YER:Büyükşehir Belediyesi Fırat Salonu
TARİH:05.05.2018
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Atmalılar Derneği (Halit Seyfi Yücel)
2 / Anadolu Gençlik Derneği (Metin Norma)
3 / Arguvan Bozan Köyü Derneği (Hasan Öztürk)
4 / Alevi Eşit Yurttaşlık Derneği (Erdoğan Ünverdi)
5 / Malatya Sivil Toplum Örgütleri Birliği (Mehmet Ali Başıbüyük)
SENDİKALAR
1 / Türk Ulaşım Sen (Doğan Tunç)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Asım Demirkök
2 / Ferman Salmış
3 / Selçuk Başar
4 / Mustafa Canbay
GOZLEMCİLER
1 / Osman Marasalı (Saadet Partisi-İl Başkanı)
2/ Aziz Humartaş (Saadet partisi-İl Yönetim Kurulu Üyesi)
3 / Hamza Paşahan (Saadet Partisi- İlçe Başkanı)
4 / Cemal Tokdemir (Saadet Partisi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Yok.
BELEDİYE BAŞKANLARI
Yok.
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok.
MEDYA
Katılan medya kuruluşu olmadı.
MODERATÖR
Doç.Dr. Selahaddin Bakan – İnönü Üniversitesi
KONULAR
GENEL KONU: Türkiye Erken Seçime Gidiyor
KONUŞULANLAR
1 / Selahaddin Bakan Demokrasilerde aslında farkında olmadan birbirimize yakınlaşıyoruz. Günümüzde artık %3 de alsak %60 da alsak demokrasi sonuçta güzel bir şey, herkes herkesi takmak zorunda kalıyor, herkes herkese iyi görünmek zorunda kalıyor ve uzlaşmayla taviz arasında bir durum gelişiyor. Serbest piyasa ekonomisiyle beraber sivil toplum örgütlerinin sayısı yüz bini geçti haliyle insanlar birbirleriyle yakınlaştı, mezhep ve etnik köken ayırt etmeksizin uzlaşmanın zemininde bir araya geliyor. Bu alanda siyasi partiler de bir baskı mekanizması olarak dediklerini hükümetlere yaptırıyorlar. Liberal demokrasi uzlaşma kültürünü getiren önemli zeminlerdir. Dünyada başka türlüsü de yok zaten çünkü dünya her şeyi çok denedi. Şimdiki uzlaşma belki biraz ani oldu belki de yeniden bir araya gelmeler olacak ama bu 2-3 seçim sonra daha doğru bir şekilde devam edecek. Ortanın sağı ve solunun toplumun gelenekleri ve değerleriyle barışık aynı zamanda da ekonomik yoğurt yiyişi farklı olan mekanizmaların ortaya çıkacağını göreceğiz. Ama sabredip en az 3 seçim bu seçim sistemi ile seçime gitmeliyiz.
2 / Osman Marasalı Türkiye siyaseti, toplumu kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı bir şekilde gidiyor. Bu kutuplaştırılma ikliminde Türkiye’nin gerçek sorunlarının konuşulması mümkün değil. Her iki taraf da birbirini suçlayan ya da körü körüne destekleyen bir anlayışa sahip. Araştırmaları gösterdi ki Türkiye’de yaşayan insanların öncelikli sorunu Afrin değil, Suriye değil ve güvenlik değil, öncelikli sorun ekonomidir, ikinci sorunu işsizlik, üçüncü sorunu güvenliktir. Medyanın etkisiyle de Türkiye’nin görünmeyen bir sorunu var; bu da borç ve borç yönetimi meselesidir. Dış dünyadaki itibarımız, dış dünyada konuşulan ve bize yansıttığı mesele Suudi Arabistan meselesidir. Dün bizim liderimizin fotoğrafını basan Tıme bugün otuz yaşındaki prensin fotoğrafını basıyor. Türkiye’nin dış politikası Avrupa Birliği ile belirleniyordu. Bugün aile yapımız, eğitim sistemimiz darmadağın oldu, cezaevleri dolup taştı ve yeni cezaevleri yapar duruma geldik. Türkiye’nin iç ve dış politikalarıyla ilgili; esen rüzgara göre yön değiştiren bir anlayış popülizm batağında yok olup gidecektir. Maalesef Türkiye’nin son on yedi senesi popülizm batağında gitmiştir. Biz önümüzdeki seçimde neyi belirleyecektik, ya kişileri konuşacaktık on yedi senedir olduğu gibi, ya sağ ile solu konuşacaktık, ya mezhepleri ya da etnik kökenlerimizi konuşacaktık. Zaten anketçilerin istediği de buydu. Türkiye’de anket firmaları anketi geçim kaynağı olarak görüyor. Bu anketlerde asıl belirlenen konu, topluma verilmek istenen mesajlardır. Türkiye’nin bu ortamında Temel Karamollaoğlu bey bir fedakarlıkta bulundu, il başkanları ve müfettişleri toplantısında il başkanları ve müfettişlerin %90 ı Temel beyin adaylığı yönünde eğilim gösterdi. Aslında Abdullah Gül bizim ilk adayımız olmayacaktı ama Temel bey feragat etti, Abdullah Gül’ü gidip Cumhuriyet Halk Parti’sine anlattı, sonra İyi Parti ve Demokrat Parti’ye gitti ve toplumun konsensus sağladığı bir aday olarak ortaya çıktı. Gerçekten bugün aday olsaydı Ak Parti’nin fevri çıkışlarından, hakaretlerinden kurtulmuş olacaktık. Abdullah Gül aday olmasa bile bu dört partini ittifakında konuşulacak konular ekonomi, işsizlik, insan hakları ve en önemlisi de meclisin güçlendirilmesi meselesidir. Biz oylarımızla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyecektik ama bir cumhurbaşkanının her dediğinin olduğu bir yönetim mi yoksa halka hesap veren bir yönetim mi olsun bunu belirleyeceğiz. Biz prensip olarak başkanlığa karşı değiliz. Ama başkanlığın nasıl yürütüleceği konusunda endişelerimiz var. Güçlendirilmiş bir meclis, Cumhurbaşkanlığından hesap sorabilir bir meclis ve yargı, yürütme ve yasamanın birbirinden bağımsız olduğu bir Türkiye hayal ediyoruz. Ak parti tarafından sıkça dile getirilen “toplumun bir kesimi Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun diyen” bir anlayışa sahip değiliz fakat şöyle bir anlayışa da sahip değiliz; “Ak parti ve Recep Tayyip Erdoğan kalsın da ne olursa olsun”. Seçimler yönetim değişikliği için yapılır ama seçime girmek serbest, Tayyip Erdoğan’ı değiştirmek yasak gibi bir anlayışa sahipler. Bu milletin aklıyla alay etmektir. Söz ve karar milletindir, millet ne görev verirse yapacağız.
3 / Erdoğan Ünverdi Demokrasilerde çoğulculuk, katılımcılık ve temsilde adalet esastır. Bizde %10 seçim barajından dolayı temsilde adalet gibi bir eksikliğimiz var. Bu seçim, çoğulculuk ve katılımcılığı daha fazla ön plana çıkarıyor şöyle ki; bugün ittifaklara baktığımızda her bir oyun çok önemli olduğu bir sürece girdik. Milli iradenin tecelli etmesi, Saadet Partisi ile Chp’nin bir araya gelmeleri önemli bu da demokratik iklimin biraz daha gelişeceğini gösteriyor. Farklı düşüncelerin ortak hedeflerde bir araya gelmeleri Türkiye demokrasi kültürünün gelişiminin güzel bir örneği. Alevilerin inançsal haklarının kullanılması noktasında bu ülkenin çok eksiği var. Türkiye’de yaşayan bütün insanlara inançsal, Kürt’ü,Türk’ü demeden haklarını verebilmedir, bu demokrasinin ve çoğulculuğun gereğidir. Herkes inancını, düşüncesini özgürce yaşamalıdır, çağın gereği de budur. Burada bir eksilik var; Hdp’nin ittifak içerisinde olmaması demokrasi adına eksikliktir ve Türkiye demokrasisine bir şey kazandırmaz. Bu anayasal sistem içerisinde ittifak yapabilmeliler. Bu seçim ölüm kalım meselesi değildir. Barajları kaldırırsak bütün kesimler için adil ve eşit şartların olduğu halkın özgür iradesinin tecelli edeceği her sonuç herkesin kabulü olmalıdır. Kişiler tartışılmamalı, sistemin ne kadar paylaşımcı ve ne kadar demokratik olduğu, milli gelirin nasıl pay edileceği konularını tartışmalıyız. Türkiye’de farklılıklar çatışmaya dönüştürülmeden insanların aynı partide bir arada yer alabileceği ortak projeler Türkiye’nin daha yararınadır. Siyasette rekabetten öte saygı ve hoşgörü olmalıdır.
4 / Mehmet Ali Başıbüyük Farklılıkların bir arada yaşamadığı sürece demokrasinin olmayacağına inanıyorum. Esas meselenin özü; birlikte nasıl yaşarız? İnançlar, diller, dinler ne olursa olsun azınlıklara saygılı olduğumuz müddetçe demokrasi gelişir. Bunun da anayasada yer alması ve anayasal güvenceye kavuşması gerekiyor. Adil olmadığımız müddetçe kardeşlik olmaz. Mastöb olarak ne iktidarın ne muhalefetin tarafındayız, tüm partilere ve anlayışlara saygılıyız. Sivil toplum örgütlerine baktığımızda genelde ya iktidarın ya da muhalefetin arkasında. Bu olduğu sürece biz gelişemeyiz. Hiç kimseye ayrıştırıcı gözle bakmamalıyız. Esas barışın olabilmesi için benim görüşümle aynı olmayan insanla kol kola girmeliyim ki bu ülkede barış olsun.
5 / Halit Seyfi Yücel Bir devleti yaratan şey halkının uzlaşma kültürüdür. Önemli olan beni kabullenmenizdir. Bir evin içerisinde bir kişi huzursuzsa o evde huzur yoktur.Türkiye bir ailedir. Çatının yıkılmaması için hepimizin birden o çatıya destek vermesi gerekir. Ama siz her zaman “ben büyüğüm, ben çokum” derseniz devlet “çokluk” değildir ki, devletin varlığı bir kişi dahi olsa o bir kişinin hakkını savunması için kurulmuş bir kurumdur. Parlamenter sistemde bize dayatılan sadece noterlik göreviydi. Dolayısıyla milletvekilleri kendilerini lidere borçlu hissediyor. Böyle bir seçim sistemi olmaz dedik. Sonra dediler ki “başkanlık sistemi” olsun, parlamenter sistemi kaldırdık bu sefer “tek adam rejimi” oldu. Sistemsel ve kurumsal olmayan hiçbir şey kişi güvencesiyle yürümez. Başkanlık sistemi gelince bir de baktık ki erkler bir kişinin elinde toplanıyor. Seçim sistemimizde var olan şeyler dün de bugün de hiç değişmedi halen adaletsiz, eşitsiz bir şey var bu da sadece liderin belirlemiş olduğu şeyler. Çeşitlilik zaafiyet değildir, ben onlardan farklı olmak istiyorum, devlet bir kişinin haklarını koruyorsa devlettir. Seçim sistemi bana temsil hakkı tanımıyor çünkü beni tanımıyor. Bireyin fikirlerini görmeyen bir seçim sistemi hiçbir zaman doğru bir sistem değildir. Dinimiz, inançlarımız farklı olabilir, inancımı eğer siyasetin içine sokuyorsam kendi dinime ihanet ediyorum, inancımı pazar yeri yapıyorumdur. Sivil toplum örgütleri demokrasinin can damarlarıdır eğer o işlevsizse o demokrasi de işlevsizdir. Ülkemizde demokrasinin olduğuna inanmıyorum.
6 / Asım Demirkök Önümüzde yıllardır duran bir mesele var ve bunun geçmişte çözülmüşlüğü de var. Biz orayı görmüyoruz. İnsanın vicdanlı, ahlaklı ve adil olması gerekir. Seçim sistemiyle ilgili 1950’den beri konuştuğumuz şeyler “hırsızlık var,talan var” şeklinde. O zaman seçime girme, boykot et sonra da yok kaybettim diye öbürünü suçlar. Bizim temel sorunumuz şu; cumhuriyet kurulduğundan beri binlerce yıldır devlet değişir dönüşür gele gele en son gerçekten devletin kendisi ve anayasası olur. Devlet kutsal bir varlık değil, o mekanizma nasıl hareket edecek, erki nasıl kullanacak? Cumhuriyete geçtiğiniz zaman o devletin yönetim şekli anayasa ile belirleniyor. Anayasa toplumla devlet arasında bir uzlaşmadır. Nasıl olacak peki? Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları olarak şunu gündeme taşımamız lazım; bu memlekette farklı kimlikleri, inançlarıyla farklı ekonomik düzeyleriyle heterojen bir toplum olarak bir arada yaşamayı sağlayacak bir anayasa yapmalı. Bir devletin de buna uyması lazım. Bizim problemimiz bunu topluma yeterince anlatamıyoruz ve algı üzerinden gidiyoruz. Toplumsal uzlaşmayı birlikte yapmalıyız. Birilerini göndermekle olmuyor, siyasi partiler “gelin birlikte anayasa yapalım” demeliyiz. Yasama ve yürütmeyi toplumun farklı kesimleriyle uzlaşarak yazamazsak kim gelirse gelsin bir şey değişmeyecek.
7 / Cemal Tokdemir Bir milletvekilinin bütçeye getirdiği mali yük ortalama yüz bin tl dir. Ekonomik olarak ülke batık, adalet yok. Asgari ücretle birçok insan geçinmek zorunda kalıyorken milletvekillerinin bu kadar ücret almaları adaletsiz bir durum yaratıyor.
8 /Hamza Paşahan Herkesin derdi ve ortak paydası; temsilde adaleti nasıl sağlarız, milli birlik ve beraberlik içerisinde bir arada nasıl yaşarız,bu kamplaşmayı, kutuplaşmayı nasıl sonlandırırız? Bu süreçte genel başkanımız Temel Karamollaoğlu büyük bir vazife üstlenerek bir ittifak çalışması içine girmiş bulunmaktadır. Eğer Saadet Partisi Ak parti ve Mhp ile ittifak içine girmiştir olsaydı milli ya da gayri milli, ulusal ya da gayri ulusal ve meşru ya da gayri meşru bir blok oluşacaktı ve sağ ve sol komple ayrışacaktı ve bir kutuplaşmaya gidilecekti bunun sonuçları da çok ağır olabilirdi. Sivil toplum örgütleri olarak bu kutuplaşmayı önleyecek her türlü gayreti elimizden geldiği kadar göstermemiz lazım.
9 / Aziz Humartaş İttifakla birlikte birçok önyargıları yıkmış olduk. Bu geleneğimiz aslında Erbakan’dan gelen bir gelenek. Bize hep soruluyor “neden Chp ile ittifak yaptınız” diye. Biz her zaman görüşüyorduk aslında. Bizi sağcılardan ayıran; milli görüş çizgimizdir. Biz dikkatleri şuna çekmeye çalışıyoruz; Erbakan hoca 1974 yılında herkesin birbirini kestiği bir zamanda el uzattı ve gelin biz bu ülkeyi birlikte yönetelim dedi. Aynı şeyi yine yapıyoruz, diyoruz ki “birbirimizi kırmanın bir anlamı yok, nihayetinde isteğimiz bu ülkeyi en iyi şekilde nasıl kalkındırabiliriz?” Ben her şerde bir hayır olacağı inancındayım. Birilerinin şer odaklarını harekete geçirirken belki de başka bir hareketi eyleme dönüştürdüklerinin farkında değiller. Ben halkın ferasetine inanıyorum.
10 / Selçuk Başar Şöyle biraz derin düşündüğümüzde kapitalizmi para ve güç olarak düşüneceksek Türkiye’nin en kapitalist partisi Saadet Partisidir, milli görüş çizgisidir. Akıllarda ve zihinlerde oluşturulan “Saadet Partisi dindar bir parti” yok Saadet Partisi namaz kılmaz, Saadet Partisindeki insanlar namaz kılar, Saaadet Partisindeki bireyler oruç tutar, oruç tutmayan da gelebilir. Saadet partisinin felsefesine baktığımız zaman; zengin olmak, güçlü olmak, birey olarak güçlü olmak, birey olarak zengin olmak, devlet olarak zengin olmak, ağır sanayi, teknolojik yatırımlar , bilim ve teknolojide gelişmişlik, tarım ve hayvancılıkta ihracat yapabilir bir ülke olmak, dış politikada güçlü olmak,çağı yakalayabilmek tek başımıza gücümüz yetmiyorsa ezilen tüm ülkelerin desteğini alarak karşısına çıkabilmek. İslam medeniyeti ve doğu medeniyetiyle batının karşısına çıkmak bütün savunduğumuz şey bunlar. Bu açıdan baktığımızda biz ne sağcıyız, ne solcuyuz biz aç olduktan sonra alevi de olsak suni de olsak, biz güçsüz olduktan sonra Kürk de olsak, Türk de olsak fark etmiyor.
11 / Metin Norma Gençlere ahlak ve maneviyatı öğretiyoruz. Biz ne kadar mücadele edersek, onlara hakkın ve batının ne olduğunu o kadar iyi öğretebiliriz. Siyaset ve din iç içedir, siyaset bir yoldur, izlemdir,ama bu kriz olamamak şartıyla.
12/ Doğan Tunç Seksen öncesine baktığımızda birçok insanımızı yitirdik ve geriye acıdan başka bir şey kalmadı. Yetişkinler olarak daha çok, gelecekte çocuklarımızın refah içerisinde nasıl yaşatabiliriz, eksikler neler, düzelme noktasında neler yapabiliriz bunu düşünmemiz lazım. Hepimiz aynı dinin mensuplarıyız, şu an ülkemizde yaşayan alevi ile suni arasındaki ayrılık suni bir ayrılıktır. Eziklik ve eksikliğin acısını çekmek yerine pozitife çekmenin çabasını vermeliyiz. Tek adamlık fikrine katılmıyorum. Toplumun % 50 oyunu almış bir siyasi partinin liderinin ehliyetinde, liyakatında şüpheye düşmek doğru değil. Dünyada tüm savaşlar herkesin kendi ülkesini kalkındırmak amacıyla yapılıyor. Bizim Türkiye olarak çok dikkatli, bölünmeden, parçalanmadan uzlaşma içerisinde bu kapitalist dünyada en az nasıl zarar görürüz ve insanlarımız refah içerisinde nasıl kalkındırabiliriz, yaşatabiliriz bunun hesabını yapmamız lazım.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Semine Dengeşik