Yer: Malatya Belediyesi Fırat Toplantı Salonu
Tarih: 06.03.2010
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1.İnsan Hakları Derneği (Tahsin Peker- Yönetim Kurulu Üyesi)
2. Uluslararası Af Örgütü (Ferman Salmış- Üyelik Geliştirme Koordinatörü)
3. Mazlum Der (Nihal İlimen – Yönetim Kurulu Üyesi))
4. Beydağı Yamaçları Kor. Der. (M.Sait Aytekin-Başkan)
5. Toplum Gönüllüleri Vakfı (Mehmet Can Şenlik)
6. Ekoloji Derneği (Hasan Buran-Başkan)
7. Zeynel Abidin Kültür Vakfı (Erdoğan Ünverdi – Başkan)
8. Yazarlar Birliği (Adil Akkoyunlu –Temsilci)
9. Bilsam (Temel Aşıcı – Yönetim Kurulu Üyesi)
10. Malatya Toplum Gönüllüleri Birliği (Sinan Oral )
11. Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (Bekir Sözen-Başkan)
12. Cem Vakfı (Memet Bora)
13. Tüketiciyi Koruma Derneği (Nesrin Yıldırım-Yönetim Kurulu Üyesi)
14. Hukukçular Derneği (Abdulkadir Artan- Yönetim Kurulu Üyesi)
15. Meşale Derneği (Kazım Kayan-Yönetim Kurulu Üyesi)
b. Meslek Odaları
1. Mimarlar Odası (Vefik Şahin- Yönetim Kurulu Üyesi)
c. Sendikalar
1. Sağlık Sen (Ramazan Barman – Yönetim Kurulu Üyesi)
2. Hak-İş (Mustafa Baştürk- Şube Başkanı)
d. Kanaat Önderi Bireyler ve Diğer Katılımcılar
1. Asım Demirkök
2. Hasan Doğan (Avukat)
3. Hüseyin Sarıgül (Mazlum Der)
4. Hüseyin Öztop (Cem Vakfı)
5. Alişan Hayırlı ( Kanal Malatya)
6. Yahya Yazgan (Milli Eğitim Müdür Yardımcısı)
7. Yusuf Öztürk (Zeynel Abidin Vakfı)
8. M. Duran Özkan (Güneş Tv)
9. İsmet Emre (İnönü Üniversitesi)
10. Ş. Hüseyin Değirmencioğlu
11. Abdulkadir Zeytinoğlu
12. Rumeysa Aslan (Nida Dergisi)
13. Kadir Akgüneş (BDP)
14. Hüseyin Kozan
15. Ferda Kılınç(Nida Dergisi)
Katılan Milletvekilleri: Katılım olmadı
Belediye Başkanları: Katılım olmadı
Mesaj Yollayanlar: Mesaj yollayan olmadı
Moderatör: Bejan Matur–Şair, yazar
Medya:
1. Güneş Tv
2. TVM
3- Kanal Malatya
4- NTV
Konular:
Genel Konu: Yargının Politik Yaşamımızda Rolü Nedir, Ne Olmalıdır?
Yerel Konu: Malatya’nın Okuma Kültürü
Konuşulanlar:
Genel Konu;
Bejan Matur (Moderatör): Türkiye büyük bir sancılı süreç ve değişim yaşıyor. Bu değişimin içinde olmak ve buna tanıklık etmek şanstır. Sadece entelektüeller, siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar değil sıradan insanlar ve sivil toplum örgütleri temsilcileri günü geldiğinde bu tanıklığın değerini fark edecekler. Bu dönemin arşivi çok değerli olacaktır. Sivil toplumun vereceği sesin yukarıya sağlıklı bir biçimde ulaşması kararların alınmasında etkili olacaktır. Türkiye’nin hızı çok fazla ve Avrupa yetişmekte zorlanıyor. Durmaktansa yol almamız bize daha çok fayda getirecektir. Yürürken, duygularını ve aklını iyi kullanan ve daha iyi uyumlu hale getiren bir toplumuz. Bu kaotik gibi görünen hareketli dönemden selametle çıkacağımızı ümit ediyorum. Yargı, Türkiye’deki en sorunlu alanlardan biri. Yargı denince aklımıza gelmesi gereken ilk şeyin objektiflik, tarafsızlık ve evrensel hukuk ilkeleri, yasama ve yürütme ile ilişkisinde bağımsız durması gereken bir yapı olmalıdır. Çok şey birbiriyle ilişkili ve Türkiye hala bir darbe anayasasıyla yönetiliyor. Bu darbe anayasasının Türkiye’ye yakışmadığı, Türkiye insanının çok daha anlamlı bir hukuku hak ettiğini görmek gerekir. Latin Amerika’dan, İspanya’ya, Portekiz’e kadar tüm diktatörlük deneyimlerine baktığımızda yargının aktif ve etkin bir güç olarak o diktatörlüğün yerleşmesinde rol aldığını görebiliriz. Tarafsızlık ve bağımsızlık kavramlarını yeniden düşünmeliyiz ve daha olumluya evrilmesi konusunda da destek vermeliyiz. Biz anayasayı ve yargıyı, kendi hayatımız için iyileştireceğiz.
Nesrin Yıldırım (Tüko Der): İçinde bulunduğumuz günlerde sivil anayasa tartışmaları var. Önemli olan insana saygı ve insan özgürlüğü. Saygı çerçevesinde din, dil, ırk, renk farkı gözetmeksizin insanların aynı koşullar altında değerlendirilmesi gerekir. Yeni anayasayı, hukukçular ve anayasa hukukunu iyi bilen insanlar yapmalıdır.
Hasan Doğan: Anayasa değişikliği gündeme gelecek ve kamuoyunda tartışılacak. Ancak doğru tartışmazsak doğru sonuçlara gidemeyiz. Şöyle ki, anayasa maddelerinin tartışılmaz denilen maddelerinin olduğu söyleniyor. Biz bu tartışılmaz olanları tartışmazsak iki tane suç üretmiş oluyoruz. Türk hukukunda bugüne kadar tehlikeli olarak görülenler çok ağır cezalarla cezalandırırlar. Türkiye için iki büyük tehlike irtica ve bölücülük. Toplumun refaha ulaşması için o tartışılmaz maddelerin tartışılması gerekir. Örneğin dil yasağı. Yasak tartışılmazsa anayasa tartışmaları eksik kalır. Üniter yapı ve tekçi anlayış değişmedikçe ortak bir sözleşmenin yapılması zor görünüyor. Kutsal olan insandır, insan haklarıdır ve hukuktur. Anayasanın birilerine ayrıcalık getiren anlayışı hukuki olamaz.
Sait Aytekin ( Beydağı Yamaçları Kültür ve Dayanışma Derneği ): Tarafsız olmayan bir yargının bağımsızlığı tehlikelidir. Yargı bağımsız ama tarafsız değilse bir tarafa zulmeder. Oligarşik yapının dönüştürdüğü ve evirdiği bir halk var. Ne istediğini, insan hak ve özgürlükleri açısından bilmeyen, demokrasinin tanımını bilmeyen insanlar var. Bir ilden başka ile giderken on defa değil sekiz defa arandığında bunu özgürlük sayan insanlar var. Demokratik bilincin gelişmediği, oligarşik, baskıcı yapının oluşturduğu insanlardan tabi ki bir şey çıkmaz. Ülkemizdeki yargı tam bir komedi. Aynı konuda çok farklı kararlar verebiliyor. Sistemimiz ideolojik. Eğitim sistemimiz oligarşik olduğu için tek tip insan yetiştiriyoruz. Biz özgürlükten ne anlarız ki ne kadar isteyelim? Anayasa çok da şart değil bu ülke için. Evrensel hukuk kurallarının uygulandığı, herkesin eşit bir biçimde faydalandığı bir hukuk sistemi olmalı. Hukukun ve yargının temelinde ahlakilik problemi yatmaktadır”.
M. Duran Özkan (Güneş Tv): Anayasa değişikliği ya da yargı reformu konusu gündemde. 12 Eylül dönemini yargılamadan 12 Eylül anayasasını değiştirmek pek bir şey ifade etmiyor. O dönem sorgulanmalı ve yargılanmalı. Ergenekon yanlısı bir yapı ile hükümet yanlısı bir yapı ortada görünüyor. Bunun ardından hemen yargı reformu ortaya çıktı. Kuvvetler ayrımı ile ilgili kaygılar dile gelmeye başladı. Demokratikleşme için önce seçim barajını aşağıya çekmek gerekiyor. Bugün Türkiye’de milletvekillerini, bakanları, belediye başkanlarını parti başkanları seçiyor. Hem yasamayı hem de yürütmeyi liderler oluşturuyor. Eğer hukuku da liderler oluşturursa orada oligarşik bir yapı meydana gelir ki bugüne kadar şikayet ettiğimiz askeri vesayet yerine sivil vesayet tehlikesi ortaya çıkar. Mecliste bir uzlaşma komisyonu oluşturulmalıdır. Bu uzlaşma komisyonu yeni oluşturulacak anayasa konusunda gerçekten demokrat, gerçekten çağdaş ve katılımcı bir yapıya kavuşturulması gerekiyor.
Bekir Bozdağ (Çekül): Türkiye’nin bir hukuk devleti olması lazım. Hukuk olmayınca hiç bir şeyi yerli yerine oturtamıyoruz. Herkese eşit şekilde uygulanması lazım. Hukuk düzeni işlediği zaman her şey yolunda gidiyor. Anayasa, bütün maddeleri tartışılarak geniş katılımlı, toplumun tüm kesimlerinin görüşleri alınarak, tartışılarak, mutabık kalınarak ancak hazırlanabilir. Gelişmiş ülkelerden aldığımız yasaları o dönem gelişmemiş, şimdi gelişmekte olan ülkemize oturtmaya çalışıyoruz, oturmuyor. Halkların birbiriyle sorunu yok. Halkın önceliği ile yöneticilerin önceliği birbirini tutmuyor. Adaleti oturttuğumuz zaman sorunlarımızı çözebiliriz”.
Memet Bora (Cem Vakfı): Bize insan hakları, özgürlük, laiklik lazım. Anayasayı meclis yapıyor zaten, bu bizim konumuz değil. Yargıyı, meclis ve siyaset belirliyor. Yargı özerk bir konuma getirilmelidir, siyaset dışı ve siyaset üstü olması lazım. Türkiye’nin acil sorunları varken, gündem yaratıp zaman kaybı yaşanıyor. İşsizlik ve ekonomik sorunlar varken yargı reformunu konuşmak doğru değil.
Mehmet Can Şenlik (Tog): Yargı bağımsız olmalı, ancak şimdiki ve daha önceki iktidarların yaptığı, yargıyı siyasallaştırmadır. Gençlik adına yasalar ve anayasa içinde ne olacak? Yeni politikalar üretecek miyiz? Anayasada gençlere rol verecek miyiz? Yasaları hep dışardan aldık. Neden kendimiz bir şeyler yapmıyoruz? Farklılıklara saygı bir noktadan sonra yozlaşmaya neden olur.
Abdulkadir Artan (Hukukçular Derneği): Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerinde yargı yolu açıktır. Ama hemen devamında Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile yüksek askeri şura kararları yargı denetimi dışındadır diyor. Hakimler ve savcılar yüksek kurulu, anayasanın 159. maddesine göre HSYK kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz diyor. Bu da ayrı bir hukuk cinayeti. Yine anayasanın 125. maddesi yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenmesi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak şekilde yargı kararı verilemez. Ama görüyoruz ki Danıştay bir anda kendisini TBMM’nin yerine koyuyor, idarenin yerine koyuyor ve anayasanın bu maddesine rağmen meslek liseleri mezunlarını mağdur ediyor. Anayasanın bir başka maddesinde yasama organı ile yürütmenin yargı kararlarını değiştiremeyeceği ve geciktiremeyeceği belirtiliyor. Yargı idareye karıştığında bu nasıl çözülecek bu anayasada yer almıyor. Anayasa’nın 145. maddesi başlı başına bir hukuk fecaati. Askeri yargı diye bir yargı ihdas edilmiştir, bu dualizmdir, bu iki ayrı standarttır. Askeri yargı diye ikinci bir yargı olamaz. Olsa olsa disiplin açısından askerleri soruşturacak bir merci olmalıdır. Behemehal askeri yargı-sivil yargı ayrımı ortadan kaldırılmalıdır. Askerlerin işlediği askeri suçların bile sivil yargının özel yetkili mahkemesinde olması kanaatindeyim. Askerlerin son zamanlarda gündeme gelen eylemlerinin de sivil yargıda yargılanmasının önünü açan bir değişikliğin olması gerekir. Anayasanın 146. maddesi anayasa mahkemesini düzenlemiştir. Anayasa mahkemesi de behemahal kaldırılmalıdır. Yine anayasanın 154. ve devamı maddelerde yargıtayla ilgili düzenlemeler vardır. Yargıtay üyeleri hakimler ve savcılar yüksek kurulu tarafından seçiliyor. Hakimler ve savcılar yüksek kurulu da yargıtay ve danıştay üyeleri tarafından seçiliyor. Ortaya bir oligarşi çıkıyor. Bu oligarşi bugün belki hükümetin yanında yer alabilir ya da hükümetin karşısında bir oligarşiye de dönüşebilir. Bu oligarşi ortadan kaldırılmalıdır. Yargıtay üyelerini eğer seçmek durumu söz konusuysa bütün hakimlerin ve savcıların oylarıyla seçebilecekleri bir makam olmalıdır. Danıştay üyelerinin dörtte üçü hsyk tarafından, dörtte biri de cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor. Danıştay üyeleri de idari hakimler tarafından seçilmelidir. İdari hakimlerinden hukukçu olmayanlar arasından seçilebilmiş olması da yargı sistemi açısından bir eksikliktir. Askeri yargıtayın da askeri yüksek idari mahkemesinin de olmaması gerekir.
İsmet Emre (İnönü Üniversitesi): Cumhuriyet kurulduğundan beri yaklaşık otuz yılda bir anayasa değişikliği yapılmış. Soğuk savaş dönemlerinde bir anayasa yapılmış. Hali hazırdaki anayasa birçok değişikliğe uğramış bir anayasadır. Çağın çok gerisinde kalmıştır. Ak partinin bugün iktidardayken yapılan bir anayasa yapılandırılması yarın ak parti iktidardan düştüğünde ak partiyi mağdur etmeyecek bir anayasa olmalıdır. Burada partiler üstü, konjonktürel değil, tamamen teorik felsefesi ile pratik çerçevesi birbirine uygun, birbirine geçici, genel haklarının kılcal damarlara kadar inebildiği ayrıntıların da bütün unsurları içerdiği bir anayasa olmasında fayda vardır. O anayasanın vizyonu bugünden bakıldığında geleceğin dünyasına ne kadar uygunsa o kadar sağlıklı bir anayasa olur. Her çağın bir ruhu var. Hukuk sisteminin de o ruha uygun olması gerekir.
Erdoğan Ünverdi (Zeynel Abidin Vakfı): Yargı, demokrasiden, insan haklarından ve hukukun üstünlüğünden yana taraf olmalıdır. Haksızlığın, zorbalığın, hukuksuzluğun karşısında taraf olmalıdır. Yapılacak yeni bir anayasa bize yeni haklar kazandırmayacaksa biz o anayasayı niye destekleyelim? İnancımız ve inanç kimliğimiz şimdiye kadar tanınmadı. Hep kendimiz saklamak ve inkar etmek zorunda kaldık. Öyle ise yeni anayasa bize bu hakları sağlamalı ki biz de destekleyelim. Yapılacak anayasayı önce görmek ve içeriğine bakmak gerekiyor. Bu ülkede alevi olmak suç, ikinci olarak da kürt alevi olmak ayrı bir suç. Öyle ise bireylerin eşit olduğu, temel hak ve özgürlüklerin yasalarla güvence altına alındığı yeni bir toplumsal mutabakat metni yapılabilir, tüm anti demokratik uygulamalar ortadan kaldırılabilir. Yarına daha mutlu ve özgür bakabiliriz, yeter ki; bu ülkede yaşayan bütün insanların hakları ve hukukları yasalarla teminat altına alınsın, hiçbir inancın, düşüncenin diğeri üstünde baskı uygulamadığı daha özgür bir Türkiye temenni ediyorum.
Temel Aşıcı (Bilsam): Hepimizin istediği yeni bir anayasa yapıldığında hukuk sistemimiz düzelecek mi? Problem sadece yazılı metinlerde değil çoğu zaman onları uygulayan insanlarda. Siz bu hukukçularla hangi anayasayı halkın tüm fertlerine uygun dağıtacaksınız? Önce hukuk fakültelerimiz yetiştirdiği insanlara hukukçu kimliğini kazandırmalıdır. Hukukçularımız yine siyasi kimliğine yakın olan demokratik kelimelerini seçip, öbürünü atıyorlar. Türkiye’de bugün yargı siyasallaştırılıyor. Hukukçulardaki yanlış anlayış değişmedikçe nasıl anayasa yaparsanız yapın bu uygulanır. Her hukuk dairesi hükümetten ayrı bir kabine gibi davranıyor.
Tahsin Peker (İHD): Cumhuriyet kurulduğundan beri uygulanan yasalarımız Musolini’nin uyguladığı yasaların değişik versiyonlarıydı. Bizim yargı sistemi, Bulgaristan’da Türkçeyi yasaklayan, herkese Bulgar ismi veren, ben Bulgar değilim diyeni Bulgaristan’ın dışına kovan yargı sisteminin aynısıdır. Bizim ordumuz da aynen hitlerin ordusuna benziyor. Geçmişte de böyleydi, şimdi de aynısıdır. Bu yargının da, ordunun da, hukuk sisteminin de suçu değildir. Suç, toplumun genelindedir. Çünkü sakat düşünen bir toplum böyle sakat kurumları ortaya çıkarır. 12 Eylül anayasasından hiçbir kesim memnun olmadığı halde hala bu anayasayı ayakta tutan ne? Yine bu kitleler ve bu kitlelerin oluşturduğu kurumlar ayakta tutuyor. Mevcut iktidar zaman zaman anayasa değişikliğini gündeme getiriyor, sonra rafa kaldırıyor. Burada da bir samimiyetsizlik vardır. Yargı baştan beri siyasallaşmıştır. Anayasayı değiştirme talebi yoksa bu kurumların değişmesi mümkün değildir. 1923’ten beri yapılan anayasaların tek bir amacı vardı; bu da tek bir ulus yaratma projesiydi. Toplumun değişimi istemesi lazım.
Adil Akkoyunlu (Yazarlar Birliği Temsilcisi): Asıl olan insandır, devletler, anayasalar, mahkemeler, hukuk her şey insan içindir. Bugün anayasa ve mahkemeler malesef kokuşmuştur ve bunların düzeltilmesi gerekiyor. Hükümetler önemli değil. Bugün Ergenekon ile halk arasında bir tercih yapmamız söz konusu. Medine anayasasında; herkes dininde, inancında serbestti. Bugün haklar verilirse, devlet kimilerine statü vermiş olur bu devlet için uygun olmaz anlayışı doğru değildir. Bütün insanları ırk, din, dil ayrımı yapmadan bir anayasa yapılmalıdır.
Hasan Buran (Ekoloji Derneği): Buradan Türkiye’nin fotoğrafı çok iyi görülüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda adalet mülkün temelidir deniyor. Zaten yasalar mülkle beraber çıkmıştır. Anadolu coğrafyasında askeri vesayetle yasalar oradan buradan ithal edilince, buraya özgü, kültürel yapısına ve inanç dokusuna uygun yasalar yapılmış değil. Sivil toplum örgütleri dinamik değil, çünkü bugüne kadar tepeden aşağıya vurulmuş ve hep siyasi parti uzantıları olmuş. Bugün çok daha iyi bir noktadayız. Biz çatıştırılarak bugüne geldik. Bizim burada bir şeyler yapmamız lazım. Aşağıdan yukarıya taleplerin gitmesi gerekir.
Hüseyin Sarıgül (Mazlum Der): Demokratik ve çağdaş bir devletin erkler sistemi üzerine oturduğunu hepimiz biliyoruz. Yasamayı da, yürütmeyi de toplum belirliyor. Yasamayı ve yürütmeyi beğenmediğimiz zaman dört yıl sonra değiştirme imkanımız oluyor. Fakat kural koyan merciyi, o kuralın ne kadar uygulandığını denetleyecek olan yargıya halk hiçbir şekilde müdahil olamıyor. Parlamento üzerinden de müdahil olamıyor. HSYK ve yüksek yargı da, tavuk yumurta misali biri diğerinden çıkıyor. Birbirinin alanına girmemesi gereken bu üç erkten yargı, denetimini tarafsız bir biçimde yapmıyor. Yasamayı tamamen boğmuş durumda, yasama şu an anayasa değişikliği yapamıyor. Yaşanan kısır döngünün bir şekilde kırılması gerekiyor. Yüksel yargı, HSYK ve anayasa mahkemesi üyelerinin çeşitlendirilmesi gerekiyor. Toplumun bütün renklerinin, bütün düşüncelerinin buraya taşınıp, burada bir ideoloji doğrultusunda yargının manipüle edilmeyecek şekle getirilmesi gerekiyor. AB üyesi ülkelerin bu konuda ortak bir mevzuatı var. Bu mevzuatı diğer yasalarımızda yaptığımız gibi taşıyarak sorunu bir nebze aşabiliriz diye düşünüyorum. Bunun da hükümetin referandum yoluyla yapması gerektiğini düşünüyorum. Halk iradesinin son derece belirleyici olması önemlidir. Acil olan; yargının referandum yoluyla değiştirilmesidir.
Kadir Akgüneş (BDP): Yargının bağımsız ancak tarafsız değil. Doğan Güreş’in 1992’te geliştirdiği topyekun savaş konseptinin içinde yargı da var. Bu savaş PKK’ye karşı bir savaştı ancak bu savaş Kürt halkına karşı bir savaşa dönüştü. Eskiden devlet güvenlik mahkemeleri vardı. Devlet güvenlik mahkemeleri bugün bölge insanını kapana koymuş durumda ve çok ağır cezalar verilmiş. Buna yargısal şiddet diyorum.
Sinan Oral (Toplum Gönüllüleri Birliği): Gelişmelere göre; yargı mekanizması ve anayasa değişecek ya da değişikliğe sunulacak. Tarih boyunca yasalar, ilk oluşturulduklarında hatasız ve doğruya en yakın gibi oluşturuluyor. Aslında sivil toplum örgütleri olarak belki önüne geçmemiz zor. Bugün bize düşen, mevcut değişiklik çalışmalarına katkıda bulunmak şartı ile; değişmez kanunların olmadığı, her türlü değişikliğe uygun kanunların, anayasanın ve yargı mekanizmasının oluşmasını gözlemleyip destek vermektir. Bugüne kadar yaptığımız hataları yapmadan, gözlemleme ve eleştiri hakkımızı gerek yasaların müsaade ettiği gerek de yasalara rağmen hakkı savunmamız gerekir. Esas olan hukukun sağlanmasıdır.
Ferda Kılınç (Nida Dergisi): İnsanların ne kadar aciz olduğunu görüyorum. İnsanların sorunu çözme gibi bir derdi yok. Böylece “izm” ler ve ideolojiler ortaya çıkıyor. İnsanlık tarihi deneme ve yanılma yoluyla öğrenmekten ibaret. Bir taraf ezilirken bir taraf da bunun mutluluğunu yaşıyor. Dün konuşamadıklarımızı bugün çok rahat konuşabiliyoruz da, dün hak arayışlarımızdan ortaya çıkan bir rahatlık mı yoksa sizi buraya getiren güçler mi böyle olmanızı istiyor? İçimizdeki birikmiş bu enerjinin, potansiyelin konuşarak rahatlatılacağı bir ortam mı? Entegre olmuş toplumlar asimilasyonu da beraberinde yaşarlar ve özgür düşünemezler. Türkiye gerçekten bir kabuk değiştiriyorsa bir hassas doku oluşuyor. Bu hassas doku üzerinde çok akıllı ve sistemli hareket etmeliyiz.
Nihal İlimen (Mazlum Der): 12 Eylül anayasası oylanırken o günkü baskıcı koşullarda “evet” demekten başka çare yoktu. Bizim kültürel dokumuza sinmiş olan bazı şeyler var. Bizde provake edilmeye uygun zeminler olmasaydı biz bu noktaya gelmeyecektik. Aynı toprağın insanlarıyız, acılarımızın ortak dilini oluşturursak bu daha anlamlı olur.
Mustafa Baştürk (Hak-İş): Hepimizin sıkıntıları ortak fakat çözüm yöntemlerimiz farklı. Türkiye’de bir yargı reformuna ihtiyaç var. Çünkü yargı bağımsız değil. İdeolojik kaygılarımızı hakkımızın ve bilimin önüne korsak gelişmeyiz. Sivil anayasa tüm kesimleri bir arada tutacak biçimde konunun uzmanları tarafından yapılmalıdır.
Asım Demirkök (Gazeteci): Devletin her yeniden inşasında egemenlik yeniden tartışılır. Bu tartışılırken, o günkü mülk sahipleri egemenliği belirler. Bu, devlet buharlaşıp yerine başlangıçtaki üretime uygun şekle dönüşünceye kadar bu hep sürecek. Cumhuriyetin birinci döneminde devletin yeniden inşasında, bütün yasama ve yürütmeyi elinde bulundurarak ve bütün milletvekillerini kendisi seçerek, egemenler ve mülk sahipleri karar veriyor. Biz emekçiler, farklı olanlar devletin yeniden inşasına katılırsak o zaman değiştirip dönüştürebiliriz. Biz burada aleviler, müslümanlar, Türkler, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler hepimiz dün bizi Tunceli’de mağaralarda yakanları, Şeyh Sait’i asanları ancak ortaklaşarak değiştirebiliriz. Burada o kadar çok mozaik var, biz buradan Malatya’nın geleceğine ilişkin gündemler yaratabiliriz.
Gündemin 2. Maddesi.
Yahya Yazgan (Milli Eğitim Müdür Yardımcısı): Türkiye okuyor kampanyası çerçevesinde ilimizde de Malatya Okuyor kampanyası başlatıldı. Otuza yakın arkadaşımızla beş proje oluşturuldu, üç tanesi okullarla ilgili. Bunlardan “en iyi ben okuyorum” nitelikle ilgilidir. İlköğretim de ve orta öğretim kurumlarında uygulanıyor. Öğrenciler o ay içinde okudukları altı kitaptan birini özetleyerek öğretmene veriyorlar. Okul proje kurulu da bunu değerlendirip o ay en iyi birinci, ikinci ve üçüncüyü seçiyorlar. En çok ben okuyorum projesi de nicelikle ilgilidir. Öğrenciler yayınlanan listeye bağlı kalmaksızın okudukları kitapları sınıf öğretmenine verilen forma yazdırıyor. En çok kitap okuyan öğrenci yine ödüllendiriliyor. Diğer bir proje de “biz okuyan aileyiz” projesidir. Anne babaların akşam evde en azından bir saat televizyonu kapatarak kitap okumalarını sağlamaya yöneliktir. Diğer bir projemiz “askıda kitap” ve “gezici kütüphane” projelerimizdir. Bu projelerle de kitaba toplumun tüm kesimlerinin ulaşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Sivil toplum örgütlerini de projede birlikte çalışmaya ve katkı sunmaya çağırıyoruz.
Öneriler:
Ortak sonuç:
Değerlendirme:
İletişim:
a. Sivil toplum ile
35 Sivil Toplum Örgütüne e mail, telefon ve davetiye yoluyla çağrı yapıldı.
b. Milletvekilleri ile
SMS ile çağrıldı.
c. Katılımcılarla
Telefon, SMS ve yüz yüze görüşerek çağrıldı.
d. Medya ile
25 civarında yerel basın ve ulusal basın temsilcileri e mail ve telefonla arandı.
Sonuçlar:
Milletvekillerinin üç ay art arda katılmayışları sivil toplum örgütleri tarafından tepki ile karşılandı ve bu tepkilerinin iletilmesi istendi.
Değerlendirenler: Semine Dengeşik –Malatya kMM Girişimcisi