YER: Çankaya Belediye Başkanlığı Mithatpaşa Cad. No:52
TARİH: 5 Ekim Cumartesi 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği ( Türkay Asma – Temsilci)
2 / Liberal Düşünce Topluluğu (Arda Akçiçek – Akademik Kurul Üyesi)
3 / Yaşasın Gençlik Derneği (Recep Sef – Başkan, Emirkan Soylu – Mali İşler Başkanı)
4 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Raportör)
5 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Mahmut Konuk – Sözcü)
6 / TÜMBİAD (Dr. Hüseyin Avcı – Genel Başkan Vekili, Hüseyin Uysal)
7 / Mazlum-Der (Mehmet Can Çağlayan – Ankara Şube Başkanı)
8 / Türkiye Gençlik Federasyonu (Rıza Sümer – Genel Başkan)
9 / KAFFED (Demir Kızılkaya – Yönetim Kurulu Üyesi)
10 / İHD (Cafer Ekmekçi – Ankara Şubesi Kurulu Üyesi)
11 / Demokratik Anayasa Hareketi (Gülşen Bıçakçı – Danışman)
12 / Kızılbaş Dergisi (Mehmet Can – Temsilci)
13 / Avrupa Gazeteciler Derneği (Adnan Fişenk – Yönetim Kurulu Başkanı)
14 / Çocuklara Yönelik Ticari Cinsel Sömürüyü Önleme Ağı (Dicle Yücekaya – Stajyer, Beyazgül Ahmedova – Stajyer)
15 / AEGEE (İhsan Oğul Ülkü – Üye, Cerem Çavdar – Üye)
16 / NDI (Fulden Ergen – Program Asistanı)
17 / Başkent Kadın Platformu (Berrin Sönmez – Yönetim Kurulu Üyesi)
18 / ÖZEV (Bülent Avcılar – Üye)
19 / Toplum Gönüllüleri Vakfı (İrem Esra Kömürcü – Gönüllü)
20 / Hayat Sende Gençlik Akademisi Derneği (Abdullah Oskay – Yönetim Kurulu Üyesi)
SENDİKALAR
1 / Özgür Eğitim-Sen (Osman Karyağdı- Yönetim Kurulu Üyesi)
2 / Hak-İş (Yakup Göker-Şube Yöneticisi)
3 / Hak-İş (Melike Özmen-Uzman)
4 / Eğitim Hak-Sen (Erdinç Toptaş – Genel Sekreter)
GOZLEMCİLER
1 / Süleyman Özyürek (Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi – Parti Temsilcisi)
2 / Mükremin Barut (BDP- Çankaya İlçe Başkanı)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Yahya Akman (AK PARTİ)
2 / M. Bilal Macit (AK PARTİ)
3 / Ali Haydar Öner (CHP)
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 33 izleyici/gözlemci katıldı.
MODERATÖR
Prof. Dr. Enver Aydoğan, Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F İşletme Bölümü Öğretim Üyesi
KONULAR
GENEL KONU: Demokratikleşme Paketi Toplumsal Barışa Giden Yolu Açabilecek mi?
KONUŞULANLAR
1 / Cafer Ekmekçi: Aylarca bize tılsımlı yenir bir demokrasi paketi varmış gibi sunuldu, heyecan yaratıldı. Yıllardır yaşadığımız sorunların çözüleceği yönünde umutlanmıştık. Hocamız bize anlatırdı. Şöyle yaparsanız sevap işlersiniz; babalarınıza, engelli insanlara, topluma şöyle davranırsanız cennetin kapıları sizlere açılacak diye. Bu insanları iyiye doğruya yöneltme anlayışı iyi ve buna saygı duyuyorum ama bizim paketimiz birazcık buna döndü. Pakette LGBT bireyleri unutuldu, onlara hiç değinilmiyor demek ki bu arkadaşlarımız hastalıklı insanlar ya da insan olmayan unsurlar olarak görülüyor. Bu pakette ayrımcılığa karşı çıkılacaktı hani? 80-90 yıldır işlenen toplumsal bir ayıptı andımız, kaldırılması olumlu oldu. Ancak anadille ilgili bir sorun var. Ben anadilime sahibim ancak buradaki bazı insanlar kendi anadillerini para ile öğrenecek. Bunun yorumunu vekillerden bekliyorum. Binlerce siyasal tutuklu var. Bu insanlar herhangi bir şiddet eyleminde bulunmadılar. Bu insanlar hala içerdeler hatta içlerinde milletvekili olmuş insanlar var. Demokratik eylemlere katılmış üniversite öğrencileri var. Bu toplumsal ayıbı nasıl telafi edeceğiz? TMK, TCK gibi antidemokratik yasalar konusunda tek bir açıklama ve karar yok. İnsan, haklarıyla insandır. Bu, benim derneğimin de ilkesidir. Bunu düşündüğümde Türkiye vatandaşı olmaktan utanıyorum.
2 / Türkay Asma: Konuyu paketin hazırlanış süreci, sunumu ve içeriği olmak üzere 3 ana noktada değerlendirmeyi uygun buldum. Paketin hazırlanma sürecine Türk toplumu dahil edilmemiştir. Demokrasinin gerektirdiği biçimde kendisini ilgilendiren konularda, toplumun isteklerine değer ve yer verilmesi ilkesi yok sayılmıştır. Paketin amacı toplumsal barışa giden yolu açmalıydı. Pakete alınan ve alınmayan ilkeler belirtilmeli, önceliğin neye verildiği tartışılmalı, diğer beklentilerin ne zaman ve nasıl gerçekleştirileceği konusunda bir açıklama yapılmalıydı. İçeriğe gelince iktidarın kendisini güçlendirecek ilkeleri pakete koyduğunu görüyoruz. Kamuda başörtüsü yasağının kalkması ve %10’luk seçim barajına alternatif olarak sunulan bölge uygulamaları bu çıkara hizmet etmektedir. Barajla ilgili önerinin iktidarın meclisteki temsil sayısını arttıracağı, çok sayıda partinin temsiline olanak vermeyeceği açıktır. Basın ve düşünce özgürlüğü, bağımsız yargı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, terörle mücadele yasasının kaldırılması, faili meçhuller, ruhban okulunun açılması, Alevilerin isteklerinin karşılanması gibi düzenlemeler pakette yer almamış ya da şeklen ve sınırlı biçimde ele alınmıştır. Paketin en demokratik ilkesi anadilde siyasi propaganda yapılmasının serbest bırakılmasıdır. Paketteki bazı harflerdeki yasağın kaldırılması, köy ve ilçe isimlerinin değiştirilebilmesi, eş başkanlık gibi uygulamaların fiilen uygulanmasına rağmen yeniden veriliyormuş gibi sunulmasına gerek yoktu. Yaşam tarzına, inançlara müdahale edilmeme konusunda yeni düzenleme gereksizdi. Bunlar TCK’da var olan hükümlerdir. Anadilde eğitimin özel okullarda uygulanması, yoksul bir bölge olan Güneydoğu’da fırsat eşitliği ve ayrım yapmama kuralına aykırıdır. Bu haliyle paket toplumsal barışa giden yolu açabilecek nitelikte değildir.
3 / Adnan Fişenk: "Demokratikleşme paketi toplumsal barışa gidecek yolu açabilecek mi?" sorusuna cevabım evettir. Demokratikleşme paketi her ne kadar toplumsal isteklerin tamamına şu anda karşılık veremese de başlangıç adına atılan güzel bir adımdır… Bu nedenle demokratikleşme paketine olumlu bakıyoruz. Tüm etnik grupların farklı beklentileri olabilir fakat bu demek değildir ki istekler, istenildikleri gibi karşılanacaktır. Demokraside ileride olan ülkelerde sistem nasıl işletiliyorsa toplumsal barış ve eşitlik anlamında bizde de o skala bu tarz reformlarla yakalanmaya çalışılmaktadır. Sonuçta bir adım atılması yani start verilmesi gerekiyordu ve bu start verildi. Elbette kimsenin elinde sihirli bir değnek yok, her şey bir anda düzelmesi beklentisi zaten yanlış bir beklenti olurdu. Süreç içerisinde her şey istenilen yere gidecektir. Bu sürece katkısı olacak tüm siyasilerimizi takdir ediyoruz. Osmanlıdan kalmış bakiye bir ulus, Cumhuriyetle birlikte homojen ulusal bir yapıya, sonrasında bürokratik bir siyasetçi kimliğine bürünmüştür. Günümüzde ise bu yapı değişerek gerçek anlamda siyasetçi, ağırlıklı topluma yansıyacak siyasi anlayış hakimiyetine girme eğilimindedir. Milleti meydana getiren değerlerin, etnik kimliklerinde asgari paydada birleşme gereği vardır. İleri demokrasilerin uygulandığı ülkeleri yakalama adına ön yargılardan her kesimin sıyrılması ve tabuların yıkılması kaçınılmazdır. Bu anlayıştaki tüm siyasetçilere ve görüşlere de destek veriyoruz. Ülkemizin bölünmez bütünlüğü adına her kesimin birbirini şeffaf ve net olarak anlaması, birbirine tahammül etmesi ve saygı göstermesi adına bu şarttır. Bu nedenle, demokratikleşme paketi de toplumsal barışa gidecek yolda atılan güzel bir ilk adımdır.
4 / Rıza Sümer: Bizim federasyon olarak nihai bir kararımız yok. Birbiriyle çelişen şeyler var. Demokratikleşme paketinde tanınan özgürlükler zaten insanların doğuştan hakkı, bunun verilip verilmemesi siyasi bir gelişme. Bu haklar beni rahatsız etmiyor, benim için risk oluşturmuyorsa, hiç kimsenin o haklarla ilgili söz söylemeye hakkı yok. Çünkü o haklardan etkilenen konuşur. Örneğin, cemevlerinin ibadethane olmadığını söylemek bir şiddettir. Bunun bir hukuksal boyutu olmalı. Bir kesim burası benim ibadethanem diyorsa, bir başkasının öyle olmadığını söylemeye hakkı yok, saygı duyulması gerekiyor. Başörtüsü konusuna gelince; Sayın Başbakan bir konuşmasında, dış ülkelerden gelen ziyaretçilerin giyim kuşamlarına referans verdi. Başörtüsü kullanan insanların giyim tarzları öyle. Burada din ve inanç çatışıyor. İnançlarımıza göre giyinmeye ya da giyinmemeye saygı duymamız, farklılıkları kabul etmemiz gerekiyor. 18 yaşındaki insanlarla ilgili kararı, (başörtüsü takıp takmayacaklarına ya da nüfus cüzdanlarında ne yazacağına dair) zamanı gelince bırakın onlar versin. Günümüzde bir vicdanlar çatışması var. Medyaya, yargıya, siyasete, toplumsal farklılıklara baktığımız zaman, sakin olmamız gereken bir dönemi yaşıyoruz. Başbakan “Biz halkın isteğini yaptık” dedi. Peki, doğrudur. Demek ki bazı kesimlere ulaşamamış. Neden? CHP, MHP, BDP karşı çıkıyor. Peki onları destekleyen kesim halk değil mi? Elbette ki bir isteği karşıladılar. Umutsuzluğa kapılmamalıyız. Bunun sonuçlarını saygı duyarak karşılamalıyız; reddederek değil. Buradan olumlu bir sonuç da çıkabilir. Toplumsal örgütlenme ve tepki hakkımız var, gerekiyorsa karşı çıkarız.
5 / Osman Karyağdı: Pakete genel olarak olumlu bakıyoruz ama eleştirdiğimiz noktalar da var. Anadilde eğitim doğuştan gelen bir haktır ve hiçbir kurum ve devlet tarafından kısıtlanamayacağını düşünüyoruz. Kıyafet sorunu başörtüsü ile sınırlı kalmamalı, erkekleri de kapsamalı; insanların favorileriyle bıyıklarıyla uğraşılmamalı. Kravat ve takım elbise zorunluluğunun da kaldırılması gerektiğine inanıyoruz. Andımız dayatmasına gelince. Ben bir Kürt’üm ve “Ne Mutlu Türk’üm diyene” diye dikte edilen bu and nedeniyle ikiyüzlü bir çocukluk yaşadım. Andı okurken Türk arkadaşlar adına mutluluk duydum ama kendi halkım adına utandım. Bu faşist bir uygulamaydı. Bazı vekillerin açıklamalarını duyunca ürktüm. “Ne var yani bunu söylemekte” diyorlardı. Eğer diyebiliyorsak insan onurunu ön planda tutup “Ne mutlu insanım diyene” demeliyiz. Alevi açılımına gelince başbakanın bir açıklaması vardı “diyanete gideli soralım” diye. Böyle bir hakkımızın olmadığına inanıyorum. Alevi arkadaşlarımız kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa odur. Onların adına konuşamam. Cemevini ibadethane olarak kabul ediyorlarsa öyledir. Bırakalım kendi tanımlarını onlar yapsınlar. Yasak harfler ülkemizin ayıbıydı, kaldırıldı. Siyasi haklara gelince nefret suçlarıyla etkin mücadele ve ayrımcılık eşitlik kurulu düzenlemesini ve köy adlarıyla ilgili düzenlemeyi olumlu ama yetersiz görüyoruz. Şu konuda hükümetin bir çığır açtığını, bu çığırda gidilmesi gerektiğini, diğer partilerin statükoyu koruma amaçlı bunun önünde duvar gibi durmamaları ve bir şeyler söylemeleri gerektiğini düşünüyoruz.
6 / Arda Akçiçek: Devletin alanını küçülten, bireysel hak ve özgürlüklerin önünü açan her adımın olumlu olduğunu düşünüyorum. Demokratikleşme, kurumsallaşma ve zihniyetin dönüşme meselesi uzun bir süreç. Bunun önünün açılması her anlamda değerli. Değerlendirmeye bir benzetmeyle başlayabilirim. Türkiye bu döneme kadar bir toplama kampı içindeydi ve bu tür adımlarla bu kamptan çıkış yolunun kapıları aralanıyor. İzlediğimiz sunuma baktığımızda da, pakete dair muhalefet partilerinin yaklaşımları birbiriyle örtüşüyor. Bunun ulusalcı ve milliyetçi tepkilerin sonucu olduğunu düşünüyorum. AK Parti’nin kendi hedefleri doğrultusunda bir paket yapmış olmasının önemi nedir diye baktığım zaman, bana göre bunun bireysel özgürlüklere katkı sağladığı sürece hiçbir önemi yok. Bu adım bir anda Türkiye’yi demokratikleştirmeyecek. Türkiye öyle bir toplama kampından çıkıyor ki herkes çıldırmış durumda; siyaset de öyle. Hiç tepki vermeden karşılanabilecek şeyleri anormal tepkilerle karşılıyoruz. Bir yönerge/genelge ile yapılabilecek değişiklikleri ilginç bir psikolojiyle tartışıp ortaya koymaya çalışıyoruz. Bu, Türkiye’nin on yıllardır yaşadığı demokrasi sendromundan kaynaklanıyor. Paketin içeriği genelde olumlu. Bireysel hak ve özgürlükler adına adımlar attığı ve devletin otoritesini daralttığı için olumlu ama eksikleri var. Özellikle Aleviler açısından bir hayal kırıklığı ama ileride bu anlamda bir şeyler yapılacağı söyleniyor. Seçim sisteminin değiştirilmesi katılım anlamında önemli. Ama demokrasi adına katılımcılığı savunurken, yönetimin istikrarını da düşünmeliyiz. Siyasal partilerle ilgili kanunda bazı değişiklikler yapıldı ama kanunun kendisinde bir zihniyet sorunu var, partilerin Atatürkçü olma zorunluluğu var.
7 / Mahmut Konuk: 10 yıllık AK Parti iktidarı döneminde şunu gördük; seçim arifesinde olumlu bir hava yaratılır. Seçimden sonra yaratılan çoğunluk iktidarı üzerinden diktatörlüğe gidilir. Farklı sesler susturulur, sokağa çıkanlara biber gazı ve panzerle gidilir. Toplum bu kırıntılarla oyalanıyor ve AK Parti yeniden çoğunluk elde etmeye çalışıyor. Paketin hazırlanış süreci antidemokratik, toplumun katılımı yok. Sunuş süreci tepeden inmeci ve buyurgan. İçerik olarak da “Ben önünüze bunu koydum, yersiniz ya da yemezsiniz” tavrı taşıyor. Bundan bir demokratikleşme süreci göremiyorum. Mor Gabriel Manastırı arazilerinin iadesi söz konusu. Bu dava zaten AİHM’de sonuçlanmak üzere. Bu nedenle karar, davanın sonucu etkilemeye, yıpratmaya dönük. Dava sonuçlandı diyelim, devlet açılımdan sonra araziyi işgal edenlerin elinden, korucu güçlerden o arazileri alacak mı? Bu bir soru işareti. Ermenilerin yaklaşan 100. yıldönümüyle ilgili, Rumlarla, soykırımla ilgili zaten hiçbir şey yok. Kürtlere (ve Lazlara, Süryanilere, Çerkeslere) de sömürgeci burjuvazi kendi dilini parayla öğretmeye kalkıyor, bunun tartışması bile olmaz. Daha tehlikeli olanı AK Parti’nin gelişim süreci; seçim ve barajla ilgili taktiği de böyle. Barajla ilgili alternatifler, kendisinin yararlanmak istediği şeylere dönük. Ulusal iradeden bahsediyorsak neden barajlara ihtiyaç duyuyorsun? Nisbi temsil sistemi uygulansın. Bu toplumdaki bütün gruplar parlamentoya yansısın. AK Parti bugüne kadar halktan aldığı oylarla iktidarda kalmayı sağlayan bir tarzda ilerliyordu. Polis ve asker gücünü, devletin gücünü kullanarak toplumsal muhalefeti susturuyordu. Gezi sürecinde iki noktada farklı yüzünü göstermeye başladı. AK Parti kendi paralimiter güçlerini oluşturmaya başladı. Demokratikleşme halkın muhalefetiyle olabilecek bir şey ve bu paketten çıkmayacak.
8 / Mehmet Can: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda “Türkiye laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir” yazar. Bir cümlede dört yalan. 90 yıldır bu paradigma ile bizi uyuttular. Öncelikle kavramlarda netleşmemiz gerekiyor. Demokrasi, laiklik, hukuk, sosyal devlet ne? Demokrasi, yönetilmenin paylaşılmasıdır. Birileri bu ülkenin kendilerine ait, diğerlerinin de çoğunluğa itaat etmek zorunda olduğunu sandı 90 yıldır. Bu ülke, orada yaşayan herkesindir. Bütün etnisiteler, farklılıklar aynı saiklerde aynı hak ve iddiaya sahiptirler. Temel hak ve özgürlüklerin tartışılması bile saçma. Ben vergi veriyorsam, bunun bana geri dönüşümünü sormak zorundayım. Yurttaş bilinci bunu gerektirir. Yıllarca askeri ve sivil bürokrasi tepeden topluma ayar vermeye çalıştı. Türkiye’de bir Rönesans ve aydınlanma devrimi olmadı gerçek anlamda. CHP’liler hala 1923’ün bir aydınlanma devrimi olduğunu sanıyorlar. Bunun için 1789 Fransa’sına baksınlar. Topluluktan topluma geçemedik, yurttaş olamadık, bunun için de siyasetle birlikte savrulduk. Kürtlerle ilgili bir düzenleme mi yapacaksın? Kürt sorunu bir hak sorunu değil, bir halk sorunudur. Kürtlerin de kolektif hakları vardır. Gayrimüslimlerle ilgili bir düzenleme mi yapacaksın? Tarihsel bağlamında ele alacaksın. Gerçek anlamda rejimin karakterini sorgulamadıkça temel hak ve özgürlükler üzerinden tartışıp dururuz. Rejimi ve rejimin kurumlarını denetleyecek mekanizmalar kuruluyor mu? Demokrasinin asgari ölçütü budur. Baktığımızda siyasi parti kanunu bütün olarak değişmedi, seçim yasası değişmedi, %10 barajı indirilmedi, siyasetçiler içeride. Demokratikleşme, yüzleşme denen şey samimiyeti gerektirir. Ben bu samimiyeti görmüyorum. Demokrasi bedel verilerek kazanılan bir şeydir, birilerinin lütfu değildir.
9 / Berrin Sönmez: Ülkemizde iyi kötü işleyen bir demokrasi var. Sürekli darbelerle kesintiye uğradığı ve halkın önüne set çekmek isteyen bir vesayet rejimi kurulmak istendiği için ülkemizde demokratik teamüller gelişmedi. Bu, aynı zamanda demokratik kurumların oluşamaması ve kanunlarımızın birçoğunun antidemokratik hükümlerle dolu olmasıyla ilişkili. Bugün demokratikleşme paketi adındaki reform hareketini AK Parti’nin ilk yıllarında gördüğümüz reformist politikalarına dönüşü bakımından olumlu görüyorum. Taksit taksit demokratikleşme hepimizin canını sıkıyor. Çok eksikleri var. Önerilerden bir kısmı, aslında yönetenlerin yapacağı idari düzenlemelerden ibaret. Olumlu bulduklarımı söyleyeyim: Yer isimleri değişikliği olumlu ancak 1980’lere kadarki isimlerle sınırlanmasını eksiklik olarak görüyorum. Diğer gelişme ayrımcılıkları önleme ve izleme kurulunun kurulacak olması. Bu, toplumsal barışa hizmet edecek bir şey. Öncekiler gibi akıbete uğramamasını umuyorum. Sivil toplum kuruluşları olarak bunu takip edelim derim. LGBT’ye hiç değinilmemiş olması korkunç. Alevilere sadece bir üniversite adının verilmesi hiçbir şey değil. Kürtler için görece daha fazla şey sağlanıyor. Barış süreci dolayısıyla bunu normal buluyorum. Ancak paralı anadil eğitimi sorunlu bir konu. Başka bir soruna daha yol açabilir. Lozan’da azınlık statüsü tanınmayan Kürtlere şimdi ülkemizdeki azınlıklara verilen bir uygulama imkanı verilirken burada bir azınlık sorunu ile karşılaşacağız. Kürtler asli unsur olmaktan çıkıp azınlık gibi görülebilir. Bu ciddi bir tehlike, takip edilmeli. Başörtülülere haklara iade edildi deniyor, asla değil. Kamuda görev hakkının verilmesi olumlu ancak üniformalı mesleklerde yasağın devam etmesi vahim bir durum.
10 / Mehmet Can: Bu paket açıklanmadan önce gündemde Gezi olayları, barış süreci ve akil insanlar vardı. Dile getirilen birçok talep pakette yer almadı. Olumlu adımlar var ama özellikle toplumsal barışı ve mutabakatı sağlama sürecine girmiş bir ülke için çok eksik söz konusu. Özellikle cem evleri konusunda. İktidarların talepler karşısındaki klasik yöntemi, temel hak ve özgürlükleri es geçerek, bilirkişi olarak kendilerini tayin etmek. Bu yolla temel hak ve özgürlükleri es geçerek talepleri hiçleştiriyorlar. Kürt meselesinde de ön plana çıkan durum bu. Mesela anadilde eğitim konusundaki taleplerin siyasi partilerin tamamının tabanının talebi olduğunu göremiyorlar. Bugün Kürtlerin ve Alevilerin kafası neden karışık? Burada siyasi ve idari yönetim şeklinin tartışılması gerekiyor. Cemevlerine yasal statü verilmesi yaralayıcı. Bundan da önce belki dinin özerkliği tartışılmalı. 28 Şubat ve benzer dönemdeki yargı kararlarının gündeme getirilmesi ve sorumlu siyasilerin yargılanmasının yolunun açılması gerek. Türban konusundaki düzenleme ise yasakların yasalaştırılması anlamına geliyor. Terörle mücadele konusuna gelince; barış sürecinden bahsediliyor. Ama hala anadilin hak olduğunu dile getiren, hiçbir şiddet eylemine bulaşmamış insanların TMK çerçevesinde yargılanması söz konusu.
11 / Belgin Çelik: Paketi heyecanla bekledi. İyi tarafları da var belki ama bir tarafa öz, diğerine üvey evlat muamelesi yapıldı. Bunu bir piyango gibi gördüm; birilerine teselli armağanı ya da amorti bile çıkmadı. “Size bu kadarını veriyorum, buyrun bununla idare edin” anlayışıyla demokrasi olabilir mi? Neredeyse Kuran’da ayetler değişmeye başladı ama bu anayasa değişmiyor. LGBT’ler insan yerine konmuyor. Bu ülkede günde 5 kadın öldürülüyor. Trans kadınlar nefret cinayetine kurban gidiyor; bir tane zanlı hakim karşısına çıkarılmıyor çünkü bu, nefret suçuna alınmıyor. Genelevler kapatılıyor, Ankara genelevi kapatıldı. Kadınlar sağlık sigortasız kapının önünde kondular; şimdi kıyıda köşede çalışıyorlar, yer altına iniyorlar. Artık hastalıklar ailelere de bulaşıyor. Ben sağlık bakanlığından görüşecek yetkili biri bulamıyorum. Kondom vermek zorundalar ama vermiyorlar. Ayrıca erkek seks işçilerini kimse konuşmuyor. Bu bir tabu. Sadece kadınlar ve translar seks işçisi gibi görülüyorlar. Oysa içlerinde üniversiteliler var.
12 / Recep Sef: İki ifadenin düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ermeni soykırımı değil, sözde Ermeni soykırımı. İkincisi de toplumsal barış değil, toplumsal dargınlık. Ben Türk’üm ve hiçbir Kürt’le savaşmıyorum. Savaş PKK ile Türkiye Cumhuriyeti arasında. Ama PKK Kürtleri temsil etmiyor. Bu yüzden toplumsal dargınlık diyorum. Anadil ile anadili arasındaki farkın gözetilmesi gerekiyor. Anadil bir devletin dilidir, anadili ise çocuğun annesinden öğrendiği dildir. Anadil faşizmin değil devletin gereğidir. Bir devletin sadece bir dili olur. Bunun riskini bir örnekle açmak istiyorum. Devlet doğuda kürtçe dilde eğitim veren bir okul açtığında, ilerde Türkçe bilmeyen vatandaşlar çıkacak. Mezun olduklarında devlet bizi kendi dilimizde eğitti ama Türkçe bilmiyoruz diye üniversite imkanı sağlamıyor diyecek, üniversite açtıracak. Sonra Türkçe bilmediğim için devlet bana iş vermiyor diyecek. Devletin içinde iş bulacaklar ve Türkçe bilmiyorum, bana Kürtçe yazı yollayın diyecek. Devletin sistemi iki dilli hale gelecek, bu da devletin bölünmesi demek. Bana şöyle bir soru geliyor. İngilizce, Almanca, Fransızca eğitim veren okullar varken neden Kürtçe eğitim veren okul yok? Euro, dolar varken neden Kürt parası yok diyorum ben. Çünkü bunlar evrensel dillerdir ve yerel dillerle karşılaştırılmaması gerekir. Anadil ve anadili arasındaki sorunu çözmek için bir tercümanlık sistemi kurulabilir ya da bu insanlara Türkçe öğretilebilir. Eğitim sistemimizi düzeltecekken, neden iki dilli bir sistem ortaya çıkarıyoruz?
13 / Yakup Göker: Pakette yer alan ve özellikle yasal düzenleme gerektiren reformlar, mecliste tartışılarak şekillenmelidir. En kısa zamanda yasal ve anayasal düzenlemeler yapılarak süreç başarıyla tamamlanmalıdır. STK’ların sürece katılması, paketin içeriğinin geliştirilmesi ve toplumun bütün kesimlerince kabul görmesi açısından önemli. Hak-İş olarak Türkiye demokrasisi başta olmak üzere hayata dair her alanda yeni ve çağdaş standartlara kavuşması en büyük talebimizdir. Türkiye’nin birikimleriyle bunun gerçekleştirileceğine ve reform çalışmalarının kesintisiz süreceğine inanıyor ve bu çalışmaların yeni ve sivil bir anayasa ile taçlanmasını bekliyoruz. Bu paket Alevi ve Kürtleri memnun etmeyen bir paket olabilir. Artıları eksikleri olabilir. Bunu bir başlangıç olarak düşünmemiz gerekiyor.
14 / Hüseyin Avcı: 1980 öncesinde iki grup vardı. Her iki tarafın ortak paydası Türkiye Cumhuriyeti’ydi. Ortak payda için mücadele eden insanlar birbirlerini öldürdü. Aynı şey için mücadele ediliyorsa neden ortak hareket edilmiyor? Türkiye Cumhuriyeti bir bütündür, tüm bileşenleri bizim değerimizdir. Bugün bu ortamda hem iktidarın hem muhalefetin bir arada olması güzel. İnsanlar önce kendilerinden sorumludur. Bu ortamda herkes var; onlar kendileri anlatsın. Ben şunu iddia ediyorum: Türkiye’de Kürtçe bilmeyenler karışmazsa, Kürt meselesi olmaz, Kürtler kendi sorunlarını çözer. Anadilde eğitim demokrasi adına atılmış bir adımsa, bunu desteklemeliyiz. Eksikler varsa talepte bulunup devamını getirebiliriz. Olmadı, eksik demek yerine eksiklikleri tespit edelim. 80 öncesinde başörtülü olanlarla olmayanlar arasında hiçbir sorun yoktu, 90’lara doğru sorunlar çıktı. Allah’la kul arasına girilmez, herkes kendi hesabını kendi ödeyecek. Yeterli görmemekle beraber paketi destekliyorum.
15 / Abdullah Oskay: Derneğimiz devlet korumasında yani çocuk yuvalarında, yetiştirme yurtlarında ya da koruyucu ailede yetişen gençlerce kurulmuştur. Devlet korumasına yetişen çocuk ve gençlere karşı ayrımcı söylemlerle mücadele ediyoruz. Özellikle okullarda yaygın bir etiketleme var. Bireyselliklerinin yok edildiği, aynı kıyafetlerin giydirildiği, aynı tip saç traşının kesildiği gibi etiketlemeler var. Bu çocuklar medyada da kimsesiz, suça meyilli olarak gösteriliyorlar. Biz çalışmalarımızda, bu insanların hayata entegre olarak özgüvenli bireyler olabileceklerini göstermeye çalışıyoruz. Ayrımcılık anlamında özellikle yurt ve yuva kelimeleri medyada olumsuz kullanılıyor. Paketi genel olarak olumlu ama olması gereken seviyenin altında buluyorum. Devlet korumasında yetişenler başta olmak üzere ayrımcılığa uğrayan binlerce grup var. Bizim milli eğitim müfredatına, bu çocuklara nasıl davranılacağına ilişkin maddeler ekletmemiz lazım. Mikro gruplar nezdinde de ayrımcılıkla mücadele edilmeli. Kelimelerin anlamı tekrar gözden geçirilmeli ve mevzuat çalışmaları yapılmalı.
16 / Dicle Yücesoy: Demokrasi paketinin seçimlere yönelik olduğunu düşünüyorum. Çünkü ülkemizde çok fazla sorun varken sadece oy alabileceği kesimlerin sorunlarına yönelik çözümler getiriyor. LGBT’ler ve çocuk gelinler pakette yok. Oysa çocuk gelin sorunu Türkiye’nin kanayan yarası ancak sadece Kürtlerin sorunuymuş gibi görülüyor. Oysa çocuk gelin oranı bugün Doğu’da, Güneydoğu’da %40, İç Anadolu’da ise %37; hiçbir fark yok. Hükümetin, bu zihniyetin, verdiklerinden çok aldıkları olduğunu düşünüyorum. Mesela 4+4+4 sistemiyle çocuk gelinlerin önü açıldı. Okullarda emzirme odaları yapıldı. Devletin dağıttığı kitaplarda çok fazla cinsiyetçi söylem var. Kız çocukları çocuk olmaktan önce kadın olmayı öğreniyorlar. Pakette evlilik yaşının 18’e çıkarıldığını görmeyi beklerdim. Karma yurtlar ayrıldı. Erkeklerle kızların aynı bahçeyi kullanması, demokratikleşen bir ülkede sorun olarak görülmemeli. Cinsiyetçilikten hiç söz edilmiyor halbuki bu çok büyük bir sorun. Çocuk annelerin eğitimlerine devam etmeleriyle ilgili de bir proje yapılabilir.
17 / Erdinç Toptaş: Bizce paket toplumsal barışa giden yolu açacak ancak toplumsal barış yerine siyasi barışı konuşmalıyız. Mevcut sorun siyaset kurumu, uzantıları, siyasiler ve onların yönetsel hatalarından kaynaklanıyor. Barış istiyorsak önce siyaset kurumu kendi içinde barışmalı, ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutarak bu yönde bir çalışma içerisine girmelidir. İşsizliğe çözüm bulmalı, ücret farklılığını gidererek insani düzeyde yaşam koşullarını sağlamalıdırlar. İnsan ölçekli eğitim, kültür, hukuk, adalet gibi konularda reformlar yapmalılar. Toplumun kendi içinde çok fazla sorunu yok, siyaset yoluyla problem yaratılıyor. STK’lar çözümleri kendi içlerinde bulabilir. Önce siyasi barış sağlanmalı.
18 / M. Bilal Macit: Demokratikleşme paketini 11 yıllık sürecin devamı ve bir paradigma değişikliği olarak görüyorum. Türkiye’de toplum devlet tanımını yapacağı yerde, devlet yıllarca bir vatandaş tanımı yapmış ve insanları tektipleştirme amacı taşımış. Birbirimizi çok fazla tanıyamamışız. Yıllarca kardeş edebiyatı yaptık, birbirimizin dilini bilmedik. Aydınlanma yaşanmadığı görüşüne katılmıyorum. Toplumlar bir anda doktriner bir şekilde değişmez. Jakoben zihniyetin toplum yönetimi noktasında başarılı olacağına dair bir inanç vardı ancak iflas etti. Toplum olarak devleti yeniden tanımlamaya başladık. Paketteki önemli gelişmelerden biri seçim sistemindeki değişiklikler. Daraltılmış bölge sistemi, toplum taleplerinin belirgin biçimde siyasiler üzerinde daha etkin olması ve toplumda temsiliyet isteyen herkesin karar alma sürecine katılımı konusunda önemli bir adım. Bizim tek kimliğimiz yok. Bu, paket ve farklı kesimler için de geçerli. Paket seçimlerle ilişkilendirildi. Toplumsal desteği almak ayıp değil. Siyaset toplum talepleri doğrultusunda karar almak demek. Bugün bunları konuşabiliyoruz. 5 yıl önce üniversitelerdeki başörtüsü engelini kaldıran bir kanun değişikliğinden dolayı AK Parti kapatılıyordu. Değişip dönüşüyoruz. %100 mutabakat mümkün değil. Demokrasilerde farklı düşünceler olacaktır, biz totaliter bir devlet değiliz. İktidar yani seçilmişler, toplum adına karar alabilir. STK’lara sorulmadı deniyor. Bizim böyle bir yetkimiz var ve bu paket daha geçmedi zaten.
19 / Yahya Akman: Burada toplumun her kesimini temsil eden arkadaşlarımız var. Buradaki tartışmaları demokrasi açısından geldiğimiz nokta anlamında önemsiyorum. Bu paketin adımlardan sadece biri olduğunu kabul etmek gerekiyor. Biz programımıza uygun biçimde sosyal olayları, Türkiye’nin dinamiklerini, yasal ve anayasal süreçlerin elverdiği ölçüde karşılamaya çalışıyoruz. Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda geldiği noktayı önemsiyorum. Temsil ettiğimiz grupla ilgili bir sorun alanı varsa tabii ki bunu ifade edeceğiz. Ama büyük resimle ilgili, toplumun daha büyük kesimlerini ilgilendiren konularla ilgili atılan adımları yadsıyamayız. Dezavantajlı kesimler olan engelliler ve yoksullar için atılan adımlar önemsenmeli. Siyasi anlamda özellikle 2010 referandumundan sonra ülkenin demokratikleşmesi noktasında önemli gelişmeler oldu. “Yetmez ama evet” diye bir slogan geliştirildi. Yapılan iyi şeylerin hakkı teslim edildikten sonra bazı eleştirileri getirmek, çok daha doğru olur. Bu paket tüm dezavantajlı kesimlerin sorunlarını giderdiği iddiasında değil ama bir öncekine göre çok daha iyi ve tartışılmaya da devam ediyor ve edeceğiz.
20 / Ali Haydar Öner: Küçük Millet Meclisleri, Büyük Millet Meclisi’nden daha demokratik bir ortam. Sayın Başbakan 30 Eylül’de bir paket açıkladı ve demokratikleşme paketi adını verdi. “Dağ fare doğurdu mu?” “Fare bile doğurmadı.” Bir kapı aralanacaksa 90 derece aralanmalı. 17-18 maddelik bir paketle açılan kapıdan demokrasi çıkmaz, demokrat da geçemez. Paketle özel yetkili mahkemeler kapatıldı mı? Özgürlüklerin önü açıldı mı? Uzun tutukluluk süreleri kaldırıldı mı? Nevroz bayram ilan edildi mi? Cezaevlerindeki öğrencilerimiz bir pankart açtı diye yargılanmaktan kurtarıldı mı? Milli iradeyle seçilen milletvekillerimiz salıverildiler mi? Bunun neresi demokrasi paketi? Başbakan ulufe dağıtıyor. Çelişkiler yumağı, kavram karmaşası yaratan bir paket. Maddelerin arasında birtakım iyi şeyler var. Beldelerdeki örgütlenme zorunluluğu kalkıyor, zaten gereksizdi. Mor Gabriel Kilisesi açılıyor, zaten o sürece girilmişti. Hacı Bektaş Üniversitesi adı verilecek, Alevilerin talepleri böyle bir talep miydi? Hani inanç özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılacaktı? Barajın kaldırılması konusu tam bir aldatmaca. Ama çok iyi (!) bir özgürlük alanı açılıyor. Siyasi partiler için 11. maddedeki yasaklar kalkıyor. Hepimiz alkışlar mıyız, bu kadarı da olmaz mı deriz? Basit ve nitelikli zimmet, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlardan mahkum olanlar, yani toplumu kokuşturanlar partilere üye olabilecek; demokratikleşme adına.
21 / Mükremin Barut: Bu toplantılara 1,5 yıldır katılıyorum, bu toplantıların öğrencisiyim ben. Bu paketin muhatabı belli, yapanlar belli ama şu konuşulmadı. Bu paket kimin tarafından ne zaman kapatılmıştı? Cumhuriyetin kuruluş paradigmasına baktığınız zaman 1924 anayasasına gelinceye kadar Kürtler işin periferinde değil. Lozan sürecinde Kürtler sistemin temel parçalarından biri. Ancak bugün AK Parti paketi kapatanlardan rol çalmaya çalışıyor. Bu AK Parti’nin becerdiği bir konu değil. Bu konu, paketi kapatanlarla Kürtler, ötekiler ya da azınlıklar arasında bir konu. Bir vekilimiz bu konuları 10 yıl önce konuşsaydık hepimiz DGM’de yargılanırdık dedi. Peki özel yetkili mahkemelere, KCK tutuklamalarına ne demeli? Belediye başkanları, vekiller içerde; halk hizmet görmek konusunda zarara uğrasın diye. Türkiye artık geçmişiyle yüzleşme noktasına gelmek zorunda. Bunu yaptığı zaman Ermenilere soykırım yapıldığını, Kürt isyanlarının kanla bastırıldığını görecektir. Anadil konusuna değinildi. Dil toplumu böler deniyor, Kürtler yıllardır bunun tersini söylüyorlar. Paket konusunda AK Parti’nin fazla bir şey getirebileceği yönünde umudum yok. STK’ların sistemin içinde olması gerekir.
22 / Süleyman Özyürek: Bu pakete başka bir açıdan bakmak istiyorum. Demokrasi diyorsak, önce nasıl bir şey olduğuna bakmalıyız. Marks’ın Kapital’in de en önemli konulardan biri yabancılaşmadır. Parlamenterler seçilinceye kadar halkın arasında yer alırlar, seçildikten sonra ise yabancılaşma kendini gösterir. Bu paket de hazırlanış biçimi açısından yabancılaşmanın en iyi örneğidir. Bırakın muhalefetin, sendikaların, üniversitelerin, STK’ların katılımını, AK Parti milletvekillerinin çoğunun bile, bu paketin nasıl bir içerikle çıkacağı konusunda fikri yoktu. Bu tavır Gezi olaylarında da gördüğümüz nobran, tepeden inmeci tavrın demokrasi ile ilişkisi olamaz. Eleştiriler hep “AK Parti’nin yaptığı, verdiği” ifadesini içeriyor. Kendimize haksızlık ediyoruz. Paketteki küçük kazanımlar bile bu ülkedeki demokrasi güçlerinin mücadeleleriyle doğmuştur. AK Parti’nin lütfu değildir. Pakete bir de muhalefet açısından bakarsak bir görevi olmalı. Neden böyle de şöyle değil demeli. Geride kalma değil, daha ileri aşamaları talep eden bir tavır göstermeli. CHP’nin hazırlamış olduğu bir paket önerisi vardı. Mecliste yeterince değerlendirilmedi, iktidar ortaklaştırma yoluna gitmedi. Eksiklerin ne olduğu önemli çünkü muhalefeti bunun üzerine kurmalıyız ve iktidara ileri adımlar atması konusunda baskı yapmalıyız. TMK’nın olduğu yerde demokrasiden söz edilemez. Gezi olaylarından ötürü bir sürü insan tutuklandı. Toplantı ve gösteri yapma hakkı konusunda hükümet komiserliği uygulamasının kalktığı söyleniyor ama daha tehlikeli bir şey getiriliyor. Bir zaman belirtilecek ve valilikten izin alınacak. Siyasi otoritenin vicdanına bırakma durumu söz konusu.
Soru-Cevap
* İhsan Oğul Ülkü: Paketin açıklanış şekliyle ilgili başbakan neden basın yasağı getirmişti?
Yahya Akman: Bu toplantı Samanpazarı’nda da yapılabilirdi ama olağan bir şekilde bir salonda yapıldı. Yaklaşık bir saat Türkiye’nin geldiği nokta anlatıldı. Ciddi bir girizgahtan sonra bu paket açıklandı. Açıklandıktan sonra toplumun tartışmasına açıldı. Bugün burada da tartışıyoruz. Özellikle idari konularla ilgili tasarruflar 10 güne kadar hayata geçecek ama yasalarla ilgili konular bayramdan sonraki süreçte gündeme gelecek. Bu açıklama şekline neden bu kadar önem atfedildi anlamıyorum. Bazen basınla ilgili böyle durumlar olabiliyor, cumhurbaşkanlığı ya da başbakanlıkta olan toplantılarda bazı kuruluşlara davet gönderilmeyebiliyor. Burada anormal bir durum görmüyorum. Orada basın kuruluşları canlı veriyordu ve kaldı ki soru-cevap sistemi de yoktu. Ama kimseden bir şey saklanması da söz konusu değildi.
* İrem Esra Kömürcü: Demokrasi paketi olarak adlandırılan pakette, “nefret suçuna ağır ceza” ve “ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu” başlıklarının içi doldurulurken bile ayrımcılığın ta kendisi yapılıyor. “Cinsel yönelim”, “cinsiyet kimliği” ifadeleri yok ne yazık ki. Homofobi ve transfobi görmezden geliniyor. Gerekirse anayasa yapmayız ama cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerini koymayız diyen bir parti olarak acaba ayrımcılıktan uzak demokrasiden anladığınız nedir?
Yahya Akman: Bu iki başlık paketteki başlıklardan en önemlileri belki de. Nefret suçlarıyla ilgili bazı şeyleri gündeme getirdiğiniz zaman, bazı dokunulmamış alanlara dokunduğunuz zaman, farklı kesimlerin eleştirilerinin dozajı farklılaştığı, bazı grupların harekete geçtiği görülüyor. Ayrımcılıkla ilgili bir kurulun oluşturulması önemli. Oluşturulacak bir yasanın cinsiyet ayrımcılığa da kapsayacağını düşünüyorum. Cinsiyetleri nedeniyle insanların aşağılanması noktasında ciddi cezalar getirilmesinden yanayım.
* Mehmet Can: Demokratikleşme paketinde Rojava’daki, Batı Kürdistan’daki gelişmelerin, Gezi eylemlerinin, Mısır’da yaşananların etkisi var mı? Fransız devriminde Jakobenler devrimin sonunda yenilenlerdir. Bunun hakkında ne diyorlar?
M. Bilal Macit: Paketin diğerlerinden farkı şu; AB ile uyum sağlayan kriterlerle ilgili olarak değişiklikler yapıldı ama dış bir aktörün etkisinde değil, toplumsal dinamiklerle yapılmış bir paket. Mutluluk bir yolculuktur, durak değil. Demokrasi de aynı şekilde. Bu nedenle pakette şu madde vardı, diğeri yoktu; o yüzden demokratik değil argümanları bana doktriner geliyor. Mısır’da iktidara gelmiş bir partinin darbe yoluyla devrilmesi noktasında kaybeden AK Parti değil demokrasi hareketidir. Suriye ile yapılan temaslarda orada yaşayan Kürtlere vatandaşlık verilmesi, kimliklerin iade edilmesi noktasında en çok bastıran ülkelerden birisi Türkiye’dir.
* Adnan Fişenk: Barış adına ana muhalefet olarak özeleştirinizi nasıl yaparsınız?
Ali Haydar Öner: Biz 17 maddelik bir paket hazırladık. Bu iki paketi yan yana koyun, hangisi daha demokratik, bunun değerlendirmesini yapın. Bu paketin neresi demokratik? Daha antidemokratik şeyler getiriyor. Mesela nefret suçuyla ilgili bir söylem. AK Parti’nin üç kırmızı çizgisi olduğu söylendi. Bölgesel, etnik ve dinsel milliyetçilik yapılmayacak. Sayın Cuma İçten ben mecliste genel kurulda konuşurken “Sen Diyarbakır’a giremezsin, biz seninle eşit değiliz elhamdülillah” dedi. Diyarbakır hangi milletvekilinin tekelinde? Bu nefret suçu değil mi? Sayın başbakan üç kırmızı çizgi ihlal edildiği halde Cuma İçten’e bir şey yaptı mı? Sayın meclis başkanı hala kendini başbakanın baş muavini zannediyor. Mesela üniversitelere polis memuru yeniden geliyor koruma görevlisi adıyla. Çünkü genlik hareketlendi ve kimliğini ortaya koydu. Stadyumlarda “Türkiye seninle gurur duyuyor denseydi, sayın başbakan için böyle bir yasak gelecek miydi?” terörle mücadele yasası ortada, nevrozu bayma ilan etmemişiz, istenmeyen şeyler veriliyor, istenenler göz ardı ediliyor. Bunun neresi demokrasi?
* Mahmut Konuk: AK Parti’nin paralimiter güçlerini oluşturduğu konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ali Haydar Öner: Bir Eskişehir valisi var, meslektaşım demeye utanıyorum. Çıkıyor, arkadaşları yapmış olabilir diyor. Sen devletin valisisin. Ortada bir ölüm var. Ölümün İslami inanca göre en büyük günah olduğu ortada. İslami söylemlerle milletin içine nifak sokuyorsun. Görüntüleri saklıyorsun. Açıklayanları olumsuz etkileme sürecine giriyorsun. Basında bunu yazanlara yeraltını işaret ediyorsun. Bu nasıl halkın temsilciliği? Onun amiri olanlar buna nasıl müsaade ediyorlar? Caminin müezzini doğruyu söyledi diye soruşturma açtılar, soruşturmanın selameti için başka yere sürdüler, müftüyü sürdüler. Vali bütün ili yöneten, güvenlik güçlerine emir veren adam soruşturmanın selameti için çekilmiyor. Yandaşa her şey serbest, yandaş olmayana her şey yasak. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde tarafsız memur olmak suçtur. Tarafsız memur işleme, soruşturmaya tabi tutuluyor.
M. Bilal Macit: Bence iddia etmek ispat etmek değildir. Bu ağır bir itham. Bu genç ölümler hepimiz için büyük bir acı. Demokrasilerde yanlış uygulamalar olabilir ama bunların hesabı sorulur. Bu ölümlerle ilgili gerekli tutuklamaların, soruşturmaların yapılması, kamera kayıtlarının incelenmesi çok önemli. bunlar yapılıyor. Eğer eğer gezi sürecinde aşırı güç kullananlarla ilgili gerekli soruşturmalar başlatıldı. Gezi sürecinde vandallıklar yapan, seçilmişler üzerinde güç kullanımıyla tahakküm kurmak isteyenlerin karşısında hep beraber duralım. Polis meşru güç kullanımı hakkına sahiptir ama sınırsız ya da kontrolsüzce kullanması sorunludur ve bununla ilgili önlem alınmalıdır. Bugün de yapılan odur. İddiaları ispat etmek gerekir. Soruda da bir sorudan ziyade bir görüşün onaylanıp onaylanmaması var. ben görüşünüzü onaylamıyorum.
* Berrin Sönmez: Yer isimleri değişikliğiyle ilgili neden 1980 diye bir üst sınır getirildi?
Yahya Akman: Yer isimleriyle ilgili konu sadece Kürt coğrafyasını değil, başka bölgelerde de olan bir sorun alanı. Bunun ağırlıklı olarak 12 Eylül döneminden daha önceki bazı zamanlarda çıkarılmış olan kimi tasarruflarla yapılmış olduğu düşünüldüğü İçin böyle bir şey sarf edilmiş. Buna ilişkin mevzuatta zaman sınırlaması olacağını düşünmüyorum. Bu kanaate nasıl vardığınızı bilmiyorum. Zaten 1980’lerin içerisinde yasakçı kanun maddesini biz kaldırdık. Şimdi olacak olan şey vatandaşların talep etmesi durumunda belli bir periyod içerisinde olabilecek bir değişikliktir. Bunu bir iade-i itibar olarak düşünmek lazım.
* Berrin Sönmez: İnsan hakları ihlali açısından baktığımızda, bazı hakların belli grupların inisiyatifine bırakılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesela başörtülülerin üniformalı meslekte, hakim ve savcı olamayacağının ilgili kurumlara bırakılması, sizce insan hakları açısından nasıl bir durumdur?
Ali Haydar Öner: Başörtülüler. Bazı hanımefendi kardeşlerimiz inançları gereği başlarını örtüyorlar. Benim annem de tülbentiyle toprağa girdi. Demokratik yaşam laçka bir yaşam değildir. Demokratik disiplin de gerektirir. Bir de laiklik ilkesi var. laiklik ilkesini ya anayasadan kaldıracağız ya da ona göre yeni bir düzenleme yapacağız. Bazıları yüzlerine peçe örterler, zihnetinizi saklayın denmiyor mu? İnsanın en büyük zihneti de gözdür. Şehevi duyguları saç değil göz ifade eder, dil dile getirir. Bu nedenle inanç gereği bir örtünme varsa bu burkaya kadar gider. İnsanlar istediği gibi giyinmeli. Burada da sayın başbakanın çifte standardı, toplumda kargaşaya yol açma tavrı var. Madem türbanı serbest bırakıyorsun, niye hakime, TSK ve emniyet mensuplarına serbest bırakmıyorsun? Laiklik varken bunu nasıl serbest bırakıyorsun? TBMM’de muhtemelen önümüzdeki günlerde başörtülü arkadaşlarımız olacak. Onların olmalı, çünkü zaten bir siyasi partinin bir görüşünü temsil ediyorlar. Tartışmalı konularda siyasi partiler farklı tavırlar belirleyebilirler. Ama kürsüdeki hakimin kılık kıyafeti davalı ya da davacıda bir önyargıya neden oluyorsa düşünmek lazım.
* Arda Akçiçek: Başörtülü bir kadının (mesela polisse kadın) en azından karşısına gelen sanık açısından, önyargı oluşturduğunu söylediniz. Kafası kapalı olmayan bir erkek aynı zihniyette olursa çözümü devlet nasıl üretebilir?
Ali Haydar Öner: Dünyanın birçok ülkesinde yargıçların özel giysileri vardır. Mesela İngiltere’deki yargıçlar kendileri hakkında önyargı olmasın diye peruk gibi bir giysi takarlar. Başörtülü bir hanımefendi solcu hatta ateist birisi için çok objektif bir karar verir, bu çok saygıdeğerdir. Başörtülü bir hanımefendi haksız talepte bulunan birinin talebini haklı görürse talepte bulunan kim olursa olsun, bu çok yanlış bir davranıştır. Bütün yargıçların, kamu görevlilerinin tarafsız olması lazım. Erkeklerle ilgili böyle belirleyici bir kimlik, tavır yok.
* Arda Akçiçek: Bu paketi CHP iktidarı hazırlamış olsaydı Sabiha Gökçen Havalimanı’nın adını değiştirmeyi düşünür müydü?
Ali Haydar Öner: Biz bunu topluma danışırız. Bu pakette kimseye danışılmadı. Evren döneminde beş general vardı, bu dönemde tek mareşal karar verdi. Aramızda AK Parti’li iki milletvekilimiz var. Sadece paketin açıklanacağına dair bilgileri var. İçeriğiyle ilgili bilgileri yok. Biz, topluma danışarak böyle bir paket hazırlardık. Bu paket topluma danışılmadan, bir dayatma zihniyetiyle, sayın başbakanın lütfettiği kadar verilen bir özgürlükler paketidir. Birkaç iyi özelliğinden biri devlet yardımının %3’e indirgenmesidir. Yasakları kalkanlar içinde terör suçlarından mahkum olanlar da var.
* Türkay Asma: Demokrasi, toplum talepleri doğrultusunda hareket etmelidir demiştiniz. Bu paket hazırlanırken toplum talepleri dikkate alınmış mıdır? Alınmadıysa bu paket demokratik midir?
M. Bilal Macit: Bence alınmıştır çünkü herkes kendinden bir şeyler buldu. Başörtülüler, Kürtler, Aleviler… Eminim birçok sivil toplum örgütlerinin bu konuda raporları vardır. Bu meseleler bir anda karşımızda bulduğumuz konular değil. Bu paketin yetersiz bulunması bile, aslında demokratik açıdan ne kadar ileriye gitmiş olduğumuzu gösteriyor. Bize düşen daha fazlasını talep etmek, birbirimizi ikna ederek bunu yapmak. Dolayısıyla ben bu paketin eksik bulunmasını güzel bir şey olarak karşılıyorum. Bunun daha fazla taleplerle dile getirilmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak parlamenter temsili sistemlerde de toplumun oy verdiğini, kendisi için karar almak adına birilerini parlamentoya gönderdiğini ve parlamentodan da bir iktidar çıktığını ve bunun da gayet meşru olduğunu hepimizin kabul etmesi gerekiyor.
* Süleyman Özyürek: Sürekli laiklikten bahsediliyor. Devletin bir dini olmaz. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı diye bir kurum var. Laik bir devlette Diyanet İşleri Başkanlığı’nı nereye oturtuyorsunuz?
Ali Haydar Öner: Laikliğin anlamı devletin bütün inançlara karşı eşit mesafede olması. Bugünkü yönetim tarzında devlet bütün inançlara eşit mesafedeyse, Diyanet İşleri Başkanlığı olmuş olmamış fark etmez. Eşit mesafede değilse sorun var demektir. Son dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iki hatası var. Süleymaniye Cami restore edildikten sonra sayın başbakan halk otobüsünü caminin kapısına dayadı AK Parti’nin propagandasını yaptı. Geçtiğimiz günlerde de Denizli’de bir caminin penceresine AK Parti’nin bayrakları asıldı. Kurban bayramında Başbakan, Bülent Arınç ve Ali Babacan cemaatle bayramlaşırken, Diyanet İşleri Başkanı cemaatle bayramlaşmaktan alıkondu. Hükümetin her açıklamasından sonra hükümete destek veren beyanlarda bulunuyor. Oysa tüm inananlara karşı eşit mesafede açıklamalar yapmak zorundadır.
Yahya Akman: Laiklik çok tartışılan bir konu. Bugün anayasanın, değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek, dört ilkesinden biri olarak kabul ediliyor. Kürtlerin ya da kendini öteki sayan birtakım grupların ya da Alevilerin sıkıntılarının yanında, inançlı muhafazakar insanların da zaman zaman çok çektiği bir ilke olarak karşımızda duruyor. Özellikle uygulaması itibariyle. Devletin tüm dinlere karşı tarafsız olması gerektiği görüşüne şahsen katılıyorum. Başkanlığı olmuş olmamış fark etmez. Eşit mesafede değilse sorun var demektir. Son dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugünkü anayasaya özel bir madde olarak konulması, laiklik ilkesi konulduktan sonra dini, diyaneti zapt-ı rabt altına almak için yapılmıştır. Bütün inanç kesimlerinin kendilerini rahatça ifade edebildiği alanları belirleyip hiçbir dinin hiçbir inanç grubunun ayrımcılığı ve nefret suçlarını işlememesi kaydıyla herkesin kendi dinini rahatça yaşayabileceği bir ülke olmalıyız. Herhangi bir dine mensup bir grubun başka bir kesimin üzerine baskı unsuru olmaması gerekiyor.
* Yakup Göker: Paketin eksiliklerinin artıya çevrilmesi yönünde destek veremez misiniz?
Ali Haydar Öner: Hay hay. Bize soruldu da mı esirgedik? Kime soruldu, Ayşe teyzeye soruldu mu, Mehmet emmiye soruldu mu? Başbakan sıkıştıkça halk bizden bunu istedi diyor. Kendi vekillerine ve bakanlarının çoğuna sormamış. Küçük bir çekirdek ekiple hazırlanmış. Mecliste yasalar demokratik yöntemlerle çıkmıyor. Milletine, vekiline danışmadan hukuk dışı yollarla kanun çıkarıyor meclisimiz.
* Cafer Ekmekçi: Düşünce özgürlüğüne engel olan kanunlardan ne zaman kurtulacağız?
M. Bilal Macit: Türkiye’nin iktidarıyla muhalefetiyle, halkıyla sivil toplumuyla, her geçen gün daha iyiye gittiğine inananlardanım. Bu ülkedeki aksaklıkların tek bir sorumlusunun olmadığına da inananlardanım. Bahsettiğimiz yargı çok değil 3-5 sene evvel bu partiyi kapatıyordu. Tüm bu kurumlar bu partinin elindeyse bu nasıl olabiliyor? Ya da bir başbakan neden 5 yılı kızından ayrı yaşamak zorunda kalıyor? Kızını devlet memuru bile yapamıyor, bu üniversitenin okullarında okutamıyor? Buradaki mağduriyetleri gözyaşına tercih ediyorsak bir problem var. Benim de aksaklık olarak gördüğüm şeyler oluyor ve parlamentodaki vekillerin görevlerinden biri denetleme mekanizmasıysa madem, ilgili bakanlıklara, bürokrasi kanallarına şikayetlerimi iletiyorum. Bu konudaki sorunları da hep beraber konuşalım ve iletelim. Bazen ortaya atılan iddialar oluyor ama içeriğinin aslında ne kadar farklı olduğunu, medyada sunulan argümanın iddianamede geçmediğini görüyoruz. Özellikle son dönemde çok fazla bilgi kirliliği var. Bu, yanlışların olmadığı anlamına gelmiyor ama düzelteceğimize inanıyorum.
* Mehmet Can: Anadil konusu pakete nasıl girdi, muhalefet bunda etkili oldu mu?
Ali Haydar Öner: Başbakan hangi konuda çelişmedi ki? Teröristlerle pazarlığa oturmam, siyasetçilerle müzakere edeceğiz dedi. Ertesi gün Öcalan’ı asmaktan söz etti. Başka bir gün PKK’lılarla kucaklaştı diye BDP’li vekilleri meclisten atmakla tehdit etti. Şimdi neler oluyor? Anadil konusunda da böyle; ben devleti bölecek hiçbir adım atmam dedi sonra da kapalı kapılar ardında özel eğitime izin verdi. Başbakan kime danışarak bu kararları alıyor? Dayatmacılık ve çelişkili olmak, başbakanın kişiliği. Başbakanın hangi sözüne nasıl güveneceğiz bilmiyorum. Dediklerinin tersini yapıyor, yaptıklarının tersini söylüyor. Lincoln’ün, Nietszche’nin ve Churchill’in benimsediği bir söz var. “Bir kişiyi her zaman aldatabilirsiniz, herkesi bir zaman aldatabilirsiniz ama herkesi her zaman aldatamazsınız.” Bugünler geliyor.
* Mehmet Can: Askeri vesayet siyaset üzerinde bitti fakat halkın üzerinde devam ediyor. Özellikle şüpheli asker ölümleri ve vicdani ret konusunda AK Parti ne yapacak?
M. Bilal Macit: “Değişmeyen deliler ve ölülerdir.” Hepimiz değişip dönüşüyoruz. Beklentilerimiz, taleplerimiz ve toplum değişiyor. Dolayısıyla siyasetçiler olarak bizler de değişeceğiz. Bu, otoriterlik yakıştırmasının ne kadar karşılıksız olduğunu gösteren şeylerden biri. Askerler konusunda Asker Hakları İnisiyatifi adlı bir kuruluş vardı. Birlikte bir rapor hazırlayıp ilgili yerlere sunduk, toplantılar yaptık. Sivil toplum siyasetinin karar alıcılar nezdinde doğru okunmasıyla beraber sorunların düzeleceğine inanıyorum. Sivil siyasetin alanı genişlerse bir şeyler değişir. Sivilleşme önemli, zihinsel olarak da sivilleşme gerek. Askerlik sürelerinin kısalması ve içeriğinin değişmesi zamanla profesyonel askerliğe geçmek, bence Türkiye’de sivilleşmeyle ilgili atılan en önemli adımlardan birisidir.
* Osman Karyağdı: Anadilde eğitim ve and konusunda Doğuda ve Güneydoğuda CHP neden yok, CHP ne kadar değişiyor?
Ali Haydar Öner: Dünyaya bakalım, hangi ülkelerde devlet okullarda anadilde eğitim veriyor? Anadilini öğrenmek herkesin hakkı. Devlet buna katkı sağlamalı. Ancak anadilde eğitim nasıl mümkün olur? Hangi kriterler doğru uygulanır, bu konuda danışılmalı. CHP neden yok? Çünkü CHP siyaseten yasaklanan konularda söylemler üretiyor; ırkçılık ve dincilik konusunda. BDP ırk anlayışıyla, AK Parti Sünni-İslam anlayışı ile siyaset yapıyor. CHP herkesi kucaklayan bir anlayışla siyaset yapıyor. Çözüm CHP’nin katkısıyla olacak. Güneydoğu halkı da bunu bekliyor. Sosyal demokrasi evrensel bir dünya görüşüdür. Kimseyi dışlayan, öteleyen bir görüş değildir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar kardeştir, Türk-Kürt ikizdir.
* Belgin Çelik: Bugün bir insana kabahatler kanunundan 40 bin TL ceza kesiyorsunuz. Bu insan bunu ödeyemez, nasıl yaşayacak? Değişim diyoruz, Avrupa’yı örnek gösteriyoruz. Bu sorunu nasıl aşacağız?
M. Bilal Macit: Bizim lehte çıktığını düşündüğümüz bazı kanunların uygulanması noktasında uygulayıcının farklı bir düşüncede olması, kendine verilen yetkiyi daha farklı kullanıyor olması, bireysel öfkesini buraya yansıtıyor olması, sorun insan faktörüyle açıklanabilir. Ama parti ve politikalarıyla ilişkilendirmek doğru değil. Uygulama noktasında bireysel hatalar söz konusu. Bazı kanunlar toplumların daha refah içinde yaşaması için çıkmıştır ama uygulamada bireysel hatalar vardır ama bunu bir hükümet politikası olarak okuyamayız, kabul edemeyiz.
***
Enver Aydoğan: Öncelikle zamanı iyi kullandığınız için tüm sivil toplum kuruluşlarına, siyasi parti temsilcilerine teşekkür ederiz. Türkiye’de yaşamsal olan ve olmayan hakları farklı, eksik, fazla olarak görebiliriz. STK temsilcileri olarak örgütlerinize bu dünyayı algılarken, onu evrensel bir bakışla görmeyi, analiz etmeyi ve çözüm sunmayı öğretin. Birey olarak çocuklarımızdan ödünç aldığımız dünyayı, onlara daha yaşanabilir bir yer olarak bırakalım.
ÖNERİLER
1 / Berrin Sönmez: Kurulması düşünülen “Ayrımcılıkları Önleme ve İzleme Kurulu”nun daha önceki kurullar gibi akıbete uğramaması için sivil toplum kuruluşları tarafından bu sürecin takip edilmesi.
ORTAK GÖRÜŞ
1 / Demokratikleşme paketinin olumlu maddeler taşımakla birlikte eksiklerinin olduğu belirtildi.
2 / Pakette LGBT’lere değinilmemesinin büyük bir eksiklik olduğu ifade edildi.
DEĞERLENDİRME
Katılımcılar kendilerine verilen sürelere uygun şekilde konuşmalarını yaptılar. Sezonun ilk toplantısı için katılım iyi bir orandaydı. Farklı partilerden temsilcilerin toplantıda bulunması, katılımcılar açısından iyi bir tartışma ortamı sağladı. Hem iktidar hem de muhalefet partilerinden temsilcilerin toplantıda bulunması olumlu bir unsur olarak değerlendirildi.
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
233 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
SONUÇLAR
TkMM tarafından hazırlanan, genel konuya ilişkin 5 dakikalık video gösterildi.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu