YER: Mustafa Necati Kültür Evi
TARİH: 5 Mayıs 2012- Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Muhafazakar, Demokrat düşünce Topluluğu ( Mehmet Düğmeci – Başkan Yardımcısı)
2 / Devrimci 78’liler Federasyonu ( Nejat Kangal – Yönetim Kurulu Üyesi )
3 / Çocuk İhmali ve İstismarını Önleme Derneği ( Türkay Asma – Başkan )
4 / Pembe Hayat (Belgin Çelik – Aktivist )
5 / Üstün Zekalı ve Yetenekli Çocuklar Derneği ( Sümeyra Ağaoğlu – Üye)
6 / Kaos GL ( Tarık Şimşek– Gönüllü Stajyer )
7 / STGM ( Ergün Kayabaş – İletişim Asistanı )
8 / TİHV ( Evren Özer – Koordinatör )
9 / Liberal Düşünce Topluluğu ( Bilal Sambur – Üye )
10 / Demokratik Anayasa Hareketi ( Abbas Kılıçoğlu – Üye )
11 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi ( Mahmut Konuk – Üye )
12 / Uluslararası Af Örgütü ( Seyhan Soman – Gönüllü Koordinatör )
13/ Yeşiller Partisi ( Erdost Yıldız – Yönetim Kurulu Üyesi )
MESLEK ODALARI
Katılım yok
SENDİKALAR
Katılım yok
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
Katılım yok
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1 / Fatih Şahin ( Ak Parti )
2 / Bülent Kuşoğlu (CHP)
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılım yok
MESAJ YOLLAYANLAR
Yok
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 3 izleyici, 2 gözlemci katıldı.
MEDYA
Katılım yok
MODERATÖR
Mehmet Sezai Berber – Psikiyatri Uzmanı
KONULAR
GENEL KONU: "12 Eylül, 28 Şubat ve diğerleri… Türkiye geçmişiyle yüzleşebilecek mi?"
KONUŞULANLAR
1 / Mehmet Sezai Berber: Travmaların en büyüğü 12 Eylül ve tabiî ki 28 Şubat. Her kesimin yüzleşmek istediği onlarca olay var. Travmalar anlamonda ele aldığımızda 12 Eylül üzerinden bir yüzleşme kültürü oluşturabilirsek onun bize etkilerini de azaltabiliriz. 12 Eylül kişi üzerinden de toplumları, aileleri etkilemiştir. İşkencenin temel amacı o dönemde bilgi almak değildir, bu kişinin belleğini silmek ve örgütlenmesine engel olmaya yöneliktir. Bu açıdan gerçekten başarılı olmuştur. Kişilerin fikirlerini dile getirmesi konusunda bir otokontrol oluşturduğunu görüyoruz. Bugün yapılan yargılamalar olumludur. Ancak bu kişilerin arkasında kimlerin, nelerin olduğu tam bir kaostur. Hakikat komisyonlarının oluşması bu kaosu ortadan kaldırabilir. Daha sonraki adım “adalet” ve son adım da “onarım” olmalıdır.
Hukuk, sıkı yönetim döneminde bile olmadığı kadar sıkıntılı bir süreç geçirmektedir. Şimdi de yıllarca yargılanmadan tutuklu olan insanlar görüyoruz. Bir hesaplaşma söz konusu olduğunda, yeni mağdurlar yaratılacaktır. Birlikte yaşayabilme kültürü oluşturmalıyız.
2 / Bilal Sambur: Ergenekonla başlayan ve 28 Şubatla devam eden bu soruşturma sürecini olumlu buluyorum. Ancak bu cevap mıdır? Tabii ki değildir. Ben bir darbe analizi yapmak istiyorum. Başarılı olarak kabul edebileceğimiz şey; tek partili süreçten, çok partili sürece barışçıl bir şekilde geçiş yaptık.
Bu darbeyi, askeri, militarist bir eylemden daha çok medya, ekonomi ve akademi olarak düşünülmelidir. Bizim fay hatlarımız yani hassasiyetlerimiz üzerinden darbe yapılmıştır. Bu ülkede sağcısı-solcusu, dindarı-laiği mağdur olmuştur. Darbelerin belirli semboller üzerinden yapılması önemli ancak en büyük etkisi Kürt sorunu üzerinedir.
3 / Tülay Asma: Biz gerçekten darbelerle yüzleşiyor muyuz? Biz aslında “mış gibi” yapıyoruz. Herkes kendi düşmanını belirlemiş ve onların üzerine saldırıyor. Ben o dönemde avukattım ve üçe üç anlayışıyla üç genç göz göre göre asıldı.
Cumhuriyet nedir? Halkın kendi kendisini yönetmesidir, ancak milletin iradesiyle gelenler o dönemde bu duruma hayır diyemediler. Bugün onlara değil, sadece askerlere yönelik yargılama var. Her iktidara gelen kendi düşmanın haklıyor. El sıkışmalıyız. Atatürk’ten bu yana Türkiye’ye demokrasi gelememiştir. Protesto eden bir genç, yerlerde sürüklenebiliyor. Ben o dönemde birçok davayı terk etmek zorunda kalmıştım, çünkü avukatlar piyon olarak kullanılıyor. Bugün de avukatlar aynı durumdadırlar.
4 / Mehmet Düğmeci: 1800 lü yılların başından itibaren 31 mart vakasına kadar birçok darbe girişimi ve hazırlığı olduysada yakın tarihimizde oluşan darbe geleneğinin ilki sevir le başlamıştır. Anadolunun stratejik ve jeopolitik konumu sömürge devletlerini bu darbeye yöneltmiştir. Anadolu halkı gereken tepkiyi vermiş darbeyi püskürtmüş, ancak darbeciler pes etmemiş; Kanaatimce ikinci meclisin ihdası ve Lozan ikinci ve stratejik bir darbe olarak karşımıza çıkmıştır. Bu darbeyi anlama ve algılamamız zaman almış, hatta hala karışık bir algı içindeyiz.
Halk çok partili dönemle demokrat partiye verdiği destekle tepkisini gösterebilmiştir. Peşinden 60 darbesi gecikmemiş, bu darbeyle beraber darbecilerin iç destekçileri ve taraftarları oluşmaya başlamış, ekonomik,siyasi,kültürel bir zemin oluşmuştur. Halktan da bilerek veya bilmeyerek taban oluşmaya başlamıştır.
12 mart muhtırası, 80 darbesi, 28 şubat post modern darbesi, 27 nisan girişimi öncelerinde öyle gerekçeler oluşturulduki kendisine darbe yapılanlar dahi bu senaryo ve oyunu farkedemeyip darbecilere teşekkür dahi etmişlerdir. Darbeciler buna rağmen çoğunluk kitleler karşısında meşruiyetini koruyamamışlardır.
Halk, 2002 seçimleri ile tepkisini tekrar göstermiş, ancak yeni süreçte darbe karşıtı siyasetçiler, askerler, yargıçlar, basın ve sivil toplum örgütleri halkın bu tepkisini tamamına erdirme konusunda kararlı görülmektedirler. Ayrıca siyaset in dünya dengeleri nin hesabını yapmakta olduğu da anlaşılmaktadır.
5 / Belgin Çelik: Bu darbelerde hepimiz gördük yaşadık. Bu darbelerin en kötü yansımasını LGBT olarak bizler yaşadık. Ancak bunu sadece askerlerden değil sivillerden de gördük. Savgı Kenan Evren’in ayağına gitmemeliydi. Benim bu davaya müdahil olmamı istediler ancak savcının Evren’in ayağına gitmesiyle bu davaya inancımı yitirdim ve müdahil olmadım. Ben sadece askerlerin değil, sivillerin de yargılanmasını istiyorum. LGBT’lere yapılanlar bugün de sürüyor. Bugün içişleri bakanı terörün arka bahçesi olarak bizi ilan etti ve bunun üzerine 2 trans öldürüldü. Bunlar tesadüf değildir.Biz hala bu ağır durumlarla karşı karşıyayız.
6 / Mahmut Konuk: Darbelerle yüzleşmek yerine hesaplaşmak demek istiyorum. Herkes kendi hesabını görüyor. AKP iktidarı ile biz bu hesabı göremeyiz. Madem 12 Eylül Darbecileri yargılanacaklar, bu yargılanacakları tutuklayın ki biz de yargılanacaklarına inanalım. Adamların suçu sabit değil mi? Kuşkulu bir durumları var mı?.
Bu darbelerin bir kısmı saray darbeleridir (‘8 Şubat gibi), bir kısmı ise işçileri, halkları, ezilenleri, yoksulları hedef alan toplumsal muhalefeti ezip sistemi egemenler lehine yeniden düzenleyen, tahkim eden darbelerdir. Bunun en önemli örneği 12 Eylül’dür. Otuz yıldır da etkilerini yaşıyoruz. Bugün de darbelerin etkileri çok derinden hissediliyor.
28 Şubat Erbakan’a yönelikti. AKP Erbakan’ın bile değil, kendi hesabını soruyor bu hesap sorma ile kendi iktidarını sağlamlaştırıyor. Ergenekon da AKP’nin kendi hesaplaşmasıdır. “Ergenekonculardan farkınız ne?” diye soranlara; “olur mu? Onlar kafanıza kurşun sıkıyor, götürüp asit kuyularına atıyordu. Biz hiç değilse bunu yapmıyoruz, sadece sizi alıp tutukluyoruz” diyor bir başka AKP yöneticisi. Ve bunu da bize “özgürlük”, “ileri demokrasi” vb. diye yutturmaya çalışıyorlar. Şüphesiz iki durum arasında önemli bir fark var ama on bini aşkın insanın tutuklanmasını da bize “demokrasi”, “özgürlük” diye yutturamazlar. Kaldı ki operasyonlar, katliamlar da devam ediyor. Dağ taş bombalanıyor, her gün gencecik insanlar ölmeye devam ediyor. Bugün sadece üniformanın rengi değişiyor; hakiden laciverte dönüyor. Polis devleti haline geliyoruz.
Emekçiler, ezilenler, yoksullar, ezilen halklar darbelerle, katliamlarla hesaplaşmalarını ancak kendi öz-örgütlülükleri ve fiili mücadeleleriyle yapacaklardır. Bu hesap sorma potansiyeli Örneğin Hrant’ın göz göre göre katledilmesine karşı; “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant’ız” diye sokağa dökülen yüz binlerin, Hrant Dink Cinayetinin örtbas edilmesine karşı; “bu dava bitmedi” diye 50 binleri sokağa çıkaran “VİCDAN”da yatıyor mücadele.
7 / Nejat Kangal: Yüzleşmenin ne olduğuna bakmak gerekiyor. 12 Eylül için bu yüzleşme şeklini gördüm, çok kötüydü. Her zamanki gibi sistem çıkıyor karşımıza. Sistem kendini tehlikede görüyor ve kendi hesaplaşmasını yapıyor, böylece sistem uzlaşıyor. Biz, sistemden şikayetçiyiz. Biz Kenan Evren’in bile özel yetkili mahkemelerde yargılanmasını istemiyoruz. 28 Şubat ile yargılanan Mehmet Ağar’ın bürosunun cezaevine taşındığını görüyoruz. Yüzleşme sorunları çözemeyecekse ne işe yarayacak? Her dönemin yönetiminin çevresindekiler bugün yok, yarın da AKP’nin çevresi olamayacaktır. Özgürlüğü halka vermelisiniz. AKP, 12 Eylül yargılamalarını hukuki sayıyor. Bu oldukça yanlış.
8/ Erdost Yıldız: Buradaki çoğu insan darbelerle karşılaşmış. Ben yaşımdan dolayı bunları birebir yaşamamış olsam da bundan en çok etkilenen nesilim ve karşınızdayım.
İnternet üzerinden o dönemi araştırdım ve binlerce ölü, onlarca kayıp olduğunu gördüm. Ancak bugün 12 Eylül için 2, 28 Şubat için 38 kişi yargılanıyor.
Yeşiller Partisi olarak 12 Eylül yargılamasındaydık. Ancak bugün birçok eylemde ciddi polis saldırılarıyla karşı karşıyayken bu yargılama çok da iç açıcı olmuyor. Bugün HES protestolarında polis bizi tutukluyor, işkence görüyoruz ve bunun için bir rapor bile alamıyoruz. 12 Eylül’ü bugün hala sokaklarda yaşarken AKP bu yargılamayla ne yapmaya çalışıyor?
Birçok ülkede 12 Eylül’e benzer durumlarda en geç 2 yıl içerisinde yargılamaya gidilmiş. Siz burada otuz sene sonra Şahinkaya ve Evren’i yargılayarak aslında bu durumu başınızdan atmaya çalışıyorsunuz. Bu kişiler sadece darbe yapmaktan dolayı yargılanıyor ancak bu darbelerin acı sonuçlarına sebep olanlar var. İşkenceciler, bu işkenceleri meşru gösteren basın var. Bunların da yargılanması gerekmektedir.
9/ Seyhan Soman: Söyleyeceklerim kendi düşüncelerim. Biz yüzleşemiyoruz. Daha iki gün önce Genel Kurmay basın açıklaması yaptı ve AKP onu destekledi. Madem yüzleşiyoruz, öyleyse 1915 ile de yüzleşelim. Bu ülkede yüzleşilmesi gereken onlarca olay var, ancak hükümet istediğini görüyor, istediğini görmüyor. Sivas katliamı, Dersim olayları öylece duruyor, onlarla yüzleşmekten bahseden ne yazık ki yok. Her bir yüzleşme diğeriyle çatışma haline geliyor, bu şekilde yüzleşemeyiz.
10/ Sümeyra Ağaoğlu: Ben özellikle 28 Şubat darbesini ve etkilerini derinden yaşadım. 1998 yılında girdiğim üniversiteyi yaşadığım zorluklar sonucu bırakmak zorunda kaldım. 2005 yılında yeniden üniversiteye başladım ve AK Parti iktidarı döneminde de okurken aynı sıkıntıyı yaşamaya devam ettim. Büyük zorluklarla 2009 yılında mezun olabildim. Şu an okullarda yasağın kalkmış olması hakların alınmış olduğunu göstermiyor. Çalışma alanlarında ve devlet kurumlarında çalışma yasağı sürüyor. Kısmi özgürlük, özgürlük sayılamaz. 28 Şubat darbesi beni hayata geç bıraktı. Benim bölümümden birçok insan KPSS ile rahatça atanırken ben başörtüm nedeniyle ancak bu sene girebileceğim KPSS’ye. Ve çalışma alanı tercih ederken yine sadece "başörtümün girmesine izin verilen çalışma alanlarını" tercihe zorlanmış olacağım. Hiç kimsenin ve hiçbir devletin benim inancım ve yaşamım üzerinde böyle bir tasarrufu olamaz.
Ben bu sistemi kabul eden bir insan değilim. O yüzden sistemden bir beklentim, umudum yok. Ben toplumun tüm kesimlerinin problemlerle gerçek manada yüzleşmesi, konuşması, dinlemesi, diğerinin sorununa bigane kalmaması ile bugünlerden çıkabileceğimizi düşünüyorum. Ve bu nedenle, bazı yaklaşımlar beni üzüyor. “Tek sorun bu mu memlekette” zihniyetini ciddiye almıyorum; benimsemiyorum. Her dönemde farklı kesimler topun ağzına gelmiştir bu ülkede. Ben hiçbir haksızlığın diğerinden bağımsız olmadığını düşünüyorum. Kime yapılırsa ve kimden gelirse gelsin bir haksızlığa karşı durmanın tüm haksızlıkların yolunu tıkamak olduğuna inanıyorum. Ve aynı şekilde herhangi bir zulmü görmezden gelmenin de tüm haksızlıklara umursamaz kalmak manasına geldiğini düşünüyorum.
Arkadaşım darbecilerin yargılanmasının 30 yılı bulduğunu, çok gecikildiğini vurguladı. 28 Şubat’ın üstünden 15 yıl geçmiş olmasına rağmen hala baskıların tamamen ortadan kaldırılamadığı bir ülkede bu durum beni artık şaşırtmıyor.
11/ Ergün Kayabaş: Geçmişle hesaplaşma, ülkelerin demokratikleşme süreçleriyle doğrudan ilgili mühim bir meseledir. Katılımcılar darbelerle hesaplaşmanın birçok boyutunun olduğu vurguladı, buna kesinlikle katılıyorum. Bütünlükçü bir bakış açısı ve hesaplaşma olmazsa bir unutma kültürüne de sebep olacaktır. Bu yargılamaların yetersizliğini toplumun vicdanı tekrar tekrar hatırlatıyor.
Darbeden sonra varlığı devam eden kurumlar, seçim barajı ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller konuyla ilgili hala tartışılan meseleler. STGM olarak yerellerde birçok sivil toplum örgütüyle çalışıyoruz ve onlardan aldığımız geri bildirimler zaman zaman valiliklerin ve emniyetin ön yargılı yaklaşımlarının devam ettiği yönünde. Tüm bunlar 12 Eylül’ün ruhunun ta kendisi değil mi?
Kitlelerin bu sürece katılımı sağlanıp, yeniden düşman üretmenin önüne geçilerek geçmişimizi sorgulayabiliriz.
12 / Tarık Şimşek: 12 Eylül’ün gençleri apolitikleştiren bir durum olarak da incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkede gençler bunca sorunun yanında hiçbir şey yokmuşçasına eğlenmeyi tercih ediyorlar. Günlerini geçirmeyi düşünüyorlar.
Bunun yanı sıra eşcinsellerin halen askerlik yapmasının da oldukça sıkıntılı olduğunu düşünüyorum. Pembe teskere verilmesi için uygulanan prosedür oldukça insanlık dışı.
13/ Abbas Kılıçoğlu: Adli düzlemde yüzleşmeler elbette ki çok önemlidir. Bu kişiler cezalar almalıdırlar.
Ancak bunun için de öncelikle darbe anayasasından kurtulmalı ve öyle yüzleşmelidir. Biz kuşak olarak travmaların kuşağıyız.
Yeni anayasa sürecine müdahil olmalı ve bu durumu değiştirmeye çalışmalıyız. %10luk baraj sisteminin korunduğu bir seçimle seçilen bir partinin anayasa yapması oldukça sıkıntılıdır. Vekillerin tutuklu olduğu, anadil isteğiyle imza toplamak isteyen stantların yasaklandığı bir yerde biz neyi tartışabiliriz ki? Hırsızlık, bir insanın sadece malını çalmak ile olmamaktadır, o kişinin oyunu çalmak da hırsızlıktır.
14/ Bülent Kuşoğlu: Konumuz geçmiş ile yüzleşmek. Sadece devletin değil, toplumun da, bireylerin de yüzleşmesi gerekiyor. Bu bir sistem sorunun mudur tartışılır.
Yüzleşmeyi bile siyaset malzemesi yapıyoruz. Toplumların bazı dönemlerinde yaşadıkları sorunlar diğer kuşakları da etkilemektedir. Osmanlı’nın ani çöküşü bizde de ciddi travmalara neden oldu, onun etkileriyle bu ülke kuruldu.
Ben, darbecilerin yargılanmasından yanayım, ancak zamanında yapılması oldukça önemliydi. Örneğin 28 Şubat için insanların dalga dalga içeriye alınması bir korku kültürünü oluşturmaya çalışmanın bir parçasıdır.
Bir ülke kendisinin bir neslini göz göre göre yok edebilir mi? Bu ülkede sağcısıyla solcusuyla bir nesil ciddi bedeller ödemiştir. CHP olarak da bizim bu darbeler konusunda bir kanun önerilerimiz var, darbelerle yüzleşilmesi için.
Darbelerin tabii bir de uluslar arası boyutu var. MİT’in 12 Eylül için yolladığı belgelerde AB’nin darbeyi önceden bildiği ortaya çıkıyor. Bu da uluslar arası bir desteğin olduğunu gösteriyor. Bu da bir bakıma bugün de askeri darbelerin yapılamaması için bu desteğin başka bir alana verildiği düşüncesini akla getirmiyor mu?
Darbenin en önemli ürünlerinden biri de YÖK’tür ve bu kaldırılmaktan öte hükümet tarafından desteklenerek gücü ve yetkisi arttırılmıştır. Sistemi elinize aldığınızda her şeyi yapabiliyorsunuz.
Ergenekon gerçektir. Ancak şu da bir gerçektir ki bu süreç kullanılarak birçok insana gözdağı verilmek istenmiştir. Tutuklu kişilerin birçoğu daha suçlarının ne olduğundan bile haberdar değillerdir.
Bugün devletin rengi değişmiştir ancak eğilimleri aynıdır.
15/ Mehmet Özsöz: MHP’nin bu darbelerde ödediği ciddi bedeller var. Birçok acı yaşandı. Kenan Evren’e neden 12 Eylül’ü beklediği sorulduğunda olgunlaşmasını bekledim cevabı alınmıştı. Ve bu olgunlaşma diye adlandırılan süreçte hem sağcının hem solcunun aynı silahtan çıkan kurşunla öldürüldüğü çok sonraları ortaya çıkmıştır. Yaşananlarda askeriyenin yanı sıra dönemin hükümetinin de çok ciddi suçu vardır.
Arkadaşlarımız sorumlusu sistem diyorlar ancak bu ülkede sistem dediğimiz şey demokrasidir. Ama nasıl bir demokrasi? Darbe döneminde ve sonrasında birçok meslek örgütü kapatıldı. Kamu çalışanlarında o zamandan bu zamana ciddi sorunlar var. Artık bireye, topluma hizmete dayalı değil ranta dayalı bir siyaset söz konusudur. Bu ülkede birileri cebini doldururken halk daha da yoksullaşıyor. Hükümet bu yargılamaları biz yaptık diyor ancak ortaya çıkan bir hukuksuzlukta bizimle bir ilgisi yok yargının işleyişi diyebiliyor. Şu da unutulmamalıdır:12 Eylül siyasi bir davadır.
Bugün basın da her türlü alan da hükümet yanlısı ve topyekün bir beyin yıkama faaliyeti yürütülüyor.
16/Mükremin Barut: Burada darbeleri yaşamadığını söyleyen arkadaşlar var. Ben onlara Allah kurtarmış demek istiyorum. Ben 3 darbe, 1 postmodern darbe yaşamış biri olarak bunun ne kadar zor olduğunu söyleyebilirim. Öyle zamanlar yaşadık ki ben çok küçükken yaşanan bir darbede evlerimizdeki partilerin dağıttığı takvimleri bile yaktık. Bunlar ciddi travmalardı.
1982 zamanlarını hatırlıyorum, İstanbul Beyoğlu’nda arka sokaklardaki evlerin hepsi boştu ve ben büyüklerime nedenini sorduğumda Rumlara ait olduğunu söylediler. Hiçbir aktarım yok, biz unutmayı ya da öyleymiş gibi yapmayı seçiyoruz. 1955 Rum mallarına saldırı bu ülkede yaşandı halbuki.
1960 darbesine kimi laikler iyi darbe gözüyle bakarlar. Oysaki darbenin iyisi olmaz. 12 Eylül’de bizi döven teğmenler sonrasında subay, general oldular. 68 kuşağında ilk öldürülenlerden Taylan Özgür davasını bir kez CHP dile getirdi ancak yine de zaman aşımına uğradı.
Bu ülkede yaşanan bir darbe de DTP’li milletvekillerinin meclisten götürülmesiydi.
Gerçekten yüzleşilmek isteniyorsa dönemin parlamentosundaki 3e 3 mantığını savunan kişiler saptanmalıdır.
Yüzleşme için Ahmet Türk’ün bir çalışması olmuştu, faili meçhullerle ilgili. 17500 faili meçhul olduğunu belirtmişti ancak bunların 3500ü sadece belgelidir. Ancak kimse bu konu üzerine konuşamamıştır, çünkü böyle konuları dile getirmek için cesaret de gerektirmektedir.
17/ Fatih Şahin: Toplumsal olarak darbelerle yüzleşmek istiyorsak toplumdaki tüm mağdur insanların yerine kendimizi koyabilmeliyiz. Mamak’ta işkence gören ülkücülerin, Diyarbakır’da solcuların, Metris’te solcuların.. yerine kendimizi koymalıyız.
Bizim siyaset tarihimiz darbeler tarihidir. Mecliste muhalefet partilerinin de desteğiyle darbeleri araştırma komisyonu oluşturuldu ve ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Demokratikleşme tarihimize baktığımızda ilk kez darbelerin yargılandığını görüyoruz. Tabii ki daha önce yapılması çok daha iyi olurdu. Ancak zararın neresinden dönülse kar olacaktır.
Yüzleşmenin iktidar hesaplaşması haline geldiğini söylediler. Sosyolojik olarak bakıldığında %50 oy oranıyla iktidara gemiş bir partinin buna ihtiyaç duymayacağını görmeliyiz. Ak Parti içerisinde sağcısıyla, solcusuyla, Kürdüyle birçok kesimden insan yer almaktadır. Bu öç politikalarını kabul edemeyiz.
Ak Parti kapatılma tehdidiyle karşı karşıya kalmış bir partidir. Daha öncesinde parti başkanı 12 Eylül anayasasıyla yargılanmış ve ceza almıştır.
Demokratik işleyiş yargıda sıkıntılı ilerlemektedir. Özel yetkili mahkemeleri DGM’lerlebir tutmamak gerekir. Özel yetkili mahkemelere kimi zaman ihtiyaç duyulabilmektedir. Ancak bu konuda da bizim yaşadığımız sıkıntılar vardır. Yaşanan son MİT olayı bunun bir örneğidir.
Bireylere düşen, darbelerle yüzleşmeye hazır olmasıdır.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
129 Sivil Toplum Örgütü ile görüştüm. 23 STÖ olumlu cevap verdi ancak 13 STÖ toplantıya katıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Esin Alp
Meclis Hamalı Oya Özden
05.05.2012 Ankara kMM Toplantı Tutanağı
previous post