YER: Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi, Araştırma ve Toplantı Salonu
TARİH: 04.10.2013
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1/ Mazlumder, Mehmet Arif Koçer
2/ İZDİM – İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi, Özcan Kaman
3/ İZDİM – İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi, Ercan Karaaslan
4/ Anadolu Birliği, Gülin Er
5/ Anadolu Birliği, Koçali Al
5/ Birleşmiş Milletler Ortak Programı, Semra Ulusoy
6/ EYYİD – Ege Yerel Yönetimleri İzleme Derneği, Hülya Uslu
7/ Afrikalılar Derneği, Mustafa Olpak
8/ İzmir Kent Konseyi, E. Şennur Barutçu
9/ DOHAYDER – Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği, Funda Ersoy Bayrı
10/ EGEÇEP, Z. Vezzan Karabulut
MESLEK ODALARI Yok!
SENDİKALAR Yok!
KANAAT ÖNDERİ VE BİREYLER
1 / Hürriyet Mısırlıoğlu (izmirizmir.net)
2/ Pakize Sağış (YSGP üyesi – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
3/ Arif Ali Cangı (YSGP Eşsözcüsü – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
4/ Süleyman Eryılmaz (YSGP üyesi – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
5/ Mustafa Bilen (Emekli öğretmen)
6/ Z. Vezzan Karabulut (YSGP üyesi – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
7/ Mahir Dinç (Mustafa Moroğlu’nun danışmanı ve gazeteci)
8/ Nilay Kökkılınç (Avukat)
9/ Bilgi G. Güleç (YSGP üyesi – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
10/ Hamdi Öztürk (YSGP üyesi – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
11/ Erol Sevgin (AK Parti Karabağlar Belediye Başkan Aday Adayı)
12/ Hasan Ali Kemal (YSGP üyesi – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi)
13/ Tayfun Mimar ( AK Parti Karabağlar İlçe Üyesi)
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
1/ Rıfat Sait, AK Parti İzmir Milletvekili
2/ Erdal Aksünger, CHP Parti İzmir Milletvekili
3/ Alaattin Yüksel, CHP Parti İzmir Milletvekili
4/ Mustafa Moroğlu, CHP Parti İzmir Milletvekili
BELEDİYE BAŞKANLARI Yok!
BÜROKRAT
1/ Taylan Özgür Üstün – T.B.M.M. çalışanı
2/ Alp Özdemir – T.B.M.M. çalışanı
AKADEMİSYEN Yok!
MESAJ YOLLAYANLAR Yok!
DİĞER KATILIMCILAR Çeşitli sivil kuruluşlardan ve halktan toplam 50 izleyici/gözlemci katıldı.
MEDYA
1/ İHA
2/ Ege Telgraf
3/ Cihan Haber
4/ Zaman
5/ Ege TV
6/ Yeni Ekonomi Gazetesi
7/ Yeni Şafak Gazatesi
8/ DHA
9/ Evrensel
10/ 9 Eylül Gazetesi
11/ Yeni Asır
12/ Ege’de Son Söz
MODERATÖR Pervin Mısırlıoğlu – Gazeteci
KONULAR
GENEL KONU: Demokratikleşme Paketi
YEREL KONU: İzmir’de Sokak Hayvanlarının Durumu
KONUŞULANLAR
1 / Pervin Mısırlıoğlu: Oktay Gökdemir’in yardımıyla Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi kapılarını açtı. Buranın entelektüel bir ortamı var ve avlusu çok güzel. Bundan sonra da burayı kullanmayı istiyor, arzuluyor; yardımlarınızı bekliyoruz. Bu arada İkMM’nin geçmiş dönem görselleri gördüğünüz gibi arkamızdan izlenebiliyor. Burada en zayıf, en cılız sesin duyulması için mücadele ediyoruz. Burada herkes eşit ve baraj yok. Gündem çok yüksek! Fakat bir yandan da bugün “Dünya Hayvan Hakları” günü ve doğrusu bu paketin içinden bu haklarında çıkmasını dilerdik. Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Aramızda 4 değerli milletvekilimizin de bulunduğunu belirtelim. Bu değerli milletvekili mensupları bizlere “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili görüşlerini belirtecekler. Belli bir süreyle yapıyoruz bunları biliyorsunuz ve o yüzden sizden ricam her kesin mutlaka bu toplantıda konuşacağını bilmeniz. O yüzden sabırsızlanmamanızı diliyor ve ilk kimin konuşmak isteyeceğini sormak istiyorum “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili. Anadolu Birliği Derneği başkanı Koçali Al, buyrun.
2 / Koçali Al: Sevgili konuklar, sayın milletvekilleri. Türkiye’de bir şeyler değişiyor, istiyorum ki bu değişim tek bir partiyle olmasın. Demokratikleşme, barış TBMM’nde olsun, başka yerlerde ilaç, derman aranmasın. Çözümün yeri TBMM’dir. Şu an da 4 tane grubu olan parti var. İktidar partisi istiyor ki diğer partiler de çaba sarf etsin. Yani paketle ilgili CHP desin ki benim paketim bu, BDP desin ki benim paketim bu, MHP desin ki benim paketim bu. Dayatma olmadan halk bunları değerlendirsin. Ben bu “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili muhalefete olumlu not veriyorum, bilhassa CHP’ye. Genel başkanları ve milletvekilleri bu “Demokratikleşme Paketi”ni az bulmakla beraber bizim projelerimizi söylüyor. Tabii CHP’nin de var “Demokratikleşme Paketi” ama çabuklaştırmak lazım. Ben size bir anımı anlatayım: Bir bardağın üstünde Barzani’nin resmiyle yakalanmıştım. 21 gün işkence görmüştüm. O zaman devrimci ülkü ocakları vardı, sivil toplum kuruluşu, annem babam beni neredeyse red edecekti Urfa’da, niye taşıdın o resmi diye ama bugün bakın ki bizim ekonomimizi Barzani kurtarmış. Demokratikleşme yönümüz Avrupa’ya ama bu ülkeye ihracatımız, ben 36 yıldır İTO’dayım, Almanya’ya 8 milyar dolar ihracat yapmışız, Irak’a, Kürt bölgesine de 7,5 milyar dolar ihracat yapmışız. İşte, Yunanistan ve Batı Trakya’da ki ülkeler dilenme durumuna gelmişken Türkiye ekonomisini ayakta tutmuş… Suriye’yle de ilişkimiz iyi olsa, oraya da 10 milyar dolar ihracat yapsak, dünyada söz sahibi olsak… Ben terörde iki kardeşimin evlatlarını kaybettim. Biri askerde şehit oldu diğer kardeşimin çocuğu da dağda. Yani ülkemiz 30 yıldır boş dağlara para attı. Ayak kırdık, kafa kırdık, göz kırdık olmadı. Sonuçta gele gele bu noktaya vardık. Aziz Kocaoğlu’yla birlikte Diyarbakır’a gittiğimizde halkı o kadar mutlu gördüm ki, halaylar çekiliyor, damlar, ovalar, yaylalar barış içinde. Benim annem Kürt, babam Kürt ve ben iyi bir İzmirliyim. 50 yıldır da sivil toplum kuruluşların içindeyim. Ben asla Türk bayrağından başka bir bayrak düşünmüyorum. Bu ülkenin doğusuyla batısının bölünme fikirleri! Başta ben bir Kürt aydını olarak bölünmeye karşı canımı veririm. Doğduğum yer, doğduğum dil, doğduğum milliyete ben karar veremezdim. Babamla annem beni Urfa’da yapmış Urfa’da doğdum. Keşke Makedonya’da doğsaydım da deseydim ki, ben iyi bir Makedon’um. Doğumunuzun pazarlığını yapamazsınız. Burada şu an da 4 tane milletvekili var hele aralarında Erdal bey bizim Anadolu Birliği’nin başkan yardımcılığını yaptı. Allaattin beyle başka bir odada çalıştık. Rıfat Sait İzmir’in önemli aydın yazarlarından. Mustafa Moroğlu her platformda bulunan bir arkadaşımız. Muhalefeti ve iktidarıyla halkımız daha fazla mutlu etmek için demokratikleşmeyle ilgili ortak çaba gösterip, birbirimize tahammül etmeliyiz. Bunun en güzel örneği İzmir’dir. Urfa’dayken Süryaniler komşumuzdu. Bir kimlikleri ve hakları yoktu. Şimdi gördünüz manastırları geri verdiler. Milletvekillerinden ricam biraz daha çok demokrasi, biraz daha çok demokrasi. Arkadaşlar bilir 40 yıldır İzmir’de sivil kuruluşlarda mücadele verdim ama hiçbir partiye delege olmadım. Niye? Ülkemiz demokratikleşsin, demokratik ortamlar sağlansın. Bunlar için cezaevlerinde yattık, işkence gördük. Ama görüyorsunuz ki işkencelerde bitti, cezaevleri de yavaş yavaş bitiyor. İnşallah içerdeki aydınlarımız da, yazarlarımız da bırakılır. Bu mübarek günde hepinizin Cuma’sını kutlarım. İkMM’yi de kutlarım. Hiçbir zaman bu meclisi yalnız bırakmadık ve bırakmayacağız.
3 / Mehmet Arif Koçer: Öncelikle bir toplumun haklarına sahip olmasının paket paket, gıdım gıdım verilmesini yadsıyorum. Çok yanlış bir yöntem. Doğrusu odur ki, sivil bir anayasa yapılsın, militarizmin baskısı altında yapılmış anayasanın, 82 anayasanın bütün kirlerinden temizlenelim ve üstten aşağıya farklı her kesimin bütün haklarına sahip olabileceği demokratik bir toplum seviyesine ulaşalım. Doğrusu bu. Ama siyaset başka bir alem, ne yazık ki. Hak veriyorken bile, demokratikleşme veriyorken bile siyasi hesaplar ve dengeleri göz önüne alıyor ve o dengeleri bozmayacak bir şekilde adım adım, gıdım gıdım bir taksimat yapılıyor ve aşama kaydediyor. Bunu yanlış buluyorum fakat bu itirazi kayıtla birlikte olumlu atılan her adımı takdir etmek ve daha fazla talepte bulunmak lazım. Yani anadilde eğitim konusunda özel okullarda bir özgürlük ortamı açılmasını olumlu buluyorum. Yani Kürtçe şarkı söylemenin yasaklandığı bir ortamdan bu aşamaya gelirsek bunu takdir etmek lazım. Ama daha fazlasını istemekten, bu bizim hedefimiz değil deyip daha fazlasını elde etmek için mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Anadilde ki eğitim konusundaki kanaatlerim böyle yani devletin sadece özel okulda değil tüm okullarda bunun altyapısını hazırlayarak, sadece Kürtçe’yi değil, tüm etnik kökenlerin anadilde eğitim yapabildiği bir yapının oluşturulması lazım. Toplum olarak bizim hakkımız bu. Sadece Türkçe anadilde eğitim değil çok dilde eğitime geçilmesi kanaatindeyim. Ben 48 yaşında bir akademisyenim ancak hala İngilizce konuşamayacak kadar cahilim, çok çabaladığım halde. Fakat bir Kuzey Irak’ta 4 dilde eğitim yapan okullarda lise mezunu genç bu 4 dilde konuşup meramını anlatabiliyor. Çağın gerisinde bir eğitim sistemiyle yola devam ediyoruz. Bunu hakikaten değiştirmek ve dönüştürmek lazım. Belki de bunun temel sebebi de kanaatimce tevhid-i tedrisat kanunu ile bütün devlet okullarının tek tip insan yetiştirecek bir şekilde oluşturulmasıdır. Bu kanunun değişmesi lazım. Bu yönde Mazlumder bir kampanya başlatacak tevhid-i tedrisat kanununun değişmesi yönünde. Her anne babanın çocuğunu kendi inanç ve felsefesine göre yetiştirebileceği okulların oluşturulması gerektiğini savunacağız ve bunun kampanyasını yapacağız. Andımızın kalkması konusu da bence olumlu bir aşama. Ben dindar bir insanım, çocuğumun inanmadığı şeyleri yalandan, küçücük körpe beyniyle söylemesini sakıncalı buluyorum. Veya bir ateistin, bir Yahudi’nin, bir Alevi kardeşimin inanmadığı değerlerle yemin ettiği bir İlkokul aşamasını ben kabul edemiyorum. Şayet andımızın içilmesi gerektiğine inanan vatandaşlarımız varsa içirsinler ama benim çocuğuma inanmadığı değerler için ant içmeye zorlamasınlar. Bu noktada ant içmenin kaldırılmasını çok olumlu buluyorum. 7 yaşındaki bir çocuğa asker formatı içinde, her gün bir şeyleri söyletmenin mantığı olmadığı kanaatindeyim. Yasadışılık dışında yaşama alanı bırakılmayan Romenlere gelince, onlar için atılan adımları olumlu buluyorum, ancak yetersiz. Bütün dünyada aşağılanan ve dışlanan bir kesim Romenler. Ötekileştirdiğimiz insanlar. Komşuluğundan mutlu olmadığımız, çocuğumuzla aynı sıraya oturmasını istemediğimiz insanlar. Devletin kısa ve uzun vadeli unsurlarla bu insanları topluma entegre etmenin yollarını bulması gerekiyor. Yine yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusunda halkın etki edeceği yerel yönetim yapılaşmasının oluşması lazım. Yine kılık kıyafet konusunda iyi bir aşama fakat yetersiz olduğu kanaatindeyim. Bir insanın nasıl giyineceğine bir insanın kendisi tayin etmesi lazım. Kılı kıyafet konusunda yasayla düzenleme konusunu tasvip etmiyorum. Kıllık kıyafete dönük yasağın kalkmasını ve herkesin kendisini ifade ettiği şekilde giymesini doğru buluyorum.
4 / Süleyman Eryılmaz: ‘Amasız Barış’ dediğimiz gibi aslında demokratikleşmenin de burada ifade edildiği gibi amasız, fakatsız devam etmesi lazım. Bizim anayasamızda, biliyorsunuz çok özgürlükçü bir anayasa, ancaklarla devam ettiği için o anayasa aslında ciddi anti-demokratik bir anayasa haline geliyor. Bunu başta ifade edeyim. Şimdi “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili açıkçası bundan önce, sanırım insan olmaktan gelen haklarının bir paketle geri verilmesini yadırgıyorum. Ama bundan önce bunların da yapılmadığını düşünürsek açıkçası bir takım şeyleri olumlamakta da yarar var. Ama belki demokrasi ile ilgili rezervlerimizi ortadan kaldırmakta yarar var. Bu belki paketlerle olmayacak. Türkiye’de demokrasi mücadelesi 1876’dan bu yana devam ettiği süre içinde, hep iğneyle kuyu kazıldığı için her türlü olumlu şeyi sevinçle karşılamak durumunda kalıyoruz, ne yazık ki. Kürt meselesini bu paketle çözüleceğini ifade etmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Toplumun bugüne kadar hızla aştığı şeyleri topluma bir hak veriyormuş gibi vermek, açıkçası Kürt meselesi üzerinde bunu uygulamak, Kürt meselesini çözmeyecektir. Ancak şöyle bir şey de var, bu hükümet açıkçası bugüne kadar, 30 yıldır devam eden 100 yıllık bir sorunun çözümüne doğru bir adım atmıştır. Müzakere yürütülmektedir. Her ne kadar inkarda etse AK Parti hükümeti açıkçası PKK ile yani Kürt siyasi hareketi ile bir müzakere sürdürmektedir, sürdürmelidir de, devamı önemlidir, bunun yadsınmaması gerekmektedir, bunun desteklenmesi gerekmektedir. Öyle sanıyorum ki bu müzakere devam ettiği için bu paketin içerisinde bizler Kürt meselesine yönelik doğru dürüst bir şeyler göremedik. Şu önemli bir adım değildir bence, özel okullarda Kürtçe eğitim dilinin verilmesi hoş gelebilir bize ancak bir insanın kendi anadilini parayla öğrenmesi kadar da vahim bir şey olamaz.Bunu da ifade etmekte yarar var. Kürt meselesindeki müzakerinin devamının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Andımızın açıkçası kaldırılmasını da doğru buluyorum. Kendini Türk olarak tanımlamayan insanların illa Türküm diye ant içtirmek bence çok ciddi bir baskıydı. Bunun ortadan kaldırılmasını doğru buluyorum. Ancak şunu da ifade etmekte yarar var, Alevilerle ilgili pakette hiçbir şey olmaması çok ciddi bir eksiklik olarak görülmesi gerekiyor. Nevşehir Üniversitesi’nin Hacı Bektaşı Veli olarak değiştirilmesi açıkçası bizim de biraz aklımızla alay edilmesi olarak görüyorum. Bu Yavuz Sultan Selim olarak konan 3. köprün bir karşılığıymış gibi görünüyor. Alevilerle ilgili bu pakette hiçbir şey olmadığı çok açık ve nettir. Siz hem din ve vicdan hürriyeti diyeceksiniz hem de zorunlu din dersleriyle Alevileri, dini olmayanları, başka inançlara inananları eğitmeye çalışacaksınız. Bunun ciddi bir anti-demokratik uygulama olduğunu düşünüyorum. Velhasıl olumlu şeyler olmakla birlikte paketin içinde, yeterli olmadığını düşünüyorum. Geliştirilmesi ve genişletilmesi içinde mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şunu da eklemek isterim, bütün kazanımların AK Parti hükümeti tarafından verildiğini kabul etmiyorum. Bütün bu kazanımlar bugüne kadar yapılan mücadelenin bir sonucu olduğunu düşünüyorum sadece bunun yazılı hale getirilmesi AK Parti hükümetine verilmiştir, diye düşünüyorum.
5 / Pervin Mısırlıoğlu: Değerli katılımcılarımız, bugün ki hem salon krizinden hem de 10:30’da başlamamızdan dolayı biraz normal düzenin dışında davranacağım, bağışlayın. 4 milletvekilimiz var ve şöyle yapalım diyorum, basın mensupları da merakla bekliyorlar, ne söyleyecekler “Demokratikleşme Paketi” hakkında diye. İsterseniz kendilerinden başlayalım ama öncesinde Arif Ali Cangı daha önce söz istemişti, onun hakkını yemeyim. Ardından milletvekillerimize geçeceğim. Ondan sonra yine hepiniz STK’lar olarak, bireyler olarak görüşlerinizi alacağım.
6 / Arif Ali Cangı: Biz kMM üyesiyiz. BMM üyeleri kMM’ni dinlerlerse umuyorum bizim irademizi oraya yansıtırlar. Burada hiç olmazsa adalet, vicdan, özgürlük gibi değerler üzerine bir not düşmemiz gerekir. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, haklar lütfedilmez. Hak vardır, siyasi iradeyi elinde bulunduranlar bu hakları güvence altına almak sorumluluğundadır. Bu nedenle paketle getirilen olumlu düzenlemeler aslında siyasi iktidarın, AK Parti hükümetinin ya da başbakanın lütfettiği değerler değildir, zaten var olan, olması gereken, güvence altına alınması gereken değerlerdir. Diğer yandan toplumsal olarak aşılmış olan artık sorun olmaktan çıkmış olan hakları yeni bir şeymiş gibi sunmak da samimi değildir. Örneğin eşbaşkanlık. Arkadaşlar bazı partiler eşbaşkanlığı getirdiler zaten. Hatta bunu da aştılar. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nde olduğu gibi başkanlığı ortadan kaldırdılar, eşsözcülüğü getirdiler, en az bir tanesi kadın olmak üzere. Siyaset yasakları, yasaklılarıymış, bunlar da aşıldı. Kamu çalışanları bizim partimizde ve bazı partilerde fahri üye statüsünde asıl üyeler gibi aynı haklara sahip eşit üyelerdir. Bunu devletin tüm kurumları bilmektedir. Siyasi partiler kanununa göre partinin kapatılmasını gerektiren bir durumdur ama uygulanmamaktadır, uygulayamazsınız. Toplumsal ihtiyaç bunu dayatmaktadır. Siz bunu bir yenilikmiş gibi sunamazsınız. Bunu çok çok önceden düzenlemeniz gerekirdi. Demokratikleşme paketinde beklenti neydi ya da neyi karşılaması bekleniyordu? Hükümetin, sayın Tayyip Erdoğan’ın beklentiyi yükseltmesi bir yana toplumun da beklentileri vardı. Evet haklar vardır doğaldır ama taleple güvence altına alınır. Toplumun talep ettiği haklar için demokrasi açığı, demokrasi eksiği olan alanlara bir göz atmak gerekir. Nedir bunlar? Bir, Kürt meselesini çözümü. Müzakereyle, demokratik siyasetle, başlatılan çözüm süreciyle çözümü. Burada bir sorun var, bu sorunu çözmek için bir takım değişikliler gerekiyor ya da bazı düzenlemeler gerekiyor. Evet anayasanın elbette değişmesi gerekiyor. Yeni anayasayı ayrı bir gündem maddesi olarak tartışırız, oradaki herkesin günahını ve sevabını ortaya koyarız. Ama yeni anayasayı yapabilmek içinde bir yol temizliğine ihtiyaç var. Yol temizliği hem yeni bir anayasa yapılmasını sağlayacak hem de Kürt meselesinin çözümünde önemli katkı sağlıyacaktır. Peki bunların başında olan neydi? Anadilide eğitimdi. Şimdi ne yapıldı? Anadilinde eğitim sadece özel okullara verildi. Denilebilir ki anadilinde eğitim için anayasa değişikliği gerekiyordu. Tek maddelik değişiklik için anayasa teklifi verilebilir. Bundan kaçamazsınız. Diyelim ki yapılamadı, o zaman şu güvenceyi vermek zorundasınız. Devlet okullarında anadilinde eğitim için anayasa değişikliği gerekiyor onu yapamadık, o yüzden şimdilik sadece özel okullarda düzenleme yapabildik ama devlet okullarında da verilmesi içinde çalışmaya hızla başlıyorum, önümüzdeki yerel seçimlere kadar bunu bitiriyorum diye güvence vereceksiniz. Başka bir şey daha yapacaksınız. Yoksul ana dili Türkçe olmayan Kürtler, Romanlar ve talep eden diğer toplumsal kesimlerin çocuklarının özel okul ücretini karşılayacaksınız. Başka türlü eşitlik sağlayamazsınız. Kürt meselesinin çözümü için başka bir nokta daha var, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Bunun da en pratik yolu Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa yerel yönetimler özerklik şartındaki çekincelerin kaldırılmasıdır. Kürt meselesi olmasa dahi bunu yapmamız gerekirken, kendini dayatmış bu sorun karşısında da bu çekinceleri kaldırmalıydık. Çok pratik bir şey. Bu aynı zamanda, yerel seçimlere giderken ciddi bir demokratik adım olacaktı, bu da yok. Kürt meselesi çözümü sağlanamayacak gibi görünüyor bu haliyle peki diğer taraftan Alevilerin sorunu var, Alevi meselesi var bu ülkede. Bunu çözecek bir şey var mı? Hiçbir şey yok. Daha sonra gelecek deniyor, daha sonranın güvencesini vermek zorundasınız. Veremezseniz o sorun katmerlenerek sürer gider. . Başka bir sorun alanı daha çıktı Gezi Süreciyle. Gezi sürecinde en çok talep edilen neydi? Herkesin düşüncesini korkusuzca ifade etmesini sağlamak ve demokratik protesto hakkının kullanılmasını sağlamaktı. Sözüm ona Toplantı Gösteriş Yürüyüşleri yasasında değişiklik yapılıyor ama yapılan değişiklik önceden toplantı yerinin belirleme yetkisini valiye veriyor. Yani valinin belirlemiş olduğu alanın dışında bir alanda eğer bir toplantı, yürüyüş yapmaya kalkarsanız yine suç işlemiş olacaksınız, yine tomalar yine gaz yine cop yine cezaevi. Sorunlarımızı demokratik siyasetle çözeceksek, bir başka beklenti de içerideki siyasetçilerin dışarı çıkmasını sağlayacak Terörle Mücadele Kanununda, Ceza Kanunundaki kimi anti-demokratik uygulamaları bertaraf edecek değişiklikti. Buna ilişkin de hiçbir şey yok. Türkiye’nin sorunları çok. Bir pakete sığmaz. Buradaki getirilen düzenlemeleri yok sayacak değiliz ama bunu Türkiye’nin demokratikleşme aşamasında önemli bir ölçüt olarak sunmak asıl yapılması gerekenleri yok saymaktır, değersiz kılmaktır. Hepinize önemli iş düşüyor, meclisteki arkadaşlarımıza öncelikle daha sonra İkMM üyelerine. Çünkü demokratikleşme ancak mücadele ile talep etmekle, ısrarla, çabayla, emekle olacak gibi gözüküyor. Seçim sistemine ilişkin olarak da temsilde adaletin sağlanabilmesi için barajsız nispi temsil seçim sisteminin getirilmesi gerekir.
7 / Pervin Mısırlıoğlu: Eşsözcü sistemini önce Yeşiller ve Sol Gelecek mi getirdi? Sizden mi kopya çektiler yoksa?… “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili bence vekillerimize sözü verelim.
8 / Erdal Aksünger: Sevgili Koçali Al bey burada olsaydı onu tutuklu arkadaşımız Merdan Yanardağ’ın yanına götürcektim. Koçali Al beyin sol ile kafası biraz karışmış sanırım. Demokrasiden demokratikleşme paketinden söz ediyoruz, yargının ne durumda olduğunu Merdan’ı dinleseydi anlardı Koçali bey. Niye? Biz bundan 5 ay önce iddianamesiyle ilgili konuyu oturup konuştuğumuzda yanımızda Turgut Kazan gibi Türkiye’nin çok önemli hukukçuları varken, yargıtaydan eski deneyimli, danıştaydan insanlar varken söylenen şuydu, 10 günlük bir ceza bile çıkmaz buradan denirken 10 yıl ceza çıktı. Kim kime demokratikleşme paketinden bahsediyor. Üç tane harfi vermeyle… Bunu zaten kanun olarak getirdiniz. Şimdi mecliste çıkarılmış kanunlara bir bakın bakalım. Bunlardan temel kanunlara gelemiyoruz zaten. Pakete mi ihtiyaç vardı? Beklenti şuydu, bugün Türkiye’de aslında Doğu’da özellikle Kürt sorunu üzerine bir adım atılacağı yönünde bir paket olarak bekleniyordu, “Demokratikleşme Paketi”. Herkes farklı şeyler söylüyor. Yargının düzenlenmesi konusunda bir beklenti vardı, kim de vardı? İktidar tarafında değil, mağdur olanlar tarafında vardı. Cesaretin varsa onu söyleyeceksin. Genel başkanımızla da konuşuyoruz bazen neyde birleşemiyoruz ki, hangi konuda? Gelin beraber yapalım denildi de ret mi edilmişler. Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bütün kredileri veriyorum, siyasi hayatıma mal olsa bile, dediği zaman genel başkanımız, ertesi gün sayın başbakan senin kredine ihtiyacım yok dedi. Şimdi bu halkı nasıl yönetiyor, anlamakta güçlük çekiyorum. Muhalefetin üzerine düşen görev neymiş? Sizin öneriniz nedir diyor? Arkadaşlar bizim nasıl önerimiz nedir ya, kanun teklifleri vermişiz binlerce siyasi partiler kanunu ile ilgili, seçim barajı konusunda yüzlerce teklif vermişiz, Aleviler konusunda olsun, Kürtler konusunda olsun. Bizim önerilerimiz mecliste zaten, kanun teklifleri hepsi orada duruyor. Aslında bir gün çıkartıp bunları da göstermek lazım belki. Seçim barajı nedir ya? Nedir seçim barajı? 82 anayasasının getirdiği bir şey. 10 yıldır iktidardasınız, 50 kere bunu değiştirebilirdiniz. Baraja maraja ihtiyaç yok. Üçlü öneri geliyor hepsinde baraj var. Temsil niteliği ortadan kalkıyor. Birisinde %50 baraj var nerdeyse. Böyle bir şey olur mu? Buna “Demokratikleşme Paketi” içinden çıkan bir yol yordam denebilir mi? Alevilere dediği gibi gerçekten bir üniversite ismini hak gördü. Zekayla alay etmek gibi bir şey. Alay mı ediyorsunuz? Bir kere şunu açmak lazım, devletin dini var Türkiye’de. Laiklik var diyorsunuz ama nasıl böyle bir şey var? Oraya gelinceye kadar, din ve vicdan hürriyeti diyorsunuz, tabi ki insanlara bu hürriyetler tanınmalı, öbür tarafta inançlarını eziyetle baskı kurarak insanlara, zorla onlardan vergi alarak ona kendi inancını yaşamasına izin vermiyorsunuz. Onu yok sayıyorsunuz sonra çıkıp paket açıklıyorsunuz. Böyle bir şey yok. Peki, şimdi laiklik var doğru, diyanet niye var o zaman. Seküler sistemlerde yok böyle bir şey. Laiklikte özellikle. Bakın İngiltere’ye bakın Fransa’ya belki Fransa’da var, Almanya’ya bakın. Bunda bir gariplik var, örneklerde bir kavram kargaşı yaşıyoruz, algıda bir kavram karmaşı yaşıyoruz, çok ciddi bir problemimiz var bunlarla ilgili. Türban yasağı anlamsızdı zaten bugüne kadar. Çok anlamlı bir şey de değil bu türban. Türban bir kıyafet değil. Adına kıyafet koyarsanız yanlış söylersiniz. O zaman mayoyla da içeri girmek ister insan. O zaman ona da bir şey diyemezsiniz. Kıyafet değil bir mesele. Siyasallaşmadığı sürece hiçbir kıyafete, ya da ahlaki değerlere, görgü kurallarına uygun olmayan unsurları kenara bırakarak, hiçbir kıyafetin takılması, giyilmesi konusundaki problem ortadan kaldırılmalıdır. Siyasallaşmadığı sürece. Mesele türban takılıp takılmamsı meselesi değil, buradaki mesele şu, 1600’lü yıllarda, hukukçu arkadaşlarımız bilirler, neden Avrupa’nın göbeğinde peruk takıyorlardı, mahkemelerde? Siyasi sembolleri ortadan kaldırmak için. Yani karşıdaki hakimde karşıdaki avukatta ya da savcı da peruk takıyordu. Sebebi şuydu, eğer herhangi bir yerinde siyasi bir sembol olursa etkileşim olabilir, diye. Bu hukukun bağımsızlığı için yapılmış bir şeydi zamanında. Şimdi bunları değerlendirmeyip bir anda devrim yaptık demek bunla ilgili bana çok akıllıca gelmiyor. İnanç özgürlüğünü engellemeye hapis cezası getirildi değil mi? Peki nasıl yorumlayacaksın bunu, yönetmelik mi çıkaracaksın bununla ilgili? Mesele üniversitede ben namaz kılmak istiyorum dersem izin vermeyen bir hoca? Ne yapacak? Bu mudur* Bir açıklama getirilmeli bunlara. Bir Alevi cemevine gitmek istiyorum derse ve engellenirse ceza mı vereceksin? Nedir? Altında yatan konu ne? “Demokratikleşme Paketi” getiriyoruz, kentlerin kendi seçtikleri yerel parlamentoyu yok sayan bir sistem var ortada buna demokrasi diyorsunuz. Mesela İzmir için söyleyeyim size, madem “Demokratikleşme Paketi” var, bu Şehircilik Bakanlığı dediğin yerler, TOKİ’ler MOKİ’ler, Özelleştirme İdareleri, bunlar ne? Nedir bunlar? Burada parlamento seçiyorsunuz, yerel parlamento, bu kenti yönetecek adamları seçiyorsunuz, delegeleri seçiyorsunuz, ilçedeki belediyeleri, yerel parlamenterleri seçiyorsunuz meclis üyelerini ama geliyorsunuz kentin bütün alanlarını satabilirim de diyorsunuz; ben satarım. Hatta sen buraya imar izni vermezsen ben kendim de imar da çıkarırım diyorsunuz. İşte buyurun Ağaçlı Yol. 700 dönümlük yer satılıyor şu anda. Nasıl bir demokrasi bu? Kentin seçtiği adamlar buna karar vermiyor, itiraz ediyorlar, mahkemelere gidiliyor, danıştaya oradan oraya ve kararı beklemeden satıyorsun, beton döküyorsun her yere, demokratikleşme diyorsun, buyurun. Sorun başka bir konu bence, bir algı sorunu var burada. Yoksa 3 tane harfi, bir tane üniversitenin ismini, 2 tane 270 dönümlük arazi vererek… bu mu hikayenin temeli? Bu temel kanun olarak da çıkardı zaten, burada meclise geldiğinde bunlar çok itiraz edecek adam da olmazdı zaten. Şu da var pratikte uygulanan konularda değil hiç birisi. 3 harfi kullandığından dolayı ceza almış tek bir kişi var mı son 3-5 yıldır? Arada kaçmış olabilir, kimse tartışmıyor ben söyleyeyim en önemli şeyi. Kişisel bilgilerin güvenliği. Ama bu tam 4-5 yıldır adalet komisyonundan çıkmış bir halde orada bekliyor. Veri güvenliği. Niye getirmiyorsunuz bunu 5 senedir? İnsanlar fişleniyor, insanlar dinleniyor. İnsanlar eldeki bu hak ve hukukla ortaya bir refleks koyamıyorlar. Bütün dünyanın kişiselleştiği bu süreçte veri güvenliği Avrupa müktesebatında zaten vardı. 2005 yılından itibaren bunu bir kanun olarak ortaya koydu. Sen gidiyorsun THY yollarına kişisel veri bilgilerini veriyorsun. 75 milyon insanın telefon trafiğini dinliyorsun, mahkemelerden karar alıyorsun hem de bunun için. Bu ne? Bu nasıl bir demokrasi? Bütün halkın senin potansiyel suçlu.
9 / Alaattin Yüksel: Keşke TBMM’de de böyle daha demokratik bir yapı olsa, eşit olabilsek. Beşinci paketten ne bekliyorsun diye sorarsanız, 6. paketin çıkmasını bekliyorum. Hatta 7. Paket açıklanırken 6. 7.’sini çıkaracaklarını söylediler. Alevilerle ilgili düzenleme ve Ruhban okulu ile ilgili düzenleme 6,7,8.’de çıkar. Kötü bir TV dizisi gibi. 1.yargı paketi, 2.yargı paketi, 3. 4. derken 5.’sine “Demokratikleşme Paketi” adını koydular. Demokrasiyi bir pakete sığdırmak mümkün değil tabii ki. Bunca yargı paketi açıldı Türkiye’de hala 7 milletvekili tutuklu. Dünya da başka hiçbir ülke de böyle bir şey yok. Arkadaşlarımızın da eleştirilerinden yararlanarak bizim Erdal arkadaşımız söyledi, bu dağıtığımız broşürde bir kere şunu göreceksiniz. Paketin hazırlanması zaten demokratik değil. Hangi biriniz bu “Demokratikleşme Paketi”nin hazırlanmasında yer aldınız. STK’lar yer aldı mı, Meslek Odaları yer aldı mı? Daha geçen yıl Meslek Odalarını torba yasaya sıkıştırıp tasfiye etmeye çalışan, yok etmeye çalışan bir hükümet bu paketi hazırlıyor. İşin kötüsü STK’lar, Meslek Odaları, üniversiteler hiç kimse yok paketin hazırlanmasında. İktidar partisinin milletvekilleri de yok, siyasi partiler zaten yok, iktidar partisinin bakanları da yok. Kim hazırladı biliyor musunuz, başbakan teşekkür etti. Bir olağanüstü hal kurumu olan güvenlik teşkilatı müsteşarlığı mı ne, öyle bir kurul var, o kurul hazırladı. Sunuma gelince, orada 17 madde var sunumu saatlerce sürdü. Giriş bölümü, başbakanın konuşması ve o toplantıya girecek girmeyecek basın kurumlarının bazılarına yasak kondu biliyorsunuz. Yer yerinden oynardı demokratik bir ülkede bu durumlar olacak. Bir basın toplantısı değil bir basın bildirisi sunumu şeklinde geçti. Soru sormak yasak, basının ağzını bağladılar ondan sonra “Demokratikleşme Paketi” açıklandı. Bizler tüm bunların çok daha ileri aşamalarını CHP olarak bir kere TBMM’de kanun tekliflerine dönüştürdük. Önce genel olarak söyledik, gelin bu 82 anayasasını kaldıralım, bırakın anayasayı anayasa uzlaşma komisyonu çalışıyor çalışsın, başkanlık sistemi falan gibi şeylerle tıkamayın onun dışında 105 tane 12 Eylül’den kalma kanun vardır, bu kanunların anayasada değişmesi gerekmektedir. Gelin TBMM’de bunlara hep beraber bir baca temizliği yapalım, bunları ortadan kaldıralım. Sen 30 senesinin darbe yasalarıyla Türkiye’yi idare etmeye kalkarsan o zaman senin darbecilerden bir farkın yok demektir. İçim bir rahatladı çünkü demokrasi isteyen, özgürlük isteyen, toplantı, gösteri haklarını isteyen, anayasal hakkını kullanmak isteyen ve bunlarla ilgili eleştiri de bulunana herkese darbeci diyen bir hükümetle karşı karşıyayız. %10 seçim barajının kaldırılmasını önerdik AKP tarafında rededildi. 5’e insin dedik o da rededildi. 3’e insin dedik o da rededildi. Demokrasi ve insan haklarına saygı gösterelim, uzun tutukluluk sürelerinden şikayet ediyorsunuz, cumhurbaşkanı, meclis başkanı, herkes ; uzun tutukluluk sürelerini kaldıralım diye kanun teklifi verdik rededildi. Milletin vekillerini gelin millet seçsin dedik, bu lider sultasını ortadan kaldıralım, siyasi partiler yasasını yeniden düzenleyelim dedik, AK Parti oylarıyla rededildi. Düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına alan düzenlemeler yapalım, terörle mücadele kanunlarında değişiklikler yapalım diye kanun teklifleri verdik, bunların her biriyle ilgili. Din ve vicdan özgürlüğünün krounması konusunda her inanca eşit imkan tanınsın dedik, rededildi. Toplantı ve gösteri, örgütlenmeyi geliştirmeye yönelik kanun tekliflerimiz var, TBMM’de Ak Parti’li üyelerce rededildi. Tutuklu öğrenci ayıbına son verin dedik. Bakın 7000 öğrenci tutuklandı. Halen 2774 öğrenci hapishanelerde. Parasız eğitim istedikleri için, harçlar kaldırılsın dedikleri için. Bu çocukların hepsi terör örgütü üyesi kabul edildiler ve hapishaneleri doldurdular. Yüzlerce seçilmiş insan, belediye başkanları hala hapishanelerde. Yine özel yetki mahkemelerini kaldıralım bunlar olağanüstü hal mahkemeleridir ve 2005’ten itibaren bunların verdikleri kararlara yeniden yargılanma yolu açılsın dedik, bunlar rededildi. Gizli tanık, faili meçhul cinayetlerle ilgili kaç defa bununla ilgili komisyon kurulup araştırılmasıyla ilgili teklif de bulunduk, rededildi. Nevruz resmi bayram ilan edilsin diye kanun teklifimiz var Ak Parti oylarıyla rededildi. Diyarbakır’da iş adamları 8. pardon 2. organize sanayi bölgesi kurulmasını beklerken, ona ayrılmış bir yeri 8. cezaevi yapmaya karar aldıklarını ilan etmişlerdir. Bu başbakan gidip Diyarbakır’a size yeni bir cezaevi yapacağım diye müjdede bulundu arkadaşlar. Yani dünyanın hangi yerinde, hangi demokratik ülkesinde bir başbakan böyle bir şey yapar. Biz mevcut Diyarbakır cezaevini müzeye dönüştürelim, demokrasi müzesine dönüştürelim diye yine kanun teklifi verdik, bunlar rededildi. Buradan başbakanın samimi olmadığını çıkartıyoruz, hem de mevcut durumu. Bakın uluslararası basın kuruluşları basın özgürlüğü konusunda 2002’de Türkiye 99. sıradayken bugün 154. sırada. En büyük gazete cezaevine dönüştü. En büyük gazeteci cezaevidir. 7 milletveki tutuklu. Yüzlerce yerel yönetici tutuklu. Milli irade tutuklu onlarla beraber, milletvekilleriyle beraber, belediye başkanlarıyla beraber. Cezaevlerinde insanlar 59.000’den 135.000’e çıkmış bir sürü örtülü af olmuş olmasına rağmen… Ben Berna ile Ferhat’ın davasını izledim 19 ay tutukluydu çocuklar, o gün savcı dedi ki bunlar anayasa hakkını kullanmış protesto da bulunmuşlar beraatlerini istiyorum dedi salıverildi çocuklar. Anlatmaya çalışıyordu 19 aydır terör örgütü üyesi olmadığını Ferhat sonra ne oldu biliyor musunuz? Savcı değişti ve yeni gelen savcı tekrar ceza istedi ve 8,5 yıl ceza aldılar. İki yoksul ailenin çocuğu. Yani başta söylenen Ruhban okulu gibi şeyler zaten diğer paketlere kaldı. Dün mecliste de bir basın toplantısında söyledim yani Türkiye’de halen bugün gazetelere yansıyan valiler, rektörlerle demokrasiden falan söz etmek mümkün değil gibi geliyor. Eskişehir valisi Azim Tuna’nın İsmail Saymaz’a söylediklerini hep birlikte attığı mailde biliyoruz. İsmail Korkmaz’ın ölümüyle ilgili haberler yaptığı için, adi şerefsiz diye, öbür dünyada görüşürüz diyen, tehdit eden bir vali ve halen görevde durmaya devam ediyor. TBMM’nde derhal görevden alınmasını talep etmiştim burada da bir kez daha bunu dile getirmek istiyorum. Bu nefret suçlarıyla ilgili biz yine kanun teklifleri verdik, rededilmişti ama hakikaten burada neyi nasıl kullanacağın da çok önemli. Burada nefret suçuyla ilgili bir yasa teklifi gelir ve o nefret suçuna göre, mesela bu vali nefret suçu işledi ama henüz yasalaşmadığı için ceza alamayacak, bu Haziran direnişleri sırasında başbakan her gün nefret suçu işledi, kutsal Ramazan ayında en çok nefret suçu işledi. En çok cezayı alması gereken herhalde bu ülkede başbakandır diye düşünüyorum ama bunu kime karşı nasıl kullanacakları önemlidir. Yani nefret suçlarını baştan beri savunuyoruz, mecliste de söylüyoruz, kanun teklifi de verdik ama inanın böyle bir şeyin çıkarılmasından korkuyorum.
10 / Mustafa Moroğlu: Aslında biraz yadırgadım hala Türkiye’nin Ak Parti’in elinde bulundurduğu medyayla, yönettiği algıyla hareket ediyoruz hepimiz. Çok ayıp kaçmayacaksa kendimize dönüp ‘yuh’ olsun bize diyesim geliyor, nendi şu, aslında Türkiye’nin en iyi “Demokratikleşme Paketi” AK Parti iktidarından kurtulma paketi olmalıdır. Başka bir yolu da yok bunun. Bugün Dünya’da Hayvan Hakları günü, sabah bir TV’de bir tane köpeğin 1,5 ton ağırlığında bir aracı nasıl çektiriyor diye bağlamışlar urganı, köpeğe çektiriyorlar. Aslında Türkiye’nin durumu İnsan Hakları açısından bundan çok farklı değil. Şöyle bir düşünün, son gezi direnişinde bu ülkede 6 tane gencimiz öldürüldü, ses yok, Uludere de 30 tane insan bombalandı, ses yok, bir sürü hak ihlallerini sayabilirim size, hiçbirinde ses yok ve biz hala bu demokratikleşme paketi iyi mi kötü mü diye tartışıyoruz. Ben şu noktadayım, bütün yurtseverlerinde bütün İnsan Hakları savunucularının da bütün Hayvan Hakları savunucularının da şu noktada olması lazım, AK Parti iktidarı ile İnsan Hakları ve demokratikleşme yan yana konuşulamaz, tartışılamaz. Size bugünden iki örnek vereyim, buna yanılıp da sözlerine itibar ettiğim için değil sadece geldikleri yeri ve yedikleri kazığı hatırladıkları için söyledim, Cengiz Çandar yazmış yani burada bu tür laflar duyduğum için söylüyorum, ‘hafife almamak lazım bu “Demokratikleşme Paketi”ni’. Özellikle adı sol olan ya da Mazlumder’in söylemleri. 10 yıllık iktidarı döneminde bütün katliamların bütün yoksullukların sorumlusu olmuş bir iktidarın ve hele hele sırf iki tane paşayı yargılama bahanesi arkasına gizlenerek bu anayasaya evet demiş ve bütün yolsuzlukların bütün HES santrallerinin bütün yerel yönetim yasalarının hepsinin kaldırıldığı anayasaya ‘evet’ diyerek bu iktidarın yolunu açmış olanların şu noktaya geldiğini düşünüyorum. Cengiz Çandar yazmış, paketle ilgili, ‘yetmez ama evet adının olmaması gerektiğinin yanıtı, yetmez ama evet artık yok, yeter artık’ yazmış yazısının sonunda. Ahmet Hakan, ‘ileri demokrasiden sayenizde demokrasiye geçmiş bulunmaktayız. Bu demokrasiye hepimizin tek güvencesi var, Allah ömrünüze bereket versin demek, bir de dualar etmekten başka çaremiz kalmamıştır, kalmasın’, demiş. Yani şöyle geriye doğru bu iktidar döneminde yapılanları bırakın son 5-6 aydaki… daha üç gün önce uyuşturucu mafyasıyla mücadele edenlerden, öldürülen bir gencin cenazesi ailesine teslim edilmedi. Ne demokrasiden bahsediyorsunuz. Yani iş kafada, iş zihniyette. Ne kadar yasa çıkarırsanız çıkarın. İsterse desin ki, yerel yönetimlere Avrupa özerklik şartını kaldırıyorum, çıkardığı bütün yasalar… yerelleşmeyle ilgili hiçbir şey yok. İzmir’de daha dün İl Özel İdaresi Sümerbank arazisini Büyükşehir’e veriyor müze yapılsın diye, vali imzalamıyor. Ayrıca şöyle bir algının yaratılmasına da sol adına, özgürlük adına hiç kimse izin vermemeli, bu ülkede demokratikleşme sadece Kürt sorunundan ibaret değildir. Zaten bu nedenledir ki demokratikleşme sağlanamıyor. Çünkü demokratikleşmeden faydalanacak olan bütün insanlar bu nedenlerden dolayı ayrı yollardan bir takım mücadeleler yürütüyor ve birbirine karşı mücadele yürütür bir hale geliyor. Evet, Kürt sorunu demokratikleşmenin en önemli sorunlarından birisidir ama tek önemli sorun değildir. Aksine bütün İnsan Hakları’nı ilgilendiren, yani insanı ilgilendiren, hayvanı ilgilendiren, bugün ‘Hayvan Hakları Günü’ olduğu için buna sık sık vurgu yapmak istiyorum, doğayı ilgilendiren her konu, Kürt sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır. Tersinden bakmamalıyız yani bugüne kadar Ak Parti’nin yaptığı işin iki adım ileri bir adım geri olduğunu bilmemek için ya gözlerimizin kör olması lazım, ya kulaklarımızın sağır olması lazım ya da şikayet etiğimiz bu modelden en çok etkilenenin kendimiz olduğunu kabul etmemiz lazım. Bütün medya sabahtan akşama kadar durmuş “Demokratikleşme Paketi”ni tartışıyor. Demokratikleşme diye bir şey yok. Ak Parti bunu tartıştırıyorsa siz Uludere katliamıyla yüzleşmeden siz sendika örgütlenme özgürlüğündeki bütün engelleri kaldırmadan siz yoksulunuzla ilgili bütün verileri ortadan kaldırmadan, sıradan hepimizin bildiği konular yani, şununla sınırlı kalmayalım, adam ben tartışma açıyorum diyor, seçim barajını biz tartışıyoruz, zaten tartışıyoruz seçim barajını, 12 Eylül’den beri tartışılıyor, yani %10’mu, %5’mi, %20’mi baraj tartışılmıyor mu? Baraj kalksın deniliyor, tartışılıyor ben yine tartışmaya açıyorum diyor. Yani seçim barajı gibi önemli bir meseleyi, demokratikleşmenin en önemli meselelerinden birisini, Kürt sorunu çözümünün en meselelerinden birisini henüz tartışmaya açıyor. Tartışmaya açma, ne diyorsun onu söyle. Biz de tartışmayalım bunu. Halk adına hareket ettiğini söyleyen herkesin şunu söylemesi lazım, arkadaş sen sabıkalısın, sen 10 yıldır bu iktidardasın ve halkı aldatıyorsun, eline geçirdiğin medya vasıtasıyla kurduğun bütün baskı mekanizmalarıyla bu halka karşı suç işliyorsun, senden “Demokratikleşme Paketi” beklemiyoruz, bütün yurtseverlerin bütün devrimcilerin bütün sosyalistlerin bu düzenden zarar gören bütün halkın çıkarlarını savundum diyen, buna Mazlumder’de dahil, ki çabalarını kutluyorum kurulduğu günden bugüne kadar, ama bu iktidardan “Demokratikleşme Paketi” beklemediğimizi ilan edip tartışmamamız lazım. Biz kendi içimizde tartışalım. Hakikaten tek tek maddeleri aldığında komik, %3, hazine yardımını %3’e indirdi. Kim alacak %3’ü baraj kalkmadığı zaman alacak herhangi bir parti var mı? Bir tane gazteci arkadaşımız sormuyor, çünkü TV’de gördük başbakanın verebileceği cevapların soruları soruluyor ya da başbakan o sorulara cevap vermiyor. Onun için bütün pakette samimi isek bizim şunu dememiz lazım, kendi demokratikleşme paketimizi İkMM yapacaksa da böyle beş dakikalarla değil, oturup bütün STK’lar, demokratik kitle örgütleri, bizim “Demokratikleşme Paketi”miz budur, biz İzmir’liler olarak AK Parti’den demokratikleşme paketi istemiyoruz, inanmıyoruz, dememiz lazım. Bizim “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili söyleyebileceğimiz budur. Hayan Hakları ile ilgili bir şey söyleyeyim, bugüne kadar çok konuşulmayan konulardan birisi, Hayvan Hakları savunucularının İnsan Hakları savunucularından farklı bir felsefeye dayanmamaları lazım. Yani onlar hayvan olduğu için değil doğanın bir canlısı bir parçası olduğu için her zaman onların haklarını savunmamız ve onların haklarını sözüm ona hayvan severlere karşı savunmamız lazım. Herkes doğada olan bütün canlıları sevmeli, insan da doğada bir canlı olduğu için zaten İnsan Hakları savunucusu olmamızın temelinde bu yatıyor, doğayı bozduğumuz için hayvanların bütün hakları, bir sürü yetersizliklere, bir sürü katliamlara uğruyor. Bütün doğayı ele alarak korunmaları gerekiyor. 1978’te imzalanan Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi uygun olarak hareket edilmesi lazım bütün yurttaşlarımızın bütün insanlarımızın. Çünkü hayvan sevmeyi evde hayvan beslemek olarak anlayan ve bununla sınırlı kalan hayvan severlere karşı da onların haklarını korumalı. Çünkü görüyorum, döve döve hayvanları eğitiyor yurttaşlarımız. Yani yırtıcı bir hayvandan uysal bir hayvan yaratmaya uysal bir hayvandan yırtıcı bir hayvan yaratmaya, hayvan dövüştürmeye, hayvanları alıp satmaya, neresi Hayvan Hakları bunun? Gitmişim pet-shop’a 100 bin lira verip hayvan almışım hayvan sever olmuşum. Yani bu anlamda da hayvanların haklarını hayvan severlere karşı da korumak için çaba vermemiz gerektiğini inananlardanım. Bundan böyle kimse bir partiye bağlı olmanın getirdiği duygularla hareket etmemesi lazım. Bu ülkede gerçek vekiller olacaksak, İnsan Hakları gerçekleşecekse gerçekleri söylememiz lazım. “Demokratikleşme Paketi”nin sadece oyalama paketi olduğunu bilmemiz lazım, bugüne kadar yapılan bütün paketlerde olduğu gibi ve şuna inanıyorum bunun arkasından yeni baskılar gelecek, yeni tutuklamalar gelecektir. Alın işte, İnciraltı’nda yaşayan kızları al Bornova’ya götür, Bornova’daki erkek çocukları al İnciraltı’na getir. Ondan sonra da dokuzdan sonra yurda giremesin. Gündemimiz kendi “Demokratikleşme Paketi”miz olsun, “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili hazırlıklarımızı yapalım ve demokratikleşmenin yolu sokaktır diyelim. Aziz Nesin’in lafı ile kapatayım, ‘zartla zurtla gelen cartla curtla gider’ arkadaşlar.
11 / Pervin Mısırlıoğlu: Şu ana kadar maksimum konuştu milletvekilleri. Çünkü böyle bir sistemimiz yok 5 dakika, 2 dakika… Biz de eşitlik vardır, bakın şimdi Arif Ali Cangı bana mail atıyordur oradan, ‘Ben 7-8 dakika konuştum’ diye, Mazlumder’in ne suçu var 5 dakika konuştu. Yani ben bugün çok hakkaniyetli olmayabilirim çünkü saatlerimiz şaştı, kusura bakmayın… Bütün sokaklar gerçekten demokratik haklar sadece insanlar için değildir, doğa içindir, hayvanlar içindir, bütün canlılar içindir, dolayısıyla özellikle bugünün en önemli maddelerinden bir tanesi “Dünya Hayvan Hakları” vesilesiyle “İzmir’de Sokak Hayvanlarının Durumu” meselesidir. Fakat önce “Demokratikleşme Paketi” konusu üzerine son sözü vermek istiyorum.
12 / Rıfat Sait: Daha önceki konuşmacılar bana cevap hakkı verdi ama cevaplamamı istemiyorsanız.
13 / Pervin Mısırlıoğlu: Hayır, siz “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili maddeler üzerinden teker teker bahsedip sonra da 3 milletvekilimizin size yönelttiği eleştirilere cevap verirsiniz, STK’ların eleştirelerine elbette. Ama önce 10 dakikalık sununuzu yapın sonra tekrar söz alacaksınız.
14 / Rıfat Sait: Öncelikle bugün 4 Ekim biliyorsunuz, hayvan severlerle ilgili birkaç kelime konuşmamız gerekiyor. Samimi olmak lazım, ben samimi olduğumuz müddetçe bir şeyler yapabileceğimizi düşünüyorum. Siyasaetin dışında nasıl bir insan olduğumu herkes bilir. Bazen kendi partimden dahi eleştiri aldığım zamanlar olmuştur, doğruları hiçbir zaman söylemekten çekinmeyen bir insanım. Yeter ki doğru yolu bulalım güzel şeyler yapalım. Bu konuda CHP Milletvekillerininde bu şekilde davranmasını özellikle rica ediyorum. Örneğin Hayvan Hakları’ndan bahsedeceksek daha geçen haftalarda Menderes’de ki hayvan katliamından bahsetmek lazım. Yaklaşık bir ay öncesinde o Mendereste’ki büyük hayvan barınağını ziyaret ettim, gördüğüm manzara beni dehşete düşürdü. Zira buradaki hayvanlara yapılan zulüm, işkence hiçbir yerde yapılmış değil. Bütün hayvanları almışlar, köpekleri kamyonlarla alıp getirip bir yere tıkmışlar ne yiyecek var ne bakım. Sadece orada Hayvan Sever Derneği başkanı bunlarla ilgileniyor, elinden geldiği kadarıyla bunu yapmaya çalışıyor. Gerek Büyükşehir Belediyesi’ne gerek Menderes Belediyesi’ne bu konuyla ilgili davette bulunmuşlar, fakat bir sonuç alamamışlar. Biz kendilerine şunu söyledik, Orman ve Köy İşleri Bakanlığı’ndan bir yer tahsis edelim, belediye bunlara bir yer açsın buna bile bir yanıt vermediler. Bu konuda öncelikle samimi olmak lazım yani hayvan severler hakkında konuşacaksak hemen yanı başımızdaki o barınağı görmenizi istiyorum.Birlikte gidelim, bilmiyorum sayın Milletvekilleri gördüler mi orayı? Şu anda İzmir’de 26 tane hayvan barınağı var ve bu 26 hayvan barınağı da çok kötü durumda, Buca’da bir tanesi. Öncelikle bunları düzeltmemiz lazım yani bir şeyleri konuşuyorsak önce iğneyi kendimize batırmamız gerekiyor sonra çuvaldızı başkasına. O nedenle, evet o hayvanlar bir can taşıyorlar. İzmir Büyükşehir Belediye başkanı sadece insanların değil oradaki hayvanlarında belediye başkanıdır. Onun için onları koruması gerekiyor dedim ama hiçbir basın da yer almadı bu. DHA’da oradaydı, Hürriyet’te oradaydı, ben niye yazmadıklarını hala merak ediyorum. Niye oradaki o çirkin manzarayı gazetelere taşımadılar bugün soruyorum. Taraflı basından bahsediyorlar. Taraflı basın sadece bu tarafta mı? Her iki tarafta var, bunları konuşacaksak samimi konuşmamız lazım. Evet belki iktidarı destekleyen basın olabilir ama diğer taraftan da eleştiren, sayın T.C. Başbakanı’na hakaret eden basın da var Türkiye’de. Çok çirkin hakaretler oluyor. Demokrasiden bahsediyoruz evet demokrasi varsa, eğer örneğin bir Sözcü gazetesi başbakana hakaret edecek kadar birinci sayfasından manşet atabiliyorsa hangi demokrasiden bahsedebiliriz. Burada aklıma rahmetli Menderes’in o hikayesi geliyor, birisi yakasına yapışmış demiş ki, ‘demokrasi demokrasi’ ve hatta bu kişinin, ne kadar doğru bilmiyorum, Deniz Baykal olduğunu söylerler, iddia ederler ki Menderes’in verdiği cevapta şudur, ‘eğer başbakana bu şekilde davranabiliyorsanız, bir şey sorabiliyorsanız, ceketini çekebiliyorsanız hangi demokrasiyi size verebiliriz’. Biz hangi demokrasiden bahsediyoruz önce onları bir konuşmamız lazım. Sadece kendimizle ilgili bir demokrasi mi yani burada herkesin hakkını savunmamız lazım. Kürt sorunundan bahsediliyor. Tamam Kürtleri konuşalım ama bu ülkede Boşnak’ta var, Arnavut’ta var. Mesela ben Arnavut’um ve İzmir’de çok göçmen yaşıyor arkadaşlar 1,5-2 milyon civarında Balkan göçmeni yaşıyor. Bugüne kadar hiç birisi Arnavutça ya da Boşnakça bir yayın yapılsın, konuşulsun demedi. Evet Kürtçe konuşulsun ben Kürtçeye hiçbir şekilde karşı değilim, saygı da duyuyorum ama burada eğer bir haktan bahsediyorsak herkesin hakkını konuşmamız lazım. Yani Türkiye’de sadece Kürtler’le ilgi bir sorun yok. Kürtlerin sorunları varsa çözmemiz lazım onun en başında ileri duruş sergileyeni benim ama eğer bunu samimi konuşacaksak o zaman bütün ülkenin içerisindeki Arnavut’u, Rum’u, Boşnak’ı, Çerkez’i, Ermeni’si, Laz’ı herkesi konuşmamız lazım. Şimdi sayın Koçali Al dedi ki, sayın Aziz Kocaoğlu ile Diyarbakır’a gittik çözüm süreci amacıyla. Bundan 3 ay öncesinde, bunun bir kere hakkını saklı tutmamız lazım, nacizane ben buradan 100 kişiyi de alıp, aralarında basın mensupları da vardı, Diyarbakır’a gittik. Bakın arkadaşlar CHP’nin bir meclis üyesi, bir ara CHP disiplin kurulunda da çalışmış bir arkadaşımız, dedi ki, tabii biz Diyarbakır’a gittiğimiz zaman Osman Baydemir ile görüştük, bize dediler ki ‘o sıktığınız kanlı ellerin hesabını vereceksiniz, o kanlı elleri sıkmışların ellerini sıkmayız’. Bu lafı kullandılar arkadaşlar. 3 ay sonra Aziz Kocaoğlu gitti aynı elleri sıktı. Kendi başkanınızın elini sıkacak mısınız, diye sorduk kendisine. Bunlarda samimi olmamız lazım, laf kalabalığıyla, insanları suçlayarak değil. Eğer bir şey yapacaksak ben hazırım, getirin meclise birlikte yapalım.
15 / Pervin Mısırlıoğlu: Rıfat bey, birazda “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili kısımlara girer misiniz? Bu paketle ilgili süreçler devam mı edecek?
16 / Rıfat Sait: AK Parti 30 yıldır yapılmayanı yapmaya çalışıyor. Ancak burada çok ciddi eleştirilerle de karşılanacağını başbakan söyledi. Eksiklikler olabilir ama buna destek vermek gerekiyor. Türkiye’ye %52 oy alan partiyi kaldıralım deniyor. İşte bu haklar kaldırmamanız için gerçekleşecek. Evet verilenlerden daha fazlası verilmeli, bunun içinde çalışmalıyız. Öncelikle anayasayı değiştirmemiz lazım. Acaba anayasayı değiştirmek isteyen iktidar mı yoksa engelleyiciler mi var? Bunu konuşmamız lazım. Biz bu anayasayı değiştirmek istiyoruz o zaman demokratik haklar konusundaki seyir değişecektir. AK Parti olarak eksikliklerimiz olabilir ancak şu ana kadar yapılanları hak olarak vermediğimizi insanların bunları zaten hak etiğini belirtmek isterim.
17 / Pervin Mısırlıoğlu: Bir hayvanı birisine vermek bile büyük bir sorumluluktur. Eğer hayvanlara doğru dürüst davranmazsak bu ülkeye de demokrasi gelmez.
18 / Funda Ersoy Bayrı: Dünyamızın kurulduğundan bu yana insanlar ve hayvanlar kaçınılmaz bir beraberliğin dengesi içinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. İlk dönemlerde hayvanlardan korkan ve korunmak isteyen insanlar, evlerini yüksek yamaçlara kurarak kendilerini güvence altına almak istemişlerdir. Zamanla hayvanlar ve insanlar birbirine yakınlaşarak sıkı bağlar kurmuşlardır. İlerleyen yıllarda görüyoruz ki bunca dostluk ve sadakate rağmen insanların kendilerinde var olan üstün durumlarını hayvanlara karşı kötüye kullanarak, katliamlar yapmaya ve kötü davranışlar içine girmeye başlamışlardır. Hayvanlara daha iyi davranılmasını sağlamak isteyen İngiliz hayvan severler, 1822 yılında bir araya gelerek "Hayvanları Koruma Birliği"ni kurdular. Hayvanları koruma amacıyla yurdumuzda açılmış olan ilk dernek, 1908 yılında kurulmuş olan "Hayvanları Koruma Derneği"dir. Dünyadaki hayvan koruma derneklerinin bir araya gelerek oluşturdukları "Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu", 1931 yılında yaptığı toplantıda, 4 Ekim gününü "Hayvanları Koruma Günü" olarak ilan etti. Hayvanları Koruma Günü'nün amacı; hayvanların yaşam hakkına saygı duymak ve dünya ortaklarımıza iyi davranılmasını sağlayarak, yılın bir günü olsa bile dikkati hayvanlarımız üzerine çekmektir. Her canlının, doğadaki dengenin korunmasında bir rolü vardır. Soyları bilinçsizce tüketilen canlılardan sonra, doğada büyük sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Artık günümüzde, nesilleri tükenmekte olan hayvanları korumak için büyük gayretler gösterilmektedir. Geniş bir yelpazede yer alan hayvanlarımız günümüz insanı için rant kapısı olmuştur. Mezbahalarda acımasızca kesilen hamile hayvanlardan tutunda kürkü için canlı olarak derisi yüzülen hayvanlar, Afrika’da boynuzunda ki güç için avlanan Gergedan dişlerinden ziynet eşyası yapılan filler, ayakkabı yapımında kullanılan timsah ve yılanlar, derisi için öldürülen tilki, köpek, kedi, postunu sergilemek için avlanan ayılar da bu şanssız çizgide yerini almaktadır. Tropikal bölgelerden getirilen kuşların yaşadıkları vatandan ve özgürlüklerinden koparılarak kafeslere tıkılması ise ayrı bir trajediyi içermektedir. Tüm bunları hakkını vererek anlatırsak listemiz uzar gider… hunharca öldürülen foklar, yunuslar, balinalar da insanların acımasız hedeflerindendir. İstem dışı her türlü şiddet, işkence ve katliama maruz kalan hayvanlarımızı kim koruyacak? 4 Ekimin mana ve anlamı bu aşamada devreye girerek yılın bir günü bile olsa tüm insanlığa mesaj vermelidir. Ormanlarımızı yakıyoruz, kesiyoruz. Her orman yok oluşunda içinde yaşayan canlılar sürgün ediliyor veya yakıldığında yuvalarıyla birlikte yok oluyor. Kızılderililer doğanın en iyi koruyucularıydı. Onlar toprağın, ağacın ruhunu biliyordu ve anlıyordu. Bir ağaç keserken acı çekmemesi için yanında ki ağacı kesiyor gibi yapar, kesecekler ağaç korkudan bayılınca ancak o zaman keserlerdi. Zamanımızda ne oldu da insanlar doğayı ve üzerinde var olma hakkı olan canlıları bu kadar kolay harcıya biliyorlar? Buna hakkımız var mı,canlıların birbirine duyduğu saygı ve sevgiye ne oldu!!! Evde baktığımız sahipli hayvanlarımızın da durumu sokakta yaşayan sahipsiz hayvanlarımızdan pek farkı yok.Yalnız bir farkla sokakta ki hayvanın kaçma şansı var ama evde kötü muameleye maruz kalan hayvanın hiç şansı yok gibi… Ancak sahipli hayvana yapılan kötü muameleyi fark eden bir komşu ihbar yaparsa ne ala, ama tam olarak ne yapılması gerektiğini bilmeyen insanlar sessizliğini korursa o zaman sahipli hayvanın da ayrı trajedisi başlar. Sahiplenilen hayvan çocuğunuza ya karne hediyesidir, yada sevdiğiniz kişiye sevgililer günü veya yeni yıl hediyesi. Bir süre sonra bakmaktan sıkılan veya yazlıktan evine getirmek istemeyen duyarsız kişilerce sokağa terk edilen hayvanlarımız sokak yaşamını bilmez, su bulamaz, yemek bulamaz ve çok acı biçimde ölürler. Sokak da yaşayan çocuk mu sokağın kurallarını daha iyi bilir, yoksa evde her türlü gereksinimi sağlanan çocuk mu sokakta başarılıdır? Empati yaptığımızda sokağa terk edilen köpeğin ve kedinin nelere maruz kaldığını, terk edildiği an ölüme yolculuğunun başladığını bilmelisiniz. Nasıl çocuğunuzu sokağa terk edemez iseniz evcil hayvanınızı da sokağa terk edemezsiniz. Unutmayın aldığınız evcil hayvan hayatınıza girdiği an ailenizin bir ferdidir. Yaşam süresi 15 yıl olarak düşünülecek olursa bir kedi veya köpeği sahiplenmeden önce bin kere düşünün. Son Hayvanları Koruma Kanunu ile sokağa atılan hayvan için çok yüksek cezalar gelmektedir. Sokağa terk eden hayvan sahibi yüksek meblağlar ödemek zorunda kalacaktır. Yeni yasayla sahibi olduğunuz evcil hayvanınıza takılan cip ile takibi yapılarak kolayca terk eden kişiye ulaşılabilecektir. Sokaktaki hayvanın ilk halkası evden atılan dostlarımızla başlar. Son dönemlerde betona yenik düşen şehirlerde hayvanlarımızla ilgili büyük sorunlar vardır. Daha doğrusu dostlarımızın büyük sorunları vardır. Yok olan doğada gidecek yer bulamayan, beslenemeyen, üremesi kontrol altına alınamayan hayvanlarımız çok zor bir dönemden geçmektedirler. Birçok belediye bu zor geçiş döneminde kolları sıvamış 5199 sayılı yasa gereği kısırlaştır, aşıla, kayıt altına al ve bulunduğu bölgeye bırak sistemiyle çalışmaktadır. Belediyelerce RM merkezleri kurulmuştur. RM merkezi saldırgan ve uyumsuz hayvanlar için ve güçten düşmüş, yavrulu anneler içindir. Peki yeterli midir? Elbette değildir. Çünkü diğer ilçe belediyeleri umursamaz bir şekilde çalışmalara katılmamakta, hatta çalışan belediyenin sınırlarına kendi bölgesinde yaşayan sahipsiz hayvanları gizlice bırakmaktadırlar. Tek taraflı, tabiri caizse tek tük çalışan belediyeler ile sahipsiz sokak hayvanlarının denetimi adeta imkansız hale gelmiştir. Rutin zehirlemeler yapıldığında yasayı hatırlatan onca karşı dilekçeye rağmen her dönem katliamlar yapılmaya devam etmektedir… Uygar ülkelerin gelişimini bir türlü yakalayamayan ülkemiz yetişme çağında ki gençlerimize de kötü örnek olmakta, sevgisiz ve merhametsiz bir nesil yetiştirme becerisini göstermektedir. Aslında insanların diğer savunmasız canlılara yaptıkları her haksızlık geleceğimizin temelini oluşturmaktadır… Bu temelde merhamet olmalı, diğer canlıların yaşam alanlarına ve barındıkları topraklara saygı olmalıdır. En küçük canlıya merhamet etmeyen, katleden, yaşam yerlerini işgal eden kişiler asla başarılı nesiller yetiştiremezler. Çünkü adalet en küçük canlıya duyulan sevgi ve saygıdan geçer. Evcil hayvanın sokağa terk edilmesi, çocuğunuzun yaşayan bir canlının hayatına son vermesi belki birçok ebeveyni hiç ilgilendirmez, gözden kaçar. Savunmasız, masum canlılar kendilerini kötü davranış ve öldürücü darbelerden korumasını bilmez, daha doğrusu akıl edemezler. Onlar tüm canlılara sonsuz güven içindedirler. Burada bizim koruma iç güdümüz, adaletimiz ve merhametimiz devreye girmek zorundadır… Çünkü biz canlıların en akıllı ve tanrının emanetlerini koruyan görevlileriyiz. Kötü davranışlara suskun kalındığında, yakınlarımıza verdiği mesajları bilseydik yine aynı şekilde mi davranırdık? Sokak da yaşayan hayvanımız olsun, evde beslediğimiz evcil dostlarımız olsun toplumun insanlık sınavı olduğunu bilmeliyiz. Acımasız ve kötü davranışlarda bulunan ebeveyn çocuklarını sorumsuz, merhametsiz ve sıkıldığı her canlıyı terk etme öğretisi içinde yetiştirir. Evcil hayvanınızı sokağa terk ettirmekle aslında çocuklarınıza verdiğiniz mesaj aynen şöyledir “yaşlandığım” zaman beni sokağa veya huzur evine terk edebilirsin. Çünkü o bin bir emekle ve sevgiyle ben merkezli yetiştirdiğiniz çocuklarınız aslında merhamet duygularını tanımayan, sıkıldığı her şeyi canlı olsun olmasın sokağa atan bir canavar olmuştur. Mimarı da farkında olmadan siz olmuşsunuzdur. Hayvan sevgisi, insandaki yardımlaşma, iyilikseverlik ve sevgi gibi duyguların gelişmesine destek olur.. 4 Ekim Hayvanları koruma gününde, yılın bir günü dahi olsa dünya hayvanlarına ve çevremizde yaşayan canlılara dikkat çekmek için kutlanan bir günde, dostlarımız şu mesajı verir; Bizde canlıyız, bizde bu dünyada varız ve her canlı gibi sınıf, seviye, renk, ırk farkı olmadan sizlerle aynı dünyayı paylaşıyoruz. Bir zamanlar zencileri renginden dolayı köleleştirmiş, yok saymış, katletmiştiniz…Tıpkı şu an bize davrandığınız gibi davranıyordunuz… Şimdi sıra yaşam hakkımıza, yaşadığımız alanlara göstereceğiniz sevgi ve saygıyı en eski dostunuz olarak bizlere de göstermenizi istiyoruz.
19 / Mustafa Moroğlu: Rıfat bey, demokratikleşme paketi ile ne istiyorsanız yapalım dedi.
20 / Rıfat Sait: Hayır öyle demedim. İstişare yapalım dedim.
21 / Mustafa Moroğlu: Demokratikleşme ile ilgili tavrımız şudur, AK Parti iktidarı 82 anayasası ile ilgili hiçbir irade koymamıştır. Eğer kendi iradenizle kendi haklarımızı savunamaz bir hale gelirsek icraatlarınızla hatırlayalım ki Hitler’de %50 ile iktidara gelmişti. Zartla zurtla gelen cartla curtla gider her zaman. Hayvan Hakları’na gelince 15199 sayılı kanuna göre sokak hayvanlarının bakımları yapıldıktan sonra alındıkları yere bırakılması gerekir ki Menderes’te ki hadise budur. Hayvan Hakları ile ilgili yüzlerce verilmiş teklifimiz var. Adım atacaksanız eğer bunları kanun teklifine çevirmek adına adımlar atın.
22 / Arif Ali Cangı: Burada hep BMM’ne üye olanlar konuşuyor, oysa kMM üyeleri konuşmalı onlar dinlemeli. AK Parti siyaseti kutuplar arasında görüyor. AK Parti için sadece CHP var, CHP için de AK Parti, bu şekilde toplumsal kutuplaşma derinleşiyor , oysa başka siyaset alternatifleri de var.. Örneğin Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi var, bugünün ve geleceğin siyaseti için, bunu bugün görmüyorsunuz, ama mutlaka görmek ve ciddiye almak zorunda kalacaksınız. Bugün hayvan haklarını koruma günü, tek günle hayvanlar korunmaz, hayvanların ve tüm canlıkların yaşamının korunması için, herkesin farklı herkesin olduğu, doğayla uyumlu bir yaşamı inşa etmeyi önüne koyan siyasi anlayış gerekir.
23 / Nilay Özkılınç: 15119 yasa diyor ki, sokak hayvanlarını alırsınız genel bakımını yapıp daha sonra aldığınız doğal yaşam alanına bırakırsınız. Hayvan barınakları hem ilçe belediyelerinin hem de il belediyelerinin görevi, bunu da hatırlatmakta yarar görüyorum.
24 / Pervin Mısırlıoğlu: Bugün dünyada furya özgürlükler meselesi üzerinde. Ne olur gelin “Demokratikleşme Paketi”nin olumlu yönlerini görelim. Dolayısıyla Rıfat Sait’e söz vermek istiyorum.
26 / Rıfat Sait: Arif beyden özür diliyorum zira ben kendisinin partisi adına katıldığını burada öğrendim. Bakın Tepecik’de ki hastanemizde girişte iki köpek var. Bunları alıp bakımını yapıp tekrar oraya bırakıyorlar. Bu durum ne kadar sağlık açısından gerçekçi? Tiksindirici. Bunları tartışalım. Bazı şeyler yavaş yavaş olur. Mesela Kürtçeyi dil olarak yasalara koymak ulusalcıları ayaklandırabilirdi, değil mi? Her şey yavaş yavaş.
27 / Pervin Mısırlıoğlu: İkMM olarak demokratikleşme paketi zamanın ruhunu kavrıyor mu, mottosunu koymuştuk. Bunu bir ke z daha hatırlatmak isterim.
28 / Mehmet Arif Koçer: Sayın Milletvekilleri diyanet işlerinin kaldırılmasından bahsetti ancak bunun inkilap devrimleriyle geldiğini hatırlatmak isterim, 10 yıllık partiye mal edilmesin. 80 yıllık sistemin bütün kusurunu sadece Ak partiye yüklemek adil olmaz. O zaman gelin birlikte bütün sistemi sorgulayalım.
29 / Z. Vezzan Karabulut: EGEÇEP üyesiyim ancak bugünden sonra Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi yürütme kurulu fahri üyesiyim. Umuyorum ki bu kamu yasağı kalkınca durum değişecek. Demokratikleşme sürecinde hayvanlarında bir hak öznesi olduğunu unutmamalıyız. Rıfat beyden tiksinmek gibi bir tanımlama gelmesi bana rahatsız edici geldi. Bu tiksinti sözcüğünü lügattan kaldırmak lazım.
30 / Hamdi Öztürk: Bir tek şizofrenler kendi dışında bir şey sevmezler. Gördük işte, küçük bir demokratik taleple sokağa dökülenler, Dersim’i yapanların bakışı gibi cezalandırıldı.
31 / Alaattin Yüksel: Demokratikleşmeden beklenen Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi, Ruhban okullarının açılması vs.dir. Hrant Dink’in katili bulunmuyorsa, insanlık ile ilgili yasa çıkmıyorsa bu hükümete ne denebilir. Kıyafet serbestliğiyle ilgili bir şey söyleyeceğim. Biz artık bundan bahsetmek istemiyoruz, istedikce iktidardan uzaklaştık zaten. Ama bir yandan da Ege Üniversitesi’nde uygulananlarda ortada. Dünya’da gelir dağılımı açısından en kötü ülkeyiz biz.
DEĞERLENDİRME
İLETİŞİM
SİVİL TOPLUM İLE
Toplam 182 sivil toplum kuruluşu, meslek odaları ve sendikalar dahil, e-mail yolu ile davet edildi.
MEDYA İLE
20 medya kuruluşundan 15 kişi katıldı.
SONUÇLAR
Sezonun ilk İkMM toplantısı geçen sezondaki yerimiz olan Türkan Saylan Kültür Merkezi’nin son anda verilmemesi üzerine Ahmet Priştina Kent Müzesi Kent Arşivi ve Müzesi’ne taşındı. Katılım çağrıları yenilenerek yeni yerimizin duyurusu son anlarda tekrar yinelendi. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde ki davetlilerin yönlendirilmesi gereğinden toplantımız 10:30’da başlatılabilindi. Milletvekilerinin toplantıyı TBMM’ye çevirme gayretleri moderatörümüzün sağduyulu yönetimiyle sakin tamamlanmaya çalışıldı.
DEĞERLENDİREN KİŞİ
İzmir küçük Millet Meclisi Hamalı Pervin Mısırlıoğlu ve Asım Aykut Aksakal