YER: Cezayir Restoran (Taksim)
TARİH: 4 Haziran Pazar 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Vasfi Kösebey (Emekli İlahiyatçılar ve Din Görevlileri Derneği)
2 / Murat Cesur (TMMOB)
3 / Hüsnü Adalı (Liberal Avrupa Derneği)
4 / Ali Faik Aydın (İstanbul Platformu)
5 / Fevzi Durmuş (Beyazay Derneği)
6 / Şahin Tekgündüz (İstanbul Hepimizin)
SENDİKALAR
Yok
ODALAR
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
Hüda Kaya (HDP İstanbul milletvekili)
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
GÖZLEMCİ
DİĞER KATILIMCILAR
6 stö ve 2 izleyici toplantıya katıldı.
MODERATÖR: Cemil Altay
GENEL GÜNDEM: OHALde Yaşamak
KONUŞULANLAR
Genel Gündem:
Sunum videosu gösterildikten sonra, toplantıya dair usülle ilgili hatırlatmalarda bulunan moderatör Altay, toplantıya katılımla ilgili bilgilendirme yaptı. Ramazan ve özel durumların sivil toplum katılımını etkilediğini belirten Altay, son 1-2 senedir de ülkede vuku buluan olayların genel olarak TkMM katılımlarını etkilediğini ama diyalogun son iki kişi kalıncaya devam edeceğinin altını çizdi. Cemil Bey, İstanbul kMM hamalı olarak son toplantısını yaptığını, bundan sonra bu görevi başkasına devrettiğini ekleyerek katılımcılara veda konuşması yaptı. “OHALde Yaşamak” genel gündemine ait sunum videosu gösterildikten sonra önceki OHAL başlıklarındaki TkMM toplantılarının ortak payda raporlarına ait öne çıkan farklı görüş ve ortak paydaları katılımcılarla paylaşarak, sözü sivil topluma bıraktı.
Hüsnü Adalı: Steve Forbes ilk ABD Başkanı G. Washington’ı anlatıyor. Başkan olarak kendisine yapılan muhalefeti pek anlayamasa da gizli polis örgütleri kurmadı. Kimse gece yarısı evinden alınıp hapse atılmadı, muhalifler tutuklanmadı, OHAL ya da sıkıyönetim ilan edilmedi. Amerika için atıp tutuyoruz ama buunları da ekleyelim. 1700lerden bahsediyoruz, bunlara tenezzül etmemiş. OHAL’de Fransa, İngiltere mukayese ediliyor, geçenlerde Manchester’da 22 kişi öldü terör saldırısında, en üst düzeyde alarm ilan ettiler, iki üç gün sonra bu alarmıın seviyesini bir alta indirdiler. Niyetleri OHAL’de yaşatmak değil vatandaşları özgürlük ve demokrasi altında yaşatmak. Onlar OHALi Allah’ın lütfu olarak görmüyorlar. 12 Eylül’de görevden alınanlara kapılar kapaılmadı, onlar özel sektörde iş bulabildi, ellerinden pasaportları alınmadı, hastaneye gitmeleri engellenmedi. Burada resmen öl deniyor insanlara, bırakın Müslümanlığı, önce insanız tabi, bunu insan olan yapmaz. İbrahim Kaboğlu, 2007’de Ergün Özbudunla beraber şu anki hükümet tarafından Anayasa taslağı oluşturmak üzere görev yaptı. Sadece iktidarı eleştirdiği için üniversitedki görevinden uzaklaştırıldı. Şu anda yurtdışına çıkamıyor, emekli olamıyor, hastaneye bile gidemiyor. Bunu insan, Müslüman olan yapmaz. Fransa’da gazeteciler tutuklanıyor mu, akademisyenler atılıyor mu? Muhalifler hain ilan ediliyor mu? Ben duymadım. Plebisitten, referandum değil, önce “evet verin OHAL kaldırılacak” , ne oldu? Evet çıktı, OHAL uzatıldı. Asker devletiydik, şimdi polis devleti olduk. “Huzur gelene kadar, OHAL neden kalksın” dedi Hazret. Kararı kim verecek, bunun meali kalıcı OHAL ortamına hoş geldiniz! OHALin baş sorumlusu o ortamı yaratanlardır., yani bu iktidardır. Bir sorunun kaynağından sorunu çözmesini bekleyemeyiz. Trump, Erdoğan kötü yönetimin sonuçlarıdır ama durum daha da kötüleştiriyorlar. Hermetik süreçlerde sonuçlar nedenlere dönüşürler. Babamın “Utanmaz, sıkılmaz” sözleri geliyor aklıma. “Hem suçlu hem güçlü” Son yılarda daha da çok geliyor. Çözüm, artık kişi konuşmaktan vaz geçmeliyiz ben de dahil. Manifesto etrafında birleşmeliyiz. Bu maddeleri taahhüt edeni, kim olursa olsun desteklemeliyiz. Hemen parlamenter sisteme geçeceğini taahhüt etmeli. Seçim kanunu ve siyasi partiler yasasının değişeceğini taahhüt etmeli. Barajlar düşürülmeli, seçime gitmeden önce. Büyük bir çoğunlukla %65-70 gibi, yeni bir anayasa yapmanın yolunu açmalı.
Vasfi Kösebey: İnsan tehlike anında önce başını korur. Kavgada yumruk sayılmaz derler. Devletin baş ve beyni, askerdir, polistir, milli eğitimdir ve üniversitedir. Buraları iyi koruması gerekir. Bugüne kadar tevhid-i tedrisat devam ettiği için, millet de buna alıştı. Herhangi bir şey karşısında devlet elinden gelen her şeyi yapar. Ben bu devlette yaşıyorum, sivil toplum aktivistiyim, kimse bana bugüne kadar “ne oluyoruz arkadaş, dur bakalım OHAL var demedi” ben bilmiyorum OHAL nerede var? OHALden rahatsız değilim. Devletin kalması için, mutlaka bunu yapması lazımdır, yoksa kaos oluşur. Ben devletin yasalara uyduğuna inanıyorum, OHALin uzun müddet olması mümkün değildir, çünkü Halk Parti vaktiyle 27 yıllık iktidarında hep sıkıyönetimle yönetildi diye suçlanmıştır. Tehlike geçmedi. Bu kadar insan atıldı diyorsunuz, bunlar normalde de atılır. Benim çok yakınım pilottu, içeri attılar görevdeyken, babası hastanedeydi. Ben takip ettim, bylock var dediler. Hiç bulaşma dediler, sana da bulaşır. Bir öğretmen arkadaşım vardı, ben teşvik ettim hatta bu ortamlara, ortada birşey yoktu o zaman. Onu da öğretmenlikten aldılar. Devlet tehlike gördüğü anda üstüne gidiyor. 12 eylülde bir sürü suçlu-suçsuz içeri aldılar. Sonra suçsuzları geri çıkardılar. OHALde bunlar mümkün değil. Bir yerden baraj patladıysa, şu bu değil, silip götürür. Böyle olması gayet normal. Zamanla bunlar ayıklanır. Herhalde 15 temmuz akşamında belki sevinenler vardı, Avrupa, ABD istedi. Şimdi kimse OHAL bu kadar alınmış, şunlar alınmış normal yani. Ben yaşadığım dönemde üniversiteler 6 defa ideolojik değişime uğradı. Zaman yazarı Ilıcak var, yazılarını okurdum, zaman zaman tebrik ederdim. O da içerde ama bir yerde ihtilali destekliyor. Galiba Pkk da dahil edildi, ondan da içeri alınan oluyor, Türkiye devletinin kalması için bunlar gerekli. Ama hastaneye gidememeleri doğru değil, araştıracağım. Etnik köken, dini sorunlar bunların çözümü zor tevhid-i tedrisatta, Kemalizm sürdüğü müddetçe.
Şahin Tekgündüz: Ben burada ya da başka yerde dostlarımla konuşurken, yasaklıyım, endişe duyuyorum. Ama iktidarı destekleyen tarzda konuşanların hepsi engellenmiyor, ödüllendiriliyor, alkışlanıyor, yüceltiliyor tabi. Bunu bir tespit edelim. Muhaliflerin hepsi içeride, muvaffakların hepsi kürsülerde. KHKlar hakkında bugüne kadar hemen hemen her şey söyledi. Bir ülke eğer KHKlar ile yönetiliyor ve sonu da görünmüyorsa, o ülkede parlamento çöpe atılmış demektir. Bunu yaşıyoruz, sadece göstermelik, KHKlara imza atan siyasilerin, liderin direktifleri doğrultusunda karar almaya memur edilmiş bir parlamentomuz var, içindeki muhalifin dışında. Demokrasiden söz edilmesi mümkün değil. Bir ülkede cumhurbaşkanı emrindeki askerlere silahlarını çıkartmalarını istiyorsa, kendi siyasi parti grubuna konuşmak yapmak için geldiğinde, kendi parti mensuplarının üstünü başını aratıyorsa, halkın içerisinden zırhlı arabalarla ve koruma ordusuyla geçebiliyorsa, çok mutsuz-korkak ve korkusu nedeniyle şiddet uygulamak zorunda hisseden bu huzursuz insanı kurtarabilmek için, rahata kavuşturmak için bundan sonra ne yapabilirizi konuşmak daha iyi ederiz. Yani hem onu rahata kavuşturmak hem de onun korkusu nedeniyle-onbinlerce insna ailesi, çocuğu… açlığa ve yargılanmaksızın sefalete, ölüme terk edilmekte- bunlardan kurtulmak için ne yapmalıyız? Yargı kalmadı, yaşama güvencesi kalmadı, intiharlar birbirini izliyor, üniversitelin içi boşaltıldı. Bunun yanında üniversite olmayan, inanç eğitimi-ki eğitim değil, keşke olsa, pompalandığı bir dönem yaşıyoruz.
Fevzi Durmuş: 12 Haziran 2016’da Orlando-Florida’da bir gece kulübü saldırısı oluyor. Yaklaşık 50 kişi ölüyor, 53 kişi yaralanıyor. Ve akabişnde OHAL geliyor. Ekim 2015’te Fransa’da bir saldırı oldu ve Türkiye’deki darbe kalkışmasının yanında bir özgül ağırlığı yok bunun, ardından OHAL ilan edildi. Türkiye’de 20 Temmuz’da OHAL 6 ay uzatıldı. Fransa’da 15 Temmuz 2017’ye kadar OHAL uzatıldı. Türkiye’ye bakarsak, bir vatandaş olarak kim OHAL’den bir sıkıntı yaşamış. Ben şahsen bir tek Kıbrıs’a uçarken, bilet kontrolünde ikinci bir işlem gördüm, başka birşey görmedim. Bugün OHAL ya da KHKlar ile ilgili eleştiriler var. Öyle bir yapının esareti içindeydi ki millet, 1980’lerde “Bizim çocuklar darbe yaptı” bilgisini CIA Türkiye şefi CIA Başkanı’na böyle iletiyordu. İşte o çocukların 80lerde aldığı çocuklar, bugün general oldu ve 15 Temmuz’u yaptı. El insaf, sanki devlet 80den bu yana devşirilmiş kıtalar yetiştirilmemiş gibi, DPK ile mi atacak devlet bunları makamlardan? Devlet, aziz millet adına KHKları kullanıyor. Cumhurbaşkanının grubunu aratması ve arkese silah bıraktırması iddiası ise, acaba açık açık Avrupa kanalları tarafından tehdit edilen bir lider tanıyor musunuz? diye sormak isterim… cesarete gelince, birileri gibi havalimanından tornistan yapıp, Bakırköy’de evlerde saklanmadı Cumhurbaşkanı, her türlü riski aldı. Havaalanındaki çağrısıyla millet meydanlara indi. OHAL’in uzatılması, KHKlar ile devam ettirilmesi zaten çok da mümkün değil. Önemli olan devletin bekasıdır. Eğer biz devletin bekasını bir kenara itip, sözde gazetecilerle, sözde yazarlarla, terör örgütünün sözcülerinin bir takım ifadeleriyle idare etmeye kalkarsak vay halimize. Bu millet devlete sahip çıkmıştır, referandumda da kahr ekseri oyla sistem değişikliğini desteklemiştir. Bu ülkede son sözü millet söyler.
Ali Faik Aydın: OHAL, olağan hale getirildi. Üstelik sıkıyönetimlerden daha ağır ve tehlikeli olduğu halde. Sıkıyönetimler bitince, seçime geçilirdi. Şimdi sıkıyönetimlerden daha ağır koşullarda seçim yapılıyor ve Meclis’te açık oy kullanılıyor, Anayasa ihlali, mühürsüz oy kullanılıyor, yasa ihlali. Bu şekilde nasıl bir meşruiyet-haklılık kazanılacak? Ayrıca her türlü ayrımcılık, linç ve yüzbinlere varan işten atmalar, tutuklamalar… ve ötekileştirmeler, somut delillere dayalı olmadan binlerce gazeteci-akademisyen-fikir insanları göz altına alınmakta. Yolsuzluklardan bahsetmekte suç haline geldi, Atatürk’e hakaret etmek gayet normal, birgün sonra bırakılıyor ama Cumhurbaşkanıa hakarette çok ağır kararlar var, hapis-para cezası. Sistem temelinden değiştiriliyor, HSK eskiden sembolik olarak kendini kontrol aygıtı ve merkeziydi, şimdi birisinin seçimine, keyfine bırakılmış durumda.
Hüda Kaya: Öncelik Hüsnü Bey’in belirttiği 4 acil eylem maddesi vardı. Türkiye’nin durumu o kadar vahim ki, inanın ben şu anda ne barajı, ne seçimi düşünebiliyorum. En acil, en öncelikli konu OHAL’in kaldırılması ve geniş toplumsal bir mutabakatla eşitlikçi, özgürlükçü bir Anayasa tartışılması ve gerçekleştirilebilir yollarının açılması. Türkiye’nin geleceğini bu kurtaracaktır. Yüzbinleri aşmış işsizler var. Türkiye’nin her tarafından inanılmaz bir sessiz çığlık var, kadınların, çocukların, erkeklerin yaşadığı korkunç dramlar, işkenceler var. İntiharlar yaşanıyor. Sessiz çığılığın içinden sesini çıkarmaya çalışanları da hakim zihniyet, iktidar her önüne geleni, muhalefeti –teröristler, işbirlikçiler diyerek, bu gerçekleri kapatamayacaklar. Ve bu toplumsal bir patlamaya da yol açacak. Bu sessiz çığlıkların sese dönüştüğü bir an gelecek. Bireysel bir prototip olan bir problemden, toplumsal sağlığın da bozulduğu, vicdanın-inancın-ahlakın da sakatlandığı, tüm güzel olan şeylerin artık bir bataklığa dönüştüğü bir gerçeklikten kurtarılabilmek için, daha büyük bir toplumsal travmalara düşmemek için, bir yol açılması gerekiyor. Sessiz çığlıklar sese dönüşmeden bir yol açılması gerekiyor. Devlet kendi halkını düşmanlaştırıyor. Halkına karşı Ankara’da İnsan Hakları Anıtı etrafında polis kuşatması var, kimi kimden koruyorsunuz? Anıtı, insanından mı 80 milyondan mı koruyorsunuz? 80 milyon terörist mi var? Bu ülkenin geleceği, hayrı için ağızını açan herkes terörist mi? Sadece devlet, millet, Sakarya edebiyatı yapanlar mı yurtsever, devleti seviyor? Bu ülkeyi sevenler düşünmeyi bilen, sorgulamayı bilen insanlar aynı zamanda. Ben şahsen, din görevlileri adına konuşunca Vasfi Bey konuşunca biraz daha vicdani, insani, dini ilkelerle daha etik, daha farklı konuşma bekliyordum. Yani öyle konuştunu ki, sanki siyasi atışma yapan danışmanlar gibi. Bunları bu millet dinlemekten bıktı. En baştakinin söylediğini ötekilerin kopya ettiği konuşmaları dinlemekten bıktı insanlar. Herkes birbirinin kopyası gibi konuşuyor. Kendi konumumuza göre, biraz vicdani-ahlaki, biraz toplumsal sorumluluğumuza göre konuşalım. Toplumda şu anda bir din çürümüşlüğü var, insanlar inancını kaybetti. İnsanlar dinden, imandan çıktı. Kuran ayıdır bu ay, ayette “doğru ile yanlışın hakikatin anlaşılması için…” diye ifade geçiyor. Vahyin insanla buluştuğu, hakikatlerin anlayasanız diye doğru ile yanlışın, kötü ile iyinin, çirkinin, güzelin anlaşılması için size bir ölçü.. diye anlatıyor bize Allah. Biz bu ölçüyü anlatmıyoruz, dert etmiyoruz, yine Kuran ayı olan bu ayda aleyhinize bile olsa sevdiklerinizle, evlatlarınızla, kaymetmekten korktuğunuz ticaretiniz mevkiniz-makamınız da olsa adalete şahitlik yapın, diye Kuranın, sadece Kuranın değil tüm elçilerin getirdiği inançlardaki en temel ibadet, adaleti tesis etmektir. Birilerinin siyasi yandaşlığıyla biz kopya çekemeyiz. Allah için vicdana göre konuşalım. Liderimizin, cemaatlerin, şeyhlerin aleyhine bile olsa adalete şahitlik yapmak zorundayız. Bunu yapmıyorsak bunun hesabını vereceğiz. Adaleti tesis etmezsek, toplum fitneye, bataklığa dönüşecektir. Ve bugün Türkiye toplumu ahlakıyla, vicdanıyla, inancıyla bataklığın dibini bulmuştur. Bütün değerler çürümüştür. Devletin bekası esastır dedi sevgili kardeşim, insana göre can esastır. Zeytin esastır, ağaç esastır, su esastır, ruh esastır, kuş kelebek, insan esastır. Bırakın Kur’anı, inanmak değil zorunda herkes, vicdanı olan için can kutsaldır. Devletin bekası esas olamaz, can esastır.
Hüsnü Adalı: Sorumluların olmadığı yerde sorunlar bitmez, bu evrensel bir kuraldır. Bütün dinlerin, milliyetlerin üzerinde bir şey. Benjamin Franklin “Güvenliği için özgürlüğünden vaz geçenler, aslında her ikisine layık değildir” İkisinden birini tercih et diyemezler bana, hem güvenlik, hem özgürlük… aslolan insan canıdır. Mehmet Altan’ın dediği gibi “İnsan canı tek kutsaldır” Liberaller için siyaset; ordu, din, laiklik, Atatürk… bunlar siyasetin öznesi konusu değil. “Dünya benim vatanım, insanlık benim milletim” Tevfik Fikret’in çok sevdiğim bir lafıdır. Mesela okullarda Tevfik Fikret’in bin tane lafı vardır, bunu çocuklara öğretmezler. Okul müdürüne bu sözünü söyleyince, ne güzel deyip, bilmediğini söylüyor bana, bilmiyorlar… “Türkiye’nin sorunu dış güçler” lafı ise, sizde bir yara varsa kaşınır arkadaşlar. Neden Norveç, Kanada, 30 yıl önce ilerde olduğumuz Güney Kore bu darbe konuşmaları olmuyor da bizde oluyor? Çünkü özgürlük sorununu aşmanın yolu, daha çok özgürlük vermekten geçer. Önemli olan insanların mutluluğu, tek kutsalda insan canıdır. Kahri ekseriyet anlamı- büyük ezici çoğunluk, tdk diyor, %51,5 ezici bir çoğunluk değil, bunu belirteyim, düzeltelim. O zaman %48.5 da ezilen çoğunluk oluyor? Biraz talihsizlik oldu galiba. Musa Kart, Kadri Gürsel sözde gazeteci mi, diye de sormak isterim.
Vasfi Bey, sözlerine Hüsnü Bey ile bir anısıyla başladı. Hüsnü Bey’e ithamda bulundu ve toplantının bu noktasında gerginlik oldu. Hüsnü Bey de Vasfi Bey’in “FETÖ’ye katıldı” iddialarına-ithamına yönelik söz aldı ve toplantıya bu sözler üzerine devam etmeyeceğini belirtti. Vasfi Bey’den yaptığı konuşmayla ilgili özür dilemesini, konuşmasını düzeltirse toplantıya devam edeceğini söyledi. Vasfi Bey, sözlerini geri aldı ve özür diledi.
Vasfi Kösebey: Türkiye’de OHAL, KHKlar FETÖ ve PKK’ya karşı kurulmuştur. Hangi vatandaş zarar gördü, ben anlamıyorum. Sözcü, Odatv, Birgün, Hürriyet… neler yazıyor görüyoruz. Devlet bekası ile konuşursa, elbet bunun cezası olacak. Cumhurbaşkanı “Eğer sükunet istersen, dalgalarda değil, kenara çekil”, bu Cumhurbaşkanı dalgalarla boğuşuyor. Asıl huzur dalgalardadır, bu Cumhurbaşkanının tarzı budur. Türkiye’de demogoji, trollük birinci sırada. Özal’ı sıradan vatanda vurdu, Enver Sedat’ı subay vurdu. 1960larda Çankaya Köşkü’ne gittim, müzeye kadar gittim, ne koruyan vardı, ne asker. Şimdi bir takım şeyler allak bullak oldu, önlem almak zorunda kaldılar. Bir tane İçişleri Bakanı, Türkiye’de ahlakın bozulmasıyla ne kadar para harcanıyor, dedi, kimse hatırlamaz bunları. Ben İlahiyatçıyım, can yakılıyorsa, onun da cezası verilmelidir.
Fevzi Durmuş: Sayın vekilimiz Hüda Kaya 8 ekim 2016 tarihinde 15 temmuz darbe girişimi oyunu diye bir demeç vermiştir, cumhuriyet gazetesi ve diğer basın kuruluşlarında bu mevcut. Bunu ülkem ve milletim adına tallihsiz bir açıklama olarak nitelendiriyorum. 15 temmuzu oyun olarak ifade etmeniz orda şehit olan arkadaşlarımıza çok büyük bir saygısızlıktır. Çünkü bu bir oyunsa küresel güçlerin ve Fettullah Gülen’e Türkiye de bakıp besleyip bu milletin başına ordu ile beraber musallat edenlerin oyunudur. ne iktidarın ne de bu aziz milletin bir oyunu değildir. Bir diğer konu da sayın vekil az önce konuşmasında şunu söyledi, bu ülkeyi seven insanlar dedi ve bir takım örnekler verdi. Bu ülkeyi seven insanlar 15 Temmuz’da sokağa çıkıp, bu ülkeye sahip çıkan insanlardır. Bu insanların kahramanlık hikayelerini bir oyun ya da darbeyi sulandırmak adına birilerinin basit göstermesi kabul edebileceğim bişey değil. Özgürlükten candan bahsederken de Yasin Börü Olayını ve HDP’nin tutum ve tavrı ve orada ölen insanlarla ilgili neler düşündüğünü çok merak ediyorum. Ölümlerin yaşanması konusunda bir taraf değilim insan canı üzerinden taraf olmak bana göre çok aciz bir durumdur.
Özellikle Yasin Börü Olayını ve diğer ölümlerle ilgili neler düşündüğünü çok merak ediyorum.
Şahin Tekgündüz: Konumuz KHKar terör ve darbe girişimine karşı çıkarılmış kararnamelerdir. Fakat öyle kullanıldı ve kullanılmakta ki çıkarılmış ve durumla ilgisi olmayan bir yığın KHK çıkarıldı. Hatta en komik olanını söyleyeyim evlendirme programlarının men edilmesi. Nerde kaldı teröre karşı tavır? Bu tamamen dikta imkanlarını elinde tutabilmek ve kullanabilmek için çıkarılmıştır. KHKlar ve devam edecektir. Bir darbe girişimi sonrasında bir lider “Allah’ın lutfu” diyor ise o darbe girişimine de biraz o gözle bakmak gerekir. O gözle bakıldığında da o darbe girişimi lime lime dökülmeye başladı. Çok yakn bir gelecekte yeter ki baskı kalksın, o darbe girişiminin anatomisi neyin nesi olduğu bütün açıklığıyla ve çıplaklığıyla ortaya serilecektir.
Murat Cesur: Şu an genel anlamada sadece özgürüklerle kısıtlanmış durumda değil, herşeyi hayatın her alanını yöneten bişeye tahammül etmemiz ve bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bunun çeşitli güvenlik önlemi vs ile kabul ettirilmeye çalışılması çağdaş bir ülkeye uygun değil. PKK, terör örgütü vb. devletin bekası için gerekli gibi bahanelere katılmıyorum. Toplumun genelinin özgürlüklerini ellerinden alıp, kendisiyle ilgili kendi alması gereken kararları alıp hatta Meclis’e gönderdiği insanların elinden de alıp, bir grup insanın kapalı oturumlar halinde bizim geleceğimize karar vermesi bence olamaz bişey. Bu durum utanç verici. Yasa ile yönetilmesi gerekilen bir ülkenin bu şekilde yönetiliyor olması kendi içinde saçmalığını ifade eden birşey ve sürdürülemez de. Darbe girişimi öncesi Seçimler sürecindeki terörün yükselişi, azalışı, bombaların patlayışı… aslında burda bir oyunun ve neleri nasıl yönetmek istediğinin göstergesi. Terör burda Irak, Suriye, Orta Asya’yı ve Türkiye’yi de içine çeken bir bölgesel batağın içinde özgürlükleri alınmış, geleceği için korkan , antidemokratik uygulamalara herşeye rağmen razı olan topluluklar yaratmaya çalışıyorlar. Bunu sınırlar değişse bile buna razı gelicek bir kitle istiyor.
Bu OHALden bir an önce kurtulmamız ve bunun için tavrımızı sergilememiz gerekiyor.
Ali Faik Aydın : Milletvekili dokunulmazlığı kalmamıştır. Vekiller tutuklanabiliyor OHAL ve KHKlar ile hakim ve savcı dokunulmazlığı da yok. Sıradan kişilerin bile kuvvetli suç şüphesi ile kişi dokunulmazlığı vardır. Vekilin tutuklanması temsil ettiği kişilerin de tutuklanmasıdır aynı zamanda.
Hüda Kaya: Bu gün en baştaki idareci de dahil olmak üzere tüm yöneticilerin konuşmalarında nasıl fireler verdiğini görebiliyoruz.insanlar bu ülkeyi kim seviyor km sevmiyor diyerek birbirlerinin kalıplarına mahkum olamazlar.sizin sevgi tarifiniz bana uymayabilir.benim sevgi kalıplarım sizin dünyanızla aynı olmak zorunda değildir.siz ban uymuyosunuz diye ben size terörist diyemem.siz de ben uymuyorum diye bana terörist ya da yurtsever değil diyemezsiniz.darbe bir oyun değilse cumhurbaşkanı ifade vermeli.mit ifade vermeli,genel kurmay başkanı ifade vermeli.versin bu canlı da yayınlansın ondan sonra ben hepinizin ellerini de öpebilirim.Yasin Börü meselesi, Ceylanpınar Olayı nasıl bir savaşa sebep kılındıysa ve içinden senaryolar lime lime döklüyorsa ve kayıtlarında polisin parmak izi çıkıyorsa, Yasin Börü Olayı da aynen böyle çıkacaktır. Ve HDP olarak Kobani Olayları’nda da, Tahir Elçi’de de, Yasin Börü’de de, şaibeli pek çok olayda defalarca önerge verdik Meclis’te bu ölümler araştırılsın. Bu önergeler AKP vekilleri tarfında red edilerek kabul edilmedi Meclis’te. Bunu iktidar reddetti. Bizi suçluyolar, HDP’yi suçluyorlar. Katiller, sorumlular yerine koyuyolar. Eşbaşkan Kobani eylemlerinde ölümlerin sorumlusu olarak tutuklu. Biz diyoruz ki, Meclis’te Araştırma Komisyonu kurulsun, gitsin araştırsın, kim sorumlu ise ortaya çıksın. Defalarca verdiğimiz önergeleri AKP reddetti. Hala reddediyor. Ve Kobani olaylarında 52 ölüm var resmi rakamlara göre bunların 4 tanesi haricindekiler HDP ve yakın çevresinden olan insanlar. Nasıl oluyo ve kim kimi öldürüyor? Ben görüntü izledim tamamen sivil kadın, genç, ellerinde beyaz bezi sarmışlar sopaya, yolda yürüyorlar, Kobani’ye sahip çıkalım, devlet sahip çıksın, yolları açılsın diye geldiler kafalarına kurşun sıktılar. Çıkarsınlar o görüntüleri ortaya. Tüm bu bize itham ediien olaylar araştırılsın, şahsi olarak da partinin de. Gerçeklerler çıksın ortaya diye verdiğimiz önergeler reddediliyor. Ve bu kirli ilişkiler, rezil planlar gün gelecek ortaya çıkacaktır. Kim katil ortaya çıkacaktır bir gün.
Soru-Cevap
Hüsnü Adalı : PKK’ya bakış açınız nedir? HDP ya da Hüda Kaya olarak.
Vasfi Kösebey : Kobani Olayları, parti genelbaşkanı tahriki sonucunda olmuştur, doğru mu?
Hüda Kaya : PKK’ya Bakış : Ben bir Türk'üm. Filistin davasına sahip çıktığım kadar onların zulümlerine, gasp edilen haklarına, eşitsizliğe verdikleri mücadeleye hep destek oldum. Gün geldi baktık ülkemizde Kürtlerin yaşadıklarına birebir şahit olduğum, Filistinlilerin bile yaşamadıklarını Türkiye’de yaşayan halklar olduğunu gördüm. Eleştirirsiniz, kabul edersiniz, etmezsiniz katılırız, katılmayız. Kendi kendilerine ayakta kalmak ve kendilerince bir mücadele yolu oluşturmuşturlar. Ben olaya böyle bakıyorum. Ben bir siyasetçiyim ve HDP ilkelerine, tüzüğüne, kuralları, kaidelerine bakarak kabul ettim. Tüm halkların inançları, dinleri, dilleri, ırkları, renkleri ne olursa olsun 80 milyon bu ülkede eşit yaşamalı ve özgür olmalıyız. Dil ve barış içinde olmak için, bunun için mücade için ne yapılabilir, siyasi mücadele için ne yapılabilir? Bu şartlar ve bu ilkeler çerçevesinde ben HDP’ye girdim. Örgüte girmedim. Örgüte benim bakışım bu. Bu kendi partim de olsa eleştireceğim şeyler olur, ailemin de olur. Biz ayette olduğu gibi yanlışa kim olursa olsun yanlış diyebilmeliyiz. Bu liderimiz de olsa partimiz de olsa evladımız da olsa.
Kobani Olayları için: Bir ülkede, bir darbe kalkışmasında, kim hangi sebeple yapmış olursa olsun bir ülkenin geleceğiyle oynanmasına karşı nasıl ki yöneticiler halkı meydanlara milletin iradesine sahip çıkmaya çağırdılarsa, 3 hafta insanlar 24 saat nöbet tuttuysa, bu nasıl demokratik bir haksa Kobani olayı da IŞİD vahşetine karşı katledilen insanlara sahip çıkmak için yapılmış bir çağrıdır. Hükümete karşı yapılmış bir çağrı değildir.