YER: Malatya Belediyesi Fırat Toplantı Salonu
TARİH: 06 Mayıs 2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Uluslararası Af örgütü (Ferman Salmış)
2 / Gazeteciler Cemiyeti (Osman Tosun)
3 / İHD (Hasan Buran- Şube Sekreteri)
4 / Barış Meclisi (Hasan Doğan)
5 / Mazlum Der (Sami Cengil-Yönetim Kurulu Üyesi)
MESLEK ODALARI
1 / Mimarlar Odası (Vefik Şahin-Yönetim Kurulu Üyesi)
SENDİKALAR
1 / Memur Sen (Selahattin Canpolat- Yönetim Kurulu Üyesi)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Hasan Özhan
2 / Mustafa Baştürk
3 / Hamza Doğuç
4 / Ramazan Kuzu
5 / Mahir Doğan
6 / Abdulkadir Zeytinoğlu
7 / M.Duran Özkan (Güneş Tv)
8 / İbrahim Göçmen (Gazeteci)
9 / Nihal İlimen (Gazeteci, yazar)
10 / Mazlum Çetinkaya (Har Dergisi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Katılan Olmadı.
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılan olmadı.
MESAJ YOLLAYANLAR
Mesaj gönderen olmadı.
MEDYA
1 / Güneş Tv
2 / Tv Malatya
3 / İhlas Haber Ajansı
MODERATÖR
Yılmaz Odabaşı- Şair
KONULAR
GENEL KONU: 12 Eylül, 28 Şubat ve diğerleri..Türkiye geçmişi ile hesaplaşabilecek mi?
KONUŞULANLAR
1 / Yılmaz Odabaşı: 12 eylülü bizzat yaşamış biriyim. Bir akademisyeni kürsüsünden, bir ressamı resminden, bir yazarı kaleminden eden mantaliteyi çok yakından yaşamış biriyim. Fakat Türkiye’de darbelerin tarihi çok daha eskidir. Bugün askeri vesayetin kaldırılmasında çok büyük gelişmeler olmuştur. Bunu yaşadığım ülke adına çok sevindirici buluyorum. Eskiden bir generalin ikaz edilmesi bir darbe sebebiyken bugün durum değişmiştir. Ben referandumda da yetmez ama evet diye bir tercih koyduğum için okur kitlemin büyük bir oranı tarafından da aforoz edildim. Ne demek istediğimi tam olarak anlamadılar. Siz 12 eylülün yargılanacağına gerçekten inanıyor musunuz? Diye sorulan yüzlerce mail aldım. Bunlar sonucunda birazda burkuldum. Fakat ben her zaman ne yaptığını bilen biriyim. Bu ülkede idam cezaları kaldırılsın diye bizde kampanyalara katılmıştık. Karşı çıkacaksak herkes için karşı çıkacağız. Demokrasi Türkiye için bir gelecektir. Referandumda 12 Eylül asla yargılanmaz diyenler, bugün bu söylediklerinde yanılmış durumdalar. Kuşkusuz Kenan Evren’i kimse alıp hapse atmayacak. Fakat mesele 12 eylül mantığının insanlık önünde mahkum edilmesidir. Örneğin Almanya’da Hitler’i övmek yasaktır. Yarattığı enkazı belgeleyen utanç müzeleri vardır. Bu müzeler Türkiye’de de olmalıdır. Bizim geçmişte düşüncelerimiz, inançlarımız yüzünden ödediğimiz bedeller bu ülkenin gençleri içindi. Ben asker postalının ne demek olduğunu güneydoğuda gazetecilik yaptığım 8 yıl içerisinde öğrendim. Giderek daha demokratik bir Türkiye için evet tercihimden dolayı asla pişmanlık duymuyorum. Diyarbakır askeri cezaevinde 12 eylül yıllarında kaldım. Bir yıl yattım ama sekiz yıl boyunca yargılandım. İzmir hukuk öğrencisiydim bu hakkımı kaybettim. 8 yıl sonra sen suçsuzmuşsun dediler. Bunu ne telafi edebilir ki? Burada askeriden sonra sivil dikta çıkacaksa bu ülkenin aydınları buna karşıda gereken tepkiyi elbette ortaya koyacaklardır. Çünkü bu ülke artık demokrasi dersini almıştır. Kimsenin kuşkusu olmasın bu saatten sonra burada tek parti diktası olmayacaktır. Darbelerle yüzleşen mantaliteyi çok haklı, gerekli görüyorum ve kalbimle destekliyorum.
2 / İbrahim Göçmen: Türkiye’nin demokrasi adına, insan hakları adına kırılma noktası cumhuriyetin ilk yıllarıyla başlamıştır. 1921-25 arasındaki anayasa demokratik bir anayasaydı. Bu statükocu insanların işine gelmedi. Bunun içinde 1924 yılında yeni bir anayasa yapıldı. Ondan sonraki süreçler darbeleri getirdi. Bu sorunlar bugünkü yaşadığımız sorunların temelini oluşturmaktadır. Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı sırasında da bazen Alevileri bazen Kürtleri yanına alarak başka gruplara saldırdı. Bu böyle giderek 1960 yılında patlak verdi. O zamanda bazı solcu ve demokrat insanlar darbe iyidir gibisinden şeyler söylemişlerdir. Darbenin iyisi yoktur. Hangisi olursa olsun hepsi faşisttir. Bunlar yapıldığı zaman ülkeyi en az 50 yıl geriye götürür. Sürekliliğini az bir şey durdurmaya çalışan bir durum olursa hemen darbeyle herkesi bertaraf ettiler. 12 eylül süreciyle de ülkeyi çok kötü durumlara getirdiler. 28 şubat olayı da bir darbedir. Sözde de olsa demokrasinin engellenmesi söz konusudur. Bence bugünkü durumu da biraz tartışmamız gerekiyor. Referandumda 30 maddelik bir değişiklik vardı. Bunların içerisinde AKP açısından onların lehine 2 madde önemliydi: HSYK ve Anayasa Mahkemesi’ni düzenleme yasalarıydı. Evet 12 eylül mutlaka yargılanmalı, ama ben bunun şu an gerçekleştiğini düşünmüyorum. 12 eylül başlı başına bir olaydı, bunu yapan bütün insanlar yargılanmadığı sürece bu yargılanma bana inandırıcı gelmemektedir. Referandum sonucu evet çıkmasıyla burada tek parti diktası ortaya çıkmıştır. Tayyip Erdoğan bugün kapıcıyı da atarken imza atıyor, müdür atadığı zamanda imza atıyor. Kimseye karşı çıkma hakkı sağladığını şu ana kadar duymadım. Tam bir diktatörlük kurulmuştur. Devletin içinde ki sivil vesayet şimdi oluşmuştur. Türkiye’de şu an bir faşistlik vardır.
3 / Hasan Buran: Cumhuriyetin kurulduğu günden bu güne kadar yaratılan suni gündemlerle oyalanmışızdır. Beni bu olaylarda en çok ilgilendiren 1952 de NATO’nun buraya yerleşmesidir. 52’den sonra NATO Kemalistlerin gözüne girebilmek için Menderes’i harcadı. Şeyh Sait İsyanı’ nda, Dersim katliamın da mağdur olanlar Demokrat Partili oldular. 60 darbesinden sonra bu kesim İşçi Partisi’ne destek vermeye başladılar. Bunlar hiç tesadüf şeyler değil. Bugün Erdoğan’ın gelmesi de büyük bir kahramanlık değil. Dikkat ederseniz İşçi Partisi, 12 eylül darbesi, PKK’nın eylemlere başlaması gibi olaylarla burayı adeta hamur gibi yoğuran, şekillendiren bir güç vardır. 99’da Kemal Derviş ekonomik durum için getirildi. Bu durum halen devam ediyor. Koalisyon hükümet zamanında da Abdullah Öcalan’ı getirip teslim ettiklerinde ne demişlerdi? Bize niçin teslim ettiler daha anlamadım şeklinde açıklamalar olmuştu. İdam etmesi gereken hükümet idam edemiyor. 24 ocak kararıyla beraber Türk-İslam sentezini gerçekleştiren güç Erbakan’ı getirdi ve 44 milletvekili çıkardı. 12 eylülden sonra bildiğimiz duruma getirildi. Görüyoruz ki Türkiye’de ki bürokrasi sadece taşeron olarak kullanılmaktadır. Ben 1980 yılında kapı kapı gezerek anayasaya hayır için bildiri dağıtıyordum. O gün hayır diyen adam bu referandumda hayır derse kendi tükürdüğünü yalamış gibi oluyor. Ben inanıyorum bu ortamda yeni bir anayasa için hazırlık söz konusu. Ben referanduma ever derken Tayyip Erdoğan için değil kendi istediğim için oy verdim.
4 / Selahattin Canpolat: 27 mayıs dönemi gerçekten anlatıldığı zaman içler acısı. Bir ülkenin başındaki bir insani sebepsiz yere alıp asmak bu ülkenin çok büyük bir ayıbıydı. O zamanlardan bu zamana kadar birileri ülke içerisinde vesayet gücünü kullanarak hep baskıcı bir yönetimle kendini güçlü kılmıştır. Halbuki bunlar benim gözümde memur statüsünden daha yüksekte olamaz. Onların görevi sınırlarımızı korumaktır. Milli güvenlik derslerine giren bir albay vardı, konuşmalarında herkese benden korkun mesajı veriyordu. Bunların okullarda işi nedir? O derse girebilecek branşta öğretmenler var. Bunlar tabi basit şeyler, daha hazin şeyler var. Bir sağdan bir soldan insanlar asılmış. Bir tavuğu keserken bile insanın acıyor. Kenan Evren bende bir cumhurbaşkanlığının tadını alayım düşüncesiyle insanları öldürdü. O anayasa referandumunda da insanları tehdit ederek 82 anayasası yüksek bir oyla geçmiştir. 28 şubat süreci benim şahsi olarak önemsediğim bir olaydır. Erdoğan hocanın bunu yaşaması gerçekten içler acısıdır. İnsanlara bakış açısı gerçekten çok farklıydı. Bunun dışında Sincan olayı yaşandı. Sonuçta tiyatroyu her yerde izliyoruz. Sonradan bunları delil olarak gösterdiler. Sadece askeri rejim bazı şeylere üstünlüğünü göstermek için bunu yapmıştır. Referandum konusu mecliste çok tartışıldı ama orada çoğu maddeleri kabul etmediler. Bu ülkede ideolojik hareket etmeye gerek yok. Sırf senin kişi görüşünü oraya getirmedi diye Tayyip Erdoğan getirmiş diye yüklenmenin anlamı yok. Türkiye’de ki rektörler konusunda Malatya’nın rektörünü halen kınıyorum. Çünkü insanlık suçu işledi. Yapmış olduğu açıklamaların daha önceden bir yerden toplandığı ortaya çıktı. Demek ki bir baron var. Bu baronda Süleyman Demirel’dir. Bu ülke üzerinden çok pis oyunlar oynamıştır.
5 / Hasan Doğan: Bizler yüzeysel konuşuyoruz. Darbeleri içinde barındıran sistemi tartışmıyoruz. Biz kutsallar üzerinden konuşacaksak kurtuluş savaşı diyoruz kutsallaştırıyoruz, ama üniter yapı içerisinde darbelerin beslendiğini hiç düşünmüyoruz. Cumhuriyet kurulduğunda 3 tane önemli suç ortaya çıktı: Komünizm, irtica ve ayrımcılık. Komünizm ’in tabanı yoktu. İrticaya dirsek çevrildi. 600 yıllık kültürü yok sayıldı. Bunlar darbeleri tasfiye ediyor. Geri kalan ise bölücülük, herkes bunun ana ekseni üzerinde çullanmış duruyor. Özel mahkemeler üzerinde duracağım. Malatya Özel Mahkemesi’nde beş dosya geldi. Üniversite öğrencilerini gösterilere katıldıkları için tutuklamışlar. 2008’den bu yana bu etkinlikler sürekli takip altındadır. Eğer bugün darbeleri tartışıyorsak darbelerin hukukunu da tartışmamız, çözmemiz gerekiyor. İrtica çözülmek üzere, bu çok sevindiricidir. Ama bugün bölücülük diye bir kesime dayatılan durum halen devam ediyor. Bu sorun çözülmeden darbelerle yüzleşemeyiz. Üniter yapıya dokunmadan bunu yapamayız. KCK’ yı düşünün aldıkları kararları kamuoyuna açıklıyorlar, illegal bir yapı ortada yoktur. Legalleşmenin önü kesiliyor.
6 / Ramazan Kuzu: Darbelerle yüzleşmemiz bana gerçekçi gelmiyor. Zihinsel yapının değişmediğini görüyorum. Zaten toplumda darbelerin altyapısı olmasaydı darbeler de olmazdı. 12 eylül darbesinde insanlar her gün birbirini vuruyordu darbe yapıldığında ise bunları Allah gönderdi diye dua ediliyordu. Uzun süre de bu devam etti. Dünya değişiyor buna Türkiye’nin de ayak uydurması lazım. Ak Parti tabanı 28 şubattan çok çekmiştir. Bununla yüzleşirken tabanı çok memnun ama öte tarafta da görüyoruz ki çok kişi suçlandı. Bunun sonucunda toplum bir kez daha kamplaşıyor. Eğer kasıt toplumu darbelerden kurtarmak ise geçmişte farklı yerlerde yer alan insanlarında hassasiyetlerinin göz önünde bulundurulması gerekirdi. Baktığımızda bu işin içinden çok zor çıkarız. Anayasa referandumunda bunu görüyoruz. Kürtlerle ilgili bir tek madde yoktu. Hükümetin amacı HSYK ve Anayasa Mahkemesi’ni değiştirmekti. Burada hep iktidar kavgası olmuştur, demokrasi kavgası olmamıştır. Bunları gözden kaçırıyoruz. Bu tek partili dönemden beri böyledir. Şu an dahi demokrat yapılarımız henüz yerine oturmadığından dolayı birbirimize karşı daha çok sıkıntı yaşarız. Bizim kendimize sorular sormamız lazım. Elbette durum önceki durumlara göre iyi ama neden daha iyisi olmasın. Göz göre göre birtakım sıkıntılar varsa biz bunlar neden görmezden geliyoruz?
7 /Sami Cengil: Darbeleri özellikle 28 şubatı araştırmak için Malatya’da komisyon kurduk. Mağdurlarla görüşüyoruz. Mesleğinden atılanlar, öğrencilikten atılanlar… Bir durum beni çok sarstı: üniversitede sağlık bölümünde çalışan başörtülü bir bayan atılmış ve kocasını gözaltına almak için gece evine geliyorlar, bulamıyorlar. Bir ay süreyle her gece saat üçte evi talan ediyorlar. Psikolojik baskı kuruyorlar. Burada bir imza kampanyası düzenledik yaklaşık 25 bin imza topladık. 28 Şubat 1997, halkın inancına, düşüncesine, kimliğine yönelik bir darbenin tarihidir. 1997 yılından bu yana devam eden süreçte siyasetten yargıya, ekonomiden, hak ve özgürlüklere kadar birçok alanda toplum bir cendereye sokulmuş, adalet ve özgürlükler askıya alınmıştır. Bu süreçte halktan en çok oy alan partiler kapatılmış, dernekler, vakıflar soruşturma geçirmiş; halk tarafından yaptırılan İHL’ler ve Kuran Kursları’na kilit vurulmuş, hukuksuzlukta sınır tanınmayarak binaları dahi gasp edilmiştir. Gazeteciler andıçlanmış, bağımsızlıkları anayasal teminat altında olmasına rağmen yargı mensuplarına brifingler verilmiş, akabinde darbe mantığına aykırı karar veren yargıç ve savcılar hakkında soruşturmalar açılmış, evrensel hukuk ilkeleri yerine darbe hukuku ikame edilerek mahkemeler insan hakkı ihlallerinin meşrulaştığı aygıtlara dönüştürülmüştür. Yargının siyasallaştığı, siyasetin felç olduğu bu süreçte, ekonomik hayat da dibe vurmuş; “laik cephe ve dayanışma” adı altında, bankaların içi boşaltılmış, hazine soyularak talan edilmiştir. Üniversitelerden başlatılarak hayatın tüm alanlarında yaygınlaştırılmaya çalışılan başörtüsü yasağına karşı her türlü hukuki mücadelenin önü kapatılmıştır. Hiçbir hukuk temeli olmayan sadece afaki yorumlarla meşrulaştırmaya çalışılan fiili durum oluşturularak uygulanan yasak, üniversite kampuslarından sonra kamu hizmeti alınan ortamlara dahi taşınmıştır. önemli düzenlemeler yapılsa da, hala yasakçı zihniyetin kesintisiz biçimde sürdüğünü görüyoruz. Darbe düzeninin tüm uygulamalarına son verilmesi için, başta hükümet olmak üzere tüm kişi, kurum ve kuruluşları kesintisiz bir biçimde darbe ve darbecilerle mücadele etmelidir.
8 / Mustafa Baştürk: Türkiye’de Cumhuriyet kurulduğundan beri belli kesimlere işkenceler yapılmıştır. Türkiye’de şu an üç unsur üzerinde iktidar mücadelesi devam etmektedir. Biri yıllarca süren laikliktir. Diğeri ise işkenceye uğramış, asimile edilmek istenen Kürtler vardır. Ama bir türlü bu kesime kimlikleri unutturulmamış, Kürtler tekrar azimle çalışarak geleceğini kazanmaya başlamıştır. Diğer kesim ise dindar insanların çektiği sıkıntılardır, ama şimdi iktidar olmuşlardır. Bunların mücadelesi halen bir şekilde devam ediyor. Haksızlığa uğrayan kesimlerin problemleri çözülmedikçe sistemin de insani boyutlara ulaşması mümkün değildir. Böyle bir orduya sahip olup halkına zulüm etmek doğru değildir. Askeri vesayetle yüzleşmek istiyoruz ama darbe görenlerin kafasına, ideolojik yapısına bakmayacağız. Mazlum nerede ise onun yanında yer almamız lazım. Hepimizin mağduriyeti vardır. Önemli olan hiçbirimizin ideolojik kalıplarına bakmadan bunları konuşmaktır. Geleceğimizi insanlık adına, nasıl yaşanılabilir Türkiye hazırlayacağız? Sorusunu sormamız lazım. Kimsenin işlediği suç yanına kalmaması şartı ile onları tabi yargılayacağız. Askerleri görünce postalcı olan demokratları görünce de demokrat olan kesim vardır. Şu an hükümet demokrasiden bahsedince demokratların sayısı oldukça arttı. İnşallah bu ülke bir daha darbe görmez de demokratların sayısı artar.
9 / Nihal İlimen: Darbeyi yaşamış insanlarız. Maraş olayında olayların içindeydim. İnsanların psikolojisi bozuluyor. Sonra dışarıdan kendinize baktığınızda net şeyler görünüyor. 28 şubatın ise toplumsal olarak travma yaşattığı kesindir. Öğretmenler, doktorlar işlerinden atıldılar. Ülkesine yardım edebilecek okumuş kesim bir bakıma hayattan koparıldı. Bu döneme farklı yansımaları oldu, bunun irdelenmesi gerekiyor. Şu an başörtülü insan görünce direk sen gericisin deniliyor. İnsanlarda geri olmadıklarını açıklamak için bu dönemde farklı bir yol açıldı. İnsanlar nerede durduklarını ifade edemez duruma geldi. Bunun hastalık boyutuna ulaşan tarafları da oldu. 28 şubat süresinde başörtüsü için yapılan gösterilerde bulundum. Askeriye falan diyoruz ama tabi ki onların içinde de aklıselim insanlar vardır. Ama içlerinde farklı yönlerde eğitilmiş insanlar var. Hepsini aynı kalıba koyamayız. Bir daha darbeler olmasa düşünceler rahatça açıklanabildiği ortamlar kendiliğinden oluşur.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Email ve telefonla çağrı yaptık.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Mail, telefonla davet edildiler.
MEDYA İLE
30 civarında tv, gazete ve internet sitesine çağrıda bulunduk.
KATILIMCILARLA
Email ve telefon davet ettik.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Semine Dengeşik
Malatya kMM Girişimcisi
06.05.2012 Malatya kMM Toplantı Tutanağı
previous post