaneler için doğru, güzel sonuçlar çıkarmasını dilerim.
2 / Selçuk Özdağ: Gündemimiz dershaneler… Dershaneleri dönüştürme konusunda bir taslak Zaman gazetesinde çıkınca bir anda bu konu Türkiye’nin gündemine düştü. Taslağın son halinde grubun içinde çalışma yapan biri olarak, bir eğitimci olarak, aynı zamanda milli eğitim kültür, gençlik, spor komisyonu üyesiyim, Zaman gazetesinde çıkan taslaktan sonra saat 4’te evimize gittik ve sabahleyin Samanyolu televizyonu beni aradı. Bu konuyla ilgili görüşümü almak istediler. Habertürk ve Kanaltürk’te onlarla birlikte geldi ve mecliste görüştük. Ben, Zaman gazetesinde yayınlanan taslağın doğru olmadığını, doğrusunun şu şekilde olduğunu söyledim. Dershaneler dönüştürülüyor; Okuma salonları kapatılmıyor, ki bu okuma salonlarının çoğunluğu SODES projesi üzerine, yani devlet yardımıyla, Doğu Anadolu’da, Güney Anadolu’da, İzmir’de, Manisa’da, çeşitli kenar mahallelerde, okumayan, okula gidemeyen, dershaneye gidemeyen, imkanı olmayan çocuklarımıza orada eğitim ve kurs veriyorsunuz. Etüd merkezleri kapatılmıyor ve dershaneler ile ilgili şu gerçeği vurguladım. Biraz önce burada 16-17 milyon öğrencimiz var dendi. İlkokullarda 7, ortaokul ve liselerde 10 milyon öğrencimiz var, özel okullar dahil olmak üzere. Bu 10 milyon öğrencinin ancak 1 milyon 200 bini dershaneye gidebiliyor. Türkiye’de artık 800 bin öğretmen var ve bunun 400 bini biz iktidara gelince alınmıştı. Yani yaklaşık 90 yıllık cumhuriyet tarihinde 400 bin öğretmen tahsis edilmiş, bizim iktidarımızda ise bu rakam 800 bin aşkınlığa ulaşmış. Milli eğitim bakanlığının bütçesi 40 katrilyon lira. Bunun 38 katrilyonu sadece öğretmenlere verilmektedir. Dediler ki, Kars’ta ki dershaneler ile İzmir’de ki dershaneler bir mi? İzmir’in falanca mahallesinde ki dershane ile İzmir ya da İstanbul’da ki merkez dershaneler bir mi? Değil. Eğitim de fırsat eşitliği yapmak adına 2007 yılında sayın başbakanın ifadesiyle bu dershaneleri dönüştürmek mecburiyetindeyiz. Artık devlet okullarına ve özel okullara eğitimi devlet okulların bırakmalıyız, ifadesini kullanmıştır. 2009 yılında devletin stratejik planında 2014 yılında %70-80 oranında dershaneler kapatılacak, dönüştürülecek ve bunun yerini özel okullar ve devlet okulları alacak. Bunun gereğini yapmak için milli eğitim bakanları çaba sarf etmişlerdir. Bir tanesi Hüseyin Çelik. Hüseyin beyin görüştüğü dershane yetkilileri 2 yıl süre verin dönüştürelim, diyor. İki yıl sonra tekrar dershane yetkilileri ile görüşüldüğünde, sizin 2 yıl daha milli eğitim bakanlığında kalacağınızı düşünmemiştik, yanıtını alıyor ve bu ifadeyi kullanıyorlar. Sosyal devlette dershaneler olmaz. Sosyal devlette devletin ve özel kurumların okulları olur. Bu dershaneler geçmişte, Türkiye’de eğitimde fırsat eşitliğinin olmadığı, ekonomik problemlerimizi halledemediğimiz, demokrasimizi tam manasıyla muhkemleştiremediğimiz dönemlerde fırsat eşitliğine katkıda bulunmuşlardır. Yani Türkiye henüz gelir seviyesi düşük çocukları, fakir çocukları, Boğaziçi’ne, İstanbul’a, İTÜ’ye, ODTÜ’ye taşımış olabilirler. Ama bu da yeterli değil. Türkiye’nin tamamına hitap edilmesi gerekiyordu ve bunu devlet okullarıyla yapmamız icap ediyordu. Ancak takdir edersiniz ki her 10 yılda bir darbenin olduğu bir ülkede demokrasi işlevsel bir hale gelmez, içselleştirilmez, ekonomi rayında olmaz, ileri demokrasi oluşmaz, söz konuşmaz, vesayetçi yapılar oluşur. Bu vesayetçi yapılar maalesef eğitimde 76 milyona veya eğitimi 780.000 kilometrekarelik coğrafyaya yayamadı. Kavgalarımız oldu, CHP-DP, ardından sağ-sol kavgaları, ardından Alevi-Sünni kavgaları, Güneydoğu Anadolu’da devam eden yaklaşık 34 yıl süren, barış süreciyle şimdilik duran, bir kavgamız oldu, 50.000’e yakın insanımız öldü. Genel başkan yardımcısı Numan Kurtulmuş’un yaptırmış olduğu bir araştırmada 2.4 milyar dolarlık bir zararımız var bu kavgada. Darbelerde Türkiye’yi fakirleştirdi, ekonomimizi sarstı, demokrasiyle tanıştırmadı, farklı fikirlere tahammül etmeyi öğretmedi, kültürel savrulmaları sağladı. Tarihle barışmamızı, devletin milletle barışmasını geciktirdi. O nedenle bugün biz iktidar olarak dershaneleri dönüştürüyoruz. CHP ve MHP’nin 2011 seçimlerinde parti programlarında dershanelerin kapatılması var, biz de onlar gibi bu isteğe dahiliz. Ancak CHP ve MHP milletvekilleri şimdi diyorlar ki, eğitimde bütün problemler halledildi demi dershaneler mi kaldı! 1 milyon 200 bin kişinin dershaneye gittiği 4.000’e yakın dershane var Türkiye’de. Dershaneler diyor ki, Güneydoğu Anadolu’da dağa çıkışları biz engelledik, çocukların kaybolmamasını biz sağladık. Buralar da ne kadar dershane olduğu belli. Çünkü dershanelerin çoğunluğu 20 büyük ilimizde ve en çoğu da İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da ve Adana’da. Yani bu 4.000 dershanenin 3.000’e yakını büyükşehirlerde. Ayrıca bu dershaneler sadece hizmet maksatlı değil, ticari maksatlı da. Bu arada ilginç olan onca markalaşmış dershaneler içinde sadece ‘Ekol dershanesinin bizi telefona, faksa, telgrafa tutması. Bir bardakta fırtınalar kopartılıyor. Mesele sanki cemaat-iktidar arasındaki bir meseleymiş gibi sunuluyor. Halbuki bu eğitimin kangren olmuş bir problemi. Devlet okullarında bir dakikada bir soru çözmeyi öğretiyorsa devlet okulu öğretmenlerimiz, dershaneler bir dakikada üç soru çözmeyi öğretiyor. Bu ezberciliktir, fırsat eşitliği değildir. 1 milyon 200 bin kişinin 3 milyarla 25 milyar aralığında faydalandığı dershanelerden 8 milyon kişi faydalanamıyor. Gerek fiziksel, gerekse ulaşım, gerek okullarda ki kalitesizlik ya da anne babanın imkansızlığı nedeniyle. Bu nedenle diyoruz ki, 10 milyon kişi devlet ve özel okullarında ciddi eğitim görsün. Dershaneler dönüşürken; Özel okula dönüşsün diyoruz, bunların 5’te biri özel okula dönüşmeye, fiziki imkanlar dahilinde müsait. İsterseniz kreş yapabilirsiniz, anneliği teşvik etmek, çocuk sayısının artırımını teşvik etmek ya da çalışan annelerin imkanlarını oluşturmak adına, kreş açanlara 6. bölge teşviği veriyoruz. Yani Hakkari, Tunceli, Batman’ın teşviğini buralara uygulayacağız. Sosyal işler başkan yardımcısı olarak konu üzerinde çalışıyoruz ve kanunun çıkmak üzere olduğunu belirtiyoruz. Buraları özel okullara, açık liselere, akademik liselere dönüştürün. Bir çocuğun lisedeki devlet harcama payı 3.500-5.000 liraya mal oluyor. Biz bu harcamayı size aktaralım diyoruz. Çünkü dershanelere gidenlerin ancak ortaokullardakilerin %24’ü, liselerdekilerin %14’ü dershaneye gidebiliyor. Ortaokul son sınıfta dershanelere gidenlerin sayısı %10, lise son sınıfta dershanelere gidenlerin sayısı %38. Diğer sınıflardan dershanelere gidenler çok az. Eskiden SBS diye bir sınav vardı, 4+4+4’le beraber, geçenlerde birisini yaptık, 6 dersten sınava giriyorsunuz, 2 gün boyunca 3 dersten bir gün, 3 dersten bir gün, aynı zamanda yıl sonu 6 dersten daha, toplam 12 ders sınava giriyorsunuz. Bu sınav sonuçlarıyla meslek liselerine mi, fen liselerine mi, Anadolu liselerine mi gidilecek, bunları belirliyorsunuz. Bu sistemle ve SBS’nin kaldırılışıyla dershanelerin birazcık azaldığını gözlemledik. Bir sınavla olabilecek psikolojik-fiziksel aksaklıkları biz çoklu sınavlarla dengeledik. Türkiye’de dershaneler 2 yıl içinde dönüşecek. Bunlar açık ya da akademik lise olurlarsa 4 yıllık bir süre vereceğiz. Bu seçenek dışında hemen dönüşmek isteği varsa, özel okul olmak gibi, hemen teşvik primlerini, arsaları vereceğiz. Bu arada 100.000 kişi çalışıyor denildi dershanelerde, çoğu asgari ücretle ya da üniversite son sınıf öğrencileri sigortasız cüzi paralara çalıştırılıyorlar, bazıları yüksek ücretle çalıştırılıyorlar. Bu dershanelerin sosyal bir devlet olma yolunda ilerleyen Türkiye’de olmaması gerektiğine inanıyorum.
3 / Nevzat Süer Sezgin: Bizler büyürken annelerimiz babalarımız öğretmenlerimiz, ağaç yaşken eğilir sözüne inanarak ve eğmek üzerinden düşünerek bizi eğitirlerdi. Yüreklerinde ve beyinlerinde bir insan tipi vardı. Onların yetiştireceği yeni insan doktor, mühendis, avukat, yargıç gibi meslekler edinecek hatta hiçbir şey olamazsa öğretmen olacak ve ülkemizin ‘muasır medeniyet seviyesi’ne katkı koyacaktı. Bu yeni insan onların yaşlılığının, toplumumuzdaki gelenek ve göreneklerin sürmesinin, kapitalizme yeni kucak açmış ülkemizin gelişmesinin teminatı olacaktı. Hiçbir şey sorgulamadan, büyüklerimiz ne derse yapacak, kendi istek ve arzularımızı yapabilmek için yaşça ve makamca büyük olmayı bekleyecektik. Bazı ağaçlar eğildi, annelerin ve babalarının isteği gibi oldular. Ancak tuhaftır ki aynı anne ve babalar tüm ağaçları eğemediler. Bir evdeki 3 çocuktan 1-2’si anne ve babalarının düşleri doğrultusunda gelişse de 3. farklı sesler çıkarıyor bütün emekleri boşa çıkarıyordu. Bu inanılmazdı çünkü cumhuriyet döneminin eğitim sistemi yavaş yavaş çöküyordu. Anneler ve babalar çaresiz, koşulsuz eğilmiş olanlar mutsuz, eğilmeye direnenler kayıp yetişkinler olarak ülkemizde yaşamayı sürdürdüler. Öyle ki 1980’ler kuşağına kayıp kuşak adını verdi, bilim adamları. Teknoloji gelişti, bilgi üretimi inanılmaz bir hızla arttı, tüm bilimler gibi tıp ve eğitim de geliştikçe insanoğlu nasıl bir varlık olduğu daha iyi anlaşılmaya başlandı. Bir bebeğin anne karnına düştüğü andan yetişkin olduğu kadar geçen süreçte onu etkileyen genetik faktörlerin, evde ve okulda verilen eğitimin etkisi iyice gün ışığına çıktı. Ancak bunların kullanımı konusunda yeni kuşaklar dünyamızı savaş, terör doğa katliamı gibi içinden çıkılması zor sorunlarla uğraşılacak duruma getirdi. Mevcut eğitimin sonuçları ortada. Kimilerine göre fortis eğitim kimilerine göre süreli eğitim gibi tanımlarla anlatılan ve tüm çocukları birbirinin aynısı gibi algılayan otoriter eğitim anlayışı yeni yetişenlerin üretilen bilgiyi insanlık yararına kullanılmasını sağlayamadı. Eğitim sistemimizin durumuna kısaca bir bakarsak, bir kere müfredatı ele alırsak burada 5 saat tartışmamız lazım zaten bu konudaki cins, dil, din, ırk ayrımları yeter. Okul binalarının durumu, derslikler teşvik ve genişlik bakımından ne alem de? Hakkari’de gördüğümüz derslikleri ve özel okullarda gördüğümüz derslikleri gözünüzün önüne getirin. Bütün okullarımızda ve her kademelerinde laboratuvarlar var mı? Satranç, müzik, drama gibi özgün odalar var mı? Kantinler ve yemekhaneler ne durumda? Atölyeler ne alemde? Kütüphaneler var mı, varsa içinde kitaplar var mı? Varsa ne tür kitaplar var? Spor salonları var mı? Bunlar kabaca, çok basit alt başlıklar. Eğitim kadrosunun durumuna bakalım. Teknolojik ve bilimsel gelişmeleri izleyebiliyorlar mı aldıkları bu maaşlarla? Eğitim bilimindeki gelişmeleri öğrenebiliyorlar mı? Yöntem-teknik-taktik bilgilerinden haberdarlar mı? Bir öğrencinin öğrenme profilini çıkarabiliyorlar mı? Yani öğrenme tarzları, zeka alanları, ilgi alanları, sorun alanları hakkında bilgileri var mı? Kendilerinin öğrenme profillerini bile bilmeyen yüzlerce öğretmen tanıdım arkadaşlar. Zihin haritası çıkarabiliyorlar mı? Yöneticilerin durumuna bakalım her kademede, bakandan bir sınıf öğretmeni ya da anaokulu öğretmenine kadar. İletişim becerileri var mı? Parmak sallamaktan, tehdit etmekten, büyüklerimiz her şeyi bilir demekten vazgeçmişler mi? Yönetici bilgi ve becerileri var mı? Tutarlılar mı? Bu ülkede her 2-3 senede bir değişiklikler olur. Çocuklar artık ilkokula başlarken ilkokulun sonuna geldiklerinde başlarına ne geleceğini ne anne babalar ne çocuklar biliyor. Süreklilik var mı? Her kademedeki eğitim, öğretim kadrosu kendini geliştirebiliyor mu? Öğrencilere bakalım, okullar tatil dediğiniz zaman, soğuktan vs., bütün öğrenciler çok seviniyor. Biz öylemiydik? İstek var mı, okula gitmek için. Merak var mı öğrenmek için. Bir tek merak var, internete girmek, chat yapmak, ellerinde cep telefonu. Okulu seviyorlar mı? Fanatizmden arınmışlar mı? Bu topluma güveniyorlar mı, bir hedefleri var mı? Çalışanlara bakalım, titizler mi? İletişim becerileri var mı? Sahiplenmişler mi okulları ve eğitimi? Güvenilirler mi, her gün neler duyuyoruz. Ailelere bakalım, çocuklarını tanıyorlar mı? Okulla işbirliği yapıyorlar mı? Okul aile birlikleri, çay verip parti verip okula yakacak ayarlamaktan o paralarla başka işler yapıyorlar mı? Anne-baba eğitimleri yapıyorlar mı? Kendilerini tanıyıcı geliştirici işler yapıyorlar mı veliler? Televizyonun verdiği kültürle kafaları karışık dolaşıp duruyorlar. Sağlıklı iletişim becerileri var mı? Bir çocukla nasıl iletişim kurulur, ne olur? Bahçelerimizin durumuna bakalım. Daireler ve hanlar içine kurulu dershanelerin bahçesi olmaması da bir muamma bu dönüşün içinde. Eğitim adına konuşanların iyi nedir, kötü nedir diye çok tartışması lazım. Tarım bahçeleri var mı? Köy enstitüleri bu işlere kalkışmıştı, kapattılar. Oyun alanları var mı? Hayvanat bahçesi var mı? Çocuklar hayvanları tanımadan büyüyor, belgesellerde görüyorlar. Spor alanları var mı? Ekonomi ve diğer alanlar, sağlıklı beslenme var mı? Doktorlar ve hemşire hizmetleri var mı? Yeterli ve sürekli artan bir bütçe var mı? İlk defa bu hükümet eğitimin bütçesini birazcık arttırdı. Uzun yıllar eğitimin bütçesi savunma bütçesinin altında kaldı. Bu başlıkları daha geliştirebiliriz. İşte bütün bu sorunların etkileri artık günümüzde çığ etkisi yaratmakta. Öyle bir çığ etkisi ki sonunda herkes kendi önyargısıyla bunu yok iktidarla yok cemaat tartışma vs. gibi bir yerlere götürüyor. Oysa sebepler sonuçları, sonuçlar sebepleri doğuruyor. Bir kısır döngü içindeyiz. Hiç zaman kaybetmeden gündemde ki tartışmaları bir kenara bırakıp, beynimizdeki önyargıları süpürüp, bizi eğiten durumunda olan yetişkinlerin önce eğitim felsefelerini, ilkelerini, yöntemlerini, taktiklerini ve tekniklerini değiştirmelerinin zamanı geldi. Çünkü yetişkinler yeni kuşakları eğitiyor. Bugün yetişkinlerin derhal başlatmaları gereken düşünsel ve duygusal değişim ancak birkaç kuşak sonra sonuçlarını verecektir. Yetişkin dünyası kendi yüreğinde ve beyninde bir devrim yapmak zorundadır, çekişmeleri bir yana bırakıp, kendimiz, çocuğumuz, ülkemiz, dünyamız için. Şimdi bu kuşağın çocukları büyürken ağacı yaşken eğecek miyiz? Yoksa kendi sahip olduğu özelliklere göre geliştirip, demokratik, yaratıcı bireyler mi eğiteceğiz? Şimdiye kadar hep eğmek anlayışına sahip otorite üzerinden eğitim savunula geldi. Dolayısıyla dünyadaki bilimle, sanatla, sporla yarışmaktan geri kaldık. Tek tip ağaçlarla dolu, yorgun, bezgin, birbiriyle kavga eden umutsuz bir orman mı yaratacağız, çok değişik ağaçlarla süslü, neşeli, canlı, farklı tohumlar üreten bir orman mı yaratacağız. Unutulmaması gereken demokratik, yaratıcı kişilik eğitimi için çocuklara ve gençlere saygı duyan, kendi zihinlerindeki tüm otokratik düşünceleri temizleyen yetişkinlere ihtiyacımız olduğu.
4 / Esra Ece: Dershanelerin durumları pek iç açıcı değil. Ya emekli olmuş öğretmeler ya da pedagojik formasyon eğitim hakkı elinden alınıp da öğretmen olamayacağı belli olan bölümlerde okuyanlar ders veriyorlar. Pek çoğunun asgari ücret aldıkları da doğru, denetlenmedikleri de doğru. Ama hükümetin biz 4 yıl için duyurularımızı yaptık, şartlarınızı iyileştirin, binaları özel eğitim kurumlarına çevireceğim duyurusunu ciddiye alan kurumlarında, milletvekilimizin ilk ağızdan söylediği gibi, yurt ve tarikat gibi zümrelere ait olduğu belli. Onlar şu an hazırlar. Ara kat yerler kreş olmaya hazır olup olmadığı, fizik, matematik öğretmenlerinin buralarda eğitim verebilecek yeterli formasyonu olup olmadığını da bilmiyoruz. Takınılan nokta şu, sosyal devlet olmanın bir amacı olarak niye özel okullarından bahsediliyor. Özel okullar sosyal devlet anlayışının neresindedir? Dedelerimin kuşağında köy enstitüleri vardı, babamın kuşağında öğretmen okulları vardı bunların da kapatılacağından söz ediliyor. Devlet okulları bu kadar minimalize edilip küçülmüşken hangi sosyal devlet anlayışından bahsediliyor?
5 / Selçuk Özdağ: Dershaneye giden çocuk 5 gün boyunca okulda. Sabah 6’dan akşam 6’ya değin. Gelince de derslerine çalışıyor. Cumartesi Pazar’da dershaneye gidiyor. Hafta sonu yaklaşık 6 saatlik bir eğitim görüyor. Bu çocuğun hiçbir sosyal yaşantısı yok. Fen liselerine, Anadolu liselerine, öğretmen lisesine, meslek lisesine vs. gidebilmek için. Açık lise nedir? Sabah okula gider gibi gidecek, 20 saat, akşama kadar öğretmenle beraber eğitim görecek. Tabii bu dershaneler dönüştüğü zaman. Cumartesi ve pazarını ailesiyle geçirecek. Açık liseye giden çocuk için devletten para alacak o akademik ve açık liseler. 3.500 ile 5.000 arası devlet bugün bir çocuk için harcama yapıyor. Bu para akademik ve açık liselere verilecek. Devletten de büyük bir yük kalkmış olacak. Özel okullar zaten Türkiye’de var. Bu özel okulların atması için teşvik primi verildi, Ahmet Necdet Sezer döneminde, yapmış olduğumuz bir kanun tasarısı kendisi tarafından ret edildi. Dershaneler bu burslu okuyan çocukların paralarını alamayanlardan çıkardı. Çok güzel bir yere temas edildi bir kesimin dershanesi hazırlıklı ancak çoğu değil. Sosyal devlette elbette ki özel okullar yerine devlet okulları görevini ifa etmeli. Ancak biz devlet okullarının yanında özel okullarında olmasını istedik. Her fakir çocuğa da devlet 2.000-3.000-5.000 lira, ki taslakta henüz fiyatı belli değil, takviye etsin, 10.000-15.000-60.000 diyelim ki özel okul fiyatları, biz devlet olarak buralara girecek fakir çocuklara para verelim ve bu çocuklara en azında burslu okutmayalım, çünkü oluşan farkı başka zenginlerden çıkarıyor, eşitsizliği daha çok yaygınlaştırıyor ve derinleştiriyorlar. Devlet okullarını daha kaliteli hale getirelim. Meslek okullarını sanayi bölgelerinde kuralım ve çocuklarımızı burslu okutalım.
6 / Hakkı Erten: Sürecin içerisinde olan birisi olarak söylüyorum, başbakan çeşitli televizyon kanallarına çıktığında dershaneye gidenlerin oranının %5 ile 15 arasında olduğunu söyledi ve bununda çok olmadığını söyledi. Şunu soruyorum, ülkemizde dershaneye gidenler sadece %15’se geriye kalan %85 hafta sonları sosyal hayatlarında ne yapıyorlar? Başbakanın dediği gibi çayırda çimende mi oynuyorlar yoksa gerçekten sosyal hayatları çok mu gelişiyor, vatana millete çok faydalı bireyler oluyorlar da biz mi göremiyoruz. Bu çocukların gideceği yer ya televizyon başıdır ya bilgisayar başıdır ya da internettir. Şu olabilir, devletin bu sosyal devlet inşa projesinde hafta sonları, sanat okulları, akademik okulları, spor okullarına gider. Bunda bir problem olamaz. Ancak buralara gidemeyen öğrenciler kahvehanelere gidecekse, internet kafe köşelerine gidecekse, kötü alışkanlıklar edineceklerse bu çok olumlu bir korelasyon olmayacaktır. Şu anda Türkiye’nin sokakları, çarşı-pazarları buna çok müsaittir. Diğer bir durum akademik lise. Önce şunu söylemeli, bu durum manşetlere taşındıktan sonra, sayın bakan da bilir, tüm İzmirli AK Parti milletvekilleriyle görüşmemiz sonucunda aldığımız yanıt, biz bu durumu yani akademik lise anlayışını başbakana anlatamayız. Yani eğer o malum gazete ve televizyon olmasa pazartesi bütün dershaneler kapanmıştı. Bu bir iddia gerçeğe yakın bir iddia. Hatırlayalım şike yasası bir gecede çıkmamış mıydı. Kılık kıyafet yasası bir gün uyandığımızda serbest olmadı mı? Ocak’ta bu mesele bitmiştir diyen başbakanın, daha taslak çıkmamış bakanlar kuruluna gitmemiş meclise gitmemiş bu meselenin, milli iradeye bir ipotek koyma, ona engel olma meselesi değil midir? Sormak istiyorum, madem bu mesele görüşülüyor, başbakan bu meselenin bitmiş olduğunu neden söyledi ve bundan bir adım geri adımın atılmayacağını belirtti? Dershaneler paydaşlarıyla görüşmeye gelen müsteşar yetkilileri biz sizi dönüştürmeye geldik, dediler, fikrimize başvurmaya değil. Bir de ileri demokrasinin yaşandığı söyleniyor. Bu mesele eğer ocak’ta kapanacak gibiyse ki bakanımız bunu açıkladı, ocaktan itibaren kayıt alınmayacak dendi, şehircilik bakanımıza da sormak istiyorum, kapanacak bu 4.000 dershaneye tahsis edilecek arsalar hazır mıdır? Maliye bakanımız vereceği teşvikleri 2014-15 bütçesi içine koymuş mudur? Sayın bakan bunun olmadığını söylüyor. İzmir’de örneğin 200 dershane var bunlara arsa tahsis edilecek midir? Buna ben cevap vereyim, dershaneci olup da şu anda İzmir’de okul açan arkadaşların hiç biri teşvik almadılar ve şu anda iflasın eşiğindeler. Öte yandan ‘yok denilen yasa taslağı’ an be an doğa doğa günümüze kadar geldi. Sayın bakan o akşam açıklama yaptı, manşetin yalan olduğunu söyledi ve o yalan üzerinden sürekli açıklama yapıldı. Yapılan açıklamanın da bir müeyyidesi olacak dedi. Ama bu taslağın hazırlanarak meclise getirildiği biliniyor. Son olarak şunu ekleyeyim, zamanında devletten çok çektiğini belirten bir iktidarımız var. Ben bu süreç içerisinde dershanecilerin kendilerini savunurken kullandıkları argümanların devlet imkanları kullanılarak susturulmaya çalışıldığına yakinen, valilik, il emniyet müdürlükleri, şube müdürlükleri düzeyinde hatta karşı kampanya için yaptığımız raket ve billboardları citröen firmasıyla anlaşırken son anda koymamaya karar vermelerinde, soruşturma geçirme korkusu içinde olmaları, gerçek bir ileri demokrasi anlayışımızı sergiliyor gerçekten. Bu yasaklarla bir yere varılabilir mi, insanların özel teşebbüs hürriyetleri engellenebilir mi? Ancak devlet vatandaşlarına en uygun şartları hazırlar sonra vatandaş ya da bireyler kendi tercih haklarını kendileri kullanırlar. Çocular 11.000 kontenjanlı tıp fakültesine nasıl girecek? 200.000 insan müracaat ediyor. Elbette ki çocuğumun tıp fakültesine gitmesi için okulun dışında başka bir kurs vereceğim. Bu engellenemez. Dershaneler kaldırılırsa gelecek yıl 2 milyon öğrenci kaos çıkaracaktır. Bu dershanecilerin sözü değil, burs alamayacak çocuk. Nereden hazırlanacak? Bu ancak özel okul okuyan öğrencilere yarar. Devlet sınava hazırlanan bireylere eşit miktarda şart sağlasa bile parası olan özel ders aldıracak. Şimdi geldiğimiz nokta nedir biliyor musunuz? Matematik kursu yasak, ingilizce kursu serbest.
7 / Pervin Mısırlıoğlu: Hakkı bey, dershaneler bir sosyalleşme yeridir, bunun alternatifi nedir dedi. Türkiye genelinde 4.000 İzmir genelinde 200 dershaneye tahsis edilecek arsa nerede diyorlar. Ayrıca yasa taslağı vardı yok denilmesi nereden çıkıyor diyor. Billboardlar konusunda da mağdur edildiğini belirtiyor. Acı çektiniz geldiniz yasakları kaldırdınız şimdi yeni yasaklar koyarak başkalarının mı acı çekmesini istiyorsunuz, diyor. İngilizce kursu serbest olurken Matematik kursu nasıl serbest olamaz diye soruyor.
8 / Selçuk Özdağ: Zaman gazetesinin yayınlamış olduğu taslak doğru taslak değil. Adı üstünde o bir taslak, yayıncılıkta ahlak esastır. Bunu milli eğitim komisyonundan tasdik ettirmeniz gerekirdi üstelik söylediğim doğrularda aynı gazeteye bağlı yayın kuruluşu tarafından yayınlanmıyor. Çocukların sosyalleşme meselesine gelince, %15’le mi Türkiye’yi kurtaracağız. Biz onları spor salonlarına, sanat mekanlarına vs. göndermenin yollarını aramalıyız. Her lisenin sosyal tesisi olması mümkün değil, Türkiye o kadar zengin değil. Onun yerine yerleşim alanlarının ortasına kapalı spor salonu, yanında sosyal tesisleri, sanat galerisi ve atelyelerinin olduğu bir lise kampüsü oluşturmak daha doğrusudur. %15’te gidebilir kahvehaneye, diskoteğe, bara, sokağa, evinde televizyon izleyebilir, internete girebilir. Bu belirtilen yaklaşım doğru değildir. Billboard meselesine gelince, size zorluk çıkaran bir vali varsa, Türkiye bir hukuk devletidir. Gidersiniz suç duyurusunda bulunursunuz, noter getirirsiniz onlarda gereğini yaparlar. Evet, İngilizce serbesttir yani kurs açabilirisiniz. Bale, folklor, yabancı dil kursu, zazaca, lazca kursu açabilirsiniz ancak eğitimle ilgili matematik, fizik, kimya ile ilgili kurs açamazsınız. Bakın hala taslaktayız, eğer bir yanlışlık varsa pedagojik olarak bunlar düzeltilir, eğer düzeltilmezse daha sonra bunun fayda ve zararları görülür. Öte yandan dershaneler Ocak’ta kapanmıyor Ocak ayında kanun çıkıyor dedi, başbakan. 2 yıl içerisinde bu dönüşümü sağlayalım, 2015 yılında da siz öğrenci kayıtlarını alın, akademik ve açık liseler içinde 4 yıllık süre verelim dendi taslakta. Önemli olan eğitimde fırsat eşitliğini sağlayabilmek.
9 / Meltem Rusçuklu:Televizyonu ya da medyayı izlediğimizde konunun eğitimden çok ötesinde bir konu olduğu çok açık. Çok ciddi bir hesaplaşma görünüyor ve biz de ilgiyle izliyoruz. Tahmin ederim bu savaş önümüzdeki günlerde daha şiddetlenecek. Billboard meselesinde ortaya çıkan tablo ürkütücüdür. Bu hakim olan korku ikliminin sonucudur. Yanılmıyorsam 2-3 yıl önceydi bu ÖSS sınavlarında bir skandal yaşandı. ÖSYM başkanı çıktı ve 1 milyon 350 bin tane her biri özel kitapçık bastırıldı, dedi. Bu mümkündür ama muhtemelen olamaz. Çünkü biz reklamcılar şunu çok iyi biliriz, kişiye özel baskı yaptırmak dünyanın en pahalı işidir, inanılmaz uzun bir süreçtir, 1 milyon 350 bin kitabın ayrı ayrı cevap anahtarının olması matematiksel olarak mümkün değildir. Bizim bunları gerçekleştiren eğitim sistemi karşısında doğal olarak çok ciddi kaygılarımız var. Bütün okulları mükemmel hale getirirsiniz biz de göndermeyiz onları özel okullara. Başbakan televizyonda teşvik vereceğini söyledi. Yani özel okulların kontenjanları boş, dedi. O okullara giren 30 öğrencinin parasını biz vereceğiz dedi. Şunu sormak isterim, diyelim ki İtalyan Lisesi sınıfını dolduramadı. 60 öğrenci alacak 40’ı geldi 20’si gelmedi. Bütün özel okullara bu teşvik verilecek mi ve nasıl sağlanacak?
10 / Selçuk Özdağ: Henüz kesinleşmemesiyle beraber gelir seviyesinin altındaki herkese teşvik primi verilecek, taslakta bu var. Bütün okulları mükemmel hale getirirsiniz biz de göndermeyiz onları özel okullara, dediniz. Gidersiniz evinizde kurs aldırırsınız çocuğunuza. Devlet okulları Almanya’da da, Japonya’da, Amerika’da da çok zirvede değildir. Katolik, Protestan, Calvin okulları devlet okullarında daha seçkin dini okullardır. Türkiye’de biz devlet okullarını kaliteli hale getirmek için yola çıktık ondan dolayı fen liseleri var. Bu fen liselerine gidenlerin %92’de dershanelere gidiyor. Anadolu öğretmene gidenlerin %94’ü dershanelere gidiyor. Anadolu lisesine gidenlerin %96’sı dershanelere gidiyor. Zaten bunlar zeki çocuklar bunlar. Dershanelerde bunları alıp dereceyle Bilkent’te ODTÜ’ye gönderiyorlar. Burada bir eşitsizlik meydana çıkıyor, zaten zeki üstüne burslu gidiyor. Çoktan seçmeli soruları açık uçluya dönüştürmeye çalışıyoruz. SBS’yi kaldırdık, buradaki yarış şeklini de kaldırırsak, açık uçlu soruları oluşturabilirsek ki bunun üstüne hem ÖSYM hem YÖK hem de milli eğitim komisyonu çalışıyor. Biz sabırla ve itidalle bu yolda ilerleyeceğiz ve başarılı olacağımızı sanıyorum.
Ara
11 / Meltem Rusçuklu: Anayasal güvence altında olan özel girişime karşı bir yasa çıkarmak mümkün müdür Türkiye’de ki bunun AİHM süreci var, burada nasıl bir çalışma yürüteceksiniz?
12 / Sezai Özel: Öğrenim gereksinmesi dershaneler kapatılırsa ortadan kaldırılacak mı? Dershaneleri YGS bağlamında mı düşüneceğiz, indirgeyeceğiz? Dershaneleri kapattık, tıpta uzmanlık sınavları var, KPSS’ler var, dikey geçiş sınavları var, ALES var, yabancı dil uzmanlık sınavı var. Bu ülkede 132 çeşit sınav var yapılan. Bu sınavların sadece YGS boyutunu mu kaldıracağız?
13 / Özay Arsel: 2015 yılında LYS kaldırılacak deniliyor. Her yıl 1,2,3. ve 4. sınıflarda sınav yapılacak deniliyor. Dışarıdan girmek isteyenler var, ikinci bir üniversite okumak isteyenler var ayrıca bütün okulların müfredatı farklı yani 11. sınıftaki iki ayrı okul öğrencisi aynı dersleri almıyorlar. Sınav yapıldığında eşitlik olacak mı? İmam hatip ve meslek liseleri bu sınava tabii tutulacak mı? Dışarıdan bu sınava girmek isteyenler nasıl katılacak?
14 / Özdemir Özkan: Dershanelerde asgari ücretle çalışan öğretmenlerden bahsedildi. Milli eğitimde de çalışan binlerce on binlerce çalışan öğretmenler var neredeyse 800.000’e çalışan. Bunların akıbeti ne olacak? Dershanelerin kapatılmasıyla boşalan öğretmenlerin milli eğitime alınacağı söyleniyor fakat atanmayan 300.000 öğretmenin akıbeti ne olacak?
15 / Nevzat Süer Sezgin: Matematik öğrenmek neden yasakta İngilizce öğrenmek serbest?
16 / Ömer Mustafa Aytekin: Ölçme ve değerlendirmeden tamamen vaz mı geçeceğiz?
17 / Hakkı Erten: Rantçı ve söğüşçü ifadeleri kullanıldı dershaneciler için. Bizler vergi ödeyen kurumlarız. Devletin bu ifadeleri kullandığı kurumlardan pay alması suç değil midir?
18 / Ömer Mustafa Aytekin: Ardahan milletvekili Atalay dershanelerle ilgili KCK’dan farkı yok gibi bir örgütlenme tanımlaması yaptı. AK Parti bunun karşılığında bir cevap verdi mi, verecek mi?
19 / Özay Arsel: Akademik lise önce lise son sınıf öğrencileri için deniliyordu daha sonra lise1.,2.,3. “sınıfları da kapsayabilir dediniz. Dershanelerin akademik lise olarak dönüşmesi yine dershane mantığı gibi olmayacak mı sizce. Akademik lise deniliyor ancak burada da bir dershane mantığına ulaşılmayacak mı?
20 / Hakkı Erten: Bugün yasayla kurulan dershaneler yine yasayla kapatılıyorsa, bugün kurulacak Akademik liselerin yarın yasayla kapatılmayacağı garanti edilebilir mi?
21 / Selçuk Özdağ: Biz yasayla değiştirmiş olduğumuz bu konuda bireyler anayasa mahkemesine başvurabilirler, AİHM’e gidebilirler, Türkiye bir hukuk devletidir. Geri döneriz, saygı duyarız düzeltiriz. Çünkü TBMM bunun için vardır, hukuk devleti böyle bir unsurdur. Öğretmenler asgari ücretle çalışılıyor denildi ancak bu dershanelerde değil asgari ücret 400-500’e de çalışan var. Üniversitenin son sınıfında olanlar matematik, fizik, kimya bilgisi imkanlarıyla buralarda, fakir olmalarından kaynaklı çalıştırılıyorlar. Bedava çalışan idealistlerde vardır mutlaka. Biz burada insanlar asgari ücretle çalışıyorlar derken bu öğretmenleri değerlendireceğiz diyoruz. Nerede, halk eğitim merkezlerinde. Nerede, devletin okullarında. Pedagojik formasyon almayanlara da süre tanıyacağız. 800 bin liraya çalışan milli eğitim bakanlığına bağlı öğretmenler var dendi. Bugün Türkiye’de sözleşmeli öğretmen artık yok. Ücreti karşılığı açık olan yerlere öğretmen bulamadığımızda bunları değerlendiriyoruz. Bu sene 10.000 öğretmen alıyoruz şubat ayında, 750’sini geçen hafta aldık, 40.000 öğretmeni Ağustos ayında alacağız ki bu 50.000’nin üzerinde öğretmen yapacak. 30.000’e yakında bu dershanelerden öğretmen alınmış olacak, halk eğitim merkezlerine, ortaokul, ilkokul, meslek liselerine. Böylece ilk defa cumhuriyet tarihinde yaklaşık 100.000’e yakın insan almış olacağız. Bunu yapmak çok zordur zira Türkiye cari açığını henüz kapatabilmiş değildir. Akademik liseleri bitirenle ne yapacak? Onlarda halk eğitim merkezlerinde kurs alabilecekler ya da öğretmenler devlet okullarında kurs verebilecek. Endüstri meslek ve imam hatip liselerinde okuyan çocuklarımız başka liselerde derslere girebilecekler. Eksik gördükleri dersleri o şekilde tamamlayacaklar. KCK benzetmesine gelince, tabii ki hoş olmamış. Ancak eğitimin alternatif bir eğitimi olmaması gerekir. Yani dershaneler alternatif müessesedir, eğitim bu noktadadır. Mesela KCK ayrı bir devlet kurmak istedi bu mecazda kullanıldı bu tabir. Elbette maksadını aşan bir ifadeydi. Eksikliğimiz varsa tamamlarız, fazlalığımız varsa törpüleriz. Biz STK’larla birlikte ortak akıl oluşturmak istiyoruz. Vergi veren her kurum kutsaldır bizim için. Bir kişi söyledi diye burası rantçı olmaz bir kişi söyledi diye burası provokatör olmaz.
22 / Pervin Mısırlıoğlu: Matematikle İngilizce arasında ne fark var, dendi.
23 / Selçuk Özdağ: İngilizce kurslarını biz mevcut taslakta muhafaza ediyoruz. Matematik kurslarını alacaksanız ücretsiz alın, diyoruz. Gidin halk eğitim merkezinden alın, gidin devlet okullarında öğretmenler ücretsiz kurs versinler, ücretlerini devletten alsınlar. Maaşlarına ekstra paralar gelsin. Ya da özel okullar ekstra olarak kurs versinler ücretli ya da ücretsiz, vatandaşla anlaşsın orada.
24 / Pervin Mısırlıoğlu: Ücret çok ciddi bir motivasyon.
25 / Selçuk Özdağ: Ücretini devletten alacak.
26 / Pervin Mısırlıoğlu: Ölçümlendirme çok önemlidir. Mühendislikte de ve bir sürü işte. Hayatımızın her alanında ölçme değerlendirme diye bir şey var. Bunu okullar yapamıyor mu? Yani bu test sistemi için dershaneler okulun içine mi alınacak, ölçme ve değerlendirme nasıl olacak?
27 / Selçuk Özdağ: Ölçme ve değerlendirme olacaktır. Çünkü insanlar yeteneklerine göre, zekalarına göre, zevk ve ideallerine göre okullarına yönlendirilecek, Bu Avrupa’da da böyledir. Bir çocuğun zekası ortaokul sıralarında belirleniyor liseye öyle yönleniyor. Diyor ki ben makineye gideceğim yok marangozluğa gideceğim yok motora gideceğim diyor. Yapamıyor motor bölümünde onu yapacağı bölüme yönlendiriyorlar. O yüzden biz bu ölçme ve değerlendirmeyi çoktan seçmeli yerine açık uçlu yapacağız.
28 / Pervin Mısırlıoğlu: Dışarıdan bitirmeye çalışacaklar ne olacak, diye sorulmuştu.
29 / Selçuk Özdağ: Halk eğitim merkezlerine gidecekler.
30 / Özay Arsel: Halk eğitim merkezlerinde biliyorsunuz çoğunluk sağlanamazsa o kurslar kapatılır. Bir emek ya da ücret verilmediğinde kesinlikle değeri anlaşılamıyor. Bu kurslara süreklilik sağlanabilecek mi, sizce?
31 / Selçuk Özdağ: Devlet verecek. Bakın bu konunun ana ekseninde bir hesaplaşma yok. Siyasal ve toplumsal olayları savaşır gibi tartışmamalıyız.
32 / Pervin Mısırlıoğlu: Gelişmiş ülkelerde öğretmenlerin maaşlarıyla bizim durumu kıyaslasak.
33 / Selçuk Özdağ: Avrupa’nın çoğu okulunda öğretmenler sözleşmelidir. Aslında performansa dayalı maaş sistemi ideal olan. Bunu yapamamak bizim eksikliğimiz.
34 / Ömer Mustafa Aytekin: MEB şuan dershaneleri kapatmaya veya dönüştürmede harcayacağı enerjiyi – yapacağı teşviği,vereceği arsayı ve düşündüğü katkıları nelerse – kendi devlet okullarına yönlendirse, MEB okullarını geliştirseler. Örneğin, öğretmen maaşlarını artırsa, okulların fiziki şartlarını güzelleştirse, sınıflardaki öğrenci sayılarını aşağı çekse, labaratuvarlar inşa etse, öğretmenlerimizi zümrelerle kendilerini yenilese, MEB okullarının kalitesi artsa daha sonradan belki de takiye kurslarına ihtiyaç kalmayabilir. Niçin özel teşebbüs kapatılıp menfi tepkileri üzerine çekmeyi hükümetimiz üzerine alsın ki? Bunun hukuki olmadığını , bilgi edinme özgürlüğünü zedelediğini ve insan haklarına bir müdahale olduğunu ifade etmek isterim.
35 / Ömer bey : İki tarafta samimi değil. Birincisi, zengin ya da fakir olsun eğitim vermek devletin asli görevlerinden biridir. Biz Türkiye’de her şeyi alt yapıyı kurmadan kanunla başlatıp üst yapıyı kurmaya çalışıyoruz. Bu genelde tarihsel olarak böyle sürüdü. Kapitalizme geçmeden bir burjuva sınıfı yaratmaya çalıştık ve sonuçlarını hala görüyoruz. Aynı şekilde dershanelere olan ihtiyacı kaldırmadan dershaneleri kaldırıyoruz. Fırsat eşitliği yaratacağız derken bu eşitliği tamamen ortadan kaldırmalıyız, çünkü parası olan yine özel ders almaya devam edecek. Diğer taraftan samimiyetsizlik şuradan geliyor, maalesef Türkiye’nin gündemini lobisi güçlü olan kurumlar belirliyor. Cemaate şu anlam da sitem etmeli, Türkiye’de ilk defa ben yaptım oldu kanunları gündeme gelmedi. Daha önce pek çok örneği oldu. Ama maalesef medya ve sermaye gücünüz yoksa yapılan kanun düzenlemelerinden zarar gördüğünüz zaman sesinizi hiç bir yerde duyuramıyorsunuz. Erdoğan’ın dershane çokışının dibinde ne yattığını eğer birazcık kafanız çalışıyor ve gündemi takip ediyorsanız olayın sadece dershane olmadığı görülür. Karşı taraf açısından da olayın sadece dershane olmadığını biliyoruz. Öncelikle her iki taraf için samimiyet olmalı. Yapılması gereken şeyler kritik zamanda gündeme getirilerek ülkenin gerçek tartışılacak gündemi kayıyor. Haklı ya da haksız tutukluları konuşmamız gerekirken kamuoyu başka bir şeyi tartışır buluyor kendini. Gündem sürekli manipüle ediliyor. İnsanlar birbirine çok açık ve dürüst konuşmadıkları zaman sonuçlar görülüyor. Tartışma asıl odağından uzaklaştırılıyor. Gerçekler tartışılsa belki de herkesin hayrına olacak kanun ve düzenlemeler güme gidiyor. İktidar partisini samimiyete ve içtenliğe davet ediyorum.
36 / Sezai Özel: Dört yıl içinde öğrencilerin sınavlar için ekstra taleplerini halk eğitim kurumları aracılığıyla gidereceğiz, deniliyor. Her şeyi kamuyla çözülecekse bu serbest rekabete aykırı değil mi? Sistemi değiştirme kararı mı alındı? Bunu bankacılıkta da yapalım o zaman. Anayasanın değişiklik ilkesine aykırı noktalar bunlar işte. Çözümleriniz sistem değişikliğinin adıdır.
37 / Selçuk Özdağ: Bir kere kültürümüzü yurtdışında, kimseyi sömürmeden, takdim ettiği için Fethullah Gülen’i he zaman takdir ederim. Daha 2007 yılında başbakanın gündeme getirdiği bir konuydu, dershanelerin dönüştürülmesi gerekliliği ve devletin 2009 stratejik planında vardı. Devlet bu işi yapacaktır. Önemli olan dershanecileri, öğretmenlerimizi mağdur etmeden, eğitimin seviyesini yükselterek ortak akıl çerçevesinde çözümlemektir. Yaptığımız işi de cemaatin lehine oluyor diye düşünüp tüm Türkiye’nin lehine olacak bir şeyden vazgeçmeyiz. Fethullah Gülen cemaatinin gücü zaten ortadadır, yaptığımız referandumlara, 2011 seçimlerinde partimize verdiği destek de ortadadır. Siyasetçiler iki şeyden hoşlanır. Sandıktan çıkan oylar ve alkışlar. Eğer oy kaybetme endişemiz olsaydı icraatlarımızda, şu an ki zamanlamayı göze alacak olursak ki seçimlere 4 ay kaldı, doğruları yapmak istememiş olurduk.
38 / Pervin Mısırlıoğlu: Gerçekten toplumsal mutabakat yapmadan hiçbir kanun, anayasal hak, hiçbir hukuk, siyasallaşmadığı sürece, yani yargı, yasama ve yürütmenin eşit olarak yaşandığı bir dönemi hepimiz arzu ediyoruz. Bugünkü problemler elbette 11 yıllık hükümetin problemi değil. Köklü olanları var. Gerçek olan ister iktidarın, ister muhalefetin, ister başka cemaat ve cemaatlerin cebine girsin, sahici ve gerçek olanın üstü örtülemez. Gerçekleri ve bu topluma yakışanı bulabilmek için tüm STK’larla, tüm kanaat önderleri ve siyasilerle gerçek bir mutabakat arayışına girmek zorundayız. Ben yaptım, olmuyor. Bu konu tartışılıyor, konuşuluyor ve sonunda belli bir yere varacak.
39 / Selman Büyükaşık: 26 yıl kamu, 15 yıl özel sektörde öğretmenlik yaptım. Dershanelerin ne olup ne olmadığını az… Gereksinim varsa dershanelere onu önlemek aykırıdır. Belki sert bir saptama ama devlet okullarında eğitimin çökmüştür. Düzen gençlerin %10’u ihtiyaç duyar kamu ve özel sektörde. İhtiyacını karşılayacak kesimi kotarırsa ona yeter zaten. %90’ını kaybolmuş, umurunda değildir. Dershanelerin sosyalleşmede işlevine katılırım ama bununda yozlaştırıldığını gören biriyim. Okuldaki kışla düzeni karşısında çoğu genç bir şey öğrenmekten ziyade daha özgür olabilmek için dershaneye gider. Arkadaşlarla ve öğretmenlerle daha sıcak bir ilişki kurar dershanede. Çağımızın gerisinde kalan devlet eğitim kurumunun dershaneleri yaratamaması mümkün değil. Bir sonuçtur dershane, neden değildir. Tabii mucize kurumlarda değildir. Sonuçta ticari bir kurumdur, para kazanmak için vardır, karın tokluğuna dahi öğretmen çalıştırılmaktadır. Bunun asıl suçlusu sonuçta düzendir, devlettir, politikadır.
40 / Meltem Rusçuklu: Bu tamamen kapitalist sistemle ilgili bir sorun. Hükümet dindar bir gençlik istiyor biliyorsunuz. Talebim şu, hükümet diyanet işlerinin bütçesini milli eğitim bakanlığı bütçesinin yarısına indirsin. Sistem değiştiriliyor Türkiye’de ve bunun daha ne ölçekte süreceği belirsiz. Bir balona çok hava verirseniz o balon patlar. Son üç haftada bir cenahtan geldi işte patlama sinyalleri. Halka yazık oluyor, bu yasayı AK Parti hükümetinin geçiremeyeceği kanaatindeyim çünkü bu duruma karşıt parti içi muhalif çok isim var. Sonuçta hiçbir şekilde bu durum bir eğitim problemi değildir.
ORTAK SONUÇ
Yok.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Toplam 182 sivil toplum kuruluşu, meslek odaları ve sendikalar dahil, e-mail yolu ile davet edildi.
MEDYA İLE
20 medya kuruluşundan 8’i katıldı.
SONUÇLAR
Genel konuya ilişkin video salondaki teknik aksaklıktan dolayı gösterilemedi. Cuma namazı arası verilen toplantı 13:30’a kadar sürdü.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
İzmir küçük Millet Meclisi Hamalı Pervin Mısırlıoğlu ve Asım Aykut Aksakal