YER: Mustafa Necati Kültür Evi
TARİH: 06.10.12
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Çocuk İhmalini ve İstismarını Önleme Derneği (Türkay Asma – Başkan)
2 / İHD (Serbay Köklü – Yönetici)
3 / NDI (Mine Çim – Üye)
4 / Anadolu Fikir Platformu ( Ahmet Kansız – Üye)
5 / ÖZEV (Yelda Ahmetoğlu – Uzman)
6 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi ( Mahmut Konuk – Sözcü)
7 / Pembe Hayat Derneği (Belgin Çelik – Raportör)
8 / Kültürlerarası Araştırmalar Derneği ( Doğu Eroğlu – Başkan)
9 / Kaos GL (Murat Köylü – Dış ilişkiler Koordinatörü )
10/ TEPAV (Emin Dedeoğlu – Üye)
11 / Devrimci 78’liler Federasyonu (Nejat Kangal-Üye)
MESLEK ODALARI
1 / Ankara Veteriner Hekimler Odası ( Oytun Okan Şenel – Başkan)
SENDİKALAR
1 / Hak-iş ( Vedat Koçak – Şube başkan yardımcısı )
2 / KESK ( Devrim Kahraman- Üye)
GOZLEMCİLER
1 / Mükremin Barut (BDP – İlçe Başkanı)
2/ Hasan Tahsin Kömürcü (MHP – Disiplin Kurulu Başkan Vekili)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Turgut Dibek (CHP )
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 2 izleyici/gözlemci katıldı.
MODERATÖR
Sevilay Çelenk – Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi
KONULAR
GENEL KONU: "Türkiye AB İlişkileri ve Yeni Yerel Yönetimler Yasası"
KONUŞULANLAR
1 / Ahmet Kansız: Bu yeni kanun tasarısıyla Büyükşehir belediyelerinin imar bütünlüğünü sağlaması beklenmektedir. İlçe belediyeleri söz konusu olduğunda ölçek küçülüyor ve maliyet artıyordu. Bu yüzden bu kanun imar açısından oldukça iyi bir kanun olarak görülüyor. Diğer yandan iki binin altında nüfusa sahip alanlarda bütçe olsa bile yeterli personel olmadığından iyi hizmet verilemeyeceği kanaatindeyim.
2 / Türkay Asma: Öncelikle AB raporuna ilişkin düşüncelerimi aktaracağım. Anayasa komisyonu başkanı Burhan Kuzu’nun tavrı beni şaşırtıyor. Biz dernek olarak çocuklara hep birey olmanın önemini anlatmaya çalışıyoruz. Ama diğer yandan görüyoruz ki daha önce bizi denetlemesi için başvurduğumuz bir kurumun değerlendirme raporu çöpe atılıyor. Eleştirileri bu şekilde ele almaktansa bilimsel bir değerlendirme yapılmalı ve ilerleme katledilmelidir.
Yerel yönetimler kanununa baktığımızda; yerel yönetimlerin görevi sadece imar değildir. Katılım demektir. Küçük yörelerde güvenli ortam daha kolay sağlanır çünkü insanlar birbirini tanımaktadır. Bunun yanı sıra oraya hizmet verenler de yöreyi iyi tanımaktadırlar. Yörelerin yönetiminde yöresel özelliklerinin göz ardı edilmemesi çok önemlidir. Ancak merkezi bir yönetim anlayışıyla bu ortadan kalkacak, kişilerin yönetime dahiliyeti azalacaktır.
3 / Emin Dedeoğlu: Bu kanun ile birlikte 16 büyükşehir belediyesi sayısı 29’a çıkacaktır. Bu durum illerde kır-kent ayrımını ortadan kaldırıyor. İkili bir yapı ortaya çıkıyor. Buna üç açıdan bakabiliriz. Birincisi imar konusudur, ölçek büyüdükçe maliyet düşer. Bu açıdan avantajlı bir kanun olarak görülmektedir. Ancak burada ideal ölçek olarak belirlenen ölçekte sıkıntı oluşmaktadır. Yöresel olarak ideal ölçek değişecektir. İkincisi, koordinasyon meselesidir. Bu açıdan da imar en önemli mesele olarak görülüyor. Ancak koordinasyon meselesinde büyükşehir belediyesine bağlı kalmak hiyerarşik sıkıntıları arttırmaktadır. Çözümsüzlük yaratabilecektir. Üçüncüsü de katılım meselesidir. Katılım konusunda ise ölçek ne kadar düşükse katılım o kadar nitelikli olacaktır. Kanunu biz hem bu yönleriyle hem de yapılma süreciyle ilgili problemli bulmaktayız.
4 / Devrim Kahraman: Ben Çankaya belediyesinde çalışıyorum. Birebir konunun içerisinde de olduğum için şu anki bir kaygıyı dile getirmek istiyorum. Kapatılacak belediyelerin personeli nerede görevlendirilecek? Bu tam bir belirsizlik halinde.
Yerel yönetimlerle ilgili olarak bir merakım daha var, o da bu kanunun hangi ihtiyaçlar üzerine ortaya çıktığıdır? Böyle bir gündem yokken bu kanunun ortaya atılması bir takım soru işaretleri yaratıyor. Biliyorsunuz yerel seçimler yaklaşıyor. Ben özellikle imar konusunda merkeziyetçiği de sağlayarak yeni rant alanları oluşturulacağını düşünüyorum.
İşlerin hızlanması, daha nitelikli yönetim gibi sebepler sunuluyor. Ancak ben bir belediye çalışanı olarak görüyorum, Çankaya belediyesi bir çalışma yapmak istediğinde büyükşehir belediyesi hiçbir sebep göstermeden engel olabiliyor. Bunun dışında belediyelerin bütçeleri artacak ve şu an bile hiçbir belediyenin bütçesi halk tarafından denetlenemiyor. Bu alanda da rantlar oluşacağını düşünüyorum.
Halkın ihtiyacı bu değil, daha öncelikli çözülmesi gereken konular var. Halkın değil üst sınıfların çıkarlarını koruyacak bir yasa olarak gözüküyor.
5 / Nejat Kangal: Ben öncelikle bir teklifte bulunarak gündemi değiştirmek istiyorum. Açlık grevleri önümüzde dururken başka bir konuya odaklanmayı doğru bulmuyorum ve böyle sivil alanlarda konunun son saatte bile değişebilir olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu kanun ile Türkiye’de merkezi yönetimin kuvvetlenmesi için bir adım atılıyor. Çok güçlü iller kuruyoruz. AB’ye uygun hale getiriyoruz diyorlar. Kürt sorununu çözeceğiz, işte size Kürt açılımı diyorlar. Onda da bakıyoruz ki gerçek amacın Suriye’nin ötesine kadar uzandığını görüyoruz. Bölünme korkusu tüm bunlara sebep oluyor. Ancak farkında değiliz; biz zaten bölündük! Bugün düşünülmesi gereken “biz nasıl birleşebiliriz” olmalıdır.
6 / Mahmut Konuk: Biz günlerdir çocukları açlık grevinde olduğu için sokaklara dökülen insanların yanından geliyoruz. Bugün yerel yönetimler konuşuyoruz. İnsanlar en doğal/insani haklarını bile dile getiremezken, çözemezken biz nelerden bahsediyoruz. Büyükşehirlerin sultasının ilçeler üzerinde olduğu bir halde yerelin kendi kendini yönettiği bir model mi konuşuyoruz. Yoksa ipleri merkezin eline verecek bir modelden mi bahsediyoruz. Bugünkü “herkes ne olursa olsun ama ille de AKP’li olsun” zihniyetinden artık vazgeçilmelidir.
7 / Belgin Çelik: Yerel yönetimler diyoruz, Büyükşehir belediyelerinin yetkisi artacak diyoruz. Peki bugüne baktığımızda bu ülkede ne kadar demokrasi var? İnsan haklarında büyüyelim büyüyeceksek. Hala öldürüyoruz, katlediyoruz, hakkını isteyene biber gazı sıkıyoruz, translara yapılan linç girişimlerine sessiz kalıyoruz.. Peki nerede bu büyüme? Nerede daha iyi yönetim? Hep bahanelerle yönetiliyoruz. Bize demokrasi okyanus ötesinden geliyor ama gelene kadar da hiçbir şey kalmıyor. Bu ülkenin transları ölümü pahasına görmezden gelen lanet karakolları var. Kim ne yapıyor bunun için. Kimi kime şikayet etmeliyiz?
8 / Serbay Köklü: Ben de süreçle ilgili bir konu olacağını düşünmüştüm. Meseleyi teknik boyutuyla konuşmak insani tarafını çöpe atmak oluyor. Bu insanlar onlarca yıldır merkezi olarak yönetilmek istemiyor. Bugün Kürt gerçekliği önümüze bunu getiriyor. Yerinden yönetim, anadilde eğitim, sağlıki yönetim için hala süren bir mücadele var. İnsanlar bedenlerini bunun için ölüme yatırmış durumdalar. Artık istekler değişti. Bugün kadınlar, Çerkesler, lgbt bireyler, Lazlar.. hepsi kendini yönetmek istiyor. İktidar ise bunu gölgelemeye çalışıyor ve merkezi yapıyı güçlendirmeye çalışıyor. Biz kendi kültürümüzle kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Bugün, bu kadar sesin, vicdanın kaldıramayacağı bir süreç yaşanıyor. Ya bu sürece ses verecekler ya da gölgelemeye devam edecekler.
9 / Murat Köylü: Çıkmadan önce Tayyip Erdoğan’ın bir açıklamasını dinledim. “maalesef ölüm cezalarını kaldırdık” gibi bir açıklamada bulundu. Bu tavır şiddete dayalı yönetimin bir devamı niteliğindedir. Açlık grevi gibi insanların düşebileceği en çıkmaz çukur olan bir durum yaşanmakta. Böyle bir duruma şiddet yanlı bir tavır takınmak son derece sıkıntılıdır.
Birey odaklı olmayan bir yönetim öyle ya da böyle olsun her halükarda sorunludur. Türkiye’de hep bir adanmışluk halini görüyoruz. Bu adanmışlık hali ile insanlar kendilerinden uzaklaşıyorlar. Bu şekilde sürdükçe demokrasi de barış da olamayacaktır. Türkiye’nin en büyük sorunu şudur diye bir belirlemeciliğe gitmeyi de yanlış buluyorum. Türkiye’nin sorunları vardır. Tüm bu sorunları bir arada çözebilme yolları aramalıyız. Kürt sorunu elbette ki küçük bir sorun değil. Ancak burada anlatmaya çalıştığım bizim bireyden yola çıkmamız gerekliliği. Ve görmeliyiz ki sorun bir güç politikasının sorunudur.
10 / Vedat Koçak: Yunus Emre’nin bir sözü vardır. Dünya bir pencere o pencereden nasıl bakarsan dünyayı öyle görürsün der. Bir evin içine bakın orada bile onlarca sorun vardır. Biz bu ülkenin insanlarıyız. İdeolojik ve illegal hareket ederek bir yere varamayacağımız kesindir. Açlık greviyle istenen bazı şeyleri yanlış buluyorum.
11 / Doğu Eroğlu: Gündeme dair ufak bir tartışma söz konusu. Ancak içeriğe baktığımızda birbirlerinden farklı olmadığını görüyoruz. Açlık grevleri elbette ki insanların tercihi değildir. Bunu şöyle okumalıyız; ifade özgürlüğü öyle bir noktaya gelmiştir ki insanlar açlık grevi gibi bir yönteme başvurmak zorunda kalmışlardır. Artık sadece kitap yazmak, köşe yazısı yazmaki eyleme katılmak değil kendi legal alanınızda çalışma yürütmek, bununla ilişkili olarak insanlarla görüşmek de engellenmiş durumda. Bir araştırma için bir gazeteci ile görüştüğümde bir yılı aşkın süredir yargılandığı için üretim araçlarına, kamerası, arşivi gibi araçlarına el konulduğunu öğrendim. Hem de bu bir gerekçe sunulmadan yapılmaktaydı. Daraltılmış, sınırlandırılmış bir seçim sistemi önümüzde dururken belki de önce onu değiştirmeliyiz.
12 / Oytun Şenel: Gündemle ilgili konuşmalar genel olarak fikirlerime paraleldi, tekrara düşmemek adına bunlardan tekrar bahsetmeyeceğim. Kendi alanımla ilişkili olmanın yanında konuyla da bağlantılı bir konudan bahsedeceğim. 5199 nolu “Hayvanları Koruma Kanunu”. Bu kanun ne yazık ki isminin aksine tabiri caizse hayvanları katletme kanunudur. Bu kanunun aynı zamanda ilk kez ırkçılığı yasalaştırdığı için de önemle vurgulamak istiyorum. Bazı hayvan ırklarının öldürülmesinin önünü açmaktadır bu kanun. Bununla birlikte yine kamu yararına diye bahsedilen sokak hayvanlarını toplayıp şehirden ayrı bir alanda barındırma durumu söz konusu. Avrupa’da bunun örnekleri var ancak yine yereli, kültürü gözetmeksizin bir uygulama yapılmakta. Gündemi değiştirmemek adına, durumu olabildiğince konsantre şekilde sunmak istedim.
13 / Mükremin Barut: Konunun teknik yanlarıyla tartışılacağı üzerine bir hazırlık yapmıştım.
Ben öncelikle Dünya’da ki yerel yönetim modellerini ele almak istiyorum. Sonra da Türkiye’deki yerel yönetim modelinin hangisine uyduğunu belirteceğim. Dünya’da, temelde üç tür yerel yönetim modeli olduğu kabul ediliyor. Bunlardan ilki Fransız Modeli, ikincisi Angol-Sakson, üçüncüsü ise Orta ve Kuzey Avrupa’da uygulanan yerel yönetim modelleridir.
Fransız türü yerel yönetimlerin en ayırt edici özelliği, yerel üzerindeki merkezi yönetimin denetim ağırlığıdır. Yani yerel yönetimler merkez vesayetindedir. Anglo-Sakson yerel yönetim modellerinde merkeze vesayeti azdır. Orta ve Kuzey Avrupa türü yerel yönetim modellerinde ise yerel yönetimler özerktir. Merkez vesayeti yoktur. Yerel meclisler neredeyse yerel parlamento olarak çalışırlar. Bunların dışında ABD ve Rusya’da uygulanan yerel yönetim modelleri de dördüncü ve beşinci yerel yönetim modeli olarak kabul edilir. Türkiye yerel yönetim modelini Fransa’dan almıştır.
İlk Burjuva Demokratik Devrim sayılan 1789 Fransız İhtilali ile ilk ulus-devlet modeli oluşturuldu. Bu modelde yerele yönetimler merkez vesayetine alındı. Uygulanan modelin daha çok Turgot, John Stuart Mil ve Jeremy Bentham gibi filozofların kuramlarına dayandığı söylenir.
Türkiye’de ilk yerel yönetim modeli 1855’te olmuştur. Oldukça geç gelen bir modeldir. Biz temelde yerel yönetimlerin özerkliğini savunuyoruz.
AB’ye baktığımızda yerel yönetimleri ve onların özekliğini savunduğunu görüyoruz. Yerel yönetimler, yerelin sorununu ne kadar benimserse o kadar başarılı olur. Bunu da yerindenlik ile açıklayabiliriz.
Türkiye’nin de altına imza koyduğu ve 7 Şubat 1992 de imzalanan Avrupa Birliği Yerel Yönetim Özerklik şartı, “SUBSIDIARITY” ilkesini benimsemiştir. Bu kelime anlamı olarak yerindenlik anlamına gelir. İçerik olarak ise halka götürülecek hizmetin, onlara en yakın birimden götürülmesi işidir.
Yerindenlik ilkesi, yani Ademi Merkeziyetçilik yeni bir icat değildir. Tarihte ve günümüzde bu şekilde olmuş ve süregelen yönetim biçimleri vardır. Dünyada da tüm yönetim sistemleri bu yöne doğru evrilmek zorundadır. Çünkü ihtiyaçlar bunu gerektirmektedir. Hele büyük yüz ölçüme sahip yönetimleri merkezden (özekten) yönetmek zordur. Hizmetin ulaşması, eşit bir şekilde dağılması oldukça güçtür.
Biz yakın tarihimiz boyunca yerel yönetimlerde hep korkmuşuzdur. Her askeri darbelerde belediye başkanları potansiyel suçlu olarak görülmüş, hizmetten el çektirilerek yerlerine emekli albaylar atanmıştır. Dünya’da kırk milyon insanın ölümüne neden olan ve Faşist olarak nitelendirdiğimiz Hitler yönetiminde yerel yönetimlere dokunmamıştır. Bunu bir bakıma güçlü yerel yönetim geleneğine bağlamamız mümkündür.
Bugün hizmetin yerine ulaşamadığından şikayet ederken bizim birey olarak savunmamız gereken modelin adem-i merkeziyetçi model olduğunu düşünüyorum.
Hassasiyetler var, ya bölünürsek gibi düşüncelerden sıyrılıp yerel yönetimlere önem verilmelidir. Yerel yönetimlere kendi kaynaklarını oluşturabilmeleri için imkan sağlanarak yerel yönetimi imkanlı hale getirmeye çalışmalılardır.
14 / Hasan Tahsin Kömürcü: Ülkemizde uygulanan model Fransız modelidir. Bu model seçilirken de birçok model gözden geçirilmiştir. Ancak bizde idari vesayet Fransa’daki kadar katı değil. Son dönemde özelleştirmelerle bir çok kurum kalktı ve idari vesayet iyice azaldı.
Köyler coğrafi olarak oldukça özel alanlardır. Tüzel kişiliği vardır. Anayasa’da127 ve 123 gibi ilgili maddeler değiştirilmeden bu kanunu çıkarmak hukuksuzdur. Biz illere daha iyi hizmet götürülmesine, hizmetin hızlandırılmasına, belediyelerin geliştirilmesine, bazı illerin büyükşehir yapılmasına karşı değiliz. Ancak bu sistemin bir sonraki aşaması eyalet sistemidir. İhtiyaçları karşılamakla bir ilgisi yoktur. Biz bunu başkanlık sistemine geçiş için bir prova olarak görüyoruz. Ancak uygulama mantığı zayıf bir prova. Bu şekliyle köylere hizmet gidemeyecektir. İlerdeki temel devlet otoritesi ortadan kaldırılacaktır. Bu kanunu memleketin kendi yöneticileri, bürokratları, belediyeleri bile istememektedir.
AB meselesi ile ilgili olarak da şunları söyleyebilirim. Bu süreç 60’lı yıllarda başlamıştır. O yıllardan bu yana bu sürecin bir çok yönü bitmişti. 2005’te müzakereler başladığında Türkiye hangi noktadaysa bugün de aynı noktadadır. Türkiye Cumhuriyetinin dünyada bir duruşu olmalıdır. AB sürecinde tavrı net olmalıdır. Basit değişiklikler söz konusu değildir ve bu konularda iyi araştırmalar yapılmalıdır.
Ölüm oruçları Türkiye’de en önemli gündem değildir. Bir insanın ölüm orucu adıyla kendine bu zararı vermesini doğru bulmuyorum. Bu insanlar açlık grevindeyse Abdullah Öcalan neden açlık grevinde değil. BDP’li vekiller neden açlık grevinde değiller. Eleştirilen hiyerarşiyi burada da görüyoruz.
15 / Turgut Dibek: Ben Meclis’te Adalet Komisyonunda da görevliyim, öncelikle bunu belirtmek isterim. AB İlerleme Raporu çok da alanım dahilinde değil. Türkiye’de basında çokça yer veriliyor. Eleştiriler son dönemde gerçekten de artmıştır. Ancak bunun yanında görüyoruz ki AKP içinde aklıselim bir kişi bile yoktur. Bu eleştirilere bakıp hataları görmek yoluna giden kimse yok. Yalanlamak, bahane bulmak kolay olandır. Biz AB’ye aday üyelik için imza atarken Güney Kıbrıs Rum kesimi zaten AB üyesiydi. Bu bilinerek o imza atıldı şimdi bahane ediliyor.
Geçen dönem yasa paketini çıkarttık. AB bununla ilgili de eleştiriler getirdi. Hakimlerin kararları okumadığını kendilerince hareket ettiğini söylediler. Doğru da söylüyorlardı. Cezaevlerinin kapasitesi aşılmış haldeydi, bizim teklifimizle denetimli serbestlik yasası getirildi. Bu yasa ile hem tutuklamalar zorlaştırıldı hem de yasa kapsamında ceza evinden çıkanlar oldu. Ancak burada da hakimin kararı uygulamadığını görüyoruz.
Yerel yönetimler yasasına baktığımızda, eğer bu yasa herkesi kapsayacak bir yasaysa neden halk bu yasayı bilmiyor. Bu yasa sunulmadan önce AKP kendi arasında beş toplantı düzenlemiş. Biz sonra haberdar olduk. Farkında mısınız bu yasa 56 milyon insanı ilgilendiriyor.
Bu yasada ciddi açıklar ve yanlışlar var. İl özel idarelerinin kaldırılacağı söyleniyor. Bunun için illerin kaldırılması gerekiyor ama farkında değiller. Yine eşitlik kuralına nasıl uyulacak muğlak. Bütçe sadece yüz ölçümüne göre değil o yerin sosyo-ekonomik durumu gözetilerek de belirlenir. Şimdi her bir büyükşehire aynı bütçe mi verilecek, verilmeyecekse nasıl belirlenecek?
16 / Emin Dedeoğlu: Bu yasa ile belediye vergi oranları da ciddi oranda değişiyor. Vergilerin %6’sını belediyelere veriyorlar. Burada bir şeffaflık sorunu oluşacaktır. Mali eşitleme diye bir durum var. Buna dikkat edilmesi gerekir.
17 / Türkay Asma: Yasalar tartışılırken kamuoyundan kaçırılıyor. Ben çocuk hakları ile ilgili yasalara ulaşmakta güçlük çekiyorum. Hiçbir parti sivil toplum listesini dahi bilmiyor. Bizlere ulaşılmıyor. Bizim alanımızla ilgili bir yasa bizim haberimiz olmadan çıkıveriyor. Devlet yönetimi değildir denetleyici olan. Biz onu denetlemeliyiz. Bireyin önemi diyoruz. Biz birey olamadıkça haklarımızı da savunamayız.
18 / Devrim Kahraman: Bu yeni yasa aslında eski torba yasalara dayanıyor. Onların hepsi incelenmelidir. İlçeler birleştirilecek. Bu durumda toplu sözleşme imzalamış ilçe ile imzalamamış ilçe birleştirildiğinde hangisi geçerli olacak? Belediye personeli ne olacak? Bunun belirleyicisi kim olacak? Bir de şunu sormak istiyorum, sizce bu yasa muktedirlerine ne getirecektir?
19 / Mahmut Konuk: Küçük belediyelerinin bütçe sorunundan bahsediliyor. Ancak askeriyenin bütçesi bir ayda %7,5 arttırıldı. Üzerine bu bütçeyle alınan deneme uçakları ile 34 kişi Uludere’de katledildi.
Yasa ortada yok, piştikten sonra ancak önümüze konuluyor. Denetim kesinlikle söz konusu değil. Denetimin sağlanması ancak yerellerde olur. Bu yasa ise merkezileştirmedir.
20 / Ahmet Kansız: Bu tasarının demokrasiye aykırı olduğu iddiaları doğru değildir. Zira merkezi yönetimin mülki amirlerin yetkileri azalmakta, kırsal bölgede kalanların da büyükşehir seçiminde olması demokratiktir. Öte yandan il genel meclislerinin kaldırılması tek meclis olması kamu yönetimi bakımından çok önemli bir değişikliktir. Öte yandan büyükşehir belediyelerinin orta ölçekte 750.000 nüfusu geçen illerde imar ve mezarlık altyapı gibi hizmetlerin il ölçeğinde planlanması ve yürütülmesi ekonomik bir uygulamadır. Halen küçük belediyelerin iş yapabilme, hizmet edebilme imkânları daha azdır.
21/ Mükremin Barut: Arkadaşların sorusu üzerine; Ankara’da Büyükşehir belediyesi oldukça kötü yönetiliyor. Şehir hızlandırılmış araç trafiğine göre tasarlanıyor ve o doğrultuda katlı kavşaklar yapılıyor. Kentler için en önemli kamusal alanlar sayılan meydanlar, katlı trafik kavşakları ile yok edilmiş durumda. Şehir içi trafik kazalarından ölümler çıkıyor. Dünyanın her yerinde ülkelerin başkentlerine turistler gelir. Ankara’da çok az miktarda bir turist kitlesi, şehir içinde yeni alanlardan çok, Kale civarında ve az sayıda var olan tarihi dokuyu ve gezi yerlerini ziyaret ediyorlar. Sokaklarda yoklar.
Sokaklarda olmayan bir başka kişi de Büyükşehir Belediye Başkanı. Başkan halkın arasında dolaşmıyor. Caddelerde dolaşmıyor. Ankara halkı başkanın kendi aralarında dolaşmıyor olmasının nedenini düşünmelidir.
Yeni yasalarda hayvanlar arasında ırkçılık yapılacağını, bazı ırkların yetiştirilmesinin yasak olduğunu söyleyen arkadaşa tarihten bir ırkçılık örneği vermek istiyorum. Bizler, hepimiz tarihte sadece İnönü ve Bayar’ın Kürt raporlarını biliriz. Oysa bir rapor da Çankırı Milletvekili Mustafa Abdulhalik Renda’nın “KÜRT RAPORU” dur. Bunu ibreti alem için okuyunuz. Irkçılığın nasıl bir şey olduğunu ve ne ötekileştirilmenin derinliğinin belgesidir.
Devrim Kahraman arkadaşın sorusu üzerine. Kentlerde en büyük rant alanları imara açılan yeni alanlardır. Doğrudan çalıp çırpmayan, rüşvetten uzak duran en dürüst belediyeler bile bu imara açılan alanlardan ciddi paralar çıkarırlar. Çıkarırlar diyorum çünkü elde edilen gelirler, arsa spekülatörlerine, inşaatı yapan yüklenicilere ve dolaysı ile o siyasi görüşün yandaşlarına paylaştırılır. Yoksul ve emekçi yığınlar bu işi tribünlerden izlerler.
Ama rant için tarihten bir örnek vermek gerekirse, ya da kimileri için paranın, yani rantın ideallerin ne kadar önünde olduğunu anlatmak için Ahmet Süreyya Örgeevren iyi bir örnektir. Şark İstiklal mahkemelerinde Müddei Umumi yani savcı olan bu bey, görevi bitip İstanbul’a döndüğünde adadan bir yalı alır. Atatürk’ün bu zatı huzuruna çağırdığı rivayet olunur. Atatürk’ün şahsı azarladığı söylenir. Çünkü orada kaldığı süre içinde aldığı maaş ve harcırahları hesaplamış ve bunun o yalıyı almaya yetmeyeceğini görmüştür.
22/ Hasan Tahsin Kömürcü: Yerel yönetimler meselesinde toplam 6 madde, 6 kez el kaldırılarak geçirilecektir. Bu yasa yöntem olarak da içerik olarak da yanlıştır. Sonuçları da tezahür edilememektedir.
Belediyecilikte esas sorun, hizmet anlayışıdır. Belediyeler siyaset yapan kurumlara dönüşmüştür. Başkent olmasına rağmen şehrimizde hizmet yoktur. Bu yasa ile yaklaşan yerel seçimlerde iktidarın kendi lehlerine sonuç almaya çalıştıkları da ortaya çıkacaktır.
23 / Turgut Dibek: Yasalar tasarı olarak meclise gelmektedir. Kanun bize geldiğinde 82 sayfaydı. Gece yarılarına kadar komisyon çalıştı. Komisyonda 16 AKP’li vekil vardı ve komisyonda hiç konuşmadılar. Yasama organını hükümetin nasıl baskı altına aldığı ortadadır. Kimse bilmeden bunlar konuşulacak ve geçecek. OSLO görüşmelerinin de bir yansıması olduğunu düşünüyorum yasada.
AKP yerel seçim hesabı yapmaktadır. 29 büyükşehir belediyesinin 24-25’ini alma planı vardır. Bunun için halka danışmadan belediyesini kapatacaklar.
Geçen hafta yürürlüğü durdurmayı zorlaştıracak bir yasa konuşuldu. Böylece halkın tepkisinin, tavrının önüne engel çekildi. Katılım önemsenmemekte hatta belki de istenmemektedir.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
140 STÖ ile iletişime geçildi. 21 STÖ katılacağını bildirdi ancak 14 STÖ toplantıya katıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM hamalı Esin ALP