YER: Çankaya Bld. Ek Binası Mithatpaşa Cad. No:52 3. Kat Kızılay
TARİH: 5 Mart Cumartesi
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / AEGEE (Büşra Çivican – YK Üyesi)
2 / Kürd-Der (Ömer Özaydın – YK Üyesi)
3 / Şiddetsiz Toplum Derneği (Rıza Sümer – Üye)
4 / Çocuk İhmali ve İstismarını Önleme Ağı (Türkay Asma – Başkan)
5 / Öğrenci Velileri Derneği – ÖVDER (Enver Önder – Gen. Bşk.)
6 / Ankara Barosu Gelincik Projesi (Av. Gülser Erkoç – Rehber Avukat)
7 / STAD-Der (Mehmet Ali Koçkaya – Başkan)
8 / Elvan-Der (Mahmut Emin Avcı – Başkan)
9 / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (Mahmut Konuk – Sözcü)
10 / İlk-Der (Nazik Akyüz – YK Üyesi)
11 / Kafkas Dernekleri Federasyonu (Serpil Dizdarlar – İletişim Sorumlusu)
12 / Hevi Eğitim ve Dayanışma Derneği (Fırat Bozkurt – YK Üyesi)
13 / Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği (Belgin Çelik – Üye)
14 / Alternatif Düşünce Kuruluşu (Haydar Koygun – Şube Yöneticisi)
SENDİKALAR – KONFEDERASYONLAR
1 / Hak- İş (Yakup Göker – Üye)
BÜYÜKELÇİLİK
İsmail Özkan (Norveç Büyükelçiliği – Konsolos Vekili)
DİĞER KATILIMCILAR
Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 2 izleyici katıldı.
ÖZEL KONUK
Feray Salman (İHOP – Genel Koordinatör)
MODERATÖR
Nagihan Konukcu
GENEL KONU: Şiddet Kültürü ve Cezasızlık
KONUŞULANLAR
1 / Feray Salman: Cezasızlık bir adalet boşluğu yaratıyor. Hakikati ortaya çıkarabilecek ve failin bir ihlali, başkasının hak ve özgürlüklerine karşı işlediği gerçeğini ortaya çıkarabilecek bir sistemden yoksunluğuna biz cezasızlık diyoruz. Cezasızlık geçmişle ilgilidir, yapılacak olan şey yapılmış olanı etkili bir biçimde soruşturmak ve ihlali yapanın hukuki ve fiili olarak hesap vermesini sağlamaktır. Bir ihlalin giderilmemesinin en önemli nedenlerinden birisi ihlali yapanın ihlalden ötürü bir cezalandırma sürecine tabi tutulmamasıdır. Zaman zaman savcıların yeterince etkili soruşturma yaparak olayların gerçekleri ortaya çıkarmak, delilleri toplamak bakımından çok yeterli çalışmalar yapmadıklarını görüyoruz. Cezasızlık, etkili mücadele edilmediğinde ve sorumlular cezalandırmadığında ve fiilin tekrarlanabileceği koşullar ortadan kalkmadığında cezasızlık sürecektir. Bu da bizi toplumsal barışın inşa edilememesi gibi bir sürece götürüyor. Ağır insan hakları ihlallerinde af mekanizması getirirseniz, o ihlali meşrulaştırırsınız. O nedenle cezasızlık bir kültür olarak yaygınlaşır. Şiddetle arasındaki ilişki de buradan doğar. Öldürmek, tecavüz etmek, işkence etmek, birisinin bedensel bütünlüğüne saldırmak bir şiddet eylemidir. Onu gösterenleri cezasız bırakmak demek şiddet kültürünün yaygınlaşmasının önüne de geçmemek demektir. Kaldı ki Türkiye’nin temel sorunlarından birisidir bu. Cezasızlığın kaynaklarında yasal ve idari yapıya bakmak gerekir. Suçun tanımı, soruşturulabilirliği, zamanaşımının tanımına bakmak gerekir. Bağımsızlık ve soruşturmayı kimin yaptığı da önemli. Soruşturmayı savcı yapar, delilleri polis toplar. Bu alanda o kadar çok problem alanı var ki. Cezasızlık geleceğe şiddet bırakıyor, şiddeti meşrulaştıran bir süreç bu aslında. Bodrumda olanlar bize terörist olarak tanıtıldı. İnsan hakları hukukunda birincil ölçüt canlı yakalamaktır, öldürmek değildir. Yaşam hakkını herkes bakımından korur, kimliğine bakmaz. Erkek kadını neden öldürüyor? Erkek o şiddeti uygulamak konusunda kendi üzerinde hak görüyor. Hem mülkiyeti var hem de buna bir engeli yok.
2 / Gülser Erkoç: Devlet yasaları yaparken mağduriyetleri önleyecek maddeler koymaktan çekiniyor. Yargı ve kovuşturma sürecinde deliller yeterince toplanmıyor. Yargılanan kişinin tahrik ve iyi hal indirimleri ya da cezalandırılması şeklinde cezası azaltılıyor. Tahrikte erkek şiddetine karşı komik gerekçeler ortaya konuyor. Kadının dışarıda ayağını denk almadığı, mini etek giydiği, pembe telefon kullandığı için tahrik indirimi verilebiliyor. Devlet cezasızlık konusunda özel şahıslara karşı çifte standart uyguluyor. Bunlarla ilgili yasalara maddeler konmuş. Mesela işkence suçuna hafifletici nedenler getirmiş; sürekli olarak işkenceye maruz kalan insanlar kötü muameleden yargılanıp basit cezalarla kurtulabiliyor. Yasaların yorumlanmasında sorun var.
3 / Nazik Akyüz: Şiddet deyince aklıma mağduru olduğum 28 Şubat’ta yaşadığımız en büyük insan hakkı ihlali olan eğitim hakkımızın elimizden alınması geliyor. Çalışma hakkımızın elimizden alındığı yıllar geliyor. Bu çok vahim ve hem bize hem de ailelerimize şiddet yaşatan bir durumdu. Birebir mağduriyetini yaşadığınız bir durumu anlatmak zor oluyor. Bunun da cezasızlık konusu içerisinde değerlendirilmesini önemli buluyorum. Bunun dışında Cansel olayı vs. kızlarımızın da yaşadığı durumlar önemli, soruşturma aşamasında yaşananlar da giderilmeli.
4 / Mahmut Konuk: Aslında şiddetin kaynağı iktidar. İktidarın güçlü olduğu her yerde bu gücün tek yolu şiddettir ve bunun yıkılması da ancak şiddetle olur. Diktatörlüklerin büyük toplumsal olaylar sonucu yıkılmasının arkasında da bu var. Bu şiddeti besleyen şey toplumsal rızadır ve ideolojiyle imar ediliyor. Bunun aygıtları bazen din, bazen milliyetçilik, bazen ulusal çıkarlar. Kadının özel hayatının, özel görüşmesinin olamayacağı ve bunun erkeğine sadakatsizlik olarak algılanması söz konusu. Zamanında da 7 tane Ermeni’yi öldüren cennete gider diye fetvalar üzerinden Ermeniler kitleler haline öldürüldü. Malı mülkü de helal dendi ve kadın da bunun içindedir. Bugün öldürülen kadın gerillanın cesedinin çırılçıplak teşhir edilmesi söz konusu olamaz. Tahir Elçi’nin araştırdığı davalar arasında Cemal Temizöz davası var, en az 25 köylünün asit kuyularına atılmasıyla ilgilidir. Bugün Diyarbakır bölge valisi Musa Çitil, Elçi’nin soruşturduğu davalardan biridir ve bugün Diyarbakır bölge komutanıdır. Kadın için gösterilen gerekçe sadakatsizlikse bunlar için gösterilen gerekçe de vatana ihanettir. Bir ön kabulle bunlar oluyor. Devleti yönetenler cezalandırılmıyor, devletin ideolojisine karşı aykırı şeyler söyleyenlerin yok edilmesi ise mubahtır. Eğer mutlak ve sorgulanamaz bir iktidar varsa, orada şiddet de kaçınılmazdır.
5 / Fırat Bozkurt: Şu an Kürdistan coğrafyasında başlayan sokağa çıkma yasağı ve ardından gelen katliamlar, halkın buna sessiz kalması ve soruşturmanın sadece Savunma Bakanlığı ve Başkanlığa verilmesi; bu öyle bir konuma geldi ki ceza verilmesini bırakın soruşturulması bile engellenir hale geldi. Katledilen kadınlar, elinde taş ve yüzünde maske olduğu gerekçesiyle polislerin öldürdüğü siviller, bunların sayısı 2007’den bu yana, 317’yi buldu. Artık iktidarın elinde olan kurumlar çifte standart uyguluyor. Devlet kurumlarındaki kişiler cezalandırılmıyor.
6 / Ömer Özaydın: Ben şiddetin birtakım kurumların görevlerini yapamamasından öte bir şey olduğunu düşünüyorum. Kültürel yönleri de var şiddetin. Yasalar kadar uygulayıcıları da önemlidir. Bu toplumda geçmişle yüzleşme yaşanmadığından, eski dönemlerdeki uygulamalar mubah görülerek devlet tarafından empoze edilmiştir, 80 sürecindeki darbe gibi. Cezasızlıkta söz konusu olan aslında onu hak olarak görmektir. Özellikle inanç ve etnik kimlik durumları ile kadın cinayetlerinde çok karşılaşılan bir durumdur. Bir kadın cinayetinde kravat takan iyi halden indirim alıyor. Yasa bunu böyle demiyor, hakim isterse gereken cezayı verebilir. Bu tür davalara bakanların hepsi erkektir. Kadın cinayetlerinde ya da cinsel saldırılarda yargı mensubu bunu bir hak olarak görüyor ve sanıkla empati kuruyor, mağdurla değil. Siyasal ve etnik durumda da bizden olmayan kötüdür görüşü var. Bunun önüne geçmenin yollarını bulmak gerek. Bize farklılıklarımızla bir arada yaşam kültürünü yeşertebilecek bir sistem yaratmamız gerekiyor. Cezasızlığı kültür de üretiyor.
7 / Rıza Sümer: Benim iki önerim var: HSYK ikiye ayrılmalı, savcılar ve hakimler ayrı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı da temsil edilebilir; ama tam bağımsız olmalı. İkinci olarak kanıt toplama olayında, delil toplama işi, görevi halkı korumak olan polis ve asker tarafından yapılmamalı, tamamen sivilleşmeli. Ben artık ülkenin geleceği açısından korkuyorum. Şiddet inanılmaz boyutlara vardı. İftira, saldırı, hedef gösterme dönemi yaşanıyor. Bana henüz dokunan yok ama yüreğime dokunan çok. Bu tür suçları işleyenlere karşı toplumun örgütlenmesi gerekiyor, iletişim ve işbirliği gerekiyor ve şiddete şiddetsiz yöntemlere karşı çıkma kültürü geliştirmeliyiz. Bunu kamudan beklemeyelim, bunu sivil toplum yapmalı.
8 / Türkay Asma: Daima güç, güçsüzü döverek, kibir göstererek toplumsal baskı altına aldı dolayısıyla bu topluma model oldu. Bunun bir yaptırımı yok çünkü. Hiçbir şekilde şiddeti şiddetle çözemeyiz. Şiddete karşı şiddetsiz bir tavrı, hoşgörüyü, sevgi ve saygıyı model alabilmek önemli. Neden bu kadar şiddet toplumuyuz? Hanımefendi 28 Şubat’tan bahsetti; ben 60’ı, 71’i, 80’i biliyorum. Hepsinde devlet gücünü yargı eliyle vatandaşlara şiddet uyguladı. Atatürk’ün devrimlerinden başarılı olamayan tek şey hukuk devrimi. Çünkü o dönemde İstanbul ve Ankara olmak üzere iki hukuk fakültesi vardı ve Hitler rejiminden kaçan hocalar Türkiye’ye gelmişlerdi. Yine güçlüyü koruyan bir hukuk sistemi kuruldu. Sistem işleyemez hale geldi. Hukuksuz şiddeti önlemek mümkün değil. iyi bir hukuk sistemine ihtiyacımız var. Bunun için de hukuk fakültelerinin kökten değişmesi lazım. Güçsüzün hakkına öncelik veren bir hukuk sistemimiz olması lazım. Sorunun çözümü için insan haklarına dayalı bir hukuk eğitimi vermek ve modellerimizi sevgi ve hoşgörüye dayamamız gerekiyor.
9 / Mehmet Ali Koçkaya: Devletin görevi vatandaşının can ve mal güvenliğini korumaktır. İdeal bir devlette insanlar düşünce üretebilirler. Düşünce üreten insanlar, akıl, can ve mal emniyeti olan ülkelerden çıkarlar. bunlar yoksa ideal bir devlet oluşamamıştır. Böyle bir devlet fonksiyonlarını yerine getiremez. Cinsel sapkınlık, saldırganlık gibi suçlar bir toplumda neden artar? Kadına ve çocuğa karşı şiddet neden artar? Bunun kökenlerine inmek gerekir. Genellikle çocukluğa gitmek gerekiyor. Cinsel tacize ve şiddete maruz kalmış, eşitsiz ve adaletsiz bir ortamda büyümüş kişiler gücü ele geçirdiklerinde zayıflara şiddet uyguluyorlar. Ekonomik yetersizlikler, kültürel uyuşmazlıklar, anlaşamamalar gibi çok sebep var. Sorunlar köküne inilerek çözülmeli. Hukuk sistemimiz adalet üretmekten yoksun. Tarihteki kirlilik bir tortu bırakıyor ve bu ortamda yetişen nesiller zulme karşı sessiz kalmayı, güçlüden yana olmayı tercih ediyorlar. Bunun tarihsel bir süreci var. Hukuktan eğitim sistemine kadar bir değişime ihtiyaç var. zamanaşımına uğrayan davalar var. Geciken bir adalet bile olsa, haksızlığa uğrayan insanların suçluların ceza aldıklarını görmeleri değerli. Ancak otoritelerin cezasız kalması, davaların zamanaşımına uğraması insanlarda psikolojik travmalara yol açıyor. Soruşturma sistemini yöneten siyasi mekanizmanın dokunulmazlığı meselenin temel sebebi. Yargı, zulüm mekanizmasının bir kolu olduğunda ve yönlendirici siyasi mekanizmaların hesap vermemesi, aynı suçların yeni iktidarlarca tekrarlanmasına yol açıyor.
10 / Enver Önder: Biz ülkemizde yaşadığımız şiddeti kendi gördüğümüz tarafından etkili ve doğru biçimde saptayıp ortaya koyuyoruz oysa şiddetin bir kaynağı vardır; bu da bizde devlettir. Devlet herkese her zaman potansiyel şiddet uygulaması mekanizması gibi çalışıyor. Halka yansıması nasıl oluyor? Okulda öğrencisine şiddet uygulamayan öğretmen zayıftır, böyle bir kültürden geliyoruz. Polisten dayak yiyorsunuz, yargı ise önceden verilen direktiflere göre sizi yargılıyor. Yargılayanlar da uyguladıkları şiddetin kurbanı olabiliyorlar. Bir devletin felsefesinde şiddet varsa, kimse dokunulmaz olamıyor. O şiddetin yönünü biliyoruz. Her türlü şer, kulluk ümmetlik için dokunulmazlık vardır ama acısını paylaşmak için bir ana babayı ziyarete giden milletvekili vatan hainidir. Bu şiddeti ortadan kaldırabilmek için önce analara çok büyük değer düşüyor. Onlar evde de okulda da evlilikte de eğitimi başlatan insandır. Sevgiye, dostluğa dayalı bir sistem izlenirse belki devletin de üstesinden gelinebilir. Şiddet köpüren, küfreden, bir insan gibi konuşmayan insanlar var televizyonlarda. Umutsuz olmamak gerekiyor, bu dünya onlardan çok bizden hizmet bekliyor, bu potansiyele sahibiz.
11 / Mahmut Konuk: Toplumsal kabul üzerinden şiddet ve cezasızlık şekilleniyor. Toplum şiddeti haklı görüyor. İdeolojik kırılmayı gerçekleştirmediğimiz sürece çözüm olamaz.
12 / Gülser Erkoç: Şiddet önlenebilir, inanıyorum ama bunun için yasalara, hukuk devleti olmaya özen göstermek gerekiyor. bizim sorunumuz hukuku delmek ve hukuk devleti olmaya karşı direnmemiz; bu da halktan değil devleti yönetenlerden kaynaklanıyor. Ülkemiz, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak için ayrımcılığı ortadan kaldırmaya dönük gerekli protokolleri almış, sözleşmeleri imzalamış ama bu yasaların farkında değil uygulayıcılar. Hakimler yasaların getirdiklerini bilmiyorlar. Kanun getiriliyor ama uygulanabileceği alt yapı yok. Destek mekanizmalarıyla ilgili parasal kaynak ayrılmıyor. Biz Gelincik Projesi’nde çok büyük zorluklarla çalışıyoruz, kaynak yok.
13 / Belgin Çelik: Bu sorun yeni değil. Biz kadınlarımıza şiddetten, tecavüzden nasıl korunacaklarına ilişkin atölye çalışmaları yapıyorduk, bunları unuttuk. Bunları tekrar yapalım, yapmalıyız. Kadınlar tacize uğruyorlar ancak kendilerini müdafaa edemiyorlar. Bunlar için atölye çalışmaları yapmalı, onları bilgilendirmeliyiz. Devletin başı anayasayı tanımıyorum derse ben de kendi hukukumu uygularım diyorum.
14 / Türkay Asma: Bizim bir çalışmamız var; cinsel istismara uğramış bir çocuğa öğretmenlerin nasıl yaklaşmalı, hukuki yollara nasıl başvurmalı; bunları öğretiyoruz. Başlangıçta çok az rehber öğretmen çok az sayıdaki çocuğa ulaştılar, ancak zamanla bu sayılar arttı. Bu çocukların istismarını önlemiş oluyorlar. Hepimiz kendi alanımızda bir şeyler öğreterek bu sorunları çözebiliriz.
Soru-Cevap
Rıza Sümer: Şiddetsiz tepki kültürünü geliştirmek için bize önerileriniz var mı?
Nazik Akyüz: Cizre’de bodrumlardaki insanların yaşam hakkından bahsetmiştiniz. O bodrumdaki insanlara yardım etmek için giden ambulans şoförünün yaşam hakkı yok mu; sağlık görevlisinin, oradaki polisin, ülkenin bütünlüğüne karşı yapılan bir saldırı karşısında polisin, güvenlik güçlerinin, polisin, onun çocuklarının, eşinin insan hakkı yok mu? Bir de Türkiye Cumhuriyeti’nde Kürdistan diye bir yer yoktur, bunu söylemek istiyorum.
Feray Salman: İfade özgürlüğümüz vardır, siz öyle görebilirsiniz. İnsanların yaşadığı yeri tanımlamak için Kürdistan’dır. Birisinin yaşam hakkı korunurken, diğerininkinin korunmadığına dair algının yanlış olduğunu düşünüyorum. Bodrumdaki insanların kim oldukları önemli değil. Sizin yaşadığınız mağduriyet gibi. Onun giysisi, bunun saçı yüzünden kimsenin eğitim hakkından olmaması gerektiğine hepimizin inanması gerekir. Güvenlik güçlerinin en son çaresi öldürmek olmalıdır, karşısındakiler kim olursa olsun. Meşru bir güç kullandığını ispat etmek zorundadır, planını görmek istiyorum ben devletin. Operasyonda devletin, polisinin ve askerinin, bodrumdakileri, yaşam haklarını ortadan kaldırmadan ele geçirmek konusunda nasıl bir planı vardı? Bu onun sorumluluğu, öldürmek değil. Güvenlik gücünün sorumluluğu, o insanları güvenli bir biçimde adaletin önüne çıkarmaktır. Bunu savunurken, polisin yaşam hakkını savunmamış olayım ki? Askerin de, polisin de, İç İşleri Bakanlığı’nın da, Genel Kurmay Başkanlığı’nın da, Savunma Bakanlığı’nın da ölen her bir polis için hesap vermesi gerekir. Korumadığına dair. Bir şeyi savunurken yükümlülüklerden ve insan haklarından doğru bakmak lazım. Biz bir hiyerarşi kuramayız. Kamu gücünü elinde bulunduranların bu güçlerinden vazgeçmelerini sağlayamayız, devlet şiddeti dediğimiz şey üremeye devam eder. Kamu idaresinin sorumlulukları vardır. Hiçbir polisin kendisinin yaşam hakkını ihlal edecek bir durum olmaksızın başkasını öldürmesi mubah değildir, istediği kadar terörist deyin. Şiddet kullanarak öldürerek ve şehitlik üzerinden bunu meşrulaştırmak sorunlu. Herkes durduğu yerden kendi mağduriyetini yüceltme ve mağduriyetler ve kimlikler arasında hiyerarşi yaratma tavrında, böyle olmaz.
Nazik Akyüz: Fransa neden yaptı?
Feray Salman: Fransa beni ilgilendirmiyor ki. Fransa yaptı diye Türkiye bunu yapabilir mi? Türkiye’ye de Fransa’ya da karşı çıkıyoruz. Böyle olunca birileri hak görür öldürülmeyi, yok edilmeyi, işkence görmeyi. Adaletsizliğin kendisi orada. Kimse birbirinin ayrımcılığıyla uğraşmıyor. Önce kendimiz, hiç kimsenin yaşam hakkının elinden alınamayacağını, işkenceye uğrayamayacağını kabul etmeliyiz. Devletin görevi, istediği kadar kendisine karşı olsun, o karşı olanın da yaşam hakkını koruyabilecek bütün tedbirleri almaktır. Ambulans şoförünü vuran birisini siz sonra vurur musunuz; mesele bu, onun cezasını biz mi vereceğiz. Erkekler kadınlara bu mantıkla ceza veriyorlar işte.
Mahmut Emin Avcı: Arkadaşımız Kürdistan diye bir yer yok dedi, ona cevap vermek istiyorum.
Nagihan Konukcu: Hayır ama bu bizim toplantı formatımızdan çok uzak. Karşılıklı bir polemiğe dönüşmesin bu konu.
Nazik Akyüz: Benim de bu konuda hakkında söyleyeceğim bir şeyler vardı ki, onu dinlemek adına ve gittiği için söyleyeceklerimi söyleyemiyorum. Onun söylediklerine cevaben söylemek istediklerim var ama burada olmadığı için yakışık almayacak.
Nagihan Konukcu: Zaten bu, konumuzla da ilgili değil. bu konuyu uzatmayalım.
Nazik Akyüz: Kabul edilsin, edilmesin; benim gibi düşünen insanların fikirlerini söylemek için ben burada değil miyim? Formatı öyle zannediyorum.
Nagihan Konukcu: Hayır, bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum.
Mahmut Emin Avcı: Ama bunu söylerken ortaya bir şey koymuyorsunuz. (Nazik Akyüz’e hitaben)
Nagihan Konukcu: Bu, konumuzla hiç alakalı değil. Bu tartışmaya müsaade etmek istemiyorum.
Bazı teklifsiz konuşmalar…
Enver Önder: Burada alışkın değiliz, birimizin düşüncesine bir başkamızın itiraz etmesine.
Nazik Akyüz: Ben böyle düşünen tek kişiyim ve hepinizi tek tek dinliyorum. Ben bana karşı böyle bir çıkışı çok yadırgadım.
Enver Önder: Burada herkes kendi düşüncesini hürce söyler, itibar görür ya da görmez; şimdiye kadar yapılan budur.
Mahmut Emin Avcı: Ama burada bir inkarcılık var ve ona karşı cevap vermek zorundayım.
Nagihan Konukcu: Ama bu sizin bakış açınızdan bir inkarcılık. Konunun çok uzağına düşüyoruz, bu bambaşka bir gündem maddesi.
Nazik Akyüz: Ben burada sadece benim fikrimde olan insanların fikrini söylemek adına buradayım, hesap sormak ya da üstünlük sağlamak adına değil.
Nagihan Konukcu: Küçük bir tartışmanın alevlenmesiyle bir usul tartışmasına girdik ve bizi burada bir arada tutan şeyi yeniden hatırlamak adına bence olumlu bir konuşma da yapmış olduk. Zaman zaman burada karşıt görüşlerin bir arada sadece konuşuluyor olmasından çok da tatmin olmadığınızı hissediyorum. Bu konuşmayı dönüştürebileceğimiz bir zemin için de tam da gereksinim duyduğumuz diyalog ortamını hazırlamakta çok da yeterli olmadığımızı görmüş oluyoruz. Bu nedenle lütfen sizden ricam, bizi bir arada tutan koşulları unutmamanız, buraya önyargılarınızı bırakarak gelmeniz. (Nazik Akyüz’e hitaben) Sizin burada kendiniz tek hissetmenizden de üzgünüm ancak bugün olanları kişisel algılamayın, zaman zaman böyle hararetli tartışmalar olabiliyor. Teşekkür ediyorum geldiğiniz için, Nisan toplantısında görüşmek üzere.
SİVİL TOPLUM İLE İLETİŞİM
340 sivil toplum kuruluşuna e-mail ve telefon yoluyla duyuru yapıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
Ankara kMM Hamalı Nagihan Konukcu