YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 6 Ocak Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Kırmızı Şemsiye ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Üye)
2 / Evcikuzkışla Kültür ve Dayanışma Derneği (Hürdoğan Aydoğdu – Başkan)
3 / Doğal Yaşam Derneği (Mahmut Karataş– Üye)
4 / Hayat Sende Derneği (Merve Altıntaş – Üye)
5 / İnsan Hakları Derneği (Nilay Nayman – Avukat)
6 / Devrimci 78'liler Derneği (Nejat Kangal – Üye)
7 / Ankara Eğitim ve Kültür Derneği ANKA-DER (Erdinç Şahin – Başkan)
8 / Evrensel İnsan Hak ve Özgürlükler Derneği (Lütfi Gölpunar – YK Üyesi)
9 / Öğrenci Velileri Derneği (Enver Önder – Başkan)
10 / Atatürk Çizgisi Platformu (Metin Genç – Başkan)
11 / Alternatif Düşünce Kuruluşu (Fazilet Çulha – Başkan)
12 / Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (Meral Güler – Ankara Şube Başkanı)
13 / Toplumsal Araştırmalar ve Özgün Düşün Merkezi (Bülent Durukan- Başkan)
14 / Ankara Halkla İlişkiler Derneği (Zeliha Doğan Yeşil – YK Başkanı)
15 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Mahmut Konuk – Temsilci)
16 / Hak İnisiyatifi (Ayşegül Sarıkaya – Üye)
17 / Emekli-Sen (Şükriye Ercan – Kurucu)
SENDİKALAR – KONFEDERASYONLAR
1 / Hak – İş Konfederasyonu (Hakkı Sever – Üye)
ÖZEL KONUKLAR
1 / Türkiye Psikiyatri Derneği (Dr. Hande Karakılıç Üçer)
SİYASİ PARTİLER
1 / HDP Ankara Şube (Mahmut Emin Avcı – YK Üyesi)
2 / Evrensel Yol Partisi (Mehmet Güler – Başkan)
MODERATÖR
Oya Özden
GENEL KONU: Kanun Hükmünde Kararnameler, TBMM ve Yasama
YEREL KONU: Toplumsaldan Bireysele Ruhsal Travma
KONUŞULANLAR
1 / Mahmut Karataş: Geçmişteki hükümetler nasıl davranıyorsa şimdiki hükümet de öyle davranıyor. Bir çok kişi FETÖ diye damgalandı ve artık devlet kademelerinde iş bulamayacakları söyleniyor. Neredeyse 2 milyon kişi bundan dolayı mağdur oldu. Başından beri hükümetin toplum içinde hizipleştirmesi var. Bir kanatta siyasi argümanlardan dolayı oluşan bir karşıtlık vardı, şimdi FETÖ'den dolayı bir karşı durum oluştu. Her şeye rağmen ben umutluyum. Ağır kanlı bir toplumuz, her şeyi çabuk unuturuz ama bir noktada alıştığımız rahatlığı bırakmak da istemeyiz. 2019'da Erdoğan'ın başa geleceği de belli değil çünkü AKP'nin kemik kadrosu da CHP gibi %25 dolaylarında. MHP'nin tabanı da kaygan bir zeminde ve içerde sorunlar var. Seçimlerde Ak Parti'nin Meral Akşener ile karşı karşıya kalacağını düşünüyorum.
2 / Bilal Berk Sağır: Bu KHK'lar etik midir değil midir; kime göre etiktir, kime göre değildir? Demokrasinin farklı tezahürleri var şu anda. Eğer AK Parti'nin demokrasi kavramına bakıyorsak ve bu çoğunluğun tam iktidarıysa, ben bunu tamamen etik olarak görüyorum. Fakat kendi demokrasi kavramımız, temel hak ve özgürlükleri savunan, herkesin aynı haklara sahip olduğu, bunların değiştirilemez ve ihlal edilemez olduğu bir anlayıştır. KHK'lar buna göre faşizm örneğidir. Meclisteki muhalif partilere değinmek istiyorum. Milletin temel hak ve özgürlüklerini savunmak gayesiyle maaşlı çalışan kişiler olarak görüyorum milletvekillerini. Mecliste sadece konuşarak, bir hak ihlalinin düzelmeyeceği aşikar.
3 / Lütfi Gölpunar: Türkiye'deki yönetim biçiminin faşizmi olmasından kaynaklı, icraatlarını zaman zaman üstü kapalı, demokratik hakların gölgesinde, zaman zaman da açıklık içinde KHK'lar üzerinden yapmaktalar. KHK ilk, 15 Temmuz'daki darbe girişimiyle ilgiliydi. Esasında darbeye sebep olan kişilerin hepsi yönetimde, eksiksiz. Ne oldu? Olan tabandaki ilgisiz fakir fukaraya oldu. Çıkar çatışmaları doğunca birbirlerini alt etmek için bunu yaptılar ve 19 Temmuz'daki KHK'da 21 bin öğretmenin bir gecede diplomalarını iptal ettiler. Son KHK'da ise açık faşizmin pratiğini yapıyorlar. Gazeteciler, akademisyenler, öğretmenler soruşturma açılmadan işlerinden atıldılar, itiraz hakları da yok. Yurtdışına çıkışları yasak. Türkiye zaten faşizm ile yönetiliyordu, şimdi diktatörlüğün alt yapısını oluşturuyorlar. Kararnamelerin hepsi meclisin onayından geçmek zorunda. 30 tane KHK yayınlandı, 5 tanesi geçti, ya 25 tanesi? OHAL'i uzatacaklar. İdris Baluken ne yaptı da 16 yıl ceza verdiler? Bir siyasi partinin genel başkanı, Selahattin Demirtaş, sadece muhalefet ettiğinden dolayı içeri alındı.
4 / Erdinç Şahin: KHK mantığının hukuk mantığıyla örtüşmediğini düşünüyorum. Bu işin daha çok yasama ve yargıya müdahale etmek konusunda yürütmenin elini güçlendirmek amacıyla başvurulan bir yöntemdir, hukuksuzdur. Erki kullananlar 15 Temmuz'u bahane ederek OHAL'i sürekli hale getiriyorlar, aslında kafalarının arkasında olup da yapamadıklarını bu durumu fırsat bilerek yapmaya çalışıyorlar. Ülkeyi karanlığa götürüyorlar. Anayasa Mahkemesi bu ülkede ne yapıyor, neden bu duruma müdahil olamıyor? Gelinen noktada her şey 2019'a endekslendi. Meclis şu anda saf dışı durumda. Sine-i millete çoktan dönülmesi gerekiyordu. Muhalefet sessizliğini koruyor. Millet iradesi nerede?
5 / Belgin Çelik: 36 yıldır aynı anayasa ile yönetiliyoruz. Muhalefet zamanında da sesini çıkarmadı hiçbir şeye. CHP, HDP ve MHP'nin dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda hemfikir olmuşlardı ve kalktı. Sonrasında mecliste tat kalmadı. Seçilmiş milletvekili anlayışı kalmadı.
6 / Şükriye Ercan: AKP'nin 15 yıllık iktidar döneminde 15 Temmuz sözde darbe girişiminin de bahanesiyle insan hak ve özgürlüklerine yönelik tahammülsüzlüğü sınırını aşmıştı. Bir bahane bulacaktı. Kendi içinde ülke kaynaklarını paylaşamadığı, yönetimi paylaşamadığı ve adını FETÖ olarak koyduğu bir oluşuma karşı, iktidarını da mağduriyet üzerinden kuran AKP, bu ülkedeki herkesin kazanımlarını gasp etmeyi planlıyordu. Doğu ve Güneydoğu'daki 90 belediyeye kayyum atadılar bu bahaneyle; yüzlerce binlerce emekçinin ekmeğine göz koydular. Kadın haklarını gasp ettiler. FETÖ terör örgütü diye emekçileri avlıyorlar ama hiçbir kalıba uymuyor bu insanlar. Ne FETÖ'ye ne de PKK'ya. Bunu açıklayamıyorlar. Süreç FETÖ'cü denen kişileri geri dönüp aklama şeklinde ilerliyor. Bir bizden iki sizden; bir FETÖ'cü, iki emekçi. İşin özü muhalefeti susturmaktı; insan hak ve özgürlüklerine yönelik hukuk dışı işler yapmaktı, bugün bu planı uyguluyorlar. Baskı ve zulmü giderek arttırıyorlar. KHK'lar hukuksuzdur. Partili hukukçular çıkardılar, imamlar çıkardılar. Diyanet'in 9 yaşında kız çocuğu evlenebilir açıklaması artık hiçbir yere sığmıyor.
7 / Nejat Kangal: KHK'lar kanun yerine geçer ama hukuk yerine geçmez. Bütün olay mücadeleyle ilgili. Sivillere cezasızlıkla ilgili koymuş oldukları, öldürme yetkisi verdikleri maddelere ilişkin iktidarın iddiası şu: Burada bir hata yok, olursa düzeltiriz. Oysa Ceza Kanunu sanık için sadece lehine ise geriye işler; aleyhineyse işlemez. Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerek Uluslararası Ceza Mahkemesi kararları insanlık suçlarında zamanaşımını kabul etmez. Bu maddeleri ekletmek de kaldırtmak da bizim görevimiz biraz. Tek tip elbise ile yapılmak istenenin cezaevlerindekileri değil, dışardakileri sindirmek için yapılan bir şey. Bu mücadele sadece içerde değil dışarda da yapılmalı.
8 / Mahmut Konuk: KHK'lara karşı hukuk, mahkemeler, Anayasa Mahkemesi yok. Bunun ana nedeni diktatörlüğe biat etmek. KHK'lar bireysel özgürlükleri engel olmuyor diyen Danıştay başkanına bunun hesabı sorulacaktır. Kaç tane yasayla kendinizi koruma altına alırsanız alın, birkaç kişiyi öldürdüğünüzde; halk başka yol olmadığını pratik olarak görür. Kan dökülmeye başladığında herkesten kan dökülecek. Bu ülke iç savaşa sürükleniyor. Herkes aklını başına devşirsin. O tek tip elbiseyi de yarın Erdoğan'a giydirmeyeceklerinin garantisi yok. Bu ülke darbeler ülkesi olduğu sürece mümkün. Dün vesayet rejimine karşı mücadele ediyoruz diye FETÖ'yü i̇ devlet kademelerine, orduya, yargıya, bürokrasiye yerleştiren Erdoğan'dı, bugün onları temizlemek için, onları temizlemeye çalışanlarla birlikte hareket ediyor. Her gün Hakkari'de, Diyarbakır'da, Siirt'teki köylerde sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, köyler boşaltılıyor. Öte yanda Filistin'e yapılan haksızlıklardan söz ediyorlar. Bu ülke iç savaşa gidiyor. Ebediyen iktidarda kalma ve ona karşı çıkanları yok etme hesabıdır. Herkes bulunduğu yerde dirensin.
9 / Metin Güler (Evrensel Yol Partisi): Ülkemiz kötü bir durumda ve bunda herkesin suçu var. Ak Parti kendi başına iktidara gelmedi. Bunun baş mimarı emperyalistlerdir. Ben de suçluyum, siz de suçlusunuz. Avrupa'da kurulup Türkiye'ye gelmiş bir partiyiz. Anayasa Mahkemesi'nde 4 yer de davamız sürüyor. Hileli seçimin iptali konusunda. Yargıtay ve Danıştay'da devam ediyor. AİHM'de de devam ediyor. KCK 37. maddeyle ilgili Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi'nde tekrar dava açtık. AİHM'den bir şey çıkarıp, bu seçimi iptal ettirip tekrar parlamenter sistemi geri getirmek gerekiyor. Aksi takdirde ülkemize halife gelecek, demokrat, Sünni, Alevi, Kürt, Türk, aydın, muhalif herkesin kafası kesilecek. Siyaset gütmeden, Türk, Kürt, Alevi demeden demokrasi sorunu olan herkesin birleşmesi lazım.
10 / Nilay Nayman: AİHM'nin OHAL'de verilen kamu görevlilerinin ihraçları konusundaki kararları eleştirmek üzere konuşacağım. AİHM ne yapabilir, uluslararası mahkeme Türkiye'ye nasıl bakıyor diye bir soru işareti var. AİHM, bu konuda OHAL komisyonunu bir iç hukuk yoludur ve tüketilmesi gerekir diye red kararları verdi. Biz de bu kararı eleştiriyoruz çünkü OHAL komisyonu etkili bir iç hukuk yolu değil aslında, AİHM'nin daha önce Türkiye mahkemelerinin etkili iç hukuk yolu olmadığına dair verdiği kararlar var. Gerekçesiz karar vermesi yönüyle Türkiye'yi eleştirdi pek çok karar var. KHK'ların hem meşruiyetinin olmaması hem OHAL'in uzatılmasının ülkedeki şiddet olaylarıyla ilgisinin olmaması ve meclis onayından geçmediği için geçerliliğin olmadığı gerekçesiyle hem şekilden hem esastan tüm KHK'ları eleştirerek karar vermesi gerekiyordu. Ama tüm bunları görmezden gelip sadece OHAL komisyonuna bir yönlendirme yapı, iç hukuk yollarını tüketin dedi. Bu ihraçları ve hukuksuzlukları görmezden geliyor şu anda. Aslında Venedik Komisyonu raporu var. Bu rapor bağlayıcı değil, AİHM kararlarında referans olarak gösteriliyor. Sorun şu ki, AİHM bu karar verirken Venedik Komisyonu raporuna atıfta bulunuyor ancak sadece atıfla yetiniyor. Belediyelere kayyum atanması konusunda Venedik Komisyonu diyor ki, yerel yönetimler demokratik toplumun ana temellerinden birisidir. Halkın politik sürece dahil olması için gereklidir, temel yapıtaşıdır ve bunları dokunulması gereklidir. Türkiye'ye uyarıda bulunuyor, bunları durdurun diye ancak bu rapora cımbızla değinerek karar verdi. Türkiye'nin bu hukuksuz durumla baş başa bırakıldığını, uluslararası hukuk mahkemelerinin sadece seyrettiklerini görüyoruz.
11 / Bülent Durukan: Sosyal medyada gezen bir bilgi var; Kanun No 1850. Kabul Tarihi 20.07.1931. Bunun doğruluğunu hiç incelemedim ama bana hiç yanlış gelmedi. "Madde 1: "Erciş, Zilan, Ağrı dağ havalisinde vuku bulan isyanda, bunu müteakip Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkası ve Erzincan Pülümür kazası dahilinde yapılan takip ve te’dip hareketleri münasebetiyle 20 Haziran 1930’dan 1 Kanun-ı Evvel 1930 tarihine kadar askeri kuvvetler ve devlet memurları ve bunlar ile birlikte hareket eden bekçi, korucu, milis ve ahali tarafından isyanın ve bu isyanla alakadar vak'aların tenkili emrinde gerek müstakilen ve gerekse müştereken işlenmiş ef'al ve hareket suç sayılmaz. Madde 2: Bu kanun neşri tarihinden muteberdir. Madde 3: Bu kanunun icrasına Adliye ve Dahiliye vekilleri memurdur." 1930'da bunu engelleyemediğimiz için bugün bu kanun bütün Türkiye'de çıktı. Burada bir demokratikleşme problemi var. Demokrasilerde güçler ayrılığı durumu vardır ancak bu durumu şöyle anlıyorlar galiba; öğlene kadar yargıyla, ikindiye kadar yasamayla, akşam namazına kadar da yürütmeyle ilgilenirim, böylece demokrasi gelir.
Soru-Cevap
Bilal Berk Sağır: Acaba HDP ve CHP sine-i millete çekilip de bizim temel hak ve özgürlüklerimizi savunabilecek mi? Azınlıkların ve tüm eziyet çeken bireylerin özgürlüklerini savunabilecek mi?
Mahmut Emin Avcı: Biz zaten onların sözcüsüyüz. O azınlıkların, halkların, ezilenlerin, emekçilerin, kadınların sözcüsüyüz. Bizim sesimizin kısılması demek onların sesinin kısılması demek. Sine-i millete çekilmek konusuna gelince… Bizi zaten yok sayıyorlar. 6 milyon HDP seçmenini yok sayıyorlar. TBMM'de HDP'yi yok sayıyorlar. Milletvekillerimizin, eş genel başkanlarımızın hepsi tutuklu, gözaltındalar. Muhalefeti yok etme amaçlı odaklandıkları tek parti biziz.
Basında sesiniz yok, neler yapıyorsunuz?
Mahmut Emin Avcı: Biz ayda bir defa Anayasa Mahkemesi'nin önünde bir basın açıklaması yapıyoruz. Haberiniz var mı? Cezaevi önlerinde basın açıklaması yapıyoruz. TBMM'de basın açıklamaları yapıyoruz. Bizim medyatik basın araçlarımız yok. Yurtdışındaki kanallarda varız. Bileşenlerimiz var, hiçbirinin kamuoyunda sesi duyurulmuyor. Sosyalist, halkçı, komünist partilerin ve sivil toplum örgütlerinin bir araya gelip oluşturduğu bir çatı partiyiz.
Yasama dokunulmazlığını kaldırılmasıyla ilgili bir şey söylendi. Bu sınırlı kaldırıldı. Bu bir komploydu. Amaç HDP vekilleriydi, FETÖ vekilleri halen duruyor TBMM'de. Devlet kadrolarını tasfiye ediyorlar ve bu tasfiyede de FETÖ bahanesini kullanıyorlar.
Hürdoğan Aydoğdu: Seçimle iktidarı değiştirme aşamasını geçtiğimizi düşünüyorum ben. HDP'nin de böyle bir tespiti var mı? Varsa politikalarını buna göre geliştiriyor, değiştiriyor ve oluşturuyor mu?
Mahmut Emin Avcı: Biz demokrasi diyoruz, demokratik özerklik diyoruz. Bunun savaşını veriyoruz, biz seçimi önemsiyoruz. Ama burada geçmişteki statüko kadronun tasfiyesiyle şeriata doğru giden bir dar kadro anlayışı var. Bu anlayış demokrasiyi tıkamak ve yok etmek amacında. Tabii ki seçimler ve demokratik mücadele diyoruz.
Bilal Berk Sağır: Ben sorumun cevabını alamadığımı düşünüyorum, bu nedenle daha açık soracağım: Konuşmak ve şikayet dışında ne yapılıyor? Selahattin Demirtaş ne zaman açlık grevine başlayacak Nuriye ve Semih'e rağmen? Ayhan Bilgen ne zaman dayak yiyecek Kızılay'da? Demokrasi sadece seçim değildir. Bizim birey olarak her gün haklarımız ihlal ediliyor. Bu durumda sandığı bekleyemeyiz.
[Konuşmalar, Moderasyon müdahalesi]
Mahmut Emin Avcı: Bizim teşkilatlarımızda açlık grevleri yapıldı ve bu yüzden tutuklularımız var, dayak yiyen vekillerimiz var. Bunları göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum.
Yerel Konu: Toplumsal Bireysele Ruhsal Travma
Hande Karakılıç Üçer: Travma denince içinde insan elinde çıkma olaylar var, kazalar, doğal afetler var. Kadına yönelik şiddet var. İşim dolayısıyla tüm bu alanlara da uğradım. Bizim meslek kuruluşumuz da 3 binin üzerinde üyesi bulunan Türkiye Psikiyatri Derneği. Biz travma anlatanlar da travmatize oluyoruz. Bizim de kayıplarımız, üzüntülerimiz oluyor ülkenin geldiği durumla ilgili.
Bugün burada sizin rollerinizle değil, sizlerle muhatap olmak istiyorum. Biz burada siyaseti değil, siyasetin getirdiği gündemin toplumu ve bizi etkileyen bazı ruhsal süreçlerini konuşacağız.
Katılımcılardan gelen yorumlar:
"İnsanların düştükleri bazı durumlar üzerine çalışırken, bazen çaresizliğe düşüyorum."
"Tüm bu travmalar oluşurken, nasıl direnç gösterebiliriz?"
"Gelecek konusunda ümitsizliğe düşüyorum."
"Sivil toplum çalışmalarıyla ilgili çözüm odaklı nasıl çalışmalar yapabiliriz? Şiddetsiz iletişim, çatışma yönetimi gibi konularda ne yapılabilir?"
Genel söylemlere bakılırsa hisleri konuşmak istiyoruz.
İletişim ve demokrasi konusunda söyleyeceklerim var. 3 dakika birbirinizi dinliyorsunuz, sonra söz diğerine geçiyor. Ama kullanılan dil dikkatimi çekti. Bir arkadaş diğerine soru sorarken "Açlık grevi yaptı mı, dayak yedi mi?" gibi şeyler söyledi. Topluma yar olmak için bunları mı yapmak gerekiyor? Böyle bir dil kullanmak ne kadar doğru? "Sizin partiniz somut olarak acaba neler gerçekleştiriyor, onu merak ettik, basın açıklaması yapıyorsunuz ama bize yansımadığı için görünür olmuyorsunuz." demek de var. İletişim dili çok önemli ama bu iletişim dilinin böyle olmasının da bir nedeni var, travmatize insanlar öfkeli olur. Bu kadar çaresiz, kıstırılmış ve tükenmiş hisseden insanlar bu öfkelerini bir şekilde dışavurmak zorundalar. Travma soyut bir şey değil. Hissettiğimiz duygularımız, öfkemiz, çaresizliğimiz. Utanç duygumuz bazen, suçluluğumuz ve bazen de suçlamamız. Aslında bir çözüm arayışı. "Ben yalnızım, çaresiz hissediyorum ve temsili olarak seni seçtim yardım etmen için ve neredesin?" Alt metin bu aslında.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
340 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu