Yer: Mardin Makine Mühendisleri Odası
Tarih: 06.03.2010
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1.Zahireciler Derneği (M. Şerif Öter- Başkan)
2.Çevre Ekoloji ve Yaban Yaşamı Destekleme Derneği(Nusret Çakar- Başkan)
b. Meslek Odaları
1.Makine Mühendisleri Odası (Yusuf Yazar- Üye)
c. Sendikalar
1.Tarım- Orman- Sen (Hacı Özmez – Şube Başkanı)
Katılan Milletvekilleri: Katılan olmadı.
Belediye Başkanları: Katılan olmadı.
Mesaj Yollayanlar:
Mesaj yollayan olmadı.
Moderatör: Ahmet Damar, Kızıltepe Kent Konseyi Genel Sekreteri
Gözlemciler:
Kent Konseyi (Serkan İçinsel- Gençlik Meclisi)
Mardin İl Çevre ve Orman Müdürlüğü (Mehmet D. Gönüler)
Diğer Katılımcılar: Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 3 izleyici/gözlemci katıldı.
1.Abdulkadir Kızılkaya
2. Feyyaz Abık
3. Sedat Alioğlu
Medya: Katılım olmadı.
Konular:
Genel konu: Ordu ve Yargı’nın Politik Yaşamımızdaki rolü nedir, ne olmalıdır?
Yerel konu: Yerel Çevre Eylem Planı’nın geliştirilip yaşama geçirilmesi.
Konuşulanlar:
Ahmet Damar, (Kızıltepe Kent konseyi Genel Sekreteri.): Ordu; devletini içten ve dıştan gelebilecek olan tehditlere karşı savunma vazifesini üstlenmiş olan silahlı devlet kuvvetidir. Kendi başına savaş kararları alamaz, siyasi iktidarın emirleri doğrultusunda görevini yapar. Demokratik ülkelerde ordu yönetimleri ülke siyasetine müdahalede bulunamazlar. Yargı ise, yürütmeyi denetleyen ve vatandaşların yasal haklarını kanun önünde koruması için çalışan erktir. Yargının görevleri yasalarla belirlenmiştir. Yargı bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Ancak maalesef ülkemizde 80 yıldır Ordu, Yargı, Bürokrasi iktidarı mevcuttur.
Birkaç somut örnekle hafızalarınızı tazelemek istiyorum.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun gerek İstanbul’daki Ergenekon soruşturmasına müdahale edip savcılarını değiştirmek için, gerekse bir ucu Üçüncü Ordu Komutanı’na dokunan Erzurum Ergenekon’u davasının savcılarını görevden almak için verdikleri büyük mücadeleyi hatırlayalım. Eğer HSYK’nın istedikleri olsaydı Ergenekon ve Balyoz soruşturmasının savcılarıyla yargıçları hiçbir şey yapamazlar, davalar daha baştan reddedilirdi. Maalesef Yargıtay ve Danıştay hukuksuz uygulamalara imza atan HSYK’ ya, destek vermektedir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 kararı gibi kararlara imza atan Anayasa Mahkemesi’ne nasıl güveneceğiz. Yargının böylesine ikiye bölündüğü bir durumda ne yapacağız, birbirine düşman iki parçalı bir yargıyla yola devam edemeyiz, bir yargı reformu şart.
Nusret Çakar,(Çevre Derneği Şube Başkanı): Gerek Osmanlı İmparatorluğu gerekse Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca ordu, hem yargı hem yürütme ve hem de yasama üzerinde belirleyici bir rol oynamıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi gözetilmemiş, kim ne zaman kendisini güçlü görmüşse diğerine diş geçirmeye çalışmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, yönetenin yönetilene, yönetileninde yönetene hiçbir zaman güven duymamasıdır, diye düşünüyorum.
Mehmet Derviş Gönüler, (Mardin İl Çevre ve Orman Müdürlüğü Görevlisi): Bu konuda, toplantı esnasında deklare edilen iki cümlelik tespite katılmak ile beraber, Yargının diğer kuvvetler gibi asla bağımsız olabileceğine inanmıyorum. Felsefi bakışımın bir gereği bu . Ancak radikal olunmaması hatta bir an evvel terk edilmesi gereken bir duruş olduğuna olan inancım nedeniyle, mücadelenin demokratik katılım ve duyarlılığın devamının anlamlı olduğuna inanıyorum.
Ahmet Damar, (Kızıltepe Kent konseyi Genel Sekreteri.): CHP daha Meclis Genel Kurulu’na bile gelmemiş “yargı reformunu” Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini söylüyor. Demek ki Anayasa Mahkemesi’nin, daha Meclis’ten nasıl geçeceğini kimsenin bilmediği yargı reformunu iptal edeceğine emin. Parlamento’nun egemenliği bitmiş, onun yerini “CHP-Anayasa Mahkemesi” ikilisinin egemenliği almış oluyor. Bu bir sivil darbedir. Gözaltındaki amiraller adliyeye sevk edildiği sırada Genelkurmay Başkanlığı bir açıklama yapıyor: Diyor ki “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında ortaya çıkan ciddi durumu değerlendirmek üzere, bugün Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görevli bütün Orgeneral ve Oramirallerin katılımı ile bir toplantı icra edilmiştir.” Bunun bir tek anlamı var, “biz yüksek rütbeli subayların yargı önüne çıkmasından rahatsızız, onları hemen serbest bırakın.” Demek istiyor.
Oysa generallerin, “darbe zanlılarının” yargı önüne çıkmasından değil, sürekli olarak ordunun içinden darbe planlarının fışkırmasından rahatsız olmaları gerekiyor. Ama onlar hukukun orduya dokunmasından rahatsızlar. Burada Yüksek Yargı’nın durumu da çok ilginç, Yargıya böylesine açık bir “müdahaleye” rağmen Yüksek Yargı’dan en küçük bir itiraz gelmedi.
Peki, siz bağımsız Yüksek Yargı’nın bugüne dek askerlerin herhangi bir müdahalesini, muhtırasını, darbesini eleştirdiğini gördünüz mü?
Hacı Özmez,(Tarım-Orman Sen Şube Başkanı): Devleti yürütmekte olan kurumları ele aldığımızda, birinin diğeri üzerinde tahakkümü mevcuttur. Ulus – Devlet anlayışı ile 1923 Anayasası’nın hazırlanması, 1950’de Türkiye’nin NATO’ya geçmesi ile artık, Türkiye’nin iktidarının elinde olmadığı apaçık ortaydı. Türkiye’nin uluslar arası sermaye tarafından kullanıldığı da ortadaydı.
12 Eylüle kadar ve hatta günümüze kadar en güvenilir kurum orduydu. Türkiye’deki Militarist güçlerin kontrolü zorlaşınca, uluslar arası sermaye için baş edilemeyen güç oldular ve müdahale ettiler. Çünkü Ortadoğu’da model ülke oluşturulmak isteniyordu. Buna en uygun ülke (Laik. Demokrat. İslam vb.) Türkiye idi. Çok baş döndürücü bir süreçten geçiyoruz. Yargı kendi iktidarını, Hükümet kendi iktidarını savunuyor. Ana muhalefet ise militarist olmuş, kendini askere bağlayıp siyaset yürütüyor. Artık herkesin sağduyulu, bilinçli ve duyarlı olması lazım. Hükümetin de bize güven vermesi lazım ki, bir toplumsal muhalefet oluşturulsun, herkesin iktidarı olabilecek bir anlayış getirilebilinsin. Çünkü Türkiye’nin böyle bir oluşuma ihtiyacı var.
M. Şerif Öter, (Zahireciler Derneği Başkan): Öncelikle MkMM toplantılarına olan ilgisizliği üzüntüyle karşılıyorum.
Kim ne derse desin, Türkiye’deki yasalar ordunun tekelindedir. Anayasa değişikliği yapılmak isteniyor ama yapılamıyor. Okumuş, aydın bildiğimiz yargının nasıl kandırıldıkları ortaya çıkıyor. Görev alanlarına girmeyen işleri yapıyorlar, ama kendi görev alanlarına giren işler içinde,(Meslek liselerine yapılan haksızlık gibi.) örneğin, Danıştay “alanıma girmiyor” diyebiliyor. Mevcut Anayasa’ya ameliyat lazım. Çağdaş, demokrat bir Anayasa’ya ihtiyacımız var.
Yusuf Yazar, (Makine Mühendisleri Odası Üyesi.): Türkiye’de ordunun ön plana çıkması, 1950’den sonra Avrupa’nın Sovyetler Birliği’ne karşı korunmak için illeri karakol oluşturuldu. İnsanlarda oluşan düşünce, bu ülkeyi koruyan ordudur. Ordu olmazsa biz hiçbir şeyiz, onun gücünün büyüklüğü kutsandı. Siviller hiçbir zaman ön planda değildiler hep geri plandaydılar. Türkiye’de yaşanan darbelerden de görebiliyoruz. Bugün Türkiye halen 1982 Anayasası ile yönetilmektedir. Sivil inisiyatifin ön planda olduğu bir dönemdeyiz. Bu Anayasa artık ihtiyaçlarımıza cevap vermemektedir.
Şu anda güçlü olan Yürütme ve Yargıyı kendi istekleri doğrultusunda şekillendiriyorlar. Herkes ortak noktada buluşabilirse, yargı bağımsızlaşır. Eğitime ağırlık vermeliyiz, insanlar bilinçlendirirsek daha kolay şekillendirebiliriz. Cehaletle mücadele edebiliriz. Aydınlığa, refaha kavuşabiliriz. Irkların, dinlerin, ideolojilerin birbirleri ile sorunları yoktur. Burada insan vicdanlı olmalıdır, vicdanlı olursak birbirimizin değer yargılarına saygılı oluruz.
Yerel Çevre Eylem Planı’nın geliştirilip yaşama geçirilmesi.
Mehmet Derviş Gönüler, (Mardin İl Çevre ve Orman Müdürlüğü Görevlisi): Bölgesel Çevre Merkezi (REC), bağımsız uluslararası bir kuruluştur. 1990 yılından bu yana çalışmalar yürüten REC, tarafsız ve kâr amacı gütmeyen bir yapıya sahiptir. 17 ülkedeki ofis ağı ve bu ofislerde çalışan 100’ün üzerinde uluslararası uzman ekibi ile REC, çalıştığı bu ülkelerde önemli bir boşluğu doldurmaktadır. REC Türkiye Ülke Ofisi (REC Türkiye), kuruluş belgesinin Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından, Mayıs 2004 tarihinde Ankara’da çalışmalarına başlamıştır. REC Türkiye, hükümetler, sivil toplum kuruluşları (STK’lar), özel sektör ve diğer çevresel paydaşlar arasında işbirliğini destekleyerek ve bilgi paylaşımı ve çevresel karar alma süreçlerine halkın katılımını sağlayarak Türkiye’de çevre sorunlarının çözülmesinde etkin rol oynamaktadır.
Bölgesel Çevre Merkezi (REC), Çevre Alanında Kapasite Geliştirme Projesi kapsamında Ülkemizden Trabzon, Aksaray ve Mardin İlimizi pilot il ilan ederek çalışmalarını başlattı. Öncelikle temel sorun, Mardin’in öncelikli çevre sorununu tespit etmek ve ona dönük bir eylem projesi ortaya koymaktan çok, İlde yaşayan her kesime ulaşıp sahip çıkacakları, önemsedikleri ve ciddi buldukları çevresel sorun etrafında kafa yorup metodolojik bir yaklaşımla soruna dönük bir eylem planı oluşturmak. Siyasi iradenin iştahını kabartacak düzeyde bir YEÇEP’in ancak başarılı olabileceği, halka inilmeden ortaya konan bir eylem projesini kimsenin kaale almayacağının da anlaşılması gerekir. Çalışmalar tam 1 yıl sürecek olup, bu süre zarfında Pilot İllerde, Merkezde çeşitli toplantılar düzenleneceği gibi halkın nabzını tutabileceğimiz bir süreci yaşayacağımızı ve bu bir yıllık çalışmanın semeresini alabilmek için her kesimi projeye dahil etmemiz gerektiği vurgulandı. YEÇEP yapılmadan bir ilde çevre sorunları köklü bir şekilde anlaşılamayacak ve çözülemeyecektir.
Nusret Çakar,(Çevre Derneği Şube Başkanı): YEÇEP "Yerel Çevre Eylem Planları, Bölgesel Çevre Merkezi REC Türkiye, Çevre Ve Orman Bakanlığı ve değişik kamu kurum ve kuruluşları ile Sivil Toplum Örgütleri tarafından yaşama geçirilecek bir projedir.
Mardin'in de içinde bulunduğu üç kentin pilot olarak belirlendiği, bir yıl sürecek proje, en önemli çevre sorununun saptanarak, yaşama geçirilmesinden oluşuyor. Değişik eğitim, bilgilendirme, duyarlılık oluşturma, yurttaş katılımı sağlama, fon bulma ve uygulama biçiminde sürdürülecek.
Öneriler:
Ortak sonuç:
Değerlendirme:
İletişim:
a. Sivil toplum ile
Email yoluyla, 50 yakın sivil toplum kuruluşuna duyuru yapıldı.
b. Milletvekilleri ile
Mardin (5) Milletvekillerimize Email yolu ile davetiye gönderildi. Ancak katılan olmadı. Mazeret bildiren olmadı.
c. Katılımcılarla
E-mail ile tüm katılımcılardan konu istedik, 3 yanıt geldi, sonuç olarak önerilen konu konuşuldu.
d. Medya ile
İki ulusal basın temsilcisi ve sekiz yerel basın mensubu davet edildi. Ancak katılan olmadı
Sonuçlar: Şubat ayı toplantımızda bize katılım sağlayarak ışık veren Mardin Belediyesinin, Mart ayı Toplantımızda MkMM sahiplenmemesi çok üzücü oldu.
Değerlendirenler:
Ayşe Elveren Mullaesmaıl
MkMM hamalı