Yer: Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
Tarih: 06.03.2011
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1. Adaleti Savunanlar Derneği / ASDER (Gürcan Onat)
2. Türkiye Barış Meclisi (Faik Akçay)
3. Sosyal Demokrasi Vakfı (Güliz Kaptan)
4. Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu (Hayat Orak)
5. Mor Çatı Vakfı (Fatma Mefküre)
6. Güvercinler Meclisi Girişimi (Şahin Candaş)
7. Kadın Adayları Araştırma ve Eğitme Derneği (Sabahat Kaya)
8. Uluslararası Af Örgütü (Aslı Sakallı)
9. Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (Zelal Daş)
10. Düşünce Suçuna Karşı Girişim (Şanar Yurdatapan)
b. Mecliste Grubu Bulunmayan Siyasi Parti ve Hareketler:
1. Liberal Demokrat Parti (Alp Pamir)
2. Demokrasi ve Özgürlük Hareketi (Ece Yıldız)
3. Yeşiller Partisi (Yüksel Selek)
c. Katılan Milletvekili: Nursuna Memecan (AK Parti)
d. Belediye Başkanı: Yok.
e. Diğer Katılımcılar:
Çeşitli kuruluşlardan, partilerden ve halktan 9 kişi izleyici katıldı.
Özel Konuklar:
İnci Hekimoğlu (GÜNLÜK)
Gülden Sönmez (İHH)
Moderatör: Selin Karakartal
Genel Konu: “Kadına Yönelik Şiddet (Türkiye’de kadın ne kadar eşit?)”
Konuşulanlar:
İnci Hekimoğlu: Kadınlar açısından işsizliğin ve yoksunluğun artmış olduğu dönemde, kadını hayattın pek çok alanından atmaya yönelik bir sistem var. Binlerce kadının uğradığı şiddet o kadar birbirinin aynı ki… Tecavüzcülerinin etrafımızdaki erkekler olduğunu görmek istemiyoruz. Kadın cinayetlerinin arttığı bu dönemde yoksulluğun ve muhafazakarlığın artması, kadına yönelik şiddeti de arttırdı. Başbakan kadın ve erkek eşit değil diyerek eşitsizliği meşrulaştırıyor. Kadın bakanının bunun sistematik olduğunu söylemesi ve kadınların yanında yer alması gerekir. Sorunu tepeden tırnağa sorgulamalıyız.
Gülden Sönmez: Şiddete maruz kalan kadınlar avukatları tavsiyesiyle en kolay yola başvururlar. Bu da anlaşmalı boşanmadır. Erkek ne kadar nafaka verirse onu kabul etmek zorunda kalırlar. Yasaları uygulama aşamasında düzenlemeler yapmak lazım. Yargı mensupları ve kolluk kuvvetleri bu konuda korumacı olmalı. Onların keyfiyetinde değil, sorumluluğunda. Medya da sorumluluğunun farkında değil. Sabah programlarındaki figürlerle kadınların kendilerini eşleştirmeleri çok yanlış. Oysaki onlara sunulan metodlar Türkiye’deki sosyolojik yapıdan kopuk yürüyor. Kadın buradaki çözümü kendine uygulamaya kalktığında çok daha fazla problem yaşamaya başlıyor. Dizilerin de hayatlar üzerindeki etkisi büyük. Daha sorumluluk sahibi bir bakış gerekli. Yerel yönetimler çok şey yapabilir. İstanbul’da STÖ’ler kadına yönelik bir sürü şey yapıyor. Herkes artık ideal bir aile profili çiziyor ve bunu konuşuyor.
Faik Akçay: Kutsal aile yapısını sorgulanması önemli bir gönderme. Onun yerine başka ne olmalı İnci hanım?
Hayat Orak: Doğu’daki tecavüzler şu anda kamusallaşmış bir duruma gelmiş. Altından ya bir asker ya da bir korucu vs çıkıyor. Bu konuda önlemler alınmalı. Mardin’deki küçücük bir kzı için mahkeme “kendini koruyabilecek durumda, bunun bilincinde” diyor ve ceza almadan kurtuluyor tecavüzcüler. Devlet bir gücü temsil ediyor. STÖ’ler de güçsüz kalıyorlar bu durumda. Aşiretlerde oy kazanma kaygısıyla gönülleri hoş tutuluyor. Töre komisyonlarının kurulması önemli değil. Aşiretleri güçlendiren her türlü politika kadınlar için kötü sonuçlar doğuruyor.
Güliz Kaptan: Yaşananlar belli! Ben daha çok çözümlerden sözetmek istiyorum.Toplumun yarısı kadın olduğuna göre meclislerin de yarısının kadın olması gerekiyor. Toplumumuzdaki kadınların yarısı da başörtülü! Temsilde eşitlik diyoruz, peki bu başörtülü kadınları mecliste kim temsil edecek? En doğrusu kendilerini kendilerinin temsil etmesidir. TBMM'nde başörtülü kadın vekiller de olmalıdır! Mesela CHP başörtülü bir kadın aday gösterir mi? Bir de ''Kadın bakış açısı'' taşıyan kadın adayların parlamentoya girmesi çok önemli. BDP meclise en fazla kadın milletvekili soktuğu halde, o kadınlar kadın sorunundan çok Kürt sorununu dile getiriyorlar. Hatta Kürt kadınlarının yaşadıkları sorunlar icin bile oncelikli gayret sarfetmiyorlar. Kadınların meclise yani yasama organına girebilmeleri ve yasa koyucu olmaları gerekiyor.Haydi Kadinlar Meclise!..
Fatma Mefküre: Günde 5 kadın öldürülüyor derken özel alandan bahsettik. İlişkide bulunduğu erkeklerden. Tabiî ki kadına yönelik şiddet sadece bu değil. Şiddet inanılmaz ayrımsız bir şey. Ne ulus, ne dil, ne cinsel yönelim tanıyor. Bunu peşinen kabul etmemiz gerekiyor. Kadın- erkek arasında ezme- ezilme ilişkisi var. Patriyarkayı kurmanın aracı olan şiddet. Türkiye’de şiddete yönelik yapılan araştırmalar var. Aralarında çok iyi olanlar da var. Mor Çatı gibi organizasyonların çalışmaları, bilgi birikimleri var. Bunlara kulak verilmiyor. Devlet kadını vatandaştan saymıyor. Ancak proje zamanı kadınları hatırlıyor.
Gürcan Onat: Şiddet bizim kültürümüzde ve eğitimimizde var. Evde, okulda, askerde, iş yerinde her yerde var. Daha doğrusu nerede yok ki! Burada konu GÜÇ’ tür. Gücün kullanımıdır. Sorun gücü kullanıp kullanmamaktır. Bu nasıl olacak? KİMLİK ve KİŞİLİK kazanımı ile. Kadını ayrı bir kişilik olarak kabul etmek! Ebeveyne, kocaya, patrona ait değil. Ayrı bir kimlik, şahsiyet ve dünya olarak görebilmek. Herkes kendi yaşamını sürüyor. Kadın kocasının malı değildir. Tercihlerine karışamaz. Birey yaşamını tanzim etmekten kendi sorumludur. Bu bakış açısı eğitim ile yerleştirilebilir. Meclis şiddete maruz kalan kadınlar için daha güçlü kanunlar çıkarmalıdır. STK’lar daha aktif olmalıdır.
Şanar Yurdatapan: Şiddetin haklı görülmesi bu işin temelini oluşturuyor. Hatta şiddete uğrayanda da bu anlayışı görüyoruz. Namus cinayeti mi töre cinayeti mi? Töre diyip iş Kürtlerin üzerine yıkılıp buradakilerin sorumluluğundan kurtuluyoruz mesela. Sami Selçuk, bir erkeğin karısına tecavüz edemeyeceğini anlatamıyoruz demişti. İnsanlar anlamıyorlar bir erkeğin karısına da tecavüz edebileceğini. Mecliste bununla ilgili bir komisyon kuruldu. Ama ismi Kadın – Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu oldu. Ama bu aslında Kadın- Erkek Eşitliği Komisyonu olmalıydı.
Faik Akçay: Herkesin bulunduğu yerden bakarsak buna çözüm bulamayız. Kadın ve erkek bir yaşamın eşit parçaları. İnsan olmanın hakkını kadın ve erkek eşit olarak kullanmalı. Eşitliğin olmaması geride kaldığımızı gösteriyor. Kadın ile erkek arasındaki bu eşitlik sorununu çözmek için ilk önce algıların değişmesi gerekiyor.
Nursuna Memecan: Herkes bir şeyler öneriyor. Evet hepsinin de yapılması lazım. Yani çalışmalara devam etmek lazım. Meclisteki tüm milletvekillerinin kadın olması da sorunu çözmeyecektir. Ben Kadın – Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda değilim. Ama komisyon kurulurken isminin bu olması gerektiğini düşündüm. Sadece Kadın- Erkek Eşitlik komisyonu olmaması gerekir. Çünkü kadın ile erkek zaten eşit. Sorun kadınla erkeğin fırsatlarda eşit olmaması, fırsatları eşit kullanamaması. Bu bir kadın hakkı meselesi sorunu değil, insan hakkı sorunu aslında. Çözüm için ne yapılmalı, belki kadınları eğitebiliriz, daha çok sığınma evi açılabilir, yada erkekleri eğitmemiz gerekir. Bunların hepsinin ayrı ayrı yapılması gerekiyor, ama meclise de iş düşüyor. Meclisin gerekli yasaları çıkarması gerekiyor. Ama en önemli iş sivil topluma düşüyor. Daha çok insan ilgisini çeken konuda (kadın hakları, hayvan hakları, engelli hakları vs.) daha çok şey yapmalı.
Yüksel Selek: Bu yasa çıkararak yada eğitimle çözülecek bir sorun değil. Zaten 10 binlerce yıl öncesine dayanan bir sorun. O yüzden STÖ’lere de görev düşüyor. Ama asıl kadınlar kendi hakları için mücadele etmelidir. Kadınların mücadelesi ile haklar elde edildi. Kadın insan hakları kavramının uluslararası bir kavram olarak benimsenmesi, ülke mevzuatlarına girmesi, kadına yönelik her türlü ayrı önlenmesi hepsi kadının mücadelesi sonucu elde edildi. Kimse kimsenin adına kurtuluş mücadelesi veremez.
Ece Yıldız: Meclisteki BDP’li kadınlar kadın kimliği ile mecliste olamıyorlar. Çünkü henüz Kürt kimliklerini bile kabul ettiremediler. Kadınlar sorununa kadınlar da sessiz kalıyor. Mücadeleyi kadının kendisi yürütmeli. Haklarını ancak mücadelelerini yürütürlerse kazanabilecekler. Kadınlar kendi algılarında değişiklik yapmalılar. Kürt kadınları en fazla sokağa çıkanlar arasında. Geldikleri yerden bu çok zor. Enerjileri ilham verici.
Alp Pamir: Baskılar şiddetin anasıdır. İnsan neden şiddet uygular? Sadistliğin tüm dışavurumlarında ortak olan öz , ister hayvan, ister çocuk, ister kadın olsun, bir canlı varlık üzerinde mutlak ve kısıtlanmamış denetime sahip olma tutkusudur. Bir canlının üzerinde kesin denetime sahip olan kişi o varlığı kendi malı gibi görmeye başlar. Bu bir sapkınlık olarak ortaya çıkıyor. Bu toplumun geneline nasıl yansıyor? Daha kapalı toplumlarda baskılar daha fazla oluyor. En büyük düşmanımız en yakınımızda. Herkesin ortak fikri. Babalar, kocalar, kardeşler katil olabiliyor. Son zamanlardaki cinayetlere bakıldığında, en az %60’ın akrabalar tarafından işlendiği görülüyor.
Sabahat Kaya: Kadına yönelik şiddet ailede çocuğun doğumunda cinsiyet farklığı ile başlıyor. Erkek doğduğunda baba daha mutlu ve çocuğunu aslanım ,yiğitim adlarıyla erkeği daha güclendiriyor. Kız doğduğunda yine aynı baba biraz buruk çocuğun ismini de anneye bırakarak,ipek gibi nazik isimler koyarak daha narin, kırılgan, korunmaya muhtaçmış gibi göstererek ileriki yaşamlarını da büyük ölçüde etkiliyor.Erkek gücünü öncelikle evde kardeşine sonrada eşine uygulamaya başlıyor. Ne yazık ki ülkemizde kadınlara yönelik şiddet halen en utanc verici insan hakları ihlalerinden biridir.Ne yazıkki kadınlarımız işyerlerinde ,cezaevlerinde, evinde kısacası hayatının her alanında şiddete maruz kalıyor. Biz Ka-Der olarak diyoruz ki ''kadına yönelik şiddete dur demek icin mecliste kadın sart ve haklarımızı bizden başka kise koruyamaz''. Yaşadıklarımızı bizden başkası anlatıp daha refah içinde yaşamamız için yasa çıkaramaz onun icin 'Eşit Temsil Demokrasinin Temelidir'. Kadınsız Demokrasi olmaz. Biz, eşit temsili, gerçek demokrasi, yeni anayasa ve engelleri aşmak için mecliste 275 kadın mıllet vekili görmek istiyoruz. KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ KINIYORUZ.
Şahin Candaş: Dünya değişiyor.Artık batı medeniyetinin yanısıra özellikle bugünlerde sıcak olarak yaşadığımız üzere Doğu medeniyeti ve ilgi alanlarımıza girmiş durumda ve yaşamlarımızı etkilemektedir.Dolayısıyla artık Batılı kültürlerdeki insan haklarının sağlanması bile artık tek başına yetmiyor.Biz doğu toplumuyuz.Artık toplumsal ve sosyal sorunlarımızın çözümlerinde geleneksel,dinsel,etnik özelliklerimizi de dikkate alarak çözümler üretmeliyiz.Örneğin bugün gazetede Kadıköy de müftülüğün evlilik okulu açtığını ve bu okuldan ders alan kadınların çok şey öğrendiklerini okudum.Bu ülkede 90 yıldır tüm alanlarda şizofreni yaşıyoruz.Kürtler,azınlıklar,müslümanlar vb.gibi kadınlar da erkekler de şizofreni yaşıyorlar.Biz meclise azınlıktan bir kişi ve bir kadını (Sayın Rakel Dink'i) göndermeye yönelik çalışmalar yaptık. Mecliste bir ermeni,bir kadın olsun istedik.Sonrasında kendileri özür dileyip istemedikleri için devam ettirmedik.Biz Güvercinler Meclisi olarak dünden itibaren Facebook ortamında aynı konu ile ilgili bir etkinlik açtık.Orada bir arkadaşımın paylaştığı bir yazıda dediği gibi,"ne bizle ne bizsiz,ne sizle ne sizsiz !"…Birlikte mücadele etmeliyiz. Kadınlar ve erkekler olarak.Bizim etkinliklerimizde öne çıkan konular şunlar olmuştur.1-cezalar arttırılmalı,2-hem erkek hem de kadın eğitim eksikliği tamamlanmalı,3-kadının bireysel kimliği geliştirilmeli,4-eğitimde din faktörü de değerlendirilmeli,5-toplumda ve devlet aygıtında erkek egemen zihniyet değiştirilmeli,6-sığınma evleri çözümü yetersiz de olsa kullanılmalı ama geliştirilmeli. Yaşamın her alanında pozitif ayrımcılık öneriyoruz. Bunun yasal düzenlemeleri olması için de çalışmamız lazım.yaşamın her alanında kadına dönük pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.Bunun için boşanmak isteyen kadına ve varsa çocuklarına barınma,gıda,sağlık ve eğitim konularında hibe destekler verilmelidir.
Çalışmadıları için ve erkeğe ekonomik anlamda bağımlı olduklarından dolayı özellikle evli kadınların belki % 80 i bu nedenle boşanamıyor ve istemediği bir evliliği yaşamak zorunda kalıyor. Bu durum aslında belki erkeklerin de boşanma kararı almasına engel bir durum yaratıyor.Erkek de kadın ve çocuklar mağdur olmasın diye ayrılacakken bu nedenle ayrılamıyor.
Gürcan Onat: Meclisin tamamı kadın olsa da bir şey değişmez. Önemli olan uygulama. Kutsal aileye inanıyorum ama içini nasıl dolduracağımız önemli. Kutsal aile hayatına müdahale etmek değil, yaşamını kolaylaştırmaktır. Yan yana bütünü oluşturabilmektir. Bu konuda iç derinleşme, bilgelik, nefis terbiyesi de gerekmektedir.
Nursuna Memecan: Benim önerim; kadının güçlenmesi lazım. Konseydeki toplantılarda da söylüyorum. Birey, topluma katılım olarak daha donanımlı olmalı. Toplumsal hayatın içerisinde olmalı. Kadının birey olarak tanınmasına ilişkin birçok şey yapıldı, yasal olarak. Son referandumda pozitif ayrımcılık hükmü geçti. Bundan sonra yapılabileceklerin önü açılmış oldu. Aile içi şiddete çifte cezaya çıktı. Namus- töre bahane sayılamayacak artık. Şiddet konusunda duyarlılığın arttırılması için eğitimler verildi. Polislere, savcılara, yargılara. Eğitimli insan şiddete başvurmuyor.
İnci Hekimoğlu: Bu bir insan hakları sorunu değil. Kadın sorunu. Bu hiyerarşik ilişki kadın ve erkek arasında çünkü. Hiyerarşik ilişkilerde şiddet vardır. Kutsallıkla atfettiğimiz her şey sorgulanamaz hale gelir. Erkeğin kendinde gördüğü haklarda mümkün olmuyor. Aileleri dağıtalım demiyorum, ama yapısı değişmeli. Güç ve hiyerarşi ilişkileri bu aile içinde üretiliyor. Bu çocukları anneler yetiştiriyor dersek, asıl sorunu es geçmiş oluruz. Kadın görünümünde erkek olan kadınları bu sistem yetiştiriyor. Asıl sorun sistemde. Bir de bilinçli olarak bunu seçenler var. Kadın hareketinin 90’lı yıllarda başlayan yükselişi ile birlikte bugüne geldik. Mecliste bile arayışlar başladı. Kadınların egemen ideolojiyi erkeklerden daha çok savunması sistemin başarısıdır.
Gülden Sönmez: Sadece kadın sorunu olarak bakmak bence dar bakmak olur. Türkiye’de her yönden dizayn edilmeye çalışılan bir toplumuz, batıdan farklı olarak. Türkiye’de biraz daha özel bir pozisyonumuz var. Ona da dikkat etmek gerekir. Topyekün dizayn edilmeye çalışılan bir toplumuz. Her yönden, cinsiyet yönünden etnik kimlik yönünden, inançlarımız yaşamak yönünden bu ülkede epeydir bir şekle büründürülmeye çalışıyoruz. Bu dizayn etme çabaları toplumsal sorunları suni hale getiriyor. Şiddet konusunda çözüme dair, evet yasal düzenlemelerle ilgili önemli mesafeler katetmiş olabiliriz. Ama, uygulamayla ilgili yargı alanındaki problemlerimizi çözmeden, özellikle ceza hukuku ve aile hukukunun uygulanması konusundaki sorunlarımızı çözmeden olmayacak. İkincisi de çalışma alanı ile ilgili, şiddete maruz kalan, eşinden ayrılmak zorunda kalan kadınların nasıl ayakta kalabileceği. Yani dayaktan mı ölsün yoksa aç ve açıkta mı kalsın? Bunlara çözüm bulmalıyız.
Fatma Mefküre: Bize bir şey olmuyor. Ölüyoruz, psikolojik travmalar yaşıyoruz yada kendimiz sadece saldırganın gözünden görebilir hale geliyoruz. Hiçbir ayrımcılığı tanımayan bir erkek şiddetinden bahsediyoruz. Esas olarak pozisyonu tutmak ve kontrol etmek bunun nedeni. Aile içindeki kadına yönelik şiddetin mekanizmasını görüp anlamak ve kadınlararası dayanışma sağlamaya çalışıyoruz. Kendi hayat alanımızı kendimiz biz genişlettik. İnsan hakları dersek, kadından yana bakmayı ve taraf olmayı kaçırabiliriz yada hoşgörüye de gidebiliriz. Yeni zamanlarda göçe, modernizme , bireyselliğe bağlı olarak kadının güçlenmesi ile erkeğin varolan konumunu korur haleyle davranmasına karşı kadın çok daha korunmasız kaldı. Önyargılarımız var. Eğitim meselesi mesela. Paket programlar yapıldı. Milyonlarca para harcandı. O paralarla kadınlar için çok daha fazla şey yapılabilirdi. Bu eğitimlerin de pek faydası olmadı. Ama hiç yoktan iyidir. Akademiyi bitirmiş polisin daha sonra eğitim alması fark ettirmiyor. Meslek okullarına toplumsal cinsiyet dersleri neden konulmuyor? Kadın, erkek var ama başka cinsiyet yokmuş gibi bakıyoruz. Biyolojik cinsiyet değil toplumsal cinsiyet olarak bakmalıyız. Çocuklar üzerindeki belirleyici kararları kim veriyor? Kadın ancak uygulayıcısı olabiliyor.
Yerel Konu: İstanbul'daki sığınma evleri ne durumda?
Konuşulanlar:
Fatma Mefküre: Devletin, belediyenin ve bir de Mor Çatı'nın olmak üzere toplam 7 tane sığınak var İstanbul’da. Ama asla nüfusa yetmiyor. Kadınların can güvenliğini korumak zorunda olduğu yerler değil, kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayacak yerler bunlar. Kadınların sığınaklarına ulaşması çok zor, zaten orada kalma süresi de 3 ay. Sığınaklarda sosyal çalışanlar yok. 1 sosyal çalışmacı, 2 temizlikçi, 3 güvenlik görevlisi. Kim kimi koruyor? Mağdur algımız yok. Kadına yönelik şiddet politik bir meseledir. Şiddet bireysel bir şey değil, kadın olduğumuz için. Sığınaklardan ayrılanların %86 sının şiddet ortamına geri döndüğü ve bir kısmının da kurum aracılığı ile bu geri dönüşü gerçekleştirdiğini biliyoruz.
Şanar Yurdatapan: Bir yetkili gelip sorsa, ne yapalım diye, ne önerirsiniz? Bunlar yeterli değil dediniz, yeterli sayı ne olmalı? Güvenlik durumları gerçekten güvenliği sağlıyor mu? Çıktıktan sonra ne olacak? Hayata geri dönüşleri sağlanıyor mu?
Faik Akçay: Polisin, savcının eğitiminden önce sığınma evlerine de bütçe ayrılmalı. Kadın- erkek ilişkilerine dair hüküm vereceklerin de eğitimleri önemli, küçümsenmemeli. Kadın haklarının savunulması için kadınlarla erkekler arasında bir savaş mı yaşanmalı? Bu hoş değil. Çatışmaları körüklemek değil, iletişim kurmak ve anlaşmalarını sağlamak önemli.
Güliz Kaptan: Yerel yönetim yasasında kadınlara yönelik sığınma evi açma sorumluluğu var. Neden denetimi yapılmıyor?
Sabahat Kaya: Kadın sıgınma evleri gereklidir, ama ne yazık ki geçici bir önlem olduğunu da unutmamak gerekir. Devletimizin daha yapıcı önlemler alarak oraya sığınan mağdur kadınlarımıza iş imkanı yaratacak projeler yapması gerekiyor ki, oraya sığınan kadınlarımızın da kendi hayatlarını kazanacak duruma gelerek kendilerine ve topluma faydalı bireyler olduklarını hıssettirmek, bunun için de kadın bakış açısıyla yeni yasaların hazırlanması gerekir. Yani meclıse kadın sart.
Şahin Candaş: Ak Partiden sayın milletvekili de buradayken şunu söyleyeyim.Daha önceki hükümetler gibi Ak parti hükümeti de Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartı na ilişkin gerekli yasal düzenlemeleri yapmıyorlar.Dolayısıyla yerel yönetimler tarafından daha kolaylıkla çözümlenecek bunun gibi sorunlar merkezi hiyerarşik hükümet tarafından çözülmeye çalışılıyor .Ki bu mümkün değildir.Biz Güvercinler Meclisi aynı zamanda Yeni Anayasa Platformu ile de yeni anayasa için de çalışmalar üretmeye çalışıyoruz,bu çalışmanın içindeyiz.hazır ülke bu süreçteyken bu yasal değişiklikler de yapılmalıdır. BDP’nin önerileri var. Güvercinler Meclisi’nin de bazı önerileri var. Birlikte yerel meclisler oluşturalım. Bir de sığınma kelimesi rahatsız edici.Bunun yerine başka bir sözcük geliştirilmeli ve kadınların kısa süreli değil uzun süreli ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Gürcan Onat: Kadınların bu sorunda çok büyük sorumlulukları var. Mesela, toplumumuzda dula iyi bakılmıyor. Kadınlara soruyorum; 25 yaşındaki oğlunuzun 40 yaşında iki çocuklu bir dul hanımla evlenmesine rıza gösterir misiniz? Biz eşimle bu konuyu tartıştık ve seçim oğlumuzundur dedik. Önce bunu aşmamız gerekiyor. Yani dul kavramı ile bekâr kavramı eşit olduğu zaman şiddete maruz kalan kadınlar da zalim kocasına katlanmak zorunda kalmayacaktır.
Hayat Orak: Sığınma kelimesi bana da kötü geliyor. Aciz olan sığınır. Ama kadın bu konuma düşürülmemelidir. BDP’li değilim ama kadına yönelik yaptıklarını biliyorum. 4 belediye başkanı 2. Eşi getirmek istediği için görevinden alındı. Kendi eşine şiddet uyguladığı için memurlar görevlerinden uzaklaştırıldılar.
Nursuna Memecan: Eğitimin bütçesini bilmiyorum. Ama bence çok faydalı. Polislerin kendi özel hayatlarının bile değiştiğini gördüm. Bunlar devam ettirilmeli. Uygulamada olmayanı tekrar eğitmek lazım. Avrupa’da şiddet uygulayan erkekler bir araya gelip nasıl rehabilite olabiliriz diye çalışmalar yapıyorlar. Kadını güçlendirmek önemli ama erkeklerde ciddi sorunlar var. Bu erkekliğin bir parçası, kendimi kontrol edemiyorum vb. nedenlere yönelik çalışmalar yapmak lazım. Sığınma evleri arttırılsa daha iyi olur. Kadınlar buralardan haberdar olmalı. İstanbul’daki sığınma evlerinin güvenliği iyi diye düşünüyorum. Sığınma evinde kalan ve ziyaret etmek istediğim biri vardı. Bakanlıktan izin de almıştım, ama görmeye sığınma evine gidemedim. Onu dışarıya getirdiler. Bir yerde oturup konuşabildik. Yani sığınma evlerinin adresleri bilinmiyor çoğunlukla.
Alp Pamir: Devletin öncelikli görevi öncelikle tabiki kadınların can güvenliği sağlanmak olmalı. Sosyal hayata kazandırılmaları için lazım. 2002 yılında 272 iken katledilen kadın sayısı, 2010 yılında sanıyorum 1 000’in üzerinde. Sormak istiyorum, bu katledilen kadınların sayısı da göz önünde bulundurularak kaç sığınma evi olması gerekiyor? Bir de bu sığınma evlerine sığınma hakkı olanlar sadece evli olan kadınlar mı? 2010 yılında 113 kadın intihar etmiş. Bulundukları ortamı iyileştirmek için de çalışmaların yapılması gerekir.
Fatma Mefküre: 1988 yılında feministlerin 3 aylık eylemleri sonucu değiştirilen Ceza Yasası’ndaki 438. maddede, fahişelere tecavüzlerde indirim değiştirildi. 4320. Madde olan aileyi koruma yasası saldırganın evde uzaklaştırılması, evlilik dışını da kapsadı. Bunu gibi değişiklikleri ve ne olması gerektiğine dair önerileri birlikte taşıdık ve yasama sürecine müdahale ettik. Devletin çağırdığı yerlerde eş muhatap olamıyoruz, dinlendiğimizi hissedemeyebiliyoruz. Yapılan eğitimleri gereksiz bulmuyorum, ama planlaması iyi yapılmalı. Devletin bu konuya ilişkin planları olması ve kendisinin de buna bütçe ayırması gerekir. Devlet belediyelere konukevi yapın diyor. Ama yasada esneklik var, o yüzden belediye de kaynağı varsa yapıyor. Türkiye’de her 50.000 kadın için bir sığınaktan bahsediliyor. Ama bu çok az. Dünyanın başka yerlerinde 10.000’den 7.500’ten bahsediliyor. Burada bir hükümet sığınak açıyor, diğeri kapatıyor. Devlet olarak belli bir standart oluşturulmalı. Bu da kadından yana olmalı. Kaynağın büyük bölümü devletten gelmeli, sivil toplum ayağı da önemsenmeli. Sığınma evlerine fuhuş ve uyuşturucu geçmişi olanlar alınmıyor. Bazı ayrımcılıklar oluyor, evlilik dışı ilişkiler vs için. Sığınakların nerede oldukları bir süre sonra bilinirler, gizli kalamazlar. Yapılacak şey saldırgan geldiğinde polisi çağırıp aldırmak oluyor.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Hak temelli ve hukuk temelli kuruluşlara çağrı gönderildi. Ayrıca 40 kadar kadın ile ilgili örgütlere de çağrı gönderildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Hem parti genel merkezlerine hem de grup başkan vekillerine faks ile davet gönderildi. Sms ile hatırlatıldı.
MEDYA İLE
Mail yolu ile haber verildi.
KATILIMCILARLA
Mail ile çağrı gönderildi. Telefon ile hatırlatıldı.
SONUÇLAR
Toplantı genel konu için hazırlanmış sunum ile başladı. İlk yarıda genel katılımcılar genel konuyu konuştular. İkinci yarı Mor Çatı'nın sunumu ile başladı. 17:30' da toplantı bitti.
DEĞERLENDİREN KİŞİ Selin Karakartal
06.03.2011 İstanbul kMM Toplantı Tutanağı
previous post