YER: MÜSİAD Toplantı Salonu
TARİH: 06.02. 2016
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Hazar Stratejik Araştırmalar Merkezi ( Bilal Çoban – Başkan )
2 / Hareketa Azadiya İslami ( M. Atik Okuyucu – İl Temsilcisi )
3 / İdareci ve Bürokratlar Birliği ( Çetin Özmen – İl Temsilcisi )
4 / Akıncılar Derneği ( Mehmet Ertuğrul – 2. Başkan )
5 / Elazığ STK Platformu ( Hacı Ormanoğlu – Dönem Sözcüsü )
6 / Palu Derneği ( Muhittin Karabulut – Yön. Kur. Üyesi )
7 / Kan Arıyorum Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ( Murat Özekinci – Genel Başkan )
8 / İpekyolu Kültür ve Yardımlaşma Derneği ( Abdulkerim Avanoz – Başkan )
9 / Karayolları Trafik Güvenliği Derneği ( Hakkı Tüver – Başkan )
MESLEK ODALARI
SENDİKALAR
1 / Eğitim Bir Sen ( Mehmet Okur – Başkan Vekili )
2 / Genç Memursen ( Mustafa Yurten – YKÜ. )
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Eğitim Bir Sen ( Yetgin Er – Başkan Yardımcısı )
2 / Sezai Somunkıran – İpekyolu Derneği Y.K.Ü
3 / Hamdin Kılıç – KAYED
GÖZLEMCİLER
Katılım Olmadı
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılım Olmadı
MESAJ YOLLAYANLAR
DİĞER KATILIMCILAR
MEDYA
Kanal Fırat
Kanal 23
Kanal E
MODERATÖR
Ercan Sözüer ( TkMM Girişimcisi )
KONULAR
GENEL KONU:
KONUŞULANLAR
Bilal Çoban: Konumuz oldukça geniş ve günümüzün en popüler ve konuşulması gereken konularından biridir. Tabii bunu salt düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve medyanın durumu olarak ele aldığınızda belki de bir facia ortaya çıkacak. Ancak Türkiye’ nin genel durumu açısından bakılmasında fayda var diye düşünüyorum. Çünkü önyargıların giremediği meclisinizin, maalesef Türkiye genelinde tamamen önyargılar üzerine kurulu bir düzene evriliyoruz. Bunun da hep göz göre göre olduğunu düşünüyorum. Maalesef Türkiye İfrat ve tefrit arasında bir seçim yapmak zorunda kaldı. Ya bu taraftasın ya da öte tarafta. Medyada olsun düşünce ve fikir özgürlüğünde olsun sürekli bir seçime zorlanan bir Türkiye ve Türk insanı ile karşı karşıyayız. Bunun nereye kadar gideceğini de hiç kimse kestirememektedir. Yandaşlık ve yalakalık ya da tamamen karşıtlık üzerine kurulmuş bir medya var maalesef. Neyse ki bu durumu biraz da olsa absorbe eden bir yerel medya var. Bizim Elazığ’ da ki medyamız farklı kesimlerin sesini duyurmakta oldukça mahirler. Bu vesileyle kendilerine buradan teşekkür ederim. Bölünmüş bir medya bölünmek üzere olan bir Türkiye’ ye mi işarettir. Yandaş ya da karşıt medyanın gittikçe daralan bir Türkiye üzerine olan etkilerini burada uzun uzun konuşup çözüm yollarına yoğunlaşmak gerekirdi. Şunu özellikle belirtmek istiyorum; ifrat ve tefrit hem İslam’a hem de insanın fıtratına olumlu bir katkı sunmayacaktır. Mutlak şekilde gri çizgiler üzerinde buluşmamız lazım diye düşünüyorum. Camiyi ahır yapanlar ve yapmayanlar, laikler anti laikler, sağcılar-solcular, aleviler suniler diye diye maalesef bugün medyanın da yandaş olanlar ve olmayanlar diye tartışıldığı bir noktaya geldik. Kötü olan yanı ise; bizi bir tercihe doğru iten ve normal bir noktada durmakta zorlandığımız bir Türkiye söz konusu. Türkiye küçük Millet Meclislerinin bu toplantılarının sonucunda gri olanda durabileceğimiz bir zeminin oluşmasını umut ediyorum.
Atik Okuyucu: Ben Türkiye’ de fazla bir düşünce özgürlüğü olduğuna inanmıyorum. Sadece düşünce değil, ifade özgürlüğü, inanç ve ibadet özgürlüğü bunlar birbirlerini tamamlayan özgürlüklerdir. Bir Müslüman’ da, bir ateist de ve bir solcu da bu ülkede kendini rahatça ifade edebilmelidir. Bir kişi düşüncelerini özgürce ifade ederken bir başkasına hakaret etme yetkisine sahip değildir. Ben gazetecilerin gazetecilik yaptıkları için içeri atıldıklarına da inanıyorum, başka suçlar işledikleri için içeri atıldıklarına da inanıyorum. Ülkemizdeki basın ve medya kuruluşları korkunç bir şekilde taraflı yayın yapmaktadırlar. Bunlar üzerinde baskı olduğu gibi, bu basın ve medya kuruluşlarının tarafsız davrandıklarına inanmıyorum. Bundan dolayı hiçbir zaman belli bir kesimin gazeteleriyle yetinmedim.
Son dönemlerde kutuplaşmaya doğru giden bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Oysa herkesin demokrasiye sahip çıkması gereken bir süreci yaşamaktayız. Ne kimse bu ülkenin cumhurbaşkanına hakaret etsin ne de başbakanına. Bu konuda muhalefet liderlerinin üsluplarını doğru bulmadığımı belirtmeliyim. Bu şekilde hiçbir yere varamayız. Bizler birlik ve beraberlik içinde ve fikirlerimize saygı duyarak yaşamak zorundayız.
Mehmet Ertuğrul: Tabii ki ülkemizde herkes düşüncesini belli kurallar çerçevesinde özgürce ifade edebilmelidir. İnsanlar fikirlerini belirterek karşılık bulabilirler. Ancak bu, günümüzde çok zor bir hal almıştır. Ülkemizin çok sıkıntı yaşadığı bu süreçte medyamız çok dikkatli olmalıdır. Haberlerini bu doğrultuda vermelidir. Yandaş olmaktan ziyade doğru ve tarafsız olmaya özen göstermelidir.
54. hükümet döneminde yaşanan 28 Şubat sürecinde bazı medya kuruluşları kendilerine verilen senaryoyu günler öncesinden oynamaya başladılar. Günümüzde de bazı medya kuruluşları ülkemizi sıkıntıya koyup zor durumda bırakmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Yine bazı kanallarımızda sıkça gördüğümüz evlilik programları bizim ahlak ve maneviyatımız üzerinde olumsuz etkiler bırakabilmektedir. Bu konuda RTÜK yerel medyanın küçük hatalarına gösterdiği hassasiyeti bu tür programlar için de gösterebilmelidir.
Abdulkerim Avanoz: Bir ülkede düşünce ve fikir özgürlüğünün olması o ülkenin kalkınmasında önemli bir etkiye sahiptir. Olmadığı yerde ise birçok değerin üstü kapatılmış olur. Düşünce ve fikir özgürlüğünün ülkelerin bölünmez bütünlüğü ile toplumun barış ve huzuru için kullanılmasından yanayım. Dünyada en iyi yönetim şekli olarak kabul edilen demokrasinin tabana yayılması gerekir. İnsanların katılımcı ve söz sahibi olması gerekir. Dayatmacı politikalar kabul edilemez. Sürekli aynı ailelerin ve aynı kişilerin yönetimlerde yer almasını doğru bulmuyorum. Bu durumda gün gelir ülkemiz; Irak ve Suriye gibi, emperyalistlerin savaş alanına dönüşebilir. Başkalarının fikirlerine önem verilmeden sanki Allah’ ın emriymiş gibi sürekli aynı insanların genel başkan, vekil veya belediye başkanı olması kabul edilemez. Şayet halkın iradesi ile olacaksa elbette ki defalarca seçilmesinde bir sakınca yoktur ancak bu durum Türkiye’ de çoğu zaman halka dayatılarak yapılmaktadır.
Türkiye’de ki medya her zaman şu veya bu partiye sırtını dayayarak yayın hayatına devam etmeye çalışmaktadır. Oysa medya doğru ve tarafsız yayın yapmak gibi bir zorunluluğu vardır. Vatandaş da bu medyayı desteklemelidir. Siyasi partilerin kanatları altında yayın yapmak çok sakıncalı ve tehlikelidir. İçerideki bu karışıklığın ve kaosun meydana gelmesinin nedenlerinden biri de; medyanın hakkaniyetten uzak ve taraflı yayın yapmasıdır. Gazetecilerin içeride olduğu doğrudur ancak bazı gazeteciler casusluk ve asılsız haber yapmak suçlarından tutuklanmışlardır.
Kim hangi milletten, hangi dinden ve hangi mezhepten olursa olsun düşüncelerini özgürce ifade edebilmelidir. Ancak ülkeyi bölmeye, fitne fesat çıkarmaya ve karışıklığa yol açmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Türkiye’ de medyanın kendini düzeltmesi gerekir ve hiçbir siyasi parti genel başkanının da yayın politikasından dolayı hiçbir medya organını baskı altına almaması gerekir.
Kendi iç işlerinde demokrasiyi işleme koymayan siyasi partilerin gerçek bir demokrasi mücadelesi vereceklerine inanmıyorum. Genel başkanların kendilerine parti içinde eleştiri getiren milletvekillerini saf dışı bırakmaları bunun en güzel örneğidir.
Hacı Ormanoğlu: Rabbimiz bizleri farklı yaratmış, bir elimizin parmakları bile aynı değilken bütün insanların aynı düşünmesini bekleyemeyiz. Hiçbir insanın parmak izi bir birini tutmaz iken bütün insanları aynı şekle sokmaya çalışmak, aynı düşünce altında toplamaya çalışmak mümkün değildir. Böyle bir mantık olamaz, bu farklılıklarımız güzelliğimiz ve zenginliğimizdir. Bir bahçede ne kadar çiçek olursa o bahçe o kadar güzel olur.
Bırakın cumhurbaşkanına hakareti, bir kimsenin başka birbirine hakaret etmesini doğru bulmuyorum. Bizler insanız, Müslümanız, hakaret etmek bizi bir yere götürmez. Küçük beyinler kişileri, büyük beyinler ise projeleri konuşur. Bizler kişilerle uğraşmayı bırakıp projelerle uğraşmalıyız.
Ülkemizin dört bir yanı ateşler içinde ve bu ateşte Müslümanlar yanmaktadır, bizler bunu kendimize dert edinmeliyiz. Şayet çözümün bir parçası olmaz isek, sorunun bir parçası oluruz. Nezaketle dünyayı harekete geçirebiliriz. Bu konuda bizim rehberimiz peygamber efendimizdir. İnandığımız gibi yaşamazsak, yaşadığımız gibi inanmaya başlarız. Biz bu konuda biraz ölçüyü kaçırdık gibi. Bizim değerlerimiz vardı, gelenek ve göreneklerimiz vardı ve biz bundan uzaklaştıkça ciddi anlamda huzursuzluklarla karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz. Bugün evlerimizde olsun okullarımızda olsun, kısaca toplumumuzda bir yangın var ve biz istiyoruz ki herkes bu yangına bir kova su döksün.
Toplum bu olumsuzluklardan kurtulmak istiyor, haberleri izleyemez olduk. Sürekli yapılan olumsuz yayınlar insanları strese koymaktadır. Olumsuz bir şey varsa elbette medyada yayınlanmalı ancak güzellikler de unutulmamalıdır. Binlerce kişiniz öldüğü 11 Eylül olaylarında; siz hiç ceset, kan veya buna benzer bir görüntü gördünüz mü? Yine terörden dolayı milyonlarca insanın yaşadığı Paris’ de sokağa çıkma yasağı uygulamasına kimseden bir ses çıkmaz iken, Türkiye’ nin bir mahallesindeki aynı uygulama gazete manşetlerine nasıl yansıdı hepiniz gördünüz.
Kimin neden yana olduğu artık netleşmek zorundadır. Bunu bilelim ki bizler de tavrımızı ona göre alalım. Bizim ne başka bir Türkiye’miz ne de başka bir Elazığ’ımız var, bu gemi batarsa hep birlikte batarız.
Murat Özekinci: Her ne kadar anayasada geçse de, düşünce özgürlüğü farklı ifade özgürlüğü farklı şeylerdir. İnsanların düşüncelerine hiç kimse kilit vuramaz ancak ifade özgürlüğü öyle değildir. Bir kişi düşüncelerini ifade ederken, düşünüp tartması, sonucunun nereye gideceğini düşünerek yaptığı bir dışa vurumdur. Yani bunu düşünce özgürlüğü ve ifadeye saygı diye ele alabiliriz. Bizim toplum olarak ifadeye saygı konusunda çok eksikliğimiz vardır.
Türkiye’ de medyanın durumu derken gelişen teknolojiyi göz önüne alarak sosyal medyanın durumunu da ele almamız gerekiyor. Bugün hepinizin bildiği gibi yazılı ve görsel medya sosyal medyanın gerisinde kalmıştır.
Ben medya kuruluşlarının hükümetin baskısı altında olduğuna inanmıyorum. Bugün medya organlarını taradığımızda görüyoruz ki; bu medya Türkiye’ nin medyası mı, Fransa’ nın medyası mı yoksa ABD medyası mı belli değil. Böyle bir durumda medyanın baskı altında olduğunu söylemek abesle iştigaldir. Diktatörlüğün olduğu bir ülkede diktatörün bu kadar hakarete maruz kaldığı nerede görülmüştür. Bu suçlamayı getirenler diktatörlüğün nerede ve nasıl işletildiğini iyice araştırıp öğrenmelidirler.
Ben gazetecilerin, gazetecilik yaptıkları için tutuklandıklarına inanmıyorum. Bence bu insanlar suç işlemişlerdir. Bazı medya kuruluşlarının ve mensuplarının paylaşımlarını gördüğümüzde bakıyoruz ki bu yaptıkları gazetecilik değil, resmen hakka tecavüzdür.
Türkiye’ de Atatürk’ ü koruma kanunu var ve bugün bir insan Atatürk’ ün oturduğu koltukta oturuyorsa yapılan hakareti şahsi değil kurumsal olarak değerlendirmek lazım. Devlet mekanizmasının bir kurumu olan cumhurbaşkanlığı makamına yapılan hakaretin de cezasız kalmaması gerektiğine inanıyorum. Düşünceyi ifade etmek farklı, bir kimseye hakaret etmek farklı bir şeydir. Hakareti ifade özgürlüğü bağlamında ele almak doğru değildir.
Çetin Özmen:
Salih Çetin: Maalesef bizim burada konuştuklarımız kendi düşünce ve ifade özgürlüklerimiz değil. Bir başkasının düşünce ve ifade özgürlüğünün doğru mu yanlış mı olduğunu konuşuyoruz. Bizim kimin gerçekten suçlu veya kimin suçsuz olduğunu bilme şansımız yoktur. Bizler ancak basının ya da yargının bize yansıttığı kadarıyla bilgi sahibi olabiliyoruz. Tabii yargının ne kadar bağımsız ya da ne kadar adil olduğunu sizlerin takdirlerine bırakıyorum.
Ben son bir yılda toplumda bir akıl tutulması yaşandığını düşünüyorum. Bizler birey olarak kendi varlığımızı, düşüncemizi veya dünya görüşümüzü irdelemek ve analiz etmek yerine ortaya atılan bir fikrin peşinden sorgusuz sualsiz koşabiliyoruz. Ve sırf taraf olduğumuz için taraf olmayanı yok sayıyoruz. Bu durum pek sağlıklı bir gidişat değildir. Bu ne düşünce özgürlüğüdür ne de ifade özgürlüğü.
Sayın cumhurbaşkanına gelince; o kendisini koruyabilir. Bizim onu korumak gibi bir görevimiz olmadığı gibi, onun bizim korumamıza ihtiyacı da yoktur. Bu ülkenin yargısı var, hukuk sistemi var ve bir şekilde işliyor. Bunun yüzünden toplumu kutuplaştırmanın ve çatışmaya sürüklemenin bir gereği olmadığını düşünüyorum. Kardeşçe yaşamak dururken, fikirlerimizi özgürce ifade etmek dururken, şiddete başvurup birbirimizi yok etmeye çalışmanın bir anlamı yoktur.
Muhittin Karabulut: Endülüs devleti düşerken veliaht prens gidip odasında ağlıyor ve annesi diyor ki ‘‘ülkesini erkek gibi savunmayanlar kadın gibi ağlıyor’’. Söylediklerinizin birçoğuna katılıyorum ama unutmayın ki bizim bir tek ülkemiz var ve bu da ümmetin olmazsa olmazı. Türkiye’ nin olmadığı bir ümmet başsız kalır. Fransa’ da yaşanan olay karşısında sokağa çıkma yasağı ilan edilirken hiçbir Fransız vatandaşının gıkı bile çıkmadı. Biz ise çok acayip bir özgürlük anlayışı var. Dün milletvekili olamayan birkaç kişi birleşip liderlerini mahkemeye verebiliyorlar. Yıllarca devletin çeşitli kademelerinde görev yapan insanlar bugün çıkmış farklı şeyler konuşabiliyor. Bugün ben yoksam çıkıp istediğim şeyi söyleyebilirim diye düşünüyorlar. Oysa özgürlük sonsuz bir şey değildir. Bir insan ben özgürüm deyip vatanın, milletin birliğine kastediyorsa ben öyle bir özgürlük tanımıyorum. Dün ödül alan başörtülünün kürsüye çıkıp ödülünü almasını engelleyen insanlar bugün çıkmış özgürlükten bahsedebiliyorlar. Biz diyoruz ki bizler kardeşiz ve bizim başka bir ülkemiz yok. Bizler burada yaşamak zorundayız. Özgürlük dediğimiz şey; başkasının sınırını ihlal edene kadardır. Özgürlük adı altında hiç kimsenin hiçbir lidere hakaret etmeye hakkı yoktur.
Mehmet Okur: Ben bir eğitimci olarak değerlendirmelerde bulunmak istiyorum, sizlerin söylediklerinden de oldukça faydalandım. Önemli olan güzellikleri yakalayabilmektir. Ben bir felsefeci olarak öğrencilerime felsefenin sübjektif olduğunu ve her insanın olaylara bakış açısının farklı olduğunu öğretmeye çalışırım.
Toplumda fikirlerin ortaya çıkmasında ve paylaşılmasında basın ve medya oldukça önemli bir kurumdur. Günümüzde basın ve medya hürriyetinin fazla olduğuna inanıyorum. Çok farklı fikirlere sahip gazeteler ve televizyon kanalları görebiliyoruz. Mümkün olduğu kadar geniş bir kesimi de takip etmeye çalışıyorum. Tek tip bakış açısıyla dünyaya bakmak gerçeği eksik görmektir diye düşünüyorum. İnsan öncelikle kendini sorgulamalıdır. Sokrates’ in dediği gibi ‘‘ sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez’’ diye. Karşınızda söylenmiş güzel bir sözü sırf kendi dünyanıza farklı diye göremiyorsanız orada bir eksiklik var demektir. Farklı fikir ve bakış açılarının yansıtılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Maalesef günümüz medyası tek tip bakış açısıyla yayın hayatlarını sürdürmektedirler ve ben bunun gazetecilik olduğuna inanmıyorum. Birileri ülkedeki güzellikleri görmezden gelirken, bir diğeri eksiklikleri görmezden gelebiliyor. Buradan hareketle basının da medyanın da bir ahlakı olması gerektiğine inanıyorum çünkü ahlak herkese lazım. Farklı düşüncelere saygıyı öğrenip uygulayabilmeliyiz. Bir kişi bir başka kişiyi eleştirirken söyleyecek çok söz bulabilirken neden hakaret yoluyla bunu yapmaktadır anlamıyorum doğrusu.
Özgürlükleri kin, nefret ve şiddet yıpratmaktadır. Oysa şiddete başvurmadan da özgürlükler ifade edilebilmektedir. Bizdeki medya daha çok reyting almak uğruna kötü örnekleri ön plana çıkarmaktadır. Medyanın toplumu dönüştürmek gibi bir gayreti olmamalı. Toplumu dönüştürme, değiştirme ve kendi safına çekme anlayışı doğru değildir. RTÜK önemli bir kurumdur ancak zaman zaman objektif kararlar verdiğine de inanmıyorum bu konuda kendine çeki düzen vermelidir.
Hakkı Tüver: Düşünce özgürlüğü çok kapsamlı bir ifade olarak karşımıza çıkmaktadır. Demokrasilerin de vazgeçilmez unsurlarından biridir. Düşünce özgürlüğü hususunda medya yaptığı yayınlarla kendini göstermektedir. Düşünce özgürlüğü derken bunun belli bir sınırı ve belli bir alanı olması gerekmektedir. Devletin temel ilkelerini ortadan kaldıracak bir düşünce özgürlüğü kabul edilemez. Tam da burada yargının devreye girmesi gerekir. Özgürlük başkasının hukukunun çiğnendiği yere kadardır. Her şeyin dillendirildiği bir düşünce özgürlüğü olamaz.
Örnek olarak gösterilen batı ülkelerinin özgürlük anlayışını Müslüman ilkelerde yaptıklarından anlıyoruz. Kadın çocuk demeden katliamlar yapmaktadırlar. Bunu yapan devletlerin düşünce özgürlükleri de olamaz. En güzel düşünce özgürlüğü İslam anlayışındaki düşünce özgürlüğüdür. Bugün ülkemiz sınırları içerisinde hangi anlayışı paylaşırsa paylaşsın kardeşçe yaşayabiliyorsak en güzel düşünce özgürlüğü budur.
Salih Çetin: Düşünce ve ifade özgürlüğüne medyanın etkisi nedir ona bakmak lazım. Düşünce ve ifadenin birbirinden ayrışmadığı görülüyor, çünkü düşünceyi ifade edebilmek önemli. Her düşünülenin ifade edilmesi toplumda nasıl bir karşılık bulacak buna bakmak lazım. Düşüncenin sınırlarını koymak mümkün değildir.
Medya düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda çok etkili bir organdır. Hiç kimse medyaya sınır getirilsin diyemez çünkü her medyanın kendine göre bağımsız bir yapısı vardır. İnsanların medyada yer almak istemesi de boşuna değildir. Bu gücü elinde bulundurmak ve çıkarları doğrultusunda kullanmak gibi amaçları bulunmaktadır. Medyanın topluma olan etkisi bu sektörü oldukça önemli kılmaktadır.
Sezai Somunkıran: Bazı gazeteciler düşünce ve ifade özgürlüğünü kötüye kullanmaktadırlar. Devletimizi dışarıya karşı küçük düşürmek ve yabancıları ülkemize düşman etmek istemektedirler. Can Dündar ve arkadaşını bu ülkenin gazetecisi olarak kabul etmiyorum ve bunları şiddetle kınıyorum.
ÖNERİLER
ORTAK SONUÇ
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
80 den fazla sivil toplum örgütüne E-Mail, SMS ve sözlü olarak haber verildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Milletvekillerine E-Mail ve SMS atılarak toplantı hatırlatıldı.
MEDYA İLE
İldeki neredeyse tüm yazılı ve görsel basın davet edildi, üç tv kanalı katıldı.
KATILIMCILARLA
SONUÇLAR
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ercan Sözüer / Elazığ kMM Girişimcisi