Yer : Kültür Merkezi Kongre Salonu
Tarih : 05.06.2010
Katılımcılar:
a. Dernek, Vakıf ve Girişimler:
1- BİNDERFED (Yaşar Akyüz – Dernek Başkanı)
2- SES (Rikoş Odabaş)
3- Bin. Ber. ve Kua.. Derneği ( Mehmet Ulcay – Dernek Başkanı)
4- Altı Nokta Körler Derneği (Mücahit Burulday – Dernek Başkanı Vekili)
5- MARİFET-DER (Tekin Gönç – Dernek Başkanı)
6- Gülderen Çalışanlar Derneği (Selahattin Bulut – Dernek Başkanı)
7- Bin Birlikte Umut Derneği (Ayten Yaygan – Dernek üyesi)
8- Muhtarlar Derneği (Abdullah Butaku – Dernek Başkanı)
9- Bingöl İli Yardımlaşma,Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği
10-AKUT (Heval Kaysın)
11- BİN-LOK-DER ( Hüseyin Çilgasit)
12- KAMER
13- Genç Siviller (Osman Aydın)
14- ASKF (Aliekber Alimoğlu
15- AB Çalışanları Derneği (Niyazi Buğu)
b.Meslek Odaları:
1-Bingöl Barosu (Av.Mücahit Nüsretoğlu)
2-23.Bölge Eczacılar Odası (Mesih Demirel – Başkan)
3-Diyanet-Sen (İdris Argiş)
4-Bingöl Yerel Basın Temsilciliği (Faruk Açıkbaş)
5-Bingöl Ulusal Basın Temsilciliği (Mehmet Ali )
c. Sendikalar:
1-Memur-Sen (Abdurrahman Ensari- Memur-Sen İl Başkanı)
2-TOÇ-BİR-SEN-(Ali Beçene)
3-Hizmet-İş-Sen (A.Mecit Akdemir)
4-Bem-Bir-Sen (Veysi Zengin)
Katılan Milletvekilleri:
Dr. Cevdet Yılmaz (Bingöl AKP Milletvekili-Devlet Bakanı)
Belediye Başkanları:
1- Serdar Atalay (İl Belediye Başkanı)
Destek Mesajı Yollayanlar:
1-Selahattin Kaya (SHP eski Belediye Başkanı)
2-Hilmi Elçi (MHP eski Belediye Başkanı)
3-Atik Korkutata (SP eski Parti Başkanı)
Moderatör:
1- Yılmaz Ensaroğlu (Araştırmacı, Yazar, İnsan Hakları Savunucusu)
Destek Çevresi/Gözlemci:
1 – Hilmi Elçi (Eski Belediye Başkanı – MHP)
2 – İrfan Balkanlıoğlu (Bingöl Valisi)
3 – Ahmet Uzunçakmak (Bingöl Emniyet Müdürü)
4 – Kenan Yurtsever (Sağlık Müdürlüğü Çevre Sağlığı Şube Müdürü)
5 – Bedrettin Taşkesen (Çevre ve Orman Müdürü)
6 – Cevdet Çalbay (AKP Parti Başkanı)
7 – Sema Kaygalak (CHP İl Başkanı)
8 – Cezayir Ulukan (SP İl Başkanı)
9 – Hasan Bektaş
10-Mesut Kayaoğlu (CHP eski Parti Bşk.)
11-Abdulkadir Arslanboğa (Fedaş Müessese İl Müdürü)
12-İsmail Kaya (Cihan Matbaası Yetkilisi)
Diğer Katılımcılar:
Toplantıya 24 STK temsilcisi, 1 Milletvekili (Bakan), 1 Belediye Başkanı, 1 Moderatör (Kolaylaştırıcı) 1 Girişimci, 5 Gazeteci, 12 Destek Çevresi/Gözlemci ve 123 izleyici ile Toplam 168 kişi katılmıştır.
Medya
1- Kent Haber Gazetesi (Mahmut Arda)
2- Bingölünsesi Gazetesi (Ömer Şanlı)
3- Mehmet Ali Yıldırım (Bingöl Belediyesi Basın Temsilcisi)
4- Bingöl Gazetesi (Erol Yılmaz)
5- Bingöl Olay Gazetesi (Faruk Açıkbaş)
Konular:
Genel Konu: Gazze’ de Ambargo Krizi. Ne yapılmalı? – Anayasa ve Referanduma devam.
Yerel Konu: Bingöl’de çevre temizliği, Çevre Sağlığı ve Alt Yapı Sorunu
(Yerel Konumuz Toplantımız 5 Haziran Dünya Çevre Günü münasebetiyle BkMM tarafından uygun görüldü.
Konuşmalar:
Açılışı, toplantı formatını belirleyici bir konuşmayla Bingöl kMM Girişimcisi Semiramis Karaarslan yaptı. Mikrofonu kolaylaştırıcı Yılmaz Ensaroğlu’na bıraktı.
Genel Konu:
Av.Mücahit Nusretoğulları (Baro Temsilcisi) : Öncelikle meydana gelen olayı doğru tanımlamamız gerekiyor. Uluslararası sularda ve tamamen sivillerden oluşan bir gemiye İsrail Devleti tarafından yapılan saldırı insani açıdan da, uluslararası hukuk açısından da bir katliamdır. Silahlanan ve “ötekilere” yaşam hakkı tanımayan devletlerin ve yönetimlerin tek derdi saldırmak ve yok ederek egemen olmak! Oysa tarih çok iyi göstermiştir ki saldırmak ve yok etmek çözüm olmamıştır. Çözüm için yönetim şeklimizi dönüştürmemiz gerekiyor. Burada özellikle Müslümanlara yönelik bir eleştirim olacak. İsrail Devletinin Filistin halkına yapmış olduğu zulümde, Mısır’ın Refah kapısını kapatarak Filistinli mazlumların en temel ihtiyaçlarını karşılayamaması için örmüş olduğu duvarlar ve engellemeler zulüm değil midir? Mısır’ın kapıları kapatmasının zalimlik olarak değerlendirilmemesi Müslüman kimliğinden dolayı mıdır? Bu yüzden öncelikle yaşanan baskı ve zulümlere karşı zalimin ve mazlumun kimliğinin önemsenmeden değerlendirilmesi gerekmektedir. Bütün kimliklerden sıyrılarak olayları algılayıp buna karşı durmamız gerekir. Aksi takdirde benim zalimim senin mazlumun paradoksundan kurtulma ihtimalimiz yoktur. Yine burada Hükümetin hassasiyetleri üzerinde durmak istiyorum. Türkiye’nin başka bir halkın ezilmişliğinden, mağduriyetinden söz etmesi ve özgürlük istemesi için, öncelikle, kendi ezilenlerini görmesi ve bu sorununa çözüm bulması gerekiyor. Kendini savunacak doğruları ve gerçekliği olmayanların uluslararası politikada ciddiye alınmayı ve söz sahibi olmayı beklemesi sadece yanılsamadır. Üstelik, hem İsrail ile askerî ve ekonomik ilişkiler içinde olmak, hem de Filistin’e hamilik yapmak ne kadar inandırıcı olabilir? Ortadoğu’da sadece Filistinliler adalet ve özgürlük aramıyor, Kürtler de adalet ve özgürlük arıyor, Darfur’da zulme uğrayanlarda…Ve daha birçok mazlum da. Hükümetin Darfur ve birçok mağduriyet karşısındaki yaklaşımı maalesef samimiyetten uzak bir yaklaşımdır. Birleşmiş Milletler Darfur’da 180.000 kişinin öldüğünü, 2 milyona yakın insanın evsiz kaldığını bildirmektedir. İngiltere Parlamento Raporu ise ölü sayısını 300.000 olarak bildirmektedir. Oysa hükümet adına sayın Başbakan bunlara rağmen Darfur’da soykırım tespit edemedik diyebiliyor. Yine Kürtlerin yıllardır yaşadığı mağduriyet, inkar ve asimilasyon politikaları ile uğradıkları baskılar karşısında Hükümetten ve ilgili yetkililerden gerekli hassasiyetleri görememek karşısında zalim ve mazlum ikileminde kimliklerimizden sıyrılmadığımızın bir kanıtıdır. Sonuç olarak, bütün kimliklerimizden sıyrılarak zalimin ve mazlumun kim olduğuna bakmadan bütün zulümlere karşı aynı hassasiyetle karşı durmak zorundayız.Aksi takdirde Bir sabah Kafka’nın Değişim romanındaki Gregor Samsa gibi bir böceğe dönüşebiliriz.
Osman Aydın (Bingöl Genç Siviller Temsilcisi): Yıllardır dünya siyasetine ve yaşama yön veren siyasiler, paranın patronları, büyük adamların yerine sivil gemiler açık denizlerde seyrederken bu siyasete dünya dengelerine yön verdiler. Gandhi’nin tuz yürüyüşünden sonra en büyük sivil itaatsizlik örneği olarak sayabileceğimiz bir girişimdir. Hükümet bu olay sonrası gerekli sert açıklamalarda bulunmuştur. Özellikle bazı kesimlerin İHH ile Hamas arasında radikal İslamcılık ve benzeri ilişkilendirme girişimlerine rağmen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gemide ölenlere ‘şehit’ kavramı kullanarak bu oyuna gelmemiş ve şehit kavramının en doğru kullanıldığı yeri de belirlemiştir. Bülent Arınç’ın kullandığı “ orantısız güç “ ifadesi de bir o kadar yanlıştır. Orantısız güç demek iki tarafın elinde de gücün olduğunu zimnen kabul etmektir.İsrail askerlerinin elindeki sınırsız güç ile İHH gönüllülerin elinde olmayan güç arasında orantı kurmak yanlıştır… Orantı, var olan iki şey arasında kurulur. Başbakanın olay sonrası 3 savaş tatbikatını iptal edişi de ayrı bir çelişkiyi göstermiştir. Demek ki o saate kadar bu savaş tatbikatları yürürlükte olup bu tatbikat anlaşmaları sonucunda Filistinliler ölmeye devam etmekteydi. Yani Başbakan Davos’ta “one minute “ derken aslında gizlice “ durmak yok, yola devam” demiştir. Daha samimi, daha tutarlı adımlar atılmalıdır. Bütün anlaşmalar feshedilmelidir. Gazze her gündeme geldiğinde ekranlar, hayat her şey oraya kilitlenir. Ekranlar bu gerçeği unuttuğu gibi bizim gündemimizden de düşer. Acılarımızı ekrana endeksleyip, çekirdek çıtlatarak ölenleri izlediğimiz bir dönemden geçiyoruz. Duygusal reflekslerle İsrail mallarını boykot ediyor, birkaç gün sonra bunları hepsini unutuyoruz. Tutarsız samimiyetten uzak tepkiler anlamsızdır. Gazze olayına verilen tüm tepkiler anlamlı ve vicdanlı tepkilerdir. Lakin dindar muhafazakar sağ kesimin samimiyet testi Gazze üzerinden değil, bu topraklarda öldürülen 18 bin fail-i meçhul üzerinden belli olur. Aynı şekilde sol laik kesimin samimiyet testi de Gazze ve bu ülkenin üniversitelerinden içeri alınmayan başörtülü mağdur kızların mazlumiyeti üzerinden belli olur. Eğer bunu başarabilirsek, takım tutar gibi mazlum tutmaz, herkesin mazlumu kendine demezsek işte o zaman ahlaklı ve vicdanlı bir tepki geliştirmiş oluruz. Mazlumiyet vicdan bir bütündür gerisi teferruattır.
Abdurrahman Ensari (Memur-Sen Başkanı) : Gazze’ye uygulanan ambargo kaldırılmalıdır. Hükümet, İsrail ile tüm diplomatik, askeri, ticari ve kültürel ilişkileri tamamen sonlandırmalıdır. Uluslar arası arenada, Filistinlilerin haklılığı savunulmaya devam edilmelidir. Gazze’ye yardım götürürken şehit ve gazi olanlar, ilgili kanun gereği devlet tarafından güvence altına alınmalıdır
Ali Burakgazi (Bingöl S.M. Mali Müşavirler Temsilcisi) : Sözlerimin başında; Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara Gemisi’nde şehit olanları rahmetle anıyor, gazilere acil şifalar diliyor, tüm katılanları tebrik ediyorum. İsrail yakın zamanda Gazze'ye fosfor bombaları ile saldırmış, çoğu çoluk çocuk binden fazla kişinin katline sebep olmuştu. O zaman bir çok devlet bir araya gelmiş ve Gazze'nin yeniden inşası için yardım vaatlerinde bulunmuştu. Ama maalesef hiç bir söz yerine gelmemişti. Bunun üzerine insani vicdana sahip olan 33 ülkeden 3 dine ve değişik inançlara sahip 600’den fazla erdemli insan, bir sivil toplum örgütü olan IHH öncülüğünde bu vicdani sorumluluğu yerine getirmek üzere sadece insani yardım götürerek, dünyanın gözü önünde orada mahrumiyet içinde yaşayan çocuk, kadın ve insanların zaruri ihtiyaçlarına katkı sağlamaya çalışarak bir sivil toplum örgütü olarak zalimlerin karşısında ve zulme karşı sessiz kalan devletler karşısında insanlığın şefkat ve merhamet sesi oldular. En büyük zalim devletler ve güçler karşısında, insanlık adına, sivil toplumun bir şeyler yapabildiğini, sivil toplumun önemi ve gücünü gösterdiler. Bu bakımdan bir sivil toplum kuruluşu olan TkMM ne kadar güçlü ve büyük işleri yapabileceğini de göstermektedir. Bu bakımdan bu İsrail zulmünün durdurulması için bu sivil toplum çalışmalarının artırılarak devam ettirilmesini istiyor, herkesi saygıyla selamlıyorum.
Rikoş Odabaş (SES Başkanı): Beş yıldır tüm dünya ile bağlantısı kesik olan Gazze, şu anda dünyanın en büyük açık hava hapishanesi. 1,5 milyon insan, yarıdan fazla aç ve susuz. Şüphesiz ki en büyük bedeli kadınlar ve çocuk ödüyor. Bu savaşın kirli yüzüdür. Uluslar arası sularda, gemileri kaçırıp yolcuları öldürmek tabi ki ciddi bir suçtur. Hiç bir vicdan kabul etmez. Çözüm önerisi olarak:
İsrail ile askeri, ekonomik ve diplomatik tüm ilişkilerini kesmeli ve samimi olmalı
Muhalif basını desteklemek ve kullanmak
Dünya ülkelerine, Filistin-Gazze’yi iyi anlatmak ikna etmek, politik anlaşmalar yapmak
Türkiye kendi halkının barış ve refahını sağlamalı ki diğer dünya halklarına sahip çıkabilsin
Hüseyin Çilgasit (Bin-Lok-Der Başkanı) : Biz dernek olarak Gazze’de ki zulmü nefretle kınıyoruz. İsrail yıllarca dünyanın gözü önünde insanları katlediyor maalesef dünya bu zulme seyirci kalıyor. Bu konuda ülkemizdeki gerek sivil toplum kuruluşları, gerek medya, gerek hükümet ve gerek devlet olarak bu ülkenin her ferdinin gösterdiği tepkiyi son derece olumlu buluyoruz. Bu konuda dünyanın tepkisi bizi memnun ediyor. Maalesef dünya liderleri hala bu konuda gereken hassasiyeti göstermiyor. Olayları görmezlikten geliyorlar. Biz bu konuya din, ırk, mezhep farkı gözetmeden bakıyor ve insanlık dışı bu vahşetin bir an evvel bitmesini istiyoruz. Bu konuda Arap ülkelerinin biraz daha hassasiyet göstermesini istiyoruz. Bizim Türkiye olarak gösterdiğimiz hassasiyeti Arap ülkeleri de göstermeli. Bu konuda biran an evvel çağdaş dünyaya uyum sağlayıp sivil inisiyatiflerini kurup harekete geçirmesini istiyoruz. Bu konuda Mısır hükümetinin takındığı tutumu yanlış buluyor ve nefretle kınıyoruz. İsrail açıkça düşmanlık yapıp insanları öldürüyor. Mısır ise kapattığı sınır kapılarıyla oradaki kardeşlerimizi maalesef açlıkla terbiye ediyor ve bu vahşete ortak oluyor. Birleşmiş Milletler 24 Ekim 1945’te kurulduğunda kuruluş amacının ilk maddesi dünya barışının ve güvenliğinin sağlanmasıydı. Bugün baktığımızda BM’nin bu konuda taraflı davrandığını, kendi kuruluş felsefesine ters düştüğünü, halkımızın nezdinde gün geçtikçe prestij kaybettiğini görüyoruz. BM, yıllarca Filistin’de ölen yüz binlerce insanı görmezlikten gelerek bu katliama ortak olmuştur. O nedenle BM kendi kuruluş felsefesine sadık kalmak istiyorsa İsrail’e karşı daha sert yaptırımlar uygulayarak bunu ispatlasın.
Ahmet Çibik (Toc-Bir-Sen): TkMM oturumu isabetli olmuştur. Ortadoğu coğrafyasında hadiseleri sağlıklı değerlendirebilmek için fotoğrafın bütününü görmek gerekiyor. İsrail’in 17. YY. sonlarından itibaren Avrupa’nın sorunu iken Avrupa bu sorundan kurtulmak amacıyla Siyonist zihniyeti ve dini argümanları da manipüle ederek Ortadoğu’da Yahudilere yurt edinme projesi ve sonucunda devamlı kontrollü kriz ve sorunlu bölge oluşturma hesapları İsrail’i bölgede var etti. Bu tarihi süreci dikkate almadan yapılacak değerlendirmeler işgalci İsrail’in elini güçlendirecektir. T.C. Hükümeti’nin uluslararası camiadan somut adımlar beklemesi örneğinde olduğu gibi bizler de hükümetten, somut, sonuç alıcı, mağduriyetleri giderici, ambargonun kaldırılması ve yardımların yerine ulaştırılmasını içeren hedefe matuf adımlar bekliyoruz. Başbakanın açıklaması yerinde olmakla birlikte somut sonuçlara yönelmeli. Diplomatik, askeri ve diğer alanlarda imzalanmış bütün anlaşmalar iptal edilmeli. Ticari ve askeri stratejik işbirliğine derhal son verilmeli; askeri teçhizatların modernizasyonu antlaşmaları yırtılıp atılmalı, İsrail'le ilişkiler tüm alanlarda ilelebet sona erdirilmelidir. Ayrıca bundan sonraki bütün uluslar arası toplantılarda, korsanlığa dayanan hukuksuz Gazze ambargosunun kaldırılması için hemen gereği yapılmalıdır. Gazze ambargosu delinmelidir.
Mehmet Ulcay (Ber-Kua-Der) : Bütün insanların yaşama hakkı, inanç, mal mülk, namus ve onur hakkına sahip olduğu kanaati taşımamızdan dolayı “Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım’’ adlı yardım konvoyu götüren mücahit kardeşlerimize ve gemilerine düzenlenen askeri harekatı şiddetle kınıyoruz. Zonguldak’taki maden faciasında, İskenderun’da şehit edilen askerlerimiz için de aynı acıyı yaşadık. Filistinli kardeşlerimizin birliği beraberliği 50 yıl önce dağılmış, onun içindir ki bir türlü toparlanamıyor, ayakları üzerinde duramıyorlar. Filistinli mühendis arkadaşım vardı, bir araya geldiğimiz zaman hep bu konuyu konuşurduk. ODTÜ mezunuydu. Bizde 15 örgüt var; birileri bir şey yapıyor, diğeri bozuyor. Ancak bir araya gelirlerse bu işi çözerler. Maalesef biz Müslümanlarda birlik yok. Onun içindir ki muvaffak olamıyoruz. Mesut Barzani bir takım ziyaretlerde bulunmak üzere Türkiye’ye geldi ve üst düzey bir karşılama yapıldı. Bu benim içime sinmedi. Çünkü daha düne kadar Türkiye’ye düşmanlık ilan ediyordu. Türk bayrakları yakılıyordu, ne oldu da üst düzey protokolle karşılanıyor. Demek ki ortada bir gerçek var… Orada bir insan topluluğu var, bunları görmek lazım ve bunlarla yaşamaya alışmamız lazım. Filistinli kardeşlerimiz buna alışmadılar.
Bu sorun birlik ve beraberlikle çözülür. Filistinliler birlik olsunlar birlikte hareket etsinler, bir iki yıl içinde bu mesele çözülür 2003 yılına kadar Filistinli mevsimlik işçiler İsrail topraklarında ırgatlık yapıp evine ekmek götürüyordu. Şuan da devam ediyor mu bilmiyorum. Son olarak Yahudi İsrail’le savaşmaya hiç gerek yok, sadece bunlara bir ekonomik ambargo konulmalı. Filistin halkı için adil ve kalıcı barış ve güvenli bir yol bulunması için 15 örgütün bir araya gelmesi, birlikte hareket etmesi gerekir. Filistin’de kalıcı barış, güvenliğin sağlanmasına yönelik olarak Türkiye, birtakım çalışmalar yapıp Filistinlileri bir araya toplamalı. Onlara beraberce yaşama alışkanlığını anlatmalı ve eğitmelidir. Şu an Türkiye’nin sarf ettiği çabaları takdir ediyoruz ve devamını bekliyoruz.
Mesih Demirel (23.Eczacılar Odası Başkanı) : Uluslar arası medya ancak fahri doktora ünvanını alabilir. Malum İsrail’le uluslar arası ilişkilerimiz var. 70 milyon ayaktayken tatmin edici bir gelişme olsun istiyorum. İsrail, Türkiye Borsası’ndan çıkarılabilir. Ekonomik yaptırımlarda çözümler aranmalıdır. Bu konuda duyarlı olmak gerekir. Ortadoğu’da İran'a yaptırım için soyunan ABD ve diğer uluslar arası güçler neden İsrail'e karşı da aynı tavrı sergilemiyorlar? İsrail devleti Ortadoğu'da barışın en büyük engeli olarak görülmedikçe çözüm mümkün değildir.
Tekin Gönç (Marifet-Der): Her kime karşı yapılırsa yapılsın, kim yaparsa yapsın, ambargo insanlık dışı bir uygulamadır ve despot, zalim ve vicdan tanımazların başvurduğu bir yoldur. Gazze’deki ambargonun kaldırılması için gereken ne ise yapılmalı, ulusal ve uluslar arası tüm alanlarda girişimlerde bulunulmalı; Türkiye, zarar gelecek dahi olsa ambargo kalkana, Filistin halkı özgürlüğüne kavuşana kadar tüm ilişkilerini dondurmalıdır.
Cezayir Ulukan (SP İl Başkanı): ’One minute’ denildiğinde 9 şehit, “susar mısın/” dendiğinde kaç vereceğiz acaba merak ediyorum. Dost denilen ülkelerle daha nereye kadar dostluğumuz sürecek bunu da merak ediyorum. Bu bir katliamdır. Silahsız mazlumlara bir zulümdür. Cenaze törenlerine katıldım, gördüğüm manzara yürekleri yakıyordu. Her nerede, her kim olursa olsun böylesi bir durum hazmedilemez. Bunun suçluları bellidir, mutlaka cezalarını çekmelidir.
Dr.Cevdet Yılmaz (Devlet Bakanı-Bingöl Milletvekili): Sivil toplum şu zamanda büyük bir mesafe kat etmiştir. Bu kendiliğinden veya tesadüfen olan bir şey değil. Bu birliktelik, Türkiye’nin şuanda geldiği yeri gösteriyor. Türkiye’nin demokratik standartlar açısından kat ettiği mesafeyi gösteriyor. Dünyada sivil toplumun ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Siz içinizde ne kadar demokratikleşirseniz, iç siyasetinizde ne kadar iyileşirseniz, demokratikleşirseniz, sivil toplumu güçlü hale getirirseniz bu güç isteseniz de istemeseniz de uluslar arası ilişkilerinize yansır. Arap ülkelerinin ve sivil toplumlarının Türkiye gibi tepki verememeleri o halkların daha duyarsız ve ilgisiz olmasından değil, insanlık dışı durumdan daha az rahatsız oldukları için değil, o halklar ve sivil toplum en az bizim kadar duyarlıdır. Araplar böyle, Araplar şöyle diyerek öteden beridir bir edebiyat var. Bu edebiyat arada pişirilip önümüze getiriliyor. Ben bunu tehlikeli ve çok dar bir olay olarak görüyorum. Oraya siyasi bir değerlendirme yapmamız gerekiyor. Türkiye ve Arap dünyası arasındaki fark şurada: Türkiye daha demokratik. Türkiye’de halkın iradesi daha fazla yönetime yansıyor. Türkiye’de sivil toplum daha gelişmiş durumda. Türkiye’de birçok açıdan daha iyi yerlere gelmiş durumdayız. Burada işin anahtarı içerisinde bulunduğumuz ülkenin daha demokratikleşmesidir. Bu olayda ben ilk başta bunu anlıyorum. Türkiye daha fazla ne kadar çok demokratikleşirse, komşularımız ne kadar çok demokratikleşirse uluslar arası anlamda çok daha farklı tavır ve inisiyatiflerin geliştiğini göreceğiz. Hangi görüş iktidarda olursa olsun bu önemli değildir.
Türkiye’de yaşayan insanların Filistin konusunda ne kadar duyarlı olduğu bir gerçektir. Burada da özellikle bu noktanın altını çizmek istiyorum. Bu mesele sadece Türkiye’nin meselesi değil. Bu şekilde bakarsak işi çok daraltmış oluruz. Yardım Gemisinde 33 ülkeden 800’ü aşkın yardım gönüllüleri vardı. Dolayısıyla bu işe evrensel değerler olarak bakmakta fayda vardır. Fakat bunu yaparken yani evrensel değerleri göz önünde bulundururken diğer taraftan da şu gerçeği kabul etmemiz lazım. İnsanoğlu öteden belli yakınında olup bitenlerden daha fazla etkilenir. Kendi coğrafyasında olup bitenlerden daha fazla etkilenir. Bu da çok insani bir durum bence. İnsanların algı ve hisleri de farklı. Filistin dediğinizde bizim halk için çok daha farklı bir durum söz konusu. Bizim manevi değerlerimize daha yakın bir halk. Tarihimiz ile daha iç içeyiz. İnsanların bire bir ilişkilerinde Filistin’in daha fazla yer tuttuğu aşikârdır. Latin Amerika’da olan bir zulmü ve katliamı da lanetleyelim. Ama dürüst olalım. Latin Amerika’daki durum ile Filistin’deki durum çok ayrı ve bu halkı bu kadar hassaslaştırmıyor. Bizim halkımız Filistin’e daha duyarlı. Bunu da görmek lazım. Kaldı ki bunu kimse organizede etmiyor. Bu halkın genetiğinde dokusunda var. Filistin’deki hadiseyi kendi dışında görmüyor. Toplumun büyük bir kısmı Filistin meselesini kendi sorunu ve meselesi gibi görüyor. Dolayısıyla demokratik bir ortamda eğer hükümetler ve iktidarlar halktan uzaklarsa, halkın ne dediği o kadarda önemli değildir.
10 yıl önceki Türkiye’nin şimdiki gibi değildi, 10 yıl sonraki Türkiye’nin de şimdiki gibi olmayacaktır, İşin özü her şeyde daha sivil bir yapı oluşturmak ve her şeyi halka dayandırmaktır. Bunu sağlayabildiğimiz takdirde ancak o zaman halkın daha refah ve daha iyi bir şekilde yaşadığını görmemiz mümkün olacaktır.
İbrahim Bukan (İzleyici): Gazze sorununa ilişkin olarak başta İsrail hükümetinin; insani yardım taşıyan Marmara Gemisi’ne yönelik hukuk dışı ve saldırgan tutumunu kınıyorum. Yapılan saldırıyı bir devlet terörü olarak nitelendiriyorum. Bu tür hukuk dışı davranışlar haydutluktan başka birşey değildir. Buna ilişkin ülkemizin takınması gereken tavır ilkeli ve dürüst olmalı. Buna ilişkin eleştiri yapılmakta ve tavır alınmakta, ancak İsrail ile askeri stratejik işbirliğimiz unutulmamalı! Eğer böylesi bir tavır takınılması gerekirse bu tür ve buna benzer tüm antlaşmalar ve iş birlikleri iptal edilmeli veya askıya alınmalı. Aksi taktirde bunun hiç bir anlamı olmaz ve kendi ciddiyetimizi zedelemiş oluruz. Bir bölge devleti olabilmemiz için verilen kararların arkasında durulmalı ve ilkeli olunmalı. Buna ilişkin önerim: globalleşen bir dünyada birliklerin oluştuğu bir dönemdeyiz. İsrail ve Filistin halkı İslamiyet öncesinden beri bu coğrafyada birlikte yaşamaktadırlar. Önerim, İsrail halkı ile Filistin halkının birlikte yaşayabilecek bir oluşum ve ortamın sağlanması gerekir. Dayatılacak yaklaşımlar evrensel değerler ve evrensel hukuk normları çerçevesinde bir oluşum olmalıdır.
Yerel Konu : Çevre Sağlığı, Çevre Temizliği ve Alt Yapı Sorunu
Rikoş Odabaş (SES Başkanı): Çevre sağlığı, çevre temizliği ve alt yapı sorunları hep iç içedir. Altyapı eksikliği, çarpık gecekondulaşma, çevre ve hava kirliliği, içme ve kullanma suyu sıkıntısı, anlayış bozukluğu ve planlama eksikliğinden kaynaklanan sorunlardır.
Uydu kent mahallesinde iki katlı köy konutlarının 7 yıldır yol yapımı ve çevre düzenlemesi yapılmamıştır.
Çocukların oyun oynayacağı parklar yoktur.
Sadece göstermelik yol kenarına spor aletleri koymaları gülünç.
Yollar ve sokaklar çöp ve kirden geçilmiyor.
Ana cadde ve tali yollar çukurlardan geçilmiyor.
Şehir değil de bozgun bir kasaba gibi; şehir görüntüsünden uzaktır.
Mahalle muhtarlarına belediye başkanı tarafından 10 gün sonraya randevu verilmesi düşündürücüdür.
Bingöl’deki ormanların güvenlik gerekçesi ile yakılması, kesilmesi, tahrip edilmesi doğa katliamıdır. Bunun bedeli ağır olur, çünkü doğadaki denge bozulunca bunun önüne geçilemez.
Bir şehrin ormanları yok edilirse hayvancılık biter, kaymak da biter; arıcılık biterse bal da vb. Bunlar şehrin ekonomisinin olumsuz etkilenmesi demek
Kültür Mahallesi hayvan pisliği kokusundan geçilmiyor, çünkü mahallenin altında (hayvan) hanları mevcut bu hanlar şehrin dışına çıkarılmalı.
Bingöl’ün kanalizasyon sistemi dereye dökülüyor. Derede çocuklar yüzüyor, balık avlanıyor; dere suyu tarım alanlarının ve bahçelerin sulanmasında kullanılıyor, bu da insan ve çevre sağlığını tehdit ediyor.
Tıbbi atıkların yönetmelik esaslarına uygun imha edilmesi, doğa katliamına neden olan barajların durdurulması gerekiyor.
Bir belediye başkanı “ Ben kafayı mı yedim ki parayı götürüp şehrin altyapısına yatıracağım” diyorsa söze gerek yok.
Okullarda rehberlik derslerinde şehrimiz nasıl güzelleştirilebilir konusu işlenebilir.
Seçim yatırımı olarak dağıtılan kalitesiz kömür dağıtımı yapılması hava kirliliğine neden olmaktadır.
Abdurrahman Ensari (Memur-Sen) : Yeni açık ve kapalı otoparklar yapılmalıdır. Yollarımız çok dardır. Yolların genişletilmesi için çalışmalar yapılmalı, yerleşime açılacak yeni yerlerde de yolların geniş olması sağlanmalıdır.
Garajlar:
İlçe Garajları; Bingöl’den ilçelere giden dolmuşların kullandığı garajdır. Yeterli olmadığı kanaati mevcuttur.
Köy Garajları; Özel Tıp Merkezi’nin karşısında ve Eski Cezaevi civarı başta olmak üzere köy arabaları için kullanılan garajlardır. Köy minibüslerini tek merkezde toplamak şehir trafiğini bir nebze de olsa rahatlatacaktır. Ayrıca köy minibüslerinin hareket saatlerinin de belli olması gerekir.
Köprüler:
1-Düzağaç Köprüsü: Bingöl’ü Düzağaç’a bağlayan iki köprüden biridir. Ancak eğiminin çok düşük olması ve dar olması nedeniyle sık sık kazalar meydana gelmektedir. Özellikle kış mevsiminde kar yağışıyla birlikte bu köprü üzerinde ciddi sıkıntılar yaşanmakta, köprü bazen trafiğe kapatılmakta ve trafik içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.
Öneri: Köprünün seviyesinin yükseltilmesi gerekmektedir. Viyadük yapılabilir.
2- Aşağı Çarşı Köprüsü: Sadece yayaların kullandığı bir köprüdür. Özellikle Karşıyaka Mahallesinde oturan yayalar tarafından kullanılmakta olup ıslah edilmelidir.
3-Kasıman Köprüsü: Araç ve yaya trafiğine açık bir yoldur. Çevre düzenlemesi yapılarak ıslah edilmelidir.
Şehirlerarası Terminal:
Yakın zamanda Diyarbakır ilinden gelecek ve Bingöl üzerinden geçmesi planlanan çevre yolunun Abtor mevkiinden geçerek Bingöl-Muş Karayoluna bağlanacağı da düşünülerek, bu çevre yollarının bitiştiği noktalarda, ihtiyaca cevap verebilecek ve diğer illerden gelen arabaların da uğrayabileceği bir terminal binası yapılmalıdır.
Kaldırımların Yetersizliği;
Öneri: Yollar ve kaldırımlar hem geniş olmalı, hem de düzgün yapılmalıdır. Yaya ve bisiklet yolları yapılmalıdır.
Alt Yapı Yetersizliği; Bingöl’de ciddi anlamda bir alt yapı sorunu ve bununla beraber koordinasyon eksikliği vardır. Yeni asfaltlanan bir yolun bir iki hafta sonra Tedaş veya Telekom tarafından kazıldığını görmek mümkündür. Bu çalışmaların koordineli olarak eş zamanlı yapılması mümkündür. Yol kenarlarında drenaj sisteminin olmaması, yağışlı havalarda cadde ve sokakları sudan geçilmez hale getirmektedir. İlin alt yapısı uzun süredir yenilenmemiştir. Kanalizasyon sistemi yetersiz kalmaktadır. Yağışlı havalarda, kanalizasyonlar patlamaktadır. Son yıllarda Tedaş ve Telekom tarafından alt yapı yenileme çalışmaları yapılmaktadır. Belediye, Tedaş veya Telekom’a ait olan logarların bazı yerlerdeki seviyeleri çok düşüktür. Logarların yolla aynı seviyede olması gerekir.
Belediye ve Ulaşım;
Şehir içi ulaşımın düzenlenmesinden Belediye sorumludur. Belediye’nin şehir içi ulaşımın düzenlenmesinden oto parkların yapımına kadar tüm sorunları çözmek için bir irade sergilemelidir.
Oyun Alanları,Çocuk Parkları ve Dinlenme Alanlarının Yetersizliği.
Şehir Kültürünün Yerleşmemesi:
İlimizde şehirlileşme son derece yavaştır. Bingöl’e has bir şehir kültürü oluşturamadık henüz. Bunu oluşturmak zorundayız. Kaldırımlar varken yolun ortasından yürümek, kaldırımlarda yürürken çekirdek yiyip kabuklarını yere atmak, dördüncü kattan halıları silkelemek, trafik ışıklarına uymamak… şehirde yaşayan bir insanın yapacağı davranışlar değildir.
Mehmet Ulcay (Ber-Kua-Der) : Çevre temizliği insanlar tarafından korunur, insanlarımız bu konuda nedense duyarsızız, belediye başkanımızın yaptıkları çalışma hakkındaki beyanını okudum, fazlasıyla memnun oldum. Çok güzel işler yapıyorlar ama gel gör ki bunu koruyamıyoruz. Yeşil alanlara yarın iki inek daldığı zaman yaptıkları çalışmalar boşa gider. Önemli olan yeşil alanları yaratmak değil bence önemli olan korumaktır. Bingöl’ün en önemli sorunlarından biri de alt yapı sorunudur. Bu sorun bir türlü çözümlenemiyor. Tarihi dolmuş miladı dolmuş , yer altı sorununu Belediye Başkanımız “merkezi hükümet olarak yapacağız” diyor ama ne zaman, kaç sene daha bekleyeceğiz. Biz STK’lara ne görev döşüyorsa yapmaya hazırız bu yapıyı hızlandırmak adına.
İlimizde ormanlarımız tırtıl istilasına uğramış. Geçen oturumumuzda Orman İşletme Müdürümüz “gerekli ilaçlamayı yapıyoruz” dedi. Fakat o kadar çok ki şehir merkezine bile inmiş tırtıl, bunun için kalıcı çözümler üretilmesi gerekiyor, yoksa ormanlarımız yok olacak. İlimizin doğal güzelliği de böyle giderse bozulacaktır.
Yeşilyurt’ta ikamet ediyorum, eski cezaevinin yanı. Yeşilyurt girişindeki derenin sonbahardaki sel felaketinde üstü çöktü. Belediye personeli kapattı. Ama o beton aramanın üstü halen açık. Mahalle sakinleri tarafından çöp dökülüyor oraya. Çocuklar için tehlike arz ediyor. Oraya istenirse güzel bir yeşil alan yapılabilir. Çocuklarımızın oyun alanları yok denecek kadar az. Bu konuda çözüm bekliyoruz.
Niyazi Buğu (AB Çalışanları Derneği) : Değerli katılımcılar bu günkü konu hakkında pek çok şey söylendi ancak; konuyla alakalı muhataplar olmayınca söylediklerimizin pek bir anlamı olmadığını söylemek istiyorum. Ve sorunları şu şekilde sıralamak istiyorum.
1-İlimizde her yıl dağıtılan yardım kömürlerinin kalitesi ve yakıldığı zaman şehrin üzerinde bıraktığı duman is ve zehirlerin ölçümü yapılıyor mu? Yoksa bu konular bizleri aşıyor deyip bu problemi Bingöl Valiliği ve SYDV’nin üstüne mi atıyorsunuz?
2- Emniyet Müdürlüğüne ait lojmanlarda yakılan kömürlerin kalite ölçümleri alınıyormu ! Kaloriferler i yaktıkları zaman tüm Düzağaç sakinlerinin tepkilerini nasıl çözüyorsunuz. Bu konuda sizlere gelen şikayetleri veya yapılan çalışmaları bu güne kadar kamuoyuyla neden paylaşmıyorsunuz.
3- Ormanlarımız talan ediliyor, barajlar yapılacak diye ilimizin tüm doğal güzellikleri bilinçli bir şekilde yok ediliyor,yapılan bu barajların Bingöl’e katkısı ne ! Buradan tüm insanlara ve
Yekililere sesleniyorum Kiğı ve Bingöl çevresine ormanlarımız yok edilerek yapılan barajları reddiyor ve istemiyoruz. barajlar Bingöl’de, işletmeleri ve çalışanları Erzurum’da bu işin bize ne faydası var !
4-Şehrin içinden geçen ve Murat suyuna kadar giden Gayt deresine atılan hastane atıkları ve sanayi atıklarını neden denetlemiyorsunuz. (Keşke o derelerde tutulan balıklardan sizlerde yeseniz de sorunun ne kadar ciddi olduğunu anlasanız.) Şehir çöplüğü 24 saat yanmaya devam ediyor, hepiniz bunu her gün görüyorsunuz, bu güne kadar bir sefer bile yanan bu zehirli gazlardan dolayı en ufak bir müdahaleniz oldu mu, neden müdahale etmiyorsunuz?
5- Şehir girişindeki ormanlık alanları Üniversiteye verdiler aldıkları alanlar yetmiyor mu? Yani üniversite kurulacak diye tüm güzellikleri ve değerleri feda etmemiz mi gerekiyor?
6-Bingöl Belediyesi başlı başlına bir problem, bu güne kadar yapılması gereken ve vaat edilen çevre ile alakalı sözlerin 10/1’i bile yapılmadı veya yapılmıyor. Burada muhatap olmadığı için ne söylersek boş herhalde hep böyle gideceğe benziyor.
Hüseyin Çigasit (Bin-Lok-Der) : Çevre konusunu yılarca tartışıp duruyoruz ama her gün doğamızı yok etmeye devam ediyoruz. Çevrenin korunması için maalesef duyarlı davranmıyoruz. Bu konuda gerek hükümet gerek medya gerek sivil toplum kuruluşları yeterince duyarlılık göstermiş değildirler. Bingöl ilimiz, orman bakımından öncelikli iller arasında olmasına rağmen halen Orman İşletme Müdürlüğü’nün olmaması, (her nedense hükümet bakanlarının verdiği sözlere rağmen bunun hala gerçekleştirmemesi ve Bakanlar Kurulundan geçmemesi) üzüntü vericidir. Bu duyarsızlığın açık bir göstergesidir. Son söz ilk başta yaşadığımız çevremiz, sonra ilimiz ve sonra vatanımız için duyarlı olalım. Şayet duyarlı olmazsak tabiatı ve doğayı böyle katletmeye devam ederek tabiatta yaşayan hayvanları canavara çevirmiş olacağımız için gelecek nesillere telafisi olmayan bir dünya bırakmış olacağız.
Maruf Günerigök (OSB Koordinatörü) : Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun çevre temizliğini, çevre sağlığını ve altyapı sorununu birbirlerinden ayıramayız. Bu konular içinde benim en çok önemsediğim konu alt yapı sorunudur. Alt yapı sorunu halledilmedikçe sağlık da bozulur, çevre de temiz kalmaz. Bunun içindir ki şehrin alt yapı sorunu bir an önce ele alınmalıdır. Sanayi Bölgesinde bulunan çöplüğün bir an önce kaldırılması gerekiyor. Atıklar oradan suya karışıyor, taa Genç’e kadar gidiyor. Doğal olarak da bu civarda yaşayan kişiler için ciddi bir sağlık problemi doğuyor. Suyu yıkamak için kullananlar, dere de oynayan çocuklar içinde önemli bir sağlık problemidir. Bir an önce ciddi bir çalışma başlatılmalıdır.
Sami Ekinci (Telefonla toplantıya katılan eski bir Bingöl’lü): Şu an Bodrum, Yalıkavak’da oturuyorum. Ama buram buram Bingöl kokuyor her yer. Çocukluğumdaki yemyeşil Bingöl’ü özlüyorum. Bundan bir ay önce Bingöl’e geldim. Gördüğüm manzara içler acısıydı. Beton yığınları arasında çarpık bir kentleşme. Toplantınızdaki konuyu duyunca çok mutlu oldum. Kabul ederseniz size nacizane birkaç önerim olacak;
1-Şehir merkezindeki binaların boya ve badanalrının elden geçirilmesi.
2-Özel idare binasının arka tarafındaki, eski vali konağının bitişiğindeki barakaların yıkılarak yerine çocuk parkı veya spor parkının yapılması,
3-Bizim top peşinde koştuğumuz aşağı çarsı mevkiinin yeniden yeşillendirimesi.
Tüm katılımcılara selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Ahmet Çibik (Toç-Bir-Sen) : Benden önceki konuşmacı arkadaşlar ilimizin çevre ile ilgili sorunlarını dile getirdiler. Hassasiyetlerini paylaşıyorum. Tekrara düşmeme adına ben farklı bir pencereden yaklaşmaya çalışayım. Çevre sorunu da eğitim ve ahlaki erdemlerle direkt ilişkili olan bir sorundur. Eğitim düzeyiniz ne kadar yüksek, ahlaki kabulleriniz ne kadar belirleyici ise çevre de o oranda mevcut durumdan etkilenir. Bireysel sorumluluk alanlarımızdan başlamak üzere her fert kapısının önünü temiz tutarsa başkalarını eleştirmeye mahal bırakmadan sorun dalga dalga hallolur. Sokaklara gelişi güzel tükürmeyi bırakmalıyız. Şehir merkezinde bulunan çöp kutularını daha aktif hale getirmeliyiz.
Kenan Yurtsever (Sağlık Md.Çevre Sağlığı Şb.Md.): Başlıca çevre sorunları su, hava ve toprak kirlenmesidir. Sanayileşme ve kentlerdeki nüfus yoğunlukları, çevre sorunlarının artmasına sebep olmuştur. Bütün ülkelerin ortak sorunu haline gelen çevre kirlenmesi, günümüzde insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Ölümlere neden olan solunum yolu hastalıklarının çoğu hava kirliliği sonucunda olmaktadır. Balıklar, çevre kirlenmesinden en çok zarar gören canlıların başında gelir. Sanayi atıkları, spreyler, yakıtlarla ortaya çıkan dumanlar, petrol ve ilaç atıkları, plastik ürünler, suni gübreler ve çöpler, çevre kirlenmesine sebep olan en önemli etkenlerdendir. Çevre kirlenmesini, insanın doğaya verdiği zarar olarak da tanımlayabiliriz. Doğanın korunmasını ve tahribatının engellenmesi zorunludur. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek, yeşil alanları ve hayvanları koruyup çoğaltmak gerekir. Bilinçsizce sağa sola attığımız plastik ürünlerin doğada 400 yıl kadar çürümeden kalabildiğini söylersek, karşı karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarını biraz olsun anlayabiliriz. Çevrenin kirlenmesini önlemek için üzerimize düşen görevleri mutlaka yapmalıyız. Doğal çevrenin korunması için alınabilecek belli başlı önlemler şunlardır Akar ve durgun sular, insan ve hayvan artıkları ile kirletilmemeli, Biriken çöpler hemen kaldırılmalı, Zararlı hayvanların, böceklerin özellikle, karasinek ve sivrisineklerin üreyip çoğalmaları engellenmeli, Kanalizasyon borularındaki patlamalar hemen ilgililere bildirilmeli. Yakıtların tam yakılması sağlanmalıdır. Böylece hem enerji kaybı, hem de hava kirliliği önlenmiş olur. Doğal çevrenin kirletilmesi yasalarımıza göre suçtur. Bu suçu işleyenlere para ve hapis cezaları verilir.Doğal çevre bizim çevremizdir. Biz doğayı korudukça doğa da bizleri korur. Havaya, suya, toprağa karışan kimyasal artıklar doğayı etkiliyor. Bu artıkların çoğalması insan sağlığını bozuyor. Kısaca çevre sorunları, sağlımızla yakından ilgili bir konudur. Bulunduğumuz yeri kirletmeyelim. Doğal çevrenin güzelliklerini korumak hepimizin görevidir. Bu konuda girişilen çalışma ve çabalara katılalım. Soluduğumuz havanın, içtiğimiz ve kullandığımız suların, bulunduğumuz yerin temiz olmasını istiyorsak çevre kirlenmesine engel olalım. Sağlımıza uygun bir çevrede yaşamak için doğal çevremizi koruyalım. İçme suyuna kanalizasyon karışıyor mu sorusuna cevaben bizim her hafta örnekler alıp tahlil yapıyoruz. Yalnız bu yapılan işlem görecelidir. Bu hafta çıkmayan gelecek hafta çıkabilir. Onun içindir ki içme sularında dezenfektan çözümümüz var.
Bedrettin Taşkesen (Çevre ve Orman İl Müdürü) : Yerel konu başlığı çevre idi. Bu bağlamda gelen sorulara cevap vermek istiyorum. Öncelikle çevrenin tanımı ''Canlıların yaşadığı ve karşılıklı etkileşim içerisinde bulundukları doğal, kimyasal, fiziksel ve biyolojik ortam'' olarak yapıldı. Tarafıma yöneltilen bir soruya cevap vermek istiyorum. İçme suyu şebeke hattında asbest boruların kullanıldığı bunun da kanserojen madde ihtiva ettiğinden insanların kanser riski ile karşı karşıya olduklarını belirtildi. Cevap olarak asbestin kanserojen madde ihtiva ettiği doğru, ama bu madde suyun borudan geçerek kendi ile birlikte taşınan bir madde olmadığı ancak bu boruların kesimi anında çıkan toz parçacıkların asbesti kendi ile birlikte çalışanın akciğerlerine taşınarak kansere yol açar. Dolayısıyla borularda böylesi bir risk yoktur. Genel Katı atıklarla ilgili sorular soruldu. Bingöl merkez Belediyesi ve yakın ilçe belde Belediyelerince Bin-Çev-Bir adında birlik kurmuşlardı. Bu birlik katı atık bertaraf tesisi için ÇED olumlu raporunu aldığı, yer tahsis işleminin bittiği, proje onayının Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verildiği şu anda da yapım ihale aşamasındadır.
İbrahim Bukan (İzleyici) : 2008 Yılında Bingöl Platformu’nun bu konuda yapmış olduğu çalışma çerçevesinde yapmış olduğum araştırmada Bingöl merkez ve çevresinde onun üzerinde çöp alanına rastladık. Belediyenin çöp toplamasında yetersiz kalışı ve buna yönelik yeteri kadar duyarlı olmayışından dolayı mahalle ve kıyı kısımlarda ikamet eden halk, çöplerini gelişi güzel çevreye dökmekte. Çevreye dökülen çöpler doğayı ciddi biçimde kirlettiği gibi insan sağlığı da ciddi biçimde tehlikeye girmektedir. Bingöl belediyesinin her hangi bir koruma almadan Bingöl çayının kıyısına döktüğü çöpler tüm Bingöl ovasını istila etmiş durumda. Yaptığımız araştırmada şunu gördük ki; her köyünde atık (çöp) sorunu olduğudur. Hata bazı köylerde 5-6 çöp merkezlerine rastladık. Bunun için mutlaka merkezi çöp toplama yerleri oluşturulmalı ve çöp bertaraf merkezi oluşturarak bu çöplerin imhası sağlanmalıdır. Aksi durumda doğayı yok edeceğimiz gibi bir çok bitkinin ve canlının yok olmasına sebep olacağız. Bunun en başında da kendi yaşam alanımızı yok edeceğimiz gibi kendi sağlığımızı ciddi bir biçimde tehlikeye atmış oluruz. Buna ilişkin önerim: Acilen bir çöp bertaraf- arıtma tesisinin kurulması ve köyler dahil tüm çöplerin bu tesislerde toplatılarak geri dönüşüme tabi olacak olanların geri dönüşüme almak, kalanların bertaraf edilerek yok edilmeli. bu kapsamda köyler mutlaka kendine en yakın belediyeye bağlanmalı veya il özel idaresi tarafından bir yapı içine alınarak çöpleri kontrol altına alınmalı. Bingöl’ün altyapı sorunu da çöpünden farklı bir durum değildir. Şehrin tüm kanalizasyonları Bingöl dere ve çayına akmaktadır. Acı bir durum Bingöl Çabakçur çayı ve Gayt çayına akan lağımları ile kirlenirken halk bu çaylarda balık tutmakta. buna ilişkin ne çevre il müdürlüğü ve nede çevre sağlık bir önlem almamaktadır. Buna ilişkin başta Bingöl Belediyesi olmak üzere, İl Sağlık müdürlüğü ve Çevre Sağlık bu tür yanlış uygulamalara karşın halkı uyarıcı herhangi bir uyarı bilgilendirmesinde bulunmamaktadırlar. Bingöl’ün altyapısı Bingöl için ciddi bir sorun arz etmektedir. bunun için yapılan bütün hizmetler böşa gitmektedir. bunun için yapılması düşünülen bir altyapının mutlaka çağa uygun ve FEDAŞ, TELEKOM, Doğalgaz ve Belediye’nin temiz ve pis su – yağmur suyu ihtiyacını karşılayabilecek merkezi bir altyapının oluşturulması en uygun olanıdır. Yıllardan beri harcanan bunca harcama – mili servet bir nevi çöpe atılmış oldu. Buna ilişkin önerim: TEDAŞ, TELEKOM, Doğalgaz ve Belediye’nin Tamiz su ve pis su-yağmur suyu ihtiyacını karşılayabilecek merkezi bir altyapının yaptırılmasıdır.
Değerlendirme:
Toplantı tam 14:00’da kMM Bingöl Girişimcisi Semiramis Karaarslan’ın ‘’Önyargılar Giremez’’ sloganı açılış konuşmasıyla başladı ve mikrofonu Moderatör (Kolaylaştırıcı) Araştırmacı, Yazar, İnsan Hakları Savunucusu Yılmaz Ensaroğlu’na bıraktı. Genel Konu sunumunun ardından önce STK’lar daha sonra seçilmişler konuyu tartıştılar. Ve izleyicilerin görüşleri alındı. Daha sonra yerel konuya geçildi. Tam 17:00 da toplantı bitirildi. Salonda işi olanlara gidebilecekleri kalanlarla saat 18:00’e kadar salonun izninin olduğunu ve isterlerse devam edileceği söylendi. Ve toplantı saat 17:45 de sona erdi.
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
Tüm sivil toplum kuruluşuna duyuru yapılmıştır. (E-mail – Yazı ile – Sözlü –Telefonla)
b. Milletvekilleri
Telefon, faks ve mail ile Bingöl Vekillerinden Yusuf Coşkun, Kazım Ataoğlu,ve Cevdet Yılmaz’a ulaştık.
3. Medya
Davet edilen ulusal basın temsilcileri ve yerel basın mensuplarının bir kısmı katıldı.
Kullanılan Materyaller
Toplantı Salonunun girişine ''Önyargılar Giremez'' afişi asıldı. Salonun her köşesine TkMM’nin ilkeleri asıldı. Oturma koltuklarına TkMM broşürleri yerleştirildi. ‘’Anayasa ve Referandum’’ , ‘’Gazze’de ambargo krizi. Ne yapılmalı?’’ konulu sunumlar gösterildi.
Ortak Görüş
Genel gündem konusuna ilişkin şu görüşler üzerinde yoğunlaşıldı; Gazze’ye uygulanan ambargo kaldırılmalı. Hükümet kararlı olmalı, İsrail ile tüm diplomatik, askeri, ticari ve kültürel ilişkileri tamamen sonlandırmalı.
Yerel konuyla ilgili öneriler;
Duraklara tabela asılmalı ve duraklara isim verilmelidir. Belirlenen duraklar dışında kesinlikle yolcu alınmamalı, yolcu indirilmemelidir.
Halk otobüslerinin gitmediği yerlere (TESK Lisesi, Cumhuriyet YİBO, Gazi İlköğretim..vb) özellikle okula gidiş ve geliş saatlerinde sefer düzenlenmelidir.
Dolmuş Taksi uygulamasına geçilmelidir.
Hız limitini aşan hat dolmuşları, ticari taksiler kısa süreliğine trafikten men edilmelidir.
Halk otobüslerinde bulunan-(oturan yolcu kapasitesi-20, ayakta duracak yolcu sayısı-30) ibaresi ilgililerce tekrar gözden geçirilmelidir.
Şehir trafiğini rahatlatmak için alt geçitler-üst geçitler yapılmalıdır.
Ana yolları her iki tarafında da arabaların park edilmesi kesinlikle engellenmelidir.
Araç trafiğine kapalı, sadece yayaların kullanacağı caddeler olmalıdır.(maden Sokak gibi..)
Kamyonların, Traktörlerin belirli saatlerde şehir içindeki ana yollara girişi yasaklanmalıdır.
Kamyonlar için bir garaj tahsis edilmeli, kamyonların gelişigüzel park etmeleri engellenmelidir.
Trafik ışıkları daha aktif hale getirilmeli, sinyalizasyon sistemi sürekli çalışır vaziyette bulunmalıdır. Çocuklar için, trafik uygulama ve eğitim parkları açılmalıdır.
Özellikle yeni yapılan yerleşim birimlerinde, bisiklet yolu-yaya yolu olmalıdır.
Aşağı Çarşı yolu sadece yayalara tahsis edilmelidir.
Okul servislerinde denetimler etkin bir şekilde yapılmalıdır.
Halk otobüslerinde, ilçe ve köy minibüslerinde özellikle hafta sonları ve bayramlarda öğrencilere indirim uygulanmamaktadır. Bu uygulamanın mantıklı bir tarafı bulunmayıp öğrencilere uygulanan indirimler, sürekli hale getirilmelidir.
Kış mevsiminde yolların uzun süre kapalı kalmaması için etkin tedbirler alınmalıdır.
Kaldırımların bazı esnaflarca kullanılması engellenmelidir.
Engelli vatandaşların, toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlandırılmaları sağlanmalıdır.
Akşam saatlerinde nöbetçi olan dolmuşların sayısını arttırmalı ve nöbete riayet etmeyen dolmuşlara ağır müeyyideler uygulanmalıdır.
Sanayi, Kaleönü İlköğretim Okulu ve Cezaevi civarında uygun bir yerlere üst geçit yapılmalı, trafik ışıkları konulmalı, yaya geçidi yapılmalıdır.
Şehirlerarası yolların sağına ve soluna bariyerler konulmalıdır. (Özellikle Ekinyolu-Bingöl ve Bingöl-Bilaloğlu arası)
Kurallarla yaşamayı öğrenmeli ve kurallara uymayı alışkanlık haline getirmeliyiz.
Değerlendiren:
Semiramis Karaarslan
Bingöl kMM Girişimcisi