YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 4. Kat Kızılay
TARİH: 5 Kasım Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Alternatif Düşünce Kuruluşu (Fazilet Çulha – YK Başkanı)
2 / AEGEE-Ankara (Avrupa Öğrencileri Forumu) (Arda Özkuşaksız – Yürütme Kurulu Üyesi)
3 / Şiddetsiz Toplum Derneği (Rıza Sümer – Başkan)
4 / Doğal Yaşam Derneği (Eyyüp Sabri Güler – Başkan Yrd.)
5 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
6 / Elvan-Der (Mahmut Emin Avcı – Başkan)
7 / Devrimci 78’liler Girişimi (Hamza Özer – Üye)
8 / Devrimci 78'liler Federasyonu (Nejat Kangal – Temsilci)
9 / Anadolu Kütüphaneciler Derneği (Hürdoğan Aydoğdu – Başkan)
10 / Özgürlük Araştırmaları Derneği (Nisa Bahçeli – İletişim Koordinatörü)
11 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Ömer Atalar – YK Üyesi)
12 / Komeleya Hevi Derneği (Mehmet Yıldız – YK Üyesi)
13 / Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (Meral Güler – Ankara Şube Başkanı)
14 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Mahmut Konuk – Sözcü)
SENDİKALAR – KONFEDERASYONLAR
1 / Hak- İş (Hakkı Sever – Temsilci)
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 4 izleyici katıldı.
ÖZEL KONUK (YEREL GÜNDEM)
Doğal Yaşam Derneği (Yıldırım Kaya – Başkan)
MODERATÖR
Nagihan Konukcu
GENEL KONU: OHAL'de İfade Özgürlüğü ve Medyanın Durumu
KONUŞULANLAR
1 / Rıza Sümer: İnsan olmanın gereğidir düşünmek, ifade etmek ve yayınlamak. Dünyada ve Türkiye'de baskı hep vardı, OHAL bunu arttırdı. Bundan zarar gören insanların tek tek şiddetsiz tepki göstermesi yetmez; halkın örgütlenmesi gerek. Ancak Türk halkı örgütlenmenin önemini anlayabilmiş değil. Tepki şiddetsiz ve silahsız olmalı. OHAL ne yaptı, yaygınlaştırdı ve keskinleştirdi. Bir tüzel kişiliği, bir parti ve örgütü kapatmayı doğru bulmuyorum. İnsanların yargılanması doğaldır ama açık ve tutuksuz yargılanma olmalı. Burada bir saldırı, tecavüz yok, düşünce ve ifade özgürlüğünü dile getirmek asla suç olamaz. Şu aşamada hukuk ve vicdanın yan yana gelmemesinden kaynaklı sorunlar yaşıyoruz. İnternetin engellenmesi ve yasaklanması, geçici de olsa yayın yasağının getirilmesi güvenlikle ilgili olamaz. Devlet hiçbir şiddet çetesinden zayıf değildir. İfadesini belirtmek isteyen herkesin güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Örgüt üyeliği, örgüte destek gibi ifadeler Türkiye'de kanıtlanamayacak ifadelerdir, hukuk ve vicdanın yan yana gelmesi gerek. Halktan hiçbir şey gizlenmemeli. Şu an yaşadığımız, gördüğümüz görüntüler, insan soyuna yakışmıyor. Böyle bir ortamda yaşadığım için üzgünüm.
2 / Enver Önder: Bu OHAL, 15 Temmuz'da yaşanan beceriksiz kalkışmayı bahane ederek parlamentoyu devre dışı bırakmak, özgürlükleri sınırlamak için gündeme getirilmiştir. Bunun günlük yaşamımıza yansıması da KHK'larla somutlaşmaktadır. KHK'ların iki büyük sıkıntıya neden oluyor: Parlamento devre dışı bırakılıyor, ikincisi KHK'lar kanun gibi herkese uygulanmıyor. Yandaşlar için KHK'lar abartılı şekilde lehte uygulanmaktadır ancak muhaliflere gelince lehteki hükümler görmezden gelinmektedir. En son örneği Cumhuriyet Gazetesi yazarlarına uygulanandır. 31 Ekim yazarlar gözaltına alındı ve beş gün süreyle avukatla görüşme yasağı getirildi oysa 29 Ekim'de çıkan KHK'de avukat yasağının sınırı bir güne indirilmişti. İtirazlar yapılıyor ama kabul edilmiyor. Dört gün süreyle yazarları avukatsız hücrede beklettiler. Bu, kanun devletinde yaşanmaması gereken bir durumdur. Böyle bir ülkede yaşamaktan utanıyorum ve isyan ediyorum ama şiddetsiz olmak kaydıyla.
3 / Nejat Kangal: TkMM'nin ilk toplantısında taş atan çocukları konuşuyorduk. Söz söyleyenlerin tutuklanmasını konuşuyoruz, 8 yılda geldiğimiz aşama bu. Biz tam ifade özgürlüğünü konuşacaktık tam, milletvekillerinin ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede. Bir gazetenin yazarlarının tutuklanmasından başlayacaktık ama milletvekilleri yok, tutuklular. Sürekli olarak ana muhalefeti de iktidar partileri de "Kandil'e arana mesafe koy" deyip, meclis ve Kandil arasındaki 2 bin km'yi gözleriyle de vicdanlarıyla da göremediler. Bunun çok önemli olduğunu bir şey olduğunu düşünüyorum. Ya da PKK'ya terörist demiyorsun diyenler, dönüp de Ak Parti'ye "sen de şeriatçı değilim, Hizbullah'a terörist de" demediler. Devlet aklı böyle çalışır. 20 Mayıs'ta dokunulmazlıklar kaldırılsın diye meclis toplandığında, faşist eğilimli üç parti buna destek verdi. AKP ve MHP'yi yanlış görmüyorum, ne söylüyorlarsa onu yapıyorlar; burada biz kazığı her zaman olduğu gibi CHP'den yedik. Milletvekilinin söz söyleme hakkı yoksa, basının ve sokaktakinin söz söyleme hakkı olmaz. Bunu bile bile destek verdi. 22 Mayıs'a kadar CHP'nin bazı milletvekilleri imza toplayıp, Anayasa Mahkemesi'ne gitmekten bahsediyorlardı ama CHP'nin güler yüzlü faşist eğilimli lideri, atarım partiden imza vereni dedi, üstelik grup kararına gerek olmayan bir konuydu bu. Bunların yaşanacağını bilmiyor muydu, yaşansın diye destek verdi zaten. Bugün çıkıp Cumhuriyet Gazetesi için ağlamaları, HDP için söylenmeleri palavra, ciddiye alınamaz. Bu iktidara 12 Eylül'den bile kötü denmesine her zaman karşı çıktım. Seçimle gelen iyi kötü bir iktidar ama şu anda üç partinin işbirliğiyle faşizan bir yapılanma inşa ediliyor.
4 / Mahmut Konuk: Bugün burada konuşacaklarımızı daha önce de konuştuk. Geldiğimiz nokta artık Türk tipi yerli faşizmin kendisini her yönüyle dayattığı, sözün bittiği yerdir. Faşizme direnecek miyiz, teslim mi olacağız? Durduğumuz yer, Türk devletinin fabrika ayarlarına döndüğü noktadır. İttihat ve Terakki'nin 1911 Kongresi'nde aldığı kararları uygulama noktasına geldiği yerdeyiz. Türk ve İslam dışında olan herkesin yok edildiği ya da boyun eğdirildiği noktadayız. Yerli Führer'imiz çıktı ortaya. Biraz Hitler biraz Mussolini, biraz Abdülhamit, biraz Saddam. Selahattin Demirtaş, "seni başkan seçtirmeyeceğiz" demeseydi bugün bu noktada olmazdı. Cumhuriyet Gazetesi PKK ve FETÖ ile yakınlıkla suçlanıyor. Milletvekillerinin dokunulmazlığı ortadan kaldırıldı. Sokakta insanlar söz söyleyemiyor. Bugün Kürtlere 1915'in uygulanmaya çalışıldığı bir noktadır.
5 / Fazilet Çulha: Biz güzel ağlıyoruz. 7 Haziran'da seçilmiş 170-180 milletvekili mecliste yasaların ardında dursaydı, 2,5 ay tatil rehavetine kapılmasaydı belki bir şeyler farklı olurdu. Biz sürekli sızlanan tarafız. 7 Haziran iyi bir rüzgardı. Buraya geleceğimiz hatta daha da kötüye gideceğimiz belliydi. Sanırım başka bir şeyler yapmamız lazım.
6 / Mahmut Emin Avcı: 1960'dan bu yana bir sol rüzgarı vardı, dünyada da Türkiye'de de. O tarihlerde komünizme karşı dernekler kuruldu, resmen ismi de Komünizme Karşı Savaş Derneği ve Milli Türk Talebe Birliği vardı. Bu derneğin kadroları şu anda başkan, başbakan, cumhurbaşkanı ve bakanlardır. Bunlara zaman içinde verilen prim ve FETÖ'nün 60'lardaki faaliyetleriyle güçlendirdiği AKP bugün iktidar. FETÖ terör örgütü deniyor, şu anda terör örgütü cumhurbaşkanı dahil hepsidir. Buradaki kavga iç kavgadır; FETÖ'nün liderliğini kabullenmeyen, iktidarı ele geçirmiş olan kesimin kendi içindeki çatışmadır. Demokraside çok görüşlülük vardır; biz tek görüşün hakim olduğu bir düzenin içine girdik.
7 / Nisa Bahçeli: Biz dernek olarak kamu politikalarını araştırıyoruz ve klasik liberal bir çizgideyiz. 2015 yılında bir basın özgürlüğü raporu yayınladık. O zaman medya bu kadar kötü bir durumda değilken haberlerimizi yapmışlardı. Rapor çok çarpıcıydı, hem medya sahipliğini hem de tutuklanan, şiddet gören gazeteci sayılarını ele almıştık. Bu sene aynı raporu yine yayınlamak istedik. 2016 raporumuz hazır fakat yayınlayamıyoruz. Basın özgürlüğü olmayan bir ülkede basın özgürlüğü raporu yayınlayamamak aslında çok doğal. Türkiye'de kolluk güçlerinin nerede konumlanması gerektiğiyle ve insanların bireysel hayatlarına müdahale edemeyecekleriyle ilgili bir rapor yazdık ve yayınlamak istedik. Ancak OHAL'deyiz ve biz böyle bir rapor yayınlarsak derneğimiz kapatılacak ve mücadele motivasyonumuzu elimizden alacaklar. Siyaset sosyolojik bir şey, toplumdan geliyor. Burada istediğimiz kadar konuşalım, iktidar partisine oy verenlerin tek düşündüğü şey 2001 krizinden sonra çok modern ve refah içinde bir toplum oluşacağı, ekonominin iyi olacağı yönündeydi. Türkiye seçmeninin düşündüğü tek şey para olacak, ekonomik kriz geldiği zaman seçmenin din kaygısı gütmeyeceğini, ekonomiyi düzeltebilecek taze bir kana oy verebileceğini düşünüyorum. 80-60 KHK'larıyla bugünkü OHAL KHK'larının hukukçular tarafından karşılaştırılması yönünde bir önerim var.
8 / Hürdoğan Aydoğdu: HDP'nin başkanlarının, eş başkanlarının tutuklanması, Diyarbakır patlaması, belediyelere kayyum atanması, Cumhuriyet Gazetesi'nin kapatılması, internet erişiminin kısıtlanması söz konusu. Bizim TkMM olarak bu konularda ortak bir basın açıklaması yapmamız söz konusu olur mu?
(Zorunlu bir açıklama) Nagihan Konukcu: Daha önce bu tür isteklerde ve taleplerde bulunuldu. Bir eylemlilik arzusu içinde olduğunuzun farkındayım. Biz her zaman söylüyoruz. Burası bir diyalog zemini. Biz burada karar almıyoruz, farklı görüşleri bir araya getirmeye çalışıyoruz. Eğer burada bulunan sivil toplum örgütlerinin ortak bir eylem içinde olma isteği varsa da TkMM böyle bir noktada iletişim kurmanız noktasında vesile olabilir.
Hürdoğan Aydoğan (devam): Bu kadar yolsuzluk varken, anayasanın 15. maddesine göre OHAL'de temel hak ve özgürlüklerin kullanılması kısmen ya da tamamen durdurulabilir. Ancak anayasa da bazı şartlara uymak zorunda. Temel hak ve ilkelerden oluşan çekirdeğe dokunamaz ve meclise götürmek zorundadır. Orada KHK olarak çıktıktan sonra uygulamaya koyabilir. Daha kendi koydukları kanunlara uymuyorlar. Şimdiye kadar KHK ile işten attıkları kişilerin tek tek adlarını yayınladılar ve onlara yaşam hakkı tanımıyorlar. Hiçbir kanuni dayanağı olmamasına rağmen malvarlıklarına el kondu. Bizim karşı durmamız gereken OHAL ve başındaki insanlardır. Sonuçları konuşuyoruz ama asıl sorumlusuna karşı bir şey yapmak gerekiyor. Ortak bir şey yapacaksak devam edelim.
9 / Ömer Atalar: Anayasa Mahkemesi'nin CHP'nin başvurusu üzerine verdiği karar tam bir facia. Yarın anayasanın değiştirilemez maddelerini KHK ile değiştirseler, anayasa Mahkemesi yetkisizse ve mecliste de çoğunluk varsa değişmiş olur mu? Anayasa Mahkemesi'ni kapatsa artık denetleyecek bir şey de olmaz. Gündem sıkıştığında, ekonomik sıkıntı ya da Kürt meselesi örneğin; bir OHAL ilan etse ve KHK'lar yayınlasa; hiçbir engel yok artık. Anayasa Mahkemesi'ne, Sayıştay raporlarını meclise yollamayan eski Sayıştay Başkanı Recai Akyel üye olarak atandı, yaprak kımıldadı mı? Kanıksadık böyle şeyleri. Her şeyin düğümlendiği nokta meclis. Ülkede darbe oldu, Milli Savunma Komisyonu toplanmadı. Afyon'da patlama oldu, bir sürü er öldü, komisyonun bu konuda hiçbir bilgisi yok. Biz bir demokrasi tiyatrosu oynuyoruz. Biz millet olarak ne durumdayız? Türkiye'de ne olmalı ki, demokrat insanlar bir tür sivil itaatsizlikle Taksim'i Kızılay'ı doldurmalı? Türk tipi dediğimiz, Türkmenistan tipi bir rejimdir, Meksika filan değil. Biz böyle devam edecek miyiz? OHAL kalıcı olabilir. Son KHK ile Devlet Memurları Kanunu'nun Disiplin hükümlerine eklenen örgütle eylem birliği lafı kalıcı OHAL'dir. Hiçbir devlet memuru barış kelimesini kullanamaz artık. İşten atma nedeni bu. Demokrasimizin meclisi, yargısı, basını yok.
10 / Mehmet Yıldız: Türkiye Cumhuriyeti tarihi komplolar ve provokasyonlar tarihidir. 1925-50 arasında bu ülke CHP faşizmiyle yönetilmiştir. Takrir-i Sükun yani "Sus, Konuşma" kanunu çıkarılmıştır. Bugün biz bu icraatları hala tartışamıyoruz; Kemalizmin, solun, sosyalizmin tabuları yüzünden. 1960-80 arası, iltica adı altında her türlü şiddet ve baskı uygulanmıştır. 1999'da mecliste Merve Kavakçı mecliste başörtüsü taktığından dolayı, 16 CHP'li bayan milletvekili kürsüyü işgal ettiler ve Kavakçı'nın yemin etmesini engellediler. O gün Bakanlar Kurulu toplandı ve Merve Kavakçı vatandaşlıktan çıkarıldı. O gün ona sahip çıkmadık. Bugün vekiller tutuklanabiliyor. 2000'den sonra bu ülkenin düşmanı terör oldu. PKK bir terör örgütü olarak silahı bırakmamakta direndi. 50 yıldır bırakmıyor. Biz yıllarca OHAL bölgesinde yaşadık zaten. Hala Güneydoğu'da OHAL kalkmadı, Türkler daha yeni tanışıyorlar olağanüstü hal ile. Çıkış şudur: Komünist parti var ama ben bir Müslüman İslamcı olarak İslam Partisi kuramıyorum. Laik ve demokratik bir ülkede bunu yapamıyorum. Dine dayalı bir parti kurmak kanunen yasak. Bugün basının iki tarafında da bir tekel var. Çözüm şu; bu insanlar bir masanın etrafında bir araya gelip bu ülkeyi nasıl yönetecekleri konusunda bir konsensus sağlamalılar. Ben de AKP iktidarından rahatsızım.
11 / Hakkı Sever: OHAL yaşadığımız bugünlerde medya organları, yayın şirketleri kapatılmış, sayısını bilmediğimiz kadar gazeteci işten atılmış, gözaltına alınmış, tutuklanmıştır. Bunun yanı sıra OHAL'de internete getirilen sınırlamalar ve yasaklamalar, ifade özgürlüğüne, kişisel verilen korunması hakkına müdahalelerdir. Basın özgürlüğü hem var hem yok; hükümete karşı konuşursan ifade özgürlüğü yok, hükümeti desteklersen var.
12 / Eyyüp Sabri Güler: Bugün geldiğimiz durum trajikomik bir durum. Cumhuriyet'e müdahale yapılmış, gazete okumak için polisten izin almak gerekiyor, oturma eylemi yapanlara soruşturma açılıyor, telefonda cephe dediği için bir kişi hakkında soruşturma açılıyor. Savunma hakları sınırlandırılmış, rektörlük seçimleri kaldırılmış, internet erişimi engellenmiş, dolar ve euro tavan yapmış durumda, ekonomi göçmüş durumda. Karikatürden tekrar tutuklama gelmiş, dokunulmazlıklar ve tutuklamalar, Suriye ve Irak'a girdik, Diyarbakır'da patlama oldu, Nasuh Mahruki yargılandı. 886 basın çalışanı işinden oldu, 173 medya organı kapatıldı, gazetelerin 10'da 7'si hükümete yakın, televizyonların 10'da 7'si hükümete yakın. Geldiğimiz noktada ifade özgürlüğünden bahsediyoruz. Faşizmin göbeğindeyiz şu anda. Bunların hepsi on beş gün içinde oldu. İlginçtir HDP'nin milletvekillerinin tutuklandığı gün 3 Kasım; 14 yıl önce bu faşizm seçimle gelmişti, kutlamalarını yaptılar. Haber alma özgürlüğü bir yana, ifade özgürlüğü, basına açıklama yapma zaten riskli; mahkemelerde kendinizi savunma hakkınız bile yok. Binlerce öğrenci yıllardır bu ülkede hapishanelerde çürüyor. Sıra bize geldi. Bir tiyatro oynanıyor. Ülke işgal edilmiş vaziyette. Sadece Türkiye'de değil, dünyada savaşın çıkması için tüm şartlar oluştu. Türk, Kürt, Arap diye diye bu hale geldik.
13 / Meral Güler: Diktatörlük gelmiş durumda. Neden başkanlık isteniyor anlamıyorum, daha üstü var şu anda Erdoğan'ın elinde. Şu anda çok sessiz kalıyoruz. Ben yine de umutluyum, birlikte sesimizi çıkarırsak bunları aşarız.
Yerel Konu: Ankara'nın Çevre Sorunları
Özel Konuk: Yıldırım Kaya (Doğal Yaşam Derneği Başkanı)
1 / Yıldırım Kaya: Cumhuriyet sonrası modernleşme adına toplumun ihtiyaçları gözetilerek yapılan yenilikler, günümüzde rantsal kimliğe bürünerek bugünkü hale gelmiştir. Mogan ve Eymir göllerindeki kirlilik, kent vasıfsızlaştırılması ve makineleştirilmesi, alışveriş merkezlerinin egemenliği, hava kirliliği, su sorunu, atık problemi, ulaşım sorunu ve aklımıza gelebilecek diğer çevresel sorunlar arasından can alıcıları kentlilerin doğrudan yaşamsal faaliyetlerini etkileyen su ve hava kirliliği sorunlarıdır. Ankara’nın kent yönetimi toplum merkezli değil, sermaye merkezli bir yaklaşımı seçerek, araç kullanımını teşvik etmekte ve yıllardır metro çalışmalarını tamamlamayarak, geliştirip yaygınlaştırmayarak otomobil ve petrol sektörünün palazlanmasını sağlamaktadır. Bu ulaşım politikası Ankara’daki hava kirliliğinin de kaynağıdır. Plansız yapılaşma ile sağlıklı bir ulaşım sürecinin işletilmesi çok zor hale gelmiştir. Isınmadan kaynaklı hava kirliliği son günlerde Ankara gündeminde yoğun bir biçimde yer almaktadır. Büyükşehir Belediyesi’nin kartlı doğalgaz sayaçlarını iki katı paraya kentlilere satması ise ayrı bir rantsal mevzudur. Araç sayısının artması sonucu artan egzoz dumanı, doğal gazın gittikçe pahalanması sonucu artan kömür kullanımı ile meydana gelen hava kirliliği, asit yağmurları, kirlenen toprak, sağlıksız tarım/üretim ve sağlıksız toplum. Hava kirliliğinin ısınmadan ve ulaşımdan olmak üzere iki önemli nedeni vardır. Bu kaynakların oluşum nedenleri ise; göç, sermaye sınıfının kente egemen olması ve idare etmesidir. Üçüncü bir neden ise Kentsel dönüşüm meselesidir. Dikmen Vadisi; Ankara’nın en önemli gecekondu olanı olup kent merkezine yakınlığı ile de rantsal bir öneme sahiptir ve kentsel dönüşüm adında yapılaşmaya açılmaktadır. Barınma hakkının ötesinde rantsal amaçlı plansız yapılaşmalar hava kirliliği artmakta bizlerin soluk borularını tıkayarak yeni bir çevre sorunu yaratmaktadır.
Nüfus artışı, planlanan yatırımların göz ardı edilmesi, plansız yapılaşma Ankara'da ciddi su sorunlarının yaşanmasına neden olmuştur. Eymir ve Mogan göllerimiz sağlıklı doğal göllerimiz iken şimdilerde ölü balıkların kıyıya vurduğu, pis kokulu su birikintilerine dönüşmektedir. Son dönemlerde AVM'ler Ankara’nın her yerinde boy göstermeye başlamıştır. Toplumsal, kültürel ve sosyal mekanların yok olması, tarihsel kimliğinin terk edilmesi, kentimizle olan iletişimizi koparmakta insanları yalnızlaştırmaktadır. Bir kentin gelişmesi ve kalkınması, kent içerisindeki tüketiminin arttırılması, katlı kavşakların yaygınlaştırılması, bireysel araç kullanımının teşvik edilmesi, AVM’lerin egemenliğinin sağlanması kapitalist ekonomi biçimini sonuçları olarak kabul edilmeli, kentsel bir yaşam planlanırken tüm tarafların dahil edildiği platformlarda tartışmalar yapılmalı, kent yönetimine demokratik kanallarının açılarak halkın ve tarafların katılımı sağlanmalıdır. Tüm yatırımların rant’a değil halka aktarılması ile engellilerin yaşamını kolaylaştıracak üretime katılımları sağlanacak, ucuz toplu taşıma ve bisiklet yollarının yaygınlaştırılması ve kullanımın teşviki ile trafik sorunları çözüme kavuşacak, kentsel yaşam planlama yapılırken öğrencilerin barınma sorunları göz önünde bulundurulacak, ağaç katliamların yapılmadığı, enerji ve ısı tasarruflu akıllı binalar yaygınlaştırılacak, kentin tarihi dokusu ve doğası korunarak halkının yaşadığı kentle barışması sağlanacak, Ankara’mız, yaşanabilir meydanlarıyla, müzeleriyle, kültürel ve sosyal aktiviteleri ile, geniş yeşil alanlarıyla, temiz havası ve içilebilir suyuyla üretimin egemen olduğu bir kent olacaktır.
2 / Mahmut Emin Avcı: Vedat Dalokay ve Ali Dinçer zamanında Büyükşehir Belediyesi bir muhtariyet gibiydi, bütçesi çok küçüktü. 1984'de Büyükşehir Uygulama Kanunu çıktı ve 2030 sayılı yasa gereği yapılan katkıyla bütçe 3-4 katına çıktı. Büyükşehir Belediyesi birden önemsendi ve özendiricilik oldu. Ancak bugün gelinen nokta şu: Ali Dinçer zamanında trafiğe kapatılan Milli Müdafaa Caddesi taksi durağı oldu. Araç cazibesi yaratılıyor. Şehir içi ve şehirlerarası yollar yapılıyor ve buna dışardan düşük faizle kredile veriliyor araç satımı için. Yeşil alanlara gelirsek… ODTÜ Ormanı'nı işgale başladılar, orayı da konut alanına çevirmek istiyorlar. AOÇ'yi zaten tamamen bitirdiler. Hatta Anıtkabir yerleşkesinde önce çocuk parkı yaptılar ama sonra aynı yerde kafe açtılar. Merkezi alanlardaki yeşil alanların ve kültür merkezlerinin olması lazım. Buralar şehirlerin akciğerleridir. İnsanlar buralarda boğulduklarını hissediyorlarsa, kaçmak isterler. AVM'lerin, ticaret merkezlerinin merkezi alanlardan çıkarılması gerekir. Araçların merkez alanlarına sokulmaması gerekir.
3 / Mahmut Konuk: Ankara, İncesu Deresi, Bentderesi, Hoşdere, Cevizlidere, Balgat gibi birçok dereden oluşuyor. Bu dereler açıktan aktığında sürekli hava sirkülasyonu ile hava kirliliğini önlüyor; yazın serinlik, kışın ılımanlık yaratıyor. Ankara'nın dengesiz havasının nedeni bu derelerin kapatılmış olması. 1992 yılında görevim nedeniyle Balgat'ta su üzerine araştırma yapıyordum. Balgat'taki su kuyularında basili çıkıyordu, o bölgedeki bütün atıklar Balgat Deresi'ne akıyordu. Birçok fabrika da atıklarını buraya akıtıyordu. Buraların yeşil alan haline getirilmesi konusunda talepte bulundum, rapor yazdım. Ancak derenin üzerini betonla kapatmakta buldular çözümü. Dikmen Deresi de şu anda savaş alanı gibi.
4 / Eyyüp Sabri Güler: Ankara'nın tarihini Melih'ten önce ve Melih'ten sonra diye ikiye ayırmak lazım. AOÇ'yi mahvetmesinin anlamını çözmüş değiliz. Nejat Bey'in sorusuna da şöyle cevap vermek istiyorum Doğal Yaşam Derneği adına. Doğal yaşam dendiğinde sadece organik yaşam, GDO anlaşılmasın; kültürü, kentsel yaşamı, suyu ve havasıyla her şeye müdahil olan bir derneğiz. Ankara'da şu anda trafik akmıyor, özellikle mesai saatlerinde. Ankara'nın dörtte biri şu anda Melih ve çetesinin elinde, AVM'lerin yüzde 80'i de. Darbe kalkışmasından iki gün geçmeden, askeri alanların imara açılması gibi acı bir konu gündeme geldi. Öğrencilerin imkanları sıfır. Bizim zamanımızda ekmek, gazete ve dolmuş aynı fiyattı, şu anda ulaşım en pahalı şey. Kültür konusunda Ankara ülkeyi beslerdi, şu anda Ankara Melih'e benzemiş durumda. Kızılırmak'ı direkt bizim borulara bağladılar, kahverengi su geliyordu. Doğalgaz çok pahalı. Sayaç dayatıldı, kart sistemine geçildi, sınır getirildi vs. Kişi başına milli gelirde sanayimiz olmamasına rağmen birinci ya da ikinci sırada Ankara. Bu da rant ekonomisinin işaretidir. Otopark tamamen çeteleşmiş durumda. Çankaya da kendisine yakışmayan şeyler yapıyor. Üst geçitler yapılalı 20 yıl oldu, insanlar geçmiyor. Yaya yollarına, merdivenlere bile kürsüler konmuş. Biz burada kömür makarna derken, onlar gıda çekleri dağıtıyorlar. Milli Müdafaa Türkiye'nin en verimli taksi durağı oldu. AOÇ, ODTÜ, Eymir, Mogan çevre olarak bitirildi. Eski Erzurum Mahallesi'nde toprak kayması olmasına rağmen buralara imar izni verildi.
5 / Nisa Bahçeli: Bundan önceki yaz hepimiz sulardan zehirlendik. Üç ay boyunca her hafta iğne olmak zorunda kaldım. Hastaneler o kadar bu sorundan kaynaklı insanla doluydu ki. Melih Gökçek o zaman "Ankara'nın suları asla zehirli değildir, canlı yayında su içeceğim" diyordu. Gazetelerde, televizyonlarda haber bile olmadı bu. Ben sivil toplum örgütlerinin de bu konuda çok fazla çalışma yaptığını görmedim. Bu konuda eksik kalıyoruz bence. World Justice Project diye bir oluşum var, biz de partnerleriyiz. Her sene hukuk devleti raporu yayınlıyorlar. Açık yönetim diye bir alt başlık var. Orada en düşük katılımla sonuncu olduğumuz alan sivil katılım. Ben sorunu burada görüyorum. Ben kendi mahallemde bir şeyin değişmesini istediğim zaman nereye gideceğimi bilmiyorum. Sivil katılımın bunları değiştirebileceğini düşünüyorum. Birilerimiz inisiyatif almalı ki diyaloğun ötesine geçebilelim. Bir STÖ inisiyatif alıp bu konuda bir paket hazırlayabilir. Bir şeyler yapmak, bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız, nereye nasıl başvurmalısınız? gibi bir şey olursa çok iyi olur.
6 / Meral Güler: Çayyolu Deresi'nde de inanılmaz bir yapılaşma var. Bülent Tanık zamanında çok mücadele ettik, kentsel dönüşüme yöneldiler. Oraları da yapılandırdılar. Ben kimyacıyım. Özellikle Kızılırmak suyu karıştığında suyla ilgili analiz yapan tek yer Hıfzıssıhha'nın bir bölümüdür. İçme sularında bile sorun çıkıyordu. Aylin Nazlıaka bununla ilgilenmişti bir tek. ODTÜ'de de analiz yaptırmaya çalıştık. Yapıldı da. Sonuçlarına kimse itibar etmedi. Sonuç olarak analiz yapılan yer de onların elinde. Biz bir şeyler yapabiliriz. Ancak örgütlenme çok büyük problem. Ancak örgütlenmeye bakış açısında bilinç yok. Platformlarda toplanıp bir şeyler yapılırsa bir sonuç doğabilir.
7 / Arda Özkuşaksız: 1,5 senedir Ankara'dayım ve ODTÜ'de öğrenciyim. Daha önce İskenderun'da yaşıyordum. İstanbul'da da yaşadım. Orada bile bir yeri Ankara'da olduğundan daha rahat bulabiliyorum ama Ankara'da bu mümkün olmuyor. Ankara'da gece ulaşım çok büyük bir sorun, özellikle gençler için. Eskiden 23:00'e kadar metro vardı, öncesinde 24:00'müş. Darbe girişimi sonrasında saatler yine 24:00 olmuş ve sefer sayıları arttırılmış ancak saat yine düşürülecek bildiğim kadarıyla. Çayyolu'ndan biri Batıkent'e, Yenimahalle'ye gitmek istediğinde Kızılay'ı merkez olarak almak zorunda; aralarında az bir mesafe olmasına rağmen. ODTÜ'nün 75 bin dönümlük arazisi Melih Gökçek'in gözüne takılmış durumda. Bu arazinin bedeli 2 trilyon TL, 700 milyar dolar yani. Buraya AVM'ler, rezidanslar yapılabilir. Bir şeyler yapacaksak, ne yapabiliriz bilmek istiyoruz.
8 / Altigin Öztekin: Çevre konusunda önce bakış açısını değiştirmek lazım. Toplumdan bireye indik ama bireyden topluma doğru gitmemiz lazım biraz da. Bir insanın bir saatte aldığı bir nefesi 20 yapraklı bir ağaç bir saatte üretebiliyor. Kaç ağaç diktik? bu durum bizle de alakalı. Tasarruf denince, tasarruflu ampulleri herkes kullanıyor. Elektrik açısından inanılmaz bir tasarruf bu. Sonuç olarak ağaç dikme, çevre düzenleme, çöp toplama konusunda biz ne kadar ne yapıyoruz, biraz da bu önemli. Toplum bireyden değişiyor.
9 / Ömer Atalar: Asıl sorunumuz demokrasi sorunu, halkın güç sahibi olmadığı bir konumdayız. Amerika'da büyükşehir yok, küçük bölgeler kendi gelirine hakim. Yerelleşme, demokrasinin temel sorunu. İmar planları medeni ülkelerde 20 yılda üç beş kere değişirken, biz haftada üç bin kere rantına göre imar değişikliği yapıyoruz. İmar konusunda şu anda Sevan Nişanyan dışında kimsenin günahı yok! İmardan bir tek Nişanyan yatıyor. İstanbul'da tapulu ev bulmak çok zor. İmar değiştirilirken sözünüz var mı? Biz sivil toplum örgütlerimizin ofis kiralarını zor ödüyoruz. Yereldeki örgütlerimiz belediyenin çalışmalarını, bütçesinin kullanımını denetleyebilmeli. İnsanlar evlerinin yanında gökdelen yükselince itirazı olmuyor çünkü kendi arsasının da değerinin yükseldiğini düşünüyor. Bu toplumsal bir ahlaksızlık. Kamu ahlaksızlığı söz konusu. Hepimizin gözü önünde Saraçoğlu Mahallesi peşkeş çekildi, yargıya gidiyor geliyor. Yerlerdeki seks endüstrisi kartları var biliyorsunuz. Bu kartların üzerinde örneğin Melih Gökçek ile ilgili imalı bir ifade olsaydı, bu kartlar yerlerde kalabilir miydi? Bunun arkasında ciddi bir insan kaçakçılığı sorunu var. Özellikle ekonomik sıkıntı çeken ülkelerden mafyatik yollarla getirilip burada üstlerinden para kazanılan insanlar söz konusu. Buna belediye de biz de göz yumuyoruz. BİMER başvurusu yapabiliriz.
10 / Nejat Kangal: Ankara'da hafızamızı yok ediyorlar. Sokak ve cadde isimlerinin değişikliğinin mutlaka önlenmesi ve hatta eskiye götürülmesi lazım. Bahçelievler'deki bütün sokaklar bugün başka bir isimde. Bu hayatın her alanında yaşadığımız bir şey bu. Şehirde yaşamamızı istemiyorlar. Bir yere gidemiyoruz. Üst geçitler yayaya yapılan ciddi bir haksızlık. Hükümetler değişse de sorunlar çözülmez, aynı yalanı dinliyoruz. Büyükşehir denilen şey nedir? AB bize diyor ki, köy nüfusunu azaltın. Biz yerli ve milli bir çözüm üretip burayı şehir ilan ettik diyoruz. Buna muhalefet de göz yumdu. Şimdi Ankara'nın en ücra köyü artık bizim köy nüfusumuz içerisinde değil. Onların istediği çiftçi nüfusunu azaltıp üretimin daha ekonomik yapılması. Büyükşehir projelerinin amacı sadece ranttır.
11 / Rıza Sümer: Ankara'da yeşillikler katlediliyor. Halka da kızıyorum. Halk da çevreyi çöplük ve küllük olarak kullanıyor. Bir çevre cinayeti var. Böyle bir halktan çevre duyarlılığı ve örgütlenmeyi beklemek zor. Örgütlenmezsek Ankara'yı kaybedeceğiz. Sosyal ve siyasal anlamda bir girişimi başlatalım. Bu proje bu toplantıyla çok güzel bir çarpan etkisi yarattı. İletişim içinde olup örgütlenebiliriz.
12 / Hürdoğan Aydoğdu: Elimizdeki cep telefonunun kullanımını yarıya indirirsek, 4 gigaton partikülün gökyüzüne salınımını azaltıyor. Yapabileceğimiz çok şey var. Ankara'da bir buçuk kişiye bir araç düşüyor. Mahallenizden gelirken birisini alıp taşıyabilirsiniz aracınızla. Ya da iki duraklık yere yürüyerek gidebilirsiniz. Bir ikiyüzlülük var. Taksim'de ağaçlar için ayaklanıldı. Burada Saraçoğlu Mahallesi talan ediliyor, gık çıkmıyor. AOÇ talana açıldı, gık çıkmıyor. Sadece odalar uğraşıyor. Biz neciyiz burada? Bunun için ne yapabileceğimizi bir araya gelip konuşmalıyız.
Soru-Cevap
* Nejat Kangal: Ben daha çok bir soru yöneltmek istiyorum. Doğal Yaşam Derneği yaşanabilir bir kent konusunda neler yapar, öğrenmek istiyorum.
Yıldırım Kaya: 2006 yılında kurulan derneğimiz, doğada bulunan her türlü canlının yaşam hakkı olduğuna inanan, bu yaşam hakkının sürdürülebilir kılınması adına faaliyet yürüten bir dernek. Amacımız sadece doğal yaşamak değil, toplumda bu konuda, çevre, kültür, sanat konusunda farkındalık yaratabilmek. Biz buraya gelirken ana hatları ortaya koyduk. Isınma, ulaşım, su sorunu gibi. Ne yaparsak yapalım her konuyu siyasi noktaya çekmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Biz dernek olarak konuyu siyaset açısından değil, doğal yaşam açısından ele almaya çalıştık. Doğa kampları yaptık, ağaç diktik, gençlerin bizden istedikleri için neler yapabileceğimizi tartıştık, geri dönüşüm konusunda AB projesi yaptık. Okullarda doğal tarım ve sağlıklı beslenme konularında bilgilendirmeler yaptık, radyo programlarında bu konuda farkındalık yaratmaya çalıştık. Son projemiz, sivil enerji kümesi dediğimiz örgütlenme üzerine. Biz bir fotoğraf çıkaralım istedik.
Eyyüp Sabri Güler: Eğer yaşadığımız bölgede bir inisiyatif alacaksak, politikalar geliştireceksek, doğal yaşamla ilgili bilgi edineceksek, biz Doğal Yaşam Derneği olarak ev sahipliği yapalım, bir araya gelelim. Bir yerden başlayalım. Toplantı yaparak belli kararlar alalım, protokoller belirleyelim.
Nagihan Konukcu: TkMM de herkes için uygunsa iletişim bilgilerini size iletmek konusunda vesile olacak. Bu öneri için teşekkürler.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
340 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu