Yer : Ankara Ü., ATAUM
Tarih : 05.06.2010
Yerel Katılım:
1. Devrimci 78’liler Federasyonu (Hüseyin Esentürk – Y. K. )
2. Liberal Düşünce Topluluğu (Adnan Küçük – Üye)
3.DurDe (Hüseyin Öntaş – Aktivist)
4.Uluslararası Af Örgütü (Volkan Görendağ – Mülteci Koordinatörü)
5.Başkent Kadın Platformu (Berrin Sönmez)
6. Pembe Hayat (İnci Koç – Y. K.)
7. AKDER (Ayşe Bayram – Üye)
8. Ka-der (Belma Beyaz – Üye)
9. İnsan Hakları Derneği (Emrah Öner – Gen. Sek. Yrd.)
10. Mazlumder (Şerife Arınç – G.Y.K. Sek. Yrd.)
11. Muhafazakar Demokrat Düşünce Topluluğu (Murat Köse – Başkan)
Sendikalar:
1. Özgür Eğitim – Sen (Yusuf Tanrıverdi – Genel Bşk.)
2. Hak – İş (Mustafa Paçal – Gen. Sek. Yrd.)
Milletvekili:
1. Celal Erbay (AKP – Düzce Milletvekili)
Siyasi Parti Temsilcisi:
1. Abdülkadir Sarı (Türkiye Partisi – Kurucu Üye)
Medya:
1. Kanal 24 (Petek Us – Muhabir)
Moderatör: Prof. Dr. Mehmet Turhan (Çankaya Ü.)
Konular:
Birinci konu: Anayasa Paketinde Yargı / HSYK, Askeri Yargı
İkinci konu: Gazze’de Ambargo. Ne Yapmalı?
Konuşulanlar:
Birinci konu:
1. Mehmet Turhan (Moderatör ve Özel Konuk olarak): Türkiye' nin siyasal rejimi ne tam tipik otoriter, ne de tam tipik demokratik bir rejimdir. Son altmış yılın büyük bir çoğunluğunda ülke düzenli çok partili bir hayata sahip olmuş ve oldukça düzgün seçimler gerçekleştirmiştir. Buna rağmen yaygın bir biçimde Türk siyasal sistemin otoriter eğilimler sergilediği ve Türkiye' deki siyasette ordunun önemli bir rol hala sahip olduğu kabul edilmektedir.
Anayasa Mahkemesi 27 Mayıs askeri darbesi sonunda hazırlanan 1961 Anayasası tarafından hukukumuza getirilmiş bir kurumdur ve Alman ile İtalyan Anayasa Mahkemeleri örnek alınarak oluşturulmuştur. Bunlar özgürlükleri korumak amacıyla kurulan ve böyle de davranan mahkemelerken, ülkemizde Anayasa Mahkemesi devletin menfaatini korumayı üstlenmiştir.
Ceren Belge' ye göre Anayasa Mahkemesinin hak ve özgürlükler konusunda isteksiz davranmasının temel nedeni 1960-61 yılları arasında Yargının Cumhuriyetçi ittifak tarafından tasarlanmış olmasıdır. Cumhuriyetçi ittifak 1961 Anayasası' nı hazırlarken iktidarını korumak için çoğunlukçuluk karşıtı kurumlar yaratmıştır. Kuramsal düzeyde Kemalist laiklik ve ulusalcılık anlayışı dinsel ve etnik kimlik temelindeki siyasal projeleri dışlamaktaydı. Hak ve özgürlükler Kemalizm' in hegemonyacı statüsünü tehdit edecek siyasi projeler için kullanıldığında Anayasa Mahkemesi Yargıçları hak ve özgürlükleri genişletici yorumlar yapmada istekli olmadılar.
Anayasa Mahkemesi 5 Haziran 2008 tarihli kararıyla anayasa değişikliklerini denetleme yetkisine sahip olduğunu ilan etmiştir. Bu durum siyasal işleyişi Anayasa Mahkemesinin vesayetine bağlamak demektir. Yani Anayasa Mahkemesi bu kararıyla parlamento üstü siyasal bir güce dönüşmüştür, yetki gaspı niteliğindeki bu kararı verirken özgürlükleri koruma amacıyla davranmamış, laiklikle ilgili bazı farazi kaygılara ve eşitlik ilkesini de zedeleyebilecek bir yaklaşımla hareket etmiştir. Anayasa Mahkemesi özgürlükleri korumak için değil devleti korumak için aktivist davranmaktadır.
2. Adnan Küçük: 2010 değişikliği ile Anayasanın 145/son, 156/son ve 157/son fıkralarında yer alan “askerlik hizmetlerinin gerekleri” ifadesi çıkarılmaktadır. Bu hükmün kaldırılması pozitif hukuk açısından önemli bir iyileşmedir.
Bir diğer iyileşme de askeri mahkemelerin yetkilerine ilişkin olanıdır. Diğer yandan yapılan kısmi bir iyileşme ile askeri mahkemelerin yetki alanı daraltılması yoluna gidilmiştir. Bu değişiklik hükümleri esasen yeterli olmasa da yine de önemlidir. Esasen, Askeri yargının sadece disiplin suçlarını yargılaması, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Yargıtay'ın kaldırılması, devamına izin verilmesi gerekli askeri mahkemelerde görev yapacak hakimlerin de mutlaka sivil Yüksek Hakimler Kurulu tarafından atanması ve denetlenmesi gerekir, olması gereken budur. Fakat ideal olan bu durum değişiklik ile gerçekleşmemekte ise de, kısmi bir iyileşmenin olduğunu söyleyebiliriz.
Anayasa Mahkemesinin, insan haklarını ihlal eden çoğunlukçu iradeyi iptal ederek geçersiz kılması olumlu bir işlevdir. Esasen Anayasa Mahkemesine anayasal demokratik meşruiyet sağlayan temel işlev de budur. Fakat Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararlarla seçilmişlerin anayasal yetkilerini ortadan kaldırmak suretiyle karar veriyorsa, burada bürokratik iradenin seçilmişlerin iradesinin üstüne çıkması söz konusudur. Anayasa Mahkemesi, yasamanın anayasal yetkisini ortadan kaldırarak karar vermesi, anayasal demokrasinin seçilmişlerin üstünlüğü ilkesi ile çelişir. Bu durum da Anayasa Mahkemesinin demokratik meşruiyetini zedeler.
3. Berrin Sönmez: Bu paket referanduma sunulup uygulamaya girerse acaba çoğunlukçuluk karşıtı kurumların varoluş biçimini değiştirmeye yeterli olur mu? Pek emin değilim bundan. Bu çoğunlukçuluk karşıtı kurumlar dediğimiz kurumların içerisinde yüksek yargı organları var. Bunların yapısal olarak oluşum biçimi ve üyelerinin görev süresi itibariyle, seçilmiş-atanmış geriliminde atanmışlara çok büyük bir üstünlük kazandırıyordu. Siyasi çalkantıların büyük bir bölümünü böyle yaşadık. Bu paket uygulamaya geçerse bu kişiler görev süresi itibariyle sınırlandırdığında acaba ülkemizdeki özgürlükçü yaklaşımlar daha rahat bir nefes alabilecek midir? Halkın ayağına pranga vurmayı bırakacak mıdır anayasa? Halk daha çok gelişmeden yana; ama kurumlar statükocu. Bu değişiklik gelişmeden yana olan halkı besleyebilecek midir? Pek yeterli görünmüyor.
Bu değişiklikler sonucu Geçici 15. madde kalkmış olsa bile, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için bize zaman kazandırmayacaktır. Çünkü 30 yıl süre dolmuş oluyor Bu darbecileri yargılamak için başka bir yargı yolu var mıdır? Darbe yanlısı ve karşıtı grupların politik çekişmelerini önlemenin yolu darbecilerin yargılanmasıdır, darbeciler yargılanmadan düze çıkamayacağımızı düşünüyorum.
Son bir soru olarak : Her ülkede Yargıtay tek değil midir? Demokratik hukuk devletlerinde askeri bir Yargıtay bulunuyor mu?
4.Mehmet Turhan: Hayır, Yargıtay dediğiniz demokratik hukuk devletlerinde tamamen sivil bir yapıdır. Askeri Yargıtay yoktur.
5.Hüseyin Öntaş (Kişisel Görüşleri): Milliyetçiliği ve ırkçılığı arttıran dolaylı nedenlerden biri yargının bağımsız, sivil olmaması, militarist olmasıdır. Bu değişiklik sürecinde bağımsız idari otoritelerin konumu ve bunlarda sivil toplumun, özellikle hak temelli kuruluşların temsiliyetinin arttırılmasının öneminden bahsetmek istiyorum.
Yeni anayasa değişikliklerinde iki yeni anayasal kurum geliyor, birisi ombudsmanlık, diğeri Anayasa Mahkemesi' ne bireysel başvuru hakkı. Bunların dışında anayasal mekanizma haline gelmeyen Ulusal İnsan Hakları Kurumu ve Ayrımcılıkla Mücadele Kurulu' nun yanı sıra daha önceden kurulmuş olan ama anayasal güvenceye kavuşmamış olan Türkiye Adalet Akademisi' nden bahsedebiliriz. Türkiye Adalet Akademisi' nin anayasal olarak düzenlenmesi gerektiğini, özellikle eğitimlerini daha çok arttırması gerektiğini ve hakim ve savcıların içsel bakış açısının dönüşmesi bakımından buralarda özellikle hak temelli kuruluşların temsil edilmesi gerektiğini düşünüyorum,
HSYK' da birinci dereceden mahkeme temsilcilerinin olması olumludur. Hukukun dinamizmini sağlayacak olan ise buraya aynı zamanda avukatlardan ve hak temelli kuruluşlardan, yani içsel bakış açısını dönüştürebilecek olan kişilerden de katılım olmalı. Hakimlerin terfi mekanizmaları değişmelidir. Bu terfi mekanizmaları Yargıtay' ın önceki kararlarına uygunluğuna göre değil Uluslararası İnsan Hakları mekanizmalarının vermiş olduğu kararlara ya da bundan sonraki süreçte Anayasa Mahkemesi' nin bireysel başvuru makamı olarak vereceği kararlara göre belirlenmelidir.
6.Şerife Gül Arınç: 1949 Bonn Anayasası militan anayasanın yegane örneği bir anayasadır fakat bizim mevcut anayasamız bundan daha militan bir anayasa. Demokrasilerin özelliği özgürlüklerin özgürlükler için kısıtlanmasıdır. Bizde ise 1961 ve 1982 Anayasalarıyla bu durum devletin bazı kurumlarının daha işlevsel olabilmesi için özgürlüklerin kısıtlanması haline geldi.
Biz Mazlumder olarak tümüyle değişen sivil bir anayasa talep ettik; ancak süreç bu noktaya geldi .Bizim bu anayasa değişikliğine yönelik eleştirilerimiz var, değişiklikleri yeterli bulmuyoruz; ama değişikliklerin çok küçümsenemeyeceğini de düşünüyoruz.
Anayasa Mahkemesi' nin üye sayısının on yediye çıkarılması, bu yönüyle temsil tabanının genişletilmesi olumludur; ama üç başlı olan yargı sisteminin (askeri, idari ve adli yargı), mevcut halinin hala korunuyor olması büyük bir handikap. Aynı zamanda Askeri Yüksek İdari Mahkemesi' nin sorunları bu kadar dile getirilirken ve devlet yetkilileri kaldırılması gerektiğini ilan ederken, hatta içerisindeki hakimler dahil bunun işlevsel olmadığını söylerken, Anayasa Mahkemesi' nin içerisine bu AYİM' den bir üyenin katılacak olması sıkıntılı. Bunun dışında “askeri yargıyla ilgili askeri hizmetin gerekleri” ifadesi son derce soyut bir ifadedir ve bu ifadenin çıkarılıyor olması ,HSYK' nın yapısı ile ilgili değişiklikler, YAŞ kararlarına getirilen denetimle ilgili düzenleme olumlu. Son olarak 145. maddeyle ilgili düzenlemeyle Cumhurbaşkanı' na sınırsız yetkiler verilmiş gibi görünüyor. Biz Meclis' e daha fazla yetkinin verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
7. Mustafa Paçal: Yüksek Yargı Organları üyeleri kabile devletinin yargıçları gibi davranıyorlar. Son Anayasa Mahkemesi açıklaması bunun çok açık ispatıdır. Değişikliği anayasal açıdan biçim yönüyle değerlendirmesi gerekirken, Anayasa Mahkemesi bunu esastan değerlendirmeye kalkarsa, bu bir anayasa suçudur, hukuk ihmalidir.
Bu çatışma süreci bizi bir kırılma sürecine götürecek ve bu iki şekilde olabilir: Ya Türkiye tekrar bir askeri darbeye, 1980'lere geri döner, bu güne kadar alınan bütün mesafeler yok sayılır; ya da Türkiye AB' ye aday bir ülke olarak Venedik kriterlerine uygun bir anayasa sahibi olur.
Bu anayasa değişikliği bizim konfederasyon için de yeterli değildir, bunları demokratik sivil bir anayasa talebimizi karşılayan değişiklikler olarak görmüyoruz; ama bu anayasa değişikliği iyi ve demokratik bir anaysa için atılmış önemli bir adımdır. Bu değişiklik 12 Eylül Anayasası' nın hukuki değişimi yönünden önemlidir. Bu paketin tamamının halk oyuna sunulması gerekiyor.
8. Hüseyin Esentürk: 12 Eylül darbe rejimi ile kurulmuş bütün kurum ve kuruluşlar güçlendirilerek varlığını sürdürürken, %10 seçim barajı ile halklarımızın ve demokrasi güçlerinin temsiliyeti, Sendikalar Yasası ile işçi sınıfının örgütlenmesi engellenirken, Siyasi Partiler Yasası ile partiler bir bir kapatılırken, eğitim ve sağlık alanında paranın saltanatı kurulurken, ülkenin bütün yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, fabrikaları, tarlaları uluslar arası sermayeye ve onun yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilirken, bu ülkede halklarımızın kardeşliği engellenirken, her gün dağda, yolda, şehirde çocuklarımızın ölüm acısını izlerken, toplu mezarlar, asit kuyuları gündemden düşmezken, yargısız infazlar yapılırken, çocuklara yağmur gibi cezalar yağdırılırken, cezaevlerinde katliamlar, işkenceler devam ederken, katiller, tetikçiler, çeteler, halka ve demokrasiye karşı suç işlemiş darbeciler korunurken ve Çankaya' da ağırlanırken, bu ülkenin milletvekillerine çifte standart uygulanırken, halk tarafından seçilmiş bu insanlar polis ve asker terörüne hedef olup, yaralanıp, ceza evlerine atılırken, tüm bunların sorumlusu AKP ve darbe düzeninden beslenen partilerken, 12 Eylül Anayasası' nı tekrar onaylatma cesaretini nereden aldılar? EVET çıksa da , HAYIR çıksa da bu anayasa yerinde duruyor.
Bizim talebimiz 12 Eylül Anayasası' nın tümden tarihin çöp sepetine atılmasıdır, yerine demokratik bir anayasanın yapılmasıdır. Bunun yanında darbecilerin yargılanması ve darbe rejiminin ortadan kalkmasıdır. Bundan sonra da federasyonumuzun yayınladığı deklarasyondaki bütün taleplerimizin arkasında duracağız.
9. Yusuf Tanrıverdi: Hiçbirimiz bu anayasal değişikliği yeterli bulduğumuzu söyleyemeyiz. Oldukça eksik olduğu doğrudur; ama bazı doğruları da görmek gerekir. Şu an AKP' nin giydiği ateşten bir gömlek var; çünkü vesayetçi kurumları ve bu kurumların potansiyelini, Türkiye' de neler yapabileceğini hepimiz biliyoruz. Bu ülkenin dört tarafını Ergenekoncu çetelerle savunmuş olduğu ve partilerin üzerinde bir kapatma kılıcının Yargıtay tarafından sallandığı bir dönemde tehdit altında tutulan bir partinin böyle bir işe girişmesi eksiğiyle birlikte takdir edilmeli. Referandumdan sonra kabul olsa bile bu yasaların içselleştirilmesi, vesayetçi kurumların zihniyetinden dolayı yapacağı engellerle uzun zaman alacaktır. Bu sorunların aşılmasında kitle örgütlerin yapması gerekenler var, biz gerçekten özgürlük istiyorsak bir özne olarak devlet gibi otoritelerin bizi şekillendirmesine izin vermeme noktasında insani bir şahsiyet ve ahlak oluşturabilirsek ve bu noktada farklılıklarla birlikte yaşayabilme kültürünü içselleştirebilirsek, bu otoriteler, toplumu şekillendirme konusunda bu kadar rahat tavır sergileyemezler.
Türkiye’ nin gerçekleri göz önünde bulundurularak bir anayasa değişikliği olmalı. Bunun yanında bu günkü değişikliklere bakarak şu anda bu ülkede yapılan güzelleştirmelerin de kıymetinin bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.
10. Emrah Öner: Türkiye' de devletin görünmez eli maalesef ne zaman bir yapısal değişiklik ya da idari bir karar söz konusu olduğunda kendini fazlasıyla ortaya koymaktadır. Bir darbe anayasasını sivil onayıyla bu güne kadar getirmişiz, hala da değiştirilmemiş. Bu ülkede artık bir şeylerin tamamen değiştirmek ve tamamen sivil ve demokratik bir ülkeye geçilmek isteniyorsa bu anayasa bir defada tamamen değiştirilmelidir. Bu son iktidar partisine kadar ülkede Kürtler, Aleviler, eşcinseller için yapısal olarak ve özgürlük anlamında hiçbir şeyin önünü açılmamıştır. Bu konuda devlet takdir edilmelidir belki ama yine de bunların öze yönelik bir değişim olduğunu sanmıyorum. Anayasa değişikliği referandumdan sonra yürürlüğe girse dahi bu nikah tazelemekten öteye gitmeyecek.
11. Abdülkadir Sarı (TP): Dünyanın hiçbir yerinde ikili bir yargı sistemi yoktur. Türkiye' de de bu ikili durumun kaldırılmasına gerekli önemi vermeliyiz ve tekli yargı sistemine geri dönmeliyiz.
Bu değişiklikler gerçekten toplumsal ihtiyacı karşılayacak mıdır? Anayasalar temel kural olarak mutabakat metni halinde olmalıdır, Türkiye' de yaşan herkese “Bu benim anayasam.” dedirtebilmelidir, aksi halde bu anaysa tartışmalı olacaktır. Değişiklikler bu haliyle yeterli değildir; daha ileri maddeler olmalıydı. Halkın gündemi açlık, yoksulluk sefaletken yapılacak olan bu değişiklik halkın ihtiyacını karşılıyor mu?
Ben inanıyorum ki Türkiye insanı daha fazlasını hedeflemektedir; önce siyasi partiler özgürlükçü ve demokrat olmalıdır.
12. Celal Erbay (AKP): Avrupa' daki HSYK' ya yönelik bütün kriterleri tetkik ediniz, hepsine bakıldığında Türkiye' deki HSYK çok daha tenkit edebilecek durumdadır. Kararlarına karşı etkili bir itiraz yöntemi bulunmamaktadır, bağımsız bir binası, sekreteryası yok. Hakimleri denetleyen İdare Müfettişi kuruma bağlı değil. Bunun dışında objektiflik, tarafsızlık konusunda tenkit edilebilir durumdadır, denetlenmesi gerekmektedir.
HSYK mevcuduyla birlikte geniş tabanlı değildir; bu sayı bütün adli teşkilatı temsil edebilir mi? Adalet Bakanı işin içerisine girmesin deniliyor, Adalet Bakanı zaten yalnızca başkanlık etme görevini yapacaktır.
Bu halk söz sahibidir, irade, karar halkındır. Sizin gönlünüzden geçen bizim gönlümüzden de geçiyor, imkanlar doğrultusunda biz de en güzele ulaşmaya çalışıyoruz. Bu değişiklikler halkın seçip göndermiş olduğu halk partisinin, parlamenter vasfını elde etmiş 335 kişisinin atığı imzayla birlikte halkın önüne gelmiştir. Halk bunu gerçekleştirirse size yemin ediyorum ki bu halk bütünüyle birlikte kendi anayasasını yapmanın yolunu açmış olacaktır.
13. Mehmet Turhan: Paketteki en önemli madde düştü: o da “parti kapatma”. Bu konuda üzgün olduğumu belirtmek istiyorum. Eğer AKP çok disiplinli olsaydı bu madde düşmeyebilirdi. Hala parti kapatma bir kişinin iki dudağının arasında. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı hala her parti için kapatma davası açılabilir. Parlamenter sistemde hükümet yasamanın içinden çıkıyor ve burada kalabilmesi yasamanın güvenine bağlı. Bu nedenle disiplinli olmak zorunda yoksa hükümetten düşer.
Şu getirilen değişiklikler eskisine göre çok daha iyi. Yeterli mi değil, daha iyisi düşünülür mü düşünülür.
Anayasayı hayata geçirecek insanlar önemlidir, değiştirilen hükümlerden bir anda çok şeyin değişmesi beklenmesin, bunların hayata geçirilmesi için önce zihniyetin değişmesi gerekmektedir.
İkinci Konu:
1. Adnan Küçük: Uluslararası hukuk ne kadar müessir, hangi ülkeler için etkili, hangileri için etkili değil, bunun tartışılmasına neden oldu bu olay. İsrail' in yaptığı bir pervasızlıktır, bu değişmeli, İsrail de bir devlet haline gelmelidir.
İsrail bir ülkenin bir devletin toprağını işgal ediyor, ona karşı mücadele etmek üzere ortaya çıkan örgüte terör örgütü deniyor. İsrail’in topraklarının yarısı işgal edilse ve bu durumla mücadele etmek için bir örgüt ortaya çıksa İsrail, Amerika bunun bir terör örgütü olduğunu kabul edecek midir?
HAMAS meşru bir örgüttür, halk tarafından seçilmiş ve desteklenmiştir; çünkü İsrail'in işgal ettiği toprakları geri almak üzere oluşturulmuş sivil, hukuki bir oluşumdur. Terör örgütü değildir.
2. Yusuf Tanrıverdi: Birleşmiş Milletler' in kontrolünde en şeffaf, en demokratik seçim yapıldı ve HAMAS seçildi, AB “Bunu yok sayarız.” dedi. Gerekçeleri de HAMAS' ın aşırı dinci olması. Cezayir' de de , Afganistan' da da, Bosna Hersek' de de bu oldu. Bu çok ahlaksızca, namussuzca kotarılmış, içinde ötekileştirmeyi, mahkum etmeyi barındıran bir yafta. İnsanları bombalarınızla katletmeyi meşrulaştırıyorsunuz aşırı dinci diyerek. Söz konusu Müslümanlar olduğunda ne demokrasi ne insan hakları ne özgürlükler kalıyor ortada.
Maalesef bizim ülkemizde de bunu hazmedememiş bir basın olduğu ortadadır. Bu durumda sanki suçlu iHH' mış gibi bir senaryo yazılıyor. Bu gazetecilerin cebine İsrail değil de HAMAS para koysaydı hepsi HAMAS' ın yanında olurdu. HAMAS insanlığın bir vicdanındır, Filistin davası insanlığını kazanma yolunda bir testtir. Dünya ya insanlığını kazanacak ya da kaybedecektir.
3. Berrin Sönmez: HAMAS' ı meşru olarak kabul etmenin yanında, İHH HAMAS' ı muhatap almak yerine Filistin halkını muhatap almıştır. Bunun önemle altının çizilmesi gerekiyor. Olayın geçtiği yer tamamen açık denizdir ve İsrail' in karasularının dışındadır. TCK 8. Madde' sine bakarak gemi Türk gemisi olduğu için yargılama yetkisinin bizde olduğunu söylüyoruz. Bir yargılama safhasına katılmamız hukuki olarak mümkündür. Uluslar arası cezai yardım işlevsizdir, bu yönüyle aktif hale getirilmelidir. İsrail' in ve emirleri veren yetkililerin yargılanmasının sağlanması gerekmektedir. Ortada bir tane değil, devlet terörü, savaş suçu, soykırıma varacak kadar çok suç vardır.
Gemide olanlardan biri olan Hakan Albayrak “Gazze’ ye girilse de girilmese de zafer bizimdir.” demişti, bu söze katılıyorum; çünkü bu ambargo dünyaya duyurulmuş oldu. Durum bu yönüyle olumlu bir süreçtir.
4. Şerife Gül Arınç: Mazlumder olarak Türkiye' nin şu anki İsrail yönetimi ve bu askeri operasyonu gerçekleştiren hiyerarşik kademelerdeki tüm görevliler hakkında suç duyurusunda bulunması ve bunların yargılanması konusunda çabalar sarf etmesi gerektiğini düşünüyoruz..
İHH senelerdir çok sayıda ülkede din, millet ayımı gözetmeksizin yardımda bulunan bir kuruluştur. Yardım, insan hakları dahi söz konusu olsa herkesin iç politika gözlüğüyle değerlendirme yapması, dış politikaya da böyle bakması ve sadece politik çıkarları doğrultusunda beyanatlarda bulunması temel sorundur. Türkiye' de insan hakları söz konusu olduğunda politik gözlüklerimizi çıkarıp değerlendiremiyoruz, hemen yaftalar yaptırıyoruz.
İHH' nın niyeti yardım yapmanın dışında Gazze' deki ablukayı da delmekti; ama bunu çok açık bir şekilde vurgulamadı. İçimizden geçenleri olduğu gibi söyleyebilmemiz, şeffaf olmamız ve prensiplere önem vermemiz gerektiğini düşünüyorum.
5. Hüseyin Öntaş (Kişisel Görüşleri): Ortada ciddi orantısız bir güç kullanımı, yaşam hakkı ihlali , vücut bütünlüğü ihlali, hak ihlali var. Gazze' ye yönelik ambargo da ciddi bir hak ihlalidir.. Mazlumder' deki arkadaşların hukukla ilgili olan tespitlerine katılıyorum. Bizim dikkat etmemiz gereken konu bir yandan sorunu islamofobi olarak tanımlarken, ülkemizdeki medya ve siyasetçilerin antisemitist açıklamalarda bulunması ve bu yönden yapılan pratiklerin korkutuculuğudur. Yapılan bir zulme karşı koyarken kendimizi de bu zulüm pratiklerinden müstesna tutmalıyız. Özellikle uyuşamazlıkların şiddetsiz çözümü konusunda çaba sarf etmeliyiz, bu açıdan Türkiye' nin bu dönemdeki diplomatik tavrının önemli olduğunu düşünüyorum. Kendi yapacaklarımıza dikkat etmek, kendi içimizde eleştirdiğimiz pratiklerle mücadele etmek için her kesimden insanlar olarak: ırkçılığa, antisemitizme, milliyetçiliğe, islamofobiye karşı daha çok bir araya gelmek gerektiğini düşünüyorum,
Kendi içimizdeki sorularla çok fazla uğraştığımız için kapasite geliştirme ve insan hakları savunuculuğu konusunda bir araya gelerek, kendimizi siyasi ideolojilerden arındırıp sadece insan hakları temelinde mücadele ediyor olsaydık; ya da o gemide daha fazla sayıda bulunabilseydik bu dönemi daha az acılı atlatabilirdik. Bu nedenle STÖ’lerin ciddi ağlar oluşturarak, kendilerini kuramsal olarak ve kapasite geliştirme konusunda, insan hakları konusunda daha iyi geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum.
6. Mehmet Turhan: Evet, haklısınız, bayrak yakma vb. gibi bizim hoşumuza gitmeyen şeyleri biz de başkalarına yapmamalıyız.
7. Hüseyin Esentürk: Siyonizmin emperyalizm ve faşizimle çok yakın işbirliği vardır. İsrail devletinin üst kademesinde yer alan kişiler hep aşağıdan doğru katliam geleneğine sahip insanlardır. İsrail devlet olarak savaşa şiddete bel ağlamış, oradan yeşermiş büyümüş bir devlettir. İsrail' in gerçek bir sınırı yoktur, olamayacaktır da; çünkü İsrail Ortadoğu' yu bir bütün olarak ele geçirmeye çalışıyor. Şu an Amerika' nın Ortadoğu Projesi olarak bu duruma bakın. Bu saldırıları İsrail ya da Amerika yaptığında nedenlerini bir yerlerden dolaylı olarak getirip anlatırlar, yumuşatırlar. Ben Yahudi düşmanı değilim , o halkı severim de; ama onlar bence siyonist değil, faşist.
Bütün bunların nedeni Ortadoğu Projesi ise bizim yapmamız gereken “One minute!” değildir. Bu ikili anlaşmaların iptal edilmesiyle, ilişkilerin kesilmesiyle, uluslar arası alanda ciddi yaptırımların uygulanabilmesiyle olacak. Sadece dışarıya değil içeriye de “One minute!” olmalı. Biz devrimciler olarak 70' li yıllarda Filistinliler' le İsrail' e karşı omuz omuza savaştık. İspanya' da da, Yunanistan' da da, 12 Eylül sonrasında da savaştık . Biz bu savaşı emperyalizme karşı verdiğimiz savaşla eş anlamda gördüğümüz için bizim için bu çok önemli bir savaştır.
8. Murat Köse: Öncelikle Akdeniz' in uluslar arası sularında Gazze' ye insani yardım götüren gemilere korsanca saldıran İsrail' in katliamını kınıyor, şehit olanlara Allah' dan rahmet, acılı ailelerine sabır diliyorum. İsrail katliam yaptığı son olayda meşru bir devlet olmadığını, terör üreten bir unsur olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.
Türkiye yalnız Ortadoğu' da değil, dünyada yükselen bir güçtür. Barışa katkıda bulunan, sorunları çözen bir ülkedir. Türkiye' nin İran' la anlaşmasını, Filistin' e barış getirmesini, silahlardan arındırılmış barış içinde bir Ortadoğu' yu bazıları istemiyorlar. Bu nedenle Sayın Erdoğan' ın popülerliğinin azalmasını, Türkiye' nin elinin kolunun bağlanmasını istiyorlar.
Türkiye, darbe hazırlıklarını içeren komploları nasıl ortaya çıkardı ve bu kafesi nasıl parçaladıysa, bu olayları da sağ salim atlatacaktır diye düşünüyorum.
9. Abdülkadir Sarı (TP): İsrail devletinin 30 Mayıs 2010 saldırısı korkunç bir vahşettir, bu vahşet asla unutulmamalıdır.İsrail devleti bu zulme son verene kadar her kesimden halkımız tarafından protestolar devam ettirilmeli, protestolar sadece meydanlarda sloganlarla değil, siyasi parti temsilcileri ve üyeleri , sivil toplum örgütü üyeleri, sanatçılar, bilim adamları, yazarlar, medya mensupları tarafından her türlü siyasi kültürel sanatsal faaliyetlerle de devam ettirilmelidir. Türkiye-İsrail arasındaki tüm ilişkiler kesilmeli ve bilinen-bilinmeyen tüm askeri kontratlar iptal edilmelidir, kültürel faaliyetler ve spor faaliyetleri askıya alınmalıdır. Türk savaş ve yolcu uçaklarının limanlarına İsrail gemilerinin girişi yasaklanmalıdır. Ticari alandaki faaliyetler ve tanınan muafiyetler durdurulmalı, ırkçı, dinci ve ayrılıkçı düşünceye sahip İsrail hükümeti dünya kamuoyu nezdinde deşifre edilmeli ve İsrail' in izole edilmesi konusunda gerekli çalışmalar yapılmalıdır. İsrail hakkında BM Güvenlik Konseyi nezdinde en ağır kararların ve yaptırımların çıkarılması sağlanmalıdır. AB ve NATO nezdinde gerekli çalışmalar yapılarak İsrail' in devlet terörü suçu işediği anlatılmalıdır. Konu İnsan Hakları Mahkemesi' ne taşınarak İsrail' in maddi ve manevi tazminata mahkum edilmesi sağlanmalıdır. İslam ülkeleri nezdinde gerekli girişimler gerçekleştirilerek diplomatik ve diğer benzer müeyyidelerin uygulanması konusunda aktif dış politika sergilenmelidir. Yahudi vatandaşlarımızı üzecek, onları rahatsız edecek bir davranışta bulunulmamalıdır.
10.Abdülkadir Sarı: İskenderun' da yapılan saldırı ile İHH gemisinde yapılan saldırı arasında birkaç saat olması hakikaten tesadüf müydü? Mavi Marmara ile giden insanlar uyarılmış mıydı, yoksa “Ne haliniz varsa görün.” mü denildi? Bunların gidişi hükümetin yetkilileri tarafından daha güzel ve bu sonuçların doğmayacağı şekilde yapılamaz mıydı?
11. Celal Erbay (AKP): İskenderun' da olanlar ve Gazze' ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine yapılanlar siyonist teşkilatın bir organizasyonudur. Türkiye' nin Amerika – İran arasındaki problemle ilgili araya girip sorunu çözmeyi neredeyse başarması İsrail' i rahatsız etmiştir.
Hükümet “Gidin, ne haliniz varsa görün.” dememiş, meseleye hassasiyetle eğilmiştir, sessiz kalmamış, gerekeni yapmıştır, yapacaktır. Bir Türk evladı olarak Davudoğlu gibi bir Dışişleri Bakanı' na sahip olmaktan gurur duyuyorum.
HAMAS bir terör örgütü değildir, işgal edilen vatanını işgalcilerden kurtarmak için bir araya gelmiş bir yiğitler topluluğudur ve seçimlere katılıp halk tarafından seçilmiştir. Biz de herkes kadar Yahudi düşmanlığına karşıyız. Biz bu diyaloğumuzu “Filistin' dekiler Müslüman’ dır.” hülazasıyla yapmıyoruz. Zulme zulümle karşılık verilmemelidir. Önemli olan bizim bir araya gelebilmemiz, birbirimizi dinleyebilmemizdir. Biz birbirimizi kucaklayarak yolumuza devam edeceğiz.
Değerlendirme:
1. İletişim
a. Sivil toplum ile:
50 kadar sivil toplum kuruluşuna davetiye gönderilmiştir. Davetiyelerle birlikte OÇG broşürleri de verilmiştir.
b. Milletvekilleri ile:
CHP katılamayacağını bildirdi. MHP, BDP ve EDP mazeret bildirmediler ve katılmadılar.
c. Medya ile:
Kanal 24 toplantıyı izledi.
Değerlendirenler:
Melodi Çakın
Oya Özden Saner