Yer : Adıyaman Belediyesi Meclis Salonu
Tarih : 05.06.2010
Yerel Katılım:
1. Mazlum-Der ( Faruk Ünsal – Dernek Bşk.)
2. Güneydoğu Engelliler Derneği (Abidin Harputluoğlu – Dernek Bşk.)
3. Kardelen Gençlik Derneği (Mustafa Aslan – Üye)
4. İnsan Hakları Derneği (Osman Süzen – Başkan)
5. Sevgi Ağacı Yardımlaşma Derneği (Gülay Karakuş – Dernek Bşk).
6. Akalp Kadın Komusyonu (Serap Çoşkuner )
7. KAMER Vakfı (Zeliha Toprak – Şube Bşk.)
8. Gökkuşağı Derneği (Ali Kemal Kaya – Üye)
9. Yüksek Öğrenimliler Derneği (Murat Koca – Dernek Bşk.)
10. Kadın ve Çocuk Hakları Derneği (Emine Kardeş – Dernek Bşk.)
11. İnsani Yardımlaşma Derneği (Abdurrahman Gürbüzcan – Dernek Bşk.)
12. Anadolu İş Kadınları Derneği (Fadime Kayakıran – Dernek Bşk.)
13. İmam Hüseyin Kültür Derneği (Yılmaz Korkmaz – Dernek Bşk. Yrd.)
14. Zihinsel Engelliler Aileleri Derneği(Zeynel Alagöz-Dernek Bşk)
15. İHD(Osman Koçak-Üye)
16. Hacı Bektaş-ı Veli Vakfı (Aslan Palalı – Üye)
17. İşsizler Der.( İsmat GÜNEŞ – Bşk)
18. Kızılay (Bekir)
b. Meslek Odaları
1. İnşaat Mühendisleri Odası (Zeynel Bakır – Oda Bşk.)
2. Serbest Mali Müşavirler Odası (Seyfettin Bilen – Oda Bşk.)
3. Adıyaman Barosu (M.Nazım Pektaş)
c. Sendikalar
1. Petrol İş Sendikası (Zeynel Eroğlu – Şube Bşk.)
2. Tek-gıda iş Şube başkanı (MİTHAT YOLDAŞ)
Milletvekilleri:
1. F.Hüsrev Kutlu (Ak Parti)
Belediye Başkanları:
Medya:
1- Asu TV (Yunus Emre Doğan, Deniz Çolak)
2- Mercan TV (Özer Karakuş, İsmail Alkan)
Moderatör: Sacit Kayasu (Emekli Savcı )
Konular:
- Genel konu: Gazze'de Ambargo Krizi Ne Yapılmalı?
- Yerel konu: Adıyaman Depremselliği ve Deprem Bilincinin Oluşturulması
Konuşulanlar:
1. Faruk Ünsal (Mazlum-Der Bşk.) : Gazze’ye yardım amacıyla giden gemide biz de vardık. Hiçbirimizin beklemediği bir saldırıyla karşılaştık.2 gemimiz arızalandı. Biz bunun sabotaj sonucu arızalandığını düşünüyoruz.1gemimiz de yolda devam edemeyeceğini söyledi. En son gemimizi Malta’ya tamire gönderdik. Sabah namazı vakti saldırıya uğradık. Uluslararası sularda bulunan bütün ülkelere 12.000 mil’ den fazla yaklaşılmaz. Eğer ülkeler bir tehdit algılaması içinde olursa bunu 20.000 mil’e çıkarma hakkı vardır. Ama biz 74.000 mil’de baskına uğradık. Tarihi bir şeyler anlatmak istiyorum. 1948’de İsrail kurulduğu zaman Kudüs’ün doğu duvarı Ürdün’ün kontrolüne verildi. Gazze bölgesi Mısır’a verildi. Çünkü Gazze’de yaşayan nüfusun çoğu Müslümanlardan oluşuyordu. 1967 yılında İsrail hem Doğu Kudüs’ü aldı hem de Gazzeyi. 38 yıl Gazze İsrail’in kontrolündeydi. 2006 yılının başında Gazze’de bir seçim yapıldı. Hamas’ın seçim zaferi en demokratik seçimdi. Türkiye Hamas’ı ağırladığında siz Hamas’ı Türkiye’de nasıl ağırlarsınız diye kıyametler koptu. İsrail Hamas iradesinin sandıktan çıkmasını engelleyemedi ve Gazzeyi ablukaya aldı. Seçim yapıldığında İsrail 43 milletvekilini tutukladı. Biz de imza topladık. İsrail demokrasiyi hiçe sayarak Gazze’deki siyasi iktidarın olmasını engelledi. Yasak silahlar kullanarak her yeri yerle bir etti diye. İsrail BM Güvenlik Konseyi’ndeki koruma şemsiyesinin altında şımarıklıkla bu suçları kabul etmedi, etmediği gibi de devam etti. 5 ay önce karadan yardımları içeri soktuk. Bu ambargoyu karadan deldik denizden de kaldırmak istedik. Uluslararası bir inisiyatif başladı. Kampanyalar başlattık. Amerikan elçiliğinden geldiler, ne istiyorsunuz dediler. Biz de yardım donanması hazırlıyoruz, bunu götüreceğiz dedik. İsrail her şeyiyle güçlü olabilir ama bizim gücümüzde insanlığın ortak vicdanıdır. Biz hiçbir şekilde büyük yardımları kabul etmiyoruz. Yardımlar İsviçre’nin, Hollanda’nın, İngiltere’nin köylerinden olsun istiyoruz. Bize bir şey olursa İsrail nefret tohumları ekmiş olacaktır. Herkes canından, dişinden arttırarak bu yardımları yaptı. İsrail ne kadar büyük hata yaptığını anladı. Hiçbir şekilde bize müdahale etmeye hakları yoktu. Biz can kaybı olsun istemedik. 30 Mayıs gece 10-10:30’da kaptanımıza gemide kim var, ne götürüyorsunuz dediler. Kaptanımız da geminin tamamı sivillerden oluşuyor ve Gazzeye yardıma gidiyoruz dedi. O anda şak bağlantı kesildi. Sabah namazında gemimizin etrafında tur atıp kancalarla gemiye tırmanmak istediler. Biz buna müsaade etmedik. Sonra helikopterlerle saldırdılar. Bizim arkadaşlarımız yumruklarla, sopalarla karşılık verdi. Çünkü biz haneye tecavüze uğramıştık. Ve bizde hiçbir şekilde ne silah ne de kesici bir alet yoktu. Sonra ikinci helikopterle taradılar. Benim tam yanımda Cevdet diye bir arkadaşım tam alnından vuruldu. Teslim oluyoruz dedik. Üçüncü helikopter geldi. Onlar da bizi taradılar. İsrail uluslar arası sularda bu kadar büyük suç işleyince hayatının en büyük hatasını yaptı. İsrail’in her şeyi var ama meşrutiyeti yok. İsrail’in sonunun gelmesini istemek Yahudilerin sonunun gelmesini istemek değil tabii ki. Biz ulusal hukukta hesaplaşmak istiyoruz. Türk hukukunda evrensel yargı yetkisi var. Biz adi, katil, hırsızların saldırısına uğradık. Bunları alın, getirin ve yargılayın diyeceğiz. Bugün haberlerde izlediğim kadarıyla Malta’daki gemiyi 20.000mil sularında teslim aldılar. Bizim ellerimizi kelepçelediler, hücrelere attılar. Belki one munite’in rovanjını almak istediler. Başka gemiler düzenleyeceğiz. Hiç birimiz pişman değiliz. Bu hukuksuzluk bitene kadar biz inançlıyız bu ambargoyu parçalayacağız.
2. Murat Koca (Yüksek Öğrenimliler Derneği Bşk.): Dünyada ses getiren bu olay kolay kolay gerçekleştirilmedi. Hangi dilden, ırktan olursa olsun bu gibi insani yardım faaliyetlerini desteklememiz lazım. Bu sadece İsrail -Filistin olayı değildir. Bu Amerika’nın tek devlet olma yolundaki bir adımıdır. Orta Avrupa, Asya ve diğer devletleri de içine alan büyük devlet kurma adımıdır. Amerikan Başkanı Bush, Amerika halkından gizli bir anlaşmayla; Amerika, Meksika ve Kanada’yı da içine alan yeni bir birleşik Amerika modelinin altına imza attı. Buna benzer Avrupa ayağında, Avrupa Birliği, Asya ayağında Ortadoğu gibi birliktelikler oluşturarak tek devletli bir dünya kurma peşinde. Bu projenin büyük bir bölümü de gerçekleştirilmiş durumda. Amerika ve İsrail’in el attığı, Ortadoğu ve benzeri yerlerde yapılan şey, orada yaşayan insanlara birbirlerini öldürtecek alt yapılar sağlamak, çift taraflı ajanlarıyla her iki tarafa da destek vererek halkları birbirleriyle çatıştırmak ve bu şekilde, onların yaşadıkları bölgeleri bir kan gölüne çevirmek, tarlalarını yok etmek,ve ambargo uygulayarak ekmeğe muhtaç bir hale getirerek, yavaş yavaş ölüme sürüklemektir. Amerika’nın ve İsrail’in dünya barışıyla ilgili en ufak bir kaygısı yok. Onlar sadece istedikleri gibi bir dünya oluşturma yolunda öldürmeyi, katletmeyi, bir araç olarak görmektedirler. Özellikle dünyadan bir Müslüman insan eksilirse amaçlarına bir adım daha yaklaşmış sayıyorlar kendilerini, çoluk çocuk demeden, tanklarıyla, tüfekleriyle henüz gün yüzü görmemiş geliştirilmiş silahlarıyla dünyayı kan gölüne çevirmekten çekinmezler. Bir düşmanı yok etmenin yolu, onun kendi kendini yok etmesini sağlamaktır. Bunu da askerlerini veya güçlerini ikiye bölerek yapıyorlar, sonra her iki tarafı da besleyip, çift taraflı ajanlarıyla her iki tarafı da kışkırtıp, birbirlerini öldürtmeyi sağlıyorlar. İşte Ortadoğu’da, Afganistan, Pakistan, Afrika gibi ülkelerde yapılan bu. Bu işi yıllardır ülkemizde de Türk-Kürt çatışmasının alt yapısını sağlamak üzere adım adım gerçekleştiriyorlar. Artık bazılarımızın bu gerçekleri görme zamanı gelmedi mi? Gerçeği topluma söylemeden, düşünmemizi istekleri şeyi kurnazca medya ayağıyla empoze ediyorlar. Şu anda dünyadaki büyük medya devlerinin çoğu bu insanların güdümü altında ve istedikleri görüntüleri, istedikleri şekilde, insanları istedikleri şeye inandırmak için her yöntemi kullanıyorlar. Irak'ta yapılan bu.insanların çoğu Irak istilasının her geçen gün kötüye gittiğine inanıyor ve mezhep çatışmalarının sona ermeyeceğini düşünüyorlar. İnsanların göremediği şey ise, Irak’taki işlerin, Amerika, İngiltere ve İsrail devletlerinin arkasında olan adamların tam da istediği gibi gittiğidir. Bu savaş uzamalı ki, bölge kolayca parçalanabilsin, petrol şirketleri kurulabilsin, silah üreticileri için karlı sözleşmeler devam edebilsin, Ve en önemlisi, İran ve Suriye gibi petrol sahibi diğer aykırı ülkelere zıplama tahtası olarak kullanabilecek kalıcı askeri üsler kurabilsinler. Şu anda, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt Devleti gibi. Kuzey Irak’ta insanları silahla, teknolojiyle ve istihbarat ve askeri eğitim gibi alt yapı çalışmalarıyla destekleyip, kendilerine güçlü bir üst kurmuş durumdalar. Belki Türkiye'de muhalefet sesini yükseltmeseydi Türkiye-Suriye sınırı bile İsrail’e terk edilecekti. Bu nedenle bizim yöneticilerin de kendilerini bir çek etme zahmetinde bulunmaları bu bağlamda önemlidir. Şimdi Orta Doğu projesinin eş başkanı olduğunu beyan eden RTE ye seslenmek lazım bu ne nane, bu ne turşu? Eğer samimiysen samimi olduğuna önce kendini, sonra da insanları inandırman gerek. Geçmişteki eylemlerinle söylemlerin çok farklı olduğu gün gibi ortadayken, hangi cahil kesimi kandıracaksın? Cevap ver demek geliyor insanın içinden… Sadece Filistin değil bütün haksızlık çekenlerin yanında olmamız gerekiyor. Olmalıyız ki silahlar yarın öbür gün bize çevrildiği zaman dünyada dost bulabilelim. Amerika’daki ve İsrail’deki Yahudi silah tüccarlarının bütün dünyada kolayca para kazanmak ve istedikleri gibi dünyayı yönetebilecekleri bir ortam oluşturmak için özellikle yeraltı kaynaklarına sahip ülkelerde yaptıkları ve yapacakları projeler gün gibi ortadayken, dünya insanlarının nasıl olup da buna sessiz kaldığına cevap vermek gerekirse; Ülkeleri yönetenler aslında seçtiklerimiz değil, onların arkasındaki güç odaklarıdır. İstedikleri kanunları istedikleri şekilde çıkartıp, bir ülkenin eğitim sistemiyle, ekonomisiyle, sosyal hayatıyla hatta varoluş temellerini kökten sarsacak kanunlarıyla oynama hakkını kendilerinde bulabiliyorlar. Devlet ne sipariş ediyorsa onu elde ediyor. Çocuklarımızın eğitilmesini istemiyorlar. Yani çok fazla düşünmemizi istemiyorlar! Bu yüzden ülkemiz ve tüm dünya, gün geçtikçe eğlenceyle, medyayla, televizyon programlarıyla, lunaparklarla, uyuşturucuyla, alkolle ve aktivitelerin her çeşidiyle dolu hale geldi. İnsanların zihnini meşgul tutmak için. Yani çok fazla düşünmemiz önemli insanların işine gelmiyor. Uyanmamız ve anlamamız gerek ki her geçen gün bu insanlar amaçlarını adım adım gerçekleştiriyor. Çok az kısmımız olup bitenin farkında ama azınlıkta ve güçsüz olduğumuzdan sesimiz kitlelere ulaşmıyor. Kitleler önlerine sunulan pastadan kendi çapında pay almakla meşgul. Kimse yarınından endişeli değil, sanki sürekli böyle gidecekmiş gibi bir hava estiriliyor bilinçli olarak. Yakın zamanda Chip’li pasaportlar çıktı. Amerika’nın tüm dünya insanlarını kolayca takip edebileceği, izleyebileceği ve denetleyebileceği, işine gelmediği zaman etkisiz chip hale getirebileceği bir çalışmanın ilk adımı. Türkiye de bu sözleşmenin altına imzasını atmış durumda. Bu chip sadece pasaportlarda kalmayacak, yakın bir zamanda insan vücuduna takılarak, uydu aracılığı ile, bütün insanlar denetim ve izlenim altına alınacaklar. İnsanlara bilim kurgu gibi gelebilir ama bu chipli pasaportlar çoktan çıktı. Ve gönüllü birtakım insanlara takıldı ve deneniyor. Yakında tüm dünyaya yayılması içten bile değil. İnsanların ne özgürlüğü ne özeli kalmayacak. Gittiğiniz her yeri, gördüğünüz her şeyi birileri de görecek, duyacak ve işine gelmediği zaman cipi etkisiz hale getirecek. Şimdi hafızanızın bir yerine not edin bu söylediklerimi zamanı geldiğinde ben daha önce duymuştum bir yerlerden dersiniz günün birinde … Umarım o gün iş işten geçmiş olmamıştır sizin için..
3. Doğan Durgun (Gazeteci Yazar): İHH’nın yaptığı girişim önemlidir kuşkusuz. Filistin’e dünyanın gündemini çevirmek değerlidir. Fakat, bu girişim kendi içinde sorunludur. Baştan itibaren AKP hükümetinin bilgisi dahilinde gelişmiştir ve buna rağmen bir çok batılı siyasetçi gemide olmasına rağmen, hükümetten hiçbir temsilci bulunmamıştır. Sürekli Gazze’ye insani yardım söylemi öne çıkarılmıştır. Amaç anlamsız şekilde gizlenmiştir. Oysa bu girişim, sadece insani yardım amaçlı değil, siyasal bir eylemdi. Başbakan, İsrail’in sert tepki göstereceğini ama bir şekilde izin vereceğini hesaplamıştı. Böyle olduğunda da Gazze komutanı olarak, gelecek seçimde iç siyaseti manipüle edecekti. Bu kadar İsrail’le dost ol ama dostunun ne yapacağını bilme. Bu siyasi körlük AKP’nin başını ciddi şekilde belaya soktu. Planlar bozuldu, yeni planlar devreye sokulmaya çalışılıyor:İsrail-PKK ittifakı palavrası pişiriliyor.
1972 Münih Yaz Olimpiyatları öncesinde, Filistinli militanlar İsrail olimpiyat köyünü bastı. Bir çok İsrailli sporcu ve antrenör yaşamını yitirdi. Olimpiyatlar bitti ama İsrail olanları not etti. Neyi not ettiğini en iyi Münih filmi ile anlayabiliriz. Steven Spielberg’in yönettiği 2006 yapımı film, tarihi gerçekleri anlatır. Eyleme katılan bütün militanların yaşadıkları ülkeler tespit edilir. Sonrasında Mossad ajanları devreye girer. Bütün eylemcileri 2-3 yıl içerisinde tek tek öldürürler. AKP, İsrail ile kuruluşundan beri çok iyi dost olduğu için, eski defterlerini karıştırmayı akıl edememiş. Kendi Kürt sorununu çözemeyen bir iktidar, başka bir coğrafyadaki benzeş sorunu çözmeye kalktı. Eline yüzüne bulaştırdı. İsrail militarist bir devlet, zamanında kendi halkına yapılanı şimdi kendisi başkasına yapıyor, öldürmekte, fosfor bombaları kullanmakta bir sorun görmüyor. Kabul, zaten İsrail’e ait söyleyecek olumlu bir cümlem yok. İHH’da AKP gibi kendi coğrafyasına öncelikle yardım götürmek yerine, sitelerinde açıkladıkları gibi, 100’ü aşkın ülkeye yardım götürmüşler. Merak ediyorum. İki ay önce Ağrı iki kere sel felaketi yaşadı. Acaba adı geçen kuruluş buraya bir şey yolladı mı? Burada yaşayanların Kürt olması, resmi ideolojinin cızzz’ı kabul edilmesinden dolayı mı bir yardım yapılmadı? Kriterlik Müslümanlıksa, ki öyle anlaşılıyor, Kürtler Müslüman değil mi?
Herkes savaş havasına girmiş. Yahu, önce gizli, açık ticari ve askeri anlaşmalar iptal edilsin, İsrail ile siyasal ilişkiler kesilsin, bu kadarı yeter, savaşa gerek yok. Hiç biri olmayacak. Dünyada birbirine fotokopi gibi benzeyen başka iki ülke yok. Neden mi?
a-İsrail kurulurken, en önemli destekçilerinden biri Türkiye idi. b-Kuruluşlarından bu güne, İsrail’in Filistin, Türkiye’nin Kürt sorunu var. Çözmek gibi bir gayeleri yok. c-İki ülkede de resmi ideoloji geçerlidir. İsrailliler ve Türkler kendilerine göre asil milletlerdir. d-İki devlet de düşman miti üzerinden siyaset yapar. Hem İsrail, hem de Türkiye’ye göre bütün komşular düşmandır. Yeryüzünde kendilerinden başka dostları yoktur. e-İsrail militarist bir devlettir. Türkiye’de ise ordu hep son sözü söyler. İki ülke ordusu stratejik ortaktırlar hep. Beraber yüzlerce tatbikat yapmışlardır. Biri silahı diğerine satar, diğeri karşılığındı paraları sayar. f-sürekli okul yaşındaki çocuklara, savaşa hazırlanın eğitimi verilir. g- İki ülke de geçmişlerinde yaptıkları kıyımdan dolayı özür dilememiştir. Ne Dersim, Ermeni tehciri için, ne de Sabra ve Şatilla için. h-bu iki ülkede de askerlik zorunludur. Vicdani red hakkı yoktur, askerlik kutsaldır.
Şimdi bu kadar derin benzerlik ve ortaklıkların bulunduğu iki ülke, bir yıl geçmeden tekrar balayı yaşamaya başlarlar. Bundan hiç şüpheniz olmasın
4. Osman Süzen (İnsan Hakları Derneği – Başkan): Gazze'nin düşündürdükleri öncellikle geliştirilen ambargoyu delme girişimi ulusal üstü olması bakımından dikkat çekici. Bu yönüyle ulus devlete kafa tutan, ulus devletin ben herşeyi yaparım, kimse bana karışamaz gibi söylemlerinin bundan sonra geliştirilebilecek ulus-üstü sivil toplumca geriye püskürtüleceğinin ve bu sivil toplumun tepkilerinin hesaba katmaları zorunluluğu. Yine İnsani Yardım Vakfı tarafından organize edilen ambargoyu delme çabası, bir çok BM gibi uluslararası organizasyonlarının ne olması gerektiğini herkese hatırlatan son yıllarda bu tür örgütlerin(BM gibi)görevini yeterince yapmadıklarının ispatı niteliğinde. Sonuç olarak belki global sermayeye karşı geliştirilebilecek bir global insan hakları hareketinin ipuçları.
Ancak bu şekilde geliştirilebilecek global insan hakları hareketi, niteliği itibarı ile evrensel, inançlar üstü ve kimlikler üstü olmak zorunda.Bu yönüyle Gazze' ye ambargoyu delme hareketi İslami ve milli yönü daha fazla sanki ön plana konulmuş gibi.
Yine sivil toplum iktidar ilişkisi çok net değil.Bu çelişkileri barındırması bundan sonra geliştirilecek sivil hareketler ve sivil girişimler için önemli.Yine haklıyken haksız duruma düşmemek için bu tür girişimlerde bulunacak tüm aktivistlerin ciddi bir eğitimden geçerek gitmeleri önemli. Hangi durumda ne tepki vermeleri önemle hatırlatmalı, sanırım gemiye indirme yapan ilk askerler yakalanmış ve silahları alınarak denize atılmış, ancak bu askerlerden sonra gelecek askerlerin nasıl önleneceği hesaba katılmamış sonuçta aktivistlerin yaşamına mal olacak insafsızca bir katliam.Tüm bunlar aslında bie şekilde geliştirilen ulusal üstü insan hakları hareketi için çok önemli sonuçları var. İnsan hakları aktivistlerinin çıkaracağı derslerle dolu bir deneyim,.henüz emekleme çağındaki bu hareketin evrensel ulus-üstü niteliğe kavuşması gerekir, ama çok daha zaman alacak gibi.
5. Zeynel Bakır (İnşaat Mühendisleri Odası Bşk.) : Oynanmak istenen oyun Orta doğuda şiddetin devamını sağlamak ve Türkiye’yi de bu ortama sokmaktır. Filistin meselesi Bizim ne dini ne de milli meselemizdir. Sadece insanlık adına yapılan vahşete dur demekten öte bir rol üstlenmememiz gerekir. Konu Birleşmiş Milletlere götürülüp oradan ortak karar alınmalı. ABD bile yapacağı her hangi bir eylemde BM’den karar çıkararak yapmaktadır. Kendi kendimize farklı roller üslenmemeliyiz. İşler kötü olduğunda kimin ne kadar dost olduğu belli olmaz. Tarihimiz sayısız örneklerle doludur.
6. Ali Kemal Kaya (Gökkuşağı Derneği – Üye): Bu süreçte insanlık bir sınavdan geçiyor. İsrail propaganda gücünü kullanarak dünyayı kandırıyor. Filistin’e yardımı bir şekilde savsaklamaya çalışıyor. Bu zulüm belli bir seviyenin üzerine çıktığı için insanları rahatsız ediyor. Kötülüğü araştıracak olursak bakıyoruz ki altından İsrail çıkıyor. Halkımızı rahatsız eden gelişmelerin altından da İsrail çıkıyor. Hedefimizi çok iyi belirlememiz lazım. İsrail ABD’yi arkasına alarak zulüm ediyor. Bugün Filistin halkına eden yarın öbür gün Türkiye halkına da zulüm etmekten çekinmeyecektir. İsrail propaganda gücünü kullanarak dünyayı yanıltıyorsa biz bu konuları gündemde tutmalıyız. İsrail yavaş yavaş öldürüyor. Sonra da diyor ki ben ne yaptım.67lerden itibaren Filistinli grupları vuruyor, şehirleri vuruyor. Ama insanlar bunu unutuyor. Filistin halkına yardım kampanyaları sürekli diri tutulmalı.
7. Sacit Kayasu (Moderatör): Olaylara tarafsız bakalım. Yanlış teşhisler koymayalım ki yanlış reçeteler de verilmesin.
8. Necati Atar (Mercan tv): İsrail 60 yıllık bir devlet. Türk halkıyla Filistin halkı arasında bağ var. 2 yıl kadar önce Recep Tayyip Erdoğan Davos’daki çıkışıyla büyük bir ilgi odağı olurken İsrail’in katil olduğunu o zaman da söylemişti. Eğer 3 gün önce insani yardım yapılan gemiye baskın yapılmasaydı biz İsrail’le ilişkilerin askıya alınacağını zannediyorduk. Ambargonun kalkmasını istiyoruz. Bundan sonra ilişkiler eskisi gibi olmayacaktır.
9. Seyfettin Bilen (Serbest Mali Müşavirler Odası Bşk.): Bu meseleyi iyice irdeleyebilmek için tarihsel olarak iyi anlamak gerekiyor. Filistin devletinin Osmanlıdan bu yana Osmanlı hakimiyetinde ne kadar kaldığını ve halkın ne kadar bütünleştiğini iyi anlamak gerekiyor. Yardım filosunda farklı halkların olmasını iyi anlamak gerekiyor. Bugün Türkiye’nin değişik yerlerinde ölen insanların varlığı da bu sonucu buraya kadar taşımıştır. İsrail Gazze sıkıntılarını sadece okuyarak anlayabiliyoruz. Şimdiye kadar hiçbir ses bu kadar etkin olmadı, çözüm olmadı. Bu tepki halk düzeyinde herkes tarafından tepki almıştır. Ülkelerin hukuksal, ekonomik manada halkın isteğinde yapılmasını istiyoruz.
10. Bekir Uyanık (Kızılay – Bşk): Dini ve milli boyutta bakarsak işin aslını kaybederiz. Bu bölgenin sürekli bir savaş psikoloji içinde olması planlanıyor ve Türkiye’de bunun içine çekilmeye çalışılıyor. Bizlerin konuyu BM’de çözmemiz lazım.
11. Hüsrev Kutlu (Ak Parti Milletvekili): Bu toplantıların ana amacı çözüm bulmaktır. Ortada bir insanlık sorunu var. Bu sorunu herkes bir ucundan tutup çözmek zorundadır. Bu sorunun ekonomik, siyasi, hukuki boyutu var. Bu sorunun bedelleri vardır. Hizmet ederken Türkiye olarak ne gibi bedeller ödemeliyiz bunları tartışmalıyız. Hükümet hem uluslar arası düzeyde, hem de Türkiye olarak yaptırımların çalışmalarını sürdürüyor. Uluslar arası bir meselede bir insanlık sorununu tartışırken Türkiye’ye de bir şeyler çıkarabilir miyiz çabalarını görüyorum. Türkiye’de Güneydoğu bölgesinde bir Kürt sorunu var, yanlışlar da var. Yanlış yönlendiren gruplar da var. Gazze’yi konuşurken Türkiye Cumhuriyeti Devletini adeta İsrail’e doğudaki bir takım grupları da dolaylı da olsa Filistin’e benzetmek çok yanlıştır. Çözümler yaparken insanın içine bazı kurtlar düşüyor. Kürt sorununun altında İsrail de var mı diye düşünüyoruz. Siz Hamas’a destek verirseniz biz de PKK’ya destek veririz fiilde gerçekten var mı düşünüyoruz. Bazı somut önerileri not aldım. Bunları da büyük bir ihtimalle TBMM basın toplantısında duyuracağız.
12. Sacit Kayasu (Moderatör): Hassas bir noktaya parmak bastı. Sapla samanı karıştırmamız gerekiyor.
2.Yerel Konu : Adıyaman Depremselliği ve Deprem Bilincinin Oluşturulması
1. Zeynel Bakır (İnşaat Mühendisleri Odası Bşk.) : Ne yazık ki Allah bu acıyı kimseye vermesin demekle olmuyor. Adıyaman burada daha vahim durumdadır. Çelikhan fay hattı 1114 yılında 11 şiddetinde bir depremle sarsıldı. Birinci slâyt ta hatırlarsanız 11 şiddetindeki depremde hiçbir bina ayakta kalmaz dendi. Bu depremden sonra inşaat mühendislerinin hesap şekli değişti. Betonarme konusunda Dünya çapında çok önemli bir yeri olan sayın Prof. Dr. Uğur ERSOY bir seminerinde deprem bildiğimiz bazı doğruların/ön kabullerin eksik ve yanlış olduğunu söyledi. Bu nedenle 17 Ağustos depreminden önce yapılmış yapıların yani 2000 yılından önce yaptığımız binaları gözden geçirmeliyiz. Deprem konusunda Medya aracılığıyla insanları bilinçlendirelim. İnşaat Mühendisleri Odası daha önceleri proje yapan ve inşaatı kontrol etmeden aynı kişi idi. Ancak 2008 yılından sonra proje yapan ile kontrol edeni ayırdık. Adıyaman’ımızın yapı durumu çok iyi değil.
Adıyaman’da sadece merkezde 1000 civarında kaçak yapı var. Buna köyleri ve ilçeleri dahil etmeden söylüyorum. İşin vahameti açısından söylüyorum. Sivil toplum örgütü, sadece birer baskı unsuru. Bizler valimizle, belediye başkanımızla görüşmeler yaptık. İnsanlarımızın oturduğu yerde tedirgin olmamaları açısından medyaya yansıtmak istemiyoruz. Ancak beklediğimiz duyarlılığı göremedik.
Kaçak yapının birçok sebebi var. Mesela; ekonomik durum, arsa sorunları, dost ahbap ilişkisi, ve en önemlisi Siyasi rant beklentisidir.
Ruhsatlarda 3 kata kadar olan yapılarda %30’a varan indirim yapıldı. Projelerde ise sadece masraflar alınıyor. Bu uygulama 2010 yılı sonuna kadar devam edecek. Verim alırsak bunu sürdüreceğiz. Muhatap olduğumuz kurumların bize karşı yaptırım gücü var. Bizim ise eğer dikkate alırlarsa baskı unsursu olabiliyoruz.
Özürlü vatandaşlarımız için asansörlü yapılar da kat sınırı olmaması lazım.
İMO olarak söyleyeceğimiz son sözümüz. İnşaat mühendisleri ile Depremden önce tanışın.
Evinizi ruhsatlı yapmasanız dahi mühendis denetimin de imara uygun yaptırın.
2. Aslan Palalı (Hacı Bektaş-ı Veli Vakfı -Üye): Daha önce de vurgulamıştık. Bizi yetkililerin dinlemesini isterdim. Seçtiğim insanların ve yerel yönetimin burada olmasını isterdim. Basınımızı da göremiyoruz. Şu toplantı çok önemliydi, dinlemelilerdi. Aksi taktirde bu toplantının bir anlamı yoktur. Yerel anlam da dinlenilmeyi istiyorum. Herkes depremzede olabilir. Bırakın depreme dayanıklı evleri Adıyaman’da bir sürü ev ruhsatsız. Ne kontrol var ne bir şey. Bizim sesimizi duymakta gecikmesin yerel yönetim.
3. Bekir Uyanık (Kızılay – Bşk) : Bu konuyu dile getirecek kişi benim galiba. Duyarlı arkadaşlarımız burada. İlle de başkalarının bizi dinlemesine gerek yok. 30yıllık Kızılaycıyım eğitim seminerlerine katılırız. 5yıl önce afet azaltama projesi hazırladık. Okullarımızda temel afet bilincini eğitim yoluyla küçük yaştan itibaren insanımıza sunmadıkça, müfredat oluşturmadığımız sürece afet konusunda başarılı olacağımızı sanmıyorum. Toplum liderleriyle bu konuları anlatmaya çalıştık. Adıyaman il merkezinde 4-5 saatlik eğitim verdik. Eğitim yoluyla insanları inandırarak hiçbir emeğin kaybolmayacağını görüyoruz. Yerel ve merkezi yönetimlerin bu konuya duyarlı olmalarını bekliyoruz. 1999 Türk Kızılay’ı sınıfta kaldı. 1999 depremi milat oldu. Mahalli ve merkezi yönetimin çok ilgisiz kaldığını gördük. Ceset torba sayısı belirlemeden öncesi hiç düşünülmemiş. Yerel bakımdan önerilerim;
– İmar planlarının uygulanabilir olması,
– Yapı denetiminin gerçekçi olması,
– Jeolojik yapıların gerçekçi olması gerekiyor.
Depremin olduğu her yere koşuyoruz. Ama barınma, yiyecek anlamında ulaşabiliyoruz. Depremin etkilerinin az olmasını yerel yönetimler sağlamalıdır. Bence depremler 2 türlüdür. Birincisi doğal depremler. İkincisi insan kaynaklı depremlerdir. Yani yönetenlerin, yöneticilerin, sorumluların buna önem vermemesidir. 20yıllık okullarımız ayakta kalırken 3-4 yıllık okullarımız yerle bir oldu. Bunlar sorgulandı mı? Hayır. Yargılanan ve ciddi yaptırımlarla karşılaşanı görmedim.
4. Osman Süzen (İnsan Hakları Derneği – Başkan): Resmi görevliler olmadan burada da sivil inisiyatif olması lazım. Bugün, Dünya Çevre Günü depremi tartışmak da çok önemli. Biz çevremize karşı ne kadar duyarlıyız. Mimar, inşaat mühendisi neler yaptılar. Biz öncelikle sivil toplum diyoruz. Biz 1999 yılında Adıyaman’ın 4.derece deprem kuşağında yer aldığını bilirken 1.derece deprem kuşağında olduğunu öğrendik. İnşaat mühendisleri yapılan projelerde 1.derece deprem altında olduğunu hesaba katılarak projeler çizildi ama bu projelerinde önemsenmediğini görüyorum. Adıyaman gecekondulaşma sorunuyla karşılaşmakta. Yerel yönetim yapmıyorsa sivil toplum kamuoyunu bilinçlendirmeli. Belediyenin hatalarını söyleyemeyiz, bizim projelerimiz oradan geçmez deniliyor. Bu da bizim güvenimizi yok ediyor.
5. Ali Büyükşahin (Kanaat Önderi): Seyrettiğimiz görüntüler bizi çok duygulandırdı. İşlerimizi sağlam yapalım. Güvenli işler yapalım. Her yerde bir takım kaçak yapılar yapılıyor. Ama bu zihniyet olmamalı. Kaçak yapılara izin verilmemeli. Ruhsatlı yapılara duyarlı olmalıyız. 1999 Deprem Yönetmeliği uygulanıyor. Biz deprem yönetmeliğine uygun projeler yapıyoruz. Şimdi 2 mühendis arkadaş var. Biri iş yapıyor, diğeri kontrol işlerini yapıyor. Mühendislere önem vermemiz lazım. Bizim dediğimiz bazı yerlerde uygulanmıyor. Ama halk yavaş yavaş bilinçlendiriliyor. Yerel olsun merkezi olsun herkes kendi görevini yapmalıdır. Kaçak yapılara izin verilmemeli ve kontrol muhakkak olmalıdır.
6. Serap Çoşkuner (Akalp Kadın Komisyonu): yüksek bedelli harçların kaçak yapılaşmada etken olduğunu düşünüyorum
7. İsmet Güneş (İşsizler Der– Bşk): İlimizde binaların %70’inin ruhsatının olmadığını hepimiz biliyoruz. Bunu araştırdığımızda alt tabakadaki insanların olduğunu görüyoruz. İnsanlar öleceklerini biliyor ama ruhsat fiyatı yüksek olduğu için de yapmıyor. Öncelikle, bu ücretlerin aşağı çekilmesi lazım. Sivil toplum kuruluşları depremle ilgili halkı bilinçlendirmiyor. Toplu konutlar yapılıp aylık kira öder gibi insanların ev sahibi olması sağlanmalı. Her şeyi Allah’a bırakıp önlem almamazlık olmaz.
8. Osman Koçak (İHD(-Üye): Bu slaytı 17 Ağustos depremini birebir yaşayan biri olarak izledim. Yıllarca psikolojik tedavi gördük. Eğitim şart. Basını devreye sokmak şart. Bunu gündemde tutmak şart. Aynı zamanda ceza-i yaptırımlar da arttırılmalı.
9. Abidin Harputluoğlu (Güneydoğu Ortopedik Engelliler Derneği): Özellikle her sağlam insan bile birer engelli adayıdır. Engelli arkadaşlarımız deprem esnasında neler yapmalıdır. Ruhsat almak için 4 kattan sonra asansör şartı var. Bu bence 2 katından itibaren olmalı.
10. Zeynal Alagöz (Adıyaman Zihinsel Engelliler Derneği – Bşk): Biz de yerel yönetimden şikayetçiyiz.Bazı kamu kurum ve kuruluşlarıyla toplantı yaparken belediyeyi de yanımızda görmek isterdik. İmar veya ruhsat çıkartılırken 10.000TL değil de bin veya 2 bin TL olsaydı herkes inşaatını kontrollü bir şekilde yapardı. Gecekondu olmazdı. Acaba bu mümkün mü? Ayrıca bu dediğiniz kontrol şehir merkezinde yapılıyor, peki köylerde kontrolü kim yapıyor?
11. Bekir Uyanık (Kızılay – Bşk) : Sivil toplum örgütlerinden destek bekliyoruz. Her an deprem olacakmış gibi hazırlıklı olmalıyız. İnşallah maşallah ile bu iş olmaz.
12. Sacit Kayasu (Moderatör): Gazze de bir insanlık dramının olduğundan herkes hemfikir.Deprem konusu pek önemsenmedi. Ama duygusal bir sunum depremin bir gerçek olduğunu gösterdi. Bence güzel bir toplantı oldu. Bu gibi toplantıların çoğalması, parlamenterler ve olmayan belediye başkanlarına atıflar la birden netice almak zordur. Taş ata ata duvar delinir. Siz de bu toplantıları yapa yapa onlara sesinizi duyuracaksınız. Sivil toplum kuruşlarının faaliyetlerin en önemli olan şey devamlılıktır. Neticeyi alana kadar uğraşın, başarılardan ders alın.
Öneriler:
Ortak sonuç:
Değerlendirme:
1. İletişim
a. Sivil toplum ile
b. Milletvekilleri ile
3. Medya
Değerlendirenler:
Rapor İl Girişimcisi Şenel Şaraldı ve çalışmaya gönüllü olarak destek veren Rüveyda Tüysüz tarafından hazırlanmıştır.