YER : Adana Tabip Odası Toplantı salonu
TARİH: 05.01.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Türkiye İnsan Hakları Vakfı (Mustafa Çinkılıç- Adana Temsilcisi)
2/ İHD ( Şahin Kılıç – İHD Adana Şube Bşk.)
3/ Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ( Sibel Özgümüş – Çukurova Şube Bşk.)
4/ ADD (Mevlüt Berk- Adana Şb. Temsilcisi)
MESLEK ODALARI
5/ Adana Esnaf ve Sanatkarları Odaları Birliği (Nihat Sözütek-YK üyesi)
6/ Adana-Osmaniye Tabip Odası (Nuh Demirpas YK Üyesi)
SENDİKALAR
7/ Eğitim-Sen (Abdullah Yalçın Adana Şb.Yöneticisi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Katılan milletvekili olmadı
BELEDİYE BAŞKANLARI
Katılan Belediye Başkanı olmadı
MESAJ YOLLAYANLAR
1/ Fatoş Gürkan (AK Parti) mazeret bildirdi.
MEDYA
1/ Yerel Koza TV
MODERATÖR: Türkiye İnsan Hakları Vakfı (Mustafa Çinkılıç- Adana temsilcisi)
KONULAR
GENEL KONU: “Hükümetin 10 Yılı: Ekonomi, Yargı, Kürt Sorunu, AB ile İlişkiler, Sağlık ve Eğitim…”
YEREL KONU : Adana Çamlık’ta imar değişikliği
KONUŞULANLAR
1/ Şahin Kılıç: AKP iktidarının 10 yılı değerlendirirken bu iktidarından önceki süreçteki İnsan Hakları ihlallerinin boyutları ile birlikte değerlendirmek gerekir. AKP iktidarının İktidara gelebilmesinin önü zeminini 12 eylül askeri darbesi açmıştır.. Gerek 2023 vizyonu gerek 2071 vizyonu AKP'nin daha uzun süre iktidarda kalacağını gösteriyor. Bu perspektifle değerlendirmek gerekir. 10 yılda İnsan Hakları açının çok kötü şeyler oldu. Gerçi DGM’ler kaldırıldığı yerine özel yetkili mahkemeler oldu. Karakollarda açık işkence azaldı. Giderseniz çay içiriyorlar. Ancak konuşmalarınızı banta alıp oradan çıkardıkları bir kelime ,bir cümle ile 8- 10 yıl ceza veriyorlar. Ülkede son 10 yılda yapılan tüm baskıların, tümü zoraki gözaltına almaların temel dayanağın Terörle Mücadele Kanunu dur. Açık darbelere bulunduğu dönemlerdeki mahkemelere bile bugünkü mahkemelerden inanın daha iyiydi. İşkenceler altında alınan ifadelerden sonra bile insanların serbest kalması ya da beraat etmesi mümkündü. Bugün böyle bir olanak yok. Telefonlar dinleniyor dinlenen telefonlardan bu bir kelime bir cümle alınarak suç sayılarak insanları cezaevine atılıyor. “Terör örgütü üyesi olmamakla birlikte terör örgütü adına suç işleyen kişi” adı altında çok ağır cezalar verilmektedir. 12 Eylül döneminde böyle bir madde yoktu. Bu 10 yıl boyunca hiç mi iyi şeyler olmadı denebilir. Çok az iyi şeyler oldu denebilir. Ancak bütün bunları toplumsal mücadelenin sonucu olmuştur. İnsan Hakları açısından 10 yıl karamsar denebilir. Ülkemiz bu gün 135000 tutuklusu bulunan bir ülkedir. Bu tabloyu iyimser bir tablo değildir.
2/ Abdullah Yalçın: AKP önce sağlıklı başladı. Son iki yılda eğitimle sürdürmeye devam ediyor. Eğitime yönelik son eylem aslında dini bir eğitim yapılıyormuş gibi görünse de ya da imam hatiplerin önüne açmak gibi görünse de asıl amaç ucuz işgücü yaratmaktır. Bu konuda Eğitim Sen olarak AKP’nin Eğitimde 10 yılı diye bir kitap hazırladık eğitime yönelik değerlendirmeler burada bulunmakta. Yeteri kadar getirdim arkadaşlar alabilirler. Bu kitaptaki anlatılanları burada 5 dakikada özetlemem mümkün değil. Yapılan işi aslında sermayeye ucuz iş gücü hazırlamaktan başka bir şey değildir. 4+4+4 sisteminde asıl amacın imama tiplerin önüne açmak ise, bu kolayca yapılabilirdi. Bugün İmam Hatiplerin önünü açıyoruz kisvesi altında ucuz işgücü yaratma çabası vardır. Aslında imam hatiplerin önü de açılmadı. Açılan imam hatiplerin %70’ i öğren bulamadı. İmam hatiplerin önünü açtık diye kendi çocuklarını İmam hatiplere değil yabancı okulları yolladılar. İnsanları her ne kadar çok cahil görsek de, o kadar cahil değiller. Okumaca yazma bilmeyen anne bile çocuğunu imam hatibe göndermiyor. Bazı kazanımlar yaşanmıştır. Buradan geriye gidilmez.
3/ Nihat Sözütek: İleri demokrasinin uygulandığı söylenen ülkemizde 34 yurttaşımızdan öldürülmesinde emri kim tarafından verildiğinin bile hale ortaya çıkmamış olması düşündürücüdür. Bunun araştıran soruşturması gerekir. Asında bu günkü teknolojik boyut dikkate alındığında öldürülen 34 kişinin öldürülme emrini kime verdiği kolaca bulunabilir. AKP'nin 10 yılda yaptığı olumsuzluklar yaptığı iyiliklerden kat kat fazla. Sağlık ta, eğitimde, cumhuriyetin bugüne kadar var olan kazanımlarını satmakta bu hükümet olumlu şeyler yapmamıştır. Örneğini eğitimde tek tip elbiseleri tek tip önlükleri ortan kaldıracağız diye yapılan çıkış asında Adana'da bu konuda faaliyet yürüten tüm esnafı perişan etmiştir. Ben bugüne kadar öğrencilerin giydiği önlüklerin yüzde 70inin Adana'da yapıldığını bilmiyordum. Kumaşlar esnafın elinde kaldı. Hepsinden önemlisi öğrenciler asında zengin fakir ayrımı daha da çarpık hale geldi. Esnafımızla ilgili akaryakıta gelen zamlar balıkçıya, havada uçağa, denizlerde gemilere, karayollarında tırlara destek veriyor. Çiftçiye şu ya da boyutta destek veriyor. Ancak toplu taşımada esnafa en pahalı mazot satılıyor. Buda doğrudan topu taşımaya yansıyor. Mazotu ucuzlatsalar taşıma aniden ucuzlar. Esnaf kefalet kooperatifleri aracıyla bazı kredileri verildi ise de bu yeterli değil. Hükümetin Türkiye'de tüm toplu taşıma hizmetlerine müdahale etmesi gerekir, belediyelerin oyuncağı olmamalı. Bu iktidarın aslında hiç dinle imanla Allah'la pek ilgisi yok. Bunların ana ekseni para. Çok net söylemek gerekirse hükümetin 10 yılı başarılı değil.
4/ Mevlüt Berk: Şanar Yurdatapan'ın Lozan anlaşmasını gönderme yapması doğru değil bu bir saptırma. Lozan anlaşmasında herkesi kendi anadilinde savunma yapar diye bir şey yok. Savunmanın mutlak ve resmi dil yapılması gerekir bu zorunludur. Hükümet Kürtçe önüne açmayla iyi yaptı denebilir. Yasak konulamaz. Ben insan hakları evrensel beyannamesini okudum ana dilde savunma gibi hak yok. Şimdi bu hükümet birde şöyle bir şey çıkardığı “kendine en iyi ifade ettiği dilde konuşma”. Ne demek bu? Hükümet Alevi düşmanlığını devam ettiriyor. Hükümeti yaptığı en küçük müsbet bir şey yok. 2005 yılında temel yasaların hepsi değiştirildi. Bu hükümet Türkiye Cumhuriyetinin rejimini değiştirdi zaten kendisi başkan olmak istiyor. Rejimi ileriye doğru değil geriye doğru değiştiriliyor. Faşist bir devlet yapısı geldi. AKP geldiği günden beri 850 kadar cumhuriyetin birikimini değerlerini, bu özelleştirme adı altında yabancılaştırmıştır. Sıcak parayla ayakta duruyor.
5/ Sibel Özgümüş: Buradaki tartışmalarda aslında her bir başlık başlı başına tartışılacak konudur. Başlıklar halinde özetlersek, Eğitim Sen’li i arkadaşın toplumlar ilerlemişse gerilemez diyor gerçekten böyle bir geri dönüş olmaz mı? Öncelikle yargı ele almak gerekiyor, Bekir Coşkunu bir yazısını ele almak istiyorum. Fareli köyün kavalcısını ele almış. Gerçekten çıta yükseldi mi? kız öğrenciler okulu bıraktı. MİT'in Hakan Fidanın yargılanmasını önleyerek kendi MİT’ini, kendi polisi mi yarattı. Dindar ve kindar gençlik yetiştirdi. Kendi toplumu yaratmaya çalıştı. Milli iradeyi arkamızda deniliyor milli irade AKP'nin iradesi mi? Özgürlüklerin sınırlarını meclis belirler diyor Arınç, eğer sınırları meclis belirleyecekse denetim mekanizmalarına ne gerek var? Eğer Anayasa önünde adaleti önder herkes eşitse bir başbakan kalkıp şunu söyleyebiliyor. “Öcalan sadece ailesiyle görüşebilir” Bir ay sonra başkalarını görüş sürebiliyor. bunun yasası yok mu? Başbakan dilediği gibi dilediğin şekilde davranabilir mi? “Ben Ergenekon’un savcısıyım” diyor. “Yargıya söyledim gerekeni yapacak” diyor. Kürt sorun da yapılanlara kötü demiyorum. Beni rahatsız eden keyfilik “Her biri kürtaj katliamdır” derken Uludere’nin de katliam olduğu kabul edilmiyor mu? Türkiye'de yaşananların çok da şeffaf olması gerekmiyor mu? Suriye konusuna neler oldu da bilmemiz gerekmiyor mu? Çıta yükseldi mi ve yükselmedi mi? 30 yıl önce “Ben kürdüm” diyen Şerafettin Elçi hapse yatırırken bu gün bunların konuşulmaya başlanmış 30 yılı bir süreçte bunu değerlendirmek gerekir. Bu gün Öcalan namazda kılıyor diye topluma şirin gösterilmeye çalışılıyor. Eğer olayı böyle tartışırsak bu hem bize hem de bu konuya haksızlık olur diye düşünüyorum.
6/ Nuh Demirpas: Biz tabip odası olarak erişilebilir sağlık hizmeti istiyoruz. Ülkemizin taviz vereceği alanlara ilişkin olarak TTB ‘ye gönderilen bir yazıda sağlık taviz verilecek alanlar içinde gösteriliyor. Bu sağlıkta dönüşümün değin sağlıkta çöküşün politikasıydı. Sağlık ocakları kötüdür diye bir ortam yaratıldı. Aile hekimine geçildi sağlık ocakları yıkıldı. Hastaneleri sağlık bakanına devrediyoruz diyerek bir çatı altında topladılar arkasından genel sağlık sigortalı diyerek herkese sağlık hizmeti sunulacağını söylediler. Bundan hoş ve güzel cümlelerdi. Şimdi kamu hastanelerde geçildi ve daha olumsuz bir noktaya gelindi. Özetlersek sağlık ocakları kötüydü, sanki başka bir ülkenin başka bir devletin sağlık ocağı gibiydi. Onları yıktılar. “Herkesi genel sağlık sigortası kapsamına aldık”dediler ama artık paramızı ödemeseniz sağlıktan yararlanamayacaksınız. Asgari ücretin 1/3 ünden az değilse gelirinize göre prim ödeyeceksiniz. AKP’den önce ne vardı daha sonra ne oldu? Eskiden reçete yazdığımızda vatandaş ücreti vermiyordu. Şimdiyse her reçetede üç ilaca kadar üç lira, daha sonraki her ilaç için bir lira ücret ödeniyor. Sağlık ocaklarında hiç para yoktu, şimdi üç liradan başladı. Acile gittiğimizde bile, bedava olduğu söyleniyor ancak, eğer durumunuz acil değilse muayene ücreti ödüyorsunuz. 10 gün içinde ikince defa hastalanmanız yasak. Eğer 10 gün içinde tekrar hastaneye giderseniz yeniden muayene ücreti ödüyorsunuz. Devlet belirli ilaçları yazarsan paranı ödüyorum diyor siz eğer farklı ilaç yazdırır sanız aradaki farkı ödüyorsunuz. Artık otelcilik hizmetleri diye bir birim oluştu. Artık böyle bir noktaya geldik ki ne kadar para o kadar hizmet. Sağlıkta her şey iyi gidiyormuş gibi bir izlenim var ancak, doktorlara yönelik öldürmeler, tehditler kavgalar sürüyor. Madem işler iyi gidiyor bu memnuniyetsizlik niye? İnsanlar niye memnun değil? Kamu hastane birlikleri diye yeni bir kurum oluşturdular. Hastaneleri şirket mantığıyla yönetme zihniyetinde olduğu için bir işletmeci atandı. Sizleri müşteri olarak görüyorlar. AKP’nin 10 yılında sağlıkta iyi işler olmadı. İyi işler var gibi gösterildi. İnsanlar bunu gün geçtikçe daha iyi anlayacak. Biz dilimiz döndükçe anlatmaya çalışıyoruz.
7/ Mustafa Çinkılıç; Arkadaşlar insan hakları vakfı yönünden bakıldığında son 10 yılda işkence vakalarını sayılarında bir azalma olduğu söylenebilir. Ancak “İşkenceye Sıfır Tolerans” diye çıkılan yolda “sıfır tolerans” sağlanamadı. İşkenceciler bu dönemde de maalesef korundu. Toplumsal muhalefet yükseldikçe işkence , kötü muamele, orantısız güç kullanma vakaları arttı. DGM’lerin kalkması olumlu gibi düşünülebilir. Onun yerine Özel Yetkili Mahkemeler geldi. Bir süre önce biliyorsunuz ÖYM’ler de kaldırıldı şu an Terörle Mücadele Kanunu 10 maddesi kapsamında faaliyet yürüten TMK.m.10 mahkemeleri diye anılan mahkemeler var. Ancak ilginçtir. ÖYM’ler kalktığı halde davalar hala bu mahkemelerde görülmeye devam ediyor. Hatta yeni iddianameler ve ekler yapılıyor. Bu 10 yılda ülkemiz “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”larla tanıştı. Birçok kanunun birçok maddesini, birbiri ile benzer olup olmadığına bakılmaksızın bir araya toplayan ve neyin değiştiğinin fark bile edilemediği hatta “ Torba Yasa” diye anılan yasalar yapıldı, yapılıyor. Bırakın sıradan vatandaşı bunu hukukçular bile takip edemiyor. 2002’den bu yana 80 adet “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adı altında kanun çıkmış. Önce bir ana amaçtan bahsediliyor. Örneğin, “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi ” deniyor, sonra “ile “ bağlacı ile “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ilave edilerek devam ediyor. Bazen de hiçbir ana amaçtan bahsetmeden doğrudan “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun “ adı altında kanunlar çıkarılıyor. Bu kanunlar çıktığında birçok kanunun, bir çok maddesini, çok ince noktalarından, çok küçük noktalarından değişikliğe uğratıyor. Bunu bir yurttaşın bilmesi mümkün değil. Yurttaş “Ben bu kanunu bilmiyorum” dediğinde, ben bir hukukçu olarak inanıyorum ki, bilgisi yok. Çünkü ben de bilmiyorum. Peki bir iktidar, demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinde hukukun bu kadar bilinmez hale gelmesini neden ister? Oysa bunun tersi olmalı. Bazı durumlarda yasanın tamamen irdelenip, değiştirilmesi zaman alacağı için, alelacele bir iş kotarmak amacıyla “Torba Yasa” denilen yasanın içinde bir maddenin değişikliği olarak geçiriyorlar. Bazı kanunlarda sadece “ve” ya da “veya” gibi bir iki sözcük değişiyor. Belli ki o kanun birinin günlük hayatında engel oluşturuyor. Engellenenler uygun kanallarla iktidara iletiyorlar, iktidar sadece o olayla ilgili engeli kaldırmak için yasal düzenleme yapıyor. O yüzden yamalı bohçaya dönen yasal düzenlemelerimiz var. Denilebilir ki; iktidar bazı şeyleri gözden kaçırmak için, fark ettirmeden, belirli bir hedef doğrultusunda değişim ve dönüşüme uğratmak istiyor hukuku. TİHV temsilcisi olarak hükümetin Kürt sorunu konusunda yaklaşımına da bir cümle ile değinmek istiyorum. Hükümetin yaklaşımının bu sorunda da samimi olmadığını, güven vermediğini düşünüyorum. Daha geçen ay Dokunulmazlıkları konuştuk, asıp kesiyorlardı BDP milletvekillerini. Ne oldu da şimdi yol İmralı’ya uzandı? Sibel arkadaş gibi bende olmasın demiyorum. Ama yaklaşımında samimi olmadığını belirtmek istiyorum. Keşke bu yolda ısrar edilse diyorum. Kanımca gelecek ay gündemimiz bu konu olacak gibi görünüyor.
Adana Çamlık’ta imar değişikliği
(Türkiye İnsan Hakları Vakfı (Mustafa Çinkılıç- Adana Temsilcisi)
Çamlık arsasındaki gelişmeler hakkında bilgi verildi. Çamlık arsasının yeşil alan olması konusunda duyarlılık arttırıldı.
ÖNERİLER : yeni öneriler gündeme gelmedi.
ORTAK SONUÇ : 10 yılda yapılanlardan olumsuzlar olumlulardan daha çok.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
30 sivil toplum kuruluşuna doğrudan telefonla birebir görüşerek gündem fakslanarak duyuru yapıldı
MİLLETVEKİLLERİ İLE
Milletvekillerine telefon ve e postalarla ulaşılmaya çalışıldı.
MEDYA İLE
Faks çekildi, e posta gönderildi
KATILIMCILARLA
Telefonla katılımcılardan konu istedim. Gelen öneriler doğrultusunda gündem oluşturuldu.
SONUÇLAR
Mutfağın hazırladığı .sunum gösterildi. Kuruluşumuz, Temel ilkelerimiz ve Milletvekillerinin fotoğraflarını içeren karnesi slayt halinde hazırlanmıştı. Gösterildi.
Adana kMM Hamalı Musfafa Çinkılıç