YER: Türkan Saylan Alsancak Kültür ve Sanat Merkezi, Benal Nevzat Salonu
TARİH: 06.01.2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Mülkiyeliler Birliği, Mete Hüsünbeyli
2 / İnsan Hakları Derneği, Lütfi Demirkapı
3 / İzmir Kadın Dayanışma Derneği, Sevgi Binbir
4 / İZDİM (İzmir Kültürlerarası Diyalog Merkezi), Melek Güngördü
5 / Mülteci-Der, Talat Ulusoy
6 / Konak Kent Konseyi Kadın Meclisi, Ayten Şenol
7 / Küresel Eylem Grubu, Nalan Damarsardı
8 / EKAF (Ege Karadeniz Dernekleri Federasyonu), Yılmaz Türk
MESLEK ODALARI
Yok
SENDİKALAR
Yok.
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
Hürriyet Mısırlıoğlu (izmirizmir.net)
Neslihan Acu (Yazar)
GÖZLEMCİLER
1 / Hayri Ateş (Barış ve Demokrasi Partisi İzmir Parti Meclisi Üyesi)
2 / Canan Uçar (Barış ve Demokrasi Partisi Konak İlçe Başkanı)
3 / Hüseyin Baha Coşkun (Eşitlik ve Demokrasi Partisi İzmir İl Yönetimi Üyesi)
4 / Nazan Çetin (Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları Başkanı)
5 / Hülya Uslu (Ak Parti)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Nesrin Ulema – AK Parti Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI
1 / Ömer Faruk Akınbingöl (Konak Belediye Başkanı Yardımcısı)
MESAJ YOLLAYANLAR
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, yoğun programı nedeniyle katılamayacağını bildirdi. CHP İzmir milletvekilleri, Hülya Uslu ve Birgül Ayman Güler de parti toplantıları nedeniyle katılamayacaklarını telgrafla bildirdi.
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 53 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
1 / Konak Basın
2 / Ege Telgraf
3 / Zaman
4 / Yeni Asır
MODERATÖR
Pervin Mısırlıoğlu – Gazeteci
KONULAR
GENEL KONU: 1915’te Ne Olmuştu?
YEREL KONU: Kadın Cinayetleri ve Kadına Yönelik Şiddeti Durdurmak İçin Ne Yapmalıyız?
KONUŞULANLAR
1 / Pervin Mısırlıoğlu: Herkese merhabalar. Yeni yılın ilk küçük Meclis toplantısına hoş geldiniz. Fransa yasası gündemimize 1915’i getirdi. Acaba 1915 neydi? Soykırım mı, tehcir mi? Genel konumuzda bunu, yerel konumuzda ise kadın konusunu ele alacağız. Neredeyse her gün bir kadın cinayete kurban giderken ve ya şiddet görüyorken neden hala yasalar yok? Şimdi söz sizlerin.
2 / Berin Eskiizmirliler (İzleyici): İnsanlar iyi duygularından mahrum kalınca, hayvanlardan daha vahşi bir mahluk olabileceğini 1915’te ibretle seyrettik. Rus bir yarbay Erzurum’daki Ermeni katliamını şöyle anlatıyor (yani Ermenilerin yaptığı katliamı). Herkes bir köşeye baktığında, bir yakınını süngülenmiş, katledilmiş buluyordu. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu. Erzurum’daki Rus komutanı katliamı engelleyemeyince, şu tespitte bulunuyordu. Türklere atfedilen barbarlık iddiaları, ne olursa olsun belirtmek isterim ki Ermeniler her yerde olayların tek sorumlusudur. Fransız bir komutan ise, Erzurum’da 8 günde 127 Türk’ün katledildiğine şahit olmuştur. Ulusumun hiçbir devirde soykırım yapmadığını biliyorum. Ne mutlu Türküm diyene.
3 / Lütfi Demirkapı: 1915’te Taşnakların yaptığı katliamlarda Türkleri, bölgede yaşayan Ermeniler korumuştur. Ama aynı bölgeyi Teşkilat-ı Mahsusa bastığında Türkler Ermenileri koruyamamıştır. Bu ülkede bir çok ırk yaşamakta, ama dünyada tek ırk insan ırkıdır. Onlarda iyi insanlar ve kötü insanlar diye ikiye ayrılır. Başka ırk yoktur, en büyük ırk insan ırkıdır. İzmir’de Ermenilerin yaşadığı mahalle şu an fuarın olduğu bölgedir ve orası yakılmıştır. Bilerek fuar gibi kamusal bir alan yapılmıştır ki, Ermeniler daha sonra daha açıp topraklarını geri almasın diye.
4 / Timuçin Gündem (İzleyici): 1915 konusu tarihin derinliklerine inmemizi gerektiren bir konu. Bunun soykırım olduğunu kabul etmiyorum. Osmanlı mı yaptı? Türkiye Cumhuriyeti mi yaptı? Diye bir yanlış ifade var ortada. Dedemiz öldüğünde ya da babamız öldüğünde mirası kim kabul ediyorsak o mirasın sahibi de odur. Ben de bizim Osmanlı Devletinin bir devamı olduğunu ve onları atalarım olarak kabul ettiğimi söylemek istiyorum. Dolayısıyla bugün suçlanan bizleriz. Soykırım ciddi bir suçlamadır. Almanların ve Sırpların yaptığı soykırımdır. O tarihlerde, o bölgelerde 1 milyon Ermeni’nin yaşadığı iddia edilmekte. Benim yaptığım araştırmalarda ise o bölgedeki Ermeni nüfusu, katledildiği iddia edilen Ermeni sayısının yarısı bile değil, üçte biri kadardı. Bu ciddi bir tezat oluşturuyor. Bugün bölgede katledilen Ermenilere ait toplu mezarlar ortada yok, bu bile ciddi bir kanıt.
5 / Talat Ulusoy: Soykırım mı, büyük felaket mi, küçük olay mı hiçbir fikrim yok. Anlaşıyor muyuz? Aynen bu Fransa’daki taze olaya gösterdiğimiz tepkiye benzer şeyler gösteriyoruz. Bu, mahallede küçükken aldığımız terbiyeye de ters. Ama o da bana vurdu mantığı bizi bir yere götürmez. Bir de şunu söyleyeyim, ben ilkokuldayken ne mutlu Türküm diyerek ayağımı yere vura vura çok şiirler okudum ama artık 70’e geldik, böyle şeylerden vazgeçelim. Tehcir Erzincan’da, Erzurum’da olmadı. Edirne’den bu tarafa hep oldu. Ne biçim bir şeydir bu milliyetçilik, insanı insan olmaktan çıkarır. İzmir’de Ermeni yaşadığını, bugün İzmirlilerin nasıl %99’ı laik ve müslümansa, aynı %99 bilmez Ermeni yaşadığını. Oysa bizim bir zamanlar Ermeni komşularımız vardı. Biliyor musunuz bunların hiç biri tehcire uğramadı. Bütün şehirlerde oldu ama İzmir’de olmadı. Neden olmadı, Hisar camiinin imanından tutun, Aya Fotini kilisesinin papazına, oradan Katolik kilisesinin papazına elbirliğiyle bir güç olup İzmir’de tehciri engellediler. İzmir tehcir görmedi, o yüzden yangın gördü.
6 / Hüseyin Baha Coşkun: Genosit modern bir fenomendir. Genositten Türkmen etnisitesi, Müslüman dinsel kimliği veya Osmanlı kadim emperyal kimliği sorumlu tutulamaz. Sorumlu olan modern siyaset felsefesi ve teorisidir. Talat Paşa, Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal da temsil ettirilebilecek Türkmen etnik kimliğinin, Mevlana’nıni, Farabi’nin, Gazali’nin temsil edebileceği, İslam kimliğinin, Itri’nin, Mimar Sinan’ın temsil edebileceği Osmanlı kimliğinin değil, modern siyasi fikirlerin yanına yakışır. Talat Paşa Türk Müslüman Osmanlı olmadan önce millet, milliyet, milliyetçilik gibi modern siyasal fikirlerin yanına yakışır. Türkmen etnisitesini, İslam dinini ve Osmanlı kadim emperyal kimliğini temsil etmek, İttihatçıların ve Talat Paşa’nın haddi değildir. Bunların savunucuları bizleriz.
7 / Hayri Ateş : Başkalarının acısına da bakabilmeyi de öğrenmek gerekir. Başkalarının acısı üzerinden kendimizi var etmeye çalıştığımızda, elbette doğru yolu bulmamız zordur. Burada Ermeni meselesini tartışıyoruz ama diğer taraftan başka trajedilerle uğraşıyoruz. Mesela birkaç gün önce Maraş’ın 33. Yılı anmasında bu olayla yüzleşilmeye çalışıldı. Birkaç gün sonra Uludere’de bir katliam yapıldı. Bütün bu katliamların temelinde yatan zihniyetle doğrudan yüzleşemediğimiz sürece Maraş, Zilan, Ağrı, Dersim işte şimdi Uludere, buraya geliriz yine. Gerekirse 100.000 Ermeni’yi göndeririz diyen Erdoğan ile 1915’te katliam yapanlar arasında hiçbir fark yok.
8 / Nesrin Ulema: Herkes çok güzel bir şekilde görüşünü ifade etti, biz herkesin ifadesine saygılıyız, zaten bu şekilde olmak zorunda. Ben buradan Fransa’nın geçen ay almış olduğu karardan dolayı, bu kürsüden Fransa’yı kınıyorum. Türkiye Cumhuriyeti devleti geçmişiyle her zaman hesaplaşmaya, geçmişle ilgili arşivlerini dünyadaki tüm uluslarla paylaşmaya hazır olduğunu defalarca dile getirmiştir. Ancak 577 sandalye sayılı Fransız meclisinde o gün bulunan 70 vekilinin sadece 44’ünün evet oyuyla Fransa parlamentosundan geçirilen bu karar özellikle fikir ve ifade özgürlüğünün merkezi olan Fransa’da böylesi bir kararın bu meclisten geçirilmiş olmasından dolayı, Türkiye olarak bu olayı bir kez daha kınadığımızı söylüyoruz. Umuyoruz ki Fransız meclisi bu hatalı yasanın farkına varır ve geri adım atar.
9 / Canan Uçar: 1915, bilgi kirliliğinin çok fazla olduğu bir alan. Resmi ideoloji sadece egemenler tarafından yazılıyor. Verilerin, istatistiklerin şiddeti arttıkça hissizleşiyorum artık. Şimdi Ermeni meselesiyle ilgili herkes kendine göre dökümanlarıyla çıkıp konuştukça, hiçbir şey hissedemiyorum. Ben sadece şunu hissediyorum; annem Şirin Uçar 65 yaşında, BDP Çiğli teşkilatında çalışmış, ilçe başkanlığı da yapmış emektar bir kadındır. Ben İzmir’de doğdum büyüdüm. Ben öğrenciyken annem yazları bizi Kayseri’ye götürürdü. Biz Kayseri’ye sürülmüş bir Kürt aileyiz. Tunceli’den 1938’de sürülerek ailem Kayseri’ye gelmiş. O Kayseri’de bir anneannem vardı, Valter Ohannis. Bütün ailesini 1915’te tehcirde yitirmiş, kendisi ise annesi tarafından hileli bir hareketle arkaya tarlaya gönderilmek suretiyle katliamdan kurtulmuş. Kürtçe ona Veybi gelin denirdi, bir adı yoktu. Biz anneannemizin adını Veybi sanırdık. Kimse ona kendi adıyla seslenmezdi, kendi katiliyle evlenmişti. Dedemdi onun katili, birliğin başı. O da bir Kürt askeri. Bir gün annem BDP Çiğli kongresinde bu anısını anlatırken, ‘ben anam için çok üzülüyorum, benim anam katiliyle evlendi ve isimsiz öldü.’ Dediği için Türkiye Cumhuriyeti devleti Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı annem hakkında bir soruşturma açtı. Ve benim annem ‘annem Ermeniydi ve ailesi öldürüldü’ dediği için K.yaka adliyesinde yargılandı. Ben Fransa’dan önce Türkiye Cumhuriyeti devletini anneme ve anneanneme yaptıkları için buradan şiddetle kınıyorum.
10 / Melek Güngördü: Başkalarının tüm değerlerine saldırıp şiddet gösterip, onları yok etmek. İnsan olan için temek bazı duyguları dengeleyebilmektir. İnsanı insan yapan temel faktör inançtır. Şiddetin fizyolojik, sosyolojik, psikolojik nedenleri var. Mesela küçük kıza, ‘kalk kızım abine bir bardak su ver.’ Anlayışı yanlıştır. Dinimiz hoşgörü, şefkat dinidir. Bu tarz anlayışlar ters yönlendirmektedir. Kültürel ögeler dine karışmış, dindenmiş gibi görünüyor. Özellikle küçüklükten yetiştirmek çok önemli. Ceza kavramlarını değiştirmemiz lazım.
11 / Ayla Eğit (İzleyici): Kadınların sığınma evinde yerleştikten sonra yaşadıkları süreç sorunlu bir süreç. İkametgah problemi oluyor. Bu problem sırasında e-devlet teknolojisine başvuruluyor ancak e-devlet kadının başına adeta bela, daha doğrusu nüfus bilgileri kadının başına bela. Bakanlıklar birleşip bir protokol oluşturuluyor ama protokolde en önemli bakanlık olan Adalet bakanlığı yok. Devlet koruyamıyor kadını. Devlet destekli aile içi şiddeti ve cinayetleri yaşıyor kadın. Biz sivil toplum, parti olarak destek veriyoruz ama neden hala bu konu düzelmiyor? Siz şikayet ediyorsunuz ama şikayetinizi kabul etmiyor, kadın gelsin şikayet etsin diyor. İşte bu noktada devlet kadını koruyamıyor. Mesela kadın başka bir şehirde şiddet görüp İzmir’e sığınıyor ama İzmir polisi kadının şikayetini almıyor. Kadın nerede şiddet gördüyse o semtin karakoluna gitmek zorunda. Böyle saçma bir durum olabilir mi?
12 / Sevgi Binbir: Kendi yaşadığımız şiddetin sorumlusu olarak kendimizi görüyoruz. Karşımızda çok güçlü bir sistem var. Bu sistem cinsiyet eşitsizliğine dayalı bir sistem. Toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün ve bariyerinin olduğu bir sistem. Doğduğumuz hayattan itibaren bununla karşılaşıyoruz, yasalar bunu koruyor. Ders kitapları bunu koruyor. Eğitim diyoruz, eğer eğitimi bu sistemin tersine verirsek başarılı olabiliriz. Şiddetle ilgili mücadele yakın bir zamanda başladı, 80’lerin ortasında biz bu mücadeleye başladık. Kadın örgütleri yasalarla ilgili neler öneriyor, bu aslında çok uzun bir konu ve başka bir toplantı konusu olabilir. Yıllardır bu alanda çalışan kadın örgütleriyiz, biriktirdiğimiz deneyimler var, bu deneyimlerin yasalara yansımasını istiyoruz. Mesaimizi erkeğin rehabilitasyonuna değil, kadının güçlenmesine harcayabiliriz.
13 / Talat Ulusoy: Tabi ben sanık sıfatıyla söz almış oluyorum. Kadına şiddet giderek artacak. Kendimizi temel sebeplere kilitliyoruz. Oysa biraz esnekliğe ihtiyacımız var. Bu temel sebep hatasından kurtulursak, o zaman sevgiyle de anlaşabileceğiz. Erkeğe rehabilitasyon kuzu gibi erkekler çıkarır ama meseleyi çözmez. O kuzunun koçlaşınca ne yapabileceği konusunda bir garanti yoktur. Benim diyeceğim şu; Doğduğumdan beri şiddet dilinin hakim olduğu bir toplumda yaşamak da mazeret değil. Ama sebeplerden biri. O şiddet dilinin en kuvvetli olduğu yer ise askerliktir. Her Türk asker doğar ama toplumsal cinsiyetçi iş bölümü, erkekleri askere gönderir. Askere giderken erkekler muayene edilir, aşağılayıcı bir muayenedir. Askerliğin şiddeti buradan başlar. Ve 1,5 sene sonra size bir tezkere verilir ve salarlar ortalığa. Yahu alırken muayene ettin, çıkarken de ettirsene. Devlet bu çıkarken muayene işini ciddiye almak zorunda.
14 / Yılmaz Türk: Eşitsizlik aslında bu salonda başlıyor. Bir avuç erkek var, 3 misli kadın var. Ben Karadeniz’de yetiştim, Karadeniz ilginç bir yerdir. Şiddeti çok çabuk benimser. Ama başka bir güzel yanı vardır Karadeniz’in, döver de sever de. Erkeği ve kadını da aynıdır. Çocuğu ilk yetiştiren annedir. O yüzden ben, siz kadınlara çok iş düştüğüne inanıyorum.
15 / Meryem Gülbudak: Kadına şiddet sorunu sadece kadının değil, tüm toplumun sorunudur. Kadın sorunu tarih öncesine dayanıyor aslında ama ne zaman kadın üretmeye, aile kavramı oluşmaya başladı, işte o zaman kadının da sorunu başladı. Şu an sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kadına şiddet sorunu vardır. Kuşatılmış durumdayız. Tehlikedeyiz ve mücadele etmemiz için çok çok neden var. İzmir gibi modern bir kentte bile kadınlar, poliste şiddet görüyor. Başbakan’ın söylemleri eşitsizliğin başladığı yer. 3 çocuk doğur eve git diyor. Biz hep saçı uzun aklı kısa olduk, işten çıkarılacak ilk kişiler biziz. Biz doğarken eksiyle doğuyoruz. Önlem olarak anlayışın değişmesi lazım. Ekonomik bağımsızlık ve eğitim çok çok önemli. Yasaların ve cezaların düzenlenmesi lazım. Sığınma evlerinin arttırılması lazım.
16 / Hamdi Öztürk: Benim sesim değil, toplumun sesi yüksek olsa bu toplantı olmayacaktı. Eğer birlikte mücadele etseydik bu olmayacaktı. Kadınla erkek arasındaki fark, cinsel organlarındaki görüntü farklılığıdır. Kadına karşı yapılan şiddette, devlet zihniyeti vardır. Mistik eğitimle yetiştirilen bu devlet zihniyeti değişmediği sürece boşuna çalışıyoruz. Sivrisinek öldürüyoruz, bataklığı kurutmuyoruz. Eğitim sorunludur. Kadınların siyasete katılması lazım. Kadınlar siyasete katılmıyorsa, bu sorun çözülemeyecektir. Ekonomik özgürlüğü olmalıdır. Ekonomik özgürlüğü yoksa, zincirsiz bir köledir. Cinsel açlık, bu şiddetin kaynağında birinci sıradadır.
17 / Canan Uçar: Asla burada gördüğüm bir sorun değil, her yerde gördüğüm şey şu; ülkede ve dünyada hiçbir sorun kadın sorunu gibi gülerek, şakalaşarak, takılarak tartışılmaz. Ermeni meselesini gülerek anlattık mı birbirimize? Günde en az 3 kişinin öldüğü bir sorundan bahsediyoruz. Gülünecek bir konu değil bu. Bu çok tehlikeli bir yaklaşım, olayı sıradanlaştıran bir yaklaşım. Kadına yönelik şiddet bugün, bir salgın hastalık durumunda nasıl karantinaya alınılır, işte o karantina durumunu bile geçmiş durumda bu konu. Devlete sığınan kadınların %73’ünün öldüğü bir sorundan bahsediyoruz. Şöyle bir şehir efsanesi var, kesinlikle inanmıyorum; ‘İzmir modern bir kenttir.’ Kesinlikle inanmıyorum. İzmir’deki işsiz ve yoksul kadın sorununa bakalım. İzmir’deki sığınma evlerine bakın. Konak Pier köprüsünün tahtalarını kadınların topuklarını rahatsız ediyor diye değiştirmek, kadın dostu bir kent olmayı gerektirmiyor. İzmir sadece Kordon’dan ibaret değildir. Kim bana bademciklerimi aldırmam gerektiğini söyleyebilir? Git böbreğini aldır diyebilir misiniz birisine? Saygısız, sayın Erdoğan demiyorum. Sayın demiyorum da siz neye sayarsanız sayın. Saygısız Erdoğan diyor ki, 3 çocuk yap. Ne hakla? Çık benim yatak odamdan, çık benim özel hayatımdan. Benim bademciğimi aldırmam gerektiğine ben karar veriyorsam, çocuk doğurup doğurmayacağıma da ben karar veririm. Kelimelerin en basitiyle, saygısız.
18 / Nesrin Ulema: 3 saattir buradaki farklı görüşlerden neler çıkarabiliriz diye ciddiyetle sizleri dinledim. Ancak Başbakan’lık konumu resmi bir konumdur ve bu konuma hakaret edemezsiniz. Yıllardır bu çalışma içerisinde olan, çaba gösteren maalesef yine kadınlarımız ve onlara teşekkürlerimi sunuyorum. Biz kadına şiddeti siyaset dışı bir olay olarak görüyoruz. Kadına şiddet öncelikle bir insan hakları ihlalidir. Kadına yönelik şiddete karşı 90’ların ortasından bugüne kadar önemli mesafeler kat edilmiştir. Yola başladığımız zamana bakıp ilerisi için ne yapabiliriz bunları belirlememiz gerekiyor. Eğer kadına haklarını anlatmazsak, bu konuda daha da geride kalacağımızı düşünüyorum. Eleştiriler genelde iktidara, ama biz iktidarımız boyunca ceza kanunlarında birçok değişiklik yaptık, bunların da görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Hepimiz biliyoruz ki şiddet bir sonuç. Bugün kadına yönelik şiddet olaylarında en dikkat çekici ve çarpısı olan aile içinde kadına şiddet tespit edilmiş ve hep aile içinde çözüme kavuşturulmaya mecbur edilmiş. Bugün kültürel değişim ve alkol şiddetin körüklenmesine sebep olan etkenlerdendir. Nedenleri ve sonuçlarıyla çok boyutlu görüşülmesi gereken bir mesele. Anayasamızın 10. Maddesine 2004’te ekleme yaptık ama yetersiz gördük ve 2010 referandumunda bunu daha da geliştirdik. TCK ve Medeni kanunda bir çok kanunu değiştirdik.
ÖNERİLER
-Kadın konusunun önümüzdeki ayda da tartışılması,
– Ömer Faruk Akınbingöl tarafından yerelde ya da genelde tartışılmak üzere ‘Belediyeler’ konusu önerildi.
ORTAK SONUÇ
Yok.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Toplam 54 sivil toplum kuruluşu e-mail yolu ile davet edildi.
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Telefon ve mail yolu ile parti il başkanlarına ve milletvekillerine ulaştık.
MEDYA İLE
4 medya kuruluşundan 4 kişi katıldı.
SONUÇLAR
Genel konuya ilişkin video gösterildi.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
İzmir küçük Millet Meclisi Hamalı Pervin Mısırlıoğlu ve Sinan Canbay
06.01.2012 İzmir kMM Toplantı Tutanağı
previous post