YER: Cezayir Restoran (Taksim)
TARİH: 4 Mart Pazar 14:00-17:00 arasında
KATILIMCILAR
DERNEK, VAKIF VE GİRİŞİMLER
1 / Fevzi Durmuş (Türkiye Beyazay Derneği)
2 / Şahin Tekgündüz (İstanbul Hepimizin)
3 / Vasfi Kösebey (Emekli İlahiyatçılar ve Din Görevlileri Derneği)
4 / Faik Güleçyüz (Kontrgerillaya karşı İnisiyatif)
5 / Hüsnü Adalı (Liberal Avrupa Derneği)
6 / Murat Altun (Şahlanış Hareketi)
7 / Ali Faik Aydın (İstanbul Platformu)
8 / Zeynep Serinkaya (Düşünce Suçuna Karşı Girişim )
9 / Köksal Çebi (Yerel Katılımı Destekleme Derneği)
10 / Doğan Bermek ( Alevi Düşünce Ocağı)
SENDİKALAR
Yok
ODALAR
KATILAN MİLLETVEKİLLERİ
SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİ
1 / Kemal Yücel (BBP)
GÖZLEMCİ
1 / Fülfeza Güleçyüz
2 / Şafak Ergün (Türkiye Beyaz Derneği)
3 / Salih Dursun (Şahlanış Hareketi)
DİĞER KATILIMCILAR
MODERATÖR
MODERATÖR
Yakup Kadri Karabacak
GENEL GÜNDEM: Anayasa Değişikliği -2-
KONUŞULANLAR
Sunum videosu gösterildikten sonra, toplantıya dair usülle ilgili hatırlatmalarda bulunan moderatör Karabacak, toplantıya katılımla ilgili bilgilendirme yaptı. Yakup Bey, genel gündeme ait TkMM’nin önceki ayda yapılan toplantıya ait notları hatırlatıp, bu ayki toplantıda “yasama” ve “yargı” başlıklarına katılımcıların ağırlık vermesini beklediğini ekleyip, son dönemde gündemle ilgili gelişmeleri ve yorumları da paylaştı. Karabacak, anayasayla ilgili TkMM’nin yaptığı önceki toplantıların ana başlıklarını da ifade edip, ekseriyetle vurgulanan noktanın “Türkiye’nin yasama ve yargısında problem olduğunu ve yeni anayasaya ihtiyaç olduğunu da” hatırlatıp sözü sivil topluma bıraktı.
Faik Güleçyüz: Türkiye zor bir ülke. LİBAD kurucu başkanı rahmetli Tamer Hoca’nın sözünü “Bu ülkeyi düşünmekten kanser oldum” okudum. Türkümüz geldi aklıma “Sevmiş bulunduk gayri ne çare…” bu ülkeyi sevdik. Ben hayatımda bir kere yurtdışına çıktım, DİSK’in Fransa’daki SCT toplantısıydı, 12 Eylül öncesinde. Döndüğümde Yeşilköy’de toprağı öpecektim. Zannediyorum herkes sevdalısı burada. M. Kemal’in “Benim en büyük eserim TBMM’dir.” der. TBMM olağanüstü bir Meclis, dünyanın o dönemdeki en demokratik meclisi, Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş. Bu Meclis 15 Temmuz’da jetlerin altında Meclis’i savundu, vekiller terk etmedi. Getirilen anayasaya baktığımızda TBMM iğdiş ediliyor. Hiç bir işe yaramaz hale getiriliyor. Bütçe bile yapamıyor. Buna evet dersek, Cumhurbaşkanı bir bütçe yaparsa, Meclis’e gönderse, reddetse de , istediği gibi onaylayacak, harcayacak paraları, bizim paralarımızı. Meclis’in Bakanı sorgulama yetkisi yok. Akıl almaz bir şey. Ben Türkiye’yi Cumhurbaşkanı’nın yönetmesine karşı değilim ama denetim olacak, erkler arası bir denge olacak. Ve daha kötüsü idam sesleri geliyor meydanda, hatta teşvik ediyor. Bu ülkeye verilecek en büyük kötülük. Ben yatıyorum kalkıyorum düşünüyorum Hayır diyorum.
Doğan Bermek: Teklifin geneline yönelik söylenecek çok şey var ama sadece Yargı ile ilgili kısmıyla ilgili bir çalışma yapıldı. Bu ekibin içinde eski Ak Parti Mv, Anayasa Mahkemesi Röportörü Osman Can da var. Bizim, DDA’ da vardığımız sonuçlar şunlar, “Yargının bağımsız olduğu” gibi bir ifade var ama bu ifadenin altı boş. Yargının bağımsız olduğu iddiası var, doğru ama altının boş olması, çok anlamsızlaştırıyor bu ifadeyi. Gerek aday listelerinin gerek Meclis’teki listelerin oluşturulmasında sahip olduğu etki, HSYK üyelerinin seçilmesinde Cumhurbaşkanı’nın var olan yetkilerinin aynen korunması, hatta üyelerin atanmasındaki değişiklikler de önerinin olumsuzlukları… 147. Maddede Askeri yargının kaldırılmasını, yargıda birliğin sağlanması açısından olumlu buluyoruz. Galiba tek olumlu nokta da bu. Şimdi yasama alanında kararname çıkartmaya ilişkin bir yetki var, ama bu yetkinin yargı tarafından nasıl denetleneceği belirli değil. Yani sen bir kanun çıkaracaksın, yargı nu denetleyene kadar, atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacak. Mesela şimdi Vatan Caddesinin satılması gibi… yargının tarafsız olduğunu söylüyorsun tamam ama denetimine ilişkin hiç bir şey söylemiyorsun, üyelerin hepsini tayin ediyorsun, kabul edilebilir bir şey değil. Cumhurbaşkanın partisini kontrol ederek, Meclis’te hakim olacağı gücün, seçimlerde, HSYK atamasında kullanması… yargı bağımsızlığını tümüyle felç ediyor bize göre. Yürütmenin yasama üzerindeki etkisi, seçimlerdeki, HSYK seçimlerindeki anayasal ve idari yargı denetimini de zayıflatıyor. Cumhurbaşkanı’nın cezai sorumluluğunun olmaması, yardımcıların ve bakanların dokunulmazlık kapsamına girmesi, bu kısım politikaya giriyor ama bu adamlar sonunda hesap verecekler ve bunu yargıya verecekler günün birinde. Hesap verme konusu, yargının içinde değerlendirilebilmeli. İdam için ise, çıkacağını düşünmüyorum, bugün bu işi yapanlar yarın yargının önünde duracaktır, korkuyorlar.
Murat Altun: “…falan kulunu tanımıyorum, saygı da duymuyorum” yarın birisi de der ki, “partili cumhurbaşkanını tanımıyorum, saygı da duymuyorum” Tarafsız cumhurbaşkanı olmak için yemin ediyorsunuz, yemininize sadık kalmıyorsunuz. Nasıl inanacağız, nasıl güveneceğiz? T.C parlamenter sistemini güçlendirmelidir. Dünyada Başkanlık Sistemi’nin mantıklı gittiği yegane ülke ABD. Nitelikli cinsel tacizden dolayı 6 saat altına sandalyeden vermeden ABD Başkanı Clinton, Yüksek Yargı önünde hesap verdi. Türkiye’de böyle bir şey söz konusu olamaz. Deniz Kuvvetlerini dolandıran İlhami E. Paşa yargılanırken, hanımı, kızı geldi, koltuklarda oturarak “Paşam isterseniz ara verelim…” dendi. Yargı Türkiye’de işini iyi yapmıyor. Siyasi iktidarın işine geldiği zaman “heykeli dikilecek adamlar”dı, şimdi çoğu Avrupa’da bir ülkede kaçmış. Zekeriya Öz… yanıldık, Allah bizi affetsin… ben de çok düşündüm Faik Abi gibi, evet mi desek? Hayır demesek mi? Ama evet diyecek hiçbir şey yok. Sadece Askeri mahkemelerin kaldırılması olumlu. Diyorlar ki tek parti CHP iktidarı böyle yaptı, M. Kemal… İsmet İnönü tek adam değil miydi? O zaman siz gericisiniz… mürtecisiniz… 20’ler, 30’lar, 40’lar geçti arkadaşlar… geriye doğru gitmeyi övüyorsunuz. Yeni bir çağa girdik. Ama hem sövdüğünüz sisteme dönüyorsunuz, su-i misal emsal olmaz. Mecellenin kaidesi, imam hatiplerin arka bahçesinde top oynayarak mezun olanlar, bu mevzuları bilmezler. Öyle Kuran’ı Kerim lafzı okumayla da bu iş olmaz. İslam hukuku, kötü örnek örnek olmaz. Evrensel hukuk da öyle diyor. Aslında bu sayın cumhurbaşkanımıza kurulmuş bir tuzak. Ama bunu idrak edemeyecek bir hayal dünyasının içinde kendisi… Partili cumhurbaşkanının tayin ettiği cumhurbaşkanı yardımcısı, cumhurbaşkanı seyahatteyken, yurtiçinde vekalet eder ve yetkilerini tamamıyla kullanır… ne demek? Cumhurbaşkanının başyaveri kendi tabiriyle hain çıkmadı mı? 47 yaşındayım, iki üniversite okudum, zekamla alay edilmesi katlanabilir bir şey değil! Fatih Sultan Mehmet’in Kubbealtı Vezirlik Sistemi bu sistemden çok daha ileridir. Orada yetkiler ayrılığı vardır, Şeyhülislam yeri geldiğinde rest çekmiştir. Padişah da, kafes arkasından dinlemiştir, yönetime tam dahil olmamıştır. Eski Türklere bakıyoruz, Aksakallar var, Toy Sistemi var… kimi örnek alıyorsunuz? İslam böyle bir şey yok; istişare var, Türk töresinde yok, evrensel hukukta yok. Başkanlık değil, partili cumhurbaşkanlığı… ne fark ediyor? Savunmak isteyenlere bakıyorum, Burhan Kuzu da savunamıyor. 18 madde incelendiğinde, ülkenin sanayisi, teknolojisi, demokrasisi, özgürlükleri için herhangi bir madde olmadığı halde, aklımızla dalga geçer gibi “teknolojinin patlaması için, milli gelir yükselmesi için, muasır medeniyet olması için evet…”
Hayır, kesinlikle hayır! AK Parti’yi sevenler, sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı da sevenler “hayır” desin, buradaki tuzağı görsünler. Yarın yine aldatılırlar. İnsanlar fanidir, sistem bakidir. Türkiye’nin parlamenter demokrasisinin güçlendirilmesi lazımdır. Hak ve özgürlüklerde geriye gidiyoruz. Kelimelerle oynamayalım, seçim yenilemek demek, fesihtir.
Fevzi Durmuş: Burada neden evet, neden hayıra döndü iş. Biz akademik vesikalara dayalı hadiseleri görüyoruz. T.C kurulduğundan bu yana Cumhuriyet sistemiyle yönetiliyor, yarın da öyle. Parlamenter sistem de öyle. Ben eksiklikleri görmek için misal vereceğim. T.C. yi askerler kurdu askerler idare eder. Adı konmamış bir metindir bu. Cumhuriyet sistemi kurulduktan sonra, çok partili sisteme geçildi, Adnan Menderes başbakan oldu. Zannetmeyin ki emperyal kuvvetler Türkiye’yle uğraşmıyor. Bunların kurduğu yapı; kimine göre gladyo-kontrgerilla-emperyal sistem, yetiştirdikleri kişileri 40larda teğmen rütbesinden aldılar, 60larda albay oldular ve dünyanın dört bir yanında albaylar darbesi oldu. Türkiye’de de oldu ve sistemin içerisine yerleştirdikleri tahrip mekanizması; anayasa mahkemesi var. Bu mahkeme üyelerine milletin seçtiği 120yi aşkın vekili yok saydırtabiliyor. Bu sistemle %13lük bir partinin lideri başbakan yapılabiliyor, cumhurbaşkanı en çok oy alan partinin liderine değil Mesut Yılmaz gibi birine de hükümeti kurma görevi verebiliyor. Eğer bu sisteme evet diyorsanız, kastettiğiniz demokrasi buysa, bilemiyorum. Bizim evet dediğimiz sistem artık cumhurbaşkanı-bugün ki belediye başkanlarını seçtiğimiz gibi bütün herkes oyunu başkana verecek, başkanı denetleyecek farklı partilerden -belediye meclisi gibi- bir teşekkül oluşturacak. Eğer yanlış yaparsa, hükümetin başına gelecek kişi %50nin üstüne çıkmak ve yelpazeyi geniş tutmak, makul olmak zorunda. Eğer radikal söylem geliştirirse , ötekileştirirse o koltuğa oturma-o makama çıkma şansını kaybeder. Dolayısıyla Güneş Motel pazarlıklarını büyüklerim bilir, bu çarpık sistemin bu ülkeyi götüreceği hiç bir yer yok. Bu yüzden kafalarda soru kalmayacak şekilde evet. Tartışılsın tabi. Türkiye artık bu gömleğe sığmıyor. Elbise sipariş ediyorsunuz, iyi de elbiseyi giyecek bay mı bayan mı, yaş grubu, iklimi ne? Türkiye bir sistem değişikliğine gitme mecburiyetinde. Anayasa kitapçığı fırlattı diye, bu memleket bir daha zarar ettirilmez.
Şahin Tekgündüz: Durumun nedenlerinin ne olduğunu ve sonuçlarını aramalıyız. Anayasa değişikliği ihtiyacı nereden doğdu ? Mevcut partlementer sistem iyi işleyen sağlıklı bir sistem değil.yanlılıkları ve düzeltilmesi gerekilen noktaları var. Yıllardır bu sistemin bir geleneği var . Bunu ıslah etmek yerine bunu yıkıp dünyada örneği olmayan Başkanlık Sistemi diyemediğimiz, bu yüzden de Cumhurbaşkanlığı Sistemi dediğimiz ve Cumhurbaşkanının “benim buluşum” dediği bir sistemin peşinde koşuyoruz. Bu, eski tarihi yapıları restore edip yenileyip korumamız gerekirken yıkıp yerine beton bloklar koymaya benziyor. Bu değişikliğin yapılmak istenmesinin nedenler nedir? Benim tespitlerim şunlar: Parlementoyu işlevsiz kılmak. Parlemento bu sistemle birlikte işlevsizleşecek şişmanlayıp obez hale gelecek. 600 vekil çıkıp hiçbir işlevi kalmayacak. Denetleme, yürütme organlarının sistemi oluşturma işlevini yürütemeyecek. Önüne konan herşeye evet diyerek noter gibi onay mercii haline gelecek..Yürütme tek adam elinde toplanacak. Bakanları, danışmanları kendisi seçecek. Khk lar çıkaracak. Yargıyı tek elde toplayacak. atamaları kendisi ve kendi kontrolündekiler yapacak. HSYK nın başındaki –yüksek- tanımlaması kaldırılıyor. Hangi bilinç altının fiiliyata geçirilmesidir? Bu.kuvvetler ayrılığını brakın, kuvvetler diye bir şey de kalmıyor.tek kuvvet kalıyor. Ben ne evet ne de hayır diyorum. Propoganda ile tanıtımını da doğru buluyorum. Bu bize ne getiriyor, nasıl bir tablo çıkarıyor önümüze, Bundan sonra nasıl bir yönetim içinde olacağız? Bunu anlatalım, kendisi cevabını verir.
Yakup Kadri Karabacak: Referandum başladığında en büyük korkumuz şuydu. Tüm bu tartışmalar esnasında kutuplaşmaların sayısı artar mı?
Geride bıraktığımız sürede makul bir tartışmanın yürütüldüğünü paylaşmak mutluluk verici olur. Referandum sonuna kadar bu toplumsal suhuleti nihayete erdirebiliriz. Sonuç ne olursa olsun.
Ana akım medya da görüşler bir ölçüde karşı karşıya getirilip tartıştırılabilir fakat. Anadolu'da farklı görüşlerin tartıştığı zeminler gittikçe azalmış durumda. Herkes kendi mahallesinde tartışıyor, Herkes kendi basın organında yazıyor. Bu gün referandum tartışması yarın başka bir tartışma olarak karımıza çıkabilir. Her ne olursa olsun ortak biz zeminde tartışabilme olanağını yaratmamız gerekiyor. Acaba şu an Türkiyenin bütçe kanununu Meclis mi hazırlıyor? Bu benim için büyük bir muammadır. “Bir grup bürokrat tarafından mı hazırlanıyor ve hazırlanmaya devam edilecek?” gibi bir soru ile devam edelim.
Vasfi Kösebey: Meclis’in de yargının da sicili bozuktur. 27 Mayıs’tan bugüne koalisyonları, neler yaşandığını ben yaşadım. 27 Mayıs’ta “Sizi buraya tıkayan güç, neler istiyor?” demişti. 2008’de Haşim Kılıç “Biz siyasi bir davaya hukuki bir metot arıyoruz” dedi. GK Başkanı Mesut Yılmaz’a “Biz size hükümet veriyoruz” dedi. Bunlar acı şeyler… koalisyonlar hep yatırımlarına gore bakanlıkları almak ister. Eğer ideolojikse milli eğitimi, çalışma bakanlığını alıyorlar. Avrupa Konseyi mahiyetinde bir komisyon var. Venedik komisyonu diyor ki, bürokrasinin yargı kurumunda mutlaka üyesi olmalıdır. Yüksek yargıyı kendi arasından seçecek, bir. Parlamentonun yargı üyesi seçimi demokrasinin vaz geçilmezidir. Parlamento kendisini seçecek, iki. Seçilmiş devlet başkanı taraından üye seçilecek, üç. Dünyada bunun örneği Belçika’da %50. Bulgaristan’da %45. Fransa’da %30. Hırvatistan’da , Hollanda’da, İspanya’da %100. Anlamıyorum 600 vekil var, niye Meclis çalışmasın ki? Ya bir şey olursa? Sağ kanatta bir şey olmaz, sol kanat, kendilerine aydın derler, aydınlar kafalarına en ufak şeyi takıp giderler. Tamamen hayali bir takım şeyler. Dünyada, Türkiye’de medya, sosyal medya var. En çok Almanya, şu an da bütün dünya ilgileniyor Türkiye’yle. Cumhurbaşkanı bir vilayetten Bakan seçiyor, sonra diğerleri küsüyor. Şimdi Bakanı kendi seçiyor, dışarıdan seçerim, bu rahatlık getirici bir şey. Bir kere koalisyon kalkacaktır. Sol da gelse, koalisyon olmasın, derim. 60’larda MSP, Sanayi onların elindeydi. İskenderun DÇ Fabrikası, 25000 işçi aldılar. Hepsini doğudan getirdiler. Bir tek rey vermediler MSP’ye. Erbakan, “o kadar aldık, niye bize oy vermediler?” dedi. Demokratik olarak doğru değil, yukarından gelen bir emirle “Halk Parti’ye vereceksin” dediler. Moğoltay dönemindeki tüm noterler mezhep ağırlıklıdır. Ya mezhep ya etnik köken ağırlıklı oluyor. Problem üzerine problem çıkıyor. HSYK suyun ötesinde… şimdi Meclis oraya gönderecek, Cumhurbaşkanı gönderecek. Anayasanın 138. maddesinde “yargı bağımsızlığı” vardır. Şimdi tarafsızlık geliyor.
Yakup Kadri Karabacak: Biz yargının durumunu genelde siyasallaşmış davalarla konuşuyoruz Türkiye’de, bu da bir gerçek. Türkiye toplumunun çok büyük bir kısmı yargıya ve yargılama usüllerine güvenmiyor. Velev ki, 16 Nisan’da bir değişiklik gerçekleşmdi, Türkiye bu kamburla yol alabilecek mi? Nasıl çözecek? Ne zaman yapabileceğiz?
Hüsnü Adalı: yargıya güvensizlikte rekorlar kırılıyor, herhalde bunda da sorumlu belli, dış güçler diyemeyiz. Ortadoğu’da doğru dürüst tek ülke Türkiye olduğu için, herkes Türkiye’yle ilgleniyor. “Aman o da diktatörlüğe kaymasın” diyorlar. İyi ki dış güçler var, ben liberal olarak sevmişimdir. Cari açık, bizim demokrasimizin en büyük teminatıdır. Bizde petrol olsa, cari açık kapansa, bugün Türkiye Kuzey Kore gibi bir ülke olur. Bu arkadaşlar “Cumhuriyet”I kullanıyorlar da, hiç “Demokratik Cumhuriyet” “Çoğulcu Cumhuriyet” “Özgürlükçü Cumhuriyet” seçim barajının kaldırıldığı bir cumhuriyetten bahseden yok. Kuzey Kore’de de Cumhuriyet var ama kimse oraya gitmiyor Norveç’e , İsveç’e, orada krallık var, oraya gidiyor. Adı değil, ne yapıldığı önemli, aynı Başkanlık Sistemi değil de, Cumhurbaşkanlığı Sistemi denmesi gibi, adını bir gecede değiştirdiler. Fıkradaki gibi, adam adını değiştirecek hakime “Adım Murat .öt değil Murat Pop olsun” demek gibi bir şey. 15 yılda seçim barajını kaldırmayan, hiç bir sorununu çözemeyen hükümete niye güvenelim, inanalım, devam edelim ki? Tüm muhalifler hapiste… YÖK kalkacaktı kalkmadı. Tünelden buraya yürüyemedim, 15 senedir bir yol, İstiklal caddesini, Türkiye’nin en önemli caddesini yapamadınız ya… katılımcı demokrainin en temel şeyi %13le de Başbakan olunabilir arkadaşlar. %5’le de olabilir. Özgür Özel’in dediği gibi “Parlamenter Sistem’de ne yapamadınız ki, Başkanlık sistemi’nde yapacaksınız?” Somut bir şey söyleyin. Atatürk, Gandhi, Lincoln topraktan canlanıp gelse, “ben Başkanlık istiyorum” dese, hayır derim. Peki evet diyenler, Erdoğan ben yokum ya da Başkanlığa hayır diyorum dese, aynı iştahla Başkanlığı savunur mu, evet der mi? “%50’yi evde zor tutuyorum”, “Affedersiniz Ermeni” laflarını söyleyen bir insan nasıl makul olabilir? Osmanlı Ocaklarının sloganını gördüm, “Yürütmede çift başlılık kaldırılsın” diyor. “Tek kişi mi yürütsün” meali acaba? Ben tabi ki yetmez ama hayır diyorum. Montesqui 18 yy “Yasama yürütme yargı bir kişiye bağlanırsa, bir tek o kişi özgür olur, diğerleri köledir” şeklinde lafı var. Medya özgürlüğünün her azalışını, uygarlığın da azalışı takip eder, demiş Hugo. “Nerede medya çalışmasına bir müdahele görürsek, orada eve giren yemekte de azalma görülür. “
Kemal Yücel: Öncelikle getirilen tarafsızlık ilkesi HSYK oluşumuyla işlevsizleştirilmiştir. HSYK ile tarafsızlık kendi kendini imha etmiştir. Yürütme, Cumhurbaşkanlığına bağlandığı gibi bu pakette Yargı da Yüksek Yargı başta olmak üzere Cumhurbaşkanına bağlanmıştır. “Hakim, fehiyl, müstakim, mekin ve metin olmalıdır” diyor mecelle 1792.maddesinde. hakimin özelliklerini sayarken. Bir hakimde bulunması gerekenlerdir. Böyle hakimler olmalıdır. Bağımsız ve tarafsızca sahip çıkmaları, bağımsız ve tarafsız davramaları gerekiyor. Bu konuda baskılara boyun eğmemeleri, yılmadan hukuku adaleti savumaları gerekiyor. Bir karar vermeleri istendiğinde, meslekten atılmaktan yahut mağdur olmaktan korkmamaları gerekiyor. hukuk ve adalet için gerekirse kendilerini feda etmeleri gerekiyor. böyle cesur insan az çıkabilir ama medya onlara sahip çıkarsa, sayılara artar. kanunlarda verilmeyen bağımsızlık ve tarafsızlığı hakimlerimiz kendileri kazanabilir. Kanunlarda ve hakimlerde tarafsızlık ve bağımsızlığı ne kadar verirseniz verin, dünyadaki en ideal bağımsızlık ve tarafsızlık maddelerini bizim anayasaya da koysanız şu andaki hakimlerimizin hali ve tavrı maalesef yürütmenin önünde düğme ilikleyen, boynunu büken bir yapıda. Kanundaki hükümleri de aşan bir bağlılık var. Yeni pakette HSYK yapılanmasını yanlış buluyorum. Hakimler kurulu ve savcılar kurulu, yüksek olmalı. Ayrı olmalı çünkü iddia makamı ve karar makamı işleyişte de ayrıdır. Üye sayısı 13 olabilir. 10 olmuş, 20 olmuş bu önemli değil ,önemli olan orda çıkacak kararın nasıl çıkacağı ve onun nasıl oluşacağı. Benim idealim aynı binada olmamakla birlikte, 5 artı 5 artı 3 şeklinde. Her halükarda yargı mensupları 5 üyeyi kendi içinden seçmeli diğer 5 üyeyi meclisteki partiler kendi içinden seçmeli ve 3 üyeyi de yürütme kimse o seçmeli. Ve adil olunmalı.3 kişinin 2 sini zaten yürütme belirliyor biri Başkan, diğeri müsteşar. Geriye 1 kişi kalıyor, hsyk başkanı kalıyor. Mevcut sistemde HSYK başkanı hakim başkan, başkan vekili,doğal başkan, adalet bakanı bu son derece yanlış. Adalet bakanı ve müsteşar düz üye olmalı. Kesinlikle HSYK da bakan ve müsteşarın hiçbir üst yetkisi olmamalı. Tek olmalı. tek oydan başka hiçbir yetkisi olmamalı. En önemli konu hakimlerin özlük hakları, maaşı tayini vs hakimler kurulu tarafından belirlenmeli, mevcut modeldeki gibi hakimler savcılar yüksek kurulu Adalet bakanlığının bir dairesi gibi çalışmamalı. Mevcut sistemde her şeyi ile Adalet bakanlığına bağlı çalışıyor. Yargı bağımsızlığı adına hiçbir eknomik ve sosyal bağımsızlığı yok. Binası, maaşı, sekreteryası vs ile hiçbir bağımsızlığı yok. Bunların hepsi ayrı, tarafsız ve bağımsız olmalı. kendine ait bir bütçesi olmalı. Başkanlarını mutlaka, kurullar kendi içlerinde seçmeli.