Yer : Kocasinan Belediyesi Meclis Salonu
Tarih: 05.05.2012
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Gönüllü Kültür Teşekkülleri (Ahmet TAŞ – Başkan)
2/ Millet Derneği (Mustafa TEMİZER- Başkan)
3/ Jeoloji Mühendisleri Odası ( Adnan EVSEN – Başkan)
4/ Genç MÜSİAD ( Mehmet Fatih ERKAN- Başkan)
5/ Kayseri Özel Öğretim Kurumları Derneği (Sinan Yalçın YELKEN – Başkan)
6/ Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) – ( Kemal METE- Başkan)
7/ İHH Gençlik Birimi (Kübra ZIKKAVUN – Başkan)
8/ Anadolu Eğitim Bilim Kültür Vakfı ( Kahraman CALASIN – Başkan)
9/ Talasemi ve Lösemililer Derneği ( Faruk BAŞDEMİR – Başkan)
11/ Liberal Düşünce Topluluğu (Ferhat ÇAKIR – İl Temsilcisi)
12/ MAZLUMDER (Hüseyin SOYLU)
14/ İktibas Anlam Basın-Yayın ( Abdülhamid BAYIRBAŞ – Başkan)
MİLLETVEKİLLERİ: Yok
BELEDİYE BAŞKANLARI: Yok
SENDİKALAR
1/ Memur Sen ( Aydın KALKAN – Başkan)
2/ Eğitim Bir-Sen ( Rıza BOZDAĞ – Sekreter)
3/ Bem Bir Sen (Mehmet KARAKAŞ – Başkan)
4/ Eğitim Bir Sen ( Nihat OK)
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1/ Gülsüm ATALAY (Avukat)
2/ İbrahim AKYÜZ (EÜ Öğretim Üyesi)
3/ Emrah KARACA (Muhasebeci)
4/ Mustafa Metin KIZILKAN (İtfaiye Şube Müdürü)
5/ Seyfullah KAPLAN (İncesu İlçe Milli Eğitim Müdürü)
6/ Yasin BİNGÖL (EÜ Diş Hekimliği Öğrencisi)
7/ Akit Gazetesi (Hacı YAKIŞIKLI- Kayseri Temsilcisi)
GÖZLEMCİLER
1/ Osman İKİNCİ (Millet Derneği – Üye)
2/ MAZLUMDER (Mustafa ABANOZ)
3/ MAZLUMDER (Şeyma ÇİÇEK)
4/ MAZLUMDER (Beyza Nur DOĞAN)
5/ MAZLUMDER (Uğur MEMİŞ)
6/ Mehtap AKŞİT, Erciyes Üniv. Uluslar Arası İlişkiler Bölümü
7/ Serpil KAYA, Erciyes Üniv. Uluslar Arası İlişkiler Bölümü
8/ Fethullah CEYLAN, Erciyes Üniv. Uluslar Arası İlişkiler Bölümü
9/ Eğitim Bir Sen (Mustafa KURBAN)
10/ Eğitim Bir Sen (Mehmet BOZYER)
11/ Eğitim Bir Sen (Erol ŞİMŞİR)
12/ Eğitim Bir Sen (Faruk OFLAZ)
13/ Eğitim Bir Sen (Ahmet ALTUNTAŞ)
14/ Eğitim Bir Sen (Mehmet KAYA)
15/ Eğitim Bir Sen (Abdullah ASLANTÜRK)
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 60 izleyici katıldı.
MEDYA
TELEVİZYONLAR: Tv Kayseri, Tv 1, Erciyes tv, Tv 38
GAZETELER: Kent Haber, Kayseri Gündem, Kayseri Haber, Kayseri Anadolu Haber
MODERATÖR: Prof. Dr. Şükrü KARATEPE (Kayseri Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı ve Yıldırım BEYAZIT Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı)
SUNUCU: Ferhat ÇAKIR (Liberal Düşünce Topluluğu)
Konular:
Genel Konu: 12 Eylül,28 Şubat ve diğerleri….Türkiye kendi geçmişiyle yüzleşebilecek mi?
Yerel Konu: Dershaneler Özel Okula Dönüştürülebilir mi?
1/ Prof. Dr. Şükrü KARATEPE: Yıllar sonra kendi memleketimde tanıdığım insanlarla birlikte olmak beni son derece mutlu etti. Ayrıca böyle bir program düzenleyerek benim için bu ortamın oluşmasına vesile olan programın hazırlayıcılarına teşekkür ederim. 28 Şubat hakkında çok şeyler konuştum. Hemen hemen her sene, en az üç tane programda 28 Şubat’ı anlatıyorum. Daha önce söylemediğim veya anlatmadığım bir konu kaldı mı bilmiyorum. Ama yine de sizlere bir şeyler anlatayım. 28 Şubat için aslında her şey bahane idi. Bahane uydurmak da zor değildi. D8’ler ve Libya ziyaretleri dolayısıyla dış politikanın başarısızlığı öne sürüldü. Aczimendiler, sahte şeyhler ve bir takım kandırılmış insanlar sahneye sunuldu. Siyasetçilerin konuşmaları, belediyelerin çalışmaları bahane edildi. Kur’ân kurslarına ve İmam-Hatip liselerine yardım yapıldığı iddia edildi. Bütün bunlar bir kampanya şeklinde gündeme oturtuldu. Ancak asıl sorunlar bunlar değildi. 28 Şubat darbesindeki asıl amaç, önceki 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde olduğu gibi, sadece hükümeti devirmek değildi. Müslümanların her şeyine müdahale edildi. Ticari hayatlarına müdahale edildi. Muhafazakâr iş adamlarının üzerine maliyeciler gönderildi. Dindar memurların üzerine gidildi. Yargı mensupları sık sık toplatılarak sahte ve yalan haberler doğrultusunda brifingler verildi. Ayrıca O günlerde yargılanan insanların suçlu ya da suçsuz olduğuna dikkat edilmiyordu. İnsanın dünya görüşüne veya siyasi tercihine göre dava açılıyor veya açılmıyordu. Cumhuriyet döneminde büyüyen sermaye, hep devlet tarafından özel olarak beslenen ve büyütülen sermayedir. Devletin parası hep bu az sayıdaki belirli zümre tarafından tüketilmiştir. Ne zaman bu para daha genele dağıtılmaya başladı işte o zaman yıllardır parayı kendi ellerinde gören çevre rahatsız oldu. Bunlar hep aile şirketleri idi. Doğan ailesi, Bilgin ailesi, Uzan ailesi… Bu sefer her şeylerini kullanarak masum insanların üzerine gitmeye başladılar. Ellerinde medyaları vardı ve devreye soktular. Doğan ailesi gazete ve televizyonlarıyla üzerimize gelmeye başladı. Uzan ve Bilgin aileleri de aynı şeyi yaptı. O dönemde bilfiil işin içinde olan gazete ve televizyoncuları isim isim vermek istiyorum: Ertuğrul ÖZKÖK, Fatih ALTAYLI, Fatih ÇEKİRGE, Ali KIRCA, Oktay EKŞİ, Uğur DÜNDAR… Darbecilerin yargılanabilmesi için öncelikle anayasanın değişmesi gerekiyordu. Hükümet önce bu değişikliği gerçekleştirdi. Arkasından muvazzafların tasfiye edilmesi ve yargılanması gerekiyordu ki sıra emekli olanlara gelebilsin. Anayasa değiştirildiği için bu da mümkün oldu ve muvazzaflar tutuklanıp yargılanmaya başladılar. Meşhur 10 Kasım konuşmasına gelince… Şimdiki Cumhurbaşkanımız o dönemde Dış İşleri Bakanı idi. Katıldığımız resmi törende öyle bir bildiri okundu, öyle bir bildiri okundu ki ben Cumhurbaşkanımıza, o bana bakakaldık. Bana “İşte böyle Şükrü! Resmi görevimiz icabı geldik buraya. İçimiz kan ağlayarak bunları dinlemek zorunda kalıyoruz” dedi. Benim o meşhur konuşmamdaki sözler Sayın Cumhurbaşkanımıza aitti. Ben onarı sadece tekrar ettim ve dedim ki “Zaman zaman görevimiz gereği bazı programlara katılıyoruz. Bu programlarda gözümüzün içine bakıla bakıla inancımıza küfrediliyor ve mukaddesatımıza hakaretler ediliyor. Değer verdiğimiz şeyler ayaklar altına alınıyor. İçimiz kan ağlıyor ama bunları dinlemek zorunda kalıyoruz”. Benim bütün söylediklerim bundan ibaretti. Şunu tekrardan söyleyeyim ki ben 28 Şubat’ın mağduru değilim. 2003 yılında başbakanın yasağını kaldıran kanunla benim yasağım da kalktı. Ama ben siyasete devam etmek istemedim. Demek ki siyasetin işleri her zaman adaletli olmuyormuş.
2/ Abdülhamid BAYIRBAŞ: Şükrü beyle Belediye başkanı olmadan önce çok eskilere dayanan bir dostluğumuz vardır. O zamanlarda Parlamentonun tamamını torna tesviyeden geçirip aynı tipte insan yetiştirseniz bile bürokrasiyi değiştirmeden Türkiye’de hiçbir şey yapamazsınız demiştiniz. Şu anda da bürokrasinin etkisi hâlâ devam ediyor mu? Kendisi hakkında dava açan savcının hâlâ Kayseri’de görevi başında olmasını nasıl değerlendirmektedir? Bunu öğrenmek istiyorum.
3/ Adnan EVSEN: Konuşmanız sırasında Hikmet Beyin ve paşaların size söylediklerini dile getirdiniz. Bunlardan yola çıkarak 28 Şubat’ın olacağını daha öncesinden sezdiğinizi anlattınız. Bu sezginiz sonucu vardığınız düşüncelerinizi içinde bulunduğunuz parti ile paylaştınız mı? 28 Şubat’ın etkin kişilerinin anılarını kaleme almaları taraftarıyım. Örneğin sizin 28 Şubat’ın başı dediğiniz Demirel’in anılarını halkla paylaşması gerektiğini düşünüyorum. Siz de bir üniversite hocası olarak o döneme ait anılarınızı kitaplaştırmayı düşünmez misiniz?
4/ Mustafa TEMİZER: Cumhuriyet döneminde halkımızın ikiye ayrıldığını gördük. Bunu sizin konuşmanızdan da bir kere daha öğrendik. Halkımız milli ve manevi değerlerine bağlı olanlar ile bu değerlere düşman olanlar olmak üzere ikiye ayrılmış. Milli ve manevi değerlere düşman olanlar sürekli olarak karşı tarafı ezdiler. Şimdi ise üstünlük, değerlerine sahip çıkanların eline geçmiş durumda. Bu hep böyle mi devam edecek? Halkın birbiri ile barış içerisinde yaşayacağı bir politika ve proje geliştirilemeyecek mi? Demirel’i 28 Şubat’ın başında gösterdiniz. 28 Şubatla ilgili yürütülen operasyonlarda sivillere yönelik bir çalışma da olmalı.
5/ Ahmet TAŞ: Her şeyden önce sayın hocamıza davetimizi reddetmeyip icabet etmesinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi ülkemizde yapılan bütün darbeler, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat, hepsi de askerin kendi iç hizmet kanununun 35. Maddesi gerekçe gösterilerek yapılmıştır. Şu anda yapılan yargılamalar nereye kadar gider, ucu nereye kadar dayanır bilmiyoruz. Ancak ortada enteresan bir durum var. Şu anda yargılanan darbeciler, bizzat kendileri tarafından yapılan darbe anayasasına göre yargılanmaktadırlar. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz. Daha sivil ve daha demokrat bir anayasa yapılıp yargılamanın ondan sonra yapılması gerektiğini düşünmekteyim.
6/ Hacı YAKIŞIKLI: 28 Şubat süreci hakkında “15 yılın ardından bitmiştir” demek isterdik ama diyemiyoruz. Başörtüsü meselesinin hâlâ çözülemiyor olması bunun en önemli göstergelerindendir. Önceden birileri “Başörtülüler üniversitelere alınmayacak” diyordu ve alınmıyorlardı. Şimdi ise birileri “Alınacak” diyor ve alınıyorlar. Yani değişen pek bir şey yok. Hep birileri diyor, birileri de yapıyor. Bu konuda hiçbir düzenleme yapılamayacak mı? Ayrıca 12 Haziran seçimlerinden önce aday adayı oldunuz ve temayül yoklamasında birinci sırada çıktınız. Ama buna rağmen milletvekili adayı olamadınız. Bunun sebebi neydi?”
7/ Aydın KALKAN: Adaletin mülkün temeli olduğunu ve hâkimiyetin millete ait olduğunu öğrendik. Ama bakıyoruz hâkimiyet hiç milletin olmamış. Mülkün sahipleri ne zaman söz sahibi olacaklar. Hâlâ bu ülkede başörtüsü yasağı gibi zalimce bir uygulama var.
8/ Gülsüm ATALAY: 28 Şubat’ın en mağdurları kadınlar olmuştur. Çünkü kanunları yapanlar erkekler olduğu için bayanları anlamadan kanun yapıyorlar. Bu da haksızlıklara ve anlaşılmazlıklara sebep oluyor. Benim büroma gelen insanlardan birçoğu bana avukat olmayı yakıştıramadıklarından olsa gerek, yanımda çalışan erkek personelle irtibata geçiyorlar.
9/ Faruk BAŞDEMİR: Askeri vesayetin kırılması konusunda hükümetin yaptıklarını onaylıyorum. Ama yapılanların ve yaşananların intikam alma hırsı ile yapıldığını da düşünüyorum. Bu ülkede genelkurmay başkanlığı yapmış bir adam cezaevinde hapis yatıyor. Bir general kolay yetişmiyor. Bu da bana üzüntü veriyor.
10/ Rıza BOZDAĞ: Bu ülkede kaç tane anayasa profesörü vardır? 350’den daha azdır herhalde. Bugün Ülkemizde 350 tane general var ve bu sayı Çin ordusunda bile yok. Demek ki generaller o kadar da zor yetişmiyormuş. Asıl zor yetişenler anayasa profesörleri imiş ve onlar da savunmaları bile alınmadan cezalandırılıyorlar.
11/ Kemal METE: Ben ordudan atılıp Kayseri’ye döndüğümde sayın başkanımız Şükrü KARATEPE, şehirden yeni ayrılıyordu. Benim gibi ordudan atılan bazı arkadaşlarıma sahip çıktınız. Size çok teşekkür ediyorum. Size o arkadaşlarımın sevgi, muhabbet ve selamlarını getirdim. Size şunu sormak istiyorum: O dönemde belediyede kendilerine iş verdiğiniz arkadaşlarımı işe almanızı engelleyen bir kanun var mıydı? Varsa buna rağmen onları nasıl işe aldınız? Yoksa sizden başkaları onları niçin işe almadı?
12/ İbrahim AKYÜZ: Herhangi bir ülkede kanunlar istenildiği şekilde düzenlenebilir. Ben size başka bir şey sormak istiyorum: Sizi çok yakından tanıyanlar ve hatta yakınlarınız arasında bazıları bile sizin hakkınızda “O da konuşmasaydı” dediklerini duyduk. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?”
13/ Emrah KARACA: Anayasanın bir giriş metni var ve değiştirilemeyen ya da değiştirilmesi teklif bile edilemeyen maddeler bu giriş metnine dayandırılır. Hâlbuki bu giriş metni uluslararası ve evrensel kriterlere uymamaktadır. Bu giriş metni değiştirilemez mi? Ayrıca herkes kendisinin mağdur olduğunu söyleyip duruyor. Oysa en fazla mağdur olanlar bizleriz.
14/ Ferhat ÇAKIR: Kanun önünde kanunu kim ihlal ederse suç işlemiş demektir. Şu kişi az yetişiyor, bu kişi fazla yetişiyor mantığı ile meseleye bakamayız. Suçlu, suçludur. Masumsa, masumiyeti yargılama sonunda açığa çıkacaktır.
15/ Sinan Yalçın YELKEN: Öncelikle böyle bir konuyu gündeme alıp bana bu konuda bir şeyler söyleme imkânı verdiğiniz için siz programın hazırlayıcılarına çok teşekkür etmek istiyorum. Dershaneler konusu açılınca en fazla ileri sürülen itiraz, dershanelerin sadece Türkiye’de olduğu, başka ülkelerde dershaneler olmadığıdır. Ama durum öyle değildir. Birçok ülkede dershaneler vardır. Çok eleştirilen bizim ülkemizde dershanelere gitme oranı ise sadece %10 civarındadır. Belki “Almanya’da yok” denebilir. Ama orada da öğleden sonra öğrencilerin okula gitmeyip katılmak zorunda olduğu kurs programları var. Dershanelerin fırsat eşitliğini bozduğu, sadece varlıklı kesime hitap ettiği ve yoksul olanların bu imkândan yararlanamadıkları, yalnızca test çözme tekniği de öğretildiği, öğrenciyi yorduğu gibi eleştiriler yapılmaktadır bunlar gerçeği yansıtmayan eleştirilerdir. Ülkemizde 1974 yılında 171 adet dershane varken 1980’de darbeyle bir sekte yaşandı. Onlar da kapatmak istedi. Ama dershane sayıları daha da arttı. 1990’lı yıllara gelindiğinde dershane zincirleri oluşmaya başladı. 2009 yılı dershaneler açısından doyuma ulaşma noktası oldu. 2009’da ülkemizde 5000 tane dershane vardı. Bugün ise işi yürütemeyenlerin kapanıp piyasadan çekilmesi ile 3960 adet dershanemiz var. Kayseri’de bile 70’in üzerinde dershane var. Ülkemizdeki 16 milyon öğrenciden sadece bir buçuk milyonu dershanelere gitmektedir. Yani oran yaklaşık olarak % 10 civarındadır. Aslında ülkemizde eğitim sistemi eleştirilip onun düzeltilmesi gerekirken dershaneler eleştirilmektedir. Oysa dershaneler çarpık eğitim sisteminin bir sonucudur. En son şunu söylemek isterim. Gelin eşitliği kalitede yapın. Kalitesizlikte eşitlik olmasın.
16/ Aydın KALKAN: Sinan hocam dershaneler de tek başlarına bütün başarıyı sahipleniyorlar. Okulları eleştiriyorsunuz ama hiçbir okul sınavlarda derece yapan öğrenciye amblemini bastığı bir tişört giydirip boy boy fotoğraflar çektirerek reklam yapmıyor. Dershanelerin hepsi de bunu yapıyor.
17/ Uğur MEMİŞ: Sınavlar öğrencilerin hayatını çok etkiliyor. Sınavlardan dolayı öğrencilerin hayatı değişiyor. Dershaneye gitmeseler, bu sefer de yarıştan kopuyorlar. Öte yandan liseye giden öğrencilerin % 50’si dokuzuncu sınıfta sınıf tekrarına kalıyor. Dershaneler olarak bunun sebebini merak ediyorum.
18/ Adnan EVSEN: Yaşadığım bir tecrübeyi paylaşmak istiyorum. Gençlerimiz okulu bitiriyor, KPSS’de iyi bir puan alıp barajı da geçiyor ve işe başlıyor. Böyle bir gencimizin eline bir proje verdik ama o içinden çıkamadı ve “Ben bunu yapamam” dedi. Bu nasıl bir sistemdir?
19/ Seyfullah KAPLAN: Dershanelerin kapatılma gerekçesi olarak, öğrenci başarısında dershanelerin payı olmadığından ziyade, her okul türündeki öğrencilerin yarışa katılma ihtiyacı bulunmaktadır. Eskiden sadece son sınıftaki öğrenciler dershaneye giderdi. Şimdi ise daha erken, ara sınıflarda ve her sene dershaneye gidiliyor. Bu da beraberinde ciddi bir maddî sıkıntı getiriyor. Herkes de çocuğunu dershaneye gönderemiyor.
20/ Hacı YAKIŞIKLI: Türkiye’de en kötü yönetilen iki kurum milli eğitim ve devlet planlama teşkilatıdır. Dershaneleri kapatmak imkânsızdır. Dershanelerin başarısında öğretmenlerin payı büyüktür. Ama dershanede çalışan öğretmenlere çok az para verilmektedir. Asgarî ücretle veya 500 TL’ye çalışan çok sayıda dershane öğretmeni var. Bunların sigortaları da sadece 10 ay yatırılıyor. Hâlbuki bir yıl 12 aydır. Hatta yeni mezun olmuş öğretmen adayları bu imkânı bile bulamıyorlar. Onlar daha kötü şartlarda ve daha düşük maaşla çalışıyorlar. Dershaneler onlara neredeyse hiç para vermiyor. Devletin işlerini iyi planlayamaması ve milli eğitimin öğretmen ihtiyacını karşılamak için gerekli çalışmayı yapmaması bu öğretmen adaylarının dershanelere muhtaç olmasını beraberinde getiriyor. Bu konuda eğitim sendikaları da kendilerine düşeni yapmıyor ve atanamayan öğretmenler için çok ciddi çalışmaların altına girmiyor.
21/ Gülsüm ATALAY: Benim zamanımda herkes lise mezunuydu. Şimdi ise herkes üniversite mezunu… Üniversitelerin sayısının artırılması ve piyasada çok sayıda üniversite mezunu insanın olması işsiz sayısını artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Devlet ihtiyaç duyulan alanlarda, ihtiyaç duyulan oranda üniversite açmalıdır.
22/ Yasin BİNGÖL: Öğrenciler girecekleri sınavlarda başarılı olabilmek için birkaç sene öncesinden dershanelere gitme ihtiyacı hissediyor. Siz ise dershanelerin 80 kiloluk yükü kaldırabileceklerini söylediniz. O halde özel okullara dönüştürülseniz de yine bu yükü kaldırsanız daha iyi olmaz mı?
ORTAK PAYDA
12 Eylül ve 28 Şubat darbeleri dahil darbe dönemleri sorgulanmalı. Hayatta olan sanıklar yargılanmalı, mağdurlarının suç duyuruları dikkate alınmalıdır. Hukuk içinde mağduriyetlerinin giderilmesi için çalışmalar yapılmalı ülkemizde darbe dönemlerinin bir daha yaşanmaması için gerekli hukuki düzenlenmeler yapılmalıdır.
Değerlendirme:
İletişim
Sivil toplum ile
30 STÖ ile telefonla görüştüm ve maille davet metnini gönderdim. 14 STÖ bu çağrıya olumlu cevap verdi ve toplantımıza katıldı. Ancak 16 STÖ temsilcisi katılmadı.
Değerlendirenler:
Ahmet TAŞ KAYSERİ kMM hamalı