Yer: Eyüp Belediyesi Meclis Salonu
Tarih: 06.06.2010
Katılımcılar:
Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1. Adaleti Savunanlar Derneği / ASDER (Gürcan Onat)
2. Düşünce Suçu (!?)na Karşı Girişim (Şanar Yurdatapan)
3. Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği / FHDD (Selim Sezer)
4. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu / Küresel Bak (Nilüfer Uğur Dalay)
5. Medya Derneği (Rana Şenol)
6. Sosyal Demokrasi Vakfı /SODEV (Güliz Kaptan)
7. Sağlıklı Gıda Platformu (Bülent Deniz)
Siyasi Partiler (Mecliste grubu bulunmayan):
1. Hak ve Özgürlükler Partisi / Hak-Par (Mehmet Ali Erdoğan)
Konuk
1. Süleyman Çakmak (One Minute Küresel Barış Platformu Başkanı – Mavi Marmara Gemisi yolcusu)
Katılan Milletvekilleri: Feyzullah Kıyıklık (Adalet ve Kalkınma Partisi)
Belediye Başkanları:-
Mesaj Yollayanlar:-
Moderatör: Asaf Savaş Akat, Bilgi Üniversitesi, Prof. Dr.
Gözlemciler: Kübra Kurtuluş (Sağlıklı Gıda Platformu)
Diğer Katılımcılar:
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 4 izleyici/gözlemci katıldı.
Medya:
Anadolu Ajansı
Eyüp Belediyesi Basın Bürosu
Konular:
Anayasa Paketinde Yargı – 2: HSYK ve Askeri Yargı
Gazze’de Ambargo Krizi. Ne Yapılmalı?
Konuşulanlar:
Anayasa Paketinde Yargı – 2: HSYK ve Askeri Yargı
Gürcan Onat: Orgeneral Başbuğ, askeri hâkimler için; “emirle karar vermiyorlar” diyor. Evet, doğru söylüyor. Ama durumdan vazife çıkartabiliyorlar. Anayasada yapılan düzenleme doğru, destekliyoruz. Çünkü önemli konu asker olmayan kişilerin yargılanmasının kaldırılması idi. Aslında tek bir yargı olmalı. Ordu içinde disiplinin sağlanması için disiplin amirlerine verilen yetkiler ve disiplin mahkemeleri yeterlidir. HSYK hakkındaki maddelerin detayına girmiyorum. Ama şunu söylemeliyim: ne yazık ki, makam, bizi padişah yapıyor. Makamdan ziyade önemli olan o kanunu uygulayacak olan insanın özelliği. Kurumların adaletli çalışması da kişilere bağlı. Siz en mükemmel kanunu da yapsanız, neticede onu uygulayacak olan insandır. Niyet okumayı bırakmalı, kanunları yorumsuz uygulamalıyız.
Bülent Deniz: Sivil anayasa çalışmaları rafa kaldırıldı. O günden bugüne tadilatlar yapılıyor. Yamalı bohçaya dönen anayasa, sorunları çözmeyecektir. Biz yeni ve sivil bir anayasa istiyoruz. Aynı zamanda kısa, net ve yoruma kapalı bir anayasa istiyoruz.Bu mecliste çoğunluğu bulunan partinin sorumluluğudur. Meclis çoğunluğunun tadilatla yetinmesini şık bulmuyorum. Paketin tek oyla oylanması da beni rahatsız ediyor. Pakette ‘Hayır’ diyeceğim düzenlemeler de var, geçmesini arzu ettiğim düzenlemeler de var. Bunun teknik olarak mümkün olup olmadığı aşılabilir bir meseledir. Bu konu halledilinceye kadar referandum ertelenmelidir.
Güliz Kaptan: Yargının tek olmasını ben de savunuyorum. Anayasanın toptan değiştirilmesine yönelik çalışmalar yapılıyordu. Ama şimdi başka bir durum karşımızda. Hükümetin yaptığı yanlış, eksik. Ama buna rağmen ‘mükemmel iyinin düşmanıdır’ diyerek bu referandumda ‘evet’ oyunu kullanacağımı söylüyorum. İstemediklerimin olmasına ya da eksik düzenlemelere istediklerimin olmasını feda etmeyeceğim.
Süleyman Çakmak: TkMM çalışmasından iftihar ettim. Kavga, çatışma ve ön yargıların ana sebebi diyalogsuz olmamız. SODEV’den katılan Güliz Hanım’ın ortaya koyduğu görüş bir sağduyu görüşü. Bu anayasa sürecinde meclisin birbiriyle kıyasıya çatışmasını üzülerek izledik. Bu anayasa değişikliği küçük bir adım bile olsa bunu atmalıyız.
Şanar Yurdatapan: Anayasada 12 Eylül’ün yargılanmamasına dair geçici bir hüküm vardı. Bu hüküm kaldırılmalı. 12 Eylül’ün kara lekesinin silinmesi gerekli. Şu anki anayasa askeri yargının ayrı bir yargı dalı oluşunu savunuyor ve orada disiplin gerek diyor. Doğru, disiplin gerekli bunun için kendi iç kuralları işleyebilir ama ayrı bir hukuk sistemi olmamalı. Değişiklik tamamıyla bir düzeltmeyi içermiyor ama eskisine göre daha iyi bir düzenleme. Mahkemelerin bağımsızlığını, elinde kuvvet bulunduranların mahkeme sürecini etkileme olasılığına karşı korunması amacıyla yapılıyor. Hâlbuki yargının kendisi olmadık kararlar çıkartıyor. Yargının sadece bağımsız olmasının yanında tarafsız olması da gerekir. Türkiye’de yargı tarafsızlığı zedelenmiş durumda. HSYK ile ilgili düzenleme bu konuda önemli. Venedik Kriterleri’nde birbiriyle ilgisiz olan maddelerin bir arada oylanamayacağı maddesi var. Bu paket oylanırken birbiriyle ilgili maddeler bir araya getirilebilirek referanduma sunulabilir. Şimdiyse ya istediklerimiz olsun diye istemediklerimizi de oylamış olacağız ya da istemediklerimiz var diye istediklerimizden de feragat edeceğiz.
Asaf Savaş Akat: Bu anayasa değişikliği yetersiz bir değişiklik. Ama önemli bir adım. Toplumda hiçbir şey bağımsız olamaz. Demokraside nihai otorite tektir, seçmendir; her şeyi değiştirebilir. Mesela bir Amerikalı ya da İngilize Türkiye’deki anlamı ile bağımsız yargının ne demek olduğunu anlatamazsınız. Bizde alttaki üstünü, üstteki de alttakini seçiyor. ABD’de ise her düzeyde yargıcı doğrudan halk ya da halkın seçtiği parlamento tayin ediyor. Hukukun üstünlüğünü ilk keşfeden toplumlarda bağımsızlığın anlamı yargıcın görevden alınamamasıdır. Ömür boyu görevde kaldığı için üstünde baskı kurulamaz. Anlamı budur. Doğal olarak orada da yargıç ‘bizim istediğimiz kararı verirsen yükselirsin’ rüşvetine her zaman açıktır. Bunu engelleyemezsiniz. Yani bağımsızlık meselesi önemlidir. Bağımsız yargıya giden yol, kendi kendini seçen ve topluma karşı hiçbir sorumluluğu olmayan oligarşiler oluşturmak değildir.
Mehmet Ali Erdoğan: HSYK’daki 5 hâkim Danıştay ve Yargıtay’dan seçilen üyeler. Bu kişiler sürekli birbirlerini seçerler. Yeni değişiklik bu üyelerin sayılarını arttırıyor. Tüm statükocular bundan korkuyor. Halka güvenmeyenler adalet dağıtan yargıçlardan da korkarlar. Hâkim bağımsızlığı medeni kanunda yer alır. Hâkim, yeri geldiğinde kanun koyucu bile olabilir Medeni Hukuk’a göre. Bu değişikliğe katılmamak demokrasiyi hazmedememektir. Tüm eksikliklerine rağmen bunu destekliyorum. Bu ülkede asker ve sivil olmak üzere iki devlet var. Askerin yüksek mahkemesi, ticarethanesi, bankası olur mu? Olmamalı. CHP’nin yeni genel başkanı Kılıçdaroğlu geçici 15. Madde ile önceki yönetimin yapmış olduğu başvuruyu geri alarak göreve başlamalı.
Feyzullah Kıyıklık: Biz millet olarak anormalliğimizin farkında değiliz. Bugüne kadarki tüm anayasalarımızda önce devlet sonra millet vardır. En sonda insan gelir. Kim bu devlet? Belli değil ama her şeyin üstünde. Türkiye’de anayasalar bu anormallikle yapılmışlar. Anayasada değişiklik yaparken bu anlayışı değiştirmek önemli. Siyasetin içinde yetiştik ama asıl mesele bize doğru olarak öğretilenlerle dünyanın gerçekler arasındaki fark. Bir zihniyetin değişimine gidiyoruz. Bu değişikliği böyle görmeliyiz. Mesela geçici 15. Madde yeni değil, ’62 anayasasında da vardı. Bizim önce normalleşmemiz lazım. 367’yi gören bir ülkede değişiklikler birden olmuyor.
Güliz Kaptan: Neden?
Feyzullah Kıyıklık: Anayasa değişikliği usul ve şekil yönünden inceleniyor. Usul dendiğinde içerisinde bir sürü prosedür giriyor. Biz 3 şeyi kırıyoruz. 1. Olmaz diye bir şeyin olmadığını gösteriyoruz. 2. Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığının bu maddeler de tam olarak sağlandığını gösteriyoruz. 3. Herkesin yargılanabilir olduğunu gösteriyoruz. Biz 8 yıllık bir hükümetiz. Bugüne kadar bizden önceki hükümetler bu meselelere hiç girmemiş bile. Değişikliklere mükemmeller demiyorum ama en azından toplumun zihinsel değişim yaşaması için bir deprem yaşatıyoruz, bu çok önemli.
Bülent Deniz: Söylediklerinizden mecliste çoğunluğunuz olmasına ve yüzde 47’lik oy oranınıza rağmen bu değişikliği yapamıyoruz dediğinizi anlıyorum. Bu oy oranı yetmiyor mu?
Feyzullah Kıyıklık: Anayasa Mahkemesi’nin bu çizgisi devam ettiği müddetçe hiçbir şey kolay değişmiyor. Ama taç beyitler önce değişirse ardından diğer beyitler de değişebilir. Bunun için hepinizden referandumda ‘evet’ oyu bekliyorum.
Gürcan Onat: Aslında bu anayasa değişiklerinin bir ortak paydası var. O da darbeci zihniyetten kurtulmak ve daha demokratik bir anayasa anlayışı getirmek.
Gazze’de Ambargo Krizi. Ne Yapılmalı?
Süleyman Çakmak: Davos’taki çıkış, konuşma süresi ile başlayan çekirdek adaletsizliğin, İsrail’in dünyadaki yerinin ne olduğunun altını çizmek için iyi bir çıkıştı. Herkesin demokrasi, insan hakları dediği bir dünyada İsrail’in ‘ben yaptım, oldu’ mantığına karşı bir çıkıştı. İsrail gibi küçücük bir devletin nasıl ‘sorgulanamaz’ olarak davrandığını merak ediyorum. İsrail’in Ortadoğu’da estirdiği barış karşıtı rüzgârlara, kan ve acılara karşı bu çıkış bölgedeki tüm vicdan sahiplerinin sesi olmuştu. İHH’nın düzenlediği insan yardım organizasyonuna katılmak kaçınılmazdı benim açımdan. Gemide çeşitli dinlerden, ülkelerden insanlar vardı. İsrail’in gemimize saldıracağı kimsenin aklına gelmemişti. Gelmiş olsaydı en azından kadınlar ve çocuklar gemide olmazlardı. Biz daha çok İsrail’in yardımı kendisinin dağıtacağını söyleyeceğini ve bizim de ona karşılık ‘olmaz’ yanıtını vereceğimizi ve orada bekleyerek kamuoyu yaratmayı tasarlamıştık. Önce savaş gemisi ışıklarını gördük. Ardındansa asimetrik ve sistematik taciz halkası iyice daraldı. Çaprazlama kurşun yağmuruna tutulduk. Orada vurulmamış olmama hayret ediyorum. İsrail’in müdahale sınırı sürekli artıyordu, en son 68 mile çıkmıştı. Hukuka uygun davranmak için kaptanımız botla yan yana giderken 72 milde saldırdılar. Limana kadar gidişimiz ise tam bir Guantanamo kampıydı. Bir şey dikkatimi çekti. Hepimize plastik kelepçe takmışlardı. Ama kadınlardan sadece siyah çarşaf giymiş olanlarda kelepçe vardı. Gözaltında gayri insani müdahaleler devam etti. İsrail bence bu saldırıyla kendi kalesine gol attı. Gözaltında görüştüğüm Alman Konsolosu ‘Savaş isteyen biri ancak böyle davranır’ demişti. Bence de böyle.
Gürcan Onat: Kendinizi savunurkenki psikolojiniz neydi? Neden böyle bir mukavemette bulundunuz?
Süleyman Çakmak: Böyle bir saldırı karşısında herkes kendini savunur. Helikopterden gemiye inerlerken ateş açmaya başlamışlardı zaten. Direkt öldürmek için geliyorlar. Ellerinde liste olduğunu da öğrendik. Bu olayda hiçbir siyasi ve dini kaygı yok. Bize insani vicdanımız böyle söylüyor. Biz o cehenneme bir su atmaya gittik. Bizim götürdüğümüz yardım Filistin’in belki bir günlük ihtiyacını karşılayabilecekti. Ama amaç ambargonun kırılmasıydı.
Bülent Deniz: Türkiye’nin yaşananlarla ilgili olarak yürüttüğü diplomasi doğru ve etkiliydi. Ana muhalefet partilerinin grup toplantılarını izlediğimde bu konu hakkında bir şey konuşmadıkları dikkatimi çekti. Oysaki o dakikalarda ruh bütünlüğü içindeki Türkiye için, aynen Kıbrıs Barış harekâtı esnasında olduğu gibi devlet uygulamalarının ve ortak istencin arkasında olunduğu mesajı verilmeliydi. Filonun bu yardımı götürmek için izin alması gerekmediğini biliyoruz ama büyükelçinin bu konuyu ciddiyeti ile ele alıp girişimler yapması ve hazırlıklı olması beklenmez miydi? Büyükelçi hakkında, görevini yerine getirip getirmediğinin soruşturulması düşünülmekte midir?
Selim Sezer: Filistin’e yönelik abluka 3 yıldan beri devam ediyor. Nedeni beğensek de beğenmesek de halkın çoğunluğu tarafından seçilmiş olan Hamas Hükümeti’nin varlığı. Filistin sorunu sadece ablukayla sınırlı değil. 121 yerleşim birimi gerçekliği var. İsrail işgal topraklarına kendi vatandaşlarını taşıyor ve onlara ayrıcalıklı davranıyor. İsrail’de yaşayan Araplara kötü davranıyor. Dünyanın pek çok yerinde Filistinli mülteciler var. Bu sorun 10 yılların birikimi ve çok yönlü. Türkiye’nin yapacakları ise şu an yapılanlarla sınırlı değil. Davos çıkışı ve sonrasında yaşananlar önemsiz ve değersiz değil. İsrail’in dünya kamuoyu karşısında kınanması anlamlıdır. Ama şunlar da var: 1. Askeri anlaşmalar dahil İsrail’le yapılan tüm ikili anlaşmalar sürüyor. 2. Heron savaş uçakları satın alındı. 3. İsrail’in OECD üyeliği, onu tüm dünya nezdinde meşrulaştıracağı açıkken ve tek bir devletin buna onay vermediği takdirde bu üyelik gerçekleşmeyecekken Türkiye vetosunu kullanmadı. 4. 2009 istatistiklerine göre İsrail- Türkiye arasında 3 milyar dolarlık ticaret hacmi var. Bunun 1,8 milyar doları silah ticareti. Yani görülüyor ki Türkiye-İsrail ilişkileri çok güçlü. Filistinliler de Erdoğan’ın yapacaklarından umutluydular. Ama açıklamasında gördüler ki sadece eleştiri var ve somutlanacak bir şey yok. İsrail'in saldırılarında sınır tanımaması, hem dayandığı ideolojiden, hem de tüm dünyada güçlü ikili ilişkilere sahip olmasından kaynaklanıyor. Ne yapılmalı? Filistinlilerin yaşama hakkı oluncaya kadar İsrail’in tecrit edilmesi ve yalnız bırakılmalı. Uluslar arası savaş suçları mahkemesine taşınmalı.
Nilüfer Uğur Dalay: İsrail’in gücü yalnızca din ve siyaset felsefesinden, ABD’nin desteklerinden değil, askeri gücünden de gelmektedir. Başbakan’ın “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözü yerinde değil. Öldürmeyi iyi bilirler çünkü onlara bunu biz öğrettik; Konya’da İsrail pilotlarını THK eğitiyor. İsrail, 1996’da imzalanan ikili askeri anlaşmalar çerçevesinde 2001 yılından beri İsrail ve Türkiye deniz suları, kara ve çöllerinde ikili ve ABD’nin katılımı ile üçlü tatbikatlar yapıyor. Türkiye’de, tarım, enerji, iletişim ve askeri endüstri alanlarında faaliyet gösteren yaklaşık 1.700 İsrailli firmaların ¾ ü Ak Parti iktidarından bu yana kuruldu. Milyarlarca dolarlık silah modernizasyonu anlaşması imzalandı ve bu anlaşmalar çerçevesinde askeri malzeme alınıyor. Yatırımlarda karşılıklı teşvik ve koruma, ekonomik ve teknik işbirliği, istihbarati işbirliği ve serbest ticaret anlaşmaları da imzalanmıştır. Başbakanın sözleri iç politikaya yöneliktir ve samimi değildir. Ayrıca Başbakanın son günlerdeki savaş söylemleri çok tehlikeli. İsrail’in uyguladığı savaş politikasına hukuki zeminde, barış yanlısı ekonomik, siyasi ve insani politikalarla karşı durabiliriz. İsrail’de savaşa hayır diyen barış gönüllüleri de var. Orada bunu söyleyebilmek kolay bir şey değil. İsrail’in elinde yaklaşık 200 adet nükleer silah var. Türkiye’de de 2005’ten beri biliyoruz, İncirlik’te 90 adet nükleer silah var. Başbakan’ın söylemi nükleer savaşı körükleyebilir, dikkatli olunmalıdır. İncirlik Üssü, Meclis onayı aranmaksızın yabancı ülkelere askeri üs olarak kullandırılarak hükümet savaş suçu işliyor ve uluslar arası anlaşmaları çiğniyor. Burası 2003’ten itibaren her yıl haziran ayında süresi uzatılan gizli bir BK kararnamesi ile ABD’ye lojistik üs olarak kullandırılıyor. Biz bilgi edinme hakkımızı kullanarak bu kararnamenin içeriğini soruyoruz ama yanıt alamıyoruz. Danıştay’dan geçmiş dönem Kararname’lerin iptali kararını aldırdık. Barış söyleminde samimi olmamız gerekir.
Gürcan Onat: Meseleye bir asker gözüyle baktığımızda gemilerin taktik hataları var. İsrail askerinin psikolojisini iyi bilmek lazım. Aşırı korkaklardı ve paniklemişlerdi. ‘Bizi öldürmek için gelen bir ordu var’ diye düşünüyor ve ölümden çok korkuyorlardı. Bu ruh halinde olan asker o anda her şeyi yapar. Korktukları için deli gibi ateş ediyorlardı. Sizi tebrik ediyorum ve arkanızdayım ama oradaki müdahaleniz yanlış idi. Çünkü elinizde silahınız yok. Mesela diğer gemilerde dirençle karşılaşmadıkları için ölüm de gerçekleşmedi. İsraillileri iyi tanımak lazım. Vaat edilmiş topraklarda olduklarına inanıyorlar ve henüz bu toprakların hepsini ele geçirmediler. Bu inançlarıyla hareket ediyorlar. İsrail halkı değilse bile yönetim kademesinde bulunan devlet yetkilileri böyle. Dolayısıyla öldürmeyi kendisine bir hak kabul ediyor. Çözüm ne? Filistinlilerin de ordusu olmalı. Elinde gelişmiş silahları olmalı. İsrail, karşısında ancak kendisine denk bir kuvvet görürse saldırmaz. Ya da çok hayali olacak ama barışın sağlanması için İsrail ordusunun dağıtılması lazım. Özellikle elindeki nükleer silahlar alınmalıdır. Ambargonun kaldırılması için ise yeni yardım gemilerinin sürekli gitmesi gerekli. Hiç vakit kaybetmeden.
Güliz Kaptan: İsrail’in yaptıklarının mantıklı hiçbir izahı yok. Bu sayede İsrail’in dünya kamuoyundaki yalnızlığı da artacak. Bir insan hakları savunucusu olarak yardımların karşısında değilim ancak Tekbir diyerek de savunmuyorum hiçbir şeyi. İsrail de yapılan yardımı böyle sunmaya çok hevesli. Müslüman hakları savunusu şeklinde değil insan hakları savunucusu olarak bu yardımlara devam edilmeli. Türkiye’nin bu çıkışı yerinde ama biraz kendisine de bakması lazım. Kıbrıs’taki askerlerin varlığı, güneydoğuda kendi insanlarımıza yapılanlar. Çıkış iyi de durmayı da bilmek lazım.
Mehmet Ali Erdoğan: İsrailli askerler demir sopalar ve Allahuekber sesleriyle tahrik edilmeselerdi belki de insanlar gemide ölmeyeceklerdi. Önemli bir konu var. Dün Taksim’de protesto gösterisi düzenleyenler keşke her yerde zulme uğrayan insanlara karşı aynı tepkiyi gösterselerdi. Darfur, Şırnak’ta Newroz’da yaşananlar, Halepçe katlimanında vb. de sokağa çıksalardı keşke. Bu çifte standart neden? Bu ikilik ortadan kalkmadıkça bu eylemlerin samimiyetine inanmıyorum.
Süleyman Çakmak: Selim Sezer ve Güliz Kaptan’ın söylediklerine katılıyorum. Ama bunu bir hükümete ya da partiye faturasını kesmeye çalışmak doğru değil. Uzun zamandır dış güçlerin bölgedeki aktörü olmuştuk, artık bundan çıkıyoruz. Bu bir süreçtir. İşin özü insani bir olay olmasıdır.
Rana Şenol: Sizin gemide göstermiş olduğunuz direnci İsrail kendi lehine çevirdi. Batı medyasında bunu iyice görebildim.
Süleyman Çakmak: Herkes olan olaydan kendine pay çıkarmak ister. Ama işin özü insanidir. Bunun etkisi zayıflatılmamalıdır. Mukavemet de insani bir şeydir.
Feyzullah Kıyıklık: Bir STK’nın insani anlayışla yola çıktığı bir olay bu. İsrail’in herhangi bir müdahalede bulunmaması için de gereken her şey yapıldı. Ama netice bu oldu. İsrail’in tutumu bu. Bu da yeni değil. 9 insan orada öldüler. İnançlarına göre şehit oldular. Ben de şehit olduklarına inanıyorum. Ama zannediyorum kazanan dünya olacak. Kıbrıs’taki askerlere gelince. O askerlerin 30 yıldır orada olmalarının hesabını neden bizden soruyorsunuz? O askerleri biz oraya göndermedik. Buna karşı bir şey yapsak, ‘siz orayı satıyorsunuz’ derler. Neden askerleri oraya gönderdiler? Rant cephesinden iyi incelemek lazım. Uluslararası anlaşmalar ise hemen başlatılamadığı gibi hemen de bitirilemiyor.
Güliz Kaptan: AKP karşıtlığı solculuk değil bence. Ama neden bir atılım gerçekleştirdiğinizde hemen ardından geri adım atıyorsunuz? Bu Kıbrıs meselesinde de, Kürt açılımında da böyle oldu. Gönül istiyor ki yeter ki biri doğru olanı yapsın. Bu Ak Parti olsa da destekleriz.
Feyzullah Kıyıklık: İsmini sayamayacağımız kadar darbe girişimlerinin olduğunu gördük hep birlikte. Kusura bakmayın biz asfalt yolda gitmeyi istemedik. Çakıl da olabilir yol ama giderken aracımız bombalanmasın. Ama yine de çok şey yaptık. Mesela Şemdinli, Malatya, Hrant Dink, Trabzon vb. olaylarıyla ilgili ilk defa araştırma komisyonları bizim zamanımızda kuruldu.
Öneriler:
Anayasada değişiklik öngören maddelerin tek tek oylamasının yapılması ile ilgili düzenlemeler yapılıncaya kadar referandum ertelenmeli.
CHP, geçici 15. Madde ile ilgili yapmış olduğu başvuruyu geri almalı.
Türkiye- İsrail arasındaki askeri anlaşmalar dâhil tüm ikili anlaşmalar iptal edilmeli.
İsrail, Filistin halkı özgürleşinceye kadar dünya çapında yalnızlaştırılmalı.
İsrail’in yaptıkları uluslar arası savaş suçları mahkemesine taşınmalı.
Gizli anlaşmalar ve gizli kararnamelerden haberimiz olmalı.
Filistin ordu kurmalı veya İsrail’in ordusu dağıtılmalı.
Ambargonun kırılması için insani yardım gemileri sık sık ve ard arda gönderilmeli.
Filistin’ verilen destek İslami bir çerçeve ile değil insan hakları perspektifinden verilmeli.
Ortak sonuç: –
Değerlendirme:
İletişim:
a. Sivil toplum ile
Her iki konuyla ilgili çalışma yürüten toplam 38 sivil toplum/ demokratik kitle örgütüne telefon, mecliste grubu bulunmayan 27 siyasi parti/ harekete E-Mail ve faks ile duyuru yapıldı. Toplantı lobisinde TkMM broşürleri de verildi
b. Milletvekilleri ile
Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin grup başkanlıkları ile yüz yüze görüşüldü. Toplantıya sadece Adalet ve Kalkınma Partisi toplantıya katılım sağladı.
c. Katılımcılarla
17 katılımcının 6’sının koltuğu boş kaldı.
d. Medya ile
Anadolu Ajansı toplantıyı izledi.
Sonuçlar: Toplantıda sivil toplum örgütlerinin de koltukları boş kaldı. TkMM’lerin ‘Kimse kimsenin yerini dolduramaz’ ve ‘Aile fotoğrafı’ ilkelerini hatırlatan bir mail gönderilecek.
Değerlendirenler: Melis Tantan